Osmanlı Padişahları - Ahmet Seyrek Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Osmanlı Padişahları kimin eseri? Osmanlı Padişahları kitabının yazarı kimdir? Osmanlı Padişahları konusu ve anafikri nedir? Osmanlı Padişahları kitabı ne anlatıyor? Osmanlı Padişahları PDF indirme linki var mı? Osmanlı Padişahları kitabının yazarı Ahmet Seyrek kimdir? İşte Osmanlı Padişahları kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Ahmet Seyrek
Yayın Evi: Tulpar
İSBN: 9786054543861
Sayfa Sayısı: 448
Osmanlı Padişahları Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Beylik dönemindeyken Âl-i Osman; devlet olduğunda da Devlet-i Âliyye, Devlet-i Ebed-Müddet (Ebedi Devlet), Memâlik-i Mahrûse (Korunmuş Memleket); Batılı kaynaklarda Turchia, Turkey ve Türk İmparatorluğu, İlber Ortaylı, Erhan Afyoncu gibi önemli tarihçiler tarafından da Batı Türk İmparatorluğu olarak adlandırılan Osmanlı İmparatorluğu; kimilerine göre 623, kimilerine göreyse 620 yıl boyunca Afrika’dan Asya’ya, Macaristan’dan Yemen’e kadar geniş bir coğrafyada çok sayıda dini ve etnik gruba son dönemlerine kadar başarıyla hükmetmiş bir cihan devletiydi.
…
Şehzade olduğu halde porfirogenetos (sarayda doğmak) olmadığından şehzade sayılmayan padişah oğulları kimlerdir?
Annesi harem kurallarına uymuş olsa belki de Kanuni’nin yerine padişah olacak Üveys Paşa kimdir?
Hangi şehzadenin çocuğu Yavuz Sultan Selim’e karşı Mısır’da savaşmıştır?
Osmanlı Padişahları Alıntıları - Sözleri
- Sizlerle Kanuni Esasi'yi (İlk Osmanlı Anayasasını) paylaşmayı uygun gördüm. İşinize yarayacağını düşündüğümden bunu alıp kopyalamanızı ve saklamanızı tavsiye ediyorum. Tarih severler olarak bizler yapıyoruz. Kitapta 371-372-373 ve 374. sayfalarda biraz değinilmiş ancak biz tam metin olarak vermeyi uygun bulduk. Buyurun; Memaliki Devleti Osmaniye MADDE 1.- Devleti Osmaniye memalik ve kıtaatı hazırayı ve eyalatı mümtüzeyi muhtevi ve yekvücud olmakla hiç bir zamanda hiç bir sebeple tefrik kabul etmez. MADDE 2.- Devleti Osmaniyenin payıtahtı İstanbul şehridir ve şehri mezkurun sair Osmaniyeden ayru olarak bir gûne imtiyaz ve muafiyeti yoktur. MADDE 3.- Saltanatı Seniyei Osmaniye hilâfeti kübrayı İslâmiyeyi haiz olarak sülalei âli Osmandan usulü kadimesi veçhile ekber evlada aittir. MADDE 4.- Zatı Hazreti Padişahi hasbel hilâfe dini İslâmın hâmisi ve bilcümle tebeai Osmaniyenin hükümdar ve padişahıdır. MADDE 5.- Zatı Hazreti Padişahinin nefsi hümayunu mukaddes ve gayri mesuldür. MADDE 6.- Sülalei âli Osmanın hukuku hürriye ve emval ve emlâki zatiye ve madâmelhayat tahsisatı maliyeleri tekâfülü umumi tahdındadır. MADDE 7.- Vükelânın azil ve nasbı ve rütme menasıp tevcihi ve nişan itası ve eyalâtı mümtazenin şeraiti imtiyazlerine tevfikan icrayı tevcihatı ve meskûkat darbı ve hutbelerde nâmının zikri ve düveli ecnebiye ile muahedat akdi ve harb ve sulh ilânı ve kuvvei berriye ve bahriyenin kumandası ve harekâtı askeriye ve ahkâmı şeriye ve kanuniyenin icrası ve devairi idarenin muamelâtına müteallik nizamnamelerin tanzimi ve mücazaatı kanuniyenin tahfifi ve affı ve Meclisi Umuminin akt ve tatili ve ledeliktiza Heyeti Mebusanın azası yeniden intihap olunmak şartile feshi hukuku mukaddesei Padişahi cümlesindendir. Tebaai Devleti Osmaniyenin Hukuku Umumiyesi MADDE 8.- Devleti Osmaniye tabîyetinde bulunan efradın cümlesine herhangi din ve mezhepten olur ise bilâ istisna Osmanlı tabir olunur ve Osmanlı sıfatı kanunen muayyen olan ahvale göre istihsal ve izae edilir. MADDE 9.- Osmanlıların kâffesi hürriyeti şahsiyelerine malik ve aherin hukuku hürriyetine tecavüz etmemekle mükelleftir. MADDE 10.- Hürriyeti şahsiye her türlü taarruzdan masundur. Hiç kimse kanunun tayin ettiği sebeb ve suretten maada bir bahane ile mücazat olunamaz. MADDE 1.- Devleti Osmaniyenin dini islâmdır. Bu esası vikaye ile beraber asayişi halkı ve adabı umumiyeyi ihlâl etmemek şartile memaliki Osmaniyede maruf olan bilcümle edyanın serbestii icrası ve cemaatı muhtelifiye verilmiş olan imtiyazatı mezhebiyenin kemakân cereyanı Devletin tahdi himayetindedir. MADDE 12.- Matbuat kanun dairesinde serbesttir. MADDE 13.- Tebaai Osmaniye nizam ve kanun dairesinde ticaret ve sanat ve felahet için her nevi şirketler teşkiline mezundur. MADDE 14.- Tebaai Osmaniyeden bir veya bir kaç kişinin gerek şahıslarına ve gerek umuma müteallik olan kavanin ve nizamata muhalif gördükleri bir maddeden dolayı işin merciine arzuhal verdikleri gibi Meclisi Umumiye dahi müddei sıfatile imzalı arzuhal vermeğe ve memurinin ef'alinden iştikâye selâhiyetleri vardır. MADDE 15.- Emri tedris serbesttir. Muayyen olan kanuna tebaiyet şartile her Osmanlı umumi ve hususi tedrise mezundur. MADDE 16.- Bilcümle mektepler Devletin tahtı nezaretindedir. Tebaai Osmaniyenin terbiyesi bir siyakı ittihat ve intizam üzere olmak için iktiza eden esbaba teşebbüs olunacak ve mileli muhtelifenin umuru itikadiyelerine müteallik olan usulü talimiyeye halel getirilmeyecektir. MADDE 17.- Osmanlıların kâffesi huzuru kanunda ve ahvali diniye ve mezhebiyeden maada memleketin hukuk ve vezaifinde mütesavidir. MADDE 18.- Tebaai Osmaniyenin hidematı Devlette istihdam olunmak için devletin lisanı resmisi olan Türkçeyi bilmeleri şarttır. MADDE 19.- Devlet memuriyetinde umum tebaa ehliyet ve kabiliyetlerine göre münasip olan memuriyetlere kabul olunurlar. MADDE 20.- Tekâlifi mukarrere nizamatı mahsusasına tevfikan kâffei tebaa beyninde herkesin kudreti nisbetinde tarh ve tevzi olunur. MADDE 21.- Herkes usulen mutasarrıf olduğu mal ve mülkten emindir. Menafii umumiye için lüzumu sabit olmadıkça ve kanunu mucibince değer bahası peşin verilmedikçe kimsenin tasarrufunda olan mülk alınamaz. MADDE 22.- Memaliki Osmaniyede herkesin mesken ve menzili taarruzdan masundur. Kanunun tâyin eylediği ahvalden maada bir sebeble hükûmet tarafından cebren hiç kimsenin mesken ve menziline girilemez. MADDE 23.- Yapılacak usulü muhakeme hükmünce hiç kimse kanunen mensup olduğu mahkemeden başka bir mahkemeye gitmeye icbar olunamaz. MADDE 24.- Müsadere ve angarya ve cerime memnudur. Fakat muharebe esnasında usulen tâyin olunacak tekâlif ve ahval bundan müstesnadır. MADDE 25.- Bir kanuna müstenit olmadıkça vergi ve rüsumat nâmı aherle hiç kimseden bir akçe alınamaz. MADDE 26.- İşkence ve sair her nevi eziyet katiyen ve külliyen memnudur. Vükelâyı Devlet MADDE 27.- Mesnedi sadaret ve meşihatı islâmiye tarafı Padişahiden enmiyet buyurulan zatlara ihale buyurulduğu misullû sair vükelânın memuriyetleri dahi ba iradei şahâne icra olunur. MADDE 28.- Meclisi Vükela sadrıazamın risayeti tahtında olarak aktolunup dahili ve harici umuru mühimmenin merciidir. Müzekeratından mühtacı istizan olanların kararları iradei seniye ile icra olunur. MADDE 29.- Vükelâden herbiri dairesine ait olan umurdan icrası mezuniyeti tahtında bulunanları usulüne tevfikat icra ve icrası mezuniyeti tahtında olmıyanları sadrıazama arzeder. Sadrıazam dahi o makule mevaddan müzekereye mühtaç olmıyanların muktezasını icra veyahut tarafı Hazreti Padişahiden istizan ederek ve muhtacı müzakere bulunanları Meclisi Vükelânın müzakeresine arzeyliyerek müteallik buyurulacak iradei seniye mucibince iktizasını ifa eyler. Bu mesalihin envağ ve derecatı nızamı mahsus ile tâyin olunacaktır. MADDE 30.- Vükelâyı Devlet memuriyetine müteallik ahval ve icraattan mesuldür. MADDE 31.- Mebusan âzasından biri veyahut birkaçı Heyeti Mebusanın dahil dairei vazifesi olan ahvaldan dolayı Vükelâyı Devletten bir zat hakkında mes'uliyeti mucip şikâyet beyan ettiği halde evvelâ Heyeti Mebusanın nızamı dahilisi mucibince ve misillu mevaddın Heyete havalesi lazım gelip gelmiyeceğini müzakereye memur olan şubede tetkik olunmak üzere şikâyeti müşâir Heyeti Mebusan Reisine verilecek takrîr Reis tarafından nihayet üç gün zarfında o şubeye gönderilir ve bu şube tarafından tahkikatı lâzime icra ve iştikâ olunan zat tarafından izahatı kâfiye istihsal olunduktan sonra şikâyetin şayanı müzakere olduğuna dair ekseriyetle terkip olunacak kararname Heyeti Mebusanda kıraat olunarak ve ledeliktiza şikâyet olunan zat davetle bizzat veya bilvasıta vereceği izahat istima kılınarak âzayı mevcudenin sülüsen ekseriyeti mutlakasile kabul olunur ise muhakeme talibini müş'ir mazbatası Makamı Sadarete takdim ile ledelarz müteallik olacak iradei seniye üzerine keyfiyet Divanı Âliye havale olunur. MADDE 32.- Vükelâden itham olunanların usulü muhakemeleri kanunu mahsus ile tâyin edilecektir. MADDE 33.- Memuriyetlerinden hariç ve sırf zatlarına ait hernevi deavide vükelânın sair efradı Osmaniyeden aslâ farkı yoktur. Bu misillu hususatın muhakemesi ait olduğu mehakimi umumiyede icra olunur. MADDE 34.- Divanı Âlinin dairei ithamı tarafından müttehem olduğuna karar verilen Vükelâ tebriyei zimmet edinceye kadar vekâletten sakıt olur. MADDE 35.- Vikelâ ile Heyeti Mebusan arasında ihtilâf olunan maddelerden birinin kabulünde Vükelâ tarafından israr olunup da mebusan canibinden ekseriyeti arâ ile ve tafsilen esbabı mucibe meyanile katiyyen ve mükerreren reddedildiği halde Vükelânın tebdili veyahut müddeti kanununiyesinde intihap olunmak üzere Heyeti Mebusanın feshi münhasırran yedi iktidarı Hazreti Padişahidedir. MADDE 36.- Meclisi Umumi mün'akit olmadığı zamanlarda Devlet bir muhataradan veya emniyeti umumiyeyi halelden vikaye için bir zaruret mübreme zuhur ettiği ve bu bapta vaz'ına lüzûm görünecek kanunun müzakeresi için Meclisin celp ve cem'ine vakit müsait olmadığı halde Kanunu Esasi ahkâmına mugayir olmamak üzere Heyeti Vükelâ tarafından verilen kararlar Heyeti Mebusanın içtimaile verilecek karara kadar ba iradei seniye, muvakkaten kanun hüküm ve kuvvetindedir. MADDE 37.- Vükelâdan her biri her ne zaman muradeder ise Heyetlerin ikisinde dahi bulunmak veyahut maiyetindeki rüesayı memurinden birini tarafından vekâleten bulundurmak ve iradı nutukta âzaya takaddüm etmek hakkını haizdir. MADDE 38.- İstizahı madde için Vükelâdan birinin huzuruna Meclisi mebusanda ekseriyetle karar verilerek davet olundukta ya bizzat bulunarak veyahut maiyetindeki rüesayı memurinden birini göndederek irad olunacak suallere cevap verecek veyahut lüzum görür ise mes'uliyetini üzerine alarak cevabını tehir etmek selâhiyetini haiz olacaktır. Memurin MADDE 39.- Bilcümle memurin nizamen tâyin olunacak şerait üzere ehil ve müstahak oldukları memuriyetlere intihap olunacaktır ve bu veçhile intihap olunan memurlar kanunen mucibi azil hareketi tahakkuk etmedikçe veya kendisi istifa eylemedikçe veyahut Devletçe bir sebebi zaruriye mebni infisal edenler nizamı mahsusunda tâyin olunacağı veçhile terekkiyata ve takaüt ve mazuliyet maaşlarına nail olacaklardır. MADDE 40.- Her memuriyetin vezayifi nizamı mahsus ile tâyin olunacağından her memur kendi vazifesi dairesinde mes'uldur. MADDE 41.- Memurun âmirine hürmet ve riayeti lâzımeden ise de itaati kanunun tâyin ettiği daireye mahsustur. Hilâfı kanun olan umurda amire itaat mes'uliyetten kurtulmağa mecbur olamaz. Meclisi Umumi MADDE 42.- Meclisi Umumî Heyeti Âyan ve Heyeti Mebusan nâmlarile başka başka iki heyeti muhtevidir. MADDE 43.- Meclisi Umuminin iki heyeti beher sene teşrisani iptidasında tecemmu eder ve ba iradei seniye açılır ve mart iptidasında yine ba iradei seniye ve bu heyetlerden biri diğerinin müctemi bulunmadığı zamanda mün'akid olamaz. MADDE 44.- Zatı Hazreti Padişahi, Devletçe görünecek lüzum üzerine Meclisi Umumi'yi vaktinde dahi açar ve müddeti muayyenei içtimaını da tenkis veya temdit eder. MADDE 45.- Meclisi Umuminin yevmi küşadında Zatı Hazreti Padişahi veyahut taraflarından bilvekâle Sadrıazam hazır olduğu ve Vükelâyı Devletle iki heyetin âzayı mevcudesi birlikte bulundukları halde resmi küşat icra olunup senei cariye zarfında Devletin ahvali dahiliye ve münasebatı hariciyesine ve senei atiyede ittihazına lüzum görülecek tedabir ve teşebbüsata dair bir nutku hümayun kıraat olunur. MADDE 46.- Meclisi Umumi âzalığına intihap veya nasbolunan zevat Meclisin yevmi küşadında Sadrıazam huzurunda ve o gün hazır bulunmıyan olur ise mensup olduğu heyet müçtemi olduğu halde reisleri huzurunda Zatı Hazreti Padişahiye ve vatanına sadakat ve Kanunu Esasi ahkâmına ve uhdesine tevdi olunan vazifeye riayetle hilâfından mücanebet eyliyeceğine tahlif edilür. MADDE 47.- Meclisi Umumi âzası rey ve mütalea beyanında muhtar olarak bunlardan hiçbiri bir gûna vaad ve vaid ve talimat kaydı altında bulunamaz ve gerek verdiği reylerden ve gerek Meclisin müzakeratı esnasında beyan ettiği mütalealardan dolayı bir veçhile itham olunamaz; meğer ki Meclisin Nizamnamei Dahilisi hilâfında hareket etmiş ola. Bu takdirde nizamnamei mezkûr hükmünce muamele görür. MADDE 48.- Meclisi Umumi âzasından birinin hiyanet ve Kanunu Esasiyi nakız ve ilgaya tasaddi ve irtikâp töhmetlerinden biri ile müttehem olduğuna mensup olduğu Heyet azayı mevcudesinin sülüsan ekseriyeti mutlakasile karar verilür veyahut kanunen hapis ve nefsi mucip bir ceza ile mahkûm olur ise azalık sıfatı zail olur ve bu af'alin muhakemesile mücazatı ait olduğu mahkeme tarafından rüyet ve hükmolunur. MADDE 49.- Meclisi Umumi âzasından herbiri reyini bizzat ita eder ve herbirinin müzakerede bulunan bir maddenin red ve kabulüne dair rey vermekten içtinabe hakkı vardır. MADDE 50.- Meclisi Umumi Heyetlerinden ikisinde dahi mürettep olan azanın nısfından bir ziyade hazır bulunmadıkça müzakereye mubaderet olunamaz ve kâffei müzakerat sülüsanı ekseriyetile meşrut olmayan hususatta hazır olunan azanın ekseriyeti mutlakası ile karargir olur ve tesavii âra vukuunda reisin reyi iki addedilür. MADDE 52.- Bir kimse şahsına müteallik dâvasından dolayı Meclisi Umuminin iki Heyetinden birine arzuhal verdiği halde eğer evvela ait olduğu memurini Devlete veyahut o memurların tabi bulundukları mecrie müracaat etmediği tebeyyün ederse arzuhali reddolunur. MADDE 53.- Müceddeden kanun tanzimi veya kavanini mevcudeden birinin tadili teklifi Vükelâya ait olduğu gibi Heyeti Ayan ve Heyeti Mebusanın dahi kendü vazifei muayyeneleri dairesinde bulunan mevad için kanun tanzimini veyahut kavanini mevcudeden birinin tadilini istidaya salâhiyetleri olmakla evvelce Makamı Sadaret vasıtası ile tarafı Şahaneden istizan olunarak iradei seniye müteallik buyrulur ise ait olduğu dairelerden verilecek izahat ve tafsilat üzerine layihalarının tanzimi Şûrayı Devlete havale olunur. MADDE 54.- Şûrayı Devlette bilmüzakere tanzim olunacak kavanin layihası Heyeti Mebusanda badehu Heyeti Ayanda tetkik ve kabul olunduktan sonra icrayi ahkâmına iradei seniye Hazreti Padişahi müteallik buyrulur ise düsturül amel olur ve işbu heyetlerin birinde katiyen reddolunan kanun layihası o senenin müddeti içtimaiyesinde tekrar müzakereye konulamaz. MADDE 55.- Bir kanun lâyıhası evvelâ Heyeti Mebusanda badehu Heyeti Ayanda bend bend okunup ve her bendine rey verilüp ekseriyeti ara ile karar verilmedikçe ve bedel karar heyeti mecmuası için dahi betekrar ekseriyetle karar hasıl olmadıkça kabul olunmuş olmaz. MADDE 56.- Bu Heyetler Vükelâdan veya onların göndereceği vekillerden veya kendi azalarından olmayan veyahut resmen davet olunmuş memurinden bulunmayan hiç kimseyi gerek asaleten ve gerek bir cemaat tarafından vekâleten bir madde ifadesi için gelmiş olduğu halde asla kabul edemez ve ifadelerini istima eyliyemez. MADDE 57.- Heyetlerin müzakeratı lisanı Türki üzere cereyan eder ve müzakere olunacak layıhaların suretleri tab ile yövmü müzakereden evvel azaya tevzi olunur. MADDE 58.- Heyetlerde verilecek reyler ya tâyini esamî veyahut işaratı mahsusa veyahut reyi hafi ile olur. Reyi hafi usulünün icrası âzayı mevcudenin ekseriyeti arası ile karar verilmeğe mütevakkıftır. MADDE 59.- Her Heyetin inzibatı dahilisini münhasıran kendi reisi icra eder. Heyeti Âyan MADDE 60.- Heyeti Âyanın reisi ve âzası nihayet miktarı Heyeti Mebusan âzasının sülüsü miktarını tecavüz etmemek üzere doğrudan doğruya tarafı Hazreti Padişahiden nasbolunur. MADDE 61.- Heyeti Âyana âza tâyin olunabilmek için asar ve efali umumun vüsuk ve itimadına şayan ve umuru Devlette hidematı memduhesi mesbuk ve mütearif olmak ve kırk yaşından aşağı bulunmamak lâzımdır. MADDE 62.- Heyeti Âyan âzalığı kaydı hayat iledir. bu memuriyetlere vükelâlık ve valilik ve ordu müşirliği ve kazaskerlik ve elçilik ve patriklik ve hahambaşılık memuriyetinde bulunmuş olan mazulinden ve berri ve bahri ferikândan ve sıfatı lâzimeyi cami sair zevattan münasipleri tâyin olunanlar azalık memuriyetinden sakıt olur. MADDE 63.- Heyeti Âyanın azalık maaşı şehriye onbin kuruştur. Başka bir nam ile Hazineden muvazzaf olan azanın maaş ve tâyini eğer onbin kuruştan dûn ise ol miktara iblâğ olunur ve eğer onbin kuruş veya ziyade ise ibka olunur. MADDE 64.- Heyeti Âyan Heyeti Mebusandan verilen kavanin ve muvazene lâyihalarını tetkik ile eğer bunlardan esasen umuru diniyeye ve Zatı Padişahinin hukuuk seniyesine ve hürriyete ve Kanunu Esasi ahkâmına ve Devletin tamamiyeti mülkiyesine ve memleketin emniyeti dahiliyesine ve vatanın esbabı müdafaa ve muhafazasına ve adabı umumiyeye halel verir bir şey görür ise mütalâasını ilâvesile ya kat'iyen red veyahut tâdil ve tashih olunmak üzere Heyeti Mebusana iade eder ve kabul ettiği lâyihaları tasdik ile Makamı Sadarete arzeyler ve Heyete takdim olunan arzuhalları bittetkik lüzum görür ise ilâvei mütalâa ile beraber Makamı Sadarete takdim eder. Heyeti Mebusan MADDE 65.- Heyeti Mebusan miktarı âzası tebaai Osmaniyeden her ellibin nüfus zükûrda bir nefer olmak itibariyle tertip olunur. MADDE 66.- Emri intihap reyi hafi kaidesi üzerine müessestir. Sureti icrası kanunu mahsus ile tâyin olunacaktır. MADDE 67.- Heyeti Mebusan âzalığı ile Hükûmet memuriyeti bir zat uhdesinde içtima edemez. Fakat Vükelâdan intihap olunanların âzalığı mücazdır. Vesair memurinden biri mebusluga intihap olunur ise kabul edip etmemek yedi ihtiyarındadır. Fakat kabul ettiği halde memuriyetinden infisal eder. MADDE 68.- Heyeti Mebusan için azalığa intihabı caiz olmıyanlar şunlardır: Evvelâ tebai Devleti Aliyeden olmıyan saniyen nizamı mahsusu mucibince muvakkaten hizmeti ecnebiye imtiyazını haiz olan salisen Türkçe bilmiyen rabian otuz yaşını ikmal etmiyen hamisen hini intihabta bir kimsenin hizmetkârlığında bulunan sadisen iflâs ile mahkûm olup ta iadei itibar etmemiş olan sabian sui ahval ile müştehir olan saminen mahcuriyetine hüküm lâhik olup ta fekki hacir edilmeyen tâsian hukuku medeniyeden sakıt olmuş olan aşiren tabiiyeti ecnebiye iddiasında bulunan kimselerdir. Bunlar mebus olamaz. Dört seneden sonra icra olunacak intihaplarda mebus olmak için Türkçe okumak ve mümkün mertebe yazmak dahi şart olacaktır. MADDE 69.- Mebusan intihabı umumisi dört senede bir kerre icra olunur ve her mebusun müddeti memuriyeti dört seneden ibaret olup fakat tekrar intihap olunmak caizdir. MADDE 70.- Mebusların intihabı umumisine Heyetin mebdei içtimaı olan teşrini saniden lâakal dört mah mukaddem başlanılır. MADDE 71.- Heyeti Mebusan âzasının herbiri kendini intihap eden dairenin ayrıca vekili olmayıp umum Osmanlıların vekili hükmündedir. MADDE 72.- Müntehipler intihap edecekleri mebusları mensup oldukları dairei vilâyet ahalisinden intihap etmeğe mecburdur. MADDE 73.- Ba iradei seniye Heyeti Mebusan feshile dağıtıldığı halde nihayet altı ayda müçtemi olmak üzere umum mebusanın müceddeden intihabına başlanılacaktır. MADDE 74.- Heyeti Mebusan âzasından biri vefat eder veya esbabı hacriyei meşruadan birine duçar olur veya bir uzun müddette meclise devam etmez veyahut istifa eder veya mahkûmiyet veya kabulü memuriyet cihetile âzalıktan sakıt olursa yerine nihayet gelecek içtimaa yetişmek üzere usulü veçhile diğeri tâyin olunur. MADDE 75.- Münhal olan mebusluk makamlarına intihap olunacak âzanın memuriyeti gelecek intihabı umumî zamanına kadardır. MADDE 76.- Mebuslardan herbirine beher sene içtimaı için Hazineden yirmibin kuruş verilecek ve şehrîye beşbin kuruş maaş itibarile memurinî mülkiye nizamına tevfikan azimet ve avdet harcırahı ita kılınacaktır. MADDE 77.- Heyeti Mebusan Riyasetine Heyet tarafından ekseriyetle üç ve ikinci ve üçüncü riyasetlere üçer nefer ki cem'an dokuz zat intihap olunarak huzuru şahaneye arzile bunlardan birisi riyasete ve ikisi reis vekâletlerine ba iradei seniye tercih ve memuriyetleri icra kılınır. MADDE 78.- Heyeti Mebusanın müzakeratı alenidir. Fakat bir maddei mühimmeden dolayı müzakeratı hafi tutulmak Vükelâ canibinden veyahut Heyeti Mebusanın âzasından onbeş zat tarafından teklif olundukta Heyetin içtima ettiği mahal âzanın maadasından tahliye edilerek teklifin red veya kabulü için ekseriyeti arâya müracaat edilir. MADDE 79.- Heyetin Mebusanın müddeti içtimaiyesinden âzadan hiç biri Heyet tarafından ithama sebebi kâfi bulunduğuna ekseriyetle karar verilmedikçe veyahut bir cünha veya cinayet icra ederken veya icrayı müteakip tutulmadıkça tevkif ve muhakeme olunamaz. MADDE 80.- Heyeti Mebusan kendüye havale olunacak kavanin lâyihalarını müzakere ile bunlardan umuru maliyeye ve Kanunu Esasiye taalûk eder maddeleri red veya kabul veyahut tâdil eder ve mesarifi umumiye muvazene kanununda gösterildiği veçhile Heyeti Mebusanda tafsilâtile tetkik olunduktan sonra miktarına Vükelâ ile birlikte karar verilür ve buna karşılık olacak varidatın keyfiyeti ve kemmiyeti ve sureti tevzi ve tedariki kezalik Vükelâ ile birlikte tâyin edilür. Mehakim MADDE 81.- Kanunu mahsusuna tevfikan tarafı Devletten nasbolunan ve yedlerine beratı şerif verilen hakimler lâyenazildir. Fakat istifaları kabul olunur. Hakimerin terekkiyatı ve meslekleri ve tebdili memuriyetleri ve tekaüdleri ve bir cürüm ile mahkûmiyet üzerine azil olunmaları dahi kanunu mahsusu hükmüne tabidir ve hakimlerin ve mehakim memurlarının matlup olan evsafını işbu kanun irae eder. MADDE 82.- Mahkemelerde hernevi muhakeme alenen cereyan eder ve ilâmatın neşrine mezuniyet vardır. Ancak kanunda müsarrah esbaba mebni mahkeme muhakemeyi hafi tutabilir. MADDE 83.- Herkes huzuru mahkemede hukukunu muhafaza için lüzum gördüğü vesaiti meşruayı istimal edebilir. MADDE 84.- Bir mahkeme vazifesi dahilinde olan dâvanın her ne vesile ile olursa olsun rüiyetinden imtina edemez ve bir kerre rüiyetine veyahut rüiyeti için iktiza eden tahkikatı evveliyeye başlandıktan sonra tatil veya tâviki dahi caiz olamaz; meğer ki müddei dâvadan keffiyed etmiş ola. Şu kadar ki cezaya müteallik deavide Hükûmete ait olan, hukuk nizamı vechile yine icra olunur. MADDE 85.- Her dâva ait olduğu mahkemede rüyet olunur. Eşhas ile hükümet beynindeki dâvalar dahi mehakimi umumiyeye aittir. MADDE 86.- Mahkemeler her türlü müdahelâttan azâdedir. MADDE 87.- Deavii şer'iye mehakimi şer'iyede ve deavii nizamiye mehakimi nizamiyede rüyet olunur. MADDE 88.- Mahkemelerin sunuf ve vezaif ve selâhiyetinin derecat ve taksimatı ve hükkâmın tavzifi kavanine müstenittir. MADDE 89.- Her ne nam ile olursa olsun bazı mevaddı mahsusayı rüiyet ve hükmetmek için mehakimi muayene haricinde fevkalâde bir mahkeme veyahut hüküm vermek sel"hiyetini haiz komisyon teşkili katiyen caiz değildir. Fakat kanunen muayyen olduğu veçhile tâyini mevla ve tahkim caizdir. MADDE 90.- Hiçbir hakim hakimlik sıfatiyle Devletin maaşlı bir başka memuriyetini uhdesinde cemedemez. MADDE 91.- Umuru cezaiyede hukuku âmmeyi vikayeye memur müddei umumiler bulunacak ve bunların vezaif ve derecatı kanun ile tâyin kılınacaktır. Divanı Âli MADDE 92.- Heyeti Âyan otuz âzadan mürekkeptir. Bunların onu Heyeti Âyan ve Şûrayı Devlet ve onu Mahkemeyi Temyiz ve İstinaf rüesa ve âzasından kurâa ile tefrik ve tâyin olunarak Heyeti Âyan dairesinde lüzum göründükçe ba iradei seniye akdolunur. Vazifesi Vükelâ ile Mahkemei Temyiz rüesa ve âzasının ve zat ve hukuku şahane aleyhinde harekete ve Devleti bir hali muhataraya ilkaya tasaddi eyliyenlerin muhakemesidir. MADDE 93.- Divanı Âli ikiye münkasem olup biri Dairei İthamiye ve biri Divanı Hükümdür. Daireyi İthamiye dokuz âzadan ibaret olup bunun üçü Heyeti Âyan ve üçü Divanı Temyiz ve İstinaf ve üçü Şûrayı Devlet âzasından Divanı Âliye alınacak aza içinden kur'a ile intihap olunur. MADDE 94.- Bu dairei şikâyet olunan zevatın müttehem olup olmadığına sülüsanı ekseriyetile karar verir ve Dairei İthamiyede bulunanlar Divanı Hükümde bulunamaz. MADDE 95.- Divanı Hüküm, yedisi Heyeti Âyan ve yedisi Divanı Temyiz ve İstinaf ve yedisi Şûrayı Devlet rüesa ve âzasından olmak üzere Divanı Ali âzasının yirmibir neferinden mürekkep olarak Dairei İthamiye tarafından muhakemesi lâzım olduğuna karar verilmiş davalar hakkında âzayı murettebenin sülüsanı ekseriyetile kat'iyen ve kavanini mevzuasına tatbikan hükmeder ve hükümleri kabili istinaf ve temyiz değildir. Umuru Maliye MADDE 96.- Tekâlifi Devletin hiçbiri bir kanun ile tâyin olunmadıkça vaz ve tevzi ve istihsal olunamaz. MADDE 97.- Devletin büdçesi varidat ve mesarifatı takribiyesini mübeyyin kanundur. Tekâlifi Devletin vaz ve tevzi ve tahsil emrinde müstenit olacağı kanun budur. MADDE 98.- Büdçe yani Muvazenei Umumuye Kanunu Meclisi Umumide madde be madde tetkik ve kabul olunur. Varidat ve mesarifatı muhammenin müfredatını cami olmak üzere ana merbut olan cedveller nızamen tâyin olunan numunesine tevfikan aksam ve fusul ve mevaddı müteaddideye münkasem olarak bunların müzakeresi dahi fasıl fasıl icra edilir. MADDE 99.- Muvazenei Umumiye Kanunu müteallik olduğu senenin dühulünde mevkii icraya konulabilmek için lâyihası Heyeti Mebusana Meclisi Umuminin küşadı akabinde ita olunur. MADDE 100.- Bir kanunu mahsus ile muayyen olmadıkça emvâli Devletten muvazene haricinde sarfiyat caiz olamaz. MADDE 101.- Meclisi Umuminin münakit bulunmadığı esnada esbabı mücbireyi fevkalâdeden dolayı muvazene haricinde masraf ihtiyarına lüzumu kavi tahakkuk eder ise mesuliyeti Heyeti Vükelâya ait olmak ve Meclisi Umuminin küşadı akabinde ana dair kanun lâyıhası Meclisi Umumiye verilmek üzere o masrafın tesviyesi için iktiza eden mebaliğin tarafı Hazireti Padişahiye arz ve istizan ile sadır olacak iradei seniye üzerine tedarik ve sarfı caiz olur. MADDE 102.- Muvazene Kanunun hükmü bir seneye mahsustur. O senenin haricinde hükmü cari olamaz ancak bazi ahvali fevkalâdeden dolayı Meclisi Mebusan muvazeneyi kararlaştırmaksızın fesih olunduğu halde hükmü bir seneyi tecavüz etmemek üzere bir kararname ile Vükelâyı Devlet ba iradei seniye seneyi sabıka muvazenesinin cereyanı ahkâmını Meclisi Mebusanın gelecek içtimaına kadar temdit ederler. MADDE 103.- Muhasebei Kat'iye Kanunu müteallik olduğu senenin varidatından istihsal olunan mebaliğ ile yine o senenin mesarifatına vukubulunan sarfiyatın miktarı hakikisini mübeyyin olarak bunun şekil ve taksimatı dahi Muvazenei Umumiye Kanununa tamamile mutabık olacaktır. MADDE 104.- Muhasebei Kat'iye Kanununun lâyihası müteallik olduğu senenin hitabından itibaren nihayet dört sene sonra Meclisi Umumiye ita olunur. MADDE 105.- Emvali Devletin kabız ve sarfına memur olanların muhasebelerini rüiyet ve devairden tanzim olunan sâl muhasebelerini tetkik ederek hulâsai tetkikat ve neticei mütalâatını her sene bir takriri mahsus ile Heyeti Mebusana arzeylelemek üzere bir Divanı Muhasebat teşkil olunacaktır. Bu divan her üç ayda bir kere ahvali maliyeyi Riyaseti Vükelâ vasıtasile ba takrir tarafı Hazreti Padişahiye dahi arzeder. MADDE 106.- Divanı Muhasebatın âzası oniki kişiden mürettep olacak ve herbiri Heyeti Mebusandan ekseriyetle azlinin lüzumu tastik olunmadıkça memuriyetinde kaydı hayat ile kalmak üzere ba iradei seneyi nasbolunacaktır. MADDE 107.- Divanı Muhasebat âzasının evsaf ve vezayifinin tafsilatı ve sureti istifade ve tepdil ve terakki ve tekaüdü ve ahkâmının keyfiyeti teşkili bir nizamı mahsus ile tâyin olunacaktır. Vilâyat MADDE 108.- Vilâyatin usulü idaresi, tevsii mezuniyet ve tefriki vezayıf kaidesi üzerine müesses olup derecatı nizamı mahsus ile tâyin kılınacaktır. MADDE 109.- Vilâyet ve liva ve kaza merkezlerinde olan idare meclislerile senede bir defa merkezi vilâyette içtima eden Meclisi Umumu âzasının sureti intihabı bir kanunu mahsus ile tevsi olunacaktır. MADDE 110.- Vilâyet Mecalisi Umumiyesinin vezayifi yapılacak kanunu mahsusunda beyan olunacağı veçhile turuku meabir tanzimi ve itibar sandıklarının teşkili ve sanayi ve ticaret ve felâhatın teshili gibi umuru nafiaya müteallik mevad hakkında ve umuma ait maarif ve terbiyenin intişarı yolunda müzakerata şâmil olmakla beraber, tekâlif ve mürettebatı miriyenin sureti tevzi ve istihsalinde ve muamelâtı sairede kavanin ve nizamatı mevzua ahkâmına muhalif gördükeri ahvalin müteallik olduğu makam ve mevkilere tebliği ile tashih ve ıslahı zımnında arzı iştikâ etmek selâhiyetini dahi muhtevi olacaktır. MADDE 111.- Müsakkafat ve müstagillât ve müstagillât ve nukudu mevkufe hasılatının şurutu vakfiyesi ve teamülü kadimi veçhile meşrutun lehine ve hayrat ve müberrata sarfolunmak üzere vasiyet edilen emvalin vasiyetnamelerinde muharrer olduğu üzere musalehine sarfına ve emvali eytamın nizamnamei mahsusu veçhile sureti idaresine nezaret etmek üzere her kazada her milletin bir cemaat meclisi bulunacak ve bu meclisler tanzim edilecek nizamatı mahususası veçhile her milletin müntehap efradından mürekkep olacaktır. Ve mecalisi mezkûre mahalleri hükûmetlerini ve Vilâyet Mecalisi Umumiyesini kendülerine merci bilecektir. MADDE 112.- Umuru belediye Dersaadet ve taşralarda bilintihap teşkil olunacak Devairi Belediye Meclislerile idare olunacak ve bu dairelerin sureti teşkili ve vezaifi ve âzasının sureti intihabı kanunu mahsus ile tâyin kılınacaktır. Mevaddı Şetta MADDE 113.- Mülkün bir cihetinde ihtilâl zuhur edeceğini müeyyid asar ve emarat görüldüğü halde Hükûmeti seniyenin o mahalle mahsus olmak üzere muvakkaten (idarei örfiye) ilânına hakkı vardır. (İdarei örfiye) kavanin ve nizamatı mülkiyenin muvakkaten tatilinden ibaret olup (idarei örfiye) tahtında bulunan mahallin sureti idaresi nizamı mahsus ile tâyin olunacaktır. Hükûmetin emniyetini ihlâl ettikleri idarei zabıtanın tahkikatı mevsukası üzerine sabit olanların memâliki mahrusai şaheneden ihraç ve teb'id etmek münhasıran Zatı Hazireti Padişahinin yedi iktidarındadır. MADDE 114.- Osmanlı efradının kâffesince tahsili maarifin birinci mertebesi mecburi olacak ve bunun derecat ve teferrüatı nizamı mahsus ile tâyin kılınacaktır. MADDE 115.- Kanunu Esasinin bir maddesi bile hiçbir sebep ve bahane ile tatil veya icradın iskat edilemez. Madda 116 - Kanuna Esasinin mevaddı mündericesinden bazılarının icabı hale ve vakte göre tagyir ve tadiline lüzumu sahih ve kat'i göründüğü halde zikri ati şerait ile tadili caiz olabilir. Şöyle ki Heyeti Vükelâ veya Heyeti Âyan veya Heyeti Mebusan tarafından işbu tadile dair bir teklif vukubulduğu halde evvelâ Meclisi Mebusanda azayı mürettebenin sülüsan ekseriyetile kabul olunur ve kabul Meclisi Âyanın kezalik sülüsan ekseriyetile tasdik edildikten sonra iradei seniye dahi o merkezde sudur eder ise tadilâtı meşruha düsturülamel olur ve Kanunu Esasinin dali iteklif olunan bir maddesi berveçhi meşruh müzakeratı lâzimesinin icrasile iradei seniyesinin suduruna kadar hüküm ve kuvvetini kaip etmeksizin meriyülicra tutulur. MADDE 117.- Bir maddei kanuniyenin tefsiri lâzım geldikte umuru adliyeye müteallik ise tâyini manâsı Mahkemei Temyize ve idarei mülkiyeye dair ise Şurayı Devlete ve işbu Kanunu Esasiden ise Heyeti Âyana aittir. MADDE 118.- Elyevm düsturülamel bulunan nizamat ve teamül ve âdat ilerüde vazolunacak kavanin ve nizamat ile tadil veya ilga olunmadıkça meriyülicra olacaktır. MADDE 119.- Meclisi Umumiye dair olan fi 1 Şevval sene 93 tarihli Talimatı Muvakkatenin cereyanı ahkâmı yalnız birinci defa içtima edecek Meclisi Umuminin müddeti inikadiyesi hitamına kadar olup andan sonra hükmü carî değildir.
- Cülus ve biat tarihinin kararlaştırılan günden bir gün önceye alındığı kendisine bildirilmediği için dairesine gelen askerler tarafından tutuklanacağı vehmine kapılarak depresyona girdi. Hüseyin Avni 'paşa' nın arabasına binerken, paşa arabadan inmeyerek büyük bir protokol rezaletine imza atmakla beraber, cebinden çıkardığı silahı da korku içindeki V. Murat'a uzatmış ve korkusu bir kat daha artmıştır. Rıhtımdan çatanaya bindirileceği sırada denizin fırtınadan kabarması üzerine korkuya kapılarak binmek istememiş fakat müdahale edilerek bindirilmiş, Sarayburnu'na geçirilerek bir arabayla Beyazıt'taki seraskerlik binasına gidilerek orada biat törenine başlanmıştır. (Amcasının da kaybıyla iyice akıl sağlığı bozulan Sultan, 93 günlük döneminden sonra tahttan indirilmiştir. Öleceği ve öldürüleceği korkusuyla birlikte başına gelenlerin kendisini delirtmek için olduğu düşüncesi ve üzüntüsüyle depresyona girmiş, akıl ve ruh sağlığını da kaybederek tahttan indirilmiştir)
- 21 Haziran 1867 tarihinde Avrupa seyahatine çıktı. Böylece Osmanlı tarihinde yabancı ülkelere seyahate çıkan yegane padişah ve Hristiyan dünyasına dost olarak giden ilk halife oldu. Abdülaziz'in saltanatı sonunda deniz gücü 20 zırhlı, 4 kalyon, 5 firkateyn, 7 korvet ve 43 nakliye gemisinden oluşuyordu.
- Tanzimat Fermanı Fermanda yer alan konular şunlardır: # Tüm vatandaşların can, mal ve namus güvenliğinin sağlanması, # Yargılamada açıklık (hiç kimse yargılanmadan idam edilmeyecektir), # Vergide adalet, # Erkeklere 4 (dört) yıl mecburi askerlik, # Rüşvetin ortadan kaldırılması, # Herkesin mal ve mülküne sahip olması, bunu miras olarak bırakabilmesi. (Özel mülkiyet güvence altına alındı ve müsadere kaldırıldı) Bu ferman sayesinde padişahların yetkileri meclislere ya da kişilere devredilmiştir. Buradaki amaç, iktidarı saraydan alıp bürokrasiye vermek ve devlet yönetiminde merkezileşmeyi sağlamaktı. Fermanda verilen bütün sözlerin tamamen yerine getirilememesine rağmen, bu çabalar çağdaşlaşmaya ve cumhuriyet fikrine önayak olmuştur.
- Saltanat değişikliğini gerçekleştirenlerin devlet işlerine karışmaları ve istediklerini zorla yaptırmalarının önü alınamadı. Böylece IV. Mustafa'nın saltanatı, kısa zamanda Selim'in tahttan indirilmesine pişmanlık duyulmasına yol açacak kadar büyük bir kargaşa, asayişsizlik, devlet yapısındaki çözülme ve nihayet reform ve karşıtları arasındaki amansız mücadeleler içinde geçti.
- III. Selim kafesteki günlerini yeğeni Mahmut'la belirli bir yakınlık içinde ve ona zengin tecrübelerinden faydalı nasihatlerde bulunarak geçirmişti. Kendini savunmaya teşebbüs etmiş, başlarında Başçuhadar Abdülfettah, Kethuda Ebe Selim, Hazine Vekili Nezir Ağaların bulunduğu, daha sonra hepsinin yakalanarak idam edileceği yirmi kadar katille boğuşmak zorunda kalmıştı. Ebe Selim hayalarını sıktığında, celladın kaytanı atıp onu boğduğu nakledilmiş, ancak naaşı üzerindeki darp izleri, kanlı bereli hali, sağ şakağının derisi sakalıyla birlikte çenesine kadar sıyrılmış olduğunun tasviri (Cevdet, VIII, 308) kendisinin kanlı bir şekilde şehit edildiğine işaret etmektedir. Ertesi gün geniş bir halk kitlesinin katılımı ve esef nidaları arasında büyük bir merasimle babasının Laleli'de yaptırdığı caminin türbesine gömüldü. Hak etmediği bir muamele görmüş olarak kendisinin meziyetleri ve icraatları İstanbul kahvelerinde uzun zaman efsane gibi anlatılmaya devam etti. Alemdar'ın katillerin peşine düşmesi ve onların hepsini bir bir yakalayarak ölümle cezalandırması da alkışla karşılandı. Yenilikleri sebebiyle oluşan muhalefetin ağır sözlerle saldırdığı III. Selim'in haklılığı on beş yıl geçmeden teslim edilmeye başlandı. Özellikle 1821'den beri devam eden ve uzun yıllar süren nafile uğraşlara rağmen bir türlü bastırılamayan Rum ayaklanmasını Mora'ya sevk edilen çağdaş eğitimli Mısır kuvvetlerinin beş altı ay içerisinde sona erdirmesi, İstanbul'da Batı tarzında eğitilmiş ordunun kıymetini bütün çıplaklığıyla gözler önüne serdi ve halk arasında Sultan Selim'in itibarı iade edildi. II. Makmut'a, Yeniçeri Ocağına son darbeyi vurmanın zamanı geldiğini anlatan bu psikolojik hava olmuştur.
- İyi huylu, merhametli ve gayretli bir padişah olan I. Abdülhamit'in on iki kızı ve yedi oğlu olmuş fakat bunların çoğu küçük yaşta ölmüştür. Oğullarından sadece Şehzade Mustafa ile Şehzade Mahmut padişah olmuşlardır. 1785'te Sadrazam Halil Hamit Paşa'nın bir komplosu ile tahttan indirilme tehlikesi geçiren I. Abdülhamit, on beş yıllık saltanatı süresince daimi olarak devletin iç ve dış meseleleriyle uğraşmıştır. Silahtar Seyyid Mehmet Paşa, Halil Hamit Paşa, Koca Yusuf Paşa ve Cezayirli Gazi Hasan Paşa gibi değerli devlet adamları sayesinde ıslahat işlerinde büyük başarı sağlamış, ayrıca Fas ve Hindistan'daki Müslüman devletlerle münasebete girmiştir.
- Otuz bir eyalet, elli bir elviye, otuz altı üç tuğlu vezirlikten oluşan devlet, Aydınlanma dönemini yaşamakta ve büyük fikri ve ekonomik değişim geçirmekte olan Avrupa'daki gelişmelerden tamamen uzak, hatta habersiz bir hayat sürmekteydi. Eski dönemleri aşan fikri bir tekamül gözlenmemekte, gelişen çevre şartları ve istikbalde bunun getireceği siyasi tehlikelerin hesabı yapılmamaktaydı. Tasarrufa özen göstermesi, bakiye vergilerin toplanmasındaki hassasiyet ve uyguladığı müsaderelerle oluşan, zaman içinde biriktirmiş olduğu büyük hazineyi savaşma kabiliyeti için yeterli gören III. Mustafa devleti yeniden yapılandıracak bir eğitim ve asabiyete sahip değildi.
- 3 Ocak 1699'da Edirne Sarayında doğdu. Babası II. Mustafa, annesi Şehsuvar Valide Sultandır. Babasının Edirne Vakası ile (1703) tahttan indirilmesinin ardından Topkapı Sarayından Şimşirlik Dairesine gönderildi. I. Mahmut'un vefatı üzerine 14 Aralık 1754 cuma günü elli sekiz yaşında tahta çıktı. Osmanlı tarihinde en uzun süre ile Şimşirlik Dairesinde kalan şehzadedir.
- Devrin önde gelen devlet adamlarından Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi'nin Paris sefaretini müteakip saraya sunduğu raporla Türkiye'de Batılılaşma hareketleri fiilen başlamış bulunuyordu. Her şeyden önce İstanbul'da hayat tarzı geniş ölçüde değişmiş, Paris'ten getirilen planlara göre Kağıthane çevresiyle Haliç ve Boğaziçi sahillerinde, Üsküdar civarında padişahın hoşuna giden yeni binaların inşasına başlanmıştı.
Osmanlı Padişahları İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Kitabı, başlangıcından itibaren ele almamız gerek. Osmanlı için yazılan kitaplarda direkt olarak Padişah ve hikayelerine girişler yapılıyor ve bunu yapanların çoğunu da okurken insan ister istemez hani güzel bir başlangıç bekliyor. Bu kitap oan sahip. Güzel bir önsöz, hem Bizans, hem Osmanlı, hem Batılı hem de Günümüz tarihçileri kâle alınarak birtakım konuşmalar yapılıyor. Olması gereken bu. Bunun hemen akabinde de güzel bir başlangıç ve sade bir anlatım görmek mümkün. Ardından başlangıcı da Osman Gazi yerine Ertuğrul Gazi'den yaparak, onun kimliğini, nasıl biri olup neler yaptığını anlatan, dil olarak da akıcı bir dil kullanan, okuyucuyu sıkmayan ve aynı anda meraklandıran ve kitaba sevk eden bir üslup, gerçekten çok etkileyici olmuştu. Osman Gazi kısmı da oldukça ilgi çekiciydi. Kim olduğundan rivayetleri de dahil ederek bahsetmek olsun, Bafeus (Koyunhisarı) Savaşı olsun, şu gördüğü ve herkesçe bilinen meşhur rüya olsun, Amcası Dündar Bey olsun (Dündar Bey'i fetihlerine engel oluyor düşüncesiyle öldürmüştür) ve en son da eşleri ve çocukları olsun, herkes kendine biraz olsun bu kitapta pay buluyor. Keza bir Orhan Gazi gerçeği var ki babasından geri kalmayan bu padişah önce yıllarca alınamayan Bursa'yı almış daha sonra İznik'i alarak bu 2 kenti sırayla başkent yapmış, Şile ve Üsküdar hariç ülkenin batıya açılan penceresi olmuş ve buradaki toprakları ele geçirmiş, aynı zamanda adaletiyle kendini, kendi halkı kadar Rumlara da sevdirmiş, onlara inanç ve ibadet özgürlüğü tanımış, döneminin en gözüpek, sert ve aynı zamanda bir o kadar da iyi kalpli hükümdarı olmuş, ismi diğer padişahlar gibi göklere çıkarılmasa da Osmanlının benimsenmesini sağlamış, mükemmel bir insan. Ayrıca Sultanü'l A'zam ünvanının sahibidir. (Bu ünvanı İlhanlılı Ebu Said Bahadır'ın ölümünden sonra kimse almaya cesaret dahi edememiştir, üstelik bu Sultan çok erkenden 30 yaşında vefat etmiştir ve tahta da 7 yaşında geçmiştir. ) I. Murat, nam-ı değer Dominus Armiratorum Turchie. Edirne Fatihi. Burada padişah adına dikkat çekici 2 unsur var. Birisi kendisi savaşlara giderken ve çarpışırken diğer kardeşlerinin savaşta safların içinde olmaması ve buna rağmen babalarının vefatı sonrası taht kavgasına haksız yere girişmesidir ki Sultan Murat 2 kardeşini de öldürmüştür. Diğeri de Osmanlı tarihçilerinin devletin devamında görülmeye başlanacak olan ve hatta bunun için "Kardeş Katli Vaciptir" fetvasının ileride verileceği olan ilk kavgayı ele almaması ya da önemsiz bulmaları (!) olmuştur diyebiliriz. Ayrıca kendisi büyük zaferlerimizden birisi olan Sırpsındığı zaferinin sultanıdır. Bir de burada değineceğimiz Savcı Bey vardır ki, babasına karşı başkasının aklıyla hareket ederek (hiçbir padişah veya oğluna hakaret edecek değiliz ama işler beklendiğinden de iyi giderken bir padişaha, herşeyin yanında bir babaya baş kaldırmak, devletin durumunu iyi veya kötü olsa da daha da kötü etkileyebileceğinden ben kötü kelimelerimi gene içime saklıyorum) baş kaldırmıştır. Bizanslılardan ve Bizans İmparatoru Yuannis'in oğlu Andronikos'un da bizzat isyanda bulunmuş olması benim 'başkalarının aklıyla hareket etme görüşümü' haklı bulduğumu gösterecektir. Ayrıca isyan bastırılmış ve Savcı Bey'in gözlerine de mil çekilmiştir(Kör ediliyor). Bundan ayrı olarak padişahın en büyük savaşı ve Osmanlı adına kara lekelerinden birisi de Kosova savaşıdır kanımca. Araştırırsak Sırpların en büyük efsanelerinden birisi bu savaştır. Neden büyüttükleri anlaşılmaz. Kitapta biraz bahsedilse de bu yüzeyselliğin yanında bahsetmem gerekir ki Yıldırım Beayezid'in, I. Murat'ın ölümünde payı olduğu saçmalığı yazılır. Kendilerine pay çıkartmayı meziyet zanneden Batı tarihinin kanımca yüzyıllar boyunca düşünemediği ise, Kosova Savaşında madem ki koskaca Yıldırım Bayezid böyleydi, acaba neden savaş sırasında Sol Kanat çöktüğünde (Sağ Kanadı da kendisi idare ediyordu) Sağ Kanadı kullanarak savaşın kazanılmasını ve hem komutan hem işbirlikçilerinin kaçmasını sağladı ? Tarihimizi çekemeyen ve bizden oldukça korkan bazı milletlerin tutumunun ve yazdıklarının kâle alınması gerçekten inanılmaz bir hatadır. Yıldırım Bayezid. Savaşlarla başlayan savaşlarla biten, tehdit oluşturmasa bile kendi kardeşini öldürmek zorunda (!) kalan, Karamanoğulları ve Kadı Burhaneddin ile ciddi sınavlarını veren, cesaret ve atılganlığıyla (Karamanoğlu Alaaddin'e gerçekleştirilen savaşta kazandığı Yıldırım ünvanı da var) Yıldırım ünvanını alan padişah. İstanbul'u biraz güç gösterisi biraz da peygamber övgüsüne mazhar olmak için ilk defa ciddi ciddi kuşatan padişahtır. Tam tamına 7 yıl kuşatmıştır. Bunun yanında en büyük olaylarından birisi de ileride Osmanlıya bela olacak ve Macarların halen efsanesi olan Vlad'ı tahta geçirmiştir. Macarların baskısıyla dönemin en büyük Haçlı ordusu toplanmış (100000 kişilik bir kuvvet oldukları ve 60000 Macarın aralarında bulunduğu söylenir) ancak disiplinsizlikleri ve ön cephedeki Fransızların basit hataları yüzünden -iyi ki- savaşı kaybetmişler ve Yıldırım Bayezid hem üstünlük kazanmış hem de Türk Dünyasında ünü artmıştır. Bu ayrıca son ve en büyük Haçlı birliği olarak da kayıtlara geçmiştir. Ankara Savaşı ise hepimizin bildiği Timur tarafından 2 Müslüman devlet arasında yapılan en büyük savaş olma özelliğine sahiptir. Bu savaşta 2 tarafta da büyük sayıda şehitler verilmiştir ve tabiri caizse kardeş kardeşi vurmuştur. Burada dikkatimi çeken konu Batı tarafında İran ve doğu tarafında Çin padişahının ölmesiyle birlikte Çin ile uğraşan Timur'un neden bu seferlerde Bayezid ile anlaşmak varken ona düşman olması, topraklarına (Erzincan ve Sivas) saldırması ve böyle döneminin en büyük bağımsız 2 gücünün birbirinin kanını döktüğüdür. Bu savaşları beraber yapsalar 2 tarafında daha çok kazanacağı doğudan batıya hem Türklüğü hem İslamiyeti yayacağı oldukça aşikardır. Esaret altında üzüntüsünden vefat eden kimileri tarafından da şehit kabul edilen Bayezid Ata'nın da ruhu şad olsun. Kitapta değinilen önemli noktalardan birisi de bu padişahların akabinde hemen Fetret Devri'nin de verilmesi. Bu devirde Doğu tarafının en büyük imparatorluklarından birisininin çeyrek asırlık döneme denk gelecek başsızlığı, yarım yüzyıl sürecek hadiselerinin başlangıcı olması ve sonradan tekrar düzenin oluşturulması. Bu devir gerçekten de tabiri caizse nasıl bir maçın kritik anı varsa bu koca çınarın da filizlenip gelişme döneminde böyle bir kritik anı olmuştur. 4 kardeşin birbiriyle amansız taht mücadelesi. Musa Çelebi ve Mehmet Çelebi'nin son ana kadar birbiriyle savaşmaları. Ayrıca dikkatimi çekti burası neredeyse kitaplarımızın çoğunda işlenmiyordu. Musa Çelebi, Mehmet Çelebi'yi kimden yardım alırsa alsın yeniyordu ta ki son savaşa kadar. O kadar başarılı adam olmasına karşın etrafına oldukça sert davrandığından yanındaki adamları ona yüz çevirmeye başlamış ve o da yalnız kalmıştı. Mehmet'in de vazgeçmeyen yapısı ve inatçılığı sayesinde Musa Çelebi son savaşını kaybedip boğduruldu. Osmanlı da başsızlıktan kurtulmuş oldu. I. Mehmet, kuruluş döneminin en az fetih yapan padişahıdır kanımca. Ancak onun savaştan daha önemli yaptığı işler bu 600 yıllık koca çınarın 400 yılını daha kurtarmış, kendisine Osmanlının 2. Kurucusu olma şerefi kazandırmıştır. Ankara Savaşı sonrası kardeşleriyle olan mücadelesi ve bunu kazanıp tahta çıkması, ardından Batı devletlerinin tamamına güvence vererek anlaşmalar yapması, onlara saldırmak yerine içeriyi emniyete alması, baş kaldıran diğer beylerin başını kesmesiyle bilinir. Ruhu şad olsun. II. Murat, daha gelir gelmez amcası Mustafa ile uğraşmaya başlamış, büyük zorluklarla hakkı olan saltanatı elinde tutmaya çalışmış, amcasının, Bizans'ın ve babasına sadık olan diğer beyliklerin bir anda ayaklanmalarına rağmen dimdik durmayı başarmıştır. Yani bu zorluklara bakıldığı zaman kendisine karşı amcasının yaptığı Gelibolu çıkarması, Bizans Kralının itaatsizliği, yeniden arkasından iş çevirmesi. Burada Bizans'a karşı Haziran-Eylül arası bir kuşatma da yapıldı. Bizans Kralı Manuel gene rahat durmadı bu sefer de Murat'ın 13 yaşındaki kardeşi Şehzade Mustafa'yı ayaklandırdı. Oldukça zor bir dönemden geçen Padişah, bir de Anadolu halkının çoğunun Amcası Mustafa'yı desteklemesiyle yalnız kalmıştı. Ancak Mustafa savaştan tekrar kaçınca Anadolu halkı bu gözüpek padişahı kabullenmişti. Gene aynı devirde bu sefer de Timur'un oğlu Şahruh'un Anadolu yürüyüşü düşmanları sevindiriyordu. Ancak Şahruh babası gibi olmamış, yeniden kardeş kanı dökmeyerek Azerbaycan dolaylarından geriye dönmüştür. En önemlisi bir türlü rahat durmayan bir an kendileriyle savaşan diğer zaman bize karşı hainliklerinden geri kalmayan Sırplar'a ait tüm topraklar ele geçirildi ve Sırplar haritadan silindi. Sadece Macarların elinde olan Belgrad kalmıştı. Bu olayların akabinde bir de Varna Savaşı vardır ki bu savaş o dönemin tüm yapısını tabiri caizse yerinden oynatmıştır. Varna Savaşı, Osmanlı'nın savaş taktikleri konusunda uzmanlaştığı özellikle savaşlarda Savaş Arabaları kullanımı görmeleri sonrası gelecek savaşlarda hem temkinli hem de daha tecrübeli ve kabiliyetli bir ordu yetiştirmelerine imkan sağlamıştır. Türkleri, Avrupa dışına çıkarma düşüncesi akıllardan kalkmış, iç siyasette II. Murat ve Oğlu Mehmet'e büyük bir güç kazandırmıştır. Bir de II. Kosova Savaşı var ki geçen Sırp efsanelerinden bahsederken bir de şimdi Macar efsanesinden bahsedeceğiz. Macar efsanelerine yerleşmiş Kral Hunyadibüyük bir birlikle ve savaş arabalarıyla Osmanlı'nın karşısına çıkmış ancak direnemediği gibi bir de kaçmış ve Osmanlı'nın Batı hakimiyeti güçlendiği gibi Macarların da Balkan hakimiyeti tamamen ortadan kaybolmuştur. Bu kadar büyük bir padişahtan ne kadar bahsetsek de azdır. II. Mehmet, Fatih Sultan, Çağı Değiştiren Padişah, Grande Maestro.. Ne derseniz deyin, Dünya Tarihinde gerek zekası, gerek askeri bilgisi, gerek iletişimi, gerekse kültürü ve konuştuğu yabancı dillerin zenginliği ile birçok insana ve savaş kumandanlarına ilham olan, hele ki Peygamber Hadisi şerefine nail olmuş büyük kumandan. İlim ve Bilim Adamı. Çağının neredeyse tüm tanımlarına uyan nadir insanlardan. Burada herkesin tahmin edeceği üzere büyük fetih konusu var. İstanbul Fethi. Hatta bu durum öyle hal alıyor ki Bizans katoliklerle birleşme fikrini düşünüyor kurtulmak için. Tabi Latinlerle Rumların eskiden beri aralarındaki sorunları az çok bileniniz vardır. Ortodoks ve Katolikler bu sebeplerle birlikte olmaya dayanamazken bir de Osmanlı'nın adalet anlayışı ve rahat yaşatma fikri birçok Rum'un, Osmanlı hakimiyeti istemesiyle sonuçlanmış hatta İmparator'dan sonra Bizans'ın en yüksek kademesindeki Grandük Notaras tarihin en iyi sözlerinden birisini "Konstantinapolis'te kardinal şapkası görmektense Türk sarığı görmeyi tercih ederim" diyerek aslında çoktan tarafını seçmiş, zindana atılmış ve fetih sonrası da Rum Patrikliğine bizzat Fatih tarafından getirilmiştir. Savaş ise bambaşka. İnsanda böyle çok beğendiği bir rüyanın gerçeğe dönmesi gibi his bırakıyor. Hani keyifle okuyorsun bazı şeyleri hissediyor, heyecanlanıyor, seviniyor, hatta tabiri caizse gaza geliyorsun derken biraz sonra başka bir olay ve heyecan sönüyor. Tabi o zamanın ateşini yüzyıllar sonra bile söndürmemek çok önemli. Ölümü bile yaşamı kadar büyük olan padişahın eceliyle veya hastalıktan öldüğü kesinlikle büyük tarihçiler tarafından kabul görmez. Onlara göre esas mantık 3 temelden oluşur. Bunlar hastalıktan ölmesi, verilen içeceğin ağırlığını kaldıramaması ve verilen şurubun ilaç değil de zehir olmasıdır. Mantıklı düşününce ayakta duramayacak hale gelen koskaca padişah neden 300000 kişilik ordu toplayıp sefer için yola çıksın, Üsküdar'dan yola çıkışı hastalığının bu kadar şiddetli olmadığını gösterirken atla birlikte Üsküdar - Maltepe arası gitmesi de ve bu sürede hastalığının ölümcül hale gelmesini de mantık çerçevesine oturtamadıkları için son 2 seçeneğe ve zehirlenme üzerine görüş belirtmişlerdir. Ruhu şad olsun. II. Bayezid, Osmanlı tarihinde "Veli" sıfatıyla anılan tek padişahtır. Üstelik gençliğinde babası Fatih'in hışmına uğrayan, eğlence alemlerinden çıkmayan ve afyon kullanan biri olmasına karşın. Tahta çıkınca birçok iyilikler yapan ve askerinin maaşını arttıran bu padişaha kardeşi Cem ayaklandı ve bunun sonucu oldukça kanlı iç savaşlar ve devletlerarası çatışmalara yol açtı. Bayezid adına en önemli olayların başında İspanyol ve Venedik mücadeleleri gelir. İspanya'dan eziyet çeken Endülüs müslümanları kurtarılmış, Rusya ile dostluk kurulmuş ve bu Rusya ile ilk tanışmamız olmuştur. Tabi Bayezid gerek halkını gerek askerlerini mutlu edemediğinden her ne kadar 30 yıl tahtta kalsa da kıtlık, veba ve yangın hadiseleri sonrası bir de Şahkulu isyanı eklenince ortalık kızışmış, kardeşlerinden sıyrılarak Selim hak ettiği gibi de tahta geçmiştir. Bunu küçümsememek gerek çünkü tarihi verilere göre Bayezid'in çocuklarının ve torunlarının sayısının 300ü aştığı söylenir. Böyle bir devirde sarayın içinde bulunduğu durumu ve sıkıntıları tahmin etmek güç olmayacaktır. I. Selim (Yavuz), daha kendi döneminde sert mizacı, cesareti ve atılganlığı sebebiyle "Yavuz" lakabıyla tanınmıştır. 25 yıl boyunca Trabzon'da kalmış daha o zamandan tehlikeleri babasına haber vermiş, güçlü donanmalar yapılmasını istemiş, bileğinin hakkı olan padişahlığı zorla (!) da olsa almıştır. Şehzadeler ve ölümlerine bakacak olursak da burada beni en çok etkileyen -aynı zamanda Yavuz da en çok bundan etkilenmiştir- Şehzade Korkut'un ölümü olmuştur. Kardeşine tam destek veren Korkut o zamana kadar kimseye güvenemeyen, çekingen ve abisine sadık bir kişidir. Selim ise gene de onu denemek için devlet adamlarıyla plan yaparak ona gizlice gelmiş gibi birtakım mektuplar göndererek devletin başına geçmesini istemişler, bu mektuplar çok fazla gelince o da buna sevinmiş daha kabul dahi edemeden sevindi diye Selim onu öldürtmek zorunda kalmış, cenazesinde oldukça ağlamış, tabutunu da taşımıştır. Diğer kardeşler ise bu 2 kardeşin gölgesi dahi olmayı başaramadan ölmüş veya öldürülmüşlerdir. Bir de halen daha Yavuz'un arkasından kötü konuşanların sığındığı gerçek (!!!) denilen 'Bahane' vardır ki o da Selim'in 40.000 aleviyi öldürmesi olayıdır. Tüm büyük tarihçiler bu konuda görüş birliğine varmış ve bunun uydurma olduğunu hele sayının da oldukça abartı olduğunu belirtmiştir. (Mustafa Akdağ, Robert Mantran, Erhan Afyoncu da bu tarihçilerden bazılarıdır) Yavuz'un büyük savaşları,mücadele ve askerinin kahramanlığı devam ediyordu. Özellikle küçük isyan ve baş kaldırı hareketlerini dışarıda tutarsak Mercidabık ve Ridaniye savaşları onu bambaşka bir insan yapmıştı. Mercidabık da 24 Ağustos 1516'da ortalama 100000 kişilik bir orduyla Memlük ordusuyla karşı karşıya geldiler. Hızını alamayan Yavuz ve birlikleri kazanmışlar ancak Memlükler halen boş durmamış ve yeniden orduyu yıpratma girişiminde bulunmuşlardı. Bunun üzerine Yavuz da Kahire'ye sefere gidileceğini belirtmiş, çölün geçilemeyeceğini savunan, şiddetle divanda ayrılık çıkartan Hüsam Paşayı da çadırını başına yıkarak idam ettirmişti. Daha sonra bölgeye gidilecek ve Ridaniye Savaşı yapılacaktı. Yavuz'un Tomanbay'ı savaş meydanında ve sonra şehir içinde 2 kere yenmesiyle tam tarih olarak 13 Nisan 1517'de Mısır alınmış oldu. Hayarı seferle geçen bu yüce padişahımız Batı seferine çıakcakken hazırlıkların yapıldığı Edirne tarafında bir gece yakın adamı Hasan Can ile beraberken 21 Eylül 1520 gecesi vefat etti. Ruhu şad olsun. I. Süleyman (Kanuni), Yabancıların Büyük, bizim tarihçilerin Haşmetli ve Kanuni dedikleri zaten isminden çok Kanuni lakabıyla tanınan Süleyman, II. Bayezid'in oğullarının baskısı sonucu sancağa 10 yaşında çıkması gerekirken gecikmeli olarak 15 yaşında çıksa da 7 yıl Manisa Sancakbeyliği yaptı. İleri de kendini Kanuni olarak tanıtacak sıfatı alacak adımları attı. Babasının eziyet ettiği birçok insanın durumunu olması gerektiği şekilde düzeltti, zorla alınan malları sahiplerine verdiği gibi, zorla tutulan sanarkarları gitmek veya kalmakta özgür bıraktı ve en önemlisi de halka zulmedenle çok ağır cezalar vererek kendini Kanun adamı, varlığını da Kanun yaptı. Halk tarafından sevgiyle karşılandı. Rodos fethi gerçekleştirilerek 213 yıllık son Haçlı Devleti de tarihe karışmış oldu. Macaristan'a seferler düzenlendi. Hele bir de Mohaç zaferi var ki dillere destan. 2 saat kadar süren bu savaşta tarihin en kısa ve en kanlı savaşlarından birisi yaşanmış ve 2 saatte 20000 piyade 4000 süvari cesedi sayılmış. 10000 de esir alınmıştır. Bu savaşlardan sonra Doğu tarafına yönelecek olan padişah adını dünyaya duyuran ve denizcilik tarihimizin tartışmasız en iyisi olan 'Barbaros' lakaplı Hayrettin Reis'i donanmanın başına geçirecekti. Doğu seferlerinde ise Safevi tehlikesi halen kalkmadığı için buralara yönelmek daha uygun bulunmuştu. Daha sonradan Preveze Deniz Savaşı gerçekleşecek ve kendinden 1.5 kat fazla gemiye sahip Andrea Doria komutasındaki düşmanlara karşı Barbaros, Osmanlı'ya büyük bir zafer kazandıracaktı. Tabi bir de saray içi olayları vardı ki bir dönem dizilere konu olan 'Hürrem' denilen bir kadın, layık olmadığı halde Osmanlı padişahının eşi olan ve geleneği bozdurarak cariyeyle nikahlanmasına neden olduğu Kanuni ile birlikte birtakım bozulmalara da yol açacaktı. Özellikle halkın çok sevdiği, hiçbir yanlışı olmayan, babası ve kardeşlerine saygılı ve hem halk hem de saray ahalisi ve Yeniçeri tarafından oldukça sevilen Şehzade Mustafa'nın 'Hürrem' tarafından sırf kendi oğlu başa gelsin diye öldürülmesi felaketlerin başlangıcı olmuş, toplumsal bozulmaya, rüşvete, sarayın devleti zor duruma soktuğuna dair halk söz birliğine varmış, insanlar artık Kanuni'yi açıkça istemez olmuşlardı. Bunda 'Hürremin' devlet işlerine Kanuni'nin eşi olduğu gerekçesiyle fazlaca karışması da etkili olmuştur ve bundan sonra ki 140 yıllık dönem yavaş yavaş gelen duraklama döneminin de habercisi olmuştur. Çünkü artık sarayda entrikalar başlayacak, rüşvetler artacak, herkes kendi tanıdığını getirmeye çalışacak, işini bilen ve yapanlar görevden azledilmeye ve idam edilmeye başlanacaktı. Daha sonra Cerbe Savaşı, Malta Kuşatması ve Son Sefer dediğimiz Zigetvar ve Eğri Kalelerine düzenlenen seferler olacak ve Kanuni Sultan Süleyman'ın 46 yıllık hükümdarlığı savaş zamanı otağındayken sona erecekti. En uzun süre padişahlık yapan kişi olup Duraklama, Gerileme ve Yıkılış dönemlerinde kendi devrinden sıkça Altın Çağ olarak bahsedilecektir. II. Selim de bazı özellikleriyle diğer padişahlardan ayrılır. Mesela kendisi hem İstanbul'da doğan hem de Saltanata geçen ilk padişah olma unvanına sahiptir. Diğerlerinden ayrı olma sebeplerinden bazıları da, nazik olmaması, zevk ve sefaya düşkün olması, tembel olması, kimseye güleryüz göstermemesi gibi bir padişaha yakışmayacak hareketlerinin olmasıdır. 8 yıl süren saltanatı döneminde hiç sefere çıkmaması da sözün bittiği yer olarak adlandırılabilir. Sarayda sürekli eğlenceler düzenlettirmiş, işlerini de Sokullu Mehmet Paşa'ya gördürmüş birisidir. Osmanlı Hanedanının bozulmaya yüz tuttuğu devirde tahta geçmesi de tam isabet (!) olmuştur. Bu dönemde en önemli başarı Kıbrıs adasının fethi olmuştur. İnebahtı kaybedilmiş, ordumuz yok edilmiş hepsinden daha mühimi 20000 vatan evladı şehit olmuştur. Kendisi de sefa ve eğlencelerde yedikleriyle hasta olmuş bir daha da toparlanamamış ve -koyun sucuğu ve aşırı su içerek kalp krizi geçirdiği belirtilir- ölmüştür. III. Murat, 12 yıl boyunca Saruhan Sancakbeyliği yapmış, tahta çıkınca ilk iş olarak Kabe duvarlarının tamirini emretmiştir. Atalarının mezarlarını ziyareti aksatmayan padişahın tek hatası o dönemin en büyük devlet adamı Sokullu Paşa'yı yanındaki dalkavukların sözlerine bakarak amaçsızca zayıflatmasıdır. Yanındakiler kendileri güçlenecek, sözleri geçecek diye devletin zayıflamasına göz yumarken koskaca ve 12 yıl Sancakbeyi olmuş bir padişahın bunu göremeyecek kadar yanındaki dalkavuklar tarafından kandırılması da sorunların önünü açmıştır. Ardından Sokullu Mehmet Paşa'nın (ruhu şad olsun) suikast ile ölüm haberini almıştır. Artık saray içinde sadrazam ve vezirler dahi yaşlarına bakmaksızın birbirleriyle saltanat yarışlarına girer olmuş, padişah iyice köşeye çekilmiştir. Burada olumlu diyebileceğimiz Sinan Paşa vardır. Padişahın orduyla sefere çıkması gerektiğini belirtince çok alakalı (!!) olarak 'kadınlar partisinin de desteği ile' görevinden azledilmiştir. Saltanatı adına olumlu bakılacak tek nokta ise Osmanlı Devletinin en geniş sınırlarına ulaşmasıdır diyebiliriz. III. Mehmet, Osmanlı'da veliaht gözüyle bakılan şehzadelerin -artık adet olduğu üzere- 17 yaşında Saruhan Sancakbeyliğine atandı. Biraz yumuşak mizaçlı biri olması karşın daha padişah olmazdan evvel bile halkın içine karışması, sultanlığı zamanında bile baskılara rağmen halkın içine girip onları dinlemesi gibi özellikleriyle halka kendisini sevdirmeyi başarmıştır. Özellikle babasının yapısı göz önüne alındığında halk onu daha çok bağrına basmıştır. Tahta geçtiğinde 4ü yetişkin 19 şehzade adet üzere boğularak aynı gecede öldürülmüştür. İyi tarafları ise sarayda başı boş ve entrikalar çeviren kadınlarla beraber babasının eğlence için getirdiğği ve devlet hazinesini oldukça kötü etkileyen cambazlar, hokkabazlar, cüceler vs saraydan def edilmiştir. Askerlerine de oldukça önem veren padişahın cülus bahşişi dudak uçuklatacak cinstendir. Ne kadar mı ? Tamı tamına 660000 altın. Evet. Hayal gibi bir rakam. Babasının yaptıklarının tam tersini yapması, cuma selamlıklarına yeniden gitmesi, hazine düzenlemeleriyle halkın gözünde uzun yıllardan beri aranılan padişah özlemine son vermiş gibi görünüyordu. Üstelik Kanuni sonrası ilk kez bir padişah başta 'Anne' sıfatını taşıyan kişinin baskılarına rağmen boyun eğmemiş ve dedelerinin izinden giderek savaşa askerinin başında gitmeyi kafasına koymuştur. Haçova Savaşı bu konuda özel bir önem taşır. Savaş, padişahın geri dönme fikrine karşı çıkıp bizzat ordusuyla kalması sonucu lehimize sonuçlanmış, üstelik meydandan kaçan veya savaşa katılmayan 'Sözde Asker Sıfatlılar' yakalanarak gereken cezaları kesilmişti. Bu askerleden kaçanlar da Celali gruplarına katılmış, büyük bir isyanı perçinlemişlerdir. Osmanlı hazinesinin iflas durumuna geldiği bir dönüm noktası olmuştur bu savaşlar. En son bir de Kanije Müdafaası yaşanmış ve bu da padişahın son verdiği ve kazanılan sefer olmuştur. Doğu cephesindeki kayıplara oldukça içerleyen ve melankolik bir mizacı olan padişahın üzüntüleri sonucu hastalığı artmış ve fazla kilolarının da etkisiyle bazı kaynaklarda da belirtildiği üzere kalp krizi sonucu öldüğü belirtilir. Ruhu şad olsun. I. Ahmet, Celali isyanları dolayısıyla sancağa çıkamamıştır. Ancak tahta çıktığında da küçük kardeşi Mustafa'yı öldürtmedi. İlk işi de Safiye Sultan'ı saraydan göndererek, yeniden devlet işlerine karışmasını engelledi. Bunları yaparken 14 yaşında olduğunu da belirtmek gerek. Askeriyede de Sinan Paşa ile uğraşmak zorunda kaldı. Şah Abbas'ın üzerine gitmeyen paşa, savaş mevsiminin boşa geçmesine neden olmuş, bir de üstüne üstlük Şah Abbas'a kaybetmiş, bunun yanında Halep Bey'i gene de yardımına tüm ordusuyla koştuğu halde suçlu oymuş gibi onu idam ettirmiştir. Bunlar öğrenilince tepki çeken Paşa da Diyarbakır'da ölmüştür. Bunun yanında Avusturya ile Zitvatorok imzalanmış, Balkanlardaki Türk hakimiyeti yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştır. Bu imzada içerdeki Celali isyanlarının etkisi çok fazladır. Kuyucu Murat Paşa zekasıyla bu isyanların önüne geçse de onun vefatından sonra (ruhu şad olsun) isyanlar gene çoğalmıştır. I. Ahmet'in en iyi yönlerinden birisi de donanmaya verdiği önemdir. Öyle ki gerek paşaları, gerek askerleri ve gemileri oldukça kalitelidir. Donanmanın bu zor dönemler ve sonrasında en başarılı olduğu zaman onun zamanıdır desek yeridir. 51 gün süren mide rahatsızlığı sonrası vefat etmiştir. (ruhu şad olsun) Zevk ve sefaya kapılmayan, dindar, fakirleri gözeten hayır sahibi bir padişah olması onu halk nezdinde yüceltmiştir. I. Mustafa, Osmanlı içerisinde akibetine en çok üzüldüğüm padişahtır. Akıl sağlığı yerinde olmadan tahta çıkarılan padişah aslında oldukça iyi kalplidir. Sadece 3 ay tahtta kalmıştır. Kimseyi öldürmediği gibi kimse de onu öldürmemiştir ama davranışlarıyla onu yaşatarak cezalandırmışlardır. Yaptığı tek şey silah ustalarına verdiği bahşişler olmuştur. Ulema, şeyh ve fakirlere yardımda bulunulmasını buyurmuş devlete de zararı olmamıştır. Ancak I. Ahmet'in oğlu II. Osman'ı tahta geçirmek isteyen asiler ona üstünü giymesine bile fırsat vermeden yaka paça odasından çıkartmışlar türlü eziyet etmişler, insanın okurken bile gözlerinin yaşamasına sebep olacak alçaklık etmişlerdir, bir de bunu yaşayan o savunmasız insanı düşünün. Ruhu şad mekanı cennet olsun. II. Osman ya da bilindik adıyla Genç Osman'ı biz daha çok seferlerle değil de ordu ve onun durumu, askerin düzensizlikleri, yeni ordu kurma girişimi gibi olaylarla tanırız. Bir de böyle tanıyalım. Sıklıkla kılık değiştirerek sokağa çıkması ve başı bozuk askerleri meyhane gibi yerlerde yakalayıp cezalandırması ile ünlüdür. Sefere gidilirken ve 'Ocak devlet içindir' anlayışı yerine 'Devlet ocak içindir' diyebilecek kadar yozlaşan Yeniçerilere karşı gösterdiği tutum ve sertlik, askerlerin -haksız olduklarını bildikleri halde- işlerine gelmemiş, askerden kaçmaya, savaşa gitmemeye hatta şehirde evlenip (Yeniçeri için evlilik yasaktır) dükkan açmalarına kadar varmıştır. Bu yolsuzluğun önüne geçmek isteyen padişah her zaman asker sayımları yaptırmış ve yeniçerinin parasını kısmıştır. Ordu Lehistan seferinde de başarısız olunca Osman aklındakileri uygulamaya karar verdi. Ancak kendi sarayında ihanete uğraması ve yeni ordu ve ıslahatların saraydaki insanlar (!) tarafından öğrenilerek Yeniçerilere 'yetiştirilmesi' Osmanlı'nın yeniden toparlanmasının önünü kesmiş oldu. Genç Osman'da, Sultan Mustafa gibi ağır eziyet, hakaret ve küfürlere maruz kalarak, Yedikule'de boğularak şehid edilmiştir. Ruhu şad olsun. IV. Murat, 11 yaşında tahta geçmiştir. 20 yaşına kadar 9 yıl boyunca devlet işleriyle annesi Kösem Sultan ilgilenmiş, 20 yaşında devlet idaresini ele almıştır. Öncelikli sorun otorite idi. Özellikle taşra bölgesi isyanları, Genç Osman'ın katledilmesini halen sindiremeyen Abaza Paşa başta olmak üzere birçok Paşa isyan etti. Murat, Abaza Paşa ile görüşerek onu Bosna'ya atadı. Böyle sadık bir paşaya her zaman ihtiyacı olacaktı. Aynı dönemde Avrupa'da 30 Yıl Savaşları buhranı sürüyor, Katolik ve Protestanlar birbirleriyle içerde ve dışarda hem askeri hem siyasi mücadelelerine devam ediyordu. Yeniçerileri de bastırmayı başarmış, saraydaki çoğu hileciyi idam ettirmişti. Tütün ve Afyon yasağı getirdi ancak içkiye düşkünlüğü ile tanındı. Revan seferinde yaptıklarıyla da dosta güven düşmana korku verdi desek yeridir. Gene uzun aradan sonra bir padişah ordunun başına geçmiş, top atışlarında bile bulunmuştu. Ordu da haliyle koca padişah savaşırken oturup izleyecek kadar da bozulmamıştır diye düşünüyorum. Bundan sonra büyük gayretlerle Bağdat alınmış, Murat'ın Osmanlı'yı yeniden ayağa kaldıracağı düşünülmeye başlanmıştı. Zaten kendisine de bu fetih sonrası Bağdat Fatihi denilmeye başlanmıştır. Daha sonra imzalanan Kasrı Şirin (17 Mayıs 1639) Antlaşması ile bugünün sınırlarına yakın İran sınırı da çizilmiş oldu. En son Venedik ile savaşa çıkacağı sırada da Gut Hastalığı neticesinde hayatını kaybetmiştir. Mekanı cennet olsun. İbrahim dönemi çok değişik bir dönemdir. Padişaha (haşa) 'Deli' lakabı takmaya çalışanlar olmuştur. Ancak burada belirtmekte fayda var. Dördüncü Murat'ın, kardeşlerini boğdurtması, dedikodulara kanıp Kasım'ı öldürmesi zaten abisi Osman'ın katlini aklından çıkaramamış padişaha büyük eziyet olmuş ve kendi öleceği korkusuyla çocuk psikolojisi de eklenince akıl sağlığı ve ruh sağlığı etkilenmişti. Ancak tahta geçince cömertliği ve fakir ile kimsesizlere yaptığı yardımlarla çok sevilen birisi oldu. Kara Mustafa Paşa (Allah rahmet eylesin) sayesinde devleti çok iyi yönettiler. İranlılarla Kasrı Şirin'i imzalayan Paşa, ülkeye dönünce maliyeyi düzeltti. Ocaklı sayısını indirerek maaşların düzenli yatırılmasını sağladı. Donanmayla ilgilendi. Adete padişahın kendi gölgesi gibi yardımcı oldu. Girit, Osmanlı toprağı yapılmış ancak bu büyük Kara Musa Paşanın vefatından sonra bir daha devlet işleri düzene girememiş bu da İbrahim'in sonunu getirmiştir. Ruhu şad olsun. IV. Mehmet, nam-ı değer 'Avcı'. Ava olan tutkusuyla bilinir, lakabını da buradan almıştır. Tahta 7 yaşında çıkarılmıştır. Bu tablo sık değişimlerin, entrikaların ve şehzadelerin sık eğitim alamamalarından kaynakları tecrübesizlikleriyle yavaş yavaş başarısız bir Osmanlı ailesinin gelmekte olduğunu haber vermektedir aslında. Dönemin bence en önemli olaylarının başında Kösem Sultan'ın ölümü gelir. Bir insanın kendi insanına, devletine nasıl ihanet ettiğinin canlı simgesidir o. Onun ölümü sonrası devlet biraz huzur bulmuş, sonra Vaka-i Vakvakiye (Çınar Vakası) meydana gelmiş, birçok saray mensubu Yeniçerilerin isteği üzerine öldürülmüştür. Bu dönemde Köprülü Mehmet Paşa büyük işler başarmış, önce Rum patriğini sonra Venediklileri ortadan kaldırarak Çanakkale Boğazını açmış ve Adalar geri alınmıştır. Mehmet Paşa'nın oğlu Fazıl Ahmet Paşa, babasının isteği üzerine Sadrazamlığa geçince öyle başarılar elde edilmiş ki Osmanlı'nın yükseliş devri adeta yeniden yaşanmıştır. Venedik, Fransa, Orta Avrupa, Lehistan, Avusturya gibi dev ülkeler Osmanlının gücünü yeniden tanımıştır. Ancak her iki Köprülü Paşanın vefatı sonrası işler eskisi gibi gitmemiş, gene de bunların içinde yetişen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa sadarete getirilmiştir. Bu Paşa biraz cahilliğinden biraz da ün hevesiyle aradaki kaleleri işgalle uğraşmadan Viyana seferi isteyince ordumuz yenilmiş kendisi de idam edilerek ölmüştür. Bu savaşlar ve sonrası 1699 Karlofça Antlaşmasına kadar olan dönem ise Osmanlı'nın yenilgisiyle sona erdi. Köprülü Paşaların vefatı sonrası toparlanamayan devlette, padişahın büyük kayıplara karşı ilgisizliği ve dalkavuklarıyla beraber ava devam etmesi sonucu çıkan ayaklanma, tahttan indirilmesiyle sonuçlanmıştır. II. Süleyman ; şanssızlık, baskı ve korkunun simgesidir. "İzalemiz emrolunduysa söyle, iki rekat namaz kılayım. Kırk yıldır her gün ölmektense bir gün ölmek yeğdir" diyerek 40 yıldır esir tutulduğu Şimşirlik'te baskı ve korku ile yaşamıştır. Tahta geldiğinde Osmanlı özellikle Batı cephesinde aşırı derecede toprak kaybı yaşıyordu. İçeride de Cebeci isyanları patlak vermiş bu isyanlara Avusturya'da son başarılı seferleri yapan Yeğen Osman Paşa da katılmıştı. Burada Köprülüzade Mustafa Paşa, köprülü geleneklerinde olduğu gibi biraz toparlanmaya yardımcı olmuş, halkı rahatlatmış, haksız ve yüksek vergiyi halktan kaldırmıştır. Ordu önceki döneme göre biraz rahatlamış, kazanmaya başlamış hatta 8 gün gibi kısa sürede Belgrad ve birkaç günde Vidin ve Niş alınınca Osmanlı'nın toparlandığı haberleri yayılmıştı. Seferler devam ediyor ve önceden kaybedilen kaleler Süleyman ile birlikte geri alınıyordu. Ancak onun da hastalığı nüksetti. İstiska hastalığına yakalanmış, hastalığı artmış ve tadavisinden ümit kesilmişti. 3 yıl 8 ay tahtta kalan padişah, bu kısa sürede önemli zaferlerin kazanılmasında rol oynamış ancak 22 Haziran 1691 Cuma günü vefat etmiştir. Mekanı cennet olsun. II. Ahmet, bir çok Osmanlı Haneden kardeşlerinin aksine abisine veya amcalarına kan kusmamış, hatta ve hatta kardeşi Süleyman'ı da bizzat kendi ikna ederek tahta kendinden önce çıkmasını sağlamıştır. Bu da ne kadar edep sahibi biri olduğunu göstermiştir. Tahta geldiğinde Macar seferleri devam ediyor başarılar ve başarısızlıklar birbirine karışıyordu. Ordunun zor durumu ve savaş mevsiminin dışında olmaları nedeniyle asker huzursuz olunca başarı da gelmiyordu. Böyle bir anda Sakız adası düşman eline geçmiş ; Ahmet "Madem ki Sakız düşman elindedir, bütün Engürüs (Macaristan) fethetsen makbülüm değildir" diyerek üzüntüsünü dile getirdi. Duygusal yapısıyla öne çıkan padişah bütün komutanlarına Sakız Adası alınmazsa hepsinin boynunu vurduracağını haber vermiş ancak fetih haberi kendisine ulaşmadan vefat etmiştir. Ruhu şad olsun. II. Mustafa dönemi de değişik bir dönemdir. Padişah barış görüşmelerine ve İngilizlere asla yanaşmamış, barışa karşı olmuş. Kaybedilen toprakları almak için savaşmak gerektiği ve bizzat ordunun başında olması gerektiğini emredip bunun hakkında fetva verdirmiş, zevk ve eğlencenin padişaha haram olduğu fatvasıyla da kendisini halka iyice sevdirmiş, böylelikle Avusturya seferine çıkmıştır. Zaferleri sonrasında şuan da Milli Kahramanımızın da aldığı ve çok değerli ünvan olan "Gazi" ünvanını da almıştır. Gene ilklerimizin padişahı 1500 kadar Edirne ve İstanbul bostancısına sefer emri verdi. Ayrıca kendisine Kanuni'yi örnek aldığı ve Hırkai Şerif sandığını açtırarak önünde Allah için yalvarıp ağladığı görülmüştür. Zaferler kazanılsa da çok akıllı (!) kumandanlarımızdan bazılarının kararları iyi giden Avusturya seferlerinin önünü tıkamış, ardından Lehistan, Rusya ve Venedik cephelerinde de savaşın kötü gitmesiyle en son Karlofça imzalanmak zorunda kalmıştı. Aslında bu Antlaşma sonrası 5 yıllık dönemde ekonomik olarak düzelmeler başlamış ama Yeniçeriler saray içinden aldıkları destekle ayaklanma çıkarmış, buna içerleyen Mustafa, kardeşi Ahmet'in yanına giderek "Birader, kul seni padişah istemişler" diyerek kendi rizasıyla tahtı kardeşine bırakmıştır. II. Mustafa, ordularının başında sefere çıkan son Osmanlı padişahı olarak hafızalarda yer eder. Üzüntü ve hastalıkları (Ödem ve Mesane) ile birlikte 5 ay sonra da vefat etmiştir. Ruhu şad olsun. III. Ahmet, isyanlar sonucu kendisini başa getirenlere zorla verdiği rütbeleri tek tek geriye alarak etrafa dağılmış ve sindirilmiş gerçekten o mevkiyi hakeden alimleri ve eski vezirleri tekrar yanına toplamıştır. İşe yönetimden başlaması oldukça etkilidir. Her ne kadar tarafsızlığını korusa ve savaşlara katılmasa da Sadrazam Çorlulu Ali Paşa'nın İsveç kralına yardım etmesi -bundan padişahın haberi asla olmamıştı- Rusya'nın Osmanlıya savaş açmasına neden olmuştur ve bu savaşlar ileride Prut seferi olarak karşımıza çıkacaktır. İstanbul Antlaşması hükümlerini çiğneyen Ruslar, kaybettikleri savaş sonrası Prut Antlaşamasını da imzalamış sonra onu da çiğnemişlerdir. Avusturya ile imzalanan Pasarofça (1718) bir süre de olsa batı ve kuzeyde sükunet sağlanmış oldu. Ancak doğu tarafından özellikle İran konusunda Rusya ile mücadele ve kanlı savaşlar, padişahın savaşlara isteksizliği ve bu zor durumlarda bile yeniden eğlence alemlerine dalması, halkı canından bezdirdi. Bunun sonucu olarak Patrona Halil İsyanı doğdu. (1730) Bunun sonucu olarak da tahttan indirildi. Kendisi 27 yıl padişahlık yapmıştır ancak olumlu olarak sunabileceğimiz örnekler savaşlar değil, Batılılaşma hareketleridir. Paristen planlar getirtilmiş, Haliç ve Boğaziçi sahili ile Üsküdar civarına modern binalar yapılmaya başlanmıştır. Yenilik hareketlerini başlatması dışında da önemli bir icraati yoktur. I. Mahmut dönemi ise tam bir gariplik timsalidir. Devletin önceliği savaşlardan çok Patrona Halil olmuştur. Kendi keyfine göre istediğini öldüren, padişaha ferman verdiren, istediği yapıyı yıktıran, değişik bir insan olan Halil'e karşı padişah her şeyden önce ondan kurtulmak gerektiğini düşünüyordu. Daha sonra halk içi bozulmalara karşı kadınların kıyafetleri, fuhuş, esnaf denetlenmesi ve narh meseleleri gibi toplumsal olaylara karşı önlemler alındı. Savaşlara bakılacak olursa İran, Rusya ve Avusturya bu dönemler ve sonrasında Osmanlı'yı en çok uğraştıran devletler olacaktı. Avusturya 3 koldan birden Osmanlı topraklarını işgale çoktan başlamıştı bile. Ruslar da Özi'yi işgal etmişlerdi. Ancak Osmanlı buraları geri almasını bildiği gibi yapılan anlaşmalara neredeyse tüm büyük dünya devletleri hatta Fransa ve İspanya bile katılmış, toplamda 28 yıl sürecek barış antlaşması imzalanmıştı. I. Mahmut'un en büyük tarafı ise Osmanlı Devletine son parlak dönemini yaşatan padişah olmasıdır. Ruhu şad olsun. III. Osman, Osmanlı tarihinde en uzun süreyle Şimşirlik Dairesinde kalan şehzadedir. Biliyorsunuz ki bu daire de padişah olması muhtemel şehzadeler, padişahın emriyle göz altında tutuluyordu. Elli sekiz yaşında tahta çıkan padişah, icraat olarak Rumeli ve Anadolu'dan İstanbul'a oluşan sürekli göç hareketini yasaklamasıyla ünlüdür. Başka da bir icraati görülmeyen padişah, padişahlar arasındaki en sönüklerinden birisidir. III. Mustafa'ya gelecek olursak artık padişahlık oyuncak (!) olma yoluna girmiştir. Yanındaki tecrübeli vezirleri ve komutanları dinlememek, saltanatın başındaki barış döneminde ekonomik düzelme sürerken hiçbir faaliyet yapmamak gibi nedenlerin yanında tecrübesiz olması ve kendine böyle bir durumda aşırı güvenmesi, savaş şartlarında hazinesinin yeterli olacağı inancı gibi sebeplerle oldukça rahat yaşayan padişah, savaşın patlak vermesiyle daha savaşın başında hazinesini, sonradan yaptıklarıyla vezir ve kumandanları ile birlikte bu yarışı kaybetmiş, kendi kardeşinden borç para alacak kadar hazine tüketimine sebep olmuş, oldukça başarısız bir padişahtır. I. Abdülhamit daha tahta gelir gelmez Osmanlı-Rus savaşının kaybedilmesi üzerine 1774'te Küçük Kaynarca Antlaşmasını imzaladı. Bu metin ile Kırım bağımsız olmuş, Fransa ve İngiltere'ye verilen ticari imtiyazlar Rusya'ya da verilmek durumunda kalınmıştır. Padişahın ilk girişimi tabi ki iç isyanlar olacaktır. Zahir Ömer, Kölemenler ve Mora dize getirildi. Gazi Hasan Paşa ve Cezzar Ahmet Paşa, Sultan'a en çok yardımı dokunan insanlar oldu. Yaş ve Hötin kalelerinin kaybı ve ardından Özi Kalesinin düştüğü haberi de kendisine okunurken üzüntüsünden felç geçiren padişah 7 Nisan 1789'da vefat etmiştir. III. Selim'in değişik yanı da hanedanda 40 yıl aradan sonra doğan ilk çocuktur. I. Mahmut ve III. Osman'ın çocukları olmadığından onun doğumu şenliklerle kutlanmıştır. III. Mustafa tarafından resmi işlere ve merasimlere alınması, elçilerle görüşmelerde bulundurulması ve devlet muamelesi öğrenmesi onun adına -son dönemde özellikle şehzedelerin yetiştirilmemesi ve zindana kapatılmalarıyla karşılaştırınca- oldukça iyi olmuştur. Halk tarafından da oldukça sevilen birisidir. Ordunun 'Padişah' emirlerini hiçe sayması ve kumandanların kendi aralarında sözleşme imzalayarak Selim'e gelmeleri de askeri bozulmanın artık had safhada olduğunu ve Selim'e aklındakileri yapma konusunda baskıcı olmuştur. Rus savaşının bitmesiyle Selim'i simgeleyen Nizam-ı Cedit yenilenmesi başlayacaktı. Ardından Kara Harp Okulu'nun açılmasıyla bu düzen devam edecekti. Ancak bizzat Sadrazam Hafız İsmail Paşa ihaneti nedeniyle ordu fikri, gelişimini tamamlayamamış ve Selim'in otoritesine kaybetmesine neden olmuştu. Burada bağnaz ve oldukça zeka sahibi (!!!) vezir ve yardımcılarının ihanetlerinden söz etmek gerekir. Bunun sonucu Kabakçı Mustafa isyanı patlak vermiş, devlete yine ihanet edilmiş, ihanet edenler cezasını bulmamış Selim tahttan indirilmişti. Oldukça feci şekilde katledilen Selim'i bir kez daha anıyor, yapanlara lanet, Selim'e Allah'tan rahmet diliyor mekanı cennet ruhu şad olsun diyorum. IV. Mustafa, tahtı tabiri caizse oyuncağa çevirmiş, o çıksın ben ineyim ben çıkayım onlar insin düşüncesinden ve isyancıların baskılarından kurtulamamıştır. III. Selim ve II. Mahmut'un katlini emretmiş, Mahmut'u da bizzat öldürmeye çalışmış ama başarılı olamamıştır. İyi ki olamamıştır çünkü başarılı olsaydı Osmanlı soyundan hiçkimse kalmayacaktı. II. Mahmut, oldukça zor bir zamanda tahta geçmişti. Kendisi öncelikle devletarası sorunlara oldukça güzel çözümlerle yaklaşıyor, Fransa tarafını tutuyor, Ruslarla savaşıyor, kaybetse bile Mısır ile savaşırken daha Ruslar kendilerinden yardım dahi istemeden Osman'a yardıma geliyorlardı. Böyle bir zamanda Rusya ile Hünkar İskelesi Antlaşması imzalanmış ve ittifak kurulmuştur. Ancak Mahmut bunlarla yetinemeyip, ıslahatlar fikrini aklına koymuştur. Öncelikle Eşkinci Ocağı kurulacağı bilerek duyurmuş, Yeniçeri isyanı beklemiş, böylece onları tamamen kaldıracağı planını yapmıştır ve bu plan akılsız Yeniçeri Ocağı yönetimi ve Osman'ın yanında olup ona ihanet edenler tarafından anlaşılmadığından çok güzel uygulanmış ve Yeniçeriler tuzağa çekilmiştir. Ocağın kaldırılmasının yanı sıra aklıyla dönemin tüm şahlarına taş çıkaran II. Mahmut, tarikat ve şeyhleri de yanına çekmiş, halkı da kendi yanında bulundurmuş yetmemiş bir de halkına bile siyaset uygulayarak ayrıca ilk gazetemiz olan Takvim-i Vekayi gazetesini de çıkararak reformlar hakkında da halkı bilgilendirmiştir. Böylece her koldan kendisini destekletmiş ve bunu da yaptığı reformlarla elde etmiştir. Halk da zaten Selim olayından sonra gelecek reformlara karşı padişahı destekleme kararı aldığından başarılar çok çabuk gelmiştir. Ayrıca Avrupa'da ne varsa devlete getirtmiş, matbuat, takvimhane, posta gibi nazırlıklar kurulmuştur. Eğitimde de büyük başarılar aimza atmış, ilk defa yurt dışına öğrenci göderilmiş, tıp okulu açılmış ve öyle zannediyorum ilk defa Osmanlı Devleti, gayri müslim bir devletin dilini öğrenmeyi (Fransızca) zorunlu kılmıştır. Kendisi hakkında her ne kadar 'deli' ve 'gavur padişah' yorumları yapan ilerizekalı (!!) insanlar olsa da o bunları yaparak Osmanlının şan ve şerefini had safhaya çıkarmıştır. Devletin bekası için ömrünü feda edecek olan Sultanımız, son yıllarda artan aşırı içki kullanımına bağlı olarak vefat etmiştir, ruhu şad olsun. Abdülmecit döneminde tartışmasız herkesin bildiği tek nokta vardır. Gülhane Hattı Hümayunu ya da bilindik adıyla "Tanzimat Fermanı". Bu ferman sayesinde Avrupa devletleri ile birlikte Mısır'a karşı Londra Antlaşması (15 Temmuz 1840) imzalandı ve işgal edilen topraklarla Osmanlı Donanması geri alındı. Ayrıca bir de Islahat Fermanı çıkarılarak Abdülmecit Efendi'ye ferman padişahı denildi. Düşüncesi çok güzel ve uygulamasına da sadık kalan padişah, gene de Avrupa'da çıkan Milliyetçilik akımlarına karşı Türkçüğü değil de Osmanlıcılığı benimseyince zarar kaçınılmaz olmuştu. Ayrıca padişahın kadın hakları savunucusu olması da Batı'da oldukça örnek alınmıştır. Bu bağlamda zaten kendisi de 1858'de İstanbul'da kız rüştiyesi açarak bunu göstermiştir. Eğitim alanında o kadar çok uygulama yapıldı ki, savaşlardan daha karmaşık bir eğitim sisteminde sadeleştirmeler ve herkese göre eğitim çok ön plana çıkmıştır. Ancak dış güçlere hizmet eden vezir ve kumandanların çokluğu da padişahı zorda bırakmıştır. Abdülmecit Efendi de babası gibi Tüberkiloz'a yakalanarak 25 Haziran 1861'de 39 yaşında vefat etmiştir. Abdülaziz denilince benim için akan suyun durduğu noktadır, benim için ilk sosyal medyayı bulan adam gibidir, Osmanlı duraklama ve gerileme döneminde kendisine kadar ki hükümdarlar arasında ondan daha sosyal olanı yoktur kanımca. Önceliği saraya vermiş, haremi kapatmış, kadınların bir 'mal' edasıyla kullanılamayacağını belirtmiş ve tek eşle olacağını açıklamıştır. Şu sosyalliği neden biraz da şaka yollu belirttiğime gelecek olursak, rahmetli ilk defa Osmanlı İmparator'u sıfatıyla yurt dışına 'dost ve davetli' olarak gitmiş (Napolyon daveti üzerine), Belçika, Prusya ve Avusturya'ya da uğramıştır. Ayrıca biraz daha işi ciddiye alırsak, eğer Bulgar halkı şuan varlığı için birine teşekkür edecekse Abdülaziz onlar için yeterli olacaktır. Kendi dinlerini tanıdığını belirtmiş ve 1870'te onlara kendilerince yaşama hakları tanınmıştır. Bugün benim de okuduğum İstanbul Üniversitesi, o zamanların Harbiye Nezareti olarak yaptırılmıştı. Bahriye konusuna da o kadar öncelik verilmişti ki Dünyanın en iyi 3. filosu Osmanlı Devletinde idi. Ancak dışarıda bu kadar başarı, savaşlarla yıkılamayan devleti içeriden yıkma düşüncesi göstermiş, bu kadar başarılı, nazik, kibar, ayrıca kadın haklarının da baş savunucularından bir padişah (bu örneği verme sebebim ileride batıda kadın hakları ile ilgili hareketlerde kendisinin örnek gösterilecek olduğudur) oldukça hain bir darbe girişimiyle ve bildiğiniz üzere bilekleri kesilerek öldürülmüş, Hain ve Şerefsiz olduğunu söylemekten çekinmeyeceğim 'Paşa' sıfatlı Hüseyin Avni tarafından öldürüldüğü gerekçesiyle de onu sorumlu kabul etmişlerdir. Ayrıca bu konunun intihar mı yoksa cinayet mi olduğu günümüzde tartışma konusudur ve bu Paşa sıfatlı hainin, bizzat doktorlara emir vererek onun vücudunu incelettirmemesi de gerçeğin anlaşılacağı endişesiyle birlikte bir cinayet olduğunun göstergesidir. Ruhu şad, mekanı cennet olsun. V. Murat, amcası Abdülaziz'in vahşice öldürülmesi sonucu psikolojisi bozulmuş biçimde tahta çıkmıştır. O kadar korkutulup sindirilmiştir ki, Biat tarihinin erkene alındığı söylenmediği için kapısına gelen askerler onu öldürecek sandığı için korkmuş, Hüseyin Avni'nin arabadan inmeyerek protokol rezaleti yaşattığı gün de padişaha bir de aniden silah uzatmasıyla padişah iyice korkmuş, berbat bir fırtınalı deniz gecesinde Beyazıt'a götürülmek istenmesiyle beraber tüm bunların kendini öldürmek isteyenlerin işi olduğuna inanmış, bazı olayların ardından Amcasının ölüm haberi ve amcasının ölümüne dayanamayıp 'paşa' sıfatlı Hüseyin Avni'nin de aralarında bulunduğu 5 kişiyi geberten Çerkez Hasan adlı kahraman subayın da öldürüldüğünü duyunca iyice akıl sağlığını kaybetmiş ve 93 gün kaldığı tahttan indirilmiştir. Mekanı cennet olsun. II. Abdülhamit. Osmanlı tarihinde Fatih, Kanuni ve Yavuz'dan bile çok bahsedilen, Batı kaynaklarında oldukça övülmekle birlikte düşmanca tavırların takınıldığı ; Doğulu kaynaklarında övgüden yerlere göklere sığdıramadığı, Osmanlı'nın ömrünü uzatan padişahtır. Ayrıca bu padişahımızın hakkında artık nefret etme derecesine vardığım nokta, cahil ve bilgisiz, okumayan, internette gördükleriyle hareket edip araştırma zahmetine bile girmeyen birçok insanın ettiği hakaretler var ki bunlara değinip de can sıkmak istemiyorum. Kendisi hakkında yerli ve yabancı -güvenilir- kaynaklardan yapacağınız araştırmalarla kendi kararınızı kendiniz verirseniz daha akıllıca olacaktır. Abdülhamit, hainliğiyle meşhur saray halkınca sevilmeyen birisidir ancak babasının fikriyle söylersek oldukça zeki olan bu çocuğu Mısır ve Avrupa seyahatlerine götürerek zekası ve politik kabiliyetine daha o yaşta güvendiği ve bunun gelişmesine yardımcı olduğu bellidir. Askere ve halka kendini sevdiren ve bütün hükümet üyelerini Yıldız Sarayında yemeğe davet eden padişah kısa sürede ülkeyi toparlanmı, ekonomik düzelmeyi başlatmış ve "İlk Anayasamız Kanuni Esasi" 23 Aralık 1876'da ilan edilmiştir. 93 Harbi yani alışılan Osmanlı-Rus Savaşı yapılmıştır. Bu savaşı kazansak da yapılan konferansta sanki kaybeden biziz gibi gelen metin net bir dille reddedilmiştir. Kafkasya Cephesi'nde savaş patlak vermiş kazansak da komutanların tecrübesiz kararları nedeniyle savaşın sonlarına doğru kaybetmişizdir. Tuna Cephesi açılmış, Şıpka Geçidi savaşı verilmiş burası kaybedilmiş ancak bir Plevne Savunması yaşanmıştır ki, Burada adına şarkılar türküler yazılan benim de çok sevdiğim, hatta Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün de ileri de örnek aldığım kumandan dediği Gazi Osman Paşa vardır ki, bu paşamız 100000'den fazla Rus'a 30000 askeriyle karşı koymuş, savaşta esir edilmiş ancak Rus general ve Çar emriyle kılıcına dahi dokunulmamış, düşman askerlerinin kimseye hatta komutanların birbirlerine bile göstermedikleri saygıyı Gazi Osman Paşamıza gösterdikleri belirtilir. Avusturya, İngiltere, Fransa ve Almanya, Rus üstünlüğünü gördüklerinde savaşa karşı çıkmışlar ve 1878'de Berlin Antlaşması imzalanarak savaş kesin olarak sona erdirilmiştir. Daha sonra başta Rusların desteklediği Bulgar isyanları çıkacak ve Bulgaristan, Balkanlardaki en büyük toprağa sahip devlet olarak Dünya Savaşına kadar gidecekti. Tabi burada özellikle Balkan Savaşları ile Abdülhamit kendi devletini korumayı başarmıştır. Akabinde yıllardır Türkler ile yaşayan, yediği içtiği ayrı gitmeyen ve çok sevilen Ermeniler isyan başlatmışlar, Osmanlı'nın kendisinden bekleyip onlardan bekleyemeceği kadar dostluk kurduğu bu insanlar devleti arkadan vurmuşlar ve günümüze kadar gelen sorunların ve günümüzde bile devam eden düşmanlığın tohumlarını ekmişlerdir. Ancak Abdülhamid'in başarısını hazmedemeyen Batı; Erzurum Olayı, Sason İsyanı, Zeytun İsyanı, Van İsyanı, Makedonya İsyanı, Kresna Ayaklanması, İlinden Ayaklanması gibi ayaklanmalar çıkartmış, yedirememiş Yıldız Suikasti tertiplemiş ancak çok şükür ki Başarısız olmuşlar ve Türkler başsız ve devletsiz kalmamıştır. Burada Yıldız Suikasti, çok çok önemlidir. Papazyan'ın da söylediği üzere bir gerçek ancak bu kadar net açıklanabilirdi. Aynen aktarıyorum. "Başarısı Ermeni davasına bir fayda getirmezdi, başarısızlığı herhalde halkımızı büyük bir felaketten kurtarmıştı" diyerek gerçeği gözler önüne sermiştir. II. defa Meşrutiyet ilan edilmiş Jön Türk isimli yurt dışında Türk düşmanlarıyla çalışan bu grup birçok vatanseveri de kandırarak içine almıştır. Bu vatanseverler başta Enver Paşa olmak üzere bu harekete katılmışlar, 31 Mart Vakasını çıkarmışlar hatta bu olaydan sonra Enver bizzat Abdülhamit'in yanına gelerek özür dilemiş ve sonuçların böyle olamayacağını dile getirmiştir. Bu da artık Osmanlı'nın yıkılışı ve geriye kalan dönemlerin sadece göstermelik olduğunun işaretidir. Dünya Savaşı döneminde bu çok daha net olarak anlaşılmış ve Abdülhamid'e karşı duran birçok yazar bile onun varlığının önemini daha iyi kavramış ancak iş işten geçmiştir. 10 Şubat 1918 günü hayata gözlerini yummuştur. Mekanı cennet, ruhu şad olsun, uçmağa varsın inşallah. V. Mehmet ya da bilinen adıyla Mehmet Reşat. Birçok başarısızlığa imza atan bir padişahtır (!) Kendisine 'kukla' demek istememekle birlikte açıkçası yaptığı işler, yabancılara verdiği önemi Türk halkına verememesi gibi nedenlerle ondan açıkça söylemek gerekirse nefret ettirmiştir. Örneğin hain Ermeni meseleleri vardır ki bu meselelerde Ermenilere milyonlarca para harcamış, kendi ordusunu giydirememiştir. Üstelik bu Ermeniler, Türk ve Kürt köylerini basmış, Van'da büyük katliamlar yapmış gene de o yaşamalarına izin vermiştir. Hatta belgelerle de bunu destekleyecek olursak, hem Osmanlı hem de Yabancı kaynaklar dönemin Ermeni nüfusunu bizim topraklarımızda 1.250.000 civarı belirlemiş, soykırım olduğunu iddaa eden akıl yumakları (!) da 1.5 milyon ermeni öldü demiştir. Para konusunda da 1915 yılında 25 milyon, 1916 yıl sonuna kadar da 230 milyon kuruş harcandığı belgelerle sabitlenmiştir. Mehmet ise bunlara yardım etmekten çekinmemiş, askerimiz silahsız, yiyeceksiz ve hatta kıyafetsiz savaşmağa mecbur bırakılmıştır. Bu Padişah adına tek olumlu bakışım açıkçası Mustafa Kemal'in orduya ve Türk Milletine kazandırılmış olmasıdır. Ülkede başka hiçbir faydası olmamıştır. Eski usüller bırakılmış, savaşa çıkan padişah zaten kalmamış, diplomatik tecrübesizlikler eklenmiş, 65 yaşında tahta çıkan padişah 9 yıl padişahlık yapmış ve 3 Temmuz 1918'de kalp yetmezliğinden 74 yaşında vefat etmiştir. VI. Mehmet ya da bilinen adıyla Mehmet Vahdettin. Son Osmanlı padişahıdır. Onun döneminde ona kalan hiçbir iş yoktur. Sembolik olarak kalmış ve Saltanatın kaldırılmasıyla da son hükümdar unvanını almıştır. Savaş sırasında Veliaht sıfatıyla Almanya'da gezi yapmış ve bu gezide yanında Mustafa Kemal'de bulunmuştur. Onun için vatana ihanet etti, Mustafa Kemal'in öldürülmesini söyledi ithamları tamamen yalandır. Kendisi silik olduğu için el altından Mustafa Kemal'e destek vermiş, asla yılmaması gerektiğini söylemiş hatta bazı kaynaklarda ona Sancak veya Tuğra verdiğinden de bahsedilmiştir. Ayrıca Mustafa Kemal Paşa, Sultan Vahdettin'in fahri yaveridir. Hatta bizzat kendisi padişaha telgraf gönderip, hükümeti Ahmet İzzet Paşanın kurmasını istemiş ve Vahdettin'de yaverinin istediği gibi yapmış, Harbiye Nazırlığını Ahmet İzzet Paşa almıştır. Mustafa Kemal'e de 9. Ordu Müfettişliği verilmiş ancak Vahdettin ona verdiği belgeyle yetkilerini bütün Anadolu'yu kapsayacak şekilde genişletmişti. Her ne kadar Mustafa Kemal'e karşı olduğu yazılsa da İngiliz kaynaklarında da verildiği üzere Padişah, İngilizlerden olan can korkusu nedeniyle meclis açılışına sağlığını bahane ederek gelmemiş ancak Mustafa Kemal Paşa'nın temsilcisi Kara Vasıf ile görüştükten sonra da meclisin açılmasını net bir dille emretmiştir. Son olarak kitabı genel hatlarıyla değerlendirecek olursak, bence yazar oldukça net ve akıcı bir dil kullanmıştı. Okurken herhangi bir zorluk çekmedim. Kendisi de benim gibi bazı padişahların öldürülmelerinden oldukça kötü etkilenmiş olacak ki fazla da detaya girememiş. Varsın olsun, tarihimizi bu kadar net anlatacak, bu kadar güzel toparlayacak şekilde dili kullanabilen insanlar pek kalmadı. Yazarımıza, bize böyle eserler kazandırdığı için teşekkür, Osmanlı gibi büyük bir çınarı ayakta tutarak Fatihler, Kanuniler, Mehmetler, Selimler, Osmanlar ve nice Mustafa Kemal'ler için Allah'a şükrediyorum. Umarım ki sizler de böyle faydalı eserleri okur ve şöyle bir çağda, insanların birbirinden iğrendiği bir zamanda, tarihimizi ve kimin ne olduğunu görme ve bilme ayrıcalığına sahip insanlardan olursunuz. Hepinize, hepimize mutlu günler dilerim.. (Sadık Kocak)
Osmanlı Padişahları PDF indirme linki var mı?
Ahmet Seyrek - Osmanlı Padişahları kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Osmanlı Padişahları PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Ahmet Seyrek Kimdir?
Ahmet Seyrek, Araştırma - İnceleme, Azınlıklar & Etnik Gruplar, Biyografi kategorilerinde eserler yazmış popüler bir yazardır.
Başlıca kitapları alfabetik sırayla; Aliya İzzetbegoviç, Angela Merkel, Büyük Komutanlar Seti (10 Kitap Takım), Donald Trump, Dünyaya Hükmeden Osmanlı Padişahları, Ermeni Meselesi ve Tehcir olarak sayılabilir.
Ahmet Seyrek kitapları; Bizim Kitaplar Yayınevi, Kar Yayınları, Mavi Çatı Yayınları, Siyah Beyaz Yayınları, Tulpar aracılığıyla kitapseverlerle buluşmuştur.
Ahmet Seyrek tarafından yazılan son kitap "Vladimir Putin", Mavi Çatı Yayınları tarafından okurların beğenisine sunulmuştur.
Ahmet Seyrek Kitapları - Eserleri
- Malcolm X
- Elon Musk
- Aliya İzzetbegoviç
- Steve Jobs
- Sürgünde Üç Devrimci
- Medeniyetlere Yön Veren Uygarlıklar - Eski Yunan
- Medeniyete Yön Veren Uygarlıklar - Mayalar
- Çerkez Ethem'in Anıları
- Medeniyetlere Yön Veren Uygarlıklar - Sümerler
- Cesaretin Güneşi Mahir Çayan
- Köy Enstitüleri
- Fatih Sultan Mehmet
- Medeniyete Yön Veren Uygarlıklar - Roma
- Leonardo da Vinci
- Medeniyete Yön Veren Uygarlıklar - Aztekler
- Medeniyetlere Yön Veren Uygarlıklar - İnkalar
- Osmanlı Padişahları
- Mahatma Gandhi
- Bill Gates
- Aliya İzzet Begoviç
- Çöl Kaplanı Fahreddin Paşa
- Medeniyete Yön Veren Uygarlıklar - Çin
- Dünyaya Hükmeden Osmanlı Padişahları
- Necip Fazıl Kısakürek
- Ateizm Deizm Agnostisizm
- Jack Ma
- Marco Polo
- Medeniyete Yön Veren Uygarlıklar - Babil
- Sergey Brin ve Larry Page
- Mark Zuckerberg
- Akad
- Mustafa Kemal Atatürk
- Neyzen Tevfik
- Medeniyete Yön Veren Uygarlıklar - Asur
- Medeniyete Yön Veren Uygarlıklar - Hitit
- Medeniyete Yön Veren Uygarlıklar - Urartu
- Yoldaş Che
- Angela Merkel
- Mevlana
- İnsanlık İçin Teknoloji- Jeff Bezos
- Viking
- Medeniyete Yön Veren Uygarlıklar - Lidya
- Donald Trump
- Japon
- Bizans
- Şeyh Bedreddin
- Deniz Gezmiş
- Vladimir Putin
- Frigya
- Evanjelizm
- İlluminati
- Ahmet Yesevi
- Bir Asırdır Çözülemeyen Sorun
- Sultan II.Abdülhamid
- Çerkez Ethem
- 1.Murat
- Larry Ellison
- Dünyayı Yöneten Osmanlı Padişahları
- III.Selim Ve II.Mahmut
- I.Mehmet Ve II.Murat
- II.Selim
- Yavuz Sultan Selim
- Fal ve Tarot
- İbrahim Kaypakkaya
- Mahir Çayan
- Yıldırım Bayezid
- Ertuğrul – Osman ve Orhan Gazi
- Kanuni Sultan Süleyman
- Köprünün Ortasında
- 1. Mehmet ve 2. Murat
Ahmet Seyrek Alıntıları - Sözleri
- Büyük problemleri çözmek , küçük problemleri çözmekten daha kolaydır. (Sergey Brin ve Larry Page)
- Gösteriş ve ihtişamlı bir yaşam ,toplum için büyük bir tehlikedir . (Medeniyete Yön Veren Uygarlıklar - Roma)
- 12 yıl boyunca, bu 450 millik alanda İspanyollar 4 milyonu aşkın insanı, kadın, çoluk çocuk, genç, yaşlı demeden bıçakla veya mızrakla öldürdüler ya da diri diri yaktılar. ... Denir ki 5-6 bin insan avluda kılıçtan geçerken, İspanyolların yüzbaşısı şöyle bir şarkı söylemiş: Neron yangına bakar Roma'dan Tarpeia kayasına Çocuklar, yaşlılar bağırır Ve o hiçbir şey hissetmez (Medeniyete Yön Veren Uygarlıklar - Mayalar)
- Bilim komutandır, uygulama asker. (Leonardo da Vinci)
- İçimi sevgi ile doldur Tanrım! Gönlüm bütün varlıkları kucaklasın. (Mahatma Gandhi)
- Bizim en büyük hastalığımız bencilliğimizdir. (Mahatma Gandhi)
- Tam Otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum.. Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.. (Necip Fazıl Kısakürek)
- Geçmiş gecelerde, Geçmiş uzak gecelerde. (Medeniyetlere Yön Veren Uygarlıklar - Sümerler)
- Vefatı sırasında kırk dokuz çocuğunun hayatta olduğu ve cariyelerinin yedisinin henüz hamile bulunduğu anlaşılmaktadır. Osmanlı padişahları arasında en çok çocuğu olan padişah lll. Murat'tir. Kız ve erkek çocuklarının sayısıni tarihçiler 100-130 arasında verirler. (Dünyayı Yöneten Osmanlı Padişahları)
- Yanlış yanlıştır, kimin söylediği önemli değil. (Malcolm X)
- Yunan askerlerinin ölümü esarete tercih ettikleri çok görülüyordu. Esir aldığımız Yunan esirlerini sorguya çektik. Komutanları askerlerine" Ethemcilere esir olursanız ayaklarına hayvan nalı çakılacağını, daha binbir çeşit işkenceler içinde öleceğinizi unutmayınız" diyormuş. (Çerkez Ethem'in Anıları)
- Bir ilkbahar sabahıydı ve etraf yemyeşil & Arkadaki araçtan inen diğer tutuklularla selamlaştı Bu sırada bana dönerek, "Bizi hiçbir yere sığdıramadılar' dedi. Derin derin havayı soluyordu. (Deniz Gezmiş)
- Bir hikayeyi öbürlerinden ayıran ve önemli kılan şey onun sonu olduğuna göre, bu son hiçbir sona benzememeli... (Köprünün Ortasında)
- Hayatımda hiç uyumamış olduğum sadece birkaç gece hatırlayabiliyorum. Bunlardan biri de Lukavica'daki o geceydi. (Aliya İzzet Begoviç)
- "İnsan şahsiyetini alçaltan,onu eşyayla bir tutan her şey gayri insanidir." (Aliya İzzet Begoviç)
- Övgüler sizi mutlu eder, eleştiri ise sizi geliştirir. (Elon Musk)
- Ömrüm boyunca kazandığım paraları yanımda götüremem, götürebileceğim sadece sevgiyle beslenmiş hatıralarım. (Steve Jobs)
- ... "Bugün Deniz, Türkiye devriminin simgesi hâline gelmiştir." ... (Cesaretin Güneşi Mahir Çayan)
- Dünya senin kendine sayginla ilgilenmez. Dünyanın ilgisini asıl çeken şey, senin kendini iyi hissetmek için ne yaptığın olacaktır. (Bill Gates)
- Fatih Sultan Mehmet, Romanos Kapısı’na (Topkapı) giderek geleceklerinden endişe duyan Rumlara hitaben şu fermanı yayınladı... “Yaptığım anlaşmada manastırlarınız ve kiliselerinizin açık kalacağına ve dininize dokunulmayacağına söz verdim. Ancak şehrin bir bölümünü kılıcımla aldığımdan bu bölümdeki kiliselerin cami olmasını, sizin teslim olduğunuz bölümdeki kiliselerin de aynen kalmasmı uygun gördüm.” (Bizans)