Şehadet - Ali Şeriati Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Şehadet kimin eseri? Şehadet kitabının yazarı kimdir? Şehadet konusu ve anafikri nedir? Şehadet kitabı ne anlatıyor? Şehadet kitabının yazarı Ali Şeriati kimdir? İşte Şehadet kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Ali Şeriati
Çevirmen: Hüseyin Hatemi
Yayın Evi: Fecr Yayınevi
İSBN: 9786055482626
Sayfa Sayısı: 129
Şehadet Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Fatıma’nın evinden bir adam çıkar. Yalnız ve kimsesizdir! Bomboştur elleri! Karanlığa ve zulme karşı yürüyüşe geçmiştir. Ölümden başka bir silahı yoktur! Ancak o, “güzel ölme sanatı”nı yaşamdan iyi öğrenmiş bir ailenin çocuğudur.
Bu dünyada “Nasıl ölünmesi gerektiğini” ondan daha iyi bilecek bir kimse yoktur. Şimdi dünyaya hükmeden düşman, bu bilgiden yoksundur. Dolayısıyla bu yalnız kahraman, düşman ordusuna karşı üstün geleceğinden öylesine emindir ki onu bizzat karşılamaya çıkar.
Şehadet Alıntıları - Sözleri
- “Sorumluluk, güç ve imkandan değil, bilinç ve imandan doğar.“
- “Halkın ölümcül sessizliğinde korkuya, cehalete, güvensizliğe ve uyuşukluğa kurban gidilecektir.“
- “Halk zorbalık ve baskıyla yönetilemez.”
- “İnsan için ölüm, genç ve güzel bir kızın boynundaki gerdanlık gibidir.” Bu şahadet için yola çıkan Hüseyin’in sözleridir. Siyasi bir ayaklanma için yola çıkan kimse bunu söylemez. Tersine, şöyle der: Vuracağız, öldüreceğiz, üstün geleceğiz, düşmanı yok edeceğiz!”
- “Çok ilginç! Gereklilik ve güçsüzlük, karşı karşıya durmuş bekliyor. Güç yetirememesi onu gereklilikten kurtarmıyor.”
- “Ne yazık ki Hüseyin’den sürekli söz etmelerine rağmen onun kendisini cömertçe adadığı şeyden asla bahsetmemektedirler.”
- “Arapların içinden çıkmış olan İslam peygamberi Arapça konuşuyor, Musa ise Yahudilerin içinden çıktığı için İbranice konuşuyordu. Bu konu kesindir. Araplara gönderilen bir elçi, Çince ya da Yunanca konuşacak değildi. Doğal olarak kendi halkının diliyle, onların derdine, ihtiyacına ve anlayışına göre konuşacaktı. Filozof, şair ve entellektüellerini yaptığı gibi seçkin bir konuşacak değildi.”
- “İbrahim’in gönderilir gönderilmez kalkan kuşandığını görüyoruz. Musa da çobanlık asasını kaldırıyor ve firavunun sarayına giriyor. Karun’u toprağa gömüp, Firavun’u suda boğuyor. İslam peygamberi ise bireysel oluşum biter bitmez, cihat başlatıyor. On yıl boyunca 65 savaşa katılıyor. Yani her 50 gün de yeni bir savaş ve yeni bir askeri harekat! Gerçekte bunların mucizeleri, gönderiliş gayelerine işaret eder. Mucizeleri de çağrıları ile uyum içerisindedir. Asanın ejderha oluşu ve büyünün bozulması, Firavun’un tahtını yönelik bir saldırı anlamı taşır. Kur’ân bu gerçeği duyurmakla, İslam dininin, Kur’an’la ya da Kur’an‘ın indirildiği kimseyle başlamadığını, tarih boyunca tek bir din olduğunu, her peygamberin, bu dinin kendi döneminin özellikleri ile ve çağının uygun yasalar çerçevesinde tespit ettiğini, dinin biricik adının da “İslam“ olduğunu söylemekle İslam’a tarihsel bir dünya görüşü kazandırmayı amaçlıyor; İslami hareketi tarih boyunca şirke karşı koymuş, insanların kurtuluşu için de kapitalist ve dolandırıcı güçlere karşı savaşmış olan hareketlerle bağdaştırmak ve bütün bu hareketleri tek bir savaşta, tek bir dilde, tek bir ruhta ve tek bir slogan da birleştirmek istiyor.” “Allah’ın ayetlerini yalanlayanlara, peygamberleri ve adaletle hükmeden insanları haksız yere öldürenlere acıklı bir azap dokunacağını müjdele.” Âli İmran Suredi 21.ayet
- “İbrahimi peygamberlerden söz etmek, “nâs”tan yani insanlardan söz etmektir.”
- “Bilinçli ve özgür insan, mutlak güçsüzlük durumlarında bile zulme karşı savaşmakla yükümlüdür.”
- “Mevcut durumu değiştirmeyi amaçlayan her hareketi gereksiz buluyorlardı. Niçin? Çünkü İslam’ı korumak ve cahiliye düzeni ile mücadele etmek üzere girişilen tüm hareketler yenilgiye uğramıştır. Hicretin 60. yılında ipler tamamen halkın başına çöreklenen güçlerin eline geçmiştir. Değerler, düşünceler ve inançlar tamamen rejim taraftarlarından belirlenmektedir.  beyinler yıkanmakta ve kendi ürettikleri yeni dinde doldurulmaktadır. İnançlar ya değiştiriliyor ya satın alınıyor yahut felce uğratılıyordu. Karşı çıkan olunca da kılıç devreye giriyordu.”
- “Ayaklanmaların gerçek merkezi, Medine değil ki katliama girişsinler! Kâbe değil ki taşlasınlar! Kûfe değil ki işgal etsinler! Peygamber Mescidi değil ki içeri dalıp atlarıyla pisletsinler! Peygamber evi değil ki yaksınlar! Fatma’nın evi değil ki ateşe versinler! Bu, Kur’an’da değil ki mızrakların ucuna getirsinler! Öyleyse, nerede? Ateşin gerçek merkezi, tehlikenin asıl kaynağı nerede? Kalplerde ve beyinlerde! Bu ikisi öldürülmedikçe fetihler sonuçsuz, iktidarlar emniyetsiz kalmaya mahkûmdur. Bu ikisi yaşadıkça, Aliler Şehadet’ten sonra bile ölmez. Bu ikisi ölürse Aliler ölmeden şeyde edilmiştir. Yaşarken ölmüş olur!”
- “Bazı dua ve virdlerin okunması karşılığında 70 Bedir şehidinin ecri ölçüsünde bir mükafat verilir!”
- Sizi rahatsız etmeye geldim..!
- “Bu savaşta silah Kur’an’dır. Cephe sünnet, düşünce ve ilimdir. Kalkan inançtır, İslam sancağıdır. Ordu tefsirciler, hadis Çiler, hafızlar, hatipler, fakihler, yargıçlar ve imamlar da mı oluşturulmuştur. Orada imamlar, sahabiler ve müftüler komutanlık etmektedir.”
Şehadet İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Şehadet= Şahitlik etme Kelime-i Şehadet: "Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü" demektir. "Sahitlik ederim ki Allah'tan baska ilâh yoktur ve yine sahitlik ederim ki Muhammed O'nun kulu ve rasûlüdür'' Şahit olmamın şartı nedir? Sorumluluk ve bilinç sahibi olmak. Sorumluluğun şartı var mıdır? Sorumluluğun şartı yoktur. Sorumluluk güç ve şartların oluşmasının imkanını beklemeden doğrusu için elinden geleni yapmaktır. Hakkın yanında olmaktır. Yazarın sözleri ile: “Sorumluluk, güç ve imkandan değil, bilinç ve imandan doğar.“ “Bilinçli ve özgür insan, mutlak güçsüzlük durumlarında bile zulme karşı savaşmakla yükümlüdür.” Yani Allah’a ve onun gönderdiklerine inanmak ve istenilen sosyal düzenin parçası olmaya şahitlik etmek. Kelime-i şehadet kendi içinde sorumluluklarının bilincini yaşamak ve taşımak anlamı taşır. Allah bizden Resulü aracılığı ile ne istedi? Bizden müslüman olma şartı olarak neden şahitlik istedi? Şahitlik varlığına değil mi? Varlığının kanıtı düzen ve yaşamın ilkelerine uymak değil mi? Kur’an nasıl bir kitap? Şahitlik ettiğimiz davanın temsiliyetinde biz neyiz? Biz kendi dönemimizden şahitliğimizi ne kadar bilinçli yapıyoruz acaba? Sorumluluklarımızın karşısındaki duruşumuzun yansıması geleceğe nasıl yansıyacak? Özgürlüğümüz nerede başlıyor ve nerelerde bitiyor? Bizden geriye ne kalır? İşte Şehadet- Şahitlik ölümsüzlüktür! Ali Şeriati döneminin koşullarına da bakıp tarihten kitaplara, öğretilere ve en önemlisi kur’an’dan gelen “oku!” emrinin bilinciyle pişmiş bir düşünürdür. Her insanın anlattığı kendi yaşantısı, ilgisi, ufku ve bilgisi kadardır. Bir yazarı eleştirmeden önce bunu düşünmeli ve eserleri yazarların özel hayatından yüzde yüz soyutlanmış görmeden ön yargısız okumalıyız. Çünkü biz de bilmediğimiz birine bilmediğimizi bire bini katar yorum yaparız. Ön yargılı olmak; aklını, gözlerinin ya da başkalarından işittiği görüşleri kiralamaktır ve bunu hayatına nakletmektir. Biz nakliyatçı mıyız yoksa kendi bilincini oluşturabilen bireyler mi?Düşüncenin süreçleri gözden, kulaktan alınan sözcükleri akılda sentezlemek vicdanda sindirmekle olur. Berlin duvarı bile yıkıldı, ama insanların bilmediğine biliyormuş yapma duvarı, öğrenmek için bir ilim kapısını vurma duvarı yıkılamadı. Yani; insan hala en çok bilmediğine düşman. İnsan hala nakliyatçı. Evet, Ali Şeriati bir düşünce çerçevesinde hayata daha dolu bakıyor. Ehlibeyte olan bağlılığı neticesinde bazı sahabeler hakkında keskin konuşuyor. Bizim peygamber aynaları dediğimiz sahabelerimizin yanlışa düştüklerini söylediği oluyor. Hadisler konusunda bazı sahabelerin çok abarttığını ve onların nakillerine bakılınca peygamberin hiç uyumadan, durmadan konuşmuş olması gerektiğini ve bu kadar konuşmada çok önemli bir konu olan halifeliğe seçilecek kişiyi söylememe ihtimalinin olmadığını söylüyor. Yani siyasi bir statü olan halifelik sonrası ile çok ilgilidir Ali Şeriati. Kendisinin sosyolog olduğunu ve Ortadoğu’da etnik bir kimliğe sahip olan İran’da büyüdüğünü , Avrupa’da eğitim alıp dünya çapında önemli yazarlarla etkileşim kurduğunu hatırlamak onun düşünce dünyasından beslenmemiz gerektiğini hatırlamak olmalıdır. Bir yazarı okumak onun tüm sözlerini onaylamak demek değildir. Bu yüzden kitapları, milletleri, insanları ayrıştırmamak gerektiğini düşünüyorum. Ali Şeriati’yi tanıyın, tanıtın. O kendinin insanlara nasıl geldiğin biliyor. Bir toplulukta biraz sert konuşunca topluluktan biri Ali Şeriati’ye, "hep böyle konuşuyorsunuz, biraz da bizi rahatlatacak şeyler söyleseniz" diyor. Ali Şeriati şöyle cevaplıyor; "Ben sizi rahatlatmaya değil, rahatsız etmeye geldim. Ben esrar ve eroin miyim ki sizi rahatlatayım?" Ali’nin dimağından; Tarihin kanlı günü KERBELA! Şehadet! “Şehit, tarihin kalbidir.” Tarihte iki çok önemli şehit vardır. Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz.Ali, Hz. Hasan gibi peygambere çok yakın olan sahabelerin siyasi bozgunluklar neticesinde hainlikle şehit edildiklerini biliyoruz. Ama iki şehit vardır ki; şehitlik onlarla anılır. Hz.Hamza ve Hz. Hüseyin! Biri savaş meydanlarında davanın başlangıcını, hakkını savunmak için bütün uzuvlarının kaybı ile yaşanmış bir Uhud harbinin şehidi Hz. Hamza’dır. Diğeri Peygamberin 632’de vefatının ardından islam toplumu içinde baş gösteren zorlu yıllara şahitlik yapmış bir genç; Hz. Hüseyin’dir. Müslümanlar geniş coğrafyalara hakim olmaya başlamıştır. Bu durum zorlukları da yanında getirmiştir. Siyasi çekişmeler başlar. Bir yandan genişleyen topraklarla birlikte Yahudi ve Hristiyanlarla daha çok etkileşim kuran müslümanların değişimi, diğer yandan kur’an hükümlerinin nefeslere ağır gelmesiyle değişen müslümanların varlığının oluştuğu bir toplum vardır. İslam’ın halifelik seçimi kargaşası Hz. Ebubekir ve Hz.Ömer’de kendini gösterme fırsatın çok görmese de Hz. Osman ve Hz. Ali dönemlerinde ve onların şehitliğinde baskın bir hale bürünmüştür. Emeviler dönemi ile başlayan değişim daha sonra Abbasiler’le sürüp günümüze kadar sürmüştür. Kerbela’da ne oldu? Şehitlik mertebesinin en yücesinin yaşandığı yerdir Ketbela. Peygamber kızı Hz. Fatma’nın her bir çocuğunun ümmete gösterdiği bir rolü vardır. Bu roller Hüseyin ve Zeynep’te KERBELA ile vuku bulur. Hz. Hasan cesaretin halidir. Hz. Hüseyin bilincin ve sorumluluğun savaş meydanlarındaki halidir. Hz. Zeynelabidin (imam Seccad) ibadetin ve dua silahının vakar halidir. Hz. Zeynep KERBELA bilincinin sesi, slogan halidir. Gidene mi zordur, kalana mı? İşte Ali Şeriati Hz. Zeynep ve Hz. Zeynelabidin’in rolünün daha zor olduğuna değiniyor. Onlar toplumun içinde var olup, doğru olup, örnek olma halini sürdüren ehlibeytin aynalarıdır. Topluma bilinç aşılamakla görevindedirler. Zeynep Kerbela’da dönüp kardeşinin yasını feryat figan değil, Hak’kın adaletini arayan bir yiğidi anlatarak yapıyor. Sizi savunuyordu. Allah’ın size verdiği hakları gasp edenlere meydan okudu Hüseyin. Bugün uzuvlarının yeri belli değilse ki o nasıl bir korkunun tohumlarını ekmişti ki düşman ölüsünün bile tek parçasından korkmuştu. Haccı yarım bırakıp savaş meydanına giden bir Hak aşığını anlatıyor. Hüseyin bir köşede ehlibeytin aynası olarak duaya kendini bırakıp yaşayabilirdi. Allah kulun hakkını sorsun diye bekleyebilirdi. Ama o hakkın arandığı yerde Allah adına kılıç sallayan, varlık gösteren olmayı tercih etti. Zeynep kardeşinin bilincini anlatıyordu. Çünkü dedesi mazlumunların hakkını arayan dinin tebliğini ailenin temellerine atıp bir ümmete örnek olarak göstermişti. İşte; “Gidenler; Hüseynî bir iş yapmıştır. Kalanlarsa; Zeynebi bir iş yapmalıdır. Yapmıyorsa Yezidi'dir!" Uyuyan müslümanları, zulme sessiz kalan mazlumları, hakkı yenen ve hakkını almaya çalışmayan zayıfları harekete teşvik etmeyen bilinç uyutulmuş bilinçtir. Dini dine karşı kullanan, insanları dinden uzaklaştıran sahte din alimlerine kayıtsız kalınmamalı. Gençlere büyük görevlerin düştüğünü, çok okumamız gerektiğini ve her şeye boyun eğmememizi öğütlüyor. Yani bizden vakarlı bir müslüman temsiliyeti isteniyor. Hüseyin bilincinin tasavvuf edebiyatına hapsolmamasını istemiyor. Her şeyi kabullenip ibadete adanmayı değil, toplumda haksızlığı dillendirip adalet arayanları övmek gerektiğini, Hüseyin’in bunu yaptığını ve bu bilincin yasa hapsolmasını istemiyor. Yas tutulsun ama bilinci aşılansın ve bu bilinç arayış olsun istiyor. Haklı da. Ağlayalım ama neye ağladığımızı bilelim. Bilincinizin yitirilişine yas tutalım, dirilişine bilinç ekelim. Ali Şeriati bu konu da hassas. Ehlibeyte yakınlığı ve sempatisi de bu halini hem besliyor hem de derinden etkiliyor. Onun yansımalarını görüyoruz. Yine tarih, yine inanç, yine bilinç ve yine Hak davası olan dolu dolu bir kitap. Her sözüne katılmanıza gerek yok. Katılırsanız bir bilinciniz zaten yoktur. İnsan okuduklarının sentezini yapar, yapmalıdır. Okuyun, eleştirin, fikir ekleyin. Ama önyargılı olmayın. Keyifli okumalar dilerim! (Sevgi)
Ali Şeriatı/Şehadet şiddetle tavsiye edilir.Hüseyinin fetvası şudur:Evet güç yetirilmeyen durumlarda bile gereklilik vardır.Hayat iman ve cihaddır.Hüseyin kadar hangimiz diri değiliz ki (Cihaddin seker)
Ali Şeriatı, şehadet'in tanımını, öğretisini anlatmakla başlıyor. Ardından sahabilerden şehit olanlara, islam için derin manalar içeren Kerbala'ya ardından Hz. Hüseyin'in şehadetine değiniyor.. Kitap bize şehadetin ne olduğunu öğretmekle kalmayıp, kolayca şehit olabilenle çok zor şartlar altında olan; batıla, zalime, zulme kafa tutan şehidi anlatıyor. Ve birçok meseleye ayrı ayrı değinerek okuru harekete geçiriyor.. Son olarak: "Şehadet bir çağrıdır, nesillere ve çağlara.." (Ayfer Akdeniz)
Kitabın Yazarı Ali Şeriati Kimdir?
Ali Şeriati (Farsça: علی شريعتی) (d. 1933, Sabzevar - ö. 1977), İranlı Müslüman sosyolog, aktivist, düşünür ve yazar; özellikle din sosyolojisi ve çağdaş İslam düşüncesi üzerine eserler vermiştir. Marksist düşünceden yaptığı alıntılar ve türetmeler ve bunların kendi zamanındaki İran'a ve çevresine adapte edilmesi ve Marksizm kritiği ile birlikte çağdaş İslam düşüncesi ve devrimcilik açısından ortaya koyduğu çeşitli sonuçlar ve yarattığı ilgi sebebiyle, gerek önemli çağdaş İslam düşünürleri arasında gerekse İran'daki devrimci İslam'ın babası ve İran İslam Devrimi'nin baş düşünürü olarak anıldığı olmuştur. Düşünceleri genel olarak "İslam'a dönüş" -"öz"e dönüş- başlığı altında toplanabilir ve bilimsel kaynaklara dayanması, sosyoloji vurgusu yapması ve Batı metodolojisini, çeşitli açılardan eleştirmekle birlikte çeşitli açılardan yapıcı bir şekilde kullanması (ki sosyoloji gibi çeşitli bilimler ve Batı düşüncesinde ortaya çıkan çeşitli fikirlerin, örneğin bazı Marksist fikirlerin, İslam'ın özünde de daha farklı bir şekilde ortaya konduğunu da savunur) sebebiyle moderndir ve gelenekçilikten uzak olduğu gibi gelenekçi görüş ve kesimlere eleştirel yaklaşır nitekim bu sebeple eleştirildiği veya çelişki ile suçlandığı olmuştur. Bu tarzından yola çıkarak kendisi hakkında "sosyolojiyi İslamlaştırmaktan" ziyade "İslam'ın sosyolojik" bir okumasını yaptığı da söylenmiştir.
Hayatı
Çocukluğu
Şeriati 1933 yılında Mazinan, Sabzevar, İran'da doğdu. Babası ilerici milliyetçi bir öğretmen olan Muhammed Taki'dir. Eğitim yıllarında ilk kez İran'ın daha aşağı sınıflarından insanlarla tanıştı, var olan fakat bilmediği yoksulluk ve zorluklarla tanışması bu dönemde oldu. Ayrıca aynı dönemde Batı felsefi ve siyasi düşüncesiyle de tanışmıştır. Modern sosyoloji ve felsefenin bakış açısı ve bunun geleneksel İslami prensipler ile harmanlanması aracılığıyla Müslüman toplum ve toplulukların karşılaştığı sorunları açıklamaya ve çözümler bulmaya çalışmıştır. Şeriati Mevlana ve Muhammed İkbal'den büyük ölçüde etkilenmiştir.
Eğitimi
Lisansını İran'da bitirdikten sonra, Paris Üniversitesi'nde doktorasına başladı. Burada, 1964 yılında Sayfuddin'den "Belh'in Faziletleri Tarihi" isimli bir el yazmasının notlandırılmış bir Farsça çevirisini yaparak Edebiyat dalında doktor olmuştur. Daha sonra İran'a dönmüş, fakat hemen şah yönetimi tarafından tutuklanıp hapsedilmiştir. Yönetim onuFransa'dayken devleti yıkıcı siyasi aktivitelerde bulunmakla suçlamıştır. Daha sonra 1965'te serbest bırakılmış ve Meşhed Üniversitesi'nde eğitim vermeye başlamıştır.
Ölümü ve etkileri
Dersleri kısa sürede farklı toplumun farklı kesimlerinden öğrenciler tarafından beğenilmiş ve popülerleşmiştir. Bunun sonucu yönetim Üniversite'yi zorlayarak onun eğitim vermesini engellemiştir. Bunun üzerine Şeriati Tahran'a giderek Hüseyniye-i İrşad Enstitüsü'nde ders vermeye başlamıştır. Yine büyük bir popüleriteye ulaşan dersleri, yine toplumun her kesiminden öğrencileri etkilemiştir. Şeriati'nin görüşlerine ilginin arttığı orta ve yüksek sınıflardan öğrencilerin olması dikkat çekiciydi. Bu ilgi de şah yönetiminin Şeriati ile bazı öğrencilerinin tutkulanması emrini vermesine neden oldu. Gerek yurt içinden gerekse yurt dışından gelen tepkiler üzerine yönetim onu serbest bıraksa da çeşitli şartlarla tahliye edilmişti: kesinlikle herhangi bir eğitim aktivitesinde yer almayacak, hiçbir şey yayımlamayacak ve özel veya genel hiçbir toplantı yapmayacaktı. Ayrıca devletin güvenlik örgütlerinden SAVAK onun yakın çevresini yakın gözetim ve denetim altında tutacaktı. Şeriati bu şartlara karşı çıkarak ülkesini İngiltere'ye gitmek üzere terk etmeye karar verdi. Üç hafta sonra, 19 Haziran 1977'de SAVAK tarafından öldürüldü.
Tahran'ın büyük hastanelerinden birine Şeriati'nin ismi verilmiştir.
Devrim öncesi İran'ın en önemli ve etkili felsefi liderlerinden sayılan Şeriati'nin görüşleri bugün hâlâ İran toplumunda popüler ve etkindir. Özellikle bugünki İslami Cumhuriyet rejiminin biçimi, ruhban sınıfının konumu ve eşitlik anlayışına karşı çıkan kesimler tarafından beğenilmektedir.
Şeriati'nin düşünsel çalışmaları sadece devrim öncesi ve sonrası İran'ı değil, dünya çapında İslamcı topluluk ve düşünceler başta olmak üzere birçok kişi ve grubu etkilemiştir. Çeşitli dini kavramlara yaklaşımı, ruhban sınıfının eleştirisi ve İslamcılık hareketinin içinde kabul edilen çeşitli çıkarımlarıyla ilgi çekmiştir.
Şeriati, ayrıca Martinikli Marksist düşünür ve şair Frantz Fanon'un "Yeryüzünün Lanetlileri" isimli eserini, Jacques Derrida'dan "Şiir Nedir" ve Fransız oryantalist ve aynı zamanda katolik papaz olan Louis Massignon'dan "Selman-ı Pak" adlı eserleri Farsçaya çevirmiştir.
Birçok eseri bulunan Ali Şeriati'nin eserlerinin neredeyse tümü Türkçeye çevrilmiştir.
wikipedia
Ali Şeriati Kitapları - Eserleri
- Hac
- İnsanın Dört Zindanı
- Ali
- Dine Karşı Din
- Kendini Devrimci Yetiştirmek
- Ebuzer
- Anne Baba Biz Suçluyuz
- Kadın (Fatıma Fatımadır)
- Her Hicret Bir İnkılaptır
- Muhammed Kimdir
- Kendisi Olmayan İnsan
- İnsan
- Bilinç ve Eşekleştirme
- Dua
- Çocuklar ve Gençler
- Dinler Tarihi 1
- Dinler Tarihi 2
- Şehadet
- Aydın
- İslam ve Sınıfsal Yapı
- Marksizm
- Kur'an'a Bakış
- Hangi Şia?
- Kapitalizm
- İran ve İslam
- İslam Bilimi (Ciltli) I-II
- İbrahim'le Buluşma
- İslam'ı Tanıma Metodu
- Dünya Görüşü ve İdeoloji
- Yeni Çağ'ın Özellikleri
- Ne Yapmalı
- Yalnızlık Sözleri 1
- İslambilim 1
- İslambilim 2
- Biz ve İkbal
- Aydınlara Umut Çağrısı
- Ali Şiası Safevi Şiası
- Hür Düşünce Mektebi
- İslam Nedir Muhammed Kimdir
- Mektuplar
- Çöle İniş
- İslam'ı Anlamak
- İnsan Olmak
- Kevir/ Bir Tarih Olarak Beliren Coğrafya
- Muhammed'i Tanıyalım
- Kültür ve İdeoloji
- Kendini Bilmek
- Yalnızlık Sözleri 2
- Medeniyet ve Modernizm
- Medeniyet Tarihi 1
- Medeniyet Tarihi 2
- İdeallerin Yenilgisi
- Kapitalizm Uyanıyor mu?
- Şia
- Mükemmel Bir Cemaat Ali Şiası
- Sanat
- Dine Karşı Din / Anne Baba Biz Suçluyuz
- Ümmet ve İmamet
- Adem'in Varisi Hüseyin
- Aşina Yüzlerle Ailesine ve Dostlarına Mektuplar
- Kavramlar Sözlüğü
- Muhtelif Eserler- I
- Muhtelif Eserler- II
- İslambilim 3
- Bir Önünde Sonsuz Sayıda Sıfırlar
- Tevhidi Altyapı
- Bekleyiş - Karşı Tepki Dini
- İslam Ekonomisi
- İslam'ın Tarih Felsefesi
- İslam Sosyolojisi Üzerine
- Sizi Rahatsız Etmeye Geldim
- Marksizm ve Diğer Batı Düşünceleri
- Yarının Tarihine Bakış
- Sevmek Aşktan Üstündür
- Terimler Sözlüğü
- Gençler İçin İnanç ve Ahlak Prensipleri
- Dine Dayanmak
- Siret
- Ali Şeriati'den Aforizmalar
- Dinleri Tanımak
- İki Sûre İki Yorum
- Çağımızın Müslüman Kadından Beklentisi - Emperyalizme Karşı Müslüman Kadın
- Toplumbilim Üzerine
- Çar Zindanen İnsan-Eli Şerieti
- Aşk ve Devrim
- Ve Cevap Veriyorum
- Öze Dönüş
- Ayet Yorumları
Ali Şeriati Alıntıları - Sözleri
- Diğer canlılar niçin yaşadıklarını anlamaları gerekmeksizin yaşarlar. Ama insana: "Yaşa!" dedikleri zaman "Nasıl?" diye sormadan önce "Niçin?" diye soruyor. Bundan dolayı insana,sadece nasıl yaşayacağını öğretmek yetmiyor. İnsan, aç olduğu sürece alışılmış hayat nimetlerinin peşinden gider ve gündelik dertlerini gidermek için çabalar; bu durumda bu sorulardan az ya da çok uzaklaşır. Fakat bu ihtiyaçlar giderildiğinde onun için insan olmanın temel ihtiyaçları ve nerede olması gerektiği gündeme gelir.Gercekten de gerçek din ve mutlak din duygusu bugün daha çok, daha ciddi ve daha hayatı bir ihtiyaç konusudur. (Dinler Tarihi 1)
- Bu dünyada şu üç şeyi şunlarla ara: Gerçekliği, düşünce ve ilimle; iyiliği, ahlak ve dinle; güzelliği, sanatla. Ve aşk sana bu üç dünyanın da kapılarını açabilir. (Aşina Yüzlerle Ailesine ve Dostlarına Mektuplar)
- Başkalarıyla oldukça kendimi yalnız görüyordum. Yalnız kendimle, yalnız değildim. (Çöle İniş)
- Diyorlar ki kafir, ölümden sonraki dünyaya inancı olmayan kimse demektir. Mümin ise bunlara inancı olan kimsedir. (Dine Dayanmak)
- Peygamber, ağır düşüncelerin baskısı altında bunaldığında ve ruhunun çetin dalgaları ve düşüncelerinin yüksek miraçları karşısında takatsiz kaldığında, Ayşe' yi çağırıp " Benimle konuş ey Hümeyra( pembelim) ! diyordu. (İslam Nedir Muhammed Kimdir)
- “Sezgisel ve tahmini değil, aksine gözle görme şeklinde olan kesim bilimsel ölçülere dayanarak ikinci neslimiz bizimle yabancılaştığını biliniz.” (İbrahim'le Buluşma)
- Dua; öğreten, bilinçlendiren, iyilik ve güzelliği telkin eden bir metin, ruhu ruhani miraca götüren, ölüm gününden kurtaran, Allaha yaklaştıran, eğitip öğreten bir ilimdir. (Kavramlar Sözlüğü)
- Kıyamette görmeye başlayıp başkalarını görme azabına uğrayacağımdan korkuyorum. [Ebulala Maarri] (İslambilim 2)
- İbrahim'e bak! Sevgili evladını aşka kurban ediyor. (Ali Şeriati'den Aforizmalar)
- "O sıfır aleminin içinde bir gibiydi." (Çocuklar ve Gençler)
- Netice, yine umutsuzluk, nefret, sorumluluktan kaçma, kendi köşesine çekilme, mistik hayat, varoluşçu oyunlar vb .. (Medeniyet ve Modernizm)
- Dua, yüzüne açılmayan hiçbir kapıyı çalmaz.. Dua, en yüksek ifade zirvesini, aklın karanlık gecesinde, Akıl bineğinin ayağı topalladığında, Aşk uçuşu sırasında bulur.. (Dua)
- lnsan ne kadar daha fazla anlar ve ne kadar daha derin hissederse daha çok acı çeker ve sorumluluğu ağırlaşır. (Yalnızlık Sözleri 2)
- Yarının tarihini yazarsak ancak, tarih değer kazanacaktır. Tarih, eğer yarını bilmemize, bugünün insanını ya da ortaya çıkacak insanı bilmemize yardımcı olmuyorsa, faydasız olacaktır. Çünkü tüm bilimler; insanları, geleceğin insanının hayatını ve bugün ile yarının insanının idealini anlamada, en azından yararlı olmak zorundadır. Geçmişteki insanı anlamak, kendimizi ve geleceğimizi anlamada bir başlangıç olmalıdır... (Yarının Tarihine Bakış)
- Şüphe yok ki, bu memlekette aç olanlar en çok çalışanlardır. Bununla şerefiyle çalışan, hırsızlık, yan kesicilik, aldatma, dalkavukluk, rüşvet, nüfuz sömürücülüğü, kadın ticareti, insanı kısa yoldan seçkin kılacak herhangi ber şeyi yapmayan namusluları kastediyorum. (Kapitalizm Uyanıyor mu?)
- Komünizm ve kapitalizmin her ikisi de şekil farklılıklarına rağmen insana "ekonomik bir hayvan" olarak bakmaktadırlar. Aralarındaki bu şekil farkı bu hayvanın ihtiyaçlarını karşılamada hangisinin daha başarılı olabileceği meselesi üzerinedir. (İnsan)
- Aydın ; son peygamberden sonra, peygambere benzeme eylemidir. Ümmi olmak ; halkın adamı olmaktır. Ümmetin hem içinde hem de dışında ayaklanmaktır. (Ne Yapmalı)
- "Bir toplum kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez." (Bilinç ve Eşekleştirme)
- Halkın eleştirilerini özgürce yapamadığı bir toplumda eleştiriler, mizahla yapılır ve bu mizahlar bir araçtır. (Medeniyet Tarihi 1)
- Kuran'ın Allah'ı insana yakındır, herkesle birliktedir. (İslam Nedir Muhammed Kimdir)