Paris'in Karnı - Emile Zola Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Paris'in Karnı kimin eseri? Paris'in Karnı kitabının yazarı kimdir? Paris'in Karnı konusu ve anafikri nedir? Paris'in Karnı kitabı ne anlatıyor? Paris'in Karnı kitabının yazarı Emile Zola kimdir? İşte Paris'in Karnı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Emile Zola
Çevirmen: Yurdahan Tulun
Orijinal Adı: Le Ventre de Paris
Yayın Evi: Payel Yayınevi
İSBN: 9789753881494
Sayfa Sayısı: 331
Paris'in Karnı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Rougon-Macquart Dizisi'nin 3. Kitabı olan Paris'in Karnı, Zola'nın içine kendi fikirlerinden çok şey kattığı, bir gencin başkentin İhtişamına ve çağdaş yaşama olan aşkının romanı olduğu kadar, aynı zamanda politik bîr romandır. Zola, bu eserinde roman estetiğiyle politikayı kaynaştırarak aldatıcı dış görünüşlerin genelleyici ama sert bir hicvini yapar. Öte yandan diziyi tamamlamak için yazacağı 17 kitaba hâkim olacak kurgu tekniğini oluşturduğu ve ressam Claude Lantier'nin ağzından modern sanatı savunduğu için dizinin bu üçüncü kitabını bir bildiri romanı olarak da görebiliriz. Son olarak, belli bir türe sığması zor olan bu gölgede kalmış yapıt, bir yönüyle de polemik üreten bir romandır: Şişmanlarla Zayıflar arasındaki mücadelede Claude Lantier insanlık dramını görür ve insanları Zayıflar/Şişmanlar diye sınıflandırmaya başlar. Şişmanlar karınlarını şişirip sıvazlayabilmek için Zayıflar'ı ezer, yutarlar. Zayıflar ezilen sınıfı temsil eder.
Zola'nın 20 kitaptan oluşan dev eseri Rougon-Macquart DizİsPni yayımlamaya Türkçe'de ilk kez basılacak olan Paris'in Kamı ile başlamış oluyoruz.
Paris'in Karnı Alıntıları - Sözleri
- Garip şey, siz de fark ettiniz mi? Her zaman birine içki ısmarlayan bulunur ama onun yemeğini ödeyene asla rastlayamazsınız.
- "Garip şey, siz de fark ettiniz mi? Her zaman birine içki ısmarlayan bulunur ama onun yemeğini ödeyene asla rastlayamazsınız. "
- Tıkınan Paris, işkembesini dolduran, imparatorluğu körü körüne destekleyen Paris.
- Bütün ihtilaller burjuvalar için yapılıyor.
- Halk yorgundur, halk tükenmiştir, payını istemekte haklıdır.
- Asıl büyük ıstırabın insanın baskı altındaki ülkesinde, kahredici zalim despotluğun karşısında ağzına kilit vurmuş durumda yaşamayı sürdürmesi, buna mecbur edilmesi olduğunu söyledi.
- Kabil kesinlikle bir Şişmandı, Habil de bir Zayıf. İlk cinayetten beri her zaman kanı emilenler, küçük yiyiciler olmuştur. Bu döngü böyle sürüp gider, en zayıftan en güçlüye, her biri diğerini yutar ve sonra kendisi de yutulur...
- Yağmalayan, ırzına geçen, ülkemizi katleden bir maceraperest takımının kurbanıyız... Artık yeter! İstemiyoruz onları!
- Biz, yani diğerleri, Zayıflardanız, anlıyor musunuz... Bizimki gibi düz karınlarla güneşin gölgesinde fazla yer kaplanır mı söyleyin bana.
- Açlık, yorgunluk ve sefalet içindeydi.
- Yel değirmenlerine savaş açmak akıldışı, aptalca bir şey olurdu...
- Hal'de her şey can çekişiyordu. Toprak ise hayattı, ebedî beşikti, sağlıktı.
- Kral, Morny ve diğerleriyle "tıkanmak" zevk sefa yapmak için saraya kapanmış bir alçaktı, rezil adamdı.
- Sonra, tek bir sözcükle sürükledi Pauline'i içeri: "Gel, pis çocuk."
- Kabil kesinlikle bir şişmandı, Habil de bir zayıf. İlk cinayetten beri her zaman kanı emilenler, küçük yiyiciler olmuştur. Bu döngü böyle sürüp gider, en zayıftan en güçlüye, her biri diğerini yutar, ve sonra kendisi de yutulur.....
Paris'in Karnı İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Merhaba. Emile Zola'nın Rougon-Macquart dizisinin üçüncüsü olan Paris'in Karnı adlı kitabından söz etmek istiyorum. Okuduğum her kitabında beni kendisine hayran bırakan ve hiç ıskalamayan Zola yine harikulade bir eser çıkarmış ortaya. Bu kitabı yazacağı diğer kitaplarının habercisi olarak nitelendiriliyor ve kesinlikle katılıyorum ben de çünkü Paris'in Karnı sanki Germinal kitabının habercisiydi adeta. Yine hikaye ve politikayı harmanlayarak ve dönem Paris'ini sosyal, siyasî ve ekonomik anlamda tüm gerçekliğiyle, eşsiz betimlemelerle bizlere sunmuş ve Zola bu kitabı yazmak için günlerce Hal'de kalarak gözlem yapmış. Hikâye içeriği kısaca; Paris'te bir Hal'de geçiyor. Kürek mahkumiyetinden kaçan Florent Hal'de esnaf olan üvey kardeşinin yanina sığınıyor ve kimlik değiştirerek yeni hayatına başlıyor burada. Fakat Paris İkinci İmparatorluk döneminin gidişatı onun devrim duygularının harekete geçmesine neden olmuş. Yazar yine birçok kitabında olduğu gibi altını çizerek değindiği konu ezen ve ezilenler. Ve ilginç bir şekilde bunu şişmanlar-zayiflar olarak nitelemiş kitabında. Şişmanlar elbette daha fazla şişmanlamak için zayıfları ezer, ezilen kesimde elbette zayıflar. Bu durumu betimlediği en sevdiğim cümle şu oldu; ""Kabil kesinlikle bir Şişmandı, Habil de bir Zayıf. İlk cinayetten beri her zaman kanı emilenler, küçük yiyiciler olmuştur. Bu döngü böyle sürüp gider, en zayıftan en güçlüye, her biri diğerini yutar, ve sonra kendisi de yutulur... Görebiliyor musunuz, Şişmanlardan sakınmalısınız." Bu cümle içerik hakkında önemli bir fikir verdi diye düşünüyorum. Çok sevdiğim yazardan yine mükkemmel bir kitap okudum. Tavsiyemdir. Kitapla kalın. (Gonca)
Fransızca da Le Ventre de Paris, İngilizcede The Belly of Paris, Türkçede ise Paris'in karnı yada Paris'in göbeği anlamına gelen bu kitap yirmi cilt serisi Les Rougon-Macquart'ın üçüncü romanıdır. 19. yüzyıl Paris'in muazzam, yoğun merkez pazarı olan Les Halles içinde ve çevresinde yer almaktadır. Kitabın birincil karakterleri Florent Quenu-Ana karakter Quenu(Florentin üvey kardeşi) Lisa(Quenin eşi) Claude Lantier(Ressam)-(Bu karakter Emile zolanın 14.Kitabında baş karakter olarak karşımıza çıkacak) Geçtiği dönem:1851-1860 civarında geçiyor. 3. Louis Napoleon'un(d-1808-1873) 1848 seçimlerinde resmi olarak Fransa'nın Cumhurbaşkanı olmasına rağmen üç yıl sonra darbeyle iktidarı ele geçirdi ve kendini İmparator ilan etti. Radikal olan Florent Quenu ise bu adaletsizliklere karşı çıkmak için isyancı gruba katılır, ancak isyancı grup zengin burjuvazi kesmine karşı başarılı olamaz ve Florent Paris gösterilerinde düzmece cinayet ile suçlanır. Bu sebepten dolayı Fransa'nın Guyanası'ndaki bir ceza kolonisine sürülür, burada tam yedi yıl geçiren Florent Kaçar ve paris'e geri döner Geceleyin çiftliklerden ürün taşıyan bir vagon kervanının Parise yaklaşması ile başlar, bu vagon kervanı yolda uzanmış bir adamı gördüğü için durur aslında bu adam Florenttir. Florent aç ve yorgun olduğu için yolda bayılmıştır. Vagon sahibi ise Florentti besler ve arabaya bindirip, onu Paris'in merkezine götürür. Parise vardıklarında, siyasi sürgünde olduğu zamandaki Parisin geçirdiği değişikliklerden dolayı çok şaşırmış ve yabancı olmuştur. 3.Napalyon Parisi yenilemiş ve Parisi daha göz alıcı yapmıştır. Vagon sahibi şaşıran Florent için ona Parisin merkezini gezdirir ve onu 'Les Halles'e götürür, burada vagon sahibi satışını yapar ve onu ressam Claude Lantier ile tanıştırır, Claude ile Florent 'Les halles' pazarını gezerler Claude, resmini çizdiği genç bir çocuk olan Marjolin'i görür ve Florent'e Marjolin ile sevgili Cadine'in hikayesini anlatır. Birden kalabalık bir aracın gelmesi ile Claude ortadan kaybolur, açlıktan çok yorgun olan neredeye bayılacak olan Florent eski arkadaşı Gavard ile karşılaşır, Florent anneleri öldükten sonra Quenu adında üvey bir kardeşi olduğunu öğrenir ve Gavard Florent'i üvey kardeşinin Şarküterisine yönlendirir. Florent kardeşine durumu açıklar ve kardeşi onlarda kalmasını önerir eşi lisa ile kalmasını ister, Florent ise kabul eder . Kitap belirli süreçler ile bu şekilde devam eder bize parisin sokak lezzetlerini ve sokaklarını, Burjuvanın getirdiği zenginlik, ihtişam tarafını güzel şekilde gösterir, bir yandan ise burjuvazi insanları şişman ve hareket edemeyecek şekilde besler, çünkü bu şekilde beslenmeleri onları uyuşturur ve onları düşündürmeye uzak tutar. İleriki süreçlerde Florent, Les Halles'in teşvik ettiği açgözlülüğe karşı çıkmasına rağmen, balık pazarlarında müfettiş olarak işe başlar. Fakat Florent bu burjuvazinin başkenti olan pariste daha fazla dayanamayıp isyancı kişiliğini bir kenara bırakarak, aynı burjuva kesmine sahip olan zenginler gibi hareket etmeye başlar,Şişmanlaşmış, uyuşmuş ve artık burjuvanın isteklerine göre hareket etmeye ve onlar gibi davranmaya başlar,Kitap ileride belirli olaylar ile bitiyor. Emile Zola zaten gözlem gücü ve gerçekçiliği ile romanlarında çok büyük bir başarı gösteriyor, bu kitapta olaydan daha çok Parisin burjuva ve Parisin yiyecek tanıtımına benzer bir durum gösteriyor. Kitapta geçen Claude Lantier ise Zola'nın 'Başyapıt' kitabında göreceğimiz bir karakter, Zola genellikle karakterlerini bazen en son romanlarında gösterirken, bazen sıralama ile karakterlerini gösteriyor, daha çok karakterler için bir ortam hazırlandığı söylenebilir, benim yorumum kitabın diğer kitaplarına göre daha sıkıcı olduğu, olay belirli bir mekanda geçtiği için kitaptan sıkılmanız çabuk olabilir, fakat kitabı okumanız diğer kitaplar için iyi olacaktır. (Mehmet bulan)
Rougon-Macquart serisinin üçüncü kitabı. Kitap, bugüne kadar ''Paris'in Karnı'' ve ''Paris'in Göbeğinde'' isimleriyle Türkçeye çevrilmiştir. Emile Zola, kitapta bizi 1850'li yılların Paris'ine ve özellikle de Paris haline götürüyor. Yazar serinin bu kitabında başta Antoine Macquart'ın kızı Liza, Liza'nın kayınbiraderi Florent, yeğeni Claude Lantier ve bu kişilerin çevresindeki bir grup hal esnafının yaşantısını ve aralarındaki ilişkileri bizlere anlatıyor. Aynı zamanda da dönemin siyasi ve sosyal durumu ile ilgili olarak mesajlar veriyor. Güçlüler ile güçsüzlerin ilginç şekilleri ve aralarındaki mücadeleler konusundaki görüşlerini de karakterlerin ağzından bizlere aktarıyor. Bu arada yazarın müthiş tasvir özelliği sayesinde, Paris halinden, satış pavyonlarından, esnafın fiziki ve ruhsal yapısından ve ayrıca da satılan ürünlerin özelliklerinden ayrıntılı olarak bilgi sahibi oluyoruz. Serinin ilk iki kitabına göre olaylar başlarda biraz olağan gibi seyretse de özellikle son üçte birlik kısımda, hem heyecan artmakta, hem de olayların gelişimi çok farklı bir hal almaktadır. Akıcılık ise Zola'nın ustalığı sayesinde baştan sona kadar aynı şekilde devam etmektedir. Yazarın ve serinin diğer kitapları gibi beğenerek okuduğum bu kitabın da okunmasını tavsiye ederim. (mehmet temiz)
Kitabın Yazarı Emile Zola Kimdir?
Émile François Zola (2 Nisan 1840 – 29 Eylül 1902), Fransada natüralizm akımının öncüsü olan ünlü bir yazardır. Zolanın edebiyat dışındaki şöhreti ise, Dreyfus Davasında takındığı aydın tavrından kaynaklanmaktadır. 1897 yılında Fransız ordusunda Yahudi olması nedeniyle askeri yargının duyarsızlığına kurban giden yüzbaşı Dreyfus’u hükümetin bütün baskılarına rağmen savunan ve Fransa devlet başkanına hitaben “İtham Ediyorum” makalesini yayınlayan Zola, baskılardan dolayı Fransayı terkedip bir süre Londrada yaşamak zorunda kaldı. Çabaları sonucunda Dreyfus Davasının yeniden görülüp adaletin yerini bulması sonucu yurduna döndü. Émile Zola, 1902 sonbaharında,kaldığı otelin yatak odasında duman zehirlenmesinden öldü. “Nana”, “Germinal” ve “Meyhane” en tanınmış romanlarıdır.Tüm romanlarında,doğal ve gerçekçi bir tarzla,hayatın zorluklarından bahsedilir.Örneğin Nana adlı romanda yokluktan dolayı batağa sürüklenen bir genç kızın dramı,büyük bir gerçekçilik ve dramla anlatılır.
Emile Zola Kitapları - Eserleri
- Paris Yıldızı
- Nana
- Meyhane
- Yaşama Sevinci
- Therese Raquin
- Hulya
- Suçluyorum
- Bir Aşk Sayfası
- Gerçek
- Emek (1 Cilt)
- Döl Bereketi - 1
- Döl Bereketi - 2
- Apartman
- Germinal
- İtiraf
- Hayvanlaşan İnsan
- Paris'in Karnı
- Toprak 1
- Rahip Mouret'nin Günahı
- Sel
- Bir Gecelik Aşk Uğruna
- Doktor Paskal
- Para
- Plassans Papazı
- Marsilya'nın Gizemleri
- Medan Geceleri
- Aşk Bitmesin
- Toprak 2
- Emek 2. Cilt
- Deneysel Roman
- Değirmene Hücum
- Canlı Ölü
- Başyapıt
- Germinal
- Nana
- Captain Burle
- Yıkılış
- Döl Bereketi 3
- Seçilmiş Əsərləri
- Nasıl Ölünür
- Meyhane (II. Cilt)
- Rougon'ların Yükselişi
- Rougon'ların Yükselişi 2.Cilt
- Bir Aşk Sayfası 2
- Aşkların En Güzeli
- Bir Aşk Gecesi
- Beşerdeki İfrit
Emile Zola Alıntıları - Sözleri
- Bu adamlar sevmiyorlar, sevmekten âciz insanlar, bunlar! Para, iktidar, ihtiras, zevk, evet, bunlar ellerinden gelir, fakat aşk onların kârı değil! (Döl Bereketi - 1)
- Sonra, tek bir sözcükle sürükledi Pauline'i içeri: "Gel, pis çocuk." (Paris'in Karnı)
- Elindeki minik demeti, büyük bir hazla kokladı. Evet! İşte kardeşlik bağının getirdiği iyilik, bir başına mutluluk yaratan sevgi, evreni kurtararak, yeni baştan kuracak olan aşk! (Emek (1 Cilt))
- ''Bu acının tesellisi yok. Yardım istemiyorum.'' (Sel)
- "Evlendirin; eğer onlar aileleriyle böyle çekişmeye, bütün engelleri aşmaya yönelten büyük bir aşkla birbirlerini seviyorlarsa evlendirin. Mutluluğu ancak sevgi sağlar." (Emek (1 Cilt))
- Bütün ihtilaller burjuvalar için yapılıyor. (Paris'in Karnı)
- Gene hasta sandı kendini, sağlığının tamamen yerine gelmesi için son bir şeye gereksinimi vardı: Nerede arayacağını, nerede bulabileceğini bilmediği bir bütünlük gereksinimi, eksiksiz bir doyum gereksinimiydi bu. (Rahip Mouret'nin Günahı)
- Therese'nin odasındaydı ve bu içini mutlulukla doldurdu. Sonra bir anda, bir adamın cesedinin de orada olduğu, nişin oyuğundaki perdelerin tenine dediği aklına geldi. Tüyleri ürperdi, bayılacak gibiydi. Therese bu ufak tefek adamı sevmişti, Aman Tanrım! Bu mümkün müydü? Adamı öldürdüğü için kızı affedebilirdi; asıl kanını kaynatan şey , Colombel'in çıplak ayaklarının dantelli yatak örtülerinin ortasında uzanıyor oluşuydu. (Bir Gecelik Aşk Uğruna)
- ... sonunda sahidende pis bir hal alıyor bu iş. Ben peşleri sıra bir sürü çocuk sürükleyen insanlar gördüğüm zaman sarhoş bir aile görmüş gibi tiksiniyorum. Ondan hiç farkı yok, hatta daha pis. (Döl Bereketi - 1)
- -İstemiyorum! Kimse gelmesin! (Apartman)
- Boşa harcanan paradan söz edildiğini ne zaman duysa acı çekiyor, bu konuda yapılan şakaları bile anlamıyordu. (Medan Geceleri)
- Savunma artık savaşı,savaştan kirli bir şey yok bu dünyada ! (Yıkılış)
- insan güçlü olmadığı zaman akıllı olmak zorundadır. (Germinal)
- İnsan tehlikenin gözüne bakarsa ona meydan okur. Kahramanlık denen şey de budur, bundan daha gizemli ya da daha fazla bir şey değil. (Yıkılış)
- Fakat insanlar gerçekleri bildikleri halde, bunu itiraf etmek istemezler. Bu nedenle suçu daima talihe yüklüyorlar, Tanrı 'nın gazabına uğradıklarını ileri sürüyorlardı. (Meyhane)
- Kentleri ateşe verin, insanları kırıp geçirin, her şeyi kökünden kazıyın, bu çürümüş dünyadan hiçbir şey kalmadığı zaman yerine daha iyisi biter belki. (Germinal)
- İşte böyle… Tutku denen şey kaçınılmazdı… (Bir Aşk Sayfası)
- Ben sözcükleri sevmem... İnsan birini sevdi mi, yapabileceği en iyi şey onu göstermektir. (Apartman)
- "Beni olduğum gibi kabul etmelisin." (Nana)
- Evet, modern konuyu ele alıyorlar. Aydınlık renklerle boyuyorlar, fakat bayağı ve düzgün resim tarzını, herkesin yaptığı göze hoş görünür tertibi, hasılı, beri tarafta burjuvalar beğensin diye öğrenilen formülü muhafaza ediyorlar... Sonra işin kolayına bakıyorlar, tahtadan oyuncak boyar gibi çırpıştırma iş görüyorlar. Bu el çabukluğu, bu rahat iş görme tarzı başarı kazandırıyor. Halbu ki kürek cezasına layık görülmeli... Anlıyor musunuz? (Başyapıt)