Satılık İmparatorluk - Mustafa Armağan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Satılık İmparatorluk kimin eseri? Satılık İmparatorluk kitabının yazarı kimdir? Satılık İmparatorluk konusu ve anafikri nedir? Satılık İmparatorluk kitabı ne anlatıyor? Satılık İmparatorluk kitabının yazarı Mustafa Armağan kimdir? İşte Satılık İmparatorluk kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Mustafa Armağan

Yayın Evi: Timaş Yayınları

İSBN: 9786050808537

Sayfa Sayısı: 296

Satılık İmparatorluk Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. Halbuki biz sussak, tarih susmayacak. Tarih sussa, hakikat susmayacak Sezai Karakoç Osmanlı Devleti'nin parçalanması birkaç ay içerisinde gerçekleşti ve 1918 yılı Ekim ayının son günü artık Osmanlı'sız bir dünya haritası vardı. Bununla da bitmedi... Önce Saltanat, sonra Halifelik, İngiliz dayatması daha doğrusu oyunu yüzünden birer hamlede kaldırıldı. 1925'te toplumun kılık kıyafeti değiştirildi. Maksat, yeni bir insan vücuda getirmekti. 1928'de bu defa alfabesi (yazısı) elden gitti Osmanlı'nın. Mahir İz'in dediği gibi maksat "maziden alakayı kesmek"i. 1932'de ezan Türkçeleştirildi. Tüm bunları boşalan camileri satmak veya kiralamak, yıkmak veya arsasını ele geçirip partinin kodamanlarına peşkeş çekmek üzere iç etme adımı takip etti. Velhasıl, Lozan süreciyle birlikte Osmanlı satılığa çıkarılmıştı. Yalnız antika eşyaları, camileri, medreseleri değil; Ayasofya'sı dahil pek çok maddi ve manevi varlığı satıldı. Kime peki ve neden? Elinizdeki kitap, Osmanlı mirasının neden ve nasıl satıldığını ve bir cihan imparatorluğunun cihangirlik sevdasından vazgeçmiş varisi tarafından nasıl hoyratça yok edildiğini gösteriyor. Varis ne kadar unutmak isterse istesin, enkazdan artakalanlar mutlaka bir yerden başlarını uzatıp seslerini duyuracaklardı. Mustafa Armağan, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişte ve sonrasında yaşananları ele alarak tarihle yeniden hesaplaşıyor: Satılık İmparatorluk...

Satılık İmparatorluk Alıntıları - Sözleri

  • Türkiye sağlıklı bir akla sahip olacaksa hafızasındaki karanlık kısımları aydınlatmak ve geçmişiyle bir şekilde yüzleşmek zorundadır.
  • Madem bir Türk alfabesi aranıyordu, neden İsrail'de 2 bin yıl önceki İbrani hurufatına dönüldüğü gibi milli alfabe sayılan Göktürk harflerine dönülmedi de yabancı olan Latin harfleri tercih edildi?
  • Cemil Meriç'in bir yerde dediği gibi 3 Kasım 1928' den itibaren kütüphaneler birer"tuğla yığını"na dönecek, 900 yıllık birikimin üzerinden asfalt geçirilecekti. Bir gün önce âlim olanlar ertesi gün, ilkokula başlayan birer öğrenci haline gelecek.
  • Tarih, kendisine şaşırmadan bakanlardan intikamını çok acı bir şekilde alıyor ne yazık ki!
  • "Peki camileri yeniden kim açtı?" Cevabı tereddütsüz "Rahmetli Adnan Menderes"oluyor."Müslüman insandı Menderes.Dine hizmet etmek isteyen bir insandı.Onun için idam ettiler ya zaten."
  • Afyonda yaklaşık 500 yıllık sapasağlam Umur Bey (Paşa) Camii'ni çatır çatır sökerek,Afyon Kalesine nispet edercesine göğe yükselen minaresini yıkarak açtığı meydana çırılçıplak bir adam heykeli dikildiğini ve adının sanki cami karşısında bir zafer kazanmışcasına Zafer (Utku)Anıtı konulduğunu söyleyeyim de siz anlayın anlayacağınızı...
  • İsmet’e dikkat etmek lâzım Tevfik Rüştü, zira o inanmadığını bile mükemmel surette planlar ve tatbik de eder.
  • Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. Halbuki biz sussak, tarih susmayacak. Tarih sussa, hakikat susmayacak.
  • Türkiye'de resmi tarihçiliğin esas işlevinin gerçeğin üzerindeki örtüyü açmak değil, tersine gerçeğin üzerini örtmek olduğunu da tecrübelerimizden biliyoruz.
  • Şaşırmaya devam.. ne de olsa şaşırmak düşünmektir.
  • Resmî ideoloji tarihi işte böyle açık açık eğip büküyor; istediği kalıba dökmek istiyor;işıne gelen tarafını ballandıra ballandıra anlatıp gelmeyen tarafını ise koyu karanlığa mahkûm ediyor.
  • Hangi birini anlatayım sevgili okur hangi birini anlatayım.
  • Onlar saniyorlar ki biz sussak mesele kalmayacak. Halbuki biz sussak, tarih susmayacak. Tarih sussa, hakikat SUSMAYACAK...

Satılık İmparatorluk İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Tarih adı altında yazılmış safsatalarla dolu kitap. Sunduğu belgeler ya yanlış ya da çarpıtılmış. Sevr antlaşması gibi bir ihanet belgesini yırtıp atan ve bunca mücadeleden sonra diplomatik sahada istediklerimizi tam olarak elde edemesek bile büyük oranda zafer kazandığımız Lozan Anlaşmasını itibarsızlaştırmaya yönelik başarısız bir girişim. Yeni Türk devletinin modernleşme yolundaki adımlarını da tarihi bağlamdan kopuk bir şekilde kendi ideolojisine göre yorumlamış. Gerçi Mustafa Armağan'ın zamanında kimlere övgü düzdüğünü de iyi biliyoruz. Atatürk karşıtlarının hal-i pür melali malumumuzdur. Bu yüzden Atamızın 'Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.' sözünü iyi anlayalım. (Erkan Yaraş)

Böyle derin bir konuda yazılmış bir kitap için nereden başlanır açıkçası bilmiyorum, ama kitaba açıklık getirmek için az çok bir şeyler söylemeye çalışayım. Kitap isminden de anlaşılacağı gibi yazarın 1920, 30, 40'lı yıllarda yaşanan olayları bol kaynak çerçevesinde ele alıp bizlerin istifadesine sunmuş. Ayrıca Yazar Mustafa Kemal Atatürk'ün yaptığı yenilikleri eleştirmekle beraber en çok İsmet İnönü'yü hedef alarak yaptığı yanlışları bir bir kitapta karşımıza çıkarıyor. Mustafa Armağan bu kadar eleştirinin sonunu bir yer çıkarıyor, genel olarak dini değerlerimize çağdaşlık, modernlik adı altında yapılan zulümlerin, eziyetlerin, hakaretlerin bilinmesini, anlaşılmasını istemesi. Bence bu fazlasıyla yeterli bir sebep. Okurken fazlasıyla şaşıracağınız ve bu kadar da olmaz, olamaz diyeceğiz bir kitap. Birçok kaynak sunması üzerinde daha fazla düşünülmesini ve daha fazla araştırılmasını sağlıyor. Eğer değerlerimize, kutsalımıza yapılanları bilmezsek geleceğe çokta bir ışık tutamayacağımızı düşünüyorum. Doğru bilgiyi öğrenmek hepimizin hakkı. Dil olarak soracak olursanız çok üst düzey bir şey beklememekle beraber gayet akıcı, sohbet havasında yazılmış bir eser. Dikkat çekici farklı bilgiler mevcut olduğu için okumanızı tavsiye ederim. (Enver Bilge)

Genel Bir Mustafa Armağan Değerlendirmesi ve Satılık İmparatorluk Adlı Kitabın Eleştirisi Öncelikle her kitabın okuruna farklı şeyler kattığını, her okurun nezdinde “mevzu bahis” olan kitabın ayrı bir yeri olabileceğini belirterek başlamak isterim. Tarihçilik, Sosyal Bilimler içerisinde en dikkat isteyen bölümlerden biridir. Bu bağlamda iyi bir tarihçi de aranacak ana unsurlardan hemen bir kaçı; 1) kuvvetli sezgisel bakış 2) saplantılı anlayışa/bakışa sahip olmama yani mutaassıp olmama vb. olarak sayılabilir. İlk şıkkı değerlendirebilmek için bir konuya müstakil kılınmış eserin mevcudiyeti şarttır. Vakayı rivayete dayalı, ortaya bir şey koymayan gazete yazıları bunun haricindedir. Mustafa Armağan’ın böyle bir özelliği olmaması bakımından yani eserleri müstakil bir tezi işlemekten ziyade dağınık yazıların birleşmesinden ibaret olduğu için bu husus üzerinden değerlendirmek doğru kaçmayabilir. İkinci şıkka geldiğimizde ise olmazsa olmazlardan olan mutaassıp olmamak şartı ne yazık ki Mustafa Armağan üzerinde görülmemektedir. Aşağıda, kitabın eleştirisinde yer alacağı üzere söz konusu olan “konu” ile alakasız bir yazının/yazıların kitapta sıkça yer alması “saplantı” haline getirdiği fikirleri çalışmasının önüne koyduğu anlamına gelmektedir. Bu bağlamda başarılı bir “popüler tarihçi” olması tartışılr olan Mustafa Armağan asla “nitelikli" bir tarihçi değildir. Mustafa Armağan “özel ilgi alanı” olarak seçtiği “Kemalizm” ve “M. Kemal’in Özel Hayatını” her fırsatta, konu ile ilgisiz dahi olsa sıkıştırmakta ve nitelikli okurda tepkimeye yol açabilmektedir. Bu eleştirim onun ilgilendiği alanın gereksizliğini vurgulamak için değil artık her eserine sirayet etmesi bakımından kaliteyi aşağıya çektiğini belirtmek içindir. Tahlilini ve eleştirisini yapmaya çalışacağım eseri ise, 2013 yılında Timaş yayınlarından çıkan “Satılık İmparatorluk” adlı kitaptır. Alt başlığı ise “Lozan ve Osmanlı’nın reddedilen mirası. İlki olmasa dahi ikinci kısım geniş bir çerçeveyi ele almaktadır ki bundan mütevellit eleştiride buna istinaden insafa kaçtığımı belirtebilirim. Yukarıda değindiğimi burada açabilirim. Artık Mustafa Armağan eserlerinin vazgeçilmezidir. Kitabın bir ismi vardır ve kitabın içerisinde isim ile alakasız bir yığın yazı bulunur. Mustafa Armağan’ın bu denli kaliteli (!) bir yazar olduğunu bilmeyen herhangi biri ismine aldanarak bir kitap alsa belki de kitapta karşılaşacağı en son şey kitabın adıyla ilgili olan yazılardır. Aynı şekilde isim kitabı bir konuya has kılmışsa da içeriğinde ki yazılar dağınık, dağınık olduğu kadar da “gazete yazısı” düzeyindedir. İçinde ciddi düzeyde bir makaleye rastlanmamaktadır. Yanlış anlaşılmasın niye akademik değil? diye sormuyorum. Evet, popüler tarihçi olabilir ama bu onun kalitesiz olacağı anlamına gelmez. Maalesef Türkiye de ki “popüler tarihçiler” arasında hakkını vererek bu işi yapanı çok nadirdir. Ve Mustafa Armağan kesinlikle bunlardan biri değildir. Bu kitap ile şöyle bir anekdot zikredeyim: Evet, kitabı Lozan’ı anlatıyor diye fuarın birinde almıştım. “Bir ara okur, Mustafa A. bu hususta neleri hatırlatıyor, bakarım” demiştim. Günü geldi kitaba başladım ve ilk sayfalardan itibaren bir kitabın ismine bakmaya başladım bir okuduğum makalenin adına. Bir yerden sonra da koy verdim. Çünkü bir değil iki değil. Belli ki isim alakasız da olsa zorunlu olduğu için yazılmış kapağa. Lozan ile ilgili okumak için başladım, kendimi “vay be İnönü küçük Ülkünün de hakkını yemiş derken buldum. (Burada gülebiliriz). Hatta “Atatürk, Hitler’e ne yazdı” bölümünde kitap baya baya Rıfat Ilgaz tadı vermeye başlamıştı. O yazılan mektuplar nasıl Hitler seviciliği olarak lanse edilir, diye kendime soruyor cevabı “aman kardeşim asplantılı olmayacaksın” diye buluyorum... Bunların hepsini özetler nitelikte kitaba getirilecek ana eleştiri belirttiğim gibi kitabın isminde belirttiği/vaat ettiği konulara rağmen kitap içinde alakasız yazılar ile karşılaşmak olacaktır. Ve kısaca saymaya kalksam dahi sayıları bir hayli fazla. Belirttiğim üzere kitabın ismi “Satılık İmparatorluk” ve dahi alt başlığı “Lozan ve Osmanlının Reddedilen Mirası”dır. Bu bağlamda okuyucunun en büyük hakkı “Küçük Ülkü de İnönü mağdurlarındanmış”, “Atatürkün Mal Varlığı”, “Atatürkün Bilinmeyen Kız Kardeşi”, “İnönü, Atatürk’ü ölmeden önce nasıl öldürmüştü”, “İlk Heykel Atatürk Zamanında Yıktırılmıştı”, “Atatürk Zamanında 64 Bin Kişinin Kafatası Fişlenmişti”, “Bediüzzaman ve Mustafa Kemal Hiç Karşılaştılar mı”, “Osmanlıya İhanet Eden Aileyi Saran Lanet Çemberi” “İsmet Paşa Suriye’den Kimin Atı İle Kaçmıştı” gibi daha saymaya lüzum görmediğin onca başlığın bu isme haiz bir kitapta ne işinin olduğunu sormaktır. Eğer bunlar kitaplaştırılacak kadar ciddi mevzular olarak kabul edilirse bunu anlarım, lakin “Satılık İmparatorluk” adlı kitapta bu başlıklarının ne işi olduğunu sormadan da edemem. Zira okuyucu olarak kitabın ismine baktığımda bunların hiçbiri ile konunun alakası yoktur. Eğer nitelikli bir tarih eseri ortaya koyma derdindeysek evveliyatla taassup diğer deyişle saplantılardan kurtulmamız gerekir. Taassup tarihin baş düşmanıdır. Ortaya koyduğumuz her esere bu fikirleri yansıtma hakkımız yoktur. Konu ile ilgili fikirler müstakil eserlerde incelenir, tahlil edilir. İlim adamın öncelikli vazifesi olayları tahlil ile bir sonuca ulaşmaktır. Bunu propaganda şekline dönüştürmek hatadır. Buna rağmen hala “uyandırmak” görevini vazife edindiğimizi söylersek bu da saygı ile karşılanmalıdır Sonuçta birileri de bu gibi eserler vermelidir. Ancak bunu özel olarak konu ile “ilgili” kitaplarda inceleyip, hitap edilen okuyucu kesimine bu kitaplar vasıtası ile ulaşılmalıdır. Buna rağmen müstakil isim verilen, bir konuya has kılınan kitapta belirtilen konu ile uzaktan yakından alakası olmayan başlıklar açılıp, konu ile alakasız şeyleri değerlendirilirse, bırakın “nitelikli tarihçi” olmayı basit bir “piyasa yazarı” olmaktan öteye geçilemez. Yapılan her işte –ki bu kitap vücuda getirmek kadar önemli bir iş- kalite ilk önemli olandır. Bu minvalde okuyucuya her kitapta öncelikle kalite vaat edilmelidir. Önemli bulup mücadele edilmek istenilen alanlar pek tabi olabilir. Ancak bu, konuya has kitaplar yazmakla, nicelikten niteliğe geçmekle mümkün olur. Şehir üzerine harika deneme eserler ortaya koyan Mustafa Armağan ne yazık ki bu başarıyı “tarih” alanında sergileyememiş, belli başlı eserleri ise bilinenleri tekrardan öte geçememiştir. Eleştirisini sunmaya çalıştığım “Satılık İmparatorluk” adlı eseri ise birkaç yazısı dışında bahse değer nitelikte değildir. Her kitabında bulunan onlarca başlığın içinde ki birkaç kaliteli yazısını toplayıp ayrı bir kitap olarak yayınlarsa en azından “nicelikten niteliğe” ilk adım atılmış olabilir… Selametle. İyi Okumalar… . (R. Serhat)

Kitabın Yazarı Mustafa Armağan Kimdir?

Urfalı anne ve babanın çocuğu olarak Cizre'de doğdu (1961). İlk ve orta öğrenimini Bursa'da tamamladı. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden 1985 yılında mezun oldu. Fritjof Capra'dan yaptığı Batı Düşüncesinde Dönüm Noktası adlı çevirisi ile Türkiye Yazarlar Birliği Tercüme Ödülü'nü (1989) ve Şehir ey Şehir adlı kitabıyla Türkiye Yazarlar Birliği Deneme Ödülü'nü (1997) aldı. Bir dönem (1995-1996) İzlenim ve Diyalog Avrasya (DA) dergilerini yönetti. 1995'ten beri Zaman gazetesinde yazıyor.

Yayınlanan eserleri: Gelenek (1992); Gelenek ve Modernlik Arasında (1995); Şehir Asla Unutmaz (1996); Şehir ey Şehir(1997); Bursa Şehrengizi (1998; 2. Baskı Osmanlı'yı Kuran Şehir: Bursa'ya Şehrengiz adıyla 2006); Alev ve Beton (2000),İstanbul Mavi Kırpar Gözlerini (2003), İnsan Yüzlü Şehirler (2003), Kuğunun Son Şarkısı: St. Petersburg'da Zamanlar ve Mekanlar (2003); Osmanlı İnsanlığın Son Adası (2003); Osmanlı'nın Kayıp Atlası (2004); Kır Zincirlerinin Osmanlı (2004);Osmanlı Tarihinde Maskeler ve Yüzler (2005); Ufukların Sultanı: Fatih Sultan Mehmed (2006).

Çevirileri: Seyyid Hüseyin Nasr'dan Molla Sadra ve İlahi Hikmet (1991); Fritjof Capra'dan Batı Düşüncesinde Dönüm Noktası(1991); ve Yeni Bir Düşünce (1992); Muhammed Esed'den Sahih-i Buhari: İslam'ın İlk Yılları (2001)

Derlemeleri: İslam Bilimi Tartışmaları (1990); İstanbul Armağanı I: Fetih ve Fatih (1995); İstanbul Armağanı II: Boğaziçi Medeniyeti (1996); İstanbul Armağanı III: Gündelik Hayatın Renkleri (1997); İstanbul Armağanı IV: Lale Devri (2000);İslam'da Bilgi ve Felsefe (1997); İstanbul'da Semtler ve Hayatlar: Bir Semtini Sevmek (2001); Değişen Milliyetçilik: Tartışılan Sınırlar (2001); Cemil Meriç: Düşüncenin Gökkuşağı (2001); Osmanlı Geriledi mi? (2006).

Osmanlı: İnsanlığın Son Adası, Türkiye Yazarlar Birliği'nin 2003 yılı Fikir Ödülü'nü almıştır.

 

Mustafa Armağan Kitapları - Eserleri

  • Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı
  • Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı 2
  • Küller Altında Yakın Tarih
  • Kızıl Pençe
  • Avrupa'nın 50 Büyük Yalanı
  • Kazım Karabekirin Gözüyle Yakın Tarihimiz

  • Satılık İmparatorluk
  • Yavuz Sultan Selim Han
  • Ufukların Sultanı
  • Yakın Tarihin Kara Delikleri
  • Geri Gel Ey Osmanlı !
  • Türkçe Ezan ve Menderes
  • Cumhuriyet Efsaneleri

  • Asım'ın Nesli
  • Efsaneler ve Gerçekler
  • Paşaların Hesaplaşması
  • Osmanlı'nın Mahrem Tarihi
  • Osmanlı - İnsanlığın Son Adası
  • Kır Zincirlerini Osmanlı
  • Büyük Osmanlı Projesi

  • Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı 3
  • Tek Parti Devri
  • Korku Duvarını Yıkmak
  • Cemil Meriç'in Dünyası
  • Fatih'in Rüyası
  • Osmanlı Tarihinde Maskeler ve Yüzler
  • Ayasofya Entrikaları

  • Gerçek Tarihin Peşinde
  • Osmanlı Sultanları Albümü
  • İnsan Yüzlü Şehirler
  • Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı
  • Kızıl Elma Peşinde Bir Ömür
  • Osmanlı'yı Kuran Şehir - Bursa'ya Şehrengiz
  • Cemil Meriç Konuşuyor

  • Osmanlı'nın Kayıp Atlası
  • Osmanlı Tarihini Yeniden Yazmak
  • Gülün Fethi - Fatih Sultan Mehmed
  • Bilinmeyen Yönleriyle İsmet İnönü Gerçeği
  • Osmanlı'yı İmparatorluk Yapan Şehir İstanbul
  • Petersburg'da Osmanlı İzleri
  • Düşüncenin Gökkuşağı: Cemil Meriç

  • Yakın Tarihte Efsaneler ve Gerçekler
  • Gençler için Fatih Sultan Mehmed
  • Tarihimizle Hesaplaşmak
  • Gelenek ve Modernlik Arasında
  • Osmanlı Geriledi mi?
  • Şehir Asla Unutmaz
  • Cemil Meriç

  • İstanbul Mavi Kırpar Gözlerini
  • Haritalar Nasıl Yalan Söyler?
  • Alev ve Beton
  • Kuğunun Son Şarkısı
  • Küller Altında Yakın Tarih Seti (6 kitap)
  • Bursa'ya Ütopik Mektuplar
  • İslâm'da Bilgi ve Felsefe

  • Şehir Ey Şehir
  • Ezan Şehidi Menderes
  • İslam ve Bilim Tartışmaları
  • Paşaların Hesaplaşması

Mustafa Armağan Alıntıları - Sözleri

  • Erzurum kongresi'nden bir ay kadar önce toplanan bu ön kongreye sunulan raporda işlenenler sanki bugünden geçmişin dağlarına çarparak yargılanmış gibidir beraberce şunları okuyoruz: Türk Kürtsüz, Kürt Türksüz yaşayamaz. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de Türk ile Kürdün aynı tarih, aynı çıkar, aynı hayat sahibi olacaklarını kabul etmemek mümkün değildir. Bu kadar derin ve esaslı bağlarla birbirine bağlı bulunan Doğu vilayetleri Türk'ü ile Kürt'ünü ayırmak her ikisinede ölüm mahkum etmek demektir.Bugün gözümüzü açarak yaralarımızı öz elimizde sarmaya çalışır, dışarıdan gelen Kürtlük-Türklük gibi ayrıştırıcı telkinlere kulak asmazsak hem memleketimizi kurtarır, hem de herkesin mutluluğunu sağlayacak esasları hazırlarız. "Tarihi bir anda bulunuyoruz" diyen bu önemli rapor şu cümlelerle sürüyor: Duygusallığa kapılarak düşmanlarımıza hizmet etmekten sakınma görevi ile mükellefiz. Son fırsat elimizde.Bunu da kaybedersek tarihimizi aşağılanma ile kapamış ve Hazreti Kur'an'ı elimizle toprağa defnetmiş oluruz. Hakkımızda çevrilen entrikaları, düşünülen felaketleri sonuçsuz bırakmak yalnız bir şeye, Doğu vilayetleri Müslümanlarının İttihat (birlik) ve ittifakına bağlıdır. 95 yıl önce Erzurum'da söylenmesi gerekenler söylenmiş aslında.Aklın yolu birdir ne de olsa! Ve ah Erzurum kongresi, seni bir doğru okuyabilseydik! (Cumhuriyet Efsaneleri)
  • Eşrefoğlu, al haberi, bahçe biziz, gül bizdendir. Biz Şah-ı Merdan kuluyuz, yetmiş iki dil bizdedir. (Gülün Fethi - Fatih Sultan Mehmed)
  • İslam Bilimi diğer bilgi sistemlerinden farklı olarak siyasî ve iktisadî egemenlik için yüce kelamın (logos) rakipleri tarafından şımartılan bir ideolojinin adı değildir. İslam Bilimi, İslam toplumunun değer yapısı üzerinde bilgi geliştirilmesini mümkün kılan bir matris sunar. Bilgi, bilgi içindir diye bir şey yoktur. Kavramsallaştırma, teorik formülasyon, deneysel doğrulama ve bilginin nihaî şeklini alması sosyo-kültürel bir çevre içinde meydana gelir ve onu hasır altı etmek namussuzluk ve ikiyüzlülükten başka birşey değildir. İslam Biliminin Temelini Atmak Münevver Ahmet Enis (İslam ve Bilim Tartışmaları)
  • " Bir şehri sevmek , aşka sebep aramaktır ." (Bursa'ya Ütopik Mektuplar)
  • Osmanlı medeniyeti kelimeler üzerine inşâ edilmemiştir. Osmanlı medeniyeti bir hamle medeniyetidir. İman, cezbe, Aşk medeniyetidir... (Cemil Meriç Konuşuyor)
  • Soru işaretinin halkaları açılıp kapanıyor birbiri ardınca ve kitaplar imdadıma yetişiyor;sonunda berraklaşıyor manzara. (Petersburg'da Osmanlı İzleri)

  • "Cahil bir millet, gösterilen boyunduruğa boynunu kendisi uzatır." (Kızıl Pençe)
  • Istiklal marşının güftekarından biri olan şair Faruk Nafiz Çamlıbel'in 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından diğer Dp liler gibi süngüyle alaşağı edilerek yassıada da hapse atıldığını biliyormuydunuz ? Onuncu Yıl Marşı'nı gözyaşları içinde, hızlanan kalp atışlarıyla Söyleyip dinleyenler bu marşı onlara armağan edenlerden birini niçin tevkif ettiler? Bugüne kadar bir (söz| yazarını bile kurtaramamış olan Onuncu Yıl Marşı, bugünden sonra da onu tebcil edenleri neden ve nasıl kurtaracak? (Küller Altında Yakın Tarih)
  • Doğrusunu yalnız Allah bilir. Ancak ben, tarihe bir de yenilgilerin zaviyesinden bakılmasını öneriyorum. Tarihe bu açıdan bakabilmeyi metodolojik bir ilke olarak kabul ettiğimiz takdırde, ağır basan, kaçınılmaz biçimde bizi belirleyen tarafgirliğimiz nedeniyle ele alamadığımız tarihin karanlık yüzünü gönül rahatlığıyla tahlil edebiliriz. Tarihe daha bir sakınmadan, daha geniş yüreklilikle yaklaşabiliriz. En azından, yenilgilerde olumlu bir taraf, bir ders-i ibret bulmaya çalışarak tarihin üzerimizdeki “baskısı”ndan kurtulabiliriz. Bize öğretilen ya da öğretilmek istenen tarih, hep bir zaferle dizisinden oluşmaktadır. İçinden yenilgiler, başarısızlıklar,beceriksizlikler ayıklanmış bir tarihtir aynı zamanda. Yenilgiler genellikle “ihanet" gibi kulpların takıldığını biliyoruz. Halbuki tarihi yapan şey, yalnız zaferler değildir, ayni zamanda yenilgilerdir. Hatta diyebiliriz ki, en çok yenilgilerdir.En azından bugünkü durumumuzun zaviyesinden baktığımızda böyle görünmektedir. (Gelenek ve Modernlik Arasında)
  • Eskilerin dilinde "Kuran-ı Kerim Mekke'de nazil oldu, Kahire'de okundu, İstanbul'da yazıldı." diyebir kelam-ı kibar gezerdi. (Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı 2)
  • İlim sayesinde kişi Hakikat'a ulaşabilir ancak; Hakk ise Allahu Teâlâ'nın diğer bir ismidir. (İslâm'da Bilgi ve Felsefe)
  • "Osmanlı'da sarık bilgiyi, kılıç işe kuvveti, başka bir deyişle sarık din ve ahireti, kılıç da dünyayı temsil ediyordu. #Fatih, hayatında olduğu gibi ölümünde de iki fetih yolunu göstermiş oluyordu böylece. Din ve dünyanın beraberce fethini.." -MustafaArmağan (Ufukların Sultanı)
  • İslam âlemi, İslamiyet'te ümitsizlik yasaklandığı halde ümidi bırakıp yese iman etmiştir. Nasıl olmuş da uyuşmuştur bu insanlar? Bu din atalarımın önüne saçtığı cevherleri neden benden esirgiyor? diye düşünür. Neredeyse iradesi elinden alınmış aciz birer mahlûktur içinede yaşadığı toplumun ferdleri. Ağır bir felç geçirmiş gibidir. (Asım'ın Nesli)

  • Geçmişi unutturma operasyonu, zamanın acımasız akışı Yüzünden bu operasyonu yapanları muaf tutacak değildi elbette Ve resmi tarih yazmaya kalkanların 'temel kitap' olarak aldıkları Nutuk konusundaki vurdumduymazlıkları, Türkiye'de resmi tarihin neden resmileşemediğinin en belirgin örneği değil midir? (Küller Altında Yakın Tarih)
  • Bir de Mevlana' ya karşı aşırı bir sevgisi bulunuyordu I. Murat' ın. "Hünkar" ve "Hüdavendigar" unvanlarını almasında bu derin sevginin etkisini görenler vardır. (Osmanlı'nın Mahrem Tarihi)
  • Kulağına cepheden silah sesleri çalınıyordu. (Kazım Karabekirin Gözüyle Yakın Tarihimiz)
  • Bir giydiğini bir daha giymediğini, üstü başı perişan birini görür görmez sırtındakini çıkarıp hediye ettiğini biliyor muydunuz? (Osmanlı Sultanları Albümü)
  • Keşke sizin yüzyılınızda evlere hiç balkon yapılmasa idi , ileriki yıllarda insanlar ölülerini balkonlara gömmek zorunda kalmayacaklardı ." (Bursa'ya Ütopik Mektuplar)
  • Suçlamak kolaydır ama yeni bir şey söylemek ve söyletmek zordur tarihte. (Osmanlı - İnsanlığın Son Adası)
  • Fatih beldeleri açan olduğu gibi, zamanı da açan, zamana bir açılım verendir. Zamanı zorlayandır. Zamanın kıvrım ve katlarını açandır. (Sezai Karakoç) (Kızıl Elma Peşinde Bir Ömür)