Sevda Şiirleri - Zeytin Ağacı - Ahmet Erhan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Sevda Şiirleri - Zeytin Ağacı kimin eseri? Sevda Şiirleri - Zeytin Ağacı kitabının yazarı kimdir? Sevda Şiirleri - Zeytin Ağacı konusu ve anafikri nedir? Sevda Şiirleri - Zeytin Ağacı kitabı ne anlatıyor? Sevda Şiirleri - Zeytin Ağacı PDF indirme linki var mı? Sevda Şiirleri - Zeytin Ağacı kitabının yazarı Ahmet Erhan kimdir? İşte Sevda Şiirleri - Zeytin Ağacı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Ahmet Erhan
Orijinal Adı: Sevda Şiirleri - Zeytin Ağacı
Yayın Evi: Bilgi Yayınevi
İSBN: 9789754943672
Sayfa Sayısı: 95
Sevda Şiirleri - Zeytin Ağacı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Ahmet Erhan söylemini, imgelerini, temalarını yaşamın kendisi kadar çeşitlendirebilen bir şair. Şiiri o yüzden devingendir: Zamana, duyarlılığa, sevgiye, açılara, doğaya, gelişmeye doğru yürür...
Sevda Şiirleri - Zeytin Ağacı Alıntıları - Sözleri
- Geceyarısı, karanlık bir bozkırda Işıklar içinde akan bir tren kadar yalnızım İçinde onca insan, içinde dünya... Soluk soluğa, demirden bir ırmağa mahkum Ve bilmeyen sonsuzluk nedir, Haklı olan kim bu kargaşada? Ateş ve su, yaşam ve ölüm, irin ve şiir Ucu bucağı olmayan bu çığlığın Ortasında nasıl barışılabilir? Anlamak isterim, hangi yasa Bir beşikle bir darağacını Aynı ağaçtan, ne adına varedebilir?
- Şimdi gece, soluğumu verdim içime Az önce kağıtlara gül kuruları serptim Dolaplardan kekik, nane kokuları çıkardım Öylece serptim, seni yazacağım diye Sen ki, deniz görmemiş bir deniz kızısın Aklımın almadığı bir yerde...
- Sürüp gidecek yaşamım, kimi yerlerde Sanki yeniden okur gibi bir romanı Ve gülümser gibi yine aynı şeylere Sıkıntılı, dalgın; çoğunlukla acılı...
- Yazıya dökülmemiş masallar, saza vurulmamış [türküler gibisin içimde Unutulmaya yakın, bir köşede saklanan Uyanılmış düşler gibisin gecenin bir yerinde Sabah olunca kopuk kopuk anımsanan
- "dünya yüreğime bir kıyı. boğuldum mu, duruldum mu, bilmiyorum."
- Burada bitiyor bir sevda, yenisi nerde başlar; Ya da başlar mı bilmem? Kendi derinliğiyle dolan bir kuyu mu yüreğim; Kendi boşluğuyla yetinen?
- Bu benim yalnızlığım, dalsızlığım benim..
- Geceyarısı, karanlık bir bozkırda Işıklar içinde akan bir tren kadar yalnızım İçinde onca insan, içinde dünya... Soluk soluğa, demirden bir ırmağa mahkum Ve bilmeyen sonsuzluk nedir, Haklı olan kim bu kargaşada? Ateş ve su, yaşam ve ölüm, irin ve şiir Ucu bucağı olmayan bu çığlığın Ortasında nasıl barışılabilir? Anlamak isterim, hangi yasa Bir beşikle bir darağacını Aynı ağaçtan, ne adına varedebilir? Sorular sormak için geldim şu dünyaya Yaşım acıların yaşıdır Boynumu üzgün bir çiçek gibi kırıp da Yollara düştüğümde, başımda deniz köpüklerinden Ya da sabah yellerinden bir taçla Yürüdüğüme inanırdım - yanılırdım Geceyi günle, acıyı sevinçle kardığım Bu söylencenin bir yerinde durakladım Ve anlatamadım, konuşamadım bir daha. Acını ödünç ver bana, gözyaşlarını Damarlarında uyuyan sevinci ödünç ver Yitirdim çünkü onları da.. İlenmiyorum, el çırpmıyorum artık Ne aklımda yaşadıklarım üstüne düşünceler Ne de geleceğe ilişkin bir tasa. Gelirken çan çalmıyor yalnızlık Bir adam, bir sokak, bir ev Yüzle, gülüşler, susuşlar boyunca Soruların vardı senin, ne çok soruların Gözlerin dünyayı eleyip dururdu boyuna Bir fısıltı gibi başladı sevgim Çığlık oldu, kağıtlarda çiçek açtı sonra Sonrası...Mutlu bile olduk bazı Artık sen yadsısan da ne kadar Ya da ben bilmiyorum mutluluk nedir Anlatsın yollar, yollar, yollar... Şimdi gece, soluğumu verdim içime Az önce kağıtlara gül kuruları serptim Dolaplardan kekik, nane kokuları çıkardım Öylece serptim, seni yazacağım diye Sen ki, deniz görmemiş bir deniz kızısın Aklımın almadığı bir yerde, öylesin Dünyanın ölümünü gördüm, suyun toprağın En yakın dostlarımın birer birer Vakitsiz açan çiçeklerin, vakitli doğan çocukların Ölümünü gördüm, ama kimse İnandıramaz beni öldüğüne sevgilerin! Yaşam ki bir kum saatidir usulca akan Dolan sevgilerimizdir biz boşaldıkca Yaşımız biraz da sevgilerimizin akranıdır Vereceğimiz tek şey budur dünyaya. Şu dağılgan yüreğimi, şu köpüklere imrenen Yüreğimi bir gün yollara atarsam Bir gün bir nehir yataklarına dolarsam, korkarım Suyumun çoğu senden yana akacak Bütün sözcüklere adını ekleyeceğim Güldeniz, Gülekmek, Gülyağmur, Gülsarap Gülaşk, Gülsiir, Gülahmet, Gülerhan Ey gül yaşamım, yitip giden düşlerim! Gecelerdi, solgun - sessiz tüterdi yüzün Yatağımda bir kımıltıydın, dilimde türkü Uykusunda konuşurken sesini öptüğüm Varmak için beyninin kıvrak dağ yollarına Kokundu, bedenimi saran o ince buğu Esintisinde usul usul yürüdüğüm Ki değişmem yaseminlerle, portakal ağaçlarıyla.. Sanki bir kız yürürdü yollarda Evimin sokağına girer, paspasa ayaklarını silerdi Kapımı açardı gümüş bir anahtarla Sanki hep gelirdi, sevişirdik bazı, konuşurduk Tozlu kitapların yığıldığı odalarda Kalırdı duvarlarda gülüşünden bir tini Yatağımda bedeninden bir oyuk. Benimse ellerim titrerdi, alnının aklığından Saçlarına saçlarına doğru titrerdi Şimdi kağıtların üstünde gidip gelen ellerim Titremiyor artık , yolunu biliyor şimdi Geceyarılarını çoktan geçti Bu şiir bitmeyince varolmayacak ellerim Ellerim uykusuz, ellerim geberesiye yalnız Süzülüp alçalıyor karanlığa doğru. Bütün yaşamım seninle geçiyor belleğimden Seninle var ve seninle sürüp gidecek artık Bir akdeniz kentinde limon koklayan Ve hep ufkun ardına bakan çocuk Acıyı buldu sonunda, kanayan bir gülden Çaldı yüzünü bir yaşamlık Geçer şimdi dumanlı bir kentin sokaklarından Şaire çıkar adı - az buçuk kaçık. Yeryüzünden silinmiş ırkların sonuncusuyum ben Oturup da şimdi aşk şiiri yazmam bundan Gülsün köpek sürüsü, lime lime edip Bu dizeleri, satsınlar haraç-mezat Doğru, benden sonra da tufan kopmayacak Ama haykıracağım laflarını tuzla kesip Yitip giden bu aşkı, nefesim tükenene dek. Beynime bir sarkaç gibi vuruyor sorular Neresinde yanıldık biz bu yaşamın? Hangi el bozdu büyüyü, hangi yazı Acılara hüküm verdi, soldan sağa taşarak? Kalbimde yıllardır kabuk bağladı yaralar Ödüm kopuyor, bir gün hepsi birden kanamaya başlayacak diye Yenilmeyeceğim, boyun eğmeyeceğim hiçbir şeye Hep direnen bir yanım kalacak Adımın soluk izi, acının seyir defterinde. Şimdi gece, bindokuzyüzseksenikiyle Üçyüzaltmışbeşi çarp - oradayım işte Yorgun değilim, umarsızım yalnızca Geçmişle geleceğin öpüştüğü yerde bir nokta Gibiyim ve çoktan dürüldü defterim Uçurumlar üstünde uçuşur dizelerim Onlara köprü olacak bir beden yoksa da.. Bu benim yalnızlığım, dalsızlığım benim Kana kana içtiğim çeşmelerden susayarak ayrılmak Titreyen bir ışık karanlıklarda Onu kim görebilir, kim tanıyabilir? Sonuda hep bir soruyla karşı karşıya kalmak Boynumun borcu bu, ödenmedi yıllardır. Her aşktan böyle bir şiir kaldı bende Yaşamımın bir dilimini özetleyen Unutuşun çiçekleri bunun için hiç açmıyor Donuyor bir gülüş tek bir dizede Yaşanmış yüzlerce anı, buruk bir özlem Çivileniyor beynimin bir yerlerine Geride -hayır- acılar filan da kalmıyor Bir boşluk yalnızca, uçurumlara özenen. Nefret ediyorum ve seviyorum seni Girdiğin bütün kapıları açık bırak Birazdan git diyebilirim çünkü.. Çağım yalnız bırakmıyor beni, ellerini Tutuşumda, usulca öpüşümde dudağını Çağım aramızda çekilen kanlı bir bayrak Uzayan, akan bir irin yolu gibi. Sözcükleri güden çobanları var kalbimin Beynimin yaşamı saran kıskaçları Bitsin dediğim yerde bunun için başlıyorum Yitirdiğim her şeye dönüp de bakmam bundan Sensin yalnızlığa uzanan yolların düğüm yeri Ama şu anda içimde öyle çoğulsun ki Böyle irkilmezdim dünyayı kucaklasam. Çapraz yalnızlıklar astım göğsüme Yollarda bir savaşçı gibi yürüdüğüm doğrudur Gözlerle, dillerle kuşatılmış bir ülke kalbimdir ona tek sınır Susmayı bunun için severim bir çığlık gibi Donup kalır sesim kendi göğünde Onu ne anlayan, ne de duyan bulunur. Yaşamım sonsuz bir hac yolculuğuna dönüşüyor burada Kendi içimde ya da uzak yollarda Bulduğum ve yitirdiğim bütün varlıklar Bir mozayiğe biçim veriyorlar sessizce.. Bende dünyanın acısıyla sevinci öpüşüyor Irmakların birleştiği o nokta benim İtilip tekmelendiğim bütün kapılarda Bana atılan her taş şimdi çiçek açıyor. Bir gün anlarsın beni neden suskunum Dünya içimde konuşurken böyle Bedenimi aşıyor yorgunluğum Karşında oturduğum masalardan dökülüp saçılıyor Bu öyle bir çığlık ki, susuşlar kalıyor geride Ondan öte her söz bir saçmalığı büyütüyor. Adını çoktan unuttun yüzün aklımda Ve bu şiiri neden sana adadığımı bilmiyorum Ama her güzellik nasılsa kendi adını bulur Bunun için ben Gül dedim sana.. Yine de bir çiçeğe bunca yağmur yağarsa Kökleri toprağı saramaz olur Üstüne titrediğim her şeyi yitirmeyi öğrendim çoktan Söylenecek bir tek sözüm kalmazsa Çizerim yüzünü kuşların kanatlarına Her çırpınışta gökyüzüne dağılır Yüzün, hücrelerine varana dek uçuşur. Kağıtların aklığına aşkın tortusu çöküyor Parklar, sokaklar, söylenmiş ya da söylenmemiş sözler Yazdıkça biraz daha unutuyorum seni Ve her yerde düş tacirleri, şiirseviciler Bir şeyleri yorumlayıp duruyorlar aptalca Büyüteçlerle inceliyorlar şu yitik ömrümüzü Ben aşkın son hasatçısı, son peygamber Gülünç, soyu tükenmiş bir varlığı oynuyorum boyuna. Sana artık bir sığınak olsun bu şiir Noterlere ver onaylasınlar - her hakkı saklıdır Düşün, kalemimi sen tuttun yazarken Yeni okula başlayan bir çocuğa yardım eder gibi Öyle acemilikler yaptım ki ben Hiç kalır bu şiir onların yanında ve Nasıl ayaktayım diye şaşıyorum bazen. Görüp göreceği son şey bu şiirdir dünyanın Çığlığımdan arta kalan bunlar olacak Aklımın son kırıntılarını da burada harcıyorum Bundan böyle ibreler hep eskiye vuracak Yakınmıyorum, yerinmiyorum hiçbir şeyle Kalırsa odalarda unutulmuş birkaç şiir Bir yeniyetmen in altını çizeceği dizeler benden Senin adın nasılsa bir gün hepsini tamamlayacak...
- Onun dolaştığı yollara yağmur yağmasın Yıllar sonra bulayım ayak izlerini Onun saçlarını yel savurmasın Dursun kıvrımları öyle, öptüğüm gibi Nasıl unuturum ki gülüşü gül olanı Sevgilimdi, ya da ben öyle sanırdım O gitti, elimde bir çiçek dağınıklığı Bütün yolların ucunda kalakaldım. Deniz, ona çok sevdiğimi söyle Bir gün gelir de kıyına böyle durursa Sularını kollarım bil, o ak köpüklerinle Onu bir de benim için okşa...
- Onun dolaştığı yollara yağmur yağmasın Yıllar sonra bulayım ayak izlerini Onun saçlarını yel savurmasın Dursun kıvrımları öyle, öptüğüm gibi. Nasıl unuturum ki gülüşü gül olanı Sevgilimdi, ya da ben öyle sanırdım O gitti, elimde bir çiçek dağınıklığı Bütün yolların ucunda kalakaldım. Deniz, ona çok sevdiğimi söyle Bir gün gelir de kıyına böyle durursa Sularını kollarım bil, o ak köpüklerinle Onu bir de benim için okşa ...
- Yazıya dökülmemiş masallar, saza vurulmamış türküler gibisin içimde..
- Çok uzakta biri var... Kaçarak seviyor beni...
- Yüzü gitgide suya dönüşen kadınım Bir gün bütün aynaları kırarsam şaşırma Ben aklımı yitirdim yüreğimi buldum.
- "Bir gün anlarsın beni neden suskunum Dünya içimde konuşurken böyle."
- Bunun için sevgilim, seninle başlattım bu şiiri
Sevda Şiirleri - Zeytin Ağacı İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Yine bir yazar/Ahmet-erhan yine bir ben. "Ve şimdi gece, iki kişilik bu yalnızlık bize artık yeter de artar bile" Yazmadığım ne bıraktım Ahmet Erhan'a dair bilmiyorum ama ben yine yazarım onu sayfalarca hele bir de zamanlardan geceyse. Ahmet Erhan'a iki özür borcum var. Senelerdir bıkmadan usanmadan dinlediğim oğul şarkısı ve de Gülşiir'in şarkısını Teoman olarak benimseyip geçmişim. Biraz araştırmacı ruhum olsaydı Ahmet Erhan'la seneler önce tanışır ona bu kadar geç kalmamış olurdum. Onu tanımadan sevmişim demek. Sözler bir oğul’un anneye sözleriydi ki ben bir oğul bile değildim ama en çok dinlediğim şarkısıydı. Kan çekiyor dedikleri böyle bir şey sanırım. Bu kez farklı bir tarz kullanmış şiirlerde. Bir adam sevdaya kapılmıştı ve bu sevda kalpleri her şiirde bin parçaya bölebilme gücüne sahip olan, aşkla dağlayıp inim inim inletip en derin ücralara acılar salan bir sevdaydı. Ahmet Erhan'ın sevdasıydı bu. Yüzü suya dönüşen kadınına olan sevdası. Yaşama ilişkin umutlar arayan bir sevda. Yitik bir ülkeyi korur gibi seven bir adam ve bir deniz kızı vardı. ‘’Ve şimdi gece, soluğumu verdim içime’’ Şairin kalbini seyretmeye koyuldum. Sanki zifiri karanlıkta bir deniz kenarı gibiydi. Dalgaların taşlara vuruşundaki fısıltıları duyuluyordu sadece ayaz bir havada. Uzandım o yürekteki acının ateşini almak istedim. Yakmıştı ellerimi ve küllenmiyordu yalnız bir adamın umutsuz aşkı. Sevda buydu işte tıpkı Gülşiir'de anlattığı gibiydi. Ve Gülşiir, Gülsün şiir, gülüm şiir Adına gül demişti oysa, oysa şiir hiç gülmemişti. Güldürmeyip ağlatan şiirdi. Aklımın almadığı bir yerlerde var olmayan birileri olmasa bile varmış gibi hissettirdi. Hem seviyor hem nefret ediyordum işte. Benim yıllardır yaşadığım duyguydu bu. Sanırım Ahmet Erhan'ı çekici kılan işte bu dizelerdi. Dünyanın ölümünü görüyordum şiirin dizelerinde. Karanlık bir bozkırda ışıklar içinde akan bir tren kadar yalnızdık ve bu yalnızlık yetiyor artıyordu bile. Acı çekiyorduk. Yaşımız acıların yaşıydı. Acı neydi; bir beşikle, bir darağacının aynı ağaçtan yapılması değil miydi acı? Bir yaşamın doğuşu ve bir zoraki ölüm. Acı her yeri sarmıştı. Her aşktan böyle bir şiir kalır mıydı hepimize? Çarpar mıydı soluğumuz bir aşkın yıkık duvarlarına, eser miydi rüzgar sevdanın hüznünü dağıtmak istercesine. Ve Bir Baba İçin Ben baba acısı bilmem ama babamın acısını bilirim. Taşırım hüznünü. Her baba deyişimde gariplenirdi. Evet konuşurduk babamla iki bilge gibi. Karşılıklı bakışarak. Bazı şeyleri kavrayamasam da dinlerdim. Nedir baba demek, eksiği nasıl bu kadar hissedilir diye sordum. Erkekler aslında çok güçsüzdür kızım. Bir erkek için baba güç demektir. Gücü ve kendine güveni sembolize eder. Tek güçlerini arkalarında dağ gibi hissettikleri babalarından alırlar. Babalarına güvendikleri için güçlü hissederler kendilerini demişti. Tıpkı Ahmet Erhan'ın dediği gibiydi işte "Tökezlersem kaldır beni baba." Ve günden sonra babasız çocuklara baba olmak isterim. İmkansız olsa da. Son Olarak Oğul. Dünya sandığım bahçenin ayrık otları ve dikenlere büründüğünü gösteren şiir. Yine abarttım değil mi? Siz okumayın Ahmet Erhan şiirine özel bir ruh vermek gerek. Veremeyen bilemez. (DUA)
İnceleme yazmayı bilmiyorum. Yanılmıyorsam bu ilk incelemem olacak. Yazmayı düşünmüyordum ancak sevdiğim bir ablamın ricasını kıramadım. Kendisi bu kitabı çok güzel incelemiş olduğundan benim saçmalamamın hiç lüzumu olmadığını söylemem fayda etmedi. Ahmet Erhan ilk kez okuduğum bir şair. Zaten pek şiir okuyan birisi değilimdir. Ancak bu şiirlerin çoğunu beğendiğimi ifade etmem gerekiyor. İlk etap Şiir 4, şiir 6, şiir 8, şiir 9, şiir 10, şiir 11 ve şiir 14'ü çok beğendim. Özellikle gece okuma tavsiyesi işime çok yaradı şiirler üzerinde fazlaca düşünme ihtiyacım oluştu. Sonrasında ise değişik ve etkileyici hissiyatlarla yazılmış şiirlerle karşılaştım. Çoğunlukla çaresizlik, pişmanlık ve yalnızlık gibi duygularla dolu şiirler içinde zaman zaman kendime ait hissettiğim yerlerle karşılaştım. Deniz Unutma Beni kitabını pek kendime ait hissedemediğim için inceleme yazamadım. Bu kitabı çok beğendim. Tekrar okumayı düşünüyorum. Umarım incelemeye yetecek kadar cümle kurabilmişimdir. Etkinlik için teşekkürler. (Mira Bektaş)
Sevda Şiirleri - Zeytin Ağacı PDF indirme linki var mı?
Ahmet Erhan - Sevda Şiirleri - Zeytin Ağacı kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Sevda Şiirleri - Zeytin Ağacı PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Ahmet Erhan Kimdir?
8 Şubat 1958'de Ankara'da dünyaya geldi. Mersin'li bir ailenin, dört kızın ardından doğan beşinci çocuğudur. Babanın işleri nedeniyle Ankara'dan göç edilmiş ve bunun üzerine çocukluğuyla ilkgençliği Mersin ve Adana'da geçmiştir. Babasının emekliye ayrılmasıyla yeniden Ankara'ya dönerler.
Çeşitli nedenlerle kısa bir süre ara verdiği lise öğrenimini Akşam Lisesi'nde tamamladı. Ardından Gazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Ankara'nın özel öğretim kurumlarında Türkçe-Edebiyat öğretmenliği yaptı.
Hayatının büyük bir bölümünü Ankara'da geçiren şair, 'Ankara-İstanbul Karatreni' kitabında anlaşılabilen nedenlerle, 2001 yılında İstanbul'a yerleşti.
Adana Demirspor Genç Takımı'nda futbol oynadı. O yıllarda geçirdiği ağır sakatlık döneminde şiir yazmaya başladı. 1976'da Militan dergisinde topluca yayınlanan şiirleriyle dikkat çekti. 1980 öncesi ve sonrasında ülke gençliğinin yaşadığı dramı, içerden bir ses olarak, o dönemlerde oldukça yaygın olan slogancılığa kaçmadan, kendine özgü diliyle yazması şiirini özel kıldı. Lirizm zenginlikleri ve ironiyle harmanladığı 'şimdiki zamanın duygu resmi' olarak tarif edebileceğimiz söyleyişini, neredeyse otuz yıldır sürdürüyor.
Ahmet Erhan pek çok çevrede hala ilk kitaplarıyla hatırlanmasına ve bilinmesine rağmen, şiir serüvenini yaşanan zamanla atbaşı götürmekte ve çok genç yaştaki okuyucuları tarafından da ilgiyle takip edilmekte.
Cahit Külebi, 1982 tarihli bir söyleşisinde kendisi için 'şaşırtıcı bir olgu' tabirini kullanmıştı. Ahmet Erhan, şiirleriyle hala kendisini izleyenleri şaşırtmaya devam ediyor.
ESERLERİ
Alacakaranlıktaki Ülke. İlk basımı Mart 1981'de Yeni Türkü Şiir Yayınları, İlk Eserler Dizisi'nden çıkan bu kitap, şair henüz 23 yaşındayken 1981 Behçet Necatigil Ödülü'ne değer bulunmuştur. Kitabın ikinci basımı bir yıl sonra şairin yeni kitaplarıyla birlikte Lir Yayınları'ndan çıkar. Kitabın tekrar basımları sonraki yıllarda da farklı yayınevlerinden devam etmiş ve etmektedir.
Yaşamın Ufuk Çizgisi, Nisan 1982, Lir Yayınları, Türk Yazarları Dizisi.
Akdeniz Lirikleri, Nisan 1982, Lir Yayınları, Türk Yazarları Dizisi.
Kuş Kanadı Kalem Olsa, 1984, Can Yayınları. Bu kitapta daha önce yayınlanan 'Alacakaranlıktaki Ülke', 'Yaşamın Ufuk Çizgisi', 'Akdeniz Lirikleri'nin yanı sıra, sonraki yıllarda Bilgi Yayınevi'nden ayrı kitaplar halinde çıkacak olan 'Sevda Şiirleri', ' Zeytin Ağacı', 'Ateşi Çalmayı Deneyenler İçin' toplamları yer almaktadır.
Ölüm Nedeni Bilinmiyor, 1988, Can Yayınları.
Deniz Unutma Adını, Ocak 1992, Bilgi Yayınevi. 1992 Yunus Nadi Şiir Ödülü'ne değer bulunmuştur.
Öteki Şiirler 1976 - 1991, Ekim 1993, Bilgi Yayınevi.
Çağdaş Yenilgiler Ansiklopedisi, Ekim 1997, Bilgi Yayınevi. 1998 Cemal Süreya Şiir Ödülü'ne değer bulunmuştur.
Köpek Yılları, Temmuz 1998, Bilgi Yayınevi. Yayınlanmış tek öykü kitabıdır.
Resimli 'Ahmetler' Tarihi, Şubat 2001, Bilgi Yayınevi. Şairin daha önce hiçbir dergide yayınlamadığı 'Türkiye Ayağa Kalk' adlı şiir toplamı da bu kitapla ilk kez okuyucuya sunulur.
Ankara-İstanbul Karatreni, Ağustos 2001, Everest Yayınları. Şairin çeşitli dergilerde yer alan denemelerini, Ankara-İstanbul Karatrenine binip İstanbul'a göç ettiği Nisan 2001'i takip eden Ağustos'ta yayınlaması oldukça önemlidir. Şehrine vedası olarak adlandırabileceğimiz 'Daüssıla' şiiri de bunun önemini çizmek istercesine kitapta yer almaktadır.
Bugün De Ölmedim Anne, Toplu Şiirler 1, Eylül 2001, Everest Yayınları. Toplu Şiirlerinin bu ilk cildinde 'Alacakaranlıktaki Ülke', 'Yaşamın Ufuk Çizgisi', 'Akdeniz Lirikleri' toplamları yeniden okuyucuyla buluşmuş olup, Toplu Şiirler 2. ve 3. ciltlerinin yayınlanmaları beklenmektedir.
Ne Balık Ne De Kuş, Mayıs 2002, Everest Yayınları.
Kaybolmuş Bir Köpek İlanı, Ekim 2003, Everest Yayınları. Şair bu kitabıyla 2004 yılında ikinci kez Yunus Nadi Şiir Ödülü'ne değer bulundu.
Şehirde Bir Yılkı Atı, Ekim 2005, Everest Yayınları.
2006 yılı TTB Behçet Aysan Şiir Ödülü bu kitapla Ahmet Erhan'a verildi
Buz Üstünde Yürür Gibi, Seçme Şiirler, Haziran 2006, Everest Yayınları.
Sahibinden Satılık, Nisan 2008, Everest Yayınları
Ayrıca 'Kara Köpekli Adam' (roman) ve 'Anne Bu Şiiri Senin İçin Yazdım' (şiir) adlarıyla Bilgi Yayınevi tarafından basılan ve ne yazık ki tükendiğinden şu anda satışta bulunmayan çocuk kitapları bulunmaktadır.
Şair yukarda sözü edilen kitaplarına verilen ödüller dışında yaşamı ve tüm eserleriyle 1999 yılında Halil Kocagöz ve 2005 yılında Dionysos Şiir Ödüllerine değer bulunmuştur.
Ahmet Erhan Kitapları - Eserleri
- Ankara - İstanbul Kara Treni
- Deniz, Unutma Adını!
- Ne Balık Ne de Kuş
- Resimli 'Ahmetler' Tarihi
- Köpek Yılları
- Ölüm Nedeni: Bilinmiyor
- Ateşi Çalmayı Deneyenler İçin
- Öteki Şiirler
- Yaşamın Ufuk Çizgisi
- Alacakaranlıktaki Ülke
- Çağdaş Yenilgiler Ansiklopedisi
- Sahibinden Satılık
- Bugün de Ölmedim Anne
- Buz Üstünde Yürür Gibi
- Sevda Şiirleri - Zeytin Ağacı
- Kaybolmuş Bir Köpek İlanı
- Burada Gömülüdür 1. Cilt
- Burada Gömülüdür 2. Cilt
- Şehirde Bir Yılkı Atı
- Kuş Kanadı Kalem Olsa
- Akdeniz Lirikleri
Ahmet Erhan Alıntıları - Sözleri
- Gökyüzü maviliğinden soyunuyor Akşamdandır diyorlar, dünya hâlâ dönüyorsa Öyle dalgın, umarsız… Sorsam neyi, bağırsam kime, beni kim anlar? (Sahibinden Satılık)
- Ölüme mi yenildim, yoksa hayata mı? (Burada Gömülüdür 2. Cilt)
- Ne yerdedir, ne göktedir o - değil mi Abidin? Mutluluğun resmini yaptın mı bilmem, Ama ben onun şiirini yazmak isterim.. (Yaşamın Ufuk Çizgisi)
- Bağırıyor, içimde bir kuş, durmadan bağırıyor: Şair, bir taşı oyup da içine girmenin zamanı geçti! (Bugün de Ölmedim Anne)
- Ben bir ipekböcegi değilim, Ama kozam şiirlerim benim.. (Yaşamın Ufuk Çizgisi)
- sen yollara yürürsen, çiçekler de yürür şaşarım gülüşünün ardından güneş doğmazsa bir çocuk, kapıları kırıp kırlara koşmazsa o ufuk çizgisinin düşüncesiyle özgür bedeni ışık olup da yüzüme akan düş eğninde samanyolu, ülker, çobanyıldızı o uzak kıyıların, mersinlerin kızı deyin ki, şairin yüreğinde açan bir gülmüş… (Buz Üstünde Yürür Gibi)
- Soruyor yedi yaşında bir çocuk: —Niye bu silah sesleri, niye bu ölümler baba? (Bugün de Ölmedim Anne)
- hiç kendine çarptığın oldu mu, birdenbire bir köşebaşında... (Şehirde Bir Yılkı Atı)
- Hiç değilse sığınacak bir deliliğim var.. (Kaybolmuş Bir Köpek İlanı)
- Rüzgara karşı kalem oynatır hayatım Damla damla büyür beyninde bir gül Bir şiirdir ve hiç de kötü değildir Dizeleri birbirine iteleyerek geçer Sararmış bir devrimci fotoğrafıdır hayatım (Deniz, Unutma Adını!)
- Bütün ışıklarım sen korkmayasın diye açık (Öteki Şiirler)
- Bir ırmak donmak istiyordu kanımda, Sanki bir nar dağılmak... (Bugün de Ölmedim Anne)
- "Artık ne yapabilirim söyleyin bana, ölümün bir izdüşümü olmuşken yüreğim?" (Yaşamın Ufuk Çizgisi)
- Ve bir televizyon tavana yakın; yalancı ışıklı geveze. Akşam olunca ona bakarlar sırtlarını dönüp de o güzelim denize.. (Yaşamın Ufuk Çizgisi)
- Her şeyin göreceli olduğu bir dünyada iş mi bu şimdi Değişimlerin bir türlü dönüşüme varamadığı yerlerde Aklımı teğelliyor bir çocuk durup dururken Gibi çılgınlığa, gibi serseriliğe, gibi ölüme. (Ölüm Nedeni: Bilinmiyor)
- "Bir gün anlarsın beni neden suskunum Dünya içimde konuşurken böyle." (Sevda Şiirleri - Zeytin Ağacı)
- Ölümseyerek bakıyor dünya, biz gülümseyelim (Ne Balık Ne de Kuş)
- Göçebe yürek Bağdaş kur Otur artık... (Resimli 'Ahmetler' Tarihi)
- Kapalıydı kapılar, perdeler örtük Silah sesleri uzakta boğuk boğuk Bir yüzüm ayrılığa, bir yüzüm hayata dönük Bugün de ölmedim anne … (Bugün de Ölmedim Anne)
- Bakarsın bir daha yazmam, tek sözcük bile Artık bütün kağıtlar dolu, kalemler boştur, Yıkılır yüreğimden beynime kurduğum köprüler de Bir kapı usulca örtülür, bir adam unutulur.. (Yaşamın Ufuk Çizgisi)