Romancının Romanı - J. M. Coetzee Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Romancının Romanı kimin eseri? Romancının Romanı kitabının yazarı kimdir? Romancının Romanı konusu ve anafikri nedir? Romancının Romanı kitabı ne anlatıyor? Romancının Romanı PDF indirme linki var mı? Romancının Romanı kitabının yazarı J. M. Coetzee kimdir? İşte Romancının Romanı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: J. M. Coetzee

Çevirmen: E. Efe Çakmak

Orijinal Adı: Elizabeth Costello: Eight Lessons

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750704642

Sayfa Sayısı: 272

Romancının Romanı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Romanın kahramanı Elizabeth Costello, yaşlanmakta olan seçkin bir Avustralyalı romancıdır. Dünyanın çeşitli üniversitelerini dolaşarak konferanslar verir. Ancak bu konferanslar, yazarın ahlakî, estetik ve felsefî sorunlarla ilgili düşüncelerinin yanı sıra kendi yaşamöyküsünden kesitler de içermektedir.

2003 Nobel Edebiyat Ödülü'ne değer görülen J. M. Coetzee, bu romanında, kurgusal yöntemlerle kurgu dışı yöntemleri ustaca birleştirerek son derece özgün bir yapıt sunuyor okuyucuya. Romancının Romanı, yüzeyde, bir kadının anne, kız kardeş, sevgili ve yazar olarak yaşamının öyküsü. Ama Coetzee, asıl ustalığını, öykü anlatma sanatının derinliğinde gösteriyor. Romanın şaşırtıcı sonu ise Coetzee çapında bir yaratıcı yazarın hayal gücüne yaraşır düzeyde.

(Tanıtım Yazısı'ndan)

Romancının Romanı Alıntıları - Sözleri

  • Düşmeye başlarsak, bizi durduracak kimse yok.
  • Ölüm mahrem bir şeydir; sanatçı başkalarının ölümlerine tecavüz etmemelidir. Yaralananlarla ölenlerin yüzlerine kameralar dayamanın sıradan bir olay olduğu bir dünyada, düpedüz aşırılıktır bu.
  • İnanç sahip olduğumuz tek ahlaki dayanak değildir. Kalbimize de kulak verebiliriz. Hepsi bu.
  • Benim ne düşündüğümü soruyorsanız, kitapların bize bizi öğretmesinin yeterli olduğunu söyleyebilirim.
  • Bir zamanlar kim olduğumuzu söyleyebileceğimize inanırdık. Şimdi yalnızca kendi rolümüzü oynayan oyuncularız.
  • Yazarlar bize, farkında olduklarından fazlasını öğretirler.
  • İnsan aslan ve boğayla savaşmaya başladı, kuşaklar sonra bu savaşı kesin biçimde kazandı. Bugün artık bu canlıların gücü yoktur. Hayvanların elinde kalan son şey sessizliktir, bizimle yüzleşmek için yalnızca bu vardır ellerinde.
  • Ama ben kimim, kimdir bu ben dediğim, siz dediğim kimsiniz? Günden güne değişiyor, yine de aynı kalıyoruz. Hiçbir ben, hiçbir sen bir diğerinden daha gerçek değil.
  • İnsan kötülüğün derecesini ölçmek için, onu başka bir kötülükle karşılaştırınca, bütün bu hesabın kendisi, insanın ağzında kötü bir tat bırakıyor.
  • Düşünmek dediğimiz şey nedir, diye soruyorum kendime sürekli, anlamak istediğimiz şey nedir? Evreni hayvanlardan daha iyi anladığımız doğru mu? Anlamak dediğimiz şey, renkli küplerle oynanan şu oyunu getiriyor aklıma. Bütün küçük küpleri yerine yerleştirip büyük küpün her bir yüzünü tek renk yaptığınız zaman, tamam işte anlıyorsunuz. Böyle bir oyuncağın içinde yaşıyorsanız anlamlı bir şey olur bu, ama dışarıdaysanız...
  • Evren şer yuvasıdır.
  • Bir rüya, bir ferahlık, yağmur dindiğinde göklerde ebemkuşağının araladığı o açıklık gibi. Yağmur yeniden bastırmadan önce, avuntu niyetine, yine bu görüntüleri, bu gökkuşaklarını görmek, yetecek midir yaşını başını almış olanlara? Hangi adımın önce, hangisinin sonra atılacağını öğrenene kadar, dans edemeyecek hale gelmesi, elden ayaktan düşmesi şart mıdır kişinin?
  • Edebiyat söz konusu olduğunda, asıl mesele, yazarın bizi bizden çıkarıp başka yaşamlara götürmesi değil mi?
  • Evren şer yuvasıdır.
  • Edebiyat söz konusu olduğunda, asıl mesele, yazarın bizi bizden çıkarıp başka yaşamlara götürmesi değil mi?

Romancının Romanı İncelemesi - Şahsi Yorumlar

AH ELIZABETH COSTELLO: J.M.Coetzee'siz bir okuma gerçekten düşünemiyorum. Her romanından sonra beni kendisine biraz daha hayran bırakmaya devam ediyor. Kendisinin kurgu dışı bir kitap dediği, dilimize Romancının Romanı: Elizabeth Castello olarak çevrilmiş bu romanıyla da bir kere daha beni kendisine hayran bıraktı. Öncelikle Coetzee’nin dili bu kitapta da beni hiç rahatsız etmedi. Anlatım tekniklerindeki ustalığını kitabın hemen hemen her paragrafında hisseder okuyucu. Okuyucuyu dili ve anlatımıyla yormayan ancak seçtiği konularla her zaman okuyucuyu sarsan bir yazar Coetzee. Bu bakımdan ona hayranım. Fakay Romancının Romanı bambaşka bir tat ve hayranlık uyandırdı bende. Kitap sekiz bölümden oluşuyor ve her bölümde roman kahramanımız Elizabeth Costello’nun konferans konuşmalarından oluşuyor. Roman kahramanımız Elizabeth altmış altı yaşında ve yazarlığının son dönemlerinde olan ünlü bir yazardır. Çağrıldığı çeşitli ülkelerde konferanslar verir. Yazarımız Coetzee bu konferans konularını rast gele seçmemiştir. Kitap tam da bu nokta da tadından yenmiyor. İlk konferansta ‘Gerçeklik’ kavramını ele alıyor. Ve roman kahramanımız Elizabeth’in bu konferansta gerçeklik üzerine yaptığı konuşmayı, yer yer de oğluyla olan ilişkisunu okuyoruz. Bu şekilde roman kahramanımızı tanımaya başlarken, gerçeklik kavramanı da kendi içimiz de irdelemeye başlıyoruz. Elizabeth konuşmasında Kafka’nın bir öyküsünde kullandığı maymundan bahseder. Burada bir kere daha Coetzee’nin Kafka’ya olan hayranlığını görebiliyoruz. Peki gerçeklik nedir? Romancının Romanı kitabındaki yazarımız Elizabeth Costello buna çok daha farklı açılardan bakıyor ve seçtiği örnek ise Kafka’nın maymunu. Geriye keyifli bir okuma kalıyor. İkinci konferansta ise Afrika’da roman kavramı üzerinde duruyor. Buna değinirken amaç sadece bir kıtanın roman sorunu değildir, asıl amaç etnik ve kültüreldir. Romanın doğuşu için etnik yapının önemi ve diğer etnik kültürlerin bunun üzerindeki etkisini okuruz. Hem düşündürücü hemde keyifli bir okuma oluyor. Ve Coetzee bunu o kadar başarılı yapıyor ki, kitabın kurmaca mı, yoksa kendi yaptığı konuşmalar mı olduğunu düşünürüz. Oysa yazarımız kurmaca yoluyla bir takım fikirleri gözler önüne sermeye çalışıyor. Bunun için belki de bu romanının kurgusal bir roman olmadığını söylüyor. Üçüncü ve dördüncü konferanslarda hayvanlar üzerinde duruyor. Çünkü roman kahramanımız yazar Elizabeth Costello vejeteryandır. En beğendiğim bölümlerdendi bunlar. Küresel bir sorunu bu kadar açıklayıcı bir şekilde ortaya koymak gerçekten insanda farkındalık uyandırıyor. İnsan ve hayvanların dünya üzerindeki varlıkları ve bu yaşamlarıyla olan ve olması gerekeni belki de göstermeye çalışıyor bize Coetzee roman kahramanı Elizabet Costello aracılığıyla. Hiçbir fikri dayatmıyor romanında. Ancak romanı okuduğunuzda ve bu iki konferansta dönen tartışmalar sonucunda Elizabeth’e hak vermeden edemiyorsunuz. Hayvan yemenin yirmi ve yirmi birinci yüzyılda insan ilişkilerini nasıl etkilediğini, ailelerin bu durumda nasıl fikir ayrılıklarına düştüklerini ve bunun sonucunda ilişkilerin ne düzeye çıktığını çok açık bir biçimde gösteriyor bize. Altı ve yedinci bölümlerde insan ve tanrı, mitoloji, çok tanrılığı ele alıyor. Ama en sevdiğim bölüm olan sekizinci konferansa ayrıca değinmek istiyorum. Sekizinci konferansta bir kapı var. Ama bu kapı yazarımız Elizabeth Costello’nun geçmesi gereken bir kapı. Daha çok kendi zihninde yarattığı bir kasabada buluyoruz Elizabeth’i. Aslında onun zihnindeyiz. Onun kendi içinde aşması gereken kapıyı Kafkaesk bir anlatım tarzıyla bize sunuyor. Elizabeth’in bu kapıyı geçmesi için bir kurula inancını beyan etmesi gerekiyor. Peki inanç nedir? Ya da roman kahramanımız neye inanıyor? Bir yazarın inancı var mıdır, olmalı mıdır, nasıldır? Bunlarla uğraşan kahramanımız Elizabeth’in bu kurula yaptığı konuşma ya da savunmayı okuyoruz. Gerçekten de bu son bölüm ayrı bir öykü olarak okunsa bile koca bir romana bedel olabiliyor. Bunu çok rahatlıkla söyleyebilirim. Peki Elizabeth bu kapıyı geçecek mi? Nasıl geçecek? Arkadaşlar okuyun bu romanı diyorum kısacası. Okuyun ve kendi içinizdeki kapıları sorgulayın. Biz kendi içimizdeki kaç kapıdan geçebiliyoruz? “Ama ben kimim, kimdir bu ben dediğim, siz dediğim kimsiniz? Günden güne değişiyor, yine de aynı kalıyoruz. Hiçbir ben, hiçbir sen bir diğerinden daha gerçek değil.” (GökHan)

Ben Bir Kapıya Geldim !!!!!: ‘’Sizi hayvanların geri zekalı olduğuna inanmaya iten bilimsel deney programı bütünüyle insan merkezcidir’’…syf131 Bir anti-roman , geleneksel roman anlayışına karşı çıkan bir roman yazılımı anti-roman nedir ? Romanın karşı çıkılmaz biçimine , anlatım şekline ve kurgusunu farklı bir forma sokan anlatım biçimi diye tanımlanıyor. Öncelikle kitabın anlatım dili oldukça anlaşılır ve yalın. Kitabın okunmasını zorlaştıran şey , içeriklerin makale türünde yazılmış olması ve bu içeriklerin de oldukça uzun ,kavramsal ve oldukça sarsıcı konulardan oluşması tüm bu anlatım biçiminin de okuyucu zorlaması . Kitabı odaklanarak okuduğunuzda ve kavramları anlamaya çalıştığınız da ise oldukça sizi etkileyen bir içerik ve anlatımın doyuruculuğu sizi mutlu ediyor. Kitaptaki roman kahramanımız adı ; Elizabeth Costello ,kendisi altmışlı yaşlarında olan bir büyükanne ve roman kahramanımız bir yazar ve kitabın ana konusu ise yazarımızın çeşitli ülkelerde gittiği etkinlerde yaptığı konuşma metinlerden oluşuyor. Kitapta 8 bölüm ve her bölümün bir konusu var . İlk konferansta ‘Gerçeklik’ kavramını ele alıyor ve roman kahramanımız Elizabeth’in bu konferansta gerçeklik üzerine yaptığı konuşmaya, yer yer de aile ilişkilerinin anlatımıyla biz roman kahramanımızı tanımaya başlarken, bir yandan da gerçeklik ve idealizm kavramlarının karşılaştırılması yapılıyor. Ama yazarımız Coetzee konuları anlatırken oldukça tarafsız ; size konuları anlatırken karşıt taraflarının bakış açısını da anlatıyor yani okuyucuyu aslında yönlendirmeyen bir anlatımı var ve bence kitabı güzelleştiren üslupta bu olmuş. Kafka ‘ya hayran bir Coetzee olarak bol bol kafkaesk tanımlar yapılıyor. İkinci konferansta ise konumuz ‘’ Afrika’da Roman ‘’ kavramı üzerinde duruyor. Bölümün ana konusu edebiyatın etnik ve kültürel anlatımı , bu bölümü sevdim mesela ; aslında edebiyat son derece yeni bir sanat ,dünya üzerinde en fazla üç yüzyıllık bir geçmişi var ve aslında bir batı kültürü, bu bölümde yazar değindiği bir konu dikkat çekici ; Her ülke romanı kendi ülkesi için yazar Afrikalı yazarlar ise batı dünyası için yazıyor diyor ‘’ , bu konuyu aslında bizim için de sormak lazım ,Türk yazarlar kendi ülkemiz için mi yazıyorlar yoksa batı dünyası için mi ? bilemedim. Üçüncü ve dördüncü konferanslarda hayvanlar üzerinde duruyor. Bu bölümde de yüzyıllardır hayvanlarla ilgili konulara her yönden değiniyor , acımasız gerçekleri de roman kahramanımız üzerinden anlatıyor. Çünkü roman kahramanımız Elizabeth Costello vejetaryandır , aile oturumları içinde bu durumun sebep olduğu yaşantıları anlatırken vejetaryenliğin gündelik hayattaki durumuna da ilişkiler bağlamından yer veriliyor. Küresel bir konuyu yine tüm yönleriyle değinen her iki yazarımız !!!! Gerçekten hepimizin zihninde oldukça farkındalık yaratabilmeyi başarıyor. Altı ve yedinci bölümlerde insan ve tanrı, mitoloji, çok tanrılığı ele alıyor. Ablası Blanche ile olan ilişkileri ,din ,ahlak ,hak kavramlarını ise iki kadının bakış açısıyla anlatıyor. Özellikle ablası ile diyologları da oldukça güzel ve etkileyici bölümlerdi. Kitabın en güzel bölümü ise bence son bölüm olan sekizinci bölüm . Sekizinci bölümde ise bir kapı var, burda biraz büyülü gerçekçilik tarzında bir anlatım var . Neresi burası, Cennette miyiz Cehenneme mi geldik yoksa Araf mı burası kafalar epey karışıyor, diğer kadın neyi temsil ediyor ve bekçi kim ?neden hep yazıyor ? ve bir sürü deli sorular aklımdan geçiyor.!! Bu bölümde bir kurul var yargıçlar var , yine Elizabeth ‘ten bir konuşma yapması isteniyor ama Elizabeth’in bu kapıyı geçmesi için bir kurula inancını beyan etmesi gerekiyor. Peki inanç nedir? Ve böylece bu bölümde inanç kavramı üzerinde duruluyor. Kitapla ilgili iki tane eleştirim var evet kitabın makale şeklinde olması , konuların çokluğu ve okuyucu zorlaması hem güzel hem de kitap, bu tarzıyla herkese hitap etmeyebilir . Kitapla ilgili diğer eleştirim ise daha alt bir katman olan yazım dilinin içeriğine ilişkin ; karakterimizin bir kadın olduğunu düşündüğümüzde konuların bir kadın bakış açısıyla yazıldığını düşünmemem , anlatıcının bir kadın olduğu söyleniyor ama bence konuların anlatımı ve anlatımda kullanılan kelimeler ,oldukça eril bir bakış açısıyla aktarıldığını düşünüyorum ve ne yazık ki tüm bu konulara kadın bakış açısının yeterli işlendiğini düşünmüyorum.. Bu kitabı benim için güzel yapan en önemli ayrıntısı ise okuyucuya pek çok soru soruyor olması ve sizi yazılan konularda düşünmeye teşvik ediyor olması yani öyle sadece okuyup geçen bir okur istememesi , sizi aktarılan konu başlıklarında düşünmeye zorlaması kısacası ben beğendim bu kitabı yazarın yazdığı kitaplardan ,Barbarları Beklerken ve Utanç isimli romanlarını da alıp okumayı düşünüyorum. (Nihal)

Bu yılın benim için en önemli kazanımlarından biri J.M. Coetzee kitapları ile tanışmak oldu. Yazarın okuduğum altı kitabından yalnızca "Kötü Bir Yılın Güncesi"ni beğenmedim. Onun dışındaki beş kitabın hepsi çok başarılı ancak Romancının Romanı'nı ayrı bir yere koymak durumundayım. Çünkü hayatımda okuduğum en iyi kitaplardan biri olabilir Romancının Romanı. 66 yaşındaki yaşlı bir roman yazarının dünyanın çeşitli yerlerinde verdiği konferanslardaki konuşmalarından oluşan bu kitapta hayvan sömürüsünden insan sömürüsüne, mitolojiden, etik değerlere, yaşama saygıya kadar çeşitli konulara değiniliyor. Tabi ne yazar gerçekten var ne de romandaki konferanslar gerçek. Yazarın başarılı hayal gücü ve kurgusu ile ortaya enfes bir kitap çıkmış. Utanç, Barbarları Beklerken, Yavaş Adam, Michael K çok ama çok başarılı romanlar iken Romancının Romanı bu kitapların bir tık ötesinde, insanı düşünmeye, sorgulamaya yönelten romanlar üstü bir roman olmuş. Okuyunuz okutturunuz... (Caner Toptaş)

Romancının Romanı PDF indirme linki var mı?

J. M. Coetzee - Romancının Romanı kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Romancının Romanı PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı J. M. Coetzee Kimdir?

John Maxwell Coetzee (9 Şubat 1940) şimdilerde Avustralya'da yaşayan Güney Afrikalı yazar ve akademisyen. Daha ziyade J.M. Coetzee olarak bilinir. 2003 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı.

Coetzee Cape Town'da doğdu. Babası avukat, annesi ise öğretmendi. Ailesi 17. yüzyılda ülkeye gelen ilk Hollandalı göçmenlerdendir. 

İlk yıllarını Cape Town ve Worcester'da geçirdi. Bu dönemi 1997 yılında yayımlanan kitabı Boyhood'da anlatır. Cape Town Üniversitesi'nde matematik ve İngilize okudu. 1960'da İngilizce bölümünden, 1961'de de matematik bölümünden mezun oldu.

1960'ların başında Coetzee Londra'ya taşındı. Bir süre IBM firmasında bilgisayar programcısı olarak çalıştı. Bu dönemdeki tecrübelerini sonradan Youth (2002) adlı kitabında anlatmıştır.

Doktorasını Teksas Üniversitesi'nde yaptı. 1971 yılına kadar New York Eyalet Üniversitesi'nde İngilizce ve edebiyat dersleri verdi. 1971 yılında ABD'de kalıcı oturma izni için başvurdu ancak Vietnam Savaşı karşıtı protestolardaki faaliyetleri dolayısıyla reddedildi. Sonrasında Cape Town Üniversitesi'nde İngiliz edebiyatı profesörlüğü yapmak üzere Güney Afrika'ya döndü. 2002 yılında emekli olduktan sonra Avustralya'da Adelaide'e yerleşti ve Adelaide Üniversitesi'nde araştırma görevlisi oldu. 2003 yılına kadar Chicago Üniversiesi'nde ders verdi. 6 Mart 2006 tarihinde Avustralya vatandaşı oldu. Romanlarının yanında Flamanca ve Afrikaan dillerinden tercümeler yapmıştır.

J. M. Coetzee Kitapları - Eserleri

  • Utanç
  • Barbarları Beklerken
  • Yavaş Adam
  • Michael K. Yaşamı ve Yaşadığı Dönem
  • Petersburg'lu Usta
  • Romancının Romanı
  • Düşman
  • Yuvayı Keşfetmek
  • Kötü Bir Yılın Güncesi
  • Gənclik
  • İsa'nın Çocukluğu
  • Taşra Hayatından Manzaralar
  • Demir Çağı
  • Seçilmiş Əsərləri

J. M. Coetzee Alıntıları - Sözleri

  • " Zaman gerçekten her şeyin ilacı." (Utanç)
  • Mesleğiniz? Yazar. Yazar mı? Ne tür bir yazar? Kitap yazıyorum? Ne tür kitaplar? Öyküler. Öykü kitapları. Çocuklar için mi? Hayır, özellikle çocuklar için değil. Ama çocukların okumasını isterdim. (Petersburg'lu Usta)
  • “Hiç kimse, görmek istemeyen biri kadar kör olamaz!“ (Petersburg'lu Usta)
  • " İnsan ancak ölünce mutlu sayılır." (Utanç)
  • “Hiçbir şey hayal edebileceklerimizden kötü olamaz.” (Barbarları Beklerken)
  • “Yöneticilerimizi yazı tura atarak seçmiyoruz- yazı tura atmak itibarsız bir etkinlik olan kumarla ilgili görülmektedir- ama yöneticileri tarihin başından beri yazı tura yöntemiyle seçilen bir dünyanın daha kötü bir durumda olacağını kim ileri sürmeye cüret edebilir?” J.M.Coetzee/Kötü Bir Yılın Güncesi (Kötü Bir Yılın Güncesi)
  • Zamanın kendi başına değerli değilse değerlendirmek için bir şeyler yapabilirsin. (Yavaş Adam)
  • Değişmeye başlayan şey düşüncelerim değil, düşüncelerim hakkındaki düşüncelerim. (Kötü Bir Yılın Güncesi)
  • Bir yandan üstat Tolstoy’un ölçüsü, öbür yandan üstat Dostoyevski’ninki. Onları örnek alarak daha iyi bir sanatçı olunabilir; ve daha iyi demekle hünerli olmayı değil, ahlaken iyi olmayı kastediyorum. Onlar sahte tavırları yok ediyor; görüşü berraklaştırıyor; eli güçlendiriyorlar. (Kötü Bir Yılın Güncesi)
  • İnsanlar ölümü kabullenir, yas tutar, daha sonra da unutur. Unutmazsak derler, dünya çok geçmeden kocaman bir kitaplığa dönüşür... (Petersburg'lu Usta)
  • Dikenlerle dolu, sık bir çalılıkta hangi kuşun içinden şakımak gelir ki? (Barbarları Beklerken)
  • Ama ben kimim, kimdir bu ben dediğim, siz dediğim kimsiniz? Günden güne değişiyor, yine de aynı kalıyoruz. Hiçbir ben, hiçbir sen bir diğerinden daha gerçek değil. (Romancının Romanı)
  • "İnsanın bir yerde yaşayıp geride kendisinden hiçbir şey bırakmaması mümkün değil." (Petersburg'lu Usta)
  • Her şey ne kadar çok değişirse o kadar aynı kalıyor. (Utanç)
  • “Her şeye sahip olun­ca yazmayız, acı çekince yazarız, ek­siklik duyunca.” (Petersburg'lu Usta)
  • İyi niyetten dostluk ve mutluluk doğuyor, parklarda samimi piknikler ya da ormanda öğleden sonrası yürüyüşleri doğuyor. Aşktan ise, ya da en azından daha acil tezahürleri olan özlemde ise hayal kırıklığı, şüphe ve yürek acısı doğar. İşte bu kadar basit. (İsa'nın Çocukluğu)
  • "Hayatımın ne kadar büyük bir bölümü beklemek ile geçiyor!" (Düşman)
  • Bir zamanlar kim olduğumuzu söyleyebileceğimize inanırdık. Şimdi yalnızca kendi rolümüzü oynayan oyuncularız. (Romancının Romanı)
  • Okul sadece okuma yazma öğretmez. Diğer oğlanlar ve kızlarla geçinmeyi de orada öğrenirsin. Okul toplumsal hayvan olmanı sağlar. (İsa'nın Çocukluğu)
  • “Xoşbəxtlik heç nə öyrədə bilməz – o öz-özünə deyir. – Bədbəxtlik isə insanı bərkidir, gələcəyə hazırlayır. Bədbəxtlik ruhun məktəbidir. Bədbəxtlik sularına daldıqdan sonra sahilə təmizlənmiş, güclənmiş və incəsənətin çağırışına cavab verməyə hazır şəkildə çıxmaq olar”. Amma əslinə qalsa, bədbəxtliyin arındırıcı xüsusiyyətini, yuyulub təmizləndiyini hiss eləmir. Əksinə, başına gələnlər çirkli nohurda yuyunmağa bənzəyir. İztirabları onu nə ağıllandırır, nə də möhkəmlədir, əksinə, daha da keyləşdirib, ölüvaylaşdırır. Bəs iztirabla gələn məşhur təmizlik hanı? Bəlkə kifayət qədər dərinə üzməyib? Bəlkə daha dərinə – bədbəxtlik, kədər və dəliliyin dibinə qədər üzmək lazımdır? (Gənclik)