Nasrettin Hoca Hikayeleri - Orhan Veli Kanık Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Nasrettin Hoca Hikayeleri kimin eseri? Nasrettin Hoca Hikayeleri kitabının yazarı kimdir? Nasrettin Hoca Hikayeleri konusu ve anafikri nedir? Nasrettin Hoca Hikayeleri kitabı ne anlatıyor? Nasrettin Hoca Hikayeleri PDF indirme linki var mı? Nasrettin Hoca Hikayeleri kitabının yazarı Orhan Veli Kanık kimdir? İşte Nasrettin Hoca Hikayeleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Orhan Veli Kanık
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
İSBN: 9789750805431
Sayfa Sayısı: 134
Nasrettin Hoca Hikayeleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"... Dostum Şevket Rado bana Nasrettin Hoca'ya ait fıkraları da manzum olarak yazmamın iyi bir şey olacağını söylemişti. (...) Bu fıkraları bulabilmek için birkaç kitap karıştırdıktan sonra gördüm ki ünü yabancı ülkelere kadar yayılmış olan bu milli kahramanın hikayeleri daha hala Türkçe olarak yazılmamış. Güzel bir üsluptan geçtim, okuduğum kitaplarda, doğru dürüst bir Türkçe bile yoktu. Bunun üzerine de, bu fıkraları okunabilir bir dille yazmanın, küçümsenmeyecek bir iş olduğuna inandım. Yazdığım Nasrettin Hoca fıkralarının, bugüne kadar yazılanların en iyisi olduğunu söylersem pek de böbürlenmiş sayılmam."
Nasrettin Hoca fıkralarına, onların özünü bozmadan yeni bir renk, yeni bir tat katan Orhan Veli, 13. yüzyıldan günümüze uzanan, bazıları daha da eskilere kadar giden bu nükteleri, şiir diliyle yeniden ölümsüzleştirmiştir.
Nasrettin Hoca Hikayeleri'nde bir araya getirilen ve Hoca kimliğine bürünmüş halk zekasının ürünleri olan bu fıkralar, Orhan Veli'nin kattığı sevimlilikle karşılıyor bizi.
Nasrettin Hoca Hikayeleri Alıntıları - Sözleri
- Derler ki: -"Düğün var falanca yerde. Kazanlar dolusu pilavla zerde! Galiba şimdi de yemek zamanı..." Görmeyin Hoca?daki heyecanı. Bir anda zihni allak bullak olur. Ne yapsa da gitse düğün evine? Düşünür taşınır, çareyi bulur. Çabucacık bir zarf alır eline; Alı al moru mor, kapıya damlar. Açıp ne istediğini sorarlar. -"Bir mektubu var da ev sahibinin; Onu getirmiştim..." -"Eh! Buyrun, girin." Sırtında samur bir kürk, görünür ev sahibi. Hoca zarfı eline tutuşturduğu gibi Geçer kurulur sofranın başına; Çala kaşık dalar düğün aşına. Adam bakar bakar zarfın üstüne; Sonra Hoca'ya der ki: -"Yahu, bu ne? Üzeri yazılı değil bu zarfın." Hoca içine gömülüp hoşafın: -"Aceleye geldi, der, af buyurun; İçi de yazılı değildir onun."
- Nasrettin Hoca bir gün rüyasında şeytanı görmüş. Görür görmez de sakalına yapışmış ve var gücüyle çekiştirmeye başlamış. Şeytan acıdan feryat figan bağırmış, Hoca ise, "Bu hissettiğin acı, doğru yoldan çıkardığın ölümlülere çektirdiğin acının yanında hiç bir şey" demiş. Daha da kuvvetli çekmeye başlamış. Sakalı öyle bir çekmiş ki can acısından bağırarak uyanmış. Ancak o zaman, elinde tutmakta olduğu sakalın kendi sakalı olduğunu anlamış.
- Yaşayacak sanat, zümrelere değil, halka dayanan sanattır. O da bize insanüstünün değil, insanın halini anlatır.
- Dünya böyle! İşini bilen kişi Kendi çıkarına uydurur işi. İyi, kötü hep konuşan haklıdır.
- Halktan olmak insan olmayı gerektiriyor.
- Dünya böyle! İşini bilen kişi Kendi çıkarına uydurur işi.
- "... Dostum Şevket Rado bana Nasrettin Hoca'ya ait fıkraları da manzum olarak yazmamın iyi bir şey olacağını söylemişti. (...) Bu fıkraları bulabilmek için birkaç kitap karıştırdıktan sonra gördüm ki ünü yabancı ülkelere kadar yayılmış olan bu milli kahramanın hikayeleri daha hala Türkçe olarak yazılmamış. Güzel bir üsluptan geçtim, okuduğum kitaplarda, doğru dürüst bir Türkçe bile yoktu. Bunun üzerine de, bu fıkraları okunabilir bir dille yazmanın, küçümsenmeyecek bir iş olduğuna inandım. Yazdığım Nasrettin Hoca fıkralarının, bugüne kadar yazılanların en iyisi olduğunu söylersem pek de böbürlenmiş sayılmam."
- Hocaya sormuşlar: "Hocam, hekimlikten anlar mısın?" Hoca: "Anlarım..." demiş ve şöyle özetlemiş: "Ayaklarını sıcak tut, başını serin.Kendine bir iş bul, düşünme derin."
- Yaşayacak sanat, zümrelere değil, halka dayanan sanattır. O da bize insanüstünün değil, insanın halini anlatır.
- Yaşayacak sanat, zümrelere değil, halka dayanan sanattır. O da bize insanüstünün değil, insanın halini anlatır.
- Bir ters görüş bir anda nice bin aklı çeler. Eskiler de boşuna dememişler “Anlatılışa göre fetva verilir” diye...
- Düşmeseydim zaten inecektim.:
- "Yaşayacak sanat, zümrelere değil, halka dayanan sanattır. O da bize insanüstünün değil, insanın halini anlatır."
Nasrettin Hoca Hikayeleri İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Kitabımız tek kelimeyle çok güzeldi. Kısacık hemen okunacak bir kitap ve çok eğlenerek okuduğum bir kitap oldu. İlk basım 1949 yılında yapılmış güzel bir eser (Sümeyye Nur)
"Yazdığım Nasrettin Hoca fıkralarının, bugüne kadar yazılanların en iyisi olduğunu söylersem pek de böbürlenmiş sayılmam. Çünkü, dediğim gibi, bu fıkralar hâlâ yazılmamış; sadece, ağızdan ağıza, dolaşmış durmuş." Böyle de mütevazı bir insan Orhan Veli. Yaptığı işin hakkını veren Orhan Veli, bizlere çok güzel bir eser sunmuş. Hikâyeleri okurken çocukluğuma döndüm. (Erdem)
Çocuk kitapları okumak beni hep mutlu etmiştir. Öğrencilerime tavsiye ettiğim kitapları genellikle okuduğum kitaplardan seçmeye özen gösteririm. Bu kitabı da aynı amaç ile okudum. Okurken oldukça eğlendim ve güldüm. Bence her yaştan insanın kitaplığında olması gereken bir kitap. Özellikle aile saatlerini daha kaliteli hale getirmek için birebir. Sesli okumalar, karşılıklı anlatmalar, canlandırmalar yapılabilir. İyi okumalar :) (İlknur ERKAN)
Nasrettin Hoca Hikayeleri PDF indirme linki var mı?
Orhan Veli Kanık - Nasrettin Hoca Hikayeleri kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Nasrettin Hoca Hikayeleri PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Orhan Veli Kanık Kimdir?
Orhan Veli Kanık (d. 13 Nisan 1914, İstanbul - ö.14 Kasım 1950, İstanbul), daha çok Orhan Veli olarak bilinen Türk şair. Melih Cevdet ve Oktay Rifat ile birlikte yenilikçi Garip akımının kurucusu olan Kanık, Türk şiirindeki eski yapıyı temelinden değiştirmeyi amaçlayarak sokaktaki adamın söyleyişini şiir diline taşıdı. Şair 36 yıllık yaşamına şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, makale ve çeviri alanında birçok eser sığdırdı.
Yeni bir zevk ortaya çıkarabilmek için eski olan her şeyden uzak duran Orhan Veli, hece ve aruz ölçülerini kullanmayı reddetti. Kafiyeyi ilkel; mecaz, teşbih, mübalağa gibi edebi sanatları gereksiz bulduğunu açıkladı. "Geçmiş edebiyatların öğrettiği her şeyi, bütün geleneği atmak" amacıyla yola çıkan Kanık'ın bu arzusu şiirinde kullanabileceği teknik olanakları azaltsa da şair, ele aldığı konular, bahsettiği kişiler ve kullandığı sözcüklerle kendine yeni alanlar oluşturdu. Yalın bir anlatımı benimseyerek şiir dilini konuşma diline yaklaştırdı. 1941 yılında, arkadaşlarıyla birlikte çıkardıkları Garip adlı şiir kitabında bu fikirlerinin örnekleri olan şiirleri yayınlandı ve Garip akımının doğmasına sebep oldu. Bu akım özellikle 1940-1950 yılları arasında Cumhuriyet dönemi şiirinde büyük etki bıraktı. Garip şiiri hem yıkıcı hem de yapıcı özelliği ile Türk şiirinde bir mihenk taşı kabul edilir.
Kanık, şiire getirdiği bu yenilikler yüzünden önceleri büyük ölçüde yadırgandı, çok sert eleştiriler aldı ve küçümsendi. Geleneklerin dışına çıkan eserleri, önce şaşkınlık ve yadırgama, daha sonra eğlenme ve aşağılamayla karşılansa da hep ilgi uyandırdı. Bu ilgi ise kısa zamanda şaire duyulan anlayış, sevgi ve hayranlığın artmasına yol açtı. Sait Faik Abasıyanık da Orhan Veli'nin bu yönüne dikkat çekerek onu "üzerinde en çok durulmuş, zaman zaman alaya alınmış, zaman zaman kendini kabul ettirmiş, tekrar inkâr, tekrar kabul edilmiş; zamanında hem iyi hem kötü şöhrete ermiş bir şair" olarak tanımladı.
Her ne kadar Garip döneminde yazdığı şiirleriyle öne çıksa da Orhan Veli "tek tür" şiirler yazmaktan kaçınmıştı. Durmadan arayan, kendini yenileyen, kısa yaşamı boyunca uzun bir şiir serüveni yaşayan Kanık'ın edebiyat hayatı farklı aşamalardan oluşmaktadır. Oktay Rifat bu durumu "Orhan Fransız şairlerinin birkaç nesillik şiir macerasını kısacık ömründe yaşadı. Türk şiiri onun kalemi sayesinde Avrupa şiiriyle atbaşı geldi." ve "Birkaç neslin belki arka arkaya başarabileceği bir değişmeyi o birkaç yılın içinde tamamladı." sözleriyle açıkladı.
Orhan Veli Kanık Kitapları - Eserleri
- Şevket Rado'ya Mektuplar
- Bütün Şiirleri
- Hoşgör Köftecisi
- Yalnız Seni Arıyorum
- Beni Bu Güzel Havalar Mahvetti
- Sakın Şaşırma
- Nasrettin Hoca Hikayeleri
- Garip
- Sevdaya mı Tutuldum?
- Seçme Şiirler
- Şairin İşi
- La Fontaine'in Masalları
- Fransız Şiiri Antolojisi
- Bütün Yazıları
- Bindiğimiz Dal
- Denize Doğru
- Batıdan Şiirler
- Karşı
- Vazgeçemediğim
- Destan Gibi
- Bütün Şiirleri
- Çeviri Şiirler
- Sanat ve Edebiyat Dünyamız
- Nesir Yazıları
- Çocuk Yüreklerde Orhan Veli Kanık Şiirleri
- Şiirler
- Çeviri Tiyatrolar
- Mektuplar Anketler Mülakatlar
- Hikâyeler
- Bir Takvim Yaprağında
- Baharın Etkileri
- Bütün Hikâyeleri
- Şiirler
- Şiirler
- İstanbul’u Dinliyorum
- Ben Orhan Veli
- Yazılar ve Konuşmalar
- Yaprak
- İnsanları Uyandırmak
- Dünyalar Vardır
- Birdenbire
- Yazılar
- İşsizlik
- Nasrettin Hoca Hikayeleri
- Şiirde Aydınlık
- Hoşgör Köftecisi
Orhan Veli Kanık Alıntıları - Sözleri
- Nasrettin Hoca bir gün rüyasında şeytanı görmüş. Görür görmez de sakalına yapışmış ve var gücüyle çekiştirmeye başlamış. Şeytan acıdan feryat figan bağırmış, Hoca ise, "Bu hissettiğin acı, doğru yoldan çıkardığın ölümlülere çektirdiğin acının yanında hiç bir şey" demiş. Daha da kuvvetli çekmeye başlamış. Sakalı öyle bir çekmiş ki can acısından bağırarak uyanmış. Ancak o zaman, elinde tutmakta olduğu sakalın kendi sakalı olduğunu anlamış. (Nasrettin Hoca Hikayeleri)
- Saadet nedir? Herkes saadeti tanımış mıdır bu dünyada? (Hoşgör Köftecisi)
- Tuvalete koyduğu bir abajurun üstüne de Refik Halit'in Bir Avuç Saçma adlı eserinden bir parça yazmış. Güzel bir buluş, değil mi? Gelgelelim Şinasi memnun değil. Diyor ki : " Her içeriye giren Refik Halit'in yazısına dalıyor. Dışarıda da bir sürü insan sıra bekliyor. " Şinasi'nin ticari bakımdan hoşnutsuzluğuna sebep olan bu hal edebiyat namına [adına] beni sevindirdi. Demek ki halkımız edebiyatla da meşgul oluyor [uğraşıyor, ilgileniyor] . (Sanat ve Edebiyat Dünyamız)
- İSTANBUL'U DİNLİYORUM İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı Önce hafiften bir rüzgar esiyor; Yavaş yavaş sallanıyor Yapraklar, ağaçlarda; Uzaklarda, çok uzaklarda, Sucuların hiç durmayan çıngırakları İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Kuşlar geçiyor, derken; Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık. Ağlar çekiliyor dalyanlarda; Bir kadının suya değiyor ayakları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Serin serin Kapalıçarşı Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa Güvercin dolu avlular Çekiç sesleri geliyor doklardan Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Başımda eski alemlerin sarhoşluğu Loş kayıkhaneleriyle bir yalı; Dinmiş lodosların uğultusu içinde İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir yosma geçiyor kaldırımdan; Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar. Birşey düşüyor elinden yere; Bir gül olmalı; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir kuş çırpınıyor eteklerinde; Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum; Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum; Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından Kalbinin vuruşundan anlıyorum; İstanbul'u dinliyorum. Orhan VELİ (Şairin İşi)
- Bir gün bıkıp uzanıp kurbağalar, Demokrat bir şekilde yaşamaktan, hep bir ağızdan haykırıp ağlar başlarına bir kral isterler tanrılarından gökyüzünden cansız kocaman bir kral düşer pek büyük bir gürültü çıkarır düşerken de öyle ki kurbağalar üçer beşer korkudan ödleri kopmuş bir halde kaçışırlar deli olmuşçasına Gölün içindeki kamışlar, sazlar, kolluklar, bataklıklar arasına uzun zaman kralın yüzüne bakamazlar Onun korkunç bir dev olduğunu zannederler Oysa aksine tamamen sulhperver İlkin fazlaca korkarlarsa da sonra sonra İçlerinden biri cesaretlenir kovuğundan çıkmaya niyetlenir Yavaş yavaş yaklaşır krala peşi sıra bir tane daha sonra bir daha meydana gelir kocaman bir katar sonunda iyice yüz göz olurlar Kral ile omuzlarına başına çıkarlar iyi kalpli Kral gık bile demez sabreder Kurbağalar "bize kımıldayan Kral gönder bunu istemeyiz" derler o zaman Tanrı zalim bir turna kuşu yollar havadan turna kuşu bunları teker teker aklına estikçe yakalayıp yer Kurbağalar yine şikayet eder o vakit tanrıları der ki "siz çok oldunuz hep keyfinizle mi iş göreceksiniz? Pekala bir hükümet kurmuşsunuz onu muhafaza edeceksiniz, etmediniz! Hiç olmazsa ilk kralınız ne halin Selim kraldı Yetinnmediniz ya siz şimdi buna razı olun yine düşmemek için daha beterine (La Fontaine'in Masalları)
- Hiçbirine bağlanmadım Ona bağlandığım kadar. (Bütün Şiirleri)
- Ve ihtimal sen Yine beni sevmeyeceksin. (Vazgeçemediğim)
- Her şey birdenbire oldu. Birdenbire vurdu gün ışığı yere; Gökyüzü birdenbire oldu; Mavi birdenbire. Her şey birdenbire oldu; Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan; Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire. Yemiş birdenbire oldu. Birdenbire, Birdenbire; Her şey birdenbire oldu. Kız birdenbire, oğlan birdenbire; Yollar, kırlar, kediler, insanlar... Aşk birdenbire oldu, Sevinç birdenbire. (Birdenbire)
- Yok maddedeki değişiklik yetmezmiş de ruh değişikliği gerekmiş, yok şapka giymek iş değilmiş de gerçekten Batılı olmak gerekmiş; biz kulak asmıyoruz bu sözlere şapka giymeseydik, çarşafı atmasaydık, latin harflerini almasaydık, o harfleri aldıktan sonra dili türkçeleştirmenin şart olduğunu anlamasaydık, medreselerle tekkeleri kapatmasaydık, okka yerine kiloyu, arşın yerine metreyi kabul etmeseydik, okullarda din derslerini kaldırmasaydık -ne çare ki yeniden kondu- bugünkü yaşayış seviyesine ulaşabilir miydik ? (Şiirde Aydınlık)
- Ölürüz diye mi üzülüyoruz? Ne ettik, ne gördük şu fani dünyada… (Destan Gibi)
- Açsam rüzgâra yelkenimi; Dolaşsam ben de deniz deniz Ve bir sabah vakti, kimsesiz Bir limanda bulsam kendimi. (Karşı)
- Ama zaman zaman ben de kendimi mesut sansam ne çıkar? Büyük saadetlerden hiçbir vakit nasibim olmayacağına göre bunlarla avunayım bari. (Hoşgör Köftecisi)
- Deli eder insanı bu dünya; Bu gece, bu yıldızlar, bu koku, Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç. (Sevdaya mı Tutuldum?)
- İşim gücüm budur benim, Gökyüzünü boyarım her sabah, Hepiniz uykudayken, Uyanır bakarsınız mavi. (Çocuk Yüreklerde Orhan Veli Kanık Şiirleri)
- Bekliyorum Öyle bir havada gel ki, Vazgeçmek mümkün olmasın... (Sakın Şaşırma)
- Bu öyle bir şey ki anlamak istemediğin vakit kitaplar yazsam faydası yok. Anlamak istediğin vakit de tamamen aksine... (Mektuplar Anketler Mülakatlar)
- Bugün, Avrupa'da tanınan bir tek şairimiz var: Nâzım Hikmet. O da bize rağmen tanınıyor. Biz, " Aman kimse duymasın! " diyoruz. Ama faydası yok; duymuşlar. Nazım Hikmet'i bize onlar kabul ettirmeye çalışıyorlar. Adını, lehimize değil aleyhimize kullanıyorlar. Bizi, büyük şairler yetiştiren bir millet olarak değil, büyük şairleri hapislerde süründüren bir millet olarak tanıtıyorlar. (Şairin İşi)
- Sevişmek! hep sevişmek! akıp giden saatin Kadrini bilmeliyiz! İnsan için liman yok; sahil yok zaman için, O geçer, biz göçeriz! (Fransız Şiiri Antolojisi)
- Korkum şu ki artık bir hatıradan, Bir resimden başka bir şey değilim; Yahut arta kalmış, bir maceradan; Bir kokuyum belki, bilmem ki neyim? (Batıdan Şiirler)
- "Yüz kelimelik bir şiirde yüz tane güzellik arayan insan vardır. Halbuki bin kelimelik bir şiir bile bir tek güzellik için yazılır." (Şairin İşi)