Saklı Kitap - Sibel Eraslan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Saklı Kitap kimin eseri? Saklı Kitap kitabının yazarı kimdir? Saklı Kitap konusu ve anafikri nedir? Saklı Kitap kitabı ne anlatıyor? Saklı Kitap kitabının yazarı Sibel Eraslan kimdir? İşte Saklı Kitap kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Sibel Eraslan

Yayın Evi: Timaş Yayınları

İSBN: 9786050808124

Sayfa Sayısı: 192

Saklı Kitap Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Niçin böylesin sen?” “Çünkü insanım...” “Bu direnci nereden alıyorsun?” “İçimdeki saklı kitaptan ve ruhumun gezindiği yerlerden...” Fişler, kayıtlar, tutulmuş notlar, yuvarlak içine alınmış “T” harfiyle damgalanmış, kabarık dosyalara istif edilmiş hayatlar... Oysa hepsinin bir ismi vardı bugüne kadar. Hayır, bu odada hiçbirinin ismi yok; hepsi “T”den ibaret... Srry, Shrysf, Mhdvrn, Mcd, Glstn, Dry, Blks… “Kesik Saçlı Kızlar Çetesi”… Ashab-ı Kehf’i bugüne bağlayan bir ipti onların hikâyesi. Bir de Kıtmir’leri vardı. Kıtmir nasıl sadıksa mağara arkadaşlarına o da öyle sadakatle sakladı hepsinin ismini. Çünkü hayatı sıcak bir mayıs öğleden sonrası okudukları Kehf Suresi’yle değişmişti. Kıtmir’di artık o. Onları bir daha hiç bırakamayacağını ta içinde hissetmişti. Sibel Eraslan, 28 Şubat’la savrulan, yerinden koparılan, sürekli kendilerini izleyen bir gözle, “Tepegöz”le yaşatılan bir neslin romanını yazdı. Onlar direnci, direnişi, masumiyeti, nezaketi, safiyeti taşıyan birer ırmaktı. Çünkü onlar içlerindeki “saklı kitabı” her şeye rağmen koruyanlardı…

Saklı Kitap Alıntıları - Sözleri

  • Oysa aradığım kendi yolumdu. Sen değildin. Sen, yolumda karşılaştığım parlak bir aynaydın belki. Oyalayan. Hatırlatan. Fark ettiren. Bölen ve kuran. Kıran ve kırılan. Kırıldığı yerde parmaklarımı kesip kanatan. Düşünüyorum da... İkna odasındakilerden pek de farkın yoktu aslında. Herkes, sen bile, beni kendinize ikna etmeye çalışıyordunuz. Oysa benim aradığım kendi yolumdu...
  • "Allah zamanlarımızdadır, iyi ve güzel düşünelim, iyi ve güzel bulsun bizleri..."
  • Bir saklı kitap durur hepimizin içinde.
  • Yeryüzünün en uzak ülkesiydi ölüm...
  • Dünya, bir eşya ve ihtiyaçlar okyanusuydu, içler acısı bir halde kendini sürekli çoğaltan, eskittikçe yenisini doğuran, doğurdukça köpürüp sığacak yer bulamayan, dipsiz bir arzular ve alışkanlıklar deryası...
  • Her devrin bir Ashab-ı Kehf'i vardır.
  • Hayat, böyle bir şey işte. Kalbinizden girip tum hücrelerinizi ele geçiren bir ıssızdır zaman. Sızıdır sizi zamanın içinde asılı tutan...
  • Okumak ve yazmak niçin en kadim suçlarındandı insanlığın...
  • ''Çevremdeki bu ezber korosuna dahil olmak hiç içimden gelmiyordu bir kere. Birbirlerini zavallıca taklitten öteye gidemeyen, hayata dair merak edecek hiçbir şeyi kalmamış insanların arasında yer almayı ben de istemiyordum aslında.''
  • Terk edememenin ismiydi Kıtmir..
  • İstikamet! Ey istikamet sahibi... Ey doğru yolu arayan yolcu... Ey yolunu, doğruluğun izine sürmüş seyyah...
  • ''Sahte olandan kaçınmak, samimi bir tebessüm, nezaket, ikram, başkasını fark ediş, duyarlılık, diğerine saygı, iyilik, umut, dostluk, fedakârlık... Bunlardı aradığım sanırım...''
  • Sen sen ol,sakın göklere bakmayı bırakma e mi küçüğüm? Başına her ne gelirse gelsin, ama kolay ama zor, üzüntüde veya sevinçte, nerede olursan ol, gökyüzündeki yıldızları seyretmeyi sakın bırakma...
  • Okul! Herkesin korkuyla eğitildiği koskocaman bir okuldu sanki toplum. Belki de bu yüzden birbirimize benziyorduk hepimiz... Korkarken de korkutulurken de çocuktuk bir yönümüzle. Çocuk bırakmıştı bu korku hepimiz biraz...

Saklı Kitap İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Ayrılaştıran, gayrılaştıran, seni beni onu yani bizi ötekileştiren bir dönem... Üstelik dilimiz,dinimiz,inancımız da birken... Kendi vatanımızda özgürlüğe hasret kaldığımız bir dönem... Masasında yemek yediğimiz karşı komşumuza saygımızın tek bir kelime ile yerle bir olduğu dönem... Masum insanları etiketleyip,fişleyip ifşa ettiğimiz;onlara yaşam alanı bırakmadığımız hatta ve hatta pek çoğunu da hapse attırdığımız bir dönem... Hele ki o ikna odaları... Evet,ikna odaları kitabın konusuydu. Her bölümde kendimle savaşmaktan,sorduğum cevapsız kalan sorular yüzünden bir oturuşta bitiremedim. Oysa kısa bir kitap,tıpkı ömrümüz gibi. Mutlu son bekledim, ama yazar suratıma çarptı hayatın her zaman mutlu sonla bitmediğini. Akıcı,yalın bir dil. Sevgiliye yazılan mektup formatında,haliyle üslup samimi. Anlatım sürükleyici ama can yakıcı. Hele sonlara doğru kitapların yakılmasından bahsettiği kısımlar... aklımın ipleri rüzgara kapılan balon misali ordan oraya uçuştu. Seçimler yaklaşırken konusu itibariyle biraz daha araştırma yapıp iyice düşünmeme neden olacak ve oy vermeyi düşünmezken oy vermemi sağlayacak bir kitap oldu. İlahi zamanlama yine mükemmel çalışıyor,şükürler olsun. Kitapla kalın. (Ellyf)

YERYÜZÜNÜN İNCİNMİŞ HATIRALARI "Hayat olsa olsa bir incinmedir" Parmaklarının izinden sürülüyor bir kadın, geçmişinin yaralarına. Sesinin buğusundan, yüzünün kederinden ve başının örtüsünden tanınıyor bir kitlenin gözünde. Unutmak fiili ile yan yana hapsolmanın kapısında bekler en çok kadın. Unutacak ne çok şey vardır hayatta, yarında, dünde ve şu anda! Unutmak, kesilen bir saç telinde, harf harf büyüyen yangının kül ettikleri midir mesela, yaktıklarımız, sustuklarımız, yok saydıklarımız Sahi olmamış olanlar mıdır? Sessiz harflerin tümünü çıkarsak mesela cümlelerden, gözleriniz rahatsız olur mu? Ne çok zor soru var ve ne çok ah! Hâlbuki hayat, kendinden çıkarılmış insanlarla dolu. Kendinden öteki olmaya zorlanmış, hüznünden bile sürgün yiyerek acı ve ağır uygulamaların başrolünde oynamaya zorlanmış insanlarla Sibel Eraslan, bu başrol kahramanlarından biri. Yirmi Sekiz Şubat’ın anlam(sızlığ)ına kafa yoran sahne önündeki isimlerden. Acısını içinde yirmi beş yıl bekletenlerden Yalnız o, acısını tek başına taşıyanlardan değil; yaslandığı omuzların sahiplerini, gözleriyle şahit olduğu zulmün aktörlerini, akıl almaz uygulamalarla, mesleğinden ve eğitiminden geriye sürülmüş kadınların dünlerini ve bugünlerini kaleme almış Saklı Kitap isimli eserinde. Türkiye’de post modern bir darbe algısı ile sahnelenen Yirmi Sekiz Şubat süreci, çok insanı kalbinden etti. Cumhuriyet döneminden bu yana modernleşme ve çağdaşlaşma adı altında, sürekli olarak insanların manevi değerlerine bir saldırı söz konusu idi. Bu durumun ortaya çıkmasında muhakkak ki muhafazakarlık taraftarlığı ile dini uygulamaları eline yüzüne bulaştıranlar, tarikatlar, cemaatler, cumhuriyet öncesi tekke ve zaviyeler, kısaca dini bölük pörçük etme sevdası ile kendine has uygulamaları sahneye koyanların da payı büyük. Yani yanlış din algısı, yanlış bir yaşam algısı koydu ortaya. İlk emrin “İkrâ!" olduğu bir dine mensup olanlar, kutsal kitabımızı başuçlarına süslü kılıflarla asıp, kendi kurallarını yazdılar! Manevi değerlerin sömürüsü, kimilerinin ekmeğine yağ sürdü bu ülkede muhakkak. Tüm bunların sonucunda, dindarlık tehlikeli bir yaşam tarzı algısına büründü. Önlem alınması gereken bir durum şekline girdi ne yazık ki Ne çok kalp telef oldu kim bilir kendini koltuk sevdasına, ülke sahipliğine kaptıranların parmak uçlarında. Çok şey söylenebilir, çok fazla hüzün konabilir masaya ve söz siyasetin başucunda dönüyorsa, kendi namıma kalemi o kıyıdan çekmek gerekir. O başın ucunu da sonunu da, birçokları gibi, haklıyı haksızı en güzel ayıracak olan Mecra’ya havale ederek kitabın kıyısına gönül izlerimizi bırakalım. İkna Odalarında Acının İhramını Giyenler Yirmi Sekiz Şubat’ın kızlarında, en derin yarayı ikna odaları açmıştır şüphesiz. Bin bir türlü emekle geldikleri okullarına, inançlarını temsil eden örtüleri yüzünden alınmamaları ve üstüne üstlük örtülerini çıkarmaları, birbirleri hakkında bilgiler vermeleri namına kurulmuş çilehaneleri; ikna odaları! Tepegöz korkusu, vefa, sınav kâğıtlarına konan tesettürlünün “T"si Yurdundan ve yuvasından sürülen kızlar, kadınlar Kendi içlerine hapsolanlar, örtülerinden vazgeçenler, vazgeçmeyip mücadele ile kabri arasında kalanlar, gidenler, gidenler ve gidenler Gitmeler en çok kalanı acıtır diye bilirdim ben bu kitaptan evvel. Bir uçak yolculuğunda kalp muhasebesine duran Kıtmir’in, sesinin buğusunda, hüznünün rüzgârında titrerken bulana kadar kendimi, en çok kalanlar acı çeker sanırdım işte ben. Oysa gidenler, dünya yurdunu ahiret yurduna değişenler, ne çok ağlattılar sayfalar boyu beni. Sibel Eraslan yirmi beş yıllık acısını gömmüş sanki sayfalar arasına. Sankisi fazla aslında basbayağı öyle! Bu kitap, sayfalarına gözyaşlarınızın izini bırakacağınız bir kitap. “Ayrılık fark ediştir, farklar üzerine inşa edilir hayat"(Sayfa-13) diyordu Kıtmir. Kıtmir olmak biraz da terk edemeyiştir aslında. Yüzyıllar boyu uyumaktır kalbini emanet ettiklerinle, uyurken başucunda durduklarını, uyandıklarında emanet aldığın kalpleri ile karşılayabilmektir biraz. Kimsenin adını vermedi ikna odasında Kıtmir, kimseye ihanet etmedi. Ve ben şimdi biliyorum ki, o yedi güzel, isimlerindeki sesli harflerin kayboluşunu, sessizliğin içinde gözyaşlarını örtüleriyle silişlerini hiç unutmadı. Acının ihramını kalplerinden hiç çıkarmadılar, çıkaramadılar İkna odalarından çıkan omuzlar, biraz düşük, biraz yorgun ama en çok kırıktı. Düzene kırgınlık, yâre kırgınlık, aileye, eşe dosta Kırgınlık bir adam boyu yol alıyordu bir kadının içinde. Sessizlik büyüyor, büyüyor, kocaman, canhıraş bir çığlıkla susuyordu yine içlerinde. Susmak ne çok konuşmaktı oysa Siz hiç babanızın hayal kırıklığı oldunuz mu mesela? Yârinizin yüzüğünü parmağınızdan çıkarıp “terk" kelimesini, kendinizden uzak kaç cümle içinde kullandınız? İnandığınız, sırf o güzel ayeti başınıza taç ettiğiniz için zulüm gördünüz mü? Bir de yârinin mahvına sebep olmayıp, destek olabilen güzel adamlar vardı. Onlar da nasibini aldı bu zulümden belki, ama kaçmak belli ki akıllarına bile gelmedi. Sibel Eraslan kendisiyle yapılan bir röportajda ikna odalarını şöyle değerlendiriyordu: “Büyük bir hayal kırıklığıydı. Hayal kurmaya izin vermiyordu. 28 Şubat’ın üniversitelerle, sermayeyle, medyayla yakın bir alakası vardı ama ben kendi şahit olduğum alanı, kadınlar dünyasında bıraktığı izleri yazıya taşımak istedim. Bir kadın korkusu olarak gördüm ben o günleri. Başörtülü kızlar düşünülmeyen, hesap edilmeyen kızlardı. Rejimin münasebetsiz bulduğu kadınlar ortaya çıktı. O kadınlar üzerinden insanları cezalandırmak çok daha kolaydı. Odağında kadın vardı ama kadının yanındaki erkekler de nasiplerini aldı." Keşke diyorum birilerini illaki kendi yolumuzda yürümeye mecbur etmeye çalışmak yerine, kendi yollarına gönderip el sallayabilsek arkalarından. İnsan neden herkesi kendine benzetmek ister ki? Saçlarından Kalbine Bağlı Kızlar Sahi, kadınlar unutmak için mi kesiyorlardı saçlarını, Sibel Hanım’ın dediği gibi. Unutmak bir hatırlamayıştan mı ibaretti? Peki, hangisi unutmuştu acaba yaşadıklarını? Fatih’teki kızlar evinde, nazik üslubuyla, zevk sahibi oluşuyla, gece yarılarında Arapça ve İngilizce ajanslardan dinleyip Türkçeye çevirip not aldığı cümle yığınlarıyla Sryy unutmuş mudur sahi, içinden göçüp giden kervanın ruhunu örseleyen parmak izlerini? Kıtmir’in onu en son gördüğü yerde, polislerin kolları arasında örtüsünün arkasında dururken nasıl unutsun tüm bu yaşadıklarını Süreyya? Mesela Shrysf. Duruşu ve ruhu cümlelerle safi bir nezaket abidesi şekliyle anlatılan Shrysf. Köklerinden sökülüp parmaklıkların arasında, solgun uzanan Seheryusuf. Sahi unutmuş mudur oda kabrinde Rabbinin emriyle uyurken? Kıtmir onu en son bir onkoloji servisinde gördü ve insan artık biliyordu ki, ruhun depremi bedeni de sarsıyordu. Merakı kalbini aşmış, ruhunu yormuş ve ismi iknacılara tüm ısrarlara rağmen verilmemiş güzellerdendi Mhdvrn’da. Ezber bozan bir usla “kaderiyle barışık bir seyyahtı". Biliyorum ki Mahidevran’da hiç unutmadı. Nasıl unutsundu, Kıtmir’e ne demişti en son: “Üzülme!" Giden üzülüyordu elbet ama cevap ne güzeldi öyle: “Allah, yeryüzünü mescid kılmıştır bizlere. Hem hicrete ilk çıkan ben değilim ki."(Syf-100) Ruhu dosyalara sığmayan kız: Mcd. Kalbinde aklın kadar cesur muydu sahi Macide? Sorusu bile hata belki de! Sen unuttun mu sahi Macide, nasıl güzel anlatıyordun örtüyü, örtünmeyi, “aslında örtüden çok Nur Suresi’ndeki ayetleri taşımak olduğunu tesettürün "(Syf-105) Kıtmir senin de ismini dosyaya yazdırmadı Macide abla! Çünkü senin ismin “İnsanlar arasında yazılıdır" ve Kıtmir bilir ki “hiçbir ruh sığmayacaktır hiçbir zalimin kirli dosyasına"(Sayfa-106) Ama sen üzeri yeşil örtülü bir tabutun içine sığdın, kim bilir düğünün nasıl güzel oldu Mcd! Giderken bile örtünü hiç çıkarmadın! Glstn. Belki de arkadaşların senin o güzel hanımlık ve annelik düsturundan evliliği kalplerinde akladı! Zira kimsenin evlilik kıyısında dolaşmaya vakti yok gibiydi, dünya telaşı herkesin ruhunu bulundukları anda donduruyordu sanki.“Aşk diyordun, işte böyledir, alınganlıktır, hassasiyettir."( Sayfa-113) Ah Gülistan aşka ne çok yakışıyordun! Kıtmir seni en son Ankara adliyesinde görmüştü, anlaşmalı bir boşanmanın eşiğinde, kamusal alan dedikleri şey evliliğinin kalbine kadar girmişti işte! Biliyorum ki sen de hiç unutmadın, o soğuk hastane odalarının, hemşirelerin, doktorların, kamusal düzen ve kılık kıyafet yönetmeliklerini, bir insanın hayatının bile üzerinde görüşünü, hiç unutmadın! İsmine keder düşen Dry, hüznü sırtlayan, dört kardeşin en büyüğü, hayatın tüm yükünü kalbinde taşıyan Derya Sen de o güzel unutuşun uykularından birisin ve kim bilir şimdi hangi rüyayı görmektesin? O güzel anaokulunun zil sesi, kulaklarında çınlıyordur şimdi. Uçuk pembe önlüğün ve başında örtün. Hiçbir yönetmelik ve kuralın, kalbinin üzerine çıkmamış bir hayal ülkesinde, rüyalar inşa ediyorsundur kendine, Hilal Anaokulu olmasa da ruhunun gezindiği yer, Hilal Tuhafiyede rızkına vesiledir elbet. Ve biliyorum ki sen de hiç unutmadın, polislerin kolları arasında götürüldüğün o günü, çocukların ağlayışlarını, ana haber bültenlerinde kısa bir araya sıkıştırılan haber malzemesi düşlerini Hiç unutmadın! Sonra Blks Skryl, kaşlarının altında duran prenses düğmeleri, derin bir denizde boğulmanın adı olan gözleri İnsanın kalbinin lisanı kaç hecedir, en iyi o bilirdi belki. En iyi o hatırlardı, unutmadığı onca şeyi! Başında örtüsü yoktu belki ama o yaralı olan her şeye mütemadiyen ilgi duyan, kopuk tüm bağları birbirine ulayan bir ruhtu. Belki de bu yüzden Kıtmir tüm cümlelerini onun ruhunun bir köşesinde kurdu. Viyana’ya yerleştikten sonra ilk mektubunu ona yazdı Belkıs, onun da adını vermedi Kıtmir iknacılara! Diline vurduğu mührü, ahirete kadar açmayacak bir ruhun adıydı Kıtmir! Onu anlatmak cümlelere bile sığmıyorken, hesap günü ismini muhakkak işiteceğimi ve şahitliğimi ben de cümleler boyu ikrar edeceğimi biliyorum sadece, biliyor ve şükrediyorum. Ashab-ı Kehf ekseninde temeli atılan ve yedi güzel uyurlarla Kıtmir’in öyküsüne kulak veren Saklı kitap üzerine, daha sayfalarca söz söylenebilir, içinden bir çok cümle tırnak içine alınabilir. Alınabilir elbette lakin insanın acısı kaç tırnak içine sığar? Kitap boyu temrinlenerek anımsatılan unutmak ve hatırlamak kelimeleri bunca zıtlıkla nasıl yan yana böyle sakin durabilir? Yirmi Sekiz Şubat birilerinin ruhunda, kalbinde, ömründe derin yaralar açtı. Yarasızlığınız yara alanı anlamanıza asla engel değildir. Hissederek okumanız kâfi cümleleri. Bu kitabın sizi uzağa atan tek yanı kapağı olabilir olsa olsa. Timaş’ın tasarımcısı Ravza Kızıltuğ bu güzelim kitabın arka kapağını ön tarafa koysaydı keşke diyorum. Kocaman puntolarla yazılmış kitap ve yazar ismi, belki de kocaman yaraları olanları anımsatmak için böyle seçildi, kim bilir Söylenmiş ve söylenmemiş bunca sözün kıyısında, gözlerinizin nurunu emanet edebilirsiniz bu kitaba, yaşanmışlıklar can acıtsa da; unutmak ömrümüzün kıyısında bir hatırlayıştan başka nedir ki? Sibel Eraslan/Saklı Kitap/Timaş Yayınları/185 Sayfa Gülnaz Eliaçık - 13.01.2014 (Gülnaz Eliaçık Yıldız)

Sibel Eraslanin bu kitabinda konu genel olarak baş örtüsü bu baş örtusune karsi kickanlari ele almis esarp davasi var cok guzel ornek hikayler var bn kesinlikle tavsiye ediyorum guzel bir kitap :) (**şeyda**)

Kitabın Yazarı Sibel Eraslan Kimdir?

Sibel Eraslan (d. 1967, İstanbul) Türk gazeteci, yazar.rnrn1967’de İstanbul’un Üsküdar ilçesinde doğdu. Üsküdar Kız Lisesi’ni (1985), İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi (1989).rnrnİnsan hakları, kadınların eğitimi, istihdamı ve haklarıyla ilgili inisiyatiflerde görev aldı.rnrnTeklif ve İmza dergilerinde yazdı. Bir dönem Vakit gazetesinde de köşe yazıları yazan yazar, 18 Şubat 2011 tarihinden itibaren Star Gazetesiinde yazmaya başlamıştır. Öyküleri Dergah, Mostar ve Hece dergilerinde yer aldı.

Sibel Eraslan Kitapları - Eserleri

  • Canfeda
  • Çöl / Deniz
  • Siret-i Meryem
  • Nil'in Melikesi
  • Saklı Kitap
  • Hz. Aişe

  • Balık ve Tango
  • Şile
  • Kadın Sultanlar
  • Parçası Benden
  • Fil Yazıları
  • Zemzem'in Annesi - Hazreti Hacer
  • Hz. Fatıma

  • Babam İçin Beyaz Bir Kuğu
  • 4 Defter - Rumeli Rüzgarı
  • Parçası Benden
  • Ayrılık Üzüntülerin Annesidir

Sibel Eraslan Alıntıları - Sözleri

  • "İnsan bilmediğinin cahilidir efendimiz." (Canfeda)
  • “ Sevgi, selamın yaygınlaşmasıyla olur ” (Hz. Aişe)
  • Halbuki arkadaşlık kadar cennete benzeyen çok az kelime vardır dilimizde... (Ayrılık Üzüntülerin Annesidir)
  • İnsan, yüzünü hiç görmeden de sevebilir bazı şehirleri. (4 Defter - Rumeli Rüzgarı)
  • ... beğenilmemenin acı burkuntusu... (Parçası Benden)
  • " Anne kalbi her şeyi işitir,hatta söylenmeyip dile gelmemişleri bile,hiç merak etme...Sevmek,bilmekten evveldir." (Babam İçin Beyaz Bir Kuğu)

  • Bilgilendirme artık politik bir propaganda aracına dönüşmüş durumda. Zihinler, küresel olarak pompalanan sanal bilgilendirmelerle bir çeşit sürüklenme ağı içinde. (Hz. Fatıma)
  • Merakını merak ediyorum... (Babam İçin Beyaz Bir Kuğu)
  • Gurbette gariplik vardır, garip olansa zaten Allaha yakındır. (Ayrılık Üzüntülerin Annesidir)
  • Bilmiyorum, tecrübe etmişliğim yok ama çocuk, sanırım böylesi bir şey, ağırlıkları silen, yerçekimini altüst eden bir hesap edilmezlik var çocuklukta... (Babam İçin Beyaz Bir Kuğu)
  • Adliyeler hep böyle soğuk mu olmak zorunda? (Fil Yazıları)
  • Hatice’nin kalbi Resul’ün eviydi. Hatice’nin kalbi onun için giysiydi, libastı. . . Sığınaktı Hatice sevgilisi’ne, onun güvenli limanıydı. (Çöl / Deniz)
  • Terk edildikten sonra da devam ediyorsa, o sevdadır ancak. Herkes gittikten sonranın hikayesidir, benim hikayem. İşte bakın! Arkadaşlarımdır şu savrulan yapraklar. Kopmuş yerinden, dalından ayrı düşmüş... Düşen yapraklar kadar yurtsuz bir kızıyım yeryüzünün. (Zemzem'in Annesi - Hazreti Hacer)

  • Kendisini sevdası uğruna iptal etmeyen göz, boşa aşığım deyip durmasın. Sevda perdedir. Körlük sanırsın, oysa görüştür. Görüş açıklığı için,diğer şeylere körlük gerektirir aşkın yolu. (Siret-i Meryem)
  • "Sabır sadece zorluklara tahammül etmek değildir. Sabır gücümüz yettiği halde zalim olmamaktır." (Çöl / Deniz)
  • “ Allahın rahmeti gazabından çoktur... Biz müminler de merhamet sahibi olmalıyız... Bizim öfkemiz de, gazabımız da haddi aşamaz aşmamalıdır. Derdi Efendi İbrahim’in eşi hanımım Sare… (Zemzem'in Annesi - Hazreti Hacer)
  • Yüzlerce uzun boylu robocop arasında uçuşan bir kül yığını gibi süzülerek ilerliyordum. Kütlem yok, biliyorum... (Parçası Benden)
  • Sevdiklerinden vermedikçe hakiki iyilik mertebesine asla ulaşamayacaklarını bildiren vahye tabi kıldılar iradelerini.. (Canfeda)
  • Melike'yi götürdüler... Kütükler çakılmış kızgın kumsala bağladılar... "Bu sağ elimdir" dedi, sağ bileğinden bağlanırken, "bu hep elinden tutmak istediğim, ama yüzünü bile hatırlayamadığım anneme uzanan elimdir, Allah'a feda olsun..." Onu bağlayanlar da ağlıyordu... "Bu sol elimdir" dedi, sol bileğinden bağlanırken, "bu elimle yazı yazamadım hiç, şayet yazsaydım; Allah yazardım, feda olsun Allah'a..." Onu bağlayanlar da ağlıyordu... "Bu sağ ayağımdır" dedi, sağ ayak bileğinden bağlanırken, "evladım Musa'ya her yönelişimde onun üzerine bastım, Allah'a feda olsun..." Onu bağlayanlar da ağlıyordu... "Bu sol ayağımdır" dedi, sol ayak bileğinden bağlanırken, "dünyayı sevemedim, sığacak bir ev bulamadım, lakin dünyalar Allah'a feda olsun..." Onu bağlayanlar da ağlıyordu... ... O gün, onun eve dönüş günüydü... (Nil'in Melikesi)
  • "Hz. Aişe de " evlerinden çıkmasınlar" ayetini her işittiğinde ağlarmış ya.. Bir kere evinden çıkmaya görsün kadın kısmı. Gerisi tufan. Gerisi Cemel. Gerisi, "bahar eriyor gitgide, bir iki günlük ömrü var artık, mevsimler de dört değil şimdilerde, ikiye indi, yaz ve kıştan başka bir şey kalmadı elimizde..." (Babam İçin Beyaz Bir Kuğu)