Sarık ve İstanbulin - Jean - François Solnon Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Sarık ve İstanbulin kimin eseri? Sarık ve İstanbulin kitabının yazarı kimdir? Sarık ve İstanbulin konusu ve anafikri nedir? Sarık ve İstanbulin kitabı ne anlatıyor? Sarık ve İstanbulin PDF indirme linki var mı? Sarık ve İstanbulin kitabının yazarı Jean - François Solnon kimdir? İşte Sarık ve İstanbulin kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Jean - François Solnon
Çevirmen: Ali Berktay
Yayın Evi: Doğan Kitap
İSBN: 9786050914009
Sayfa Sayısı: 593
Sarık ve İstanbulin Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Tarihçi Jean-François Solnon, XIV. yüzyıldan XX. yüzyıla
dek, Osmanlılarla Hıristiyan Avrupa'nın ortak tarihini,
kültürel alışverişini ve zaman içinde birbirleri hakkında değişen algılarını inceliyor.
Osmanlı İmparatorluğu ile Hıristiyan Avrupa'nın arasındaki büyük savaşlar iki tarafta da iyi bilinir: Konstantinopolis'in fethi, Viyana Kuşatması, İnebahtı Savaşı... Ancak sultanın tebaası ile Hıristiyanlar arasında yalnızca çatışma ve silahlardan ibaret bir ilişki yoktu.
Tarihçi Jean-François Solnon, XIV. yüzyıldan XX. yüzyıla dek, Osmanlılarla Hıristiyan Avrupa'nın ortak tarihini, kültürel alışverişini ve zaman içinde birbirleri hakkında değişen algılarını inceliyor. Bu ilişkinin siyasi ve askeri kaygıların yanı sıra elçilik heyetleri, sanatçılar ve seyyahlarla belirlendiğini ortaya koyup aradaki çatışmanın ve karşılıklı hayranlığın zengin tarihini anlatıyor.
Sarık ve İstanbulin Alıntıları - Sözleri
- Osmanlı askerinin disiplini kusursuz düzeydeydi.
- " Evime kapıyı çalmadan, bir Türk gibi giriyorsun"
- Korku içindeki Hıristiyanlığın gözünde Türkler, her şeyden önce çok iyi eğitilmiş ve disiplin altına alınmış ürkütücü savaşçılar oldukları kadar, düşmanlarına en berbat vahşeti reva gören "kana susamış köpekler "di.
- Türklerin zincirlerinden boşanmış dehşeti Otranto'nun üzerine çöktü.
- Türk sadece Hıristiyan dininin değil, insan soyunun da "ezeli ve ebedi düşmanı " ydı.
- 16. ve 17. yüzyıllar Avrupa'sında, Katalikler ile Protestanlar Tanrı adına birbirlerini boğazlıyorlardı.
- Hristiyanlık yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu'nun doymak bilmeyen ihtiraslarının acısını çekmiş, Osmanlılar doğaları gereği Hristiyanlığı yok etme umuduyla bir adım bile geri atmadan onunla savaşmışlardır.
- Türkler hakkındaki söylem sürekli değişiyordu: Bir savaş hazırlığına girilmişse, insan soyunun en kötü örneği haline geliyorlardı; Osmanlı sarayıyla iş yapma isteği bu ön yargıları yumuşatıyordu; İstanbul'da ikamet eden yabancıların gözlemleri ise Batı Avrupa'da geliştirilen bu ön yargılardan genellikle uzaktı. Onların gaddarlığından ürkülüyor, ama güçlerine ve "sağlam disiplin" lerine saygı duyuyorlardı. Fatih Sultan Mehmed'den Kanunî Sultan Süleyman'a varıncaya dek, kendilerinden korkulan ve ya hayranlık duyulan Türk'ler, Hristiyan âleminin saplantılı merak konusu olmayı sürdürdüler.
- Paris’te Talleyrand tarafından kolayca aldatılan Ali Efendi(Paris sefiri), Mısır seferi için için Fransızların yaptıkları hazırlıklardan son ana kadar haberdar olamadı. Bonaparte İskenderiye’ye çıktığında, hâlâ onun Malta’yı Saint-Jean Şövalyeleri’nin elinden kurtarmasına seviniyor ve Fransız generalin hedefinin zaten bu adanın fethi olduğunu İstanbul’a bildiriyordu. Sultan bu raporun kenarına öfkeyle, “Ne eşek kafalı herif!” Diye not düşmüştü.
Sarık ve İstanbulin İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Osmanlı Devleti’ne, Türklere karşı Avrupalıların bakış açısı nasıldı? Bu soruya cevap bulabilmek ve farklı bir bakış açısı ile Osmanlı Devleti’ni görebilmek amacıyla alıp okuduğum bir kitap oldu. Kitabı okurken hemen bitireyim ve inceleme kısmını yazayım diye bekledim çünkü kitabın olaylara yaklaşımı tamamen taraflı bir tutum sergiliyor. 1000kitap uygulamasında bu kitap hakkındaki incelemeleri okuduğum zaman insanların “objektif bakış açısı ile yazılmış, çok güzel bir kitap” gibi söylemlerini görmek beni bu düşünceye itmiş oldu. Kitabı bitirip kafamı yastığa koyup ilk sayfalarından son sayfalarına kadar bir kritik yaptığım zaman şunu farketmiş bulundum. Avrupalıların gözünde Türkler, Müslümanlar asla güçlü olmamalıdır. Bunun sebebi ise şundan kaynaklanıyor; kitap Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminden başlayıp Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllara kadar kapsamlı bir dönemi barındırıyor. Osmanlıların fetihlerinin hızla sürdüğü Avrupa’ya aman ettirdiği dönemlerden bahsederken daima Türkleri barbarlık, vahşilik, şeytanlık vs. gibi daha birçok hakaretle yan yana getirebilen bir tutum sergiliyor. Solnon, Ortaçağ döneminde Avrupalıların Türklere olan bakış açısını yansıtmak için bu hakaretleri kitabına koymasında elbette bir sorun görmüyorum ancak yazarın bu görüşleri aktarırken asla karşı bir cümle eklediğini gördüğümü söyleyemem bunun aksine bu hakaretleri destekleyebilecek iddialar ortaya atmaya çalışıyor. Türkleri her yönden yerin dibine sokmaya çalışırken asla Avrupa’nın Ortaçağ dönemindeki rezalet durumunu ortaya koymuyor. Kadınların şeytan olarak görülüp öldürüldüğü Avrupa’daki durum gözlerine batmazken Osmanlı Devleti’nde kadınlar eve kapatılmış gibi saçmalıklarla karalama yürütmeye çalışıyorlar. Endülüs’te Müslümanlara, tarihi yapılara yapılan eziyetleri görmezden gelen bu kitap Osmanlı’da kiliselerin sayısı azdı diye bir edebiyatın peşinden insanları götürmeye çalışıyor. Osmanlı Devleti fethettiği bölgelerde hiçbir zaman ne insan ne de kültürel bir kıyıma gitmemişken Avrupalılar her türlü kıyımı gerçekleştirmişlerdi. Şimdi barbar, vahşi, şeytan Avrupalılar mı oluyor Türkler mi? Endülüs’ü dönüştürebilmek için orada Yahudileri bile barındırmayan Avrupalılar gelipte Türklere insanlık dersi vermeye çalışması abesle iştigalden başka bir şey değildir. Kaldı ki o Yahudilere Osmanlı Devleti sahip çıkmıştı. Osmanlı Devleti’ni hiç görmeden, Türklerle hiç temas kurmadan sadece hayal dünyaları ile kafalarında oluşturdukları düşüncelerle Türkler hakkında atıp tutan Avrupalılara yine kendi içlerinden biri olan bir İngiliz Soylusu (kendisi bizzat İstanbul’da yaşamıştır.) Lady Montagu’nun söylediği söz yeterli olacaktır: “Bu halkın, bizim ona yüklediğimiz barbarlık ününü hak ettiğini sanmıyorum.” Artık Ortaçağ döneminden çıkılıp 18-19. Yüzyıla gelindiği ve Osmanlı Devleti’nin yenileşme hareketlerine başlamasıyla birlikte bu barbarlık görüşü nedense azalmaya başlıyor. Osmanlı Devleti’nin batıya yönelik attığı her adım olumlu karşılanıyor, Türk şehirleri, insanları hakkında olumlu cümleler ortaya çıkmaya başlıyor. Bence bunun sebebi ise Batı’nın istediği şekilde Türk kimliğinin oluşmaya başlamasından kaynaklanıyor. Onlar için Türk(Müslüman), güçlü olamaz! Çalışkan olamaz! Başarılı olamaz! Hatta onlar için kimse Müslüman olamaz, olmamalı! Eğer bu özelliklere sahipse Türk en sevilen millet olabilir. Kitap hakkında çok daha fazla söz söyleyebilirim ama uzatmanın manası yok. Bence bu kitap asla objektif olarak yorumlanamaz. Tamamen sabit bir bakış açısıyla yazılmış ve Türk toplum yapısı hakkında bir bilgi sahibi olmadan ortaya çıkmış bir eser. Daha önce Osmanlı Tarihi okumamış kişilerin öncelikle bu kitabı okumasını asla tavsiye etmiyorum. Ayrıca bu kitabı okurken sinirlenebilirsiniz o yüzünden sinirlendikçe kitap hakkında konuşabileceğiniz biri veya birileri olsun. Benim vardı şanslıyım. (Ali Yavuz Sandıkçı)
Kitap görece ağır bir kitap olmasına rağmen 6 günde bitirdim, akıcı bir anlatım olduğunu söyleyebilirim. Devlet-i Ali ve Türkler hakkındaki malum önyargılar bu kitapta da mevcut. Kitaptaki dikkat çekici noktalardan biri ise, Türkiye' de okullarda tam tersi empoze edilse de, Türkiye' ye gelen özellikle kadın seyyahların Türk kadınlarının özgürlüklerinden bahsetmesi, çağdaşları Avrupalı kadınlara göre çok daha rahat bir yaşam sürdüklerini rapor etmeleri. (Mehmet Akif Akkaya)
Muhteşem bir sosyo-tarih kitabı. Doğan Kitap baskısıyla İş Bankası baskısı arasında ek farklar var mıdır bilmiyorum ama İş Bankası baskısındaki aktif 619 sayfa baş döndürücü bir seyahat gibiydi. Osmanlı'nın kuruluşundan 1453'e hızlı bir geçiş yaptıktan sonra bu çok renkli imparatorluğun kişisel tarihine paralel avrupa ilişkilerini, Osmanlı'ya negatif bir bakış açısı taşımadan ama hatalarını ve medeniyetine çelişki olan zorbalıklarını da ele alıp objektif bir açıdan ele almış anlatıyı yazar. Osmanlı tarihini yalnızca savaşlar ve antlaşmalara indirgeyen lise tipi tarih öğrenimimizin ne kadar boş olduğunu bize hatırlatan yüzlerce bilgiyle dolu kitabı tadını çıkara çıkara, sindire sindire 6 günde okudum. Avrupa ile olan toplumsal ve bireysel ilişkilerimizi Otranto baskınından Marmaray'ın açılışına kadar ele alan Fransız yazar Jean-François Solnon'u ayakta alkışlıyorum. (Muhammed Tiryaki)
Sarık ve İstanbulin PDF indirme linki var mı?
Jean - François Solnon - Sarık ve İstanbulin kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Sarık ve İstanbulin PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Jean - François Solnon Kimdir?
Jean - François Solnon Kitapları - Eserleri
- Sarık ve İstanbulin
Jean - François Solnon Alıntıları - Sözleri
- Türkler hakkındaki söylem sürekli değişiyordu: Bir savaş hazırlığına girilmişse, insan soyunun en kötü örneği haline geliyorlardı; Osmanlı sarayıyla iş yapma isteği bu ön yargıları yumuşatıyordu; İstanbul'da ikamet eden yabancıların gözlemleri ise Batı Avrupa'da geliştirilen bu ön yargılardan genellikle uzaktı. Onların gaddarlığından ürkülüyor, ama güçlerine ve "sağlam disiplin" lerine saygı duyuyorlardı. Fatih Sultan Mehmed'den Kanunî Sultan Süleyman'a varıncaya dek, kendilerinden korkulan ve ya hayranlık duyulan Türk'ler, Hristiyan âleminin saplantılı merak konusu olmayı sürdürdüler. (Sarık ve İstanbulin)
- Osmanlı askerinin disiplini kusursuz düzeydeydi. (Sarık ve İstanbulin)
- Türklerin zincirlerinden boşanmış dehşeti Otranto'nun üzerine çöktü. (Sarık ve İstanbulin)
- Hristiyanlık yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu'nun doymak bilmeyen ihtiraslarının acısını çekmiş, Osmanlılar doğaları gereği Hristiyanlığı yok etme umuduyla bir adım bile geri atmadan onunla savaşmışlardır. (Sarık ve İstanbulin)
- " Evime kapıyı çalmadan, bir Türk gibi giriyorsun" (Sarık ve İstanbulin)
- Paris’te Talleyrand tarafından kolayca aldatılan Ali Efendi(Paris sefiri), Mısır seferi için için Fransızların yaptıkları hazırlıklardan son ana kadar haberdar olamadı. Bonaparte İskenderiye’ye çıktığında, hâlâ onun Malta’yı Saint-Jean Şövalyeleri’nin elinden kurtarmasına seviniyor ve Fransız generalin hedefinin zaten bu adanın fethi olduğunu İstanbul’a bildiriyordu. Sultan bu raporun kenarına öfkeyle, “Ne eşek kafalı herif!” Diye not düşmüştü. (Sarık ve İstanbulin)
- 16. ve 17. yüzyıllar Avrupa'sında, Katalikler ile Protestanlar Tanrı adına birbirlerini boğazlıyorlardı. (Sarık ve İstanbulin)
- Korku içindeki Hıristiyanlığın gözünde Türkler, her şeyden önce çok iyi eğitilmiş ve disiplin altına alınmış ürkütücü savaşçılar oldukları kadar, düşmanlarına en berbat vahşeti reva gören "kana susamış köpekler "di. (Sarık ve İstanbulin)
- Türk sadece Hıristiyan dininin değil, insan soyunun da "ezeli ve ebedi düşmanı " ydı. (Sarık ve İstanbulin)