Nelson Algren'e Aşk Mektupları - Simone de Beauvoir Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Nelson Algren'e Aşk Mektupları kimin eseri? Nelson Algren'e Aşk Mektupları kitabının yazarı kimdir? Nelson Algren'e Aşk Mektupları konusu ve anafikri nedir? Nelson Algren'e Aşk Mektupları kitabı ne anlatıyor? Nelson Algren'e Aşk Mektupları PDF indirme linki var mı? Nelson Algren'e Aşk Mektupları kitabının yazarı Simone de Beauvoir kimdir? İşte Nelson Algren'e Aşk Mektupları kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Simone de Beauvoir
Çevirmen: Pınar Öztamur
Çevirmen: Tülay Evler
Orijinal Adı: Lettres A Nelson Algren
Yayın Evi: Alfa Yayınları
İSBN: 9786050380378
Sayfa Sayısı: 840
Nelson Algren'e Aşk Mektupları Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Simone de Beauvoir, bir Amerika seyahatinde yazar Nelson Algren'le tanışır. Bu kıtalararası aşk, ağırlıklı olarak mektuplarla yirmi yıldan uzun sürer. Beauvoir tüm zorluklarına ve kalp kırıklıklarına rağmen, aşkına ve Algren'e ömrü boyunca sadık kalır.
Ancak Aşk Mektupları yalnızca bir aşkın hikayesini anlatmakla kalmıyor, bu iki yazarı her yönüyle tanımamızı da sağlıyor: yaşantıları, kitaplarının yazım süreçleri, entelektüel çevreleri, okudukları kitaplar ve dünyaya bakış açıları... Dünyadaki gelişmeleri yakından takip eden Beauvoir ve Algren'in mektupları hem dünya edebiyatına hem de Fransız siyasi ve entelektüel çevresine mercek tutuyor. Camus'den Capote'ye, Giacometti'den Sartre'a, Koestler'dan Wright'a pek çok yazarın altın çağını yaşadığı bir döneme birinci ağızdan tanıklık edebiliyoruz.
Nelson Algren'e Aşk Mektupları Alıntıları - Sözleri
- "Tanrı lütfen birkaç yıl daha yaşamam için izin versin ki seni sevebileyim ve senin tarafından sevilebileyim."
- "Kalbimde parlayan güneşin hala batmadı."
- "Birtanem senin kollarındayken biliyorum artık. Dünyada huzur diye, mutluluk diye bir şey var."
- Bu kokuşmuş insanlar söz konusu olan dostluk ve aşk olduğunda hiçbir halttan anlamıyorlar.
- Öyle açgözlüyüm ki yaşamdan her şeyi istiyorum; hem kadın hem erkek olmak istiyorum, hem bir sürü arkadaşım olsun hem de yalnız kalabileyim istiyorum, hem çok çalışıp güzel kitaplar yazmak hem de seyahat edip eğlenmek istiyorum, hem bencil olmak hem de olmamak istiyorum.
- Seni özlüyorum, gece gündüz yakamı bırakmıyor bu özlem. Seni böylesine severken bu kadar uzağında olmak hiç kolay değil.
- "Kalbimde parlayan güneşin hala batmadı."
- - Bilirsin ben gösterişe düşkün değilimdir; sadece ekmek, patates, su ve aşkla yaşayabilirim...
- “Seni olduğun gibi öyle seviyorum ki. Hayattaki hırsını yine de sakin oluşunu, hiç bitmeyen arzunu, sabrını, hayattan çok fazla bir şey beklemeyişini; yine de çok fazla şey elde edişini çok seviyorum."
- Sevgilim o zamanlar hala gençtik ve dünyanın nereye gideceği belli değildi. Şimdiyse dünyanın nereye gittiği belli: karanlığa gidiyor...
Nelson Algren'e Aşk Mektupları İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Simone de Beauvoir, bir Amerika seyahatinde yazar Nelson Algren'le tanışır. Bu kıtalararası aşk, ağırlıklı olarak mektuplarla yirmi yıldan uzun sürer. Beauvoir tüm zorluklarına ve kalp kırıklıklarına rağmen, aşkına ve Algren'e ömrü boyunca sadık kalır. Ancak Aşk Mektupları yalnızca bir aşkın hikayesini anlatmakla kalmıyor, bu iki yazarı her yönüyle tanımamızı da sağlıyor: yaşantıları, kitaplarının yazım süreçleri, entelektüel çevreleri, okudukları kitaplar ve dünyaya bakış açıları... Dünyadaki gelişmeleri yakından takip eden Beauvoir ve Algren'in mektupları hem dünya edebiyatına hem de Fransız siyasi ve entelektüel çevresine mercek tutuyor. Camus'den Capote'ye, Giacometti'den Sartre'a, Koestler'dan Wright'a pek çok yazarın altın çağını yaşadığı bir döneme birinci ağızdan tanıklık edebiliyoruz. (Alfa Kitap)
Simone de Beauvoir’un aşık olduğu tek erkek olduğunu söylediği Nelson Algren'e 1947-1964 yılları arasında yazdığı 304 mektubu okumak çok ilginç bir deneyimdi. Beni ilk şaşırtan - ve sevindiren 'İkinci Cins' i yazarken aynı anda bir erkeğe 'küçük kurbağan' imzalı mektuplar yazıyor oluşuydu. 'İnsanın tek bir yüzü yoktur'un kanıtı gibi sanki bir yandan bir erkeğe aşkı için yalvarırken öte yandan feminizmin temel kitaplarından birini yazıyor oluşu. Şekilciler için güzel bir örnek olacaktır bu anlamda. Diğer yandan ne aşktan çok dostlukla sevdiğini söylediği ve herkesin evli olduklarını zannedeceği kadar yakın olduğu Sartre ile ne de delice aşık olduğu Algren ile bir yuva kurmayı hatta kendisine ait bir evi olmasını istemeyişini, büyüdüğü evi anlattığı satırlarda anlıyoruz. Yorgun ve mutsuz bir anneyle büyüyen kız çocukları başka bir yaşamın mümkün olduğunu gördüğünde diğer türünden olabildiğince kaçmaya çalışıyor demek ki. Beauvoir’in de yaşamında kendi ayakları üzerinde durabilen bir kadın örneği ve okuyabileceği kitaplar var. Başka bir hayatın mümkün olabileceğini düşünebiliyor böylece. Ben biraz daha zihninin inşasına ve kitapların yazılışına dair ve biraz daha politik bir yaşam hikayesi okuyacağımı düşünmüştüm. Bu anlamda pek doyurucu olmasa da entelektüel çevrenin, edebiyatçılığın ve aşkın yoğunluğu altı yüz küsur sayfayı zevkle okutuyor. Beauvoir bütün duyguları o kadar yoğun yaşıyor ki yazdıklarının neden bu kadar etkili olduğunu - kendisi hiçbir zaman anlayamamış ama- anlıyorsunuz. Aşkı, dostluğu, korkuları ve nefreti her zerresiyle yaşıyor. Bir aşkın başlaması, zirveye ulaşması ve sönmesi sürecini izlemek hele duyguları böyle yaşayabilen birinin kaleminden, çok etkileyiciydi. #simonedebeauvoir #aşkmektupları #birannedoğdukitap (Nehir Turan)
Çok beğenmeme rağmen yazarın kişisel ve akademik hayatı kitapta aşktan öne geçtiği için yarısını geçtikten sonra bir bakmışım ki okumayı bırakmışım. 1947’de tanışıp ve birbirlerine aşık oldukları Amerikalı Nelson Algren’e Beauvoir'ın yazdığı mektupları çok sevdim; çünkü çok samimi, çok aşık mektuplar. Maalesef Algren'in ona yazdığı mektuplar kitapta bulunmuyor. Algren ve Beauvoir, büyük aşklarına rağmen kavuşamıyorlar: Sartre’la 21 yaşında tanışan ve ölene kadar yanında ayrılmayan de Beauvoir, kendisinin Sartre’ın tek yakın arkadaşı olduğunu, ona ihtiyacı olduğunu söyler. Ayrıca kendi sesini bulmasında onun çok yardımı olduğunu, ona gönül borcu olduğunu söyler ve Sartre’ın ne zaman ihtiyacı olsa yardımına koşar. O Sartre’dan ve Paris’ten ayrılamayacağı için, Algren de Chikago’dan ayrılamayacağı için (Chicago hakkında kitaplar yazar) birlikte olamazlar. Bir süre sonra ikisi de başkasıyla evlenir, sonradan boşanırlar. Ama Beauvoir parmağında Algren’in ona verdiği yüzükle gömülür. Araştırmacısına, ilgilisine çok yararlı olacak şekilde, dönemin Paris entelektüel hayatıyla ilgili içeriden çok bilgi var. Beauvoir hayatını, çalışmalarını anlatır. Siyaseti, edebiyatı, tiyatroyu ve sinemayı yakından takip eder. Müzik, resim konularından da biraz anlar. Çok içki içer, sabahları yazar akşamları mahzenden mahzene gezer. Aşık olduğu için Algren’den başka kimseyle ilişkiye girmemesi, bir yıl boyunca onu “aldatmamak” için sabretmesi ilgimi çekti. İnsanın içinde bunun, tek eşliliğin ve korunmanın olduğunu gösteriyor. Beauvoir ki evli bir adamla birlikte olmaktan rahatsızlık duymayan, oğlancılığı özgürlük gören bir kişi. (Rana)
Nelson Algren'e Aşk Mektupları PDF indirme linki var mı?
Simone de Beauvoir - Nelson Algren'e Aşk Mektupları kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Nelson Algren'e Aşk Mektupları PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Simone de Beauvoir Kimdir?
Simone Lucie-Ernestine-Marie-Bertrand de Beauvoir (/simɔn də boˈvwaʀ/; 9 Ocak 1908 – 14 Nisan 1986) Fransız yazar ve filozof. Roman, felsefe politik ve sosyal deneme, biyografi ve otobiyografi yazarı, gazeteci.
En önemli eseri 1949’da yazdığı, kadınların gördüğü baskıların bilimsel incelenmesini yaptığı ve modern feminizmin temellerini kurduğu İkinci Cins (Le Deuxième Sexe) adlı eseri sayılabilir.
Yaşamı
Simone de Beauvoir 9 Ocak 1908’de Paris’te Georges Bertrand ve Françoise (Brasseur) de Beauvoir çiftinin kızı olarak dünyaya gelmiştir. Geleneksel bir ailenin büyük kızıdır. Otobiyografisinin ilk bölümünde (Bir Genç Kızın Anıları) dinine ve ülkesine bağlı ataerkil bir ailenin sorumluluklarla donatılmış kızı olarak yaşadığı dönemden bahseder. Kişiliğinin koyu katolik annesinin ve bilinemezci babasının karşıtı olarak şekillendiği söylenebilir.
Çocukluk ve ergenlik çağını etkileyen iki ilişkisinden biri kardeşi Helen diğeri arkadaşı Zaza ile olan ilişkisidir. Helen’in küçüklüğünden itibaren ona sürekli bir şeyler öğretmeye onu yetiştirmeye çalışmış ilişkisinde öğretici bir kaygı içinde olmuştur. Zaza ise trajik yaşamı ve ölümü ile Simone’nun karşılaştığı ilk sorunu oluşturuyordu.
Matematik ve felsefede Baccalauréat sınavını geçtikten sonra Katolik Enstitüsü’nde matematik öğrenimi ve Saınte Marie Enstitüsünde yabancı dillerde yazın eğitimi gördü. Daha sonra Sobone’da felsefe eğitimi aldı. 1929’da seçkin Ecole Normale Superieure’ye kayıt olan ve Sabone’da kurs almakta olan Jean-Paul Sartre ile tanışır. Beavuvoir’un Ecole Normele’de eğitim gördüğü yanlış ve yaygın olan bir bilgidir. Ancak bu okuldaki Sartre ve felsefe gurubundaki diğer insanlar tarafından iyi tanınmaktadır. 1929’da felsefede Agregation başaran en genç öğrenci olur. Sartre o yıl birinci olur, Simone ise ikinci. Ancak herkes bilir ki de Beauvoir felsefede en iyi idi. Sartre’a birincilik erkek olduğu için verilmişti. Sorbonne’da iken hayatı boyunca bilinecek lakabı Castor(Cesur) edinecektir.
1943 yılında Simone Konuk Kız (L'Invitée) adlı Rouen okulundaki öğrencilerinden Olga Kosakiewicz ile olan kronik lezbiyen ilişkisinin öyküsünü yayınladı. Bu öykü aynı zamanda de Beauvoir ile Sartre arasındaki karmaşık ilişkiyi ve ilişkinin bu üçlü ilişkiden nasıl zarar gördüğünü anlatır
Ve II. Dünya Savaşı'ndan sonra De Beauvoir Sartre’ın Maurice Merleau-Ponty ve diğer arkadaşları ile kurduğu Modern Zamanlar (Les Temps Modernes ) adlı politik gazetede çalışmaya başladı. De Beauvoir bu gazetede kendini geliştirdi ve ölümüne kadar editör olarak çalışmaya devam etti.
Belirsizlik Ahlakı Üzerine (Pour Une Morale de L'ambiguïté , 1947) kitabında Fransız varoluşçuluğu etkileri farkedilmektedir. Kitapta çok sade bir biçimde Sartre’ın olmak ve hiçlik felsefeleri arasındaki geniş açıyı göstermektedir. De Beauvoir bir biseksüeldir. Ancak bir seminerde Nelson Algren’le tanıştığı 1947 yılına kadar kadar orgazma ulaşamamıştır. Chicago’da Beauvoir Algren ile ilişkisinde ilk orgazmını yaşar. Bu Fransa’da iki ayrı kitap olarak basılan İkinci Cins kitabına da ilham olur. Bu çalışma Amerika’da da The Second Sex olarak yayıncı Alfred A. Knoph’ın karısı Blance Knopf ‘un tavsiyesi üzerine Howard Parshley tarafından çevirilerek yayınlanır.
Kadın: Efsane ve Gerçek
Simone de Beauvoir önce Kadın: Efsane ve Gerçek adlı denemesini yazar. Bu denemesinde erkeklerin kadınları, erkekleri yanlış havalara, izlenimlere sokan gizemli “diğer”ler olarak gördüğünü iddia eder. Ve erkeklerin, bu “diğer”olma durumunu, kadınları ve onların problemlerini anlamadıklarına, onlara yardım etmediklerine hatta onlara uyguladıkları baskılara bir neden olarak kullandıklarını iddia eder. Bu durumun tüm toplumlarda klişeleşmiş bir hal aldığını ve her zaman hiyerarşiyi elinde tutanların güçsüzleri “diğer” olarak tanımladığını ve onları etraflarında dolaşan karanlık gölgeler olarak nitelendirdiğini savunmuştur. Bu durumun sınıflar arasındaki ilişkilerde, dinsel, ırksal ayrımların mücadelesinde her türlü karşıtlıkta görüldüğünü ama hiç karşıtlıkta “diğer” nitelendirmesinin ve “diğer”e yaklaşımın kadın-erkek ayrımındaki kadar klişeleşmiş bir hal almadığını, hayatın mevcut düzenine gerekçe olarak gösterilmediğini söyler.
İkinci Cins
Yazarın bu eseri 1949’da Fransa’da yayınlanmıştır. Freudcu yönleri ağır basan feminist bir varoluşçuluk göze çarpar. Varoluşçulukta olduğu gibi de Beauvoir temel prensip olarak var oluşun özden önce geldiğini kabul eder ve “Kadın doğulmaz kadın olunur.” prensibine ulaşır.
Araştırmaları diğer kavramı üzerine yoğunlaşmıştır. Kadınların diğer olarak tanımlanmasını ve mevcut sosyal konumunu, gördüğü baskının temeli olarak olarak nitelendirir De Beauvoir tarihte her zaman kadının sapkın ve anormal canlılar olarak görüldüğünü iddia eder ve Mary Wollstonecraft’ın dahi erkekleri kadınlara ulaşmaları gereken ideal örnek olarak gösterdiğini ileri sürer.
De Beauvoir “Bu durum kadınların kendilerini normalden sapmış, dışta kalan ve normale ulaşmaya çalışan canlılar gibi algılamalarını sağlayarak onlarını başarılarını sınırlandırmışdır.” der. Feminizme göre bu düşünce artık bir kenara atılmalıdır. De Beauvoir iddia eder ki kadınlar erkekler kadar ayırım yapma, seçme yeteniğine sahiptir ve böylece kendilerini geliştirmeyi seçebilir, kadını mevcut durumundan ileri götürebilir, kendi hayatlarının ve dünyanın sorumluluğunu alabilir.
Ölümü ve sonrası
1981’de Sartre’ın acı dolu son yıllarını anlattığı Veda Töreni’ni (Cérémonie Des Adieux) yazar. Kendisi de Paris’de Cimetière du Montparnasse mezarlığına Sartre’ın yanına gömülür. Mezar taşında isimleri alt alta yazılır. Ölümüden sonra ünü yayılmaya devam eder. Sadece 1968’lerin post-feminizminin kurucusu olduğu için değil aynı zamanda akademisyen olarak ve varoluşcu Fransız düşün insanı olarak da ünü gelişerek yayılır. Sartre’ın üzerindeki etkisi her zaman görülür. Felsefe üzerine yazdığı birçok eserde de Satre’ın varoluşçu etkisi görülebilir. Paris'te Seine Nehri üzerine yapılan bir köprüye yazarın adı verilmiştir.
Eserleri
Konuk Kız, (1943)
Pyrrhus ve Cineas, (1944)
Başkalarının Kanı, (1945)
Kim Ölecek?, (1945)
Her Erkek Ölümlüdür, (1946)
Belirsizlik Ahlakı Üzerine, (1947)
İkinci Cins, (1949)
Gün gün Amerika, (1954)
Mandarinler, (1954)
Sade’ı Yakmalı mı?, (1955)
Uzun Yürüyüş, (1957)
Bir Genç Kızın Anıları, (1958)
Yaşlılık, (1960)
Sessiz Bir Ölüm, (1964)
Les Belles Images, (1966)
The Woman Destroyed, (1967)
Yaşlılık, (1970)
Hesap Tamam, (1972)
When Things of the Spirit Come First,(1979)
Veda Töreni, (1981)
Sartre’a Mektuplar, (1990)
Aşk Mektupları (Nelson Algren’e), (1998)
Ödülleri
1983 Sonning Ödülü
Simone de Beauvoir Kitapları - Eserleri
- Sessiz Bir Ölüm
- Sade'ı Yakmalı mı?
- Kadın - İkinci Cins 1
- Moskova'da Yanlış Anlama
- Yıkılmış Kadın
- Denemeler
- Tüm İnsanlar Ölümlüdür
- Kadın - İkinci Cins 2
- Mandarinler
- Bir Genç Kızın Anıları
- Kadın - İkinci Cins 3
- Kadınlığımın Hikayesi
- Konuk Kız
- Ben Bir Feministim
- Başkalarının Kanı
- İkinci Cinsiyet
- Olgunluk Çağı 1
- Veda Töreni
- Simone de Beauvoir'dan Sartre'a Mektuplar
- Nelson Algren'e Aşk Mektupları
- Olgunluk Çağı 2
- Koşulların Gücü - Birinci Kitap
- Güzel Görüntüler
- Koşulların Gücü - İkinci Kitap
- Yaşlılık-1 - İlk Çağı
- Yaşlılık-2 - Son Çağı
- Veda Töreni ve Jean Paul Sartre'la Söyleşiler
- Brigitte Bardot and The Lolita Syndrome
- Die Unzertrennlichen
- Extracts From: The Second Sex
- Konuk Kız
- Müphemlik Ahlakı Üzerine - Pirus ve Sineas
- The Ethics of Ambiguity
Simone de Beauvoir Alıntıları - Sözleri
- Ama neye yarardı ağlamak sızlanmak? Baş kaldırmak da çok yorucu ve boş bir güldürü. Hiçbir çıkış yoktu. Dünyanın hiçbir yerinde ya da kendi içinde, kendisine ayrılmış bir doğru yoktu. (Konuk Kız)
- uzun uykuları ve uykusuz geceleri seviyordum (Olgunluk Çağı 1)
- Insanlık dediğimiz şey erkeklerden oluşmuştur ve erkek kadını kendi varlığı içinde değil, kendisine göre tanımlamaktadır. (Kadın - İkinci Cins 1)
- En azından, ben öldüğümde yaşamış olacağım. (Tüm İnsanlar Ölümlüdür)
- Birisi bana "Seyahat etmek neye yarar, insan kendisini hiç terk etmiyor ki" demişti. (Konuk Kız)
- Bunun, bizim toplumlarımızdaki erkeklerin, benim büyüklük kompleksi diye adlandıracağım bir biçimde, üstün oldukları düşüncesini içselleştirmiş olmalarıyla da bağlantısı var. Bundan vazgeçmeye hazır değiller. Kendilerini yüceltmek için kadınları aşağı görmek ihtiyacınıu duyuyorlar. Kadınlar da kendilerini aşağı görmeye o kadar alışmışlar ki, nadir olarak eşitlik için mücadele ediyorlar. (Ben Bir Feministim)
- Her eylem bir seçimdir. (Olgunluk Çağı 2)
- “…insanlarla ilişkisi olmayan bir eşya olduğu izlenimine kapıldığını söyledi bana.” (Veda Töreni)
- Bugün kimse kırbaçlamanın, şehvetin aşırılıklarıyla sönmüş gücü tazelemek gibi büyük bir erdem taşıdığını yadsıyamaz. (Sade'ı Yakmalı mı?)
- Size yeniden kavuşma ihtiyacı hissetmiyorum çünkü sizden ayrı değilim, sizinle her zaman aynı evrendeyim. (Simone de Beauvoir'dan Sartre'a Mektuplar)
- “Can güvenliği yerine kasıtlı olarak verimi yeğliyorlar. Yani üretimi insanların canından üstün tutuyorlar.” (Veda Töreni)
- Ne acı, ne istek, ne umut, hiçbir şey duymuyorum. (Simone de Beauvoir'dan Sartre'a Mektuplar)
- . Kendini bilmek mutluluğun garantisi değildir, ancak mutluluktan yanadır ve onun için savaşma cesaretini sağlayabilir. ... (Koşulların Gücü - Birinci Kitap)
- insanlarla hiçbir zaman anlaşamayacağımın bilincine vardım (Olgunluk Çağı 1)
- "Şu hale göre insanın yaşı 70'tir.İlk 30 yılı kendine ait olandır.Ve bu da çabuk geçer...Sonra eşekten aldığı 18 yıl gelir, bu esna da omuzların da yük taşımaktadır, başkalarını besleyecek buğdayı değirmene o vermektedir...Daha sonra köpekten aldığı 12 yıl gelir, bu esnada da kendini bir köşeden ötekine sürükleyerek homurdanır durur, çünkü artık ısıracak dişleri yoktur...Bu devre de geçtiğinde artık ömrünü tamamlamak üzere maymundan aldığı 10 yıl kalmıştır kendisine .Artık kafasına sahip değildir.Biraz da tuhaf olur ve çocukları güldüren, kendisiyle alay ettiren acaip şeyler yapar". (Yaşlılık-1 - İlk Çağı)
- Fakirler çok defa diğerlerine oranla daha hastalıklı olurlar, çünkü konforsuz İzbelerde otururlar, gerektiği gibi beslenemezler, zor ısınırlar; üstelik hastalıklarını tedavi ettiremezler ve hastalıkları ciddileşir, çalışmalarını engeller, yoksuluklarını çekilmez hale getirir. Sefaletlerininin utancı içinde, evlerine kapanıp, her türlü toplumsal ilişkiler kaçarlar. Komşularının, yardımıyla geçirdiklerini bilmelerini istemezler; dostlar tarafından yapılacak ufak tefek hizmetlerden de askeri bakımdan kendileri yoksun bırakırlar ve en sonunda yatalak hale düşerler. (Yaşlılık-2 - Son Çağı)
- Ahlaki tutum, teknik ve toplumsal koşullar olumlu davranışları olanaksız kılınca ortaya çıkar. Ahlâk, olanakların kıtlığı ve tekniklerin yetersizliğinin sizi içinde bıraktığı durumu yaşamaya yardımcı olan idealist çarelerin tümüdür. (Koşulların Gücü - Birinci Kitap)
- Egemen sınıfın isteği gücü sürdürmektir ve bunun tek yolu kadınları evde tutmaktır. Kadın depolitize olursa erkeği de depolitize eder. Çünkü kadınların özgürleşmesi daima toplumsal özgürleşme ile ilişkilidir. (Kadın - İkinci Cins 1)
- İnsan, özgürlüğünden kaçmaya meylettiği halde, özgürlüğe mahkûm bir varlıktır. (İkinci Cinsiyet)
- - Ne kaybettin? - Gençliğimi. (Moskova'da Yanlış Anlama)