Paris Sıkıntısı - Charles Baudelaire Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Paris Sıkıntısı kimin eseri? Paris Sıkıntısı kitabının yazarı kimdir? Paris Sıkıntısı konusu ve anafikri nedir? Paris Sıkıntısı kitabı ne anlatıyor? Paris Sıkıntısı kitabının yazarı Charles Baudelaire kimdir? İşte Paris Sıkıntısı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Charles Baudelaire

Çevirmen: Tahsin Yücel

Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

İSBN: 9789754588033

Sayfa Sayısı: 128

Paris Sıkıntısı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Charles Baudelaire (1821-1867); 1857'de yayımlanan Kötülük Çiçekleri'nin yanısıra, Avrupa'ya tanıttığı Poe çevirileri ve eleştirel yazılarıyla da 19. yüzyılda edebiyatı yenileyen en önemli modern ustalardan biridir. 

Baudelaire'in 1862'de tamamladığı ancak ölümünden iki yıl sonra yayımlanan Paris Sıkıntısı ise, yaklaşık 150 yıldır, düzyazı şiirin dünya edebiyatındaki anıt yapıtlarından biri sayılmaktadır. 

Tahsin Yücel (1933); Dergilerde ilk ürünlerinin yayımlandığı 1950'den günümüze, edebiyatımızın son elli yılına damga vuran en önemli ustalarındandır. 

Gerek öykü ve roman, gerekse deneme ve eleştirel çalışmalarıyla ufuk açan bu önemli yazarın Balzac'tan Flaubert'e, Gide'den Camus'ye çeviri edebiyatımıza katkılarıysa, 80 kitabı aşmaktadır.

Paris Sıkıntısı Alıntıları - Sözleri

  • Onların beynini karanlıklarla dolduran gece, benimkinde ışık yakar.
  • "Gerçekten de ölçüsüzce ve acımasızca yoruyorsunuz beni."
  • Hep sarhoş olmalı. Her şey bunda: tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken Zaman’ın korkunç ağırlığını duymamak için durmamacasına sarhoş olmalısınız. Ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun. Ve bazı bazı, bir sarayın basamakları, bir hendeğin yeşil otları üstünde, odanızın donuk yalnızlığı içinde, sarhoşluğunuz azalmış ya da büsbütün geçmiş bir durumda uyanırsanız, sorun, yele, dalgaya, yıldıza, kuşa, saate sorun, her kaçan şeye, inleyen, yuvarlanan, şakıyan, konuşan her şeye sorun, "Saat kaç?" deyin; yel, dalga, yıldız, kuş, saat hemen verecektir yanıtı size: "Sarhoş olma saatidir! Zamanın inim inim inletilen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz."
  • Size gerçek acının ne olduğunu öğretmek geliyor içimden.
  • Suçtan uzak eğlenceler öyle az ki!
  • Mutluluk gelip evime yerleşti de ben onu ta­nıyamadım.
  • İnsanların en bayağısı, en yalnızıyım, aşktan da, dostluktan da yoksunum, en ilkel hayvandan bile geriyim bu konuda.
  • Uğursuz köpeklerin şarkısını söylüyorum, uçsuz bucaksız kentlerin dolambaçlı çukurlarında başıboş dolaşan köpeklerin, bırakılmış kişiye kırpışmalı, akıllı gözlerle, "Beni de al yanına, ikimizin yoksunluğundan bir tür mutluluk doğar belki!" demiş köpeklerin.
  • Gülmüyordu düşkün adam! Ağlamıyordu, oynamıyor, el kol sallamıyor, bağırmıyor, yalvarmıyordu, sevinçli yanda acılı hiçbir şarkı söylemiyordu. Dilsiz ve kımıltısızdı. Her şeyden el çekmiş, her şeyden vazgeçmişti. Yazgısını tamamlamıştı.
  • Düşler! Hep düşler! Ruh ne denli hırslı, ne denli inceyse, düşler de gerçekleşebilecek olandan o denli uzaklaşır.
  • Yelken ve serenlerle dolu koca bir düş var saçlarında; meltemi beni güzelim iklimlere, uzamın daha mavi, daha derin olduğu, havanın meyvelerle, yapraklarla, insan derisiyle kokulandığı iklimlere götüren büyük denizler var saçlarında.
  • Akşam olunca da yatışamayan, tıpkı baykuşlar gibi, gecenin gelişini de bir gürültü patırtı belirtisi sayan talihsizler kimlerdir?
  • "..onun gözleri göğün tatlılığını yansıtırken benim yüreğim cehennem gibi sıkılırken..."
  • Bir insanı mutluluğa kavuşturmak, ne büyük haz!
  • Ah! Hep böyle acı mı çekmeli, yoksa hep kaçmalı mı güzelden ?

Paris Sıkıntısı İncelemesi - Şahsi Yorumlar

İlk önce Baudelaire'yı tanımak gerekir.: Bazen en sevdiklerimizi hiç olmadık zamanlarda kaybederiz. Onları kaybedince hayat anlamsızlaşır hiçbir şey eskisi gibi olmaz artık. Yeni bir hayat başlar bizim için ve bu hayat kötü bir başlangıçla başlar. Bu hayatı devam ettiremeyeceğimizi düşünürüz, hatta bazen pes ederiz bile. Sonra birilerine tutunup kalkarız o tutunduğumuz da başkalarına tutunur. İşte o zaman tam anlamıyla kendimizi yapayalnız hissederiz. Bu birçoğumuz için böyle değil midir? Sevgili Baudelaire da Fransa'nın Paris kentinde 1821 yılında dünyaya gelir. 6 yıl sonra 1827 yılında babasını kaybeder. Bir çocuk için babasının ölmesi ne demek bilir misiniz? Hele bir erkek çocuk için? Erkek çocuklar için ilk çocukluk dönemlerinde özellikle öğrenmeye başladıkları dönemlerde baba faktörünün çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü çocuk babaya benzemek ister, onun gibi yemek yer, onun gibi yürür, onun yaptığı birçok hareketi taklit eder. Kısacası ilk yaşlarda baba faktörünün çocuk için bir idol olduğunu düşünüyorum.( Bu kanıya dayımı ve erkek çocuklarını gözlemleyerek vardım.) Ve şöyle düşünün idolünüzün konumunu başka biri alıyor. Bir çocuk için bu ürkütücü bir şey değil midir? Babası öldükten sonra annesi başka bir adam ile evlenir. Beki de Baudelaire'nın hayatının en zor dönemidir bu. Çünkü onunla empati kurmak isteyince şu soruları soruyorum kendime; babası ölmüş bir çocuk, annesi başka bir adam ile evlenen bir çocuk, bu kaosu düşünebiliyor musun, söz konusu bu küçük yaşta bunu yaşasaydın nasıl bir hayat beklerdi seni? Kendime bu soruları yöneltince, Baudelaire'nın ne kadar zor bir çocukluk geçirdiğini az çok tahmin ettim. İşte bu yüzden Baudelaire'nın öbür çocuklara nazaran hayata bir sıfır geriden başladığını düşünüyorum. Hatta okulda öğretmenleri tarafından disiplinsiz bir çocuk olduğu söyleniyor, büyümüşte küçülmüş bir çocuk olduğu da söyleniyor. Ve bu disiplinsizlik okuldan atılmasına bile sebep oluyor. İleriki yaşlarında ise hukuk eğitimi almaya başlar ama bu ona göre değildir. Çünkü o yazmalı o bir edebiyat adamıdır. Gençlik yaşlarında frengi hastalığına yakalanır ve ileriki yaşlarında hastalığın yan etkileri artar. 1867 yılında ise felç geçirip ölür. Baudelaire'nın hayatına küçük bir kuş bakışı yapıp, empati kurarak incelememe yazmaya çalıştım, bence siz bununla yetinmeyip yinede araştırmalısınız Baudelaire'yı çünkü onun güçlü ve muazzam bir kalemi var. Çünkü o yaşamla erken tanışmış, yaşamın hamurunda yoğrulmuş bir adamdır. Onu okumak, tanımak gerekir. Kanımca iyi bir yazar olmak için hayatı dibine kadar yaşamalısın en dibine kadar hatta Baudelaire'nın da hayatı dibine kadar yaşamış bir adam olarak görüyorum ki bu sebeple şiirleri içime bu kadar işliyor. Kitaba gelirsek, kitap düzyazı şiirinin dünyadaki anıt yapıtlarından biri olarak görülmektedir. Anekdot: Düz yazı (edebiyat) düşünceleri, duyguları, gözlemleri, izlenimleri, olayları dil kurallarına uygun olarak anlatan, ölçü, uyak gibi ilkeleri bulunmayan yazı türüdür. Düzyazı şiir ise ölçü ve uyak örgüsünde bağlı olmadan düzyazı biçiminde yazılmış şiirdir. Baudelaire acıyı, yalnızlığı içinize çok güzel işleyecek bir şekilde kaleme almış, kalemi karşısında büyüklenmemek elde değil, onu 16 yaşımda kitap/kotuluk-cicekleri--21748'ni okuyunca tanıdım. kitap/kotuluk-cicekleri--21748' nin dili o zaman bana ağır gelmesine rağmen onu da çok beğenmiştim ve şuan 18. Yaşıma ramak kalmışken kitap/paris-sikintisi--7905' nı okuyarak ona daha da hayran kaldım. Beni yazar/charles-baudelaire ve yazar/charles-baudelaire gibi nice insanla tanıştıran ablama minnet borçluyum o benim hayatımdaki en güzel rehberimdir, ayağına taş değmesin ablam Evet sevgili okurlar Baudelaire'yı tanıyın okuyun ama onu okumadan önce hayatını da bilin çünkü onun hayatını bilip şiirlerini okuyunca şiirleri daha da anlamlaşıyor olacak sizin için. Son olarak size bir yazar/charles-baudelaire düzyazı şiirini bırakıp veda ediyorum. SARHOŞ OLUN Hep sarhoş olmalı. Her şey bunda: tek sorun bu. omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken Zaman'ın korkunç ağırlığını duymamak için durmamacasına sarhoş olmalısınız. Ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun. Ve bazı bazı, bir sarayın basamakları, bir hendeğin yeşil otları üstünde, odanızın donuk yalnızlığı içinde, sarhoşluğunuz azalmış ya da büsbütün geçmiş bir durumda uyanırsanız, sorun, yele, dalgaya, yıldıza, kuşa saate sorun, her kaçan şeye, inleyen,yuvarlanan, şakıyan, konuşan her şeye sorun, "saat kaç" deyin; yel, dalga, yıldız, kuş saat hemen verecektir yanıtı size: " Sarhoş olma saatidir! Zamanın inim inim iletilen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz." (Avjîn)

Charles "B A U D E L A İ R E": Charles Baudelaire.. Aslında herkesin bildiği ama ismini telaffuz edemediği büyük Fransız şâir. Edebiyat derslerinde çoğu zaman karşımıza çıkan "Sembolizm" akımının müjdecisi. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın, Cahit Sıtkı Tarancı'nın, Ahmet Haşim'in bayağı bayağı etkisinde kalmış olduğu bir kişilik. Rimbaud'a göre ise "Şâirlerin Tanrısı" Şâirler için yazdıklarından çok, neden yazdıkları önem taşır. Bu nedenle de herkes şâir olamaz. Şâir olmak için önce bir yaşanmışlık gerekir. Hayatın tokatını yemek gerekir. Nitekim Baudelaire henüz 6 yaşında ilk tokatı yer. Babasını kaybeder. Sonra annesi başka birisiyle evlenir. Annesini çok sevmesine rağmen bu nedenle onu asla affetmez. Babasından kalan mirası da har vurup harman mı savurur yoksa elinden mi alırlar, çeşitli rivayetler mevcuttur ama umuyorum o parayı çatır çatır harcamıştır. Yarasın abime.. Ardından Hukuk okumayı terkedip Paris'in bohem hayatının tam da merkezine yerleşir. Orada birlikte olduğu bir hayat kadınından frengi kapar. Aslında olay burda başlar. Burda ümitsizliğe kapılır ve intihara kalkışır. Bu tür bohem bir hayata sahip olduğu için de ailesi ve çevresi tarafından dışlanır. Sağlığı da kötüye gittikçe bohem hayatından uzaklaşır. Bu kısım hiç şaşmaz zaten. Ne zaman sağlık elden gitmeye başlar, insan o zaman bir şeylerin anlamını kavrar. Velhasıl kelam, Baudelaire modernliği reddeden bir modern bir şâirdir. Modernlik önceki birikimden kopma mânâsına gelir onun için. Oysa kendisi de öyledir... Gerçeklik ve Ahlak kavramları, onun konularına ters düşen kavramlardır. Edgar Allan Poe'yu keşfetmesi onu düzyazıya iter. Bu noktada yazdığı eser de Paris Sıkıntısı'dır. Yani bu kitabımız. Paris Sıkıntısı, öyle herkesin açıp okuyacağı bir kitap değildir. Baudelaire, hiç değildir. Sembolist şâir ve yazarları okumak kuvvetli bir hayal gücü gerektirir. Sembolistler sizi, hayal gücünüzü sonuna kadar kullanmanıza, kelime dağarcığınızdaki tüm kelimelerin farklı mânâlarına hakim olmanıza mecbur bırakır. Evet, kısa kısa yazılardan oluşuyor kitap. Lakin öyle çok basit, sade gibi dursa da ilk okuyuşta anlaşılacak türden bir yazılar değildir. Her cümle, diğer bir cümleyle ya da önceki cümleyle gereğinin de ötesinde bağımlıdır. Kitabımızda da bu durum bu şekilde sürmektedir. Böyle sakin bir şekilde, acele etmeden okunduğu vakit gayet keyif verecek satırlara denk gelinecektir. Baudelaire'in sanatını nasıl konuşturduğunu bu şekilde daha iyi anlamanız mümkün olacaktır. Bahsine gerek duyduğum bir husus var; "Zaman" Sembolistlerin zamanla alıp veremedikleri ne diye sorardım önceden. Farklı farklı yazarları okudukça anladım. Onlara göre zaman, parçalanamaz bütündür. Bu kitapta yazar için akıp giden zamanın yerine yaşanan zamanın daha önem taşıdığını görüyoruz. Her şey birbirinin devamı gibidir. Adeta bir döngüden ibarettir yaşam. Döngü gibi olmasına rağmen yaşadıklarını böyle ustaca şekilde kaleme almaları da ne kadar büyük bir şâir olduğunu bizlere kanıtlıyor. Düşünsenize, birbirinin devamı gibi günler yaşıyorsunuz. Bunu kaleme alıyorsunuz ve her kaleme aldığınız kısım farklı oluyor. Üstelik yaşadıklarınız hemen hemen aynıyken... Normal insanlar sadece sevgililerinden ayrıldıktan sonra Cemal Süreya kesiliyor mesela, her zaman öyle olamıyor... Baudelaire be.. abim benim.. Bunu bir ara ben de deneyeceğim. Fatih Terim'siz 7. günüm. Akşama doğru bu 7 günü kaleme almayı deneyeceğim. Yaşadıklarımı yazacağım kadar kağıdım yok evde lakin bir deneyeceğim. Sizlere de tavsiye ederim. Haftanın en kötü iki gününden birisi hafta sonunun da sonu olan Pazar gününden sevgilerle... Esen kalın ve kitaplarla kalın. (Kadir Tribbiani)

Altı yaşında babasını kaybetmiş. Hukuk terk. Delikanlılık yaşlarında fuhuş mahallelerinde takılmaktan frengi denen illeti kapmış. 20 yaşında Hindistan’a gidiyorum diye terk ettiği Paris’e petkası sıkmadığından yalnızca 2 yıl sonra geri dönmüş. Babasından kalan mirası yolun yolcusu metreslere yedireyim derken evdeki bulgurdan da olup miras elinden alındığından beş parasız kalmış. 25 yaşında “Kötülük Çiçekleri” eseri için şiir yazmaya başlamış. 26 yaşında Poe’yu keşfetmiş ve kendi anadiline çeviriler yapmış. 27 yaşında cidden bir delikanlılık yapıp Paris Komunü’nü desteklemiş ve aktif eylemlere katılmış. Nihayet 36 yaşında “Kötülük Çiçekleri” adlı şahaseri yayımlatmış, ancak içindeki şiirlerden birkaçı yüzünden hakkında kamu davaları açılmış ve satanistlikle itham edilmiş. Ölümünden beş yıl önce, henüz 41 yaşındayken, düz şiirleri (nesir şiir tarzı) “Paris Sıkıntısı” yayımlanmaya başlandığı günlerde frengisi iyice azmış, Beçika’ya gidip iki yıl sonra Paris’e geri döndüğünde felç geçirmiş ve bir süre sonra da henüz 46 yaşındayken aramızdan ayrılmış. Her ne kadar ölüm sonrası hayata pek inanmasa da, üstadın yeri yurdu Uçmağ olsun. Baudelaire afyonu çok severdi; afyon, ifritler, cinler, göksel imparatorlukların çocukları hep beyninin içindeydi. Paris Sıkıntısı adlı eserinde, bu sembolizm ve uyuşturucunun etkisi altındaykenki esrikliği çok hissediliyor, sembozlimin cidden dibine vurmuş, hem de düz şiirler yazarken. Kötülük Çiçekleri’ni yazarken çektiği afyonun fazlasını bence Paris Sıkıntısı’nı yazarken çekmiş, olsun, gönlünce yaşamış. 46 değil 100 sene bomboş yaşayan hödüklerle dolu dünya denen bu cehennemde yaşıyoruz bizler de, arkamızda ne bırakacağız… 119 sayfalık bu çeviri eser Tahsin Yücel tarafından ilk defa 1961’de çevrilmiş, İş Bankası Kültür Yayınlarında bu çeviriyi bulabilirsiniz. Benim okuduğum bu edisyon ise ADAM Yayınlarından ilk basımı Nisan 1982. Tahsin Yücel’i bilirsiniz, hayatının çeyrek yüzyıllık kısmını istanbul Ünivesitesi’nde (Laleli Edebiyat Fakültesi benim eski okul) akademisyen olarak geçirmiş bir edebiyat ve biliminsanı. Öztürkçecidir, dilimizde yabancı sözcüklerin kullanılmaması gerektiğini savunan büyük Türkçecilerimizdendi (çok uzun bir sözcük oldu!). Örneğin Yıldız Teknik Akademiden hocam Sayın Ertuğrul Efeoğlu da Yücel gibidir. Efeoğlu da tüm çeviri eserlerinde bazen bizim ÇAZ dediğimiz (çeviride aşırı zorlama) olayını sıkça yapar (ben de yapıyorum!). Hocamın son çevirisi benim de eskiden çalıştığım Tefrika Yayınlarından çıkan Romain Gary otobiyografisi (Romain Gary, Dominique Bona, Çev. Ertuğrul Efeoğlu, Tefrika Yayınları, 1.Baskı 2017). Bu özyaşam öyküsünde de Türkçe zorlama yerler epeyce var. Herneyse, söylemeye çalıştığım şu: Elime bir Yücel çevirisi geçtiğinde hep bir gerilim yaşarım, şimdi ne icatlar vardır bu çeviride diye, bazen o karşılıkları hiç anlamam, halbuki çeviride tercih ettiği karşılıklar öztürkçedir. Aslına bakarsanız, ilk çeviri teslimim 2014 Ekiminden son çeviri teslimim 2019 Nisanına kadar çevirdiğim 11 eserde ben de benzer takıntıları yaşadım. Çeviri edimi, sanırım Yücel-Efeoğlu ya da bendeniz gibilerde biraz didaktik ve mekanik, işin duygusal boyutuna pek bakmıyoruz, aslolan çeviriyi düzgün-anlaşılır yapmak ve işi teslim edip yola devam etmek. Uzattım, sözün kısası Paris Sıkıntısı çevirisinde de var bu tip sözcük tercihleri, birkaçını aşağıda ilgi ve alakanıza sunuyorum: …durasız yalnızlığına çekildi… (Sf. 10-71) …ser duyularıyla ığralanıyor… (Sf. 13-40-54; Iğralanmak: Irgalanmak (TDK); sarsılmak, sallanmak, ilgilendirmek…) …olumlu ergiyle… (Sf. 44) …gecenin yengin baskısı… (Sf. 55) …gözde oyucusunu… (Sf.64; Oyucu: Heykeltıraş) …kusursuz bir ülküleşim oldu… (Sf. 66) …konuklayıcımla ben… (Sf. 72; evsahibim demek istiyor sanırım) …eğit bilimcilerin kalemine… (Sf. 73) …Bütün bu güzel tüveyçler, bütün bu keisler… (Sf. 83) …ülkünün çukuruna bağlanıp kaldım… (Sf. 92) …bir fümuarda, dört adam sigara tüttürüyor… (Sf. 96) …kaçırdığımız ergiler tattım ben… (Sf. 98) …karanlıkta uzun uzun yunabiliriz… (Sf. 111) …filozofların ergisi… (Sf. 113) Bu arada, Yücel’in çeviride yerelleştirme yaparken yine ÇAZ yaptığı yerler (bence kaynak dilde nasılsa öyle bırakmalıydı; kapik, frank, tanrı vb.): …”Hay Allah!” dedim… (Sf. 52) …liraların güzelliğinden… (Sf. 61) …kuruşlarını topladılar… (Sf. 81) Bu eserin orijinalinde/çevirisinde elli düz şiir var, biliyorsunuz. Birkaç tanesi feci kadın düşmanlığı kokuyor. Bence elli düz şiir de çok iyi, ancak bazılarını çok sevdim, aşağıda adlarını paylaşıyorum sizinle: Kahramanca Bir Ölüm (Sf. 64) İp (Sf. 75) Çapkın Nişancı (Sf. 101) Yoksulları Gebertelim (Sf. 112) İyi Köpekler (Sf. 115; bu düz şiirde özellikle her gün işine gücüne gidip gelen normal vatandaşları iyi köpeklere benzetiyor). Bu eseri okumak isteyenler için son not: Her ne kadar bu eseri çevirenlerden biri Yıldız Teknik Akademide yazınsal çeviri ve teknik çeviri derslerime de giren sevgili hocam Doçent Dr. Beki Haleva olsa da (Paris Kasveti, Kırmızı Yayınları, Çev. Hasan Anamur ve Beki Haleva, 1. Baskı Mart 2008), size, piyasada hala satılan Varlık Yayınları Erdoğan Alkan çevirisini okumanızı salık veriyorum. Neden derseniz; Rimbaud sağlığında Baudelaire için “Şiir Tanrısı” demişti, kanımca Rimbaud’yu dilimize en iyi çeviren Erdoğan Alkan’dı, zincirleme kıyas yaparsak, bence Baudelaire’i de dilimize en iyi Erdoğan Alkan çevirmiştir diyebiliriz. Süha Demirel, 26 Ekim 2020, İstanbul. *** Okuduğum Kitabın Künyesi: Paris Sıkıntısı Charles Baudelaire Tahsin Yücel (Çevirmen), Sait Maden (Kapak Tasarımı) Baskı tarihi: 1. Baskı Nisan 1982 Sayfa sayısı: 122 Format: Karton kapak Kitabın türü: Edebiyat, Şiir Orijinal adı:Le Spleen De Paris Dil: Türkçe Ülke: Türkiye Yayınevi: Adam Yayınları (Süha Demirel)

Kitabın Yazarı Charles Baudelaire Kimdir?

Charles Baudelaire (9 Nisan, 1821 - 31 Ağustos, 1867) 19. yüzyılın en önemli Fransız şairlerinden.

1821'de Paris'de doğdu. Mutsuz bir çocukluk geçirdi. Babası 1827'de öldü. 1839'da okuduğu okuldan disiplinsizlik yüzünden atıldı. Hukuk öğrenimi görmeye zorlanan Baudelaire, buna başkaldırarak Quartier Latin'de bohem bir hayatı seçti. Burada Frengiye yakalandı. 20 Yaşında Hindistan'a gitmek üzere yola çıktı. 1842'de Fransa'ya döndü. Sonradan metresi olan Jeanne Duval ile tanıştı. Babasının mirasını aldı ancak bu parayı hesapsızca harcadığı için ailesi miras hakkını geri aldı.

1846'dan sonra Kötülük Çiçekleri kitabına girecek şiirlerini yazmaya başladı. 1847'de Edgar Allan Poe'yı keşfetti ve eserlerini Fransızcaya çevirmeye başladı. 1848'de devrimcilerin yanında yer aldı. 1857'de Les Fleurs du Mal (Kötülük Çiçekleri) (Elem Çiçekleri) kitap olarak yayınlandı, içindeki altı şiir kamu ahlakına aykırı bulunduğu için Baudelaire hakkında dava açıldı.

1860'da Yapay Cennetleri yayınladı. Bu eserde de uçlarda gezinen bir kişilik sergiledi. Bir tür otobiyografi olan "Çırılçıplak Soyulan Yüreğim" üzerine çalıştığı ve 1862'de "Paris Sıkıntısı" adıyla düzyazı şiirlerini yayımladığı sırada frenginin yan etkileri giderek kendini daha fazla hissettirmeye başladı. İki yıl kaldığı Belçika'dan dönüşünde felç olan sanatçı 31 Ağustos tarihinde Paris'te 46 yaşındayken öldü.

Mezarı Paris Cimetiére du Montparnasse'dadır.

Yaşadığı dönemde kurulmakta olan modern Paris'in metropol yaşantısı üzerine inşa ettiği edebiyatı ve eleştiri yazıları modernist estetiğin habercisi sayılır. Şiirlerini derlediği Kötülük Çiçekleri (Les Fleurs du Mal-1857) ve Paris Sıkıntısı (Le Spleen de Paris-1869), Rimbaud'dan Mallarmé'ye, Yahya Kemal ve Cahit Sıtkı Tarancı'ya kadar pek çok şairin çarpıldığı, 20. yüzyıl edebiyatının en etkili kılavuzları olur. Gerek klasik geleneğe, gerekse egemen çağdaş zihniyetlere karşı isyanı ve gerçekliğe kafa tuttuğu imgelemi, zamanında şiirlerinin yasaklanmasına kadar varan düşmanlıklar uyandırır. Sonradan bu başkaldırı ve imgelem, avangard sanat ve edebiyatın çekirdeğini oluşturacaktır.

Charles Baudelaire Kitapları - Eserleri

  • Kötülük Çiçekleri
  • Paris Sıkıntısı
  • Şarabın Şiiri & Esrarın Şiiri
  • Apaçık Yüreğim
  • Edebiyat Heveslisi Gençlere Tavsiyeler
  • Yapma Cennetler

  • Fanfarlo
  • Modern Hayatın Ressamı
  • Baudelaire'nin Poe'su
  • Şiirler
  • Genç Edebiyatçı Arkadaşlara Bazı Tavsiyeler
  • Gülmenin Özü
  • İçe Kapanış

  • Baudelaire'in Mektupları
  • Kırk Kötülük Çiçeği
  • Özden Günlükler
  • Hatıralar Annesi
  • Sonu Gelmez Öpüşler
  • Özden Günceler / Kötülük Çiçekleri
  • Poe Hakkında Yeni Notlar

  • Kötülüğün ve Acının Çiçekleri

Charles Baudelaire Alıntıları - Sözleri

  • "İnsan, bütün insanlar gibi, isteklerinde kör insan!" (Yapma Cennetler)
  • Uslansana Acım Benim, Dinlenip Dursana Artık. Akşam Olsa Diyordun, İşte Oldu Akşam Bak. (İçe Kapanış)
  • Ama bu yılki kadar beni yıkan bir hastalığa asla tutulmamıştım: hayallere dalma, iç çöküntüsü, kararsızlık ve çaresizlik hastalığı... Bu çeşit illetten, yakasını kurtarabilen insanı, doğrusu ben savaşa giden askerden, düelloya koşan insandan daha cesur bulurum... (Baudelaire'in Mektupları)
  • "yeteneği es geçmek dehayı es geçmekten her zaman daha kolaydır." (Baudelaire'nin Poe'su)
  • İncelediği tüm sanatçılarla kendini, okuduğu tüm kitaplarla da yaşamını özdeşleştirirdi. (Fanfarlo)
  • Hayatımı, düşüncelerimi, ıstırabımı özellikle herkesten, hatta senden bile saklarım. Dertlerimi ne anlatabilirim, ne de anlatmak isterim. Birinci neden: en aşağı elli sayfa tutar; ikinci neden ise: elli sayfa süresince işkence çekerim. (Baudelaire'in Mektupları)

  • Poe, zekanın dünyasını Saf İdrak, Zevk ve Ahlak Duygusu olarak ayırır: Saf İdrak bize Hakikat'i öğretir, Zevk bize Güzelliği gösterir ve Ahlak Duygusu'nun öğrettiği şey ise Ödevdir. (Baudelaire'nin Poe'su)
  • "Düşünen bir buz parçasıydım artık!" (Şarabın Şiiri & Esrarın Şiiri)
  • Bedeli ne olursa olsun hakikati bilmeyi istemek büyük bir suçsa, veya en azından insanı büyük yanılgılara yöneltiyorsa ve eğer budalalık ve aldırmazlık bir erdem de denge unsuruysa, bu suçu işlemiş ünlülere karşı çok hoşgörülü olmalıyız; çünkü, on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyılın çocukları, bu kusur hepimize yüklenebilir. (Baudelaire'nin Poe'su)
  • Yüzümüze öyle korkunç bir makyaj yapmışız ki! Soyluluğu ve güzelliği doğal yollardan yakalayamamanın umutsuzluğu bu. Kalplerimizi karmaşıklaştırmak için elimiz­den geleni yapıyoruz. Onu saran iğrenç urlar ve çirkin siğilleri incelemek için mikroskopları kötüye kullanıyoruz. Bu urları ve siğilleri büyütmekten zevk alıyoruz. Bizim için başkalarının dilini konuşmak mümkün değil. Başkaları yaşamak için yaşı­yorlar. Bizler ise, ne yazık ki bilmek için yaşıyoruz. Bütün giz burada. (Fanfarlo)
  • Gerçek kahraman tek başına eğlenir. (Apaçık Yüreğim)
  • Gülmüyordu düşkün adam! Ağlamıyordu, oynamıyor, el kol sallamıyor, bağırmıyor, yalvarmıyordu, sevinçli yanda acılı hiçbir şarkı söylemiyordu. Dilsiz ve kımıltısızdı. Her şeyden el çekmiş, her şeyden vazgeçmişti. Yazgısını tamamlamıştı. (Paris Sıkıntısı)
  • Uğursuz köpeklerin şarkısını söylüyorum, uçsuz bucaksız kentlerin dolambaçlı çukurlarında başıboş dolaşan köpeklerin, bırakılmış kişiye kırpışmalı, akıllı gözlerle, "Beni de al yanına, ikimizin yoksunluğundan bir tür mutluluk doğar belki!" demiş köpeklerin. (Paris Sıkıntısı)

  • özgürce düşünmek ve kadere boyun eğmek birbirinin zıttı iki kavramdır ama ister yakından ister uzaktan bakarsın aslında ikisi de tek bir arzun ürünüdür (Genç Edebiyatçı Arkadaşlara Bazı Tavsiyeler)
  • En gülünç hayvanlar, en ciddidir. Sözgelimi, maymunlarla papağanlar. Gerçekte, bir an için insanı dünyada yok sayarsak gülünç dediğimiz şey de var olmayacaktır. (Gülmenin Özü)
  • Fırtınaların estiği menekşe gözleri, büyülü bir hüzünle dolu ey öldüren zevk. (Kötülük Çiçekleri)
  • Yüreklerde saltanat kurmak budalalıktır; Aşkmış, güzellikmiş, hepsi çatırdar, Unutuş tüm bunları sepetine fırlatır, Sonsuzluğa teslim edinceye kadar!'' Sık sık anımsadım hep o büyülü ay'ı ben, Kalbin günah çıkaran hücresindeki Korkunç gizi; kulağıma fısıldayıp söylenen, O iç sıkıntısını, o sessizliğini. (Özden Günceler / Kötülük Çiçekleri)
  • İnsanların en bayağısı, en yalnızıyım, aşktan da, dostluktan da yoksunum, en ilkel hayvandan bile geriyim bu konuda. (Paris Sıkıntısı)
  • Sen güzel bir evde oturuyorsun, kimseyi görmüyorsun. Benim ise, ne kitaplarım yanımda ne de oturduğum yer güzel; üstelik param da yok; terbiyesiz, nefret ettiğim insanlar içindeyim; Saçmalıklarla dolu insanlarla yaşıyorum... Her sabah kapıcıya yüreğim çarpa çarpa iniyorum; mektup soruyorum; dostlarımın benimle ilgilenip ilgilenmediğine bakıyorum; makalelerimin yayınlanıp yayınlanmadığına, paramın, kitap havalelerimin gelip gelmediğini soruşturuyorum; sonra artık her şey bitiyor; yapılacak iş kalmıyor... (Baudelaire'in Mektupları)
  • Zamanı geldi işte saplarında ürperen Her çiçek orada bir buhurdan gibi tüter; Akşamın havasında gezer kokular, sesler; Bir yorgun baş dönmesi ve bir vals hüzün veren! Her çiçek orada bir buhurdan gibi tüter; Titrek keman bir yürek gibidir acı deren; Bir yorgun baş dönmesi ve bir vals hüzün veren! Gök hazin ve güzel bir büyük sunağa benzer. Titrek keman bir yürek gibidir acı deren, Seven yürek geniş ve siyah hiç’e kin duyar! Gök hazin ve güzel bir büyük sunağa benzer; Güneştir pıhtılaşmış kanında hep can veren. Seven yürek geniş ve siyah hiç’e kin duyar, Aydınlık bir geçmişin izlerini içeren! Güneştir pıhtılaşmış kanında hep can veren... Hatıran bende kutsal bir kap gibi parıldar! (Kırk Kötülük Çiçeği)