Sarı Yazma - Rıfat Ilgaz Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Sarı Yazma kimin eseri? Sarı Yazma kitabının yazarı kimdir? Sarı Yazma konusu ve anafikri nedir? Sarı Yazma kitabı ne anlatıyor? Sarı Yazma kitabının yazarı Rıfat Ilgaz kimdir? İşte Sarı Yazma kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Rıfat Ilgaz
Yayın Evi: Çınar Yayınları
İSBN: 9789753482684
Sayfa Sayısı: 508
Sarı Yazma Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Buraya niçin mi geldim? İnsandan, toplumdan yıldığım, korktuğum, kaçtığım için değil. Tükendiğime inandığım için hiç değil. Belki de yeniden başlamak, yeniden doğup yaşamak, büyüyüp yaşlanmak için... Gerilere doğru daha bilinçli bakıp tadını çıkarabilmek için...”
Sarı Yazma, otobiyografik bir roman ama anlatılan aslında bir kuşağın öyküsü. Keskin toplumsal çelişkilerden kaynaklanan hoyrat bir iklimin yıprattığı, kırıp döktüğü bir kuşak bu.
Rıfat Ilgaz’ın, mücadelelerle geçen uzun yılların sonunda, yorgun ama inançlı bir yürekle ve her şeye yeniden başlamak kararlılığıyla doğduğu kente, Cide’ye dönüşüyle başlar Sarı Yazma. Yazar, yaşamının bu dönemecinde tüm geçmişiyle içten bir hesaplaşma yaşarken duru bir anlatımla dirençli ve umutlu bir son sunar.
Rıfat Ilgaz’ın kendi yaşamı ekseninde, Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’ndan 1950’li yıllara kadarki politik yapısını ve edebiyat dünyasını anlattığı Sarı Yazma, aynı zamanda savaş karanlığındaki 1940 Kuşağı toplumcu gerçekçi aydınlarının mücadele dolu öyküsüdür.
Sarı Yazma Alıntıları - Sözleri
- Son saatine kadar insanca yaşamalı, ölürken bile küçük düşürücü davranışlara karşı direnmeliydim.
- Bu toplum var ya bu toplum, yani bu düzen... Ömür törpüsü diye bir söz vardır ya... Ömür değil, mutluluk törpüsü!..
- Başlayıp bir türlü bitiremediğim, düşünüp başlayamadığım çok konular var.
- Gene de yalnızlık çekmezsin sen! Yatağa, yorgana, masaya, sandalyeye hemen alışırsın. Dost olursun onlarla... Hayır hayır, masaları, sandalyeleri, yatağı yorganı da kendine alıştırırsın. Onlar senin dostun olur... Daha ileri giderek şunları da söyleyebilirim. Öylesine alıştırırsın ki kendine onları, sensiz yapamazlar!..
- Nasıl da insanları birbirlerine düşman etmeyi başarıyorlardı büyük kentlerde, politika adamları. Nasıl bu memleketlerde oturan yabancılar, el ulaklarıyla bizi birbirimizden soğutup çıkarlarını sürdürmesini başarıyorlardı? Bir gün onların da kazınacaktı kökleri. Ama kavga gene de sürüp gidecekti. Kavganın sürüp gitmesi zenginlerin zenginliklerini sürdürebilmeleri için gerekliydi, yalnız bizde değil, bütün yeryüzünde.
- Benim bildiğim tek bir gerçek var. İnsanların bu toplumda kendi hallerinde rahat bırakılmadıkları... Böyle bir ortamda bir şeye sahip olmak için tepinmenin, ölmenin, hiçbir anlamı kalmıyor!
- ... gücünü yitiren kişi, özgürlüğü, bağımsızlığı için direnecek gücü bulamaz kendinde. Boşuna harcamış, boşuna tüketmiştir çünkü.
- Bu toplum var ya bu toplum, yani bu düzen... Ömür törpüsü diye bir söz vardır ya... Ömür değil, mutluluk törpüsü!..
- Bu memleket halkının çektiklerini kimse çekmemiştir, diyorum içimden, çoktan hak etmiştir insanca yaşamayı.
- “Portakal ne işe yarar diye sormuşlardı bir ankette, Altındağ çocuklarına. Hastaneye götürülür demişlerdi, çoğunlukla...Öyleydi, bizim gibiler için. Hastaneye götürülürdü portakal...Arada sırada, bayramlarda da yenirdi... Ama kim yiyecekti, portakalı, hangi mutlu çocuk?”
- Şu «hayat» dedikleri oyun yok mu! Bir yerde tam bir güldürüdür.
- Nasıl da insanlari birbirine düşman etmeyi başarıyorlardi büyük kentlerde, politika adamları? Nasıl bu memleketlerde oturan yabancılar, el ulaklarıyla bizi birbirimizden soğutup çıkarlarını sürdürmeyi başarıyorlardı? Bir gün onların da kazınacakti kökleri. Ama kavga gene de sürüp gidecekti. Kavganın sürüp gitmesi, zenginlerin zenginliklerini sürdürebilmeleri için gerekliydi, yalnız bizde değil, bütün yeryüzünde.
- Ah bu halkları, çocukları, büyükleri düşman edip birbirlerinden koparanlar.
- " Benim bildiğim tek bir gerçek var. İnsanların bu toplumda kendi hallerine rahat bırakılmadıkları."
- "Benim bildiğim tek bir gerçek var.İnsanların bu toplumda kendi hallerinde rahat bırakılmadıkları."
Sarı Yazma İncelemesi - Şahsi Yorumlar
SARI YAZMA’DAN GÜNÜMÜZE İNSANIN İNSANA ZULMÜ İLE İLGİLİ BİR İNCELEME: Rıfat Ilgaz'ın, Sarı Yazma adıyla kitaplaştırdığı bu hatıralar 1980'li yıllarda Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde günlük makaleler olarak yayımlanmış ben de bir kısmını orada üzüntü ve tarifsiz kederlerle okumuştum. Daha çocukluktan ağır verem hastası olan Ilgaz bütün olumsuzluklara, yokluklara, çaresizliklere rağmen okuyup öğretmen olur. Fakat Atatürk Cumhuriyet’i kurmuş, isyanlar ve suikastları bahane ederek kendisine rakip olarak gördüğü ve kendisine kayıtsız şartsız biat etmeyen, bir fikri, görüşü olan, yazar ve düşünürleri, bütün silah arkadaşlarını sopa olarak kullandığı yargı vasıtasıyla ortadan kaldırmıştı. Atatürk’ün savrulduğu faşizm, Turancılık, diktatörlük girdabına İnönü, Bayar ve Menderes’te dört elle sarılacaktı. . İşte böyle bir dönemde Ilgaz’a, bu kötü gidişatı alkışlamamanın Ebedi Şef ve Milli Şef’e biat etmemenin bedelini ödetmişler, el üstünde tutulması gerekirken Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Sabahattin Ali ve daha niceleri gibi onun da ömrü, karakollar, mahkemeler, zindanlar arasında geçmişti. Bu kitabı İbn-i İshak'ın Hz Muhammed, Hıfzı Topuz’un Taif’te Ölüm, Yılmaz Karakoyunlu'nun Üç Aliler Divanı kitapları ile art arda okudum. Birinci kitap Hz. Muhammed, ikinci kitap II. Abdülhamid, Üç Aliler Divanı ile bu kitap ise Atatürk ve İnönü dönemlerini anlatıyor. Ve arada 1400 yıl olsa, asırlar, çağlar, isimler, zaman değişse de zulüm zalimlik değişmiyor... Zira bu dönem ve liderler ile günümüz saray rejiminin iktidarı ele geçirme, tek adamlığa geçiş, menfaati için her yolu mubah görme, korku ve dehşet iklimi oluşturarak halkı kendisine biat’a tapınmaya zorlama, tapınmayanları bertaraf etme taktik ve yöntemlerinin birebir aynı olduğunu görürüz. Bu kitap, bizi iflasa sürükleyen günümüz muktedirlerinin dayandığı temelleri ve yakın tarihimizi roman tadında okumak - öğrenmek için eşsiz eserlerden biri. Sağlığı zaten bozuk olan Ilgaz'ın bir de alkol bağımlısı olması benim için ayrı bir üzüntü kaynağı oldu. Okuyarak kalın. (Halil Korkmaz)
KİM KİME TAHAKKÜM KURUYOR ŞEKERİM ?!?!?: Selamlar ola bir kez daha siz sevgili muhittinli hoşbeşler .. Tanıtım yazısından evvel, soluk borusuna kaçan bulgurların tek gerçek efendisi olan sevgili black ' ye teşekkür ederek başlayalım .. Sağolsun Adem_yce ve benim yıldıran ısrarlarımı kırmayıp bir güzel etkinlik tertip etti .. Fena da olmadı hani ! Bu vesileyle hepimizin adını gayet iyi bildiği ama çoğumuzun tvde yayınlanan Hababam Sınıfı haricinde bir tek kitabını alıp okumadığımız - ki çoğunluk kitabı da okumamıştır - bir büyük ismi okumamıza vesile oldu 1000kitap olarak .. Sayımız az ama olsun .. İnanıyorum ki ilerde bu sayı katlanarak artacak .. Neyse ..Tanıtım az uzun olacak.. O yüzden girizgahı fazla uzatmanın alemi yok .. Öncelikle neden bu kitap onu açıklayayım .. Sürekli buna vurgu yapıyorum , beni takip edenler ya da yazdıklarımı okuyanlar da illallah ettik diyecekler ama olsun .. Yeni okuyanlar için açıklamak elzem .. Sen bu satırları okuyan sevgili koçero , kimi okuyacaksan oku .. Ne okursan oku ama yazarın hayatını , yoksa yazıldığı tarihi , dönemin tarihsel olaylarını muhakkak oku .. Bunları bilirsen , hele ki yazarın bir biyografisi de varsa elinde ; ilerde söz konusu yazara dair okuyacakların temellenmiş olur .. Okuyacakların havada kalmaz .. Yazarı tanıdığın gibi yazılan eserin yazılış amacını ve nedenini de cebine atmış olursun .. Bu açıdan bakıldığında Rıfat Ilgaz kısa ama gayet ÖZ bir biyografi kaleme almış .. Kısa dediğime de bakmayın .. 500 sayfalık bir külliyat bu .. Kısaca ve spoiler karası çalmadan yüzlerinize , aktarayım hayatındaki bazı önemli noktaları ben size .. Kimdir Rıfat Ilgaz ? Efenim kendisi bir Kastamonulu .. Esas adı Mehmet Rıfat .. Kendisinin hep belirttiği gibi hep halkın arasında, daha doğrusu halktan biri olabilmiş bir isim Rıfat Ilgaz .. Ilgaz soyadını da işbu memleket sevgisi ve bakmaya doyamadığı Ilgaz Dağı' na sebep kendine seçiyor.. Esasen şu noktada söylenecek çok şey var .. Çünkü kendisini ne kadar yıkmaya ve yok etmeye çalışsalar da, ne kadar görmezden gelip yok saysalar da bir aşılmaz DAĞ olmayı başardı mizah yazınımızda .. "CUK OTURDU" tabiri sanırım bu soyadı muhabbeti göz önüne alındığında gayet manidar olacaktır .. Devam edelim ama az geriye alarak .. Sene 1911!! Daha Kurtuluş Savaşı yıllarına çoook var .. Kastamo'nun Cide ilçesinde bir çocuk doğuyor .. Adını Mehmet Rıfat koyuyorlar .. 1 . Dünya Savaşı yıllarında Cide ' de yaşıyor .. Okula da burada başlıyor .. Kendisinin de belirttiği gibi "doğa - toplum" ilişkileri burada filizleniyor .. Ardından gelen Kurtuluş Savaşı yılları ve Atatürk Devrimleri döneminde yine Kastamonu 'da geçecek öğrencilik yılları .. Öte yandan okuma yazma seferberliği döneminde öğretmen olarak göreve çağırılıyor .. Seve seve katılıyor bu göreve .. Bununla beraber eline aldığı kalemle yerel gazetelerde yayınlanmaya başlayan ilk yazıları ve bir büyük yazarın o zaman için küçük ama kendince atılmış dev adımları ..Tüm bunlara ek, halen daha devam eden hayatında acısıyla tatlısıyla şahit olduğu yokluk ve o günlerine katık ettiği öğrencilik yılları.. Ki biz ilerde o anıları kitap/hababam-sinifi--6577 olarak okuyacağız (Bu kısma bir şerh koyayım. Bu kitabın incelemesini ayrı ve çok çok daha uzun yazacağım için şimdi değinmek istemiyorum.) Dolayısıyla mizahi yönü de Kastamonu' da gelişmiş , burda ortaya çıkmış dersek yalan olmaz ... Şiir de yazmaya başlıyor bu arada .. Dönemi ve yokluğu anlattığı şiirler.. Bir kusuru mu desem bilmiyorum ama bence bir güzel huyu var bu adamın .. İNADI ! Şaka maka değil bak.. Küçüklüğünde keçi sütüyle beslemiş anası .. Zorla giriyor şairler alemine ! kitap/sinif--51546 diye de bir şiir kitabı basılıyor ki başına ilerde çoook ama çok büyük dertler açacak .. Ben şiirden çok anlamam .. Yani uyak- kafiye - hece ölçüsü , yok garipler - yok bilmem kaç hececiler falan bilmediğim işler bunlar benim.. Teknik ayrıntılar bunlar .. Hissiyata bakarım ben ..Bana düşündürdüklerine .. Az sonra aktaracağım o şiirlerden bazı kısımlar ama ben okumadan çok öncesinde yazar/Faruk-Nafiz-Camlibel okumuş bu şiirleri .. Kastamonu' ya geldiğinde "hususi" buldurup çağartıyor kendisini.. yazar/Faruk-Nafiz-Camlibel o dönem için türk şiirinde bir dev .. Ve şairin, bir başka şairi de beğendiği çok görülen , pek de bilinen bir şey değil .. Kutluyor Mehmet Rıfat ' ı .."Sen" diyor , "yazmaya devam et!" Bizimki kutluyor kutlamasına ama zamanın tek parti iktidarı bu kitap/sinif--51546 kitabından çok rahatsız oluyor .. Gel diyorlar Rıfat Ilgaz' a .. Gel hele de bir yaklaş bakem !! Kimsin? Necisin ? Anlatıyor Rıfat Ilgaz güzel güzel .. Soruyorlar bizimkine : Hangi elinle yazdın bunu .. Diyor ki , "Hangi elimle olacak? İşte bu , sağ elim !! YOK YOK !! Bize yalan söylüyorsun .. Olsa olsa "SOL" elindir o !! Şaşırıyor Rıfat Ilgaz .. Alttan giriyor , üstten çıkıyor , açıklıyor .. Yok ! Sonunda ne mi oluyor ? Anlatacağım anlatmasına ama burdan sonrasını yazar/Ugur-Mumcu okuyanlar çok iyi bileceklerdir .. Mahkemenin, sanığın "BİR SINIFIN BİR BAŞKA SINIF ÜZERİNDE TAHAKKÜM KURDUĞUNA..." ile sonlanan kararı okunurken anlıyor ki suçlandığı olgu komunizm propagandası .. Öğretmenlik elden gidiyor.. Bir de hapis cezası .. Sonrasında gelen verem .. Dünyayı öyle dar ediyorlar ki bu adama , sonrasında olaylar aileme yansımasın diye o dönem tek çocuğunun anası olan eşinden ayrılmak zorunda kalıyor .. En azından onların hayatına musallat olmasınlar diyerek .. Yokluk bir yandan .. İşsizlik bir yandan.. Verem bir yandan .. Dizgicilik yapmaya başlıyor gazetenin birinde.. Harfleri döktükleri kurşun plakalar ciğerleri söndürüyor ama ne yapsın ?! Ekmek parası .. Devam edicez etmesine ama siz hiç , bir adamın yaz tatili öncesinde otelden rezervasyonla yer ayırır gibi SANATORYUMDAN yer ayırtmaya çalıştığını duydunuz mu ? Ben bu kitapta gördüm .. Hayatının büyük kısmı hastanelerde , kimi zaman yattığı yatağa KELEPÇELİ geçecek bir isim size bahsettiğim .. Öyle ya !! Sınıf tahakkümü kurmak ne demek !! Vay kefere seni !!! Bu arada yine bu hastanede yattığı dönemlerden birinde yazar/Aziz-Nesin 'in yeter yattığın , kalk gare , şimdi icraat zamanıdır diyip desteğe gelmesi !!! Anlatılmaz yaşanır!! İlk defa bir kitabı okurken yerimden zıpladım sanırım !! Beynimde Final Countdownlar çalıyordu !! TÜYLER DİKEN DİKEN !! "Bu memuriyet hayatını sonlandıran kitaptaki mısralar neler peki " diyenlerinizi duyar gibiyim .. Al oku !! Farkında değiliz mevsimin, ne yazlık gömlek var arkamızda, ne modaya uygun bir ceket; pabuçlar kıştan kalma, üstümüzdekiler geçen yazdan. -Açık kalmasın da sırtımız giyinmek bizim için değil... ------------------------------ Bütün zorumuz boğazdan, hasretiz bol sirkeli salataya henüz girmedi mutfağımızdan içeri Ayşekadın ... Dilimiz bağlı geçiyoruz manavların önünden, ne karpuzun turfandası bizim , ne üzümün. ------------------------------ Efkârlandığın günler sözde şarkı satarsın mahalle arasında, Uyan Sunam'ı söylersin apartmanlara karşı. Şu kuyruksuz da olmasa çekerdin acısını yalnızlığın. İyi köpektir, bir yediğiniz ayrı gider. O da bilir senin kadar peşine düşecek çöp arabasını. Hele şu !! Şuna bir bak !! TAHAKKÜME BİR BAK ALLAANSEEN !! Benim bilgili, becerikli çocuğum , kalktığın zaman tahtaya yüzünün kızarması neden? Ayağında sağlamca bir pabuç sırtında bir ceket yok diye mi? Ne var bunda sıkılacak, utanmak bize düşer çocuğum ! Eğer çalışmadığın içinse, bildiklerin sana yeter, notun önceden verilmiş, bilmediğin şahıs zamirleri olsun! Şimdi gelelim uzun zamandır (ŞÜKÜRLER OLSUN CORONA' YA ve SOKAK ARALARINDA YAPILAMAYIP ERTELENEN DÜĞÜNLERE!! ) es verdiğim şu zarıldayan zurnalar kısmınaaa .. Bizde "aydın" kavramının kullanılması ile karşıtı olan "aydın düşmanlığı"nın tarihi aynı dönemlere rastlar.. Biz , biliyorsunuz ki bir aydınımızı önce öldürür , süründürür , sürgüne gönderir ; sonra onun ismini parklara, bahçelere , sokak ve caddelere veririz .. Bizdeki demokrasi , fikir özgürlüğü ve serbest düşünce kavramı, ancak ve ancak söz konusu zümrenin fikirleri ile "doğru" orantılı olduğu müddetçe var olagelmiştir .. Bunu , yani serbest düşünceyi söyleyeceklerin alnını karışladıkları gibi, bunu söyleyecek olanların da kökünü kazımaları için "kati suretli" bir yol izlemek olmazsa olmaz atasporumuzdur .. Bakın ne diyor yazar/michel-foucault : "“Hapishanelerin, fabrikalara, okullara, kışlalara, hastanelere ve bütün bunların da hapishanelere benzemesi şaşırtıcı değil mi?” " “Üniversitenin ve genelde sadece bilgi yayıyormuş gibi görünen bütün öğretim sistemlerinin iktidardaki belli bir toplumsal sınıfı muhafaza edecek ve bir başka toplumsal sınıfı iktidar araçlarından dışlayacak şekilde oluşturulduğu da bilinir." Yani diyor ki : Kuvvet erkinin yanında yer almayanlar açıkça düşman edilir.. Edilmeyenler de YOK EDİLİR ! Tüm bunları göz önüne aldığımızda .. Misal yazar/sabahattin-ali 'nin Sırça Köşkü çıkardığı günlerde yazar/sabiha-sertel ile karşılaştığında , Sertel' in kendisine , "bu kitap başına çok işler açacak demesi ; bunun üstüne Sabahattin Ali' nin kendisine , "Su testisi su yolunda kırılır." demesi bir tesadüf müdür ? Misal yazar/Vedat-Turkali ' nin şaheseri olan kitap/bir-gun-tek-basina--443 romanında karakterlerden birine , " Bütün ülke kocaman bir cezaevi!" dedirtmesi bir tesadüf müdür ? Misal öğretmenleri bir sendika altında toplayayım diye TÖS'Ü kuran yazar/fakir-baykurt ' un Mamak cezaevine atıldığı günlerde yeni çıkan kitabının ödüle layık görülmesi bir tesadüf müdür ? Misal yazar/orhan-kemal 'in , yazar/yasar-kemal 'in başına gelenler , yazar/Aziz-Nesin' in yakılmak istenmesi , yakılan o otelden çıkarılan ama sonrasında hayata veda eden yazar/asim-bezirci 'nin yaşadıkları bir tesadüf müdür ? Bu kitabın yazarı , namı diğer HOCA' yı kasten öldürmek için TABUTLUK DEDİKLERİ 5 NUMARALI ODAYA kapatmaları bir tesadüf müdür ? Misal yine Sabahattin Ali' nin öğrencisi olan ve onunla aynı yolu izleyip , kendisini "Öldürülen Türk Yazarları Antolojisi'ne" katılmaktan zar zor kurtaran yazar/fahri-erdinc ' in kendi hayat hikayesini anlattığı ve sizlere muhakkak okumanızı tavsiye ettiğim kitap/aci-lokma--50662 kitabında ; " Korkuların en kötüsüne düşürdüler bizi : Yarın korkusuna... " " İşsiz kalırsam , AÇ kalırsam korkusuna..." "Özgürce soluyamadığımız , emeğimizle doyamadığımız , yönetimine katılamadığımız yerse eğer vatan, ben vatansızım." demesi bir tesadüf müdür ? Misal 1 Mayıs 1977 tarihindeki KANLI PAZAR ' ın ardından yazar/Tezer-Ozlu 'nün yazar/leyla-erbil ' e , " “Burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi.” demesi bir tesadüf müdür ? Tek kitapla ismini Türk şiirine silinmeyecek şekilde nakşeden yazar/ahmed-arif ' in DTCF ' de iken tutuklanması ve üzerine şu satırları kaleme alması bir tesadüf müdür ? Ne alnımızda bir ayıp Ne koltuk altında Saklı haçımız. Biz bu halkı sevdik Ve bu ülkeyi, işte bağışlanmaz Korkunç suçumuz... Tesadüfler pek çok ama ben burda kesiyorum .. Yukarda diyor ya, "İŞTE BAĞIŞLANMAZ KORKUNÇ SUÇUMUZ" diye .. Bütün olay orada bitiyor işte .. Eğer alıp okursanız bu kitap , BU KORKUNÇ SUÇU İŞLEMİŞ bir öğretmenin başından geçenleri anlatıyor .. Zurnaları unuttum sandın di mi ? Unutur muyum be Muhittin !!! Şimdi biz soralım madem : KİM KİME TAHAKKÜM KURUYOR ŞEKERİM ?!?!? (Tuco Herrera)
Sarı Yazma: Sarı Yazma Cide kadınlarının yerel giyim unsuru! Cumhuriyet sonrası özellikle mizah yazınımızın duayenlerinden olan Rıfat Ilgaz’ın otobiyografisi, aslında bir nevi nasıl toplumcu yazar-şair olduğunun hikayesi. 1911 de Cide’de doğan Rıfat Ilgaz bizi özellikle 1933-1953 arası dönemini anlatıyor. Az miktarda öğretmenlik anısının yanısıra aile hayatından ve evliliklerinden pek bahsetmiyor. Onun yerine Aziz Nesin ve Sabahattin Ali ile yayınladıkları Marko Paşa dergisinin serüveni kitaba ağırlığını koyuyor. Tek partili dönemdeki baskılar, hapishane şartları ve hastane koşulları ( kendisi verem hastası) kitapta çokça yer buluyor. Toplum adına savaşırken ömrünün yarısı geçen İstanbul onun İstanbullu kabul etmiyor Belkide tüm toplumu kucaklamak isterken uzun süreli ilişkilerde veya düzenli bir işte istikrar ( biraz da şartlardan dolayı) sağlayamıyor. Şair kimliği, aydın olma çabası ve felsefeci kimliğini Sarı Yazma’ da sergiliyor. Bizde çokta anlatılmayan bir dönemi, insanın gözüne sokmadan kendi üslubuyla betimliyor. Bence güzel bir kitap olmuş. Türk yazını ile ilgilenenlere öneririm. (Günseli Cin)
Kitabın Yazarı Rıfat Ilgaz Kimdir?
1911 yılında Kastamonu’nun Cide ilçesinde doğdu.7 Temmuz 1993 tarihinde öldü.Rıfat Ilgaz 1940’ların toplumcu-gerçekçi şairlerindendir. 1911 yılında Cide’de doğdu. Şiir yazmaya ortaokul öğrencilik yıllarında başladı. İlk şiiri 27 Temmuz 1927 ‘de, günlük Nazikter gazetesinde yayınlandı. Ayrıca; Açıkgöz(Kastamonu), Güzel İnebolu ve Güzel Tosya gazetelerinde şiirleri ve yazıları yayınlanmaya başladı. Lise yıllarında babasının ölümü sebebiyle buradan ayrıldı. Yatılı olarak Kastamonu Muallim Mektebi’nde öğrenim gördü. 1930 yılında mezun oldu.
Altı yıl süreyle Gerede, Akçakoca, Hendek ile Düzce arasında Gümüşova’da ilkokul öğretmenliği yaptı. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsünü 1938 ‘de bitirdi ve Adapazarı Ortaokulu Türkçe Öğretmenliğine atandı. 1939’da İstanbul Karagümrük Ortaokulu’nda Türkçe Öğretmenliğine başlayan Ilgaz’ın, yazı ve şiirleri dergilerde yayınlanmaya başladı. 1940 ‘da Çığır, Oluş, Ulus, Güneş, Yücel, Varlık, Hamle ve Yeni İnsanlık dergilerinde şiirleri çıktı ve aynı yıl Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne girdi. Ömer Faruk Toprak ile 9 Eylül 1942’de Yürüyüş Dergisi’ni çıkardılar. Bu dergide Orhan Kemal, Sait Faik, Cahit Irgat, A.Kadir, Nazım Hikmet (İbrahim Sabri) ile birlikte çalıştılar. 1943’te ilk kitabı "Yarenlik"i yayınladı. Şiirleri olağanüstü bir ilgi gördü. Ocak 1944’de "Sınıf" adlı şiir kitabı çıktı. Sıkıyönetim kararı ile toplatıldı. 1945’te Gün Dergisi çıktı. Bu dergide yazıları yayınlandı. Aziz Nesin’in Cumartesi Dergisine ortak oldu. Seçici kurulda çalıştı. 1946’da Esat Adil, Sabahattin Ali ve Aziz Nesin ile birlikte Gerçek Gazetesini çıkardılar. 1946 Ekim ayında Yığın Dergisi’ni Esat Adil ve Adil Yağcı ile birlikte çıkardılar. Öğretmenliğe yeniden döndükten sonra Boğazlayan-Yozgat’a tayini çıktı. Hastalığı nedeniyle Validebağ Sanatoryumunda yattı. Şubat 1947’de Sabahattin Ali, Aziz Nesin ve Mim Uykusuz’un çıkardığı Marko Paşa kadrosuna girdi. Sık sık kapatılan bu derginin daha sonraları sorumlu müdürlüğünü üstlendi. Malum Paşa, Merhum Paşa, Hür Marko Paşa gibi dergilerin adı sık sık değişiyordu. 1950’li yıllarda Ilgaz, gazetecilik yapmaya başladı. Sakıncalı olduğundan gazeteler ve dergiler imzalarına pek yer vermediler.
1952-1960’da Tan Gazetesi’nde dizgici-musahhih ve röportaj yazarı olarak çalıştı. Turhan ve İlhan Selçuk’un çıkardığı Dolmuş Dergisi’ne "Stepne" takma adıyla yazılar yazdı. Hababam Sınıfı, Pijamalar(Bizim Koğuş), Don Kişot İstanbul’da bu dergide dizi olarak yayınlandı. Hababam Sınıfı’nı da isminin sakıncalı olması nedeniyle "Stepne" (Yedek Lastik) takma adıyla yazdı. Ocak 1953’te Devam adlı şiir kitabını çıkardı ve bu kitap da toplatıldı. Rıfat Ilgaz Demokrat İzmir, Akbaba, Vatan, Yeni Gün, Yeni Ulus gibi yayın organlarında ve kimi edebiyat dergilerinde yazı yazdı. Sınıf Yayınları’nı kurdu ve kendi kitaplarını yayınlayabildi. 1970’te Basın Şeref Kartı’nı aldı. 1974’te emekli oldu. Doğum yeri olan Cide’ye yerleşti. 12 Eylül 1980 döneminde gözaltına alındı. 70 yaşında gerekçesiz sorguya çekildi ve gözaltında kaldı. Tutukluluğu sona erince İstanbul’da oğlu Aydın Ilgaz ile birlikte ölümüne kadar yaşadı. Bu olaylar "Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra" adlı kitabında anlatılır. Onu hepimiz Hababam Sınıfı’nın yazarı olarak bildik. Altmış kitabı olmasına rağmen onun şairliğini, romancılığını ve öykü yazarlığını unutmamamız gerekir. Rıfat Ilgaz 7 Temmuz 1993 günü öldü.
Rıfat Ilgaz Kitapları - Eserleri
- Karartma Geceleri
- Halime Kaptan
- Hababam Sınıfı
- Sarı Yazma
- Hababam Sınıfı Uyanıyor
- Apartıman Çocukları
- Şeker Kutusu
- Nerde O Eski Usturalar
- Meşrutiyet Kıraathanesi
- Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı
- Pijamalılar
- Hababam Sınıfı İcraatın İçinde
- Garibin Horozu
- Hababam Sınıfı Baskında
- Karadeniz'in Kıyıcığında
- Don Kişot İstanbul'da
- Yıldız Karayel
- Bacaksız Okulda
- Sınıf
- Bacaksız Paralı Atlet
- Bacaksız Kamyon Sürücüsü
- Bütün Şiirleri 1927-1991
- Dördüncü Bölük
- Yokuş Yukarı
- Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra
- Bacaksız Tatil Köyünde
- Sosyal Kadınlar Partisi
- Bacaksız Sigara Kaçakçısı
- Kumdan Betona
- Yaşadıkça
- Hoca Nasrettin ve Çömezleri
- Çalış Osman Çiftlik Senin
- Radarın Anahtarı
- Öksüz Civciv
- Yarenlik
- Rüşvetin Alamancası
- Nerede Kalmıştık
- Cankurtaran Yılmaz
- Devam - Şiirler 1953
- Cart Curt
- Rıfat Ilgaz - Seçme Şiirler
- Satılmışlar
- Ocak Katırı Alagöz
- Soluk Soluğa/ Karakılçık/ Uzak Değil
- Kulağımız Kirişte
- Güvercinim Uyur mu
- Üsküdar’da Sabah Oldu
- Küçükçekmece Okyanusu
- Haydi Yolunuz Açık Olsun
- Uzak Değil
- Durmak Yok
- Bunadı Bu Adam
- Fedailer Mangası
- Krallar ve Kurallar
- Şevket Ustanın Kedisi
- Çocuk Bahçesi
- Altın Ekicisi
- Bütün Şiirleri 1937-1983
- Çok Küçüğüm Daha Ben
- Kesmeli Bunları
Rıfat Ilgaz Alıntıları - Sözleri
- Bizim memlekette zeytin o kadar boldur ki... Ama arayınca tanesini bulamazsınız! Yağını dostlarımıza satarlar, çekirdeğini de bize yuttururlar. (Sosyal Kadınlar Partisi)
- Topladığımız gönül çiçekleri Kucağımızda sararıp solar Utanır da veremeyiz Sunamayız dilimiz dolaşır Oysa neler düşlemişizdir geceden. (Ocak Katırı Alagöz)
- "Bakın şu miskinlere, Hababam Sınıfı değil, Hababam Taburu be !" (Hababam Sınıfı)
- Sait ne zaman Haluk’la ikimizi bir arada görse süzerdi onu: "İşte benim ustam!" derdi. "Bana gazeteciliği öğreten ilk adam!" (Yokuş Yukarı)
- Annem kahve! Emrini alinca, hemen sürerdi cezve yi kahve gelince bos zamanlarinda sardığı sigaralardan birini çıkarır hanım ateş.. Emrini verirdi. Ben kibriti kapıp koşarsam beni terslerdi. Annem karşısında süzüm süzüldukce keyiften bayilirdi. Zevk sahibiydi babam Sandalcı Hamit. (Nerde O Eski Usturalar)
- Ben ölmedim Beni öldürmediler de Yaşıyorum yaşıyorum işte At kıçında sinek gibi Tööbe töbe (Uzak Değil)
- Neyimize gerek bizim siyaset.! (Haydi Yolunuz Açık Olsun)
- Doğru! Dünyanın parası var İsviçre'de. Bizimkilerin paraları bile orda! (Hababam Sınıfı Baskında)
- "...Ben bugüne kadar tavuk bile kesmedim. Hep bizim büyük hanım keser tavukları." "Tavuğu kadına mı kestiriyorsun?" "Kime kestireyim ya?" "Yenmez kadının kestiği tavuk." "Pişirdiği pilav yenir de kestiği tavuk mu yenmez,haaa?" "Asla yenmez." "Ben yedim oldu Muhzır Efendi. Sana buyur edersem yeme!" (Hoca Nasrettin ve Çömezleri)
- Ben kaçıyorum anladın mı, resmen kaçıyorum insanlardan. (Şeker Kutusu)
- Poker denilen oyun da particilik gibi… Cebin dolu oldu mu, salla sallayabildiğin kadar. Bu oyunun aslı esası palavra! (Şeker Kutusu)
- Gel, değmeden birbirine ellerimiz, sen günlük işlerinden konuş, ben sana masallar anlatayım gelecek günlere dair. (Yarenlik)
- "-Sanat gösterisi yapmıyormuşuz da biz ne yapıyormuşuz? -Gövde gösterisi..." (Dördüncü Bölük)
- Açlık ,ekmeğin katığıydı … (Karadeniz'in Kıyıcığında)
- Ne demiş en büyük ozanımız Neden kulak vermiyorsunuz sesine Bir ağaç gibi hür yaşayın dememiş mi, Ve bir orman gibi kardeşçesine? (Rıfat Ilgaz - Seçme Şiirler)
- "Okuyamadığım kitaplardan kitaplıklar düzdüm." (Sosyal Kadınlar Partisi)
- ...Aynı bunalımlı günleri birlikte yaşadığımız halde adımı ancak kaşıntılı günlerinde anımsayan dostlara inat! (Yokuş Yukarı)
- ..Yağlı güreşteki dinç güreşçilere benziyordu balık.Ele,avuca sığmıyordu... (Küçükçekmece Okyanusu)
- Allah, bir kapıyı kaparsa bir kapıyı açar. (Apartıman Çocukları)
- ... değişen hiçbir şey yoktu eğitim, öğretim alanında. Her şey olduğu gibi, bütün düzensizliğiyle sürüp gidiyordu. (Hababam Sınıfı Baskında)