Roman Gibi - Daniel Pennac Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Roman Gibi kimin eseri? Roman Gibi kitabının yazarı kimdir? Roman Gibi konusu ve anafikri nedir? Roman Gibi kitabı ne anlatıyor? Roman Gibi PDF indirme linki var mı? Roman Gibi kitabının yazarı Daniel Pennac kimdir? İşte Roman Gibi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Daniel Pennac
Çevirmen: Mustafa Kandemir
Yayın Evi: Metis Yayınları
İSBN: 9789753421768
Sayfa Sayısı: 148
Roman Gibi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
İlk basımını 1998de yaptığımız Roman Gibi, Daniel Pennacın kitaplara ve okuma eylemine dair nev-i şahsına münhasır fikirlerini okuyucularla paylaştığı çok güzel bir küçük kitap. İşte Pennacın başta gençler olmak üzere tüm okurlara bahşettiği haklar:
1. Okumama hakkı.
2. Sayfa atlama hakkı.
3. Bir kitabı bitirmeme hakkı.
4. Tekrar okuma hakkı.
5. Canının istediğini okuma hakkı.
6. Bovarizm hakkı.
7. Canının istediği yerde okuma hakkı.
8. Çöplenme hakkı.
9. Yüksek sesle okuma hakkı.
10. Susma hakkı.
1944 yılında Kazablanka'da doğdu. Babasının sömürgelerde subay olması nedeniyle çocukluğu yolculuklarla geçti. Küçük yaşta verildiği yatılı okulda tüm zamanını okumaya verdi. 1970 yılında Fransızca öğretmenliğine başladı, Paris'in bir banliyösü olan ve yazdıklarına esin kaynağı oluşturan Belleville'e yerleşti. Kışla yaşantısı ve askerlik üzerine olan ilk kitabı Le Service Militaire au service de qui? (Askerlik Hizmeti Kime Hizmet Ediyor?) 1973 yılında Editions du Seuil tarafından yayımlandı. Siyasal temaları işleyen iki kitap daha (Les Enfants de Yalta; Tudor Eliad ile, 1977 ve Père Noël; Tudor Eliad ile, 1979) yazdıktan sonra, kendi deyimiyle anlamlı kitaplar yazmayı bırakarak, 1982 yılında yayımlanan Cabot Caboche adlı anlatısıyla çocuk edebiyatına yöneldi.
Roman Gibi Alıntıları - Sözleri
- Okuma vakti mesele ediliyorsa, ortada okuma arzusu yok demektir; çünkü aslına bakılırsa, kimsenin hiçbir zaman okumaya vakti yoktur. Ne küçüklerin ne gençlerin ne de büyüklerin. Hayat, okumaya vurulan sürekli bir köstektir.
- Okuma vaktini nereden bulacağız? Çok önemli mesele. Başlı başına mesele. Okuma vakti mesele ediliyorsa, ortada okuma arzusu yok demektir; çünkü aslına bakılırsa, kimsenin hiçbir zaman okumaya vakti yoktur. Ne küçüklerin ne gençlerin ne de büyüklerin. Hayat, okumaya vurulan sürekli bir köstektir. "Okumak? İsterim tabii ki, ama iş, ev, çocuklar, zamanım kalmıyor..." "Okumaya vaktiniz olmasına ne kadar imreniyorum!" Nasıl oluyor da, çalışan, alışveriş yapan, çocuklarını yetiştiren, arabasını süren, üç erkeği seven, dişçiye sık sık giden, evini taşıyan şu kadın okumaya vakit buluyor da, mazbut bir hayat süren mirasyedi bekar bulamıyor? Okuma vakti her zaman çalınmış vakittir. (Tıpkı yazma vakti veya sevme vakti gibi.) Neyden çalınmış? Yaşama görevinden çalınmış mesela. ... Okuma vakti, sevme vakti gibi, yaşama vaktini genişletir. Zaman çizelgemiz açısından düşünülecek olsaydı, kimse aşık olmaya kalkışmazdı. Kimin vakti vardır aşık olmaya? Ama kendine sevme vakti tanımayan bir aşık gördünüz mü hiç? Okumaya vaktim hiç olmadı ama hiçbir şey, beni sevdiğim bir romanı bitirmekten alıkoyamadı. Okuma toplumsal zamanın örgütlenmesine bağlı değildir; o, aşk gibi bir varolma tarzıdır. Mesele okumaya vaktim olup olmadığı değil (kaldı ki bu vakti bana kimse vermez), bir okur olma zevkini kendime tanıyıp tanımamamdır.
- Özgür olmayı isterken, terk edilmişlik duygusuyla baş başa kalıyoruz.
- "Hayat buydu işte: Yarım ton kitap."
- Kitabın ağırlığı, can sıkıntısının ağırlığı, bir sona varmayan çabanın çekilmez yükü.
- "Kısacası, sevmiyoruz kendimizi. Ve kendimize ilişkin sözümüzün, çocuksuluktan kurtulamamış bir inancı dillendirmesine izin veriyoruz."
- Okumanın "insanı insan ettiği" düşüncesi, birkaç olumsuz istisnası olsa da, bütünü içinde doğrudur.
- Sevdiğimiz biri bize okumamız için bir kitap verdiğinde önce onu ararız satırlarda; zevklerini, bu kitabı ellerimizin arasına bırakmaya iten sebepleri, bir kardeşliğin alametlerini. Sonra, metin alır götürür bizi ve unuturuz bizi onun içine bırakan elleri; olabilecek her sıradanlığı önüne katıp sürüklemek bir eserin en büyük gücüdür.
- 1. Okumama hakkı. 2. Sayfa atlama hakkı. 3. Bir kitabı bitirmeme hakkı. 4. Tekrar okuma hakkı. 5. Canının istediğini okuma hakkı. 6. "Bovarizm" hakkı. 7. Canının istediği yerde okuma hakkı. 8. Çöplenme hakkı. 9. Yüksek sesle okuma hakkı. 10. Susma hakkı.
- Bizi yetiştiren okumalarımızın çoğunu, bir şey için değil, bir şeye karşı yapmışızdır. Sığınır gibi, reddeder gibi, karşı koyar gibi okuduk (ve okuyoruz). Bu, bizi kaçak gibi gösteriyor, gerçek okuduğumuzun "cazibesi" ni aşıp bize yetişemiyor olsa da, hiç olmazsa kendimizi kurmakla meşgul kaçaklar, doğmak üzere olan firarilerizdir.
- "Sevdiğimiz biri bize okumamız için bir kitap verdiğinde önce onu ararız satırlarda; zevklerini, bu kitabı ellerimizin arasına bırakmaya iten sebepleri, bir kardeşliğin alametlerini. Sonra, metin alır götürür bizi ve unuturuz bizi onun içine bırakan elleri; olabilecek her sıradanlığı önüne katıp sürüklemek bir eserin en büyük gücüdür."
- "Okuma vakti, sevme vakti gibi, yaşama vaktini genişletir."
- "Okuma zevki çok yakındaydı, büyüklerin ambarında gizli bir korku tarafından saklanmış olarak duruyordu: çok çok eski bir korku olan anlamama korkusu tarafından."
- "Bazen alçakgönüllülüğümüzdür bizi sessiz kılan..."
- Canlı varlıkların ayırıcı vasfı, ikinci dereceden bir denklem görünümünde de olsa hayatı sevdirmektir, fakat canlılık okullarının programına hiçbir zaman konulmamıştır. Görev burada. Hayat başka yerde. Okumak, okulda öğrenilir Okumayı sevmekse...
Roman Gibi İncelemesi - Şahsi Yorumlar
KİTAP OKURUNUN HAKLARI 1) Okumama hakkı 2) Sayfa atlama hakkı 3) Bir kitabı bitirmeme hakkı 4) Tekrar okuma hakkı 5) Canının istediğini okuma hakkı 6) "Bovarizm" hakkı 7) Canının istediği yerde okuma hakkı 8) Çöplenme hakkı 9) Yüksek sesle okuma hakkı 10) Susma hakkı (Mesut Altınok)
Roman Gibi, çocuklukta yaşanan durumlardan örneklerle okumayı sevmeme ya da tercih etmeme nedenlerimiz üzerine bir deneme kitabı. Neden çocukluğumuzda masal dinlemeyi severken yetişkinliğe geçtikçe kitaplarla aramıza mesafe girer ve bir öğretmen bir ebeveyn bu mesafeyi kapatabilir mi? Ya da biz o mesafeyi neden açtık? Hangi klişe söylemler-tutumlar bizi kitaplardan uzaklaştırdı? Pennac’ın bu klişe söylemlerlerle ilgili tespitleri çok yerinde, hiç yabancısı olmadığımız söylemler. Amaç kitapları sevdirmek iken en iyi okur olduğumuzu evrene ilan etmek için sık sık kullandığımız söylemler. Nasıl da güzel sindirdim kitabı:)) #danielpennac son bölümde klişe söylemlere inat okur olarak haklarımızdan bahsediyor. Arka kapakta kısaca yer alıyor bu haklar görsele ekledim. Pennac kitabının pedagojik işkence malzemesi olarak kullanılmamasını rica ediyor fakat ben özellikle eğitimcilere ve ebeveynlere tavsiye etmek istiyorum:) Biraz klişe de olsa akıcı, keyifle okunan bir kitap olduğunu da ekleyeyim. Beni hoşgör Pennac. (Vox Nihili)
Yaşamak İçin Okumak Gerek..: Kitap okuma hakkında yazılan kitaplar nedense hep hoşuma gider. Kitaplara karşı duyduğum sevgimi arttırıyor, bununla orantılı olarak kitap okuma şevkimi de. Hele ki bu tür kitaplar benim düşündüklerimi içinde barındırıyorsa.. Of! Tadından yenmez bir eser demektir benim için. Evet, kitap/roman-gibi--22574 aynen böyle bir eserdi, ama buna rağmen nötrüm bu kitaba karşı. Beğenmesine beğendim ama kitaptaki sıkıntı şuydu: Karmaşıktı. Ya da bana öyle geldi, bilmiyorum. Kitapta bir paragraf okuyorum mesela, deneme yazar gibi yazılmış. Bir sonraki paragrafta bakıyorum ki yazar bir olay anlatıyormuş. Buda açıkçası biraz canımı sıktı, kitabı kafamda kestiremedim. ~ Kitap 4 bölümden oluşuyor: Simyacının Doğuşu, Okumak Gerek (Dogma), Okuma Ödevi Vermek, El Alem Ne Okur? Ya Da Okurun Zamanaşımına Uğramayan Hakları. Ben bu incelemede kısa kısa düşüncelerimi ve sevdiğim yerleri paylaşacağım. ~ "Bu sayfaların pedagojik işkence malzemesi olarak kullanılmaması rica olunur." cümlesiyle başlıyor Roman Gibi. Yazar daha ilk satırlarda okumak fiilinin diğer fillerden farklı olarak emir kipine tahammülü olmadığını belirtiyor. Birine zorla bir şey okutulamaz! İlkokula başlamadan önce masal dinlemeyi seven meraklı kulaklar nasıl oldu da büyüyünce okumaktan nefret ettiler? Sorun gerçekten televizyonda ya da diğer uyarıcılarda mıydı? Pennac bu sorulara cevap veriyor, en net şekilde. Okuma sıkıntısının sebebini kimi zaman ailelerde, kimi zaman öğretmenlerde, kimi zaman da teknolojik aletlerin olumsuz yönlerinde buluyor. (gonderi/152494461) Bana kalırsa en önemli etken, aile bu konuda. Yani elbette ki okulun, öğretmenlerin, eğitim sisteminin hataları da kişileri okumadan uzak tutar ama aile eğer kişiye okuma alışkanlığı kazandırırsa, önünde ne tür bir engel olursa olsun, kişi okuma zamanı bulur. Tabii ki yazar kitapta sadece okumayanlara nasıl okuma zevki kazandırılabileceğinden bahsetmiyor, okurlara da bazı hakları olduğunu hatırlatıyor. İşte kitap okurlarının hakları: 1)Okumama hakkı. 2)Sayfa atlama hakkı. 3)Bir kitabı bitirmeme hakkı. 4)Tekrar okuma hakkı. 5)Canının istediğini okuma hakkı. 6)"Bovarizm" hakkı. 7)Canının istediği yerde okuma hakkı. 8)Çöplenme hakkı. 9)Yüksek sesle okuma hakkı. 10)Susma hakkı. Bu hakları göz önünde bulundurarak okumanın, kişilerin içinde bulunan okuma zevkini arttıracağına inanıyor. Birçoğumuz dikkat etmeyiz bu haklara. Ya birimiz kendimizi "bir kitabı bitirmeye" zorlarız, ya birimiz "sayfa atlamadan" okuruz.. Ve fark edersiniz ki, bu zorlamalar bizi en sonunda okumaktan "soğutur." İşte bunun için oluşturulmuştur bu haklar, günümüzde az okuyan bulunduğu için ve zorlamalar yüzünden bu dünyada bir okur daha okumaktan soğumasın diye.. (Miraynaz Türkoğlu)
Roman Gibi PDF indirme linki var mı?
Daniel Pennac - Roman Gibi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Roman Gibi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Daniel Pennac Kimdir?
1944 yılında Kazablanka'da dünyaya gelen Daniel Pennacchioni, Korsikalı ve Provençal bir ailenin dördüncü ve son oğludur. Çocukluğu general rütbesinden emekli olan asker babasının görevi nedeniyle, Afrika'da (Cibuti, Etiyopya, Cezayir, Ekvator Afrikası), Güneydoğu Asya (Çinhindi) ve Fransa (La Colle-sur-Loup) gibi ülkelerde geçti.
Babasının şiir sevgisi onda kitaplara karşı bir ilgi oluşturdu ve okumaya yöneldi. Nice'de okuduktan sonra öğretmen oldu. Bir günah keçisi olan Benjamin Malaussène ve ailesinin Paris, Belleville'deki hikayesini anlatan "La Saga Malaussène" dizisi de dahil olmak üzere çocuklar için yazmaya başladı.
Yazma stili, "La Saga Malaussène"deki gibi mizahi ve yaratıcı ve "Comme un roman" makalesinde örneklendiği gibi bilimsel sayılabilir.
1990 yılında Pennac, "La petite trade de prose" ile "Prix du Livre Inter" ödülünü kazandı. 1984 tarihli romanı "L'œil du loup", Sarah Adams - daha sonra Sarah Ardizzone olarak bilinir - tarafından İngilizceye "Eye of the Wolf " (Kurtun Gözü) olarak çevrildi ve 2002'de Walker Books tarafından yayınlandı. Adams bu çalışmasıyla iki yılda bir verilen 2005 İngiliz Marsh Çocuk Edebiyatı Çeviri Ödülü'nü kazandı. 2002 yılında Grinzane Cavour Ödülü'nü kazanan Pennac ayrıca tüm çalışmalarından dolayı 2008 yılında "Grand Prix Metropolis bleu" ödülünü kazandı.
Kitapları Fransa'da büyük ilgi gören Pennac, 2012 yılında Okul Sıkıntısı adlı kitabıyla Renaudot Ödülü'nü kazandı. Ayrıca 2013 yılında Bologna Üniversitesi'nden pedagoji alanında fahri derece aldı.
Daniel Pennac Kitapları - Eserleri
- Roman Gibi
- Okul Sıkıntısı
- Teşekkür Ederim
- Bedenin Güncesi
- Silahlı Peri
- Gulyabaniler Cenneti
- Küçük Yazı Satıcısı
- Kurdun Gözü
- Ayıcık Ernest İle Farecik Celestine'in Romanı
- Delidolu Arkadaşım
- Kuçukuçu
- Red Kit - Pinkerton'a Karşı
- Red Kit - Yalnız Atlı
- Kamo ve Asrın Fikri
- Kamo'nun Kaçışı
- Kamo ve Babil Ajansı
- Kamo ve Ben
Daniel Pennac Alıntıları - Sözleri
- Kulakların dünyasını kapatın, hoşuma gider. Gözlerimi kapatın, ölürüm. (Gulyabaniler Cenneti)
- "Bazen alçakgönüllülüğümüzdür bizi sessiz kılan..." (Roman Gibi)
- - "Resim yapıyorum çünkü çizer olmak istiyorum! Boyamakta istiyorum!.." - "Bize sanatçı lazım değil küçük aptal! Bize dişçi lazım!.." (Ayıcık Ernest İle Farecik Celestine'in Romanı)
- Uyanıyoruz. Bir ayağımızla gerçeğe basıyoruz.. (Okul Sıkıntısı)
- Tüm korkularımı tekrar düşününce duyumlarımın bir listesini oluşturdum: boşluk korkusu taşaklarımı eziyor, darbe alma korkusu beni felç ediyor, korkma korkusu gün boyu kaygıya sebep oluyor, kaygı korku veriyor, heyecan (tatlı olanı bile) tüylerimi ürpertiyor, nostalji (babamı düşünmek gibi mesela) gözlerimi yaşartıyor, beklenmedik olaylar beni sıçratıyor (çarpan bir kapı olsa bile), panik hali beni işetebiliyor, en ufak üzüntü beni ağlatabiliyor, hiddet soluğumu kesiyor, utanç beni küçük düşürüyor. Bedenim her şeye tepki veriyor. Ama her zaman nasıl tepki vereceğini tam olarak bilemiyorum. İyice düşündüm. Eğer hissettiğim her şeyi olduğu gibi yazarsam günlüğüm, bedenim ile ruhum arasında, bir elçi gibi olur. Duygularımın tercümanı olur. (Bedenin Güncesi)
- Ayıyla fare arkadaş ha? Hayatta olmaz! Rezalete bak! Kesinlikle yasak! " Anlaşıldı mı Célestine?" " Ernest, anlaşıldı mı?" Oysa kimse Ernest ile Célestine'in dünyanın en iyi iki arkadaşı olmalarını engelleyemeyecekti. Hem de hiç kimse, anladınız mı? (Ayıcık Ernest İle Farecik Celestine'in Romanı)
- Canlı varlıkların ayırıcı vasfı, ikinci dereceden bir denklem görünümünde de olsa hayatı sevdirmektir, fakat canlılık okullarının programına hiçbir zaman konulmamıştır. Görev burada. Hayat başka yerde. Okumak, okulda öğrenilir Okumayı sevmekse... (Roman Gibi)
- Okumanın "insanı insan ettiği" düşüncesi, birkaç olumsuz istisnası olsa da, bütünü içinde doğrudur. (Roman Gibi)
- Tembellik demek ki bu muymuş? Kendi içine gömülmek mi? Peki ya çalışmak neydi? (Okul Sıkıntısı)
- Hayır, önemli olan sizin hayali yeteneklerinizdir; gerçekle hiçbir ilişkisi olmayan, kendinize bile bile yakıştırdıklarınızda ve işte bu yetenekleri ödüllendirmek gerekir. (Teşekkür Ederim)
- Kitabın ağırlığı, can sıkıntısının ağırlığı, bir sona varmayan çabanın çekilmez yükü. (Roman Gibi)
- "insan dünyayı değiştiremiyorsa, dekoru değiştirmeli" (Küçük Yazı Satıcısı)
- İnadına yapmıyorum. (Okul Sıkıntısı)
- "Nedir o her şey?" "Beni bunaltan her şey!" (Okul Sıkıntısı)
- Çünkü iyi davrandığımızda sizin önemsiz, yani tehlikesiz biri olduğunuzu düşünüyorlar. (Okul Sıkıntısı)
- Öyle tabii, minnettarlığın ifade edilmesi uzun sürer ve hayır işlemeye benzer: Kimse unutulmamalıdır. Ama birileri hep unutulur. Biri mutlaka atlanır. Ve emin olun, o kişi -bir milyon insan içinde tek unutulan da olsa- kendisine teşekkür etmediğiniz için size sitem edecektir. (Teşekkür Ederim)
- Okuma vaktini nereden bulacağız? Çok önemli mesele. Başlı başına mesele. Okuma vakti mesele ediliyorsa, ortada okuma arzusu yok demektir; çünkü aslına bakılırsa, kimsenin hiçbir zaman okumaya vakti yoktur. Ne küçüklerin ne gençlerin ne de büyüklerin. Hayat, okumaya vurulan sürekli bir köstektir. "Okumak? İsterim tabii ki, ama iş, ev, çocuklar, zamanım kalmıyor..." "Okumaya vaktiniz olmasına ne kadar imreniyorum!" Nasıl oluyor da, çalışan, alışveriş yapan, çocuklarını yetiştiren, arabasını süren, üç erkeği seven, dişçiye sık sık giden, evini taşıyan şu kadın okumaya vakit buluyor da, mazbut bir hayat süren mirasyedi bekar bulamıyor? Okuma vakti her zaman çalınmış vakittir. (Tıpkı yazma vakti veya sevme vakti gibi.) Neyden çalınmış? Yaşama görevinden çalınmış mesela. ... Okuma vakti, sevme vakti gibi, yaşama vaktini genişletir. Zaman çizelgemiz açısından düşünülecek olsaydı, kimse aşık olmaya kalkışmazdı. Kimin vakti vardır aşık olmaya? Ama kendine sevme vakti tanımayan bir aşık gördünüz mü hiç? Okumaya vaktim hiç olmadı ama hiçbir şey, beni sevdiğim bir romanı bitirmekten alıkoyamadı. Okuma toplumsal zamanın örgütlenmesine bağlı değildir; o, aşk gibi bir varolma tarzıdır. Mesele okumaya vaktim olup olmadığı değil (kaldı ki bu vakti bana kimse vermez), bir okur olma zevkini kendime tanıyıp tanımamamdır. (Roman Gibi)
- Gidip yatsak ve berbat bir uykuya dalsak nasıl olurdu? (Okul Sıkıntısı)
- 1. Okumama hakkı. 2. Sayfa atlama hakkı. 3. Bir kitabı bitirmeme hakkı. 4. Tekrar okuma hakkı. 5. Canının istediğini okuma hakkı. 6. "Bovarizm" hakkı. 7. Canının istediği yerde okuma hakkı. 8. Çöplenme hakkı. 9. Yüksek sesle okuma hakkı. 10. Susma hakkı. (Roman Gibi)
- Doğum günüm son mumumuza kadar peşimizde sürüklediğimiz çocukça bir deyimdir. (Bedenin Güncesi)