Osmanlı'nın Çöküşü - Ekrem Buğra Ekinci Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Osmanlı'nın Çöküşü kimin eseri? Osmanlı'nın Çöküşü kitabının yazarı kimdir? Osmanlı'nın Çöküşü konusu ve anafikri nedir? Osmanlı'nın Çöküşü kitabı ne anlatıyor? Osmanlı'nın Çöküşü PDF indirme linki var mı? Osmanlı'nın Çöküşü kitabının yazarı Ekrem Buğra Ekinci kimdir? İşte Osmanlı'nın Çöküşü kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Ekrem Buğra Ekinci

Yayın Evi: Timaş Yayınları

İSBN: 9786050816266

Sayfa Sayısı: 256

Osmanlı'nın Çöküşü Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Kimi “Hasta Adam” dedi… Kimi kendi menfaati uğruna hastayı iyileştirmeye kalkıştı…

İsyanlar, darbeler, Jön Türkler, İttihat ve Terakki, Balkan Harbi derken, Osmanlılar, ellerinde kalan son toprak parçasını kurtarma derdine düştüler. Ancak bilanço ağır oldu. İmparatorluk, pek çok parçasını geride bırakırken bambaşka bir hâle dönüştü. Türkiye Cumhuriyeti, kalan topraklarda, dokuz asırlık bir imparatorluğun üzerinde kuruldu.

Bütün bu olup bitenlerin ardında yatan gerçekler neydi?

• Sultan Abdülhamid nasıl tahttan indirildi?

• Osmanlı hanedanının başına neler geldi?

• İttihatçılar kahraman mıydı, hain miydi?

• Çanakkale geçilseydi neler yaşanırdı?

• İzmir’i kim ateşe verdi?

• Son padişah tahtını nasıl kaybetti?

• Halifeliğin kaldırılmasının perde arkası neydi?

• İnkılâplara halkın reaksiyonu ne oldu?

• Yeni devir, hayatımızda neleri değiştirdi?

• Ayasofya neden kapatıldı?

• İmparatorluğun dağılan tespih taneleri nereye saçıldı?

Bilinen tarihî hâdiselerin bilinmeyen arka planına temas eden Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin kalemiyle Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerinden yola çıkarak Cumhuriyet’i anlayacak ve ardından yaşananlara dair pek çok tartışmanın cevabını bulacaksınız: OSMANLI’NIN ÇÖKÜŞÜ/İmparatorluk İttihatçıların Elinde.

Osmanlı'nın Çöküşü Alıntıları - Sözleri

  • "Kader hükmünü icra edince, gözler görmez olur."
  • Yıldız Sarayı yağma edildi. Sonradan(1919'da) bu yağma mahkemeye çıkarıldı, kimlerin ne çaldığı gazetelerde ilan edildi. Bir iki isim sayılsa bugün kıyamet kopar.
  • Atatürk, tarihin yetiştirdiği en büyük inkilapçılardandır. İnkilapları sadece bir ideolojinin değil, ihtiyaçların eseri olarak göstermeyi başarmıştır.
  • Namık Kemal, Abdülhak Hamid'e gönderdiği bir mektubunda der ki:"Ali Suavi hiç de senin tahmin ettiğin gibi bir adam değildi. Bir çehre-i nümayişine(dış görünüşüne) aldanmışsın. Onunla iki sene arkadaşlık ettim. O öyle bir adam ki, garazkar ve dünyada misli görülmedik bir şarlatan idi. Ben her şeye öyle kolay inanmadığım halde, bana kendini yedi-sekiz dil biliyormuş gibi gösterdi. Halbuki Arapça'da bir satır yazabilecek adam değildi. O kadar cahil; cehaletiyle beraber o kadar da mağrur idi. Üç satır Türkçe bir şey yazsa aleme maskara olurdu. Kendisini davet ettirmek için Avrupa'da meşveret aleyhinde yazılar yazardı."
  • Sultan Aziz, 1867 yılında bozulan Osmanlı imajını düzeltmek için Avrupa'ya bir seyahat yaptı. Yanında iki yeğeni Şehzade Murad ve Abdülhamid Efendi'yi götürdü. Aynı zamanda veliaht olan Murad Efendi yakışıklı, nazik, kültürlü bir genç idi. Avrupa saraylarında çok popüler olup sempati kazandı. İngiltere prensesi ile evlendirilmesi bile konuşuldu. Ama Sultan Aziz kabul etmedi.
  • Meclis kapatıldı. Gazetelere sansür kondu. Memleket adeta bir Alman müstemlekesi haline geldi. Avrupa'dan gelen vagonların üstüne tebeşirle "Enverland" yazılıyordu. Kıtlık baş gösterdi. Halk süpürge tohumundan ekmek yerken, İttihatçılar ve sempatizanları vagon ticareti ve karaborsacılık sayesinde zengin oldu. Herkesin bulamadığı bulgura 'Enver Paşa pirinci' denildi. Bulgur karaborsasıyla zengin olan birinin köşküne halk 'Bulgur Palas' adını taktı. Başta İttihatçıların yanındaki Tevfik Fikret bile "Yiyin efendiler yiyin!" diye başlayan şiiriyle bunlardan yüz çevirdi. Halk, istibdat olarak gördüğü eski devri arar oldu.
  • Hamid Han'ın Tahttan İndirilme Fetvası ve Meclis Talat Bey, komitacı kimliği ile mebusları tehdit ederek muhaliflerin ayağa kalkmasını istedi. Kimse ayağa kalkmadı. Sadece âyandan Yorgiyadis Efendi kalkıp, "Yazıktır! Hepiniz padişahın ekmeği ile yetiştiniz!" diye itirazda bulununca, "Yobaz, hain, mürteci!" haykırışlarıyla yaka paça meclisten atıldı. Müslümanlarının halifesine meclisteki onca sarıklının değil de, bir Rum'un sahip çıkması enteresandır.
  • Silah altına alınan 2,6 milyon kişidir. Takriben ve tahminen, cephede veya yaralanıp hastahanede yahut sâri hastalıklardan ölenlerin sayısı 325 bin, yaralılar 400 bin, esir, firari ve kayıplar ise 1.560.000 olmak üzere zaiyat 2.285.000 civarındadır. Esir düşenlerin sayısı 202 bin kadardır. En çok 75 bin kişiyle Mustafa Kemal Paşa'nın kumanda ettiği Filistin, ardından 55 bin kişiyle Enver Paşa'nın kumanda ettiği Şark Cephesinde verildi. İngilizlere 135 bin, Ruslara 65 bin, Fransızlara 2 bin, Romenlere 600,İtalyanlara 100 esir düştü. Bu kişiler senelerini esir kamplarında geçirdi. Sağ kalanlar hasret, acı ve hastalıklarla memleketine dönebildi.
  • Nutuk'ta anlatıldığına göre Padişah kendisini sarayda kabul edip, "Paşa, Paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettiniz. Asıl şimdi yapacağınız hizmet hepsinden mühim olabilir. Devleti kurtarabilirsiniz." dedikten sonra, 9. Ordu müfettişi olarak, fevkalade geniş salahiyet ve mali imkanlarla Anadolu'ya gönderdi.
  • Sultan Vahîdeddin Borçlarından dolayı tabutu 15 gün haczedilerek cenazesi kaldırılamamış; sağdan soldan toplanan paralar ile borcu kapatılarak tabut kurtarılmıştır. Yastığı altından parasızlıktan alamadığı ilaç reçeteleri çıkmıştır.
  • Mustafa Kemal Paşa, 1918'de Suriye Cephesinin çökmesi üzerine orduyu bırakıp İstanbul'a geldiğinde Divan-ı Harb'e çıkarılarak kurşuna dizilecekken, bunu Harbiye Nâzırı Fevzi Paşa engellemiş; Mustafa Kemal'in Enver Paşa aleyhtarlığını bilen Sultan Vahîdeddin de kendisine arka çıkmıştır.
  • Atatürk tarihin yetiştirdiği en büyük inkılapçılardandır. İnkılapları sadece bir ideolojinin değil, ihtiyaçların eseri olarak göstermeyi başarmıştır. Böylece memleket birkaç sene evvel hayal bile edilemeyecek değişikliklere sahne olmuştur.
  • Beynemilel Erkamın Kabulü Hakkında Kanun: 20 Mayıs 1928 tarihli ve 1288 sayılıdır. Beynemilel Erkam, milletlerarası rakamlar demek ise de, burada kastedilen Avrupa'nın kullandığı rakamlardır. Bunların aslında Arap rakamları olduğu bilinseydi, belki Romen rakamları tercih edilirdi. Çünkü kanunların maksadı "uygar uluslar" gibi olmaktır.
  • Vaktiyle bir kazada nüfus katipliği yapan birinden işitmiştim: "Soyadı almaya gelen olmadı. Ceza ödeyecek halde de değillerdi. Müdür oturdu, eline lügatı aldı, herkese rastgele soyadı yazmaya başladı. Sevdiklerine veya hatırlı kimselere güzel, hoşlanmadıklarına kötü soyadları verdi."

Osmanlı'nın Çöküşü İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Gerçek Tarihimizden birşeyler öğrenmek istersen okumalisin .. Yıllarca yalan bir yakın tarihi okullarda anlattılar halada devam etmekte belli bir kısmı duzeltilsede Tarihimizi 100 yıla sığdırmak isteyenlerin sevmeyecegi güzel bir kitap olmuş . (Ali ARSLAN)

Selamlar arkadaşlar herkese keyifli okumalar. Kitabımız Osmanlı’nın Çöküşü. Osmanlı bir imparatorluktu tabiiki kurulması ne kadar zorsa yıkılmasıda öyle parça parça adım adım gerçekleşiyor. Yazarımızda bu çöküşü tarih olarak yeri gelip 1700 lerdeki Kırım Hanlığı tarihinden yeri gelip 1950 sonrası Kıbrısın ahvalinden ancak çoğu zaman bir asrın anahtarı olan Abdülhamit’in devrilişiyle ve başa gelen ittihatçıların çaresiz çırpınışlarıyla doğan inkılaplar dönemine mıhlanarak izah ediyor; yer olaraksa malum Viyana’dan Kafkasya’ya Hicaz’a ve Kuzey Afrika’ya kaybedilişin öyküsünü anlatıyor. Kitabı tavsiye ediyorum arkadaşlar. Koskoca Osmanlı imparatorluğu ne Gazi Osmanın İznik Bilecik’e gitmesiyle kuruldu nede Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışıyla yıkıldı. İnsan bu aşamaları görerek ufkunu açmalı. Akıcılığı güzel, kitap konu konu denemeler tarzında yazılmış. Keyifli okumalar. (Ahmet Enes Kartal)

Farklı konulara atlayarak anlatan ve böylelikle sıkılmanızı engelleyen akıcı bir kitap. Beni en çok şaşırtan ise Kurtuluş Savaşı başlangıcı ilk kurşunu atan kişinin (Hasan Tahsin) muamma olması oldu (Mehmet Eren)

Osmanlı'nın Çöküşü PDF indirme linki var mı?

Ekrem Buğra Ekinci - Osmanlı'nın Çöküşü kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Osmanlı'nın Çöküşü PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Ekrem Buğra Ekinci Kimdir?

1966 yılında Ankara’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini bu şehirde tamamladı. Ekrem Buğra Ekinci, 1987’de Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Avukatlık stajı yaptı.Ankara’da başladığı kariyerini İstanbul’da sürdürdü. Doktorasını İstanbul Hukuk Fakültesi’nde tamamladı. Hukuk Tarihi doktoru oldu. Ürdün Üniversitesi’nde bir yıl araştırmalarda bulundu. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde profesördür. Hukuk Tarihi dersleri vermektedir. Arapça ve İngilizce bilir.Osmanlı Mahkemeleri, Osmanlı Hukuku, İslâm Hukuku, İslâm Hukuku Tarihi, Hukukun Serüveni başta olmak üzere çok sayıda ilmî kitap ve makalesi neşredilmiştir.Yıllardır radyo ve televizyonlarda popüler tarih ve kültür tarihi üzerine programlar yapıyor. Gazete ve dergilerde de bu mevzularda yazıları yayınlanmaktadır.

Ekrem Buğra Ekinci Kitapları - Eserleri

  • Ahmet Cevdet Paşa ve Mecelle
  • Ama Hangi Osmanlı?
  • Osmanlı'nın Çöküşü
  • Osmanlı'ya Kalan Miras
  • Sürgündeki Hanedan
  • Sultan Abdülhamid'in Son Zevcesi
  • İslam Hukukunda Değişmenin Sınırı
  • Osmanlı Hukuku
  • Ebedî Seâdet Yolunda Bir Ömür Hüseyn Hilmi Işık
  • İslam Hukuku
  • Hayatı ve Hatıralarıyla Seyyid Abdülhakim Arvasi
  • İslam Hukuku Tarihi
  • İslam Hukuku Ve Önceki Şeriatler
  • Hukukun Serüveni
  • Asya'dan Avrupa'ya Türkler
  • İstanbul’a Osmanlı Mührü
  • Osmanlı Mahkemeleri
  • Ahmet Cevdet Paşa ve Mecelleden Düsturlar
  • Dini Lügat

Ekrem Buğra Ekinci Alıntıları - Sözleri

  • Kur'an-ı kerimde, Hazret-i Hızır'ın, ileride anne ve babasını ifsâd edeceği için bir çocuğu öldürdüğü anlatılır (Kehf: 74, 80-81). Yine Kur'an, ı kerimde, fitnenin ölümden daha şiddetli olduğu meâlinde iki âyet bulunmakdır.(1) Hoca Sadeddin Efendi (1599) gibi şeyhülislâmlık yapmış bir hukukçu ve tarihçi; ayrıca Bosnevi Hüseyn Efendi (1644) gibi bir tarihçi, şehzâde idamlarının bu âyetlere istinad ettiğini açıkça bildirmişlerdir? (2) Kemalpaşazâde (1534, gibi müftiyyü's-sekaleyn diye tanınan, kazaskerlik ve şeyhülislâmlık gibi ilmiye sınıfının en üst makamlarına çıkmış büyük bir hukukçu ve tarihçi âlim, bu şehzâde idamlarını, siyasi bakımdan doğru olduğu kadar, hukuken de meşru bulmaktadır.(3) Tarih-i Saf müellifi kazasker Bostanzâde Yahya Efendi (1639) de Sultan III. Mehmed'in kardeşlerini nizâm-ı âlem için öldürmesini hukukçu bir âlim sıfatıyla tasvib eder.(4) Osmanlı hukukçu ve tarihçisi Nişancızâde Mehmed Efendi (1622), Şehzâde Yakub'un, saltanat vârisleri, halk için zararlı şeyler yapabilir gerekçesiyle idam edildiğini söyler(5) Hoca Sadeddin Efendi ve tarihçi vezir Karamani Mehmed Paşa (1481), kardeş katlinin şer'i hukuktaki umumi zararın giderilmesi için, hususi zararı tercih olunacağı prensibine dayandığını bildirir.(6) KAYNAKÇA: (1)“El-fitnetü eşeddü mine”l-katl” ve “El-fitnetü ekberü mine'l-katl” (Bekara süresi 191 ve 217. âyetler). Yuhanna İncili'nde de, “Kavmin uğruna bir adamın ölmesi hayırlıdır” diye geçer (XVIII/14). (2)Hoca Sadeddin Efendi: Tâcü”t-Tevârih, İst. 1279, 1/124. (3)Ahmed İbn Kemâl: Tevârih-i Âl-i Osman, Ank. 1957, VI1/9. (4)Bostanzâde Yahya Efendi: Târih-i Sâf, İst. 1287, 1/86. (5)Nişancızâde, 11/321. (6)Tâcü't-tevârih, I/272; Karamani Mehmed Paşa: Osmanlı Sultanları Tarihi, İst. 1949 Bu prensipler, asırlar sonra hazırlanan Osmanlı medeni kanunu Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye'nin Kavâid-i Külliyye başlığı altındaki ilk yüz maddesi arasında yer alır (m. 26-30), (Osmanlı Hukuku)
  • -Nevruz'un temeli İran mitolojisine dayanıyor ama yine de 5000 yıllık değildir. -Nevruz'da ateş üstünden atlama, tam bir Zerdüşt merasimidir. -İran şiileştikten sonra, Nevruz'a İslâmi bir kisve giydirilmiş; Hazret-i Ali'nin doğduğu gün kabul edilmistir. (Asya'dan Avrupa'ya Türkler)
  • ...Seneler evvel Türkiye’de bir Cumhurreisi Seçimi arefesinde,Sudan müftüsü iyi birinin seçilmesi için dua ettiğini söyledi.Bir ahbabım ‘’Sudan nere,Türkiye nere!’’ gibisinden hayret izhar edince müftü, ‘’Niçin şaşırıyorsunuz?ÜMİD TÜRKİYEDE’DİR.(El-Emel fi Türkiye)’’ demişti.Arapların neredeyse tamamı,İslam dünyasındaki ezilmiş,sinmiş halin,Türkiye sayesinde yok olacağını.tabiri caizse yiğidin düştüğü yerden kalkacağına inanmaktadır. (Ama Hangi Osmanlı?)
  • Ruslar, Şam'daki elçileri vasıtasıyla, Şehzâde Abdülkerim Efendi'ye müracaat ederek, Şarkî Türkistan ve Moğolistan'da kurulacak bir devletin hükümdarlığını teklif ettiler. Bu arada Japonya'da aynı mealde haberler yayılmaya başladı. Bunun üzerine şehzâde 1932'de Hindistan'a gitti. Haydarâbâd Nizâmı'nın davetlisi olarak gittiği Hindistan'da, halife sıfatıyla Uygur Türklerinin başına geçirilmesi için faaliyetlere girişti ve bu mevzuda Japonlarla temasa geçti. Telaşlanan İngilizler, memleketi terk etmesini temin ettiler... ... Hem halifeliği ihyâ etmek hem de Tokyo'ya bağlı bir devlet kurmaya teşebbüs ettiler. Şehzâde 21 Mayıs 1933'te Bombay ve Singapur üzerinden Tokyo'ya geldi... Amerika, Japonya'nın güçlenmesini istemediği için el altından Çin'i destekliyordu. Rusya'da Japonya ile savaşmaktan çekiniyor; Şehzâde Türkistan İmparatoru olursa, nüfuzunun kendi işgali altındaki Türkistan ülkelerine de sirayet edeceğinden korkuyordu. Öte yandan Türkiye, şehzâdenin Tokyo seyahatini Ankara'daki Japon sefareti nezdinde protesto etti... "Şüpheli Türk" ün hareketlerini casusları vasıtasıyla takip eden Ankara, Şehzâde burada muvaffak olursa, emrindeki kuvvetlerle Türkiye'ye saldıracağından korkmaktaydı. Ankara ve Moskova'nın faaliyetleri üzerine projeden soğuyan Japon devlet ricâlinden beklediği alakayı göremeyince, Şehzâde 1934'te Şarkî Türkistan'a gelerek yerli halkı teşkilatlandırmaya girişti. Ancak kendi imkanlarıyla kurduğu derme çatma birlikler Çinliler karşısında yenilince canını zor kurtararak siyasî mülteci sıfatıyla Şanghay'dan bir gemiye binerek Kaliforniya'ya buradan da... (Sürgündeki Hanedan)
  • Sultan Aziz, 1867 yılında bozulan Osmanlı imajını düzeltmek için Avrupa'ya bir seyahat yaptı. Yanında iki yeğeni Şehzade Murad ve Abdülhamid Efendi'yi götürdü. Aynı zamanda veliaht olan Murad Efendi yakışıklı, nazik, kültürlü bir genç idi. Avrupa saraylarında çok popüler olup sempati kazandı. İngiltere prensesi ile evlendirilmesi bile konuşuldu. Ama Sultan Aziz kabul etmedi. (Osmanlı'nın Çöküşü)
  • Osmanlı hukuku, daha önce de belirtildiği üzere Roma hukuku, Anglo-Sakson hukuku gibi müstakil bir hukuk sistemi olmayıp, esas itibariyle İslâm hukukuna dayanır. Dolayısıyla şer'i hukukun hükümleri, Osmanlı hukukunun da esas prensiplerini teşkil eder. Osmanlı hukukunun karakteristiğini teşkil eden bir de örfi hukuk vardır ki, şer'i hukukun boşluk bıraktığı sahalarda bu hukuka aykırı olmamak kaydıyla hükümdar tarafından kanunnâmelerle meydana getirilen hukuktur. Osmanlıların, fethettikleri ülkelerde câri bulunan bazı kanun ve örfleri aynen kabul ve tatbik etmesi de örfi hukukun bir başka boyutunu ifade eder. (Osmanlı Hukuku)
  • Osmanlı Ordusu,Avrupalı askerî otoritelerin ‘’Altı ayda geçilemez! ‘’ dediği Termofil Geçidini 24 saatte geçti.Antikçağ’da koskoca İran ordusunu 300 Ispartalı bu geçitte durdurmuştu. (Ama Hangi Osmanlı?)
  • Enderün mektebinde disiplin çok sıkı idi. Üç-dört aceminin bir lalası olurdu. Lala, aceminin bilmediği şeyi öğretir ve acemide gördüğü kusuru ikaz ederdi. Mektep disiplinini, haremdeki dârüssaade ağasına (kızlarağasına) paralel olarak, akağalar da denilen beyaz hadımağaları temin ederdi. Sayıları kırkı bulan akağaların başına kapıağası denirdi ki sarayın idare âmiri idi. Enderün mektebinde tahsil müddeti takriben 14 sene idi. Talebe, güneş doğmadan evvel kalkar; enderün hamamında yıkanır; sabah namazını ağalar mescidinde padişahla beraber kıldıktan sonra kahvaltı edip derse başlardı. Bu derslerin hocaları saray mensuplarından olduğu gibi, dışarıdan da meşhur âlimler hoca olarak getirtilirdi. Bidâyette Kur'an-ı kerim, kıraat, tecvid, ilmihâl dersi verilirdi. Sonra tefsir, hadis, kelâm, fıkıh, şiir ve inşâ, musıki, hey'et (astronomi), hendese (geometri), coğrafya, tarih, mantık, belâgat (edebi sanatlar) ve hikmet (felsefe) okutulurdu. Öğleden sonra, yüksek zâbitler tarafından spor ve tâlim dersleri verilirdi. Talebe, gerektiğinde uhdelerine tevdi olunmuş saray vazifelerini yerine getirirdi. Bundan sonra serbest saatler vardı. Enderünda, spor müsâbakaları yapılırdı. Ağalar arasında bir hobisi olmayan, bir sanat ile uğraşmayan vok gibiydi. (Osmanlı Hukuku)
  • Mustafa Kemal Paşa, 1918'de Suriye Cephesinin çökmesi üzerine orduyu bırakıp İstanbul'a geldiğinde Divan-ı Harb'e çıkarılarak kurşuna dizilecekken, bunu Harbiye Nâzırı Fevzi Paşa engellemiş; Mustafa Kemal'in Enver Paşa aleyhtarlığını bilen Sultan Vahîdeddin de kendisine arka çıkmıştır. (Osmanlı'nın Çöküşü)
  • Şehzâde Harun Efendi'nin “Sürgündeki Hânedan” Kitabına Takriz-i Âlileri Uzun yıllardır tanıdığım ve yazılarını takip ettiğim kıymetli kardeşim Ekrem Buğra Ekinci'nin Sürgündeki Hânedan isimli kitabın okudum. Kütüphanemde itinâ ile saklayacağım. Ekrem Bey, ailemizi yakından tanır ve sever. Ben de bildiklerimi ve duyduklarımı kendisine nakletmişimdir. Sürgün ve sonrasında yaşadıklarımızı dile getiren bu çalışmasından ötürü kendisini tebrik ediyorum. İnşallah yazdıkları insanların tıkalı kulaklarını açar. Kendisine ve ailesine duacıyım. Muvaffakiyetlerinin devamını dilerim. Cenab-ı Allah, yâr ve yardımcısı olsun. Harun Abdülkerim Osmanoğlu İstanbul, 2015 (Sürgündeki Hanedan)
  • Aradığınız huzuru hiçbir yerde bulamazsınız. Huzur, adı var, kendi yok bir zümrüdü anka kuşudur. (Ebedî Seâdet Yolunda Bir Ömür Hüseyn Hilmi Işık)
  • Aslen Anadolulu olup, ömrünü Mısır'da tamamlayan, son devir Osmanlı ulemâ­sından ders vekili Zâhidü'i-Kevserî, Din ve Fıkh başlıklı makâlesinde, "zamanın ve mekânın değişmesi ile hükümlerin değişmesi, hükmün değişik hallere göre tafsîlidir. Yoksa, zamanın değişme si ile mutlak mânâda hükümlerin değişeceğini düşünmek, ilahî nizamı, insan mahsulü kanunlar seviyesine indirir" diyor. (İslam Hukukunda Değişmenin Sınırı)
  • İtiraz söz zülfünün tarağıdır. (Ahmet Cevdet Paşa ve Mecelle)
  • Zamanın fesadı sebebiyledir ki, dördüncü asırdan itibaren, ehliyeti olmayan kötü niyetli şahıslar ortaya çıkıp kendilerini müctehid olarak lanse eder ve şer'î olmayan bir takım mesnedsiz fetvalarla müslümanlar iğfal edilebilir korkusuyla, ictihad ehliyetini hâiz olan kimseler mutlak müctehidiik iddiasında bulunmamış; İslâm hukukçuları da yeni bir mezhebin tesisi için yeni bir ictihad usulünün konulmasına karşı çıkmışlardır. Böylece sonu gelmeyecek ve lüzumsuz münâkaşalann meydana çıkması­nı istememişlerdir. Bu neticeye varırken de İslâm hukukunun sedd-i zerâyi' prensibine istinad etmişlerdir. Bu sebeple artık bü­tün meselelerin o zamana kadar tedvin edilmi bulunan dört mezhebin ictihadlarına inhisar ettirilmesi hususunda zımnî icma' doğmuştu. (İslam Hukukunda Değişmenin Sınırı)
  • Meclis kapatıldı. Gazetelere sansür kondu. Memleket adeta bir Alman müstemlekesi haline geldi. Avrupa'dan gelen vagonların üstüne tebeşirle "Enverland" yazılıyordu. Kıtlık baş gösterdi. Halk süpürge tohumundan ekmek yerken, İttihatçılar ve sempatizanları vagon ticareti ve karaborsacılık sayesinde zengin oldu. Herkesin bulamadığı bulgura 'Enver Paşa pirinci' denildi. Bulgur karaborsasıyla zengin olan birinin köşküne halk 'Bulgur Palas' adını taktı. Başta İttihatçıların yanındaki Tevfik Fikret bile "Yiyin efendiler yiyin!" diye başlayan şiiriyle bunlardan yüz çevirdi. Halk, istibdat olarak gördüğü eski devri arar oldu. (Osmanlı'nın Çöküşü)
  • Elektrik cereyanı öldürür, hava cereyanı süründürür. (Ebedî Seâdet Yolunda Bir Ömür Hüseyn Hilmi Işık)
  • Memleketi tutmak için ordu lazımdır. Asker beslemek içinde mala ihtiyaç vardır. Mal elde etmek için halkın zengin olması gerekir. Halkın zengin olması içinde doğru kanunlar lâzımdır. Biri ihmal edilirse dördü de kalır. Dördü ihmal edilirse devlet çözülmeye yüz tutar.. (Ama Hangi Osmanlı?)
  • Türklerin bilinen 3000 yıllık tarihlerinde istiklâllerini kaybettikleri bir devreye hemen hemen rastlanmaz. Dünyada daima bir veya birkaç Türk devleti bulunmuştur. (Asya'dan Avrupa'ya Türkler)
  • Mâ lâ yüdrek küllühü, lâ yütrek küllüh. (Bir şeyin hepsi ele geçmezse, tamamı da terkedilmez) (Ebedî Seâdet Yolunda Bir Ömür Hüseyn Hilmi Işık)
  • Biz safımızı sürelim yarının sahibi var. Sultan II. Selim (Ama Hangi Osmanlı?)