Nesneler Sistemi - Jean Baudrillard Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Nesneler Sistemi kimin eseri? Nesneler Sistemi kitabının yazarı kimdir? Nesneler Sistemi konusu ve anafikri nedir? Nesneler Sistemi kitabı ne anlatıyor? Nesneler Sistemi PDF indirme linki var mı? Nesneler Sistemi kitabının yazarı Jean Baudrillard kimdir? İşte Nesneler Sistemi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Jean Baudrillard
Çevirmen: Aslı Karamollaoğlu
Yayın Evi: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi
İSBN: 9786054238200
Sayfa Sayısı: 247
Nesneler Sistemi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
İnsanlar her zaman satın almış, sahip olmuş, zevk almış ve para harcamışlardır. Ancak bütün bunları yaptıkları için "tüketici" olarak nitelendirilmemişlerdi. İlkel toplumlara özgü şölenler, feodal senyörün cömertliği, XIX. yüzyıl burjuvasının lüks harcamaları, tüketim denilen alanın dışında kalan konulardı. Tüketimin çağdaş toplum için geçerli bir terim olmasının nedeni, daha güzel ve daha çok yemek yememiz, daha çok imge görüp mesaj okumamız, daha çok ev eşyası ve ıvır zıvır sahibi olmamız değildir. Tüketim toplumunda tüketimin kendisi bizatihi bir gereksinim haline gelmiştir. İnsan artık ihtiyaç duyduğu için tüketmiyor, tüketmeye ihtiyaç duyuyor. Jean Baudrillard bu kitabında tüketim toplumunun mekanizmalarını ve onun nesneler sistemini çözümlemeye çalışıyor.
(Tanıtım Bülteninden)
Nesneler Sistemi Alıntıları - Sözleri
- Tüketici, kendisine çok sayıda seçenek sunulması durumunda yalnızca alması gerekeni almakla yetinmemekte ve satın alma eyleminin ötesine geçen kişisel bir tavır sergilemektedir. Zaten bize sunulan seçenekler karşısında artık seçmeme ve yalnızca işimize yarayan bir nesne satın alma olasılığından mahrum bırakılmış durumdayız. Günümüzde neredeyse hiçbir nesne artık yalnızca kullanım amacıyla satışa sunulmamaktadır. Seçme özgürlüğü bizi ister istemez kültürel bir sistemin içinde yer almaya itmektedir. Oysa bu bir aldatmacadan başka şey değildir: başka bir deyişle seçim yapmayı bir özgürlük biçimi olarak algılamamızın nedeni dayatılmış bir süreç olarak hissetmemiz ve genelde toplumun kendini bu süreç aracılığıyla dayatmasıdır. Şu araba yerine bu arabayı seçmekle işin içine bir miktar kişisellik katmış olabilirsiniz, ancak burada asıl önemli olan nokta bizi ekonomik bir düzene boyun eğmeye mecbur eden seçme eylemidir. “kendimizi diğerlerinden farklı kılmak amacıyla şu ya da bu nesneyi seçmeniz başlı başına bir toplumsal hizmettir.”
- Bir odada ne kadar çok ayna var ise yalnızlık duygusu da o kadar yoğundur.
- ister ambalaj malzemesi, ister pencere ya da mekanı bölme aracı olsun cam, ötesinde bulunan şeyleri gösteren ancak dondurulmasını engelleyen bir özelliğe sahiptir. cam her şeyle iletişim kurulmasını sağlayan hem de bu iletişimi engelleyen bir malzemedir.
- "geri kalmış" insan teknolojik nesnenin gücünü fetişleştirirken, teknolojiyi üreten "uygar" insan mitolojik nesnenin köken ve otantikliğini fetişleştirmektedir.
- ...her nesne iki ayrı işleve sahiptir. Birincisi bir işe yaramak, ikincisi birisinin malı olmak.
- Ne kadar soyut görünürse görünsün ideoloji, yapılar üstüne oturtulan, teknik gelişmeye dayalı bir varsayım olmanın ötesine geçememektedir.
- Eski nesne her zaman göz önünde olmak, sergilenmek ister gibidir.
- Eski nesneler günlük yaşamdan kaçma olanağı sağlarken, en somut kaçış biçiminin zamansal kaçış ve en etkileyici kaçış örneğininse kişinin kendi çocukluğuna geri dönüşü olduğu söylenebilir.
- Eşyalar, davranışların düzenli bir şekilde ve sırasıyla yinelenmesini sağlayacak şekilde belli bir eksen etrafına yerleştirilmiş olup ailenin ev içerisindeki simgesel varlığını anımsatmaya çalışır gibidir... Bu mekandaki eşyaların yeri her gün keyfi bir şekilde değiştirilmemektedir; Tıpkı aynı evde yaşayan aile üyelerinin toplum içinde istedikleri şekilde davranamamaları gibi. Nesneler ve insanlar birbirlerine yakın bağlarlar bağlanmış olup, duygusal değer sayesinde evde yaşayan bir "kişilik" gibi algılanmaktadırlar.
- Tekniğin egemenliği altında olan bir toplum demek dünyanın yaratılış öyküsünü sorgulayan, mecazi/yakıştırma anlam ve o eski güzel mobilyaların hala somut simge görevi yaptıkları, 'kökenlerin' unutulmuş olduğu bir toplum demektir. Bu her şeyi kısa yoldan kavramsallaştırıp soyut bir anlam atfeden bir hesap kitap dünyasıdır. Bu doğa üstü bir güç tarafından yaratılmış bir dünya değil, egemenlik altına alınmış, güdümlenebilen, sınıflandılıp denetlenebilen, yani üretilen, satın alma ve kullanma üzerine inşa edilen bir dünyadır.
Nesneler Sistemi İncelemesi - Şahsi Yorumlar
JB #3: Jean Baudrilliard'ın tez çalışması bu nedenle kurgulanmış bir kitaptaki gibi sürükleyiciliğe sahip değil, ilgilenenlerin üzerinde yoğunlaşarak, bölüm bölüm okuyabilecekleri bir çalışma. (Esmanur Yavuz)
Nesneler Sistemi PDF indirme linki var mı?
Jean Baudrillard - Nesneler Sistemi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Nesneler Sistemi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Jean Baudrillard Kimdir?
Jean Baudrillard (Jan Bodriyar) (d. 27 Temmuz 1929, Reims - ö. 6 Mart 2007), Paris), ünlü Fransız düşünür/sosyolog. Medya teorisi, Postyapısalcı felsefe ve postmodernizm üzerine olan çalışmalarıyla ünlenmiştir.
Hayatı
Fransa'da bir devlet memurunun çocuğu olarak doğdu. Sorbonne Üniversitesi'nde Almanca okudu, ailesinde üniversiteye gitmiş olan ilk kişiydi.
Mezun olduktan sonra bir süre eğitim kurumlarında Almanca öğretmiştir. 1950-1960lardaki bu dönemde, Cezayir sorunu yaşamını ve düşüncesini fazlasıyla etkilemiştir. Almanca öğrettiği bu dönemde doktora tezine de (sosyoloji üzerine) devam etti. 1966'da doktora tezini bitirdi, tezinin başlığı "Thèse de troisième cycle: Le Système des objets" idi.
1966 yılının Eylül ayında Université de Paris-X Nanterre'de (Nanterre Üniversitesi - Paris-X) asistan oldu. 1968'deki öğrenci eylemlerinin etkisinde kaldı,Yapısal Marksizm ve medya teorileri ile ilgilendi. 1972'de aynı üniversitede, profesör olarak, sosyoloji öğretmeye başladı. 1987'dan 1990'a kadar Université de Paris-IX Dauphine'de (Dauphine Üniversitesi - Paris-X) görev aldı.
"Eski Yugoslavya'daki Müslümanların maruz kaldığı soykırım, Yeni Avrupa Düzeni'nin evrim sürecinde bir aşamadır. 'Etnik temizliğin' infazcısı olan Sırplar, yeni biçimlenen bir Avrupa'nın öncülüğünü yapıyorlar." (Lettre dergisi, Kış 2005)
Çalışmaları
Bugünün siyasi ve ideolojik akımlarını reddetmesi ününün artmasına neden olmuştur. Bugüne kadar birçok önemli çalışmaya imza atmıştır.Simülasyon kuramını oluşturmuş, kitle zihni üzerine çarpıcı satırlar yazmıştır. Tüketim üzerine düşünceleri ve yapıtları ise onun ününe ün katmıştır. Medya ve kitle iletişim araçlarına dair eleştirileri de diğer düşünceleri kadar çarpıcıdır. Birinci Körfez Savaşı üzerine yaptığı açıklamalarla, Körfez Savaşı'nın oluşumunu ve etkilerini entelektüel bir açıdan farklı bir şekilde yorumlamıştır.
Simülasyon evreninin ortaya çıkışı II. Dünya Savaşının sonuçlarıyla bağlantılıdır. Baudrillard'a gore II. Dünya Savaşı sonrası sağ, solun işlevlerini yerine getirmeye başlamış; yâni, sosyal devlet ilkesi ortaya çıkmıştır. Ayrıca sanayi ve tarım sektörlerinin belirleyiciliği iletişim ve hizmetler sektörlerinin belirleyiciliğinin ardına düşmüştür. Bu veriler batıda bir çeşit durağanlığa sebep olmuş ve batı kendi ekseni etrafinda dönmeye başlamıştır. Bu kendi etrafında dönüş süreci kavramların içlerinin boşaltılması sonucunu doğurmuştur. Artık her kavram televizyonlardan akmakta, insanlar teknolojinin onlara sağladığı bu rahatlık sayesinde herhangi bir şeyi derinlemesine düşünememektedir ve iletişimi sağlamak adına yaratılan cansız kitle iletişim araçları kendilerine yüklenen işlevden, yani aracı olma konumundan çıkıp bağımsız bir kendilik haline gelmiştir. Birey ise bu durumu çaresizlik içinde izlemektedir; herseyin farkındadır, fakat rahatlığından da taviz vermek istememektedir. Baudrillard'ın örneğine bakacak olursak: Birey televizyonda Sudan iç savaşını, herhangi bir tuvalet kağıdı reklamıyla aynı duyarsızlıkla izlemektedir. Televizyonu kapattıktan sonra Sudan'daki iç savaş devam etse bile onun için bitmiştir. İşte bireyin yaşadığı bu evren simülasyon evrenidir. Her şey görüntülerden ibarettir ve cansızdır.
Jean Baudrillard Kitapları - Eserleri
- Simülakrlar ve Simülasyon
- Tüketim Toplumu
- Sessiz Yığınların Gölgesinde: Toplumsalın Sonu
- Kötülüğün Şeffaflığı
- Neden Her Şey Hala Yok Olup Gitmedi?
- Karnaval ve Yamyam
- Baştan Çıkarma Üzerine
- Şeytana Satılan Ruh ya da Kötülüğün Egemenliği
- İmkansız Takas
- Kusursuz Cinayet
- Sanat Komplosu
- Foucault'yu Unutmak
- Can Çekişen Küresel Güç
- Cool Anılar 1-2 (1980-1990)
- Nesneler Sistemi
- Amerika
- Cool Anılar
- Tam Ekran
- Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm
- Anahtar Sözcükler
- Tekil Nesneler (Mimarlık ve Felsefe)
- Cool Anılar 3-4 / 1990-2000
- Bir Parçadan Diğerine
- Cool Anılar V
- İlahi Sol
- Siyah Anlar
- Çaresiz Stratejiler
- Üretimin Aynası Ya da Tarihi Materyalist Eleştiri Yanılsaması
- Gösterge Ekonomi Politiği Hakkında Bir Eleştiri
- Baudrillard'ın Simülasyon Kuramı Üzerine Notlar ve Söyleşiler
- Çaresiz Stratejiler
- L'autre par lui-même
Jean Baudrillard Alıntıları - Sözleri
- "Gerçek bir daha asla geri dönmeyecektir." (Simülakrlar ve Simülasyon)
- Katıksızdan da daha katıksız olan şey, herhangi bir yolla sonun ötesinde yaşamaktır. (Cool Anılar 1-2 (1980-1990))
- Bizler bu tekelleşmiş küresel ağların içinde yüzen rehineleriz. Aynı zamanda hem kurban hem de suç ortağı konumundayız. (Karnaval ve Yamyam)
- "Anlamla saldıranı, anlamla öldürürler." (Simülakrlar ve Simülasyon)
- Her şey uydulaşıyor, beynimizin bile artık bizde olmadığı sayısız Hertz'lik dalga birimleri ve devreler halinde dalga halinde etrafımızda dalgalandığı söylenebilir. (Kötülüğün Şeffaflığı)
- Varım, buradayım değil; görülüyorum, bir imajım; bak bana, bak! Narsisizm bile değil bu; sığ bir dışadönüklük, herkesin kendi görünüşünün menajeri haline geldiği bir tür reklamcı saflığı. (Kötülüğün Şeffaflığı)
- Tüm abartılmış özellikler, kendi kendilerini aşmaya -hakiki olandan daha hakiki, güzelden daha güzel, gerçekten daha gerçek- mahkûm edilmiş olup, her türlü içerik ve nitelikten bağımsız bir şekilde kendilerinden geçmeye zorlanmakta ve günümüzde kendisine tutkuyla bağlandığımız tek alana benzemektedirler. (Çaresiz Stratejiler)
- Burada sokaklarda tek başına düşünen,tek başına şarkı söyleyen,tek başına yiyip kendi kendine konuşan insanların sayısı ürkütücü.Ama yine de bir araya gelmiyor;tersine birbirlerinden kaçıyorlar. Ancak belli bir yalnızlık var ki başka hiçbir yalnızlığa benzemiyor.Herkesin önünde, bir duvarın,bir arabanın motor kapağı üstünde,bir parmaklık boyunca yemeğini tek başına hazırlayan adamın yalnızlığı... (Amerika)
- Tarihe yabancılaşan bir evrende tarihin ne söyleyecek bir sözü olabilir ne de kendi varlığını kanıtlayabilir. İşte bu yüzden bizden önceki tüm dönemleri, tüm yaşam biçimlerini, tüm zihniyetleri kendi tarihlerini yazmaya ve varlıklarını belgelere dayanarak kanıtlamaya zorluyoruz. (Çaresiz Stratejiler)
- Oysa halk aptal değil. Kendisini yalnızca kendisinden daha zeki olanların kandırmasına izin veriyor. (İlahi Sol)
- Tüketim ideolojisini tüketimin kendisi gibi algılayan bir toplumbilim çoğu kez bir süreci diğeriyle karıştırıp onun suç ortağı olmaktadır. (Gösterge Ekonomi Politiği Hakkında Bir Eleştiri)
- "Dehşete düşme pahasına dünyanın gizini çözmek ve dolayısıyla ona ilişkin ilk yanılsamayı yıkmak zorundayız. Ne boşluğa, ne gize ne de arı görünüşe katlanabiliriz." (Kusursuz Cinayet)
- Sahte ve hakikatin sınırları da dahil olmak üzere, çiğnemediğimiz yasak kalmadı. Gerçekten de her şeyin ötesine geçmiş durumdayız. Bundan böyle iktidar düş gücü, ışık ve zekanın eline geçmiştir. Kusursuz bir toplumsal yapıya sahibiz ya da kısa bir süre sonra sahip olacağız. Bütün ütopyalar gerçekleşti. Bir zamanlar parlak bir geleceğe benzeyen şey bugün yavaş çekim bir felaketi andırıyor. Paranın tadını aldık, yabancılaşma döneminin temel düsturu sayılan şeffaflık, günümüzde türdeş ve terörist bir görünüme sahip. Artık bir hiperhaber, hipergörünürlük evrenin de yaşıyoruz. Yasal duygusallık dönemi sona ermiştir. Kıyamet gününü beklemenin bir anlamı yoktur; çünkü biz farkına bile varmadan, kıyamet sonrası bir yaşam sürdürmekle meşgulüz. Olanlar oldu, hepimiz cenneti boyladık. İllüzyonlar dönemi sona erdi. Dünyanın başlangıcından bu yana gerçeğin yakasına yapışıp onu frenlemeye çalışan illüzyon bile sonunda dayanamayıp ortadan kayboldu. İllüzyondan yoksun bir dünyada her şeye bir gerçeklik kazandırılmaya çalışılıyor. (Çaresiz Stratejiler)
- Derinlik, o eski derinlik değil artık. (Cool Anılar)
- Sokakta hakiki bir deliye rastladım nihayet - kendi kendine konuşmak için cep telefonuna ihtiyaç duymayan birine. (Cool Anılar V)
- Eskiden yolculuk yapmak başka bir yerde olmanın ya da hiçbir yerde olmamanın yoluydu. Bugün, bir yerde olma duygusunu hissetmenin tek yoludur. Kendi evimde, her türlü enformasyonla ve bir yığın ekranla çevrelenmiş olarak, hiçbir yerde değilim artık; ama yine de dünyanın her yerindeyim, evrensel sıradanlığın içindeyim. (Kötülüğün Şeffaflığı)
- Zamandan söz ettiğim sırada onun varlığını hissedemiyorum... Zamandan söz ettigim sırada akıp geçmiş oluyor. (Neden Her Şey Hala Yok Olup Gitmedi?)
- "Zenginliği bir başka şekilde dağıtma yolu bulunmadığı sürece toplumsala düşen görev: Düzeni çökerterek, tahammül edilmesi olanaksız bir ütopik duruma neden olabilecek bu zenginliğin fazlasını emip, temizlemektir." (Sessiz Yığınların Gölgesinde: Toplumsalın Sonu)
- Gerçek bir genellemedir oysa dünya özgün bir yerdir. (Şeytana Satılan Ruh ya da Kötülüğün Egemenliği)
- 1544 yılı, Paris'te ilk düşkünler evinin açıldığı tarihtir. Serseriler, deliler, hastalar, toplumun dışladığı ve bir kalıntıya dönüşmüş olan herkes, o sırada henüz yeni doğmuş bulunan toplumsal tarafından bakıma alınmışlardır. Bu bakım 19. yüzyılda Sosyal Yardım, 20. yüzyılda da Sosyal Sigorta'ya dönüşecektir. Toplumsalın gelişmesiyle birlikte doğru orantılı olarak neredeyse toplumsalın bütünü de kalıntılaşmış ve kendisine bir halka daha katılarak boyutları genişletilmiştir. Artıklar tüm bir toplumu kapsadığındaysa kusursuz bir toplumsallaşmayla karşı karşıya kalınmaktadır. Herkes bunun hem dışında hem de içindedir. Herkes hem tümüyle dışlanmış hem de toplumsallaştırılmıştır. (Sessiz Yığınların Gölgesinde: Toplumsalın Sonu)