Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası - Arkadaş Zekai Özger Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası kimin eseri? Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası kitabının yazarı kimdir? Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası konusu ve anafikri nedir? Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası kitabı ne anlatıyor? Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası PDF indirme linki var mı? Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası kitabının yazarı Arkadaş Zekai Özger kimdir? İşte Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Arkadaş Zekai Özger
Yayın Evi: Ve Yayınevi
İSBN: 9786058519558
Sayfa Sayısı: 144
Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Arkadaş Z. Özger'in ölümünün üzerinden kırk bir yıl geçti. İlk yayımlayacağı kitabın adını Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası koymak istiyordu: "Ne zaman yayımlarsam yayımlayayım adı bu olacak!" Erken ölümü nedeniyle yerine getiremediği ve şairin vasiyeti olarak kabul ettiğimiz isteği bu kitapla yerine geliyor.
Kitapta yer alan şiirler Kenan Yücel tarafından titiz bir çalışmayla derlendi. Yaşarken dergilerde yayımladığı şiirler tek tek incelenerek, karşılaştırılarak kitaba aktarıldı. Kitapta tüm şiirlere ilişkin ayrıntılı notların yanı sıra, Kaynakça, Şiir Başlıkları Dizini ve İlk Dize Dizini de yer alıyor. Bu eleştirel basımla ölümünün kırk birinci yılında Arkadaş Z. Özger'i saygıyla selamlıyoruz!
Kitabın tüm gelirleri Arkadaş Z. Özger Kitaplığı'nın oluşturulması için bağışlanmıştır...
Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası Alıntıları - Sözleri
- üzme kendini bu kadar sana umudu öğretemeyenlerin suçu mu var bak yeryüzü ne kadar geniş ne kadar dar
- ah nasıl ayrılır aşk ve dostluk birbirinden can canı sever ötesi yok bunun çocuk
- Bir bitimin en tehlikeli başlangıcında
- Ağlamak acıların yontulmuş biçimidir.
- Ben hüznün, ben gölgemin kiracısı Yeni bir ev değiştirmekten
- Yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta Hasreti bir ben bilirim Bir de gecenin gözlerindeki baykuş
- düşürmem sigaramın ucundaki külü ben
- Çünkü bütün sarhoşluklar biraz Freud'un alkolsüz sayıklamalarıdır.
Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Çoklar Sokağında Bir Yalnız: “hep kurşunlamışlar yalnızlığı çoklar sokağında herkesler var olmuş bir sen ben ölmüşüm ölmüşlük ne ki yaşanmamış mutluluklarda ölmüştük ne ki tutkusuz yaşamlarda” 5 Mayıs 1973 yılında Ankara/Kızılay’da henüz 25’inde gencecik bir fidan düşer yere, kimsesizdir, bir başına. Çoklar sokağında bir yalnızdır, ölümünü bekler öylece. Yeğeni şöyle der İsmet Tokgöz’e; “Biraz geç kalsak kimsesizler mezarlığına gömülecekti dayım” Tıpkı kendisinin doğduğu yıl öldürülen, öldürülmeden bir sene önce yani 1947’de gazetesine şu satırları yazıp; “Biz istiyoruz ki, bu topraklar üzerindeki insanlar, kafalarında taşıdıkları fikirlerden dolayı değil, bu yurdun ve bu halkın yararına yahut zararına yaptıkları işlerden hesap versinler. Bu iş incelenirken, koltuğuna ısınmış beş on hazır yiyicinin menfaati, keyfi değil, milletin hayrı düşünülsün.” Tam bir sene sonra yine aynı şekilde kafasına aldığı darbelerle canice katledilen, cenazesinin 6 ay boyunca yerde kaldığı, sonrasında bir mezarın bile çok görüldüğü Sabahattin Ali gibi. Ya da kendisinden yıllar sonra henüz 19’da “vurmayın, öldüm...” demesine rağmen yine aynı şekilde vahşice dövülerek öldürülen Ali İsmail gibi. Rakamlar, seneler, isimler, yaşlar, şehirler değişti ama yöntem hep aynı kaldı. Vurdular, öldürdüler ve hiçbir ceza almadılar. Tezer Özlü der ya hani, “Burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi” diye işte tam o noktada durduk ve sıra kime gelecek diye bekliyoruz. Neyse... Arkadaş Zekai Özger, 1948’de Bursa’da doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. TRT'nin Ankara bürolarında çalıştı. Soyut, Forum, Papirüs, Yordam, Dost, Yansıma dergileri ve Ulus gazetesinin kültür-sanat sayfalarında şiir ve yazıları yayımlandı. Kısacık ömründe iki şey peşini hiç bırakmamıştı. Birincisi ailecek çektikleri yoksulluktu. ‘Tamirat’ adlı şiirinde yaşadıkları yoksulluğu şöyle anlatmıştı; “ne kadar üstelesem yanlış bir değişimi bir proleterin oğlu olduğuma inandıramıyorum kimseyi inandıramıyorum babama bir proleter olduğunu çünki dönem o dönemmiş (...) ablalarım kalıntı toplarmış pazardan ağabeylerim buz satarmış babamsa memur ayakkabılarının tamiratına nefretini yamarmış annem bir sabır küpü annem bir acı küpü acıyla beslemiş yüreğini yoksulluğu ve açlığı acıyla doyurmuş ve acıyla büyütmüş bebeğini acıyla doğurmuş” Onu yoksulluktan daha çok etkileyen ve hayatı boyunca peşini bırakmayan ikinci şeyse, 8 yaşındayken yakalandığı ostomyolit adlı kemik hastalığıydı. Bu hastalık onu defalarca ameliyat masalarına yatırmış, aylarca koltuk değnekleriyle dolaştırmış. Sonunda savaşı kazanmış Arkadaş ama sağ bacağı kısa kaldığı için yaralı bir asker olarak çıkmış savaşından. Bu durum onu çok etkilemiş. İnsanların onunla alay etmesi Arkadaş’ın hassas kalbine derin yaralar bırakmış. Bu yaraları da şiirlerinde bariz bir şekilde göstermiştir. Ahmet İnam onun için, “Onca acıya karşın, gülümseyen bir şiirdi o” der. ‘Kurdeşen’ adlı şiirinde hastalığını şöyle anlatır; “Sonrası mı? sonrası ostomyolit işte bir çeşit kemik hastalığı sağ bacağı ve sağ bacağa asalak olur en çok sağ bacağa sekizbuçuk yaşındayken asalak olur yirmibirlere kadar birlikte büyürsünüz sonra hep birlikte büyürsünüz en çok o büyür siz küçülürsünüz (...) sağ bacağım topaldır benim ve incelmiştir onunçin incedir yüreğim onunçin aksarım hayata ve denize” Bu hastalık onu annesiyle birbirine hiç kopmayacak derecede bağlar. Şiirlerinin en özel yerlerine yerleştirir annesini. Dost dergisinde çalışırken, Sina Akyol’un gönderdiği bir şiirde ‘ana’ sözcüğünü ‘anne’ olarak değiştirir. Nedenini sorduklarında ise, ” ’Anne’ gibi incelikli söylemek varken, ‘ana’ gibi kalınlıklı söylenmişi olmaz olsun” der. Anne sözcüğünü hep daha ince ve daha farklı telaffuz eder. Beyaz Ölüm Kuşları, Hüzün Mevsimi gibi en duygu yüklü şiirlerinde annesini daima yaşatır. Anne onun için imge ile gerçeklik arasında gidip geldiği bir sözcüktür. “mesela mevsim kışsa yağmur yağıyorsa mesela annem de yoksa yanımda mesela, şimşek de çakıyorsa ben çok korkarım ağlarım (...) -ana bana kurşun dök. dua oku. üfle ana ana ben daha çok küçüğüm. bana ninni söyle ana yalnızım. bunu hep söylüyorum yalnızım. bunu hep söylüyorum (...) -ana ben çok yalnızım. benim başka sevgim yok içimde utanç çiçeği gibi büyüyor hü” Şiirlerinde en çok hüzne rastlarız. Hüznün, sevdanın, kavganın adamıdır Arkadaş. Hem bireysel hem toplumsal şiirler yazmıştır. Toplumcu şiirleri artık ustalık eserleridir. Sevgiyi, “Tragedyanın kaynağı, yaşamın kökeni, insanı var kılan umut” olarak tanımlamıştır. Şiire sarılmasının nedeni dünyaya kendisini katmak istemesidir. Hayatın kamusallığıyla yaşantısının tekilliği arasındaki gerilimi gündelik dilin olanaklarıyla ortaya koyacağını anlamıştır diyor İsmet Tokgöz Arkadaş için. Ki bu tekilliği şiirlerinde defaatle görürüz. “sustukça çoğalıyor tekliğim ah benim sıska yüreğim ah benim kimselere söz geçiremez yüreğim (...) tekliğim yorgun ve kanadı kırık kuştur hüznün yapraklarında gölgelendiği (...) yoruldum değiştirmekten kanını yüreğimin ne zaman bitecek bu hüzün” Turgut Uyar, Attila İlhan, Metin Eloğlu gibi şairlerden etkilenmiştir. ‘Uyarca’, ‘İlhanca’ başlıklı birkaç şiir de yazmıştır. İlhan Berk ve Ece Ayhan’ı, ikinci Yeni’yi en çok bulandıran, negatif yargıya vardıran şairler olarak görmüştür. Okumak isterseniz şayet; Uyarca; http://www.siirparki.com/azozger14.html İlhanca; https://eksisozluk.com/attila-ilhan-gibi-siir-yazma-rehberi--798139 Aslında onun çoğu şiirini duymuşsunuzdur. Mesela ; Onur Akın - Çam Kolonyası https://youtu.be/NnixlyMR8lY Sadık Gürbüz- Pencere https://youtu.be/2ZXQKw49ZF4 Ahmet Kaya - Alnında Dağ Ateşi https://youtu.be/ShQy8X6dpcc 24 Ocak 1971’deki SBF Yurt Baskını sırasında Sinan Kazım Özüdoğru’nun “Arkadaşlar, çıkmak isteyen çıksın, kapıları kapatıyoruz” sözüne karşın yurttan çıkmayan 300 kişi arasındadır Arkadaş. Tabii sonrası yurda silahlı, sopalı saldırı ardından günlerce gözaltı işkenceleri... O günü de şiirine yazar Arkadaş; http://www.siirparki.com/azozger1.html Kardeşine, “Kötü vurdular, hem de çok kötü” der. Ve iki sene sonra beyin kanamasından gencecik yaşta bir sokak ortasında hayata gözlerini yumar. “Ne zaman yayımlasam adını, Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası koyacağım” dediği şiirlerini yayımlama fırsatı olmamıştır Arkadaş’ın. Dergi ve gazetelerde yayımlanan şiirleri ölümünden sonra derlenip önce ‘Şiirler’ adıyla, ikinci basımda ise ‘Sevdadır’ adıyla yayımlanmaya devam eder. 2014’te ailesi son isteğini yerine getirip kitabın adını ‘Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası’ olarak değiştirir ve Arkadaş’ın şiirleri asıl adına kavuşur. “Zekai... Arkadaş Özger yani... -Tamirat’ın şairi. ‘Ne kadar üstelesem yanlış bir değişimi bir proleterin oğlu olduğuma inandıramıyorum kimseyi inandıramıyorum babama bir proleter olduğunu’ diyen Zekai... Birlikte yitirdiğimiz günleri hayatın zalim, sabırsız günleri... Hukuğun, SBF’nin, ODTÜ’nün falan günleri... onlardan bir gün, bir Mayıs günüydü, ben, Şevket, Oğuz... bir güzel gömdük ince bedenini Üstüne çiçek ve toprak attık...” Sina Akyol Ne zaman bu türküyü dinlesem aklıma Arkadaş gelir, Sabahattin Ali, Ali İsmail, öğretmen Aybüke Yalçın ve bu topraklardan gencecik yaşta yok edilen daha nice can. https://youtu.be/kwvXXTp8sWc İnsanların ırk diye, renk diye, din diye, kim diye ötekileştirilmediği sadece iyi insan ve kötü insan diye ayrıldığı bir dünyaya uyanmak dileğiyle... (Gül)
Kitabı Zekai Özger öldükten sonra arkadaşı şiirlerini bir araya getirerek yayımlatmış. Güzel ve anlamlı yerleri olmasıyla beraber bazı kısımlarda müstehcen bir takım kelimeler de içeriyor. Şair hakkında fikir edinilmesi açısından güzel. Hatta son bölümünde başka şairleri şiirleştirerek hatırlatmayı denemiş ama bence pek başarılı olamamış. Benim yine de en beğendiğim şiiri Sadık Gürbüz'ün de seslendirdiği "Pencere" şiiri oldu. (Saliha Akyol)
Kitabı çıkınca koyacağı adını söylemiş henüz hayattayken, yaşamın kendisinden çalınacağını bilerek belki. Şiirlerinde hayat var, açlık var, yoksulluk var, direniş var. Tanrı’yı sorguya çekme, hesap sorma, suçlamak var. Aşkta var bir umut kırıntısı. Kendi kendine ‘arkadaş’ ismini koymuş bir insanın hüzün dolu şiirleri. Sözcük şiirinde dediğin; ‘bir çiçek solmuşsa koklandığı içindir rengini dünyaya bıraktığı içindir’. Bugün edebiyat kokuna hasret, ve bizler renklerine daha alışkın, daha hoşnut. Keşke daha fazla yaşatabilseydi insanlık seni, daha çok okuyabilseydik seni. Özlemle… (Hüseyin Yurtal)
Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası PDF indirme linki var mı?
Arkadaş Zekai Özger - Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Arkadaş Zekai Özger Kimdir?
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. TRT'nin Ankara bürolarında çalıştı. 1970 öncesinde okulunun polislerce basıldığı bir gün, çıkan olaylarda başına ağır darbeler aldı. Aradan yıllar geçtikten sonra 5 Mayıs 1973’te sokakta ölü bulundu. Beyin kanamasından öldüğü belirlendi. Arkadaşları, ölümünü okulun basılması sırasında başına aldığı ağır darbelere bağladılar. Dergi ve gazetelerde yayınlanan şiirleri ölümünden sonra "Şiirler" adlı bir kitapta toplandı (1974). Daha sonra aynı kitap "Sevdadır" adıyla Mayıs yayınlarınca Mart 1988’de yayınlandı. Şiir yazdığı yıllardaki üniversite ortamının da etkisiyle ölüm ve cinsellik konularını sık sık işledi. Çoğu arkadaşının aksine dönemin sert siyasi şiir geleneğine uymayıp kendi yalnız yolunu oluşturduysa da ölümünden sonra adı akıllarda kalan arkadaşları değil o olmuştur. Tahir Abacı'nın da dediği gibi en çok da Arkadaş'a yakışmıştır bu kimlik.
Arkadaş Zekai Özger adına, İzmir'de Mayıs Yayınları tarafından 1996'dan bu yana her yıl şiir ödülü verilmektedir.
Arkadaş Zekai Özger Kitapları - Eserleri
- Sevdadır
- Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası
- Şiirler
Arkadaş Zekai Özger Alıntıları - Sözleri
- Ağlamak acıların yontulmuş biçimidir. (Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası)
- Yüzümü okşa biraz, Çünkü yorgunum. Uzun bir yoldan gelmişim tabanlarım çatlak. Gövdem kan içinde, yüreğim ağrıyor.. (Sevdadır)
- Göğü kucaklayıp getirdim sana kokla açılırsın. (Sevdadır)
- "Sevgilim bugün helva yedim şarap içtim göğe uzandım avuçlarımda hüzünlü bir aşk ince kemikli bir eli okşuyorum göğü okşuyorum yabani bir diken batıyor avuçlarıma bir çakıyla parmağımı kesiyorum yanlışlıkla sanki bilerek yanlışlıkla kesiyorum sanki aşkı kesiyorum aşk parmağımda yanlış bir uçurum.." (Şiirler)
- Ben hüznün, ben gölgemin kiracısı Yeni bir ev değiştirmekten (Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası)
- Sevgili acı! Bugün ne de güzelsiniz.. (Sevdadır)
- Başını omzuma yasla göğsümde taşıyayım seni gövdem gövdene can olsun (Sevdadır)
- Ben çabuk severim insanı, belki bundandır çabuk yıkılışım. (Sevdadır)
- dün geldim geç kalsam da bağışlanır bir bahar bozumuydu yola çıktığımda yüzümde suçlu bir merak kalbim heyecandan telaşlı gözlerimde ısırgan bir hüzün vardı hüzün: hep bilinir bir afyon çiçeğidir önceleri dalayan bir ısırgan yoncası olur sonra dalayan ve uyandıran o afyon uykusundan dün geldim acı sırtımda tabiy yolum uzundu yanımda hiç resim yoktu dağlara baktım: dağıldım yollara baktım: yoruldum gece ayışığı içtim, dudaklarım kurudu gündüz böğürtlen yedim, dilim buğulandı siz görmeliydiniz o kanı bir dağ çiçeği sevdasına bin arı öldü tam ordan geçiyordum, gördüm diyebilirim aman nasıl petekti öyle nasıl baldı böğürtlen gibi kırmızıydı kan gibi saydam bir garip kokuydu, onun kokusuydu dayanamadım, eli titrekti ama yedim yedim kalbim çatladı sevdam o dağ çiçeğinde kaldı dün geldim, anca geldim usumda vızıldayan bin arı ölüsü heybemde onarımı gereken bin iğne önce kendi etime dün geldim hoş mu geldim hoş olmayan şeylerden geldim bir kentten geçtim ki canım titredi sıtma kabusuyla sallanıyordu uzaktan girişte insanlar gördüm, hiç görmediğim ama sanki biryerlerden tanıdığım, yemin edebilirim iğrenç suratları vardı, insandan çok cüzzamlı bir köpeğe benziyorlardı kuru birer ağaç dibine çömelmiş çürümüş bir dalı kemiriyorlardı omuzlarında soyulmuş yılan derileri ellerinde pas tutmuş makaslar iki ucu da kırık tam ben yanlarından geçiyorken elma ağaçlarının çiçeklerini kesmeye başladılar ben sanki tarihini bilmiyormuşum gibi bakır çalığı bir kasede elmanın kanını sundular geldim ya, nasıl geldim bir elimde tarih atlası bir elimde güneş humması soğutulmaya zorlanmış bir çöl kızgınlığından bir kum fırtınasının soylu kumcuklarından geldim yorgundum, susamıştım, dilim kuruydu ama gördüğüm serap mıydı, gerçek miydi bilirim ben çölün tam ortasında sonsuz bir ışıltıydı yedibin rengi yansıtan renksiz bir kuyuydu duruydu, aydınlıktı, yaz gökleri gibiydi suyu uzanıp avuçlasam benimdi öyle yakın, öyle kolay, öyle dokunsam ah o kervancıbaşı ah o sırmalı soyguncu ve ellerinde kesik başlar ve zebellah ordusu birden beliriverdiler tam kuyunun başında ellerinde kan sızıtan kesik başları tan kuyunun ağzından sarkıtıyorlardı ki ne olduysa o anda oldu kızıl bir bulut ağdı kuyunun ağzından göğe bulut değil bir devin alev saçan soluğuydu ardından muhteşem bir kum fırtınası kum değil devin çocuklarıydı saçılan ah görmeliydiniz o savaşı ne kanlı kervancıbaşı ne zebellah ordusu dayanamadılar kum fırtınasının şiddetine çöl mü yarıldı kuyu mu büyüttü ağzını kızgın çöl kavuşunca dinginliğine bir ben vardım kuyunun başında diri ve herşeyi görebilen sağlıklı çöl tanığı öğrendim çöl kızgınsa öfkesi nice olur kum fırtınasında neler yapılır nasıl yok edilir çöllerin sırmalı soygun kervancıları gördüğüm serap mıydı, gerçek miydi bilirim ben bir elimde güneş humması bir elimde tarih atlası vardı vakit dardı kanarak içtim de kuyunun duru suyundan uçar gibi aştım çölü o sonsuz ışıltıdan dün geldim dün ben nerden geldim ezberlenip unutulmuş bir sıkıntıdan geldim adı konulmamış bir düşten geldim terlemiş balıklar gördüm, rengi bozulmuş mavilikler kabaran denizler gibi coşkun sürücüler kılçığı beynine saplanmış gözsüz balıklar gördüm trollenmiş deniz tarlası, iyot vurgunu derya içindeydim de hani deryayı gördüm küçük balığı gördüm, peşinde büyük balık bir su ağası gibi kuvvetli ve saldırgan oh balık, küçük balık, can balık anasının kuzusu, deniz kokulum söyle yavrum, söyle gözüm, söyle kılçığım kim dokundu senin pullanmamış derine kim kıydı senin o tazecik gövdene denizde kum gibi dolgun pullarıyla doymaz mı büyük balık küçük balığa ama gördüm ya sonunda derya içindeki deryayı büyük balık küçük balık peşindeydi ya birleşince küçük balık yüzlercesiyle şaşırıp kaldı büyük balık şaşırıp kalmadım amma ne de keskinleşmiş dişleri ol mahilerin unutulmaz bir deniz anası gibi büyüdü gövdeleri kıymık kıymık oldu gövdesi büyük balığın anladım nice olsa da denizde kum, büyük balıkta pul birleşince edemezmiş küçükleri kendine kul (Şiirler)
- Yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta Hasreti bir ben bilirim Bir de gecenin gözlerindeki baykuş (Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası)
- Elbet geçer bu hüzün mevsimi bir baykuş bir serçe ile arkadaş olduğu gün O gün size sevinci de anlatacağım (Şiirler)
- “Göğü kucaklayıp getirdim sana..” (Sevdadır)
- “yoruldum değiştirmekten kanını yüreğimin ne zaman bitecek bu hüzün.”.. (Şiirler)
- "Ağzıma konacak kış kuşları nerde" (Şiirler)
- düşürmem sigaramın ucundaki külü ben (Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası)
- Başını omzuma yasla Göğsümde taşıyayım seni Gövdem gövdene can olsun' (Sevdadır)
- Çünkü bütün sarhoşluklar biraz Freud'un alkolsüz sayıklamalarıdır. (Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası)
- üzme kendini bu kadar sana umudu öğretemeyenlerin suçu mu var bak yeryüzü ne kadar geniş ne kadar dar (Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası)
- yaşamak bizim en eski çağlardan kalma yanık türkümüz öylesine kısık ki sesimiz ne duyurmasını ne söylemesini biliriz Arkadaş Zekai Özger (Şiirler)
- Sustukça çoğalıyor tekliğim ah benim sıska yüreğim... (Şiirler)