Şibumi - Trevanian Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Şibumi kimin eseri? Şibumi kitabının yazarı kimdir? Şibumi konusu ve anafikri nedir? Şibumi kitabı ne anlatıyor? Şibumi kitabının yazarı Trevanian kimdir? İşte Şibumi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Trevanian

Çevirmen: Belkıs Çorakçı Dişbudak

Tasarımcı: Cenk Gümüşcüoğlu

Orijinal Adı: Shibumi

Yayın Evi: E Yayınları

İSBN: 9789753900799

Sayfa Sayısı: 456

Şibumi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

İnanılmaz ölçüde karışık ve özgün bir roman kahramanı Nicholai Hel. Yarı Rus, yarı Alman asıllı koyu bir Amerikan düşmanı. Şanghay'da doğmuş, bir Japon generali tarafından büyütülmüş; bir Japon bilgesinden de "Go" oyunu öğrenmiş. Bask dili dahil yedi dili ana dili gibi konuşuyor. Plastik kartla ya da kurşun kalemle bir insanı rahatlıkla öldürebilecek ustalıkları da edinmiş. Üstün düzeydeki "yakın algılama" yeteneği yüzünden fotoğrafı bile çekilemeyen bu profesyonel terörist avcısı, terörcü, korkusuz mağaracı, yenilmez savaşçı ve gerçek feylosof, günün birinde emekli olarak yaşadığı şatosundan çıkıyor; amansız ve acımasız bir dövüşe katılmak üzere....

Şibumi Alıntıları - Sözleri

  • “ Aptal bir dost, akıllı bir düşmandan daha tehlikelidir. “
  • "Bütün savaşlar sonunda kaybedilir. İki taraf da kaybeder...”
  • “ Kalabalığın çıkardığı gürültü mantıksızdır ama kulakları sağır edecek kadar güçlüdür. Beyinleri yoksa da, binlerce kolları vardır. Bunları seni yakalamak, çekmek, aşığıya indirmek ve batırmak için kullanırlar. “
  • Bir şey ummak hatasına düşen, işte karşılığını böyle hayal kırıklığıyla öderdi.
  • «Aptal bir dost, akıllı bir düşmandan daha tehlikelidir.»
  • Bütün savaşlar sonunda kaybedilir. İki taraf da kaybeder.
  • Her şeyin bir fiyatı vardı ve en başarılı insan, en iyi pazarlık edebilen insandı.
  • "Hayatım alelacele çizilmiş ama vakit yetmediği için ayrıntıları doldurulamamış bir resme benziyor."
  • Rastlantı dediğiniz şey kaderin bir numaralı silahıdır...
  • Sevgi dolu bir itaatsizliğe kararımı vermiş durumdayım...
  • Niyetleri koşullara göre değiştirmek gerek...
  • Zaman ancak, içi boş olduğu zaman ağırdı.
  • Zaman zaman babama acıdığımı hissederdim, ona kendisini çok sevdiğimi söylemediğim için. Ama aslında kendime acıyordum. Benim söylemeye duyduğum ihtiyaç, onun işitmeye olan ihtiyacından fazlaydı.
  • Her şeyin bir fiyatı vardı ve en başarılı insan, en iyi pazarlık edebilen insandı.

Şibumi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

YENİLMEZ - DURDURULAMAZ - TESPİT EDİLEMEZ: UYARI : İncelemelerimde spoiler yoktur .. Bu platformda okuduğunu anlamayan ve yazdıklarımı spoiler sanan bir takım "ÇOK AKILLI" insanlar vardır !!! Ben spoiler olduğunu düşünmüyorum ama sen olduğunu düşün ve ona göre oku .. İşten izin alıp eve geldiğim şu saatlerde ve bu sene 12. sefere okuyunca, "eh yazam artık şu incelemeyi" diye oturmuş bulunuyorum pc başına .. Daha önceleri çok kereler niyetlendim , çokta yazayım istedim ama bir garip kararsızlıktan dolayı hep öteledim bu incelemeyi .. Bir şeyleri kaçırıyorum hissiyatı çöreklendi hep içime .. Biliyorum bu incelemede de muhakkak birşeyler unutulacak ama milletin beynini yiyip , sürekli oku diye darladığım bir kitabın , sitede tarafımdan yazılmış bir incelemesinin olmaması da bir garip abesle iştigal vakasına kapı aralıyor.. Senin incelemen nasıl olmaz diye mesaj atan da pek çok kişi oldu .. Siz istediniz yazıyorum !! =)) Öncelikle , bu kitabı bir kez okumayınız .. Mümkünse bir seferden fazla okuyunuz .. Japon kültürüne aşina değilseniz ve tarihle alakanız yoksa , üzerine oturtulduğu çok önemli iki kavramdan mahrum kalmış olarak okuyacağınız bu kitap size klasik vurdu kırdı edebiyatı hissiyatı verecektir .. Lakin mevzu hiçte öyle değil .. Daha önceki incelemelerimde de belirttiğim gibi okuyacağınız eserin geçtiği dönemi , dönemin tarihi olaylarını bilmek elzem... Bu bakımdan Şibumi muazzam ve kusursuz bir altyapı üzerine inşaa edilmiş bir kitap .. Çünkü konusu itibari ile hem 2. Dünya Savaşı öncesini ,hem de sonrasında gelen soğuk savaş yıllarına mütakip senelerde Amerikan Merkez Bankası' nın kontrolünü ele gecirmiş , dilediği zaman dolar basıp söz konusu ülkenin ve dolayısıyla tüm dünyanın ekonomik kaderini ,sahip oldukları diğer kaynaklar vasıtasıyla tayin edebilen Rockefeller ve Rothschild hanedanı kıvamındaki küresel tröstleri kitaba zerre bol veya dar gelmeyecek şekilde giydirmeyi başarmış.. Nanking katliamı olsun , olimpiyatlarda öldürülen İsrail asıllı yahudi atletler ve Filistin Kurtuluş örgütü olsun , japonyaya atılan atom bombası olsun romanda arka planda geçen olayların tümü gerçek.. Zaten yakın dünya tarihiyle kulaktan dolma da olsa alakası olanlar bunun zevkini kitabı okurken son raddesine kadar alıyorlar.. Bunun garantisini veriyorum size kafadan.. Yazarın Japonlar gibi son derece garip bir milleti böylesine ince eleyip sık dokuyup gözlemleyerek bize aktarması da ayrı bir cici opsiyon..Zaten gercekleşmiş tarihi olayların arasına yarattığı her biri birbirinden ilginç ve "altı dolu" karakteri japon felsefesi ile birbirine bağlaması yazarın hanesine + puanları ışık hızıyla yazdırıyor .. Konuya gelecek olursak... Olaylar kahramanımız Nikolai Hel etrafında cereyan etmekte .. Dünya savaşı yıllarında Rusya' da son derece zengin bir aileye mensup olan annesi , dönem itibari ile ortamdaki ekonomik buhrandan ötürü ve hem kendisine hem de servetine musallat olan üst düzey bir rus subayından kaçarak Shangay'a ayak basıyor.. Beş parasız kalsa da güzelliği ve kültürel birikimi ile burda ayakta kalmayı başarıyor.. Kahramanımız Nikko işte bu genç ve güzel anne ile bir SS subayının oğlu olarak dünyaya geliyor ..Pek çok dil bilen ve dolayısıyla çoklu düşünce yetisine sahip olan , çocukluğundan itibaren muazzam bir özgüven ile büyüyen , Nanking Katliamı sırasında evlerine el koyan ve babasız büyümesinden ötürü ilerde kendisine bir baba figürü olarak seçeceği General Kishikawa' dan japon strateji oyunu GO' yu , japoncayı ve shibumi felsefesini öğrenen , ilerde Hoda Korosu sanatı ( çıplak elle adam öldürme ) , mağaracılık ve tırmanış gibi sporlara vakıf olacak ve bünyesinde doğuştan bulundurduğu "kısmi" astral seyahat ve mistik yeteneği ile birlikte yenilmez ve ilerde istemediği müddetçe fotoğrafı dahi çekilemeyecek olan Nikolai Hel! Senin anlayacağın kaba tabiri ile YOK EDİCİ bu abimiz .. Doğu ve batının BEST OF ' u !! Hani şu "karşına almak istemeyeceğin düşmanlardan" biri.. Öyle bir manyak ki, kitapta ANA ŞİRKET olarak geçen Rockefeller ve Rothschild tayfanın üstüne tek başına giden bir cengaver! Bu arada birkaç yorumda anti kahraman diye okuduysam da ben bu kanıda değilim .. Ben kendisine bir RONİN gözüyle bakmayı tercih edenlerdenim.. Ronin, eski Japonya ' da edo dönemi civarında hüküm sürmüş feodal lordlara bağlılık yemini etmiş ve bu derebeylere bağlı olarak katanasını (KILIÇ DEĞİL O ! KILIÇ DİYEN AĞZI TENEŞİRE GELESİCE =)) ) sallamış , lakin sonrasında ya efendisinin ölümü ile ya da itaatsizlik sonucunda başsız kalmış samuraylara verilmiş isim .. Şimdi kiminiz yahu arkadaş amma spoiler verdin diyecek olabilirsiniz .. İnanın burda bahsettiğim tüm olguların ve olayların kitap içerisinde apayrı bir örgüsü , her olayın apayrı bir öyküsü var .. Burda okumuş olmanız , okurken hayran olacak olmanıza engel teşkil etmeyecek ..Kitabı zaten eşsiz kılan şey bu .. Pek çok roman okudum polisiye , gerilim ya da macera olsun .. Şibumi 'yi bunların hiçbirinin arasına katamıyorum .. Sanırım bu biraz da kitaba entegre edilen japon felsefesi ve Şibumi olgusundan da kaynaklanıyor .. Keza Star Wars ' u da içinde bulundurduğu japon felsefesi ve kültüründen ötürü aynı şekilde kesinlikle bir bilimkurgu filmi olarak kategorize edenlerden değilim .. Bu bağlamda Star Wars ' taki Master Yoda ve Obi Wan Kenobi ' nin yanında yetişen ve sonrasında karanlık tarafa geçen Anakin Skywalker ' ın hikayesine de paralellikler var (TÜYLER DİKEN DİKEN !!! ).. Neyse SW damarından girersek bu inceleme hiç bitmez , sabahlara kadar yazarım .. Bir miktar Şibumi hakkında bilgi vereyim ve saatlerdir kıvranarak toparlamaya çalıştığım bu incelemeyi rayına oturtuyum istiyorum .. Daha önce Japon Yapmış kitabına yazdığım incelemede de (gonderi/20278297) bahsettiğim gibi japonlar cidden apayrı bir millet.. Yemyeşil bir vadiyi ikiye bölen bir ırmaktan geçerken , fotoğrafını çekecek onca şey varken ırmağın ortasındaki yosunlu bir taşın fotoğrafını çeken bir Japonu nasıl değerlendirirsiniz bilemiyorum .. Ama Şibumi işte budur .. Ölçülü güzellik .. Sizce hayatta hiçbir yeri olmayan kel alaka bir nesnenin dahi içerisinde barındırdığı ÜSTÜNLÜK.. Yapılan ,takınılan tavırlardaki ölçülülük .. Gelelim kahramanımız Nikolai Hel ' in o meşhur Amerika ve Amerikan siyasetine olan düşmanlığına .. İlerde yolu Japonya ' ya düşecek olan ve hayatı bu ülkede kök salan , japonların arasında bir GAIJIN yani yabancı olarak görülmesine rağmen japon kültürüne aşık olan bu adamın hayallerini , yaşamını ve sevdiklerini attıkları atom bombası ile yokeden Amerika.. İstila sonrasında onu hapsedip yıllarca bir hücrede tutan , ondan durdurulamaz , yenilmez ve tespit edilemez bir tetikçi yaratan Amerika .. Ve sonrasında ona mecbur olup , eline düşen Amerika!! Anlatacak öyle çok şey var ki .. Keşke size spoiler vermeden bunları bir kerede zerk edebilsem .. Herkes alsın okusun istiyorum bu kitabı.. Cidden emsalsiz bir şaheser .. Japon kültürünü falan bir yana bıraktım , safi alınan intikamların görülen hesapların dahi RACONU yeter de artar bile .. Analar doğurmaz böyle aslan denir yaa .. İşte odur Nikolai Hel !!! Bakın bir kaç küçük ayrıntı vereyim sizlere ..Muhtemelen kitabı okurken gözünüzden kaçacak .. * Kitap 5 bölüme ayrılarak yazılmış ..Ve bu beş bölüm , go oyununda uygulanan stratejiler .. Kurulum , dizilim , oyalama ,kuşatma ve saldırı ile gelen son ölümcül darbe kıvamında tripler .. *Kitapta Japonya' da savaşa alım sırasında duvarda asılı olan bir bildiride şu yazı var ( ki tüm 2. dünya savaşına katılmış ülkelerin propagandalarını - karşı propaganda afişlerini görmüş incelemiş biri olarak söylüyorum bunu : DOĞRUDUR! ) BAYRAK ALTINA ÇAĞIRILDIĞINIZ İÇİN SİZİ KUTLARIZ ! İşte MANYAK JAPON MİLLETİ , JAPON ONURU VE ASALETİ BUDUR !!! Siz bizi değil ; biz , Japonya olarak sizi seçtik..Biz Güneş' in ülkesiyiz.. Japon halkı olarak Güneş' in evlatlarıyız.. Görev istenilmez , VERİLİR! Bu yüzden o dönem , savaşa çağırılmadığından ötürü onurunu kurtarmak için seppuku (harakiri ) yapan japon gençlerinin haberleri ile doludur.. * Kiraz ağaçlarının altında yürürlerken Seppuku , yani onurunu kurtarmak için bağırsaklarını deşerek ölümü seçtiği anda Kishikawa' nın Nikko ' dan helallik aldığı bölüm nice yiğidoların gözüne yaş yürütür o kiraz ağaçlarının altında.. Yenilip esaret altına girmek değildir onu üzen , onurunu kıran .. Manasız bir savaşa girip insan canına kıymaktır onu yaralayan..OKUYUNUZ : " Birçokları esaretin şerefsizliğindense , seppuku uygulamaya kararlı.Ben de o yolu seçmeye karar verdim.ŞEREFSİZLİKTEN KURTULMAK İÇİN DEĞİL.Çünkü bu hayvanca savaşa katılmış olmak beni SEPPUKUNUN TEMİZLEYEBİLECEĞİNDEN ÇOK FAZLA KİRLETTİ..Ama gene de ... intiharda temizlenme umudu yoksa bile , hiç değilse bir GURUR var.. ONURUNU KAYBETMİŞ BİR ASKER , sana koruyucu bir kalkan görevi yapamaz ...Kalmakla sana yardımcı olamayacağıma göre de.. gitmeye karar verdim.Beni anlayabileceğini umuyorum Nikko! Anlıyor musun ? Gitmeme izin veriyor musun? " YANDI CİĞER !! AL BİR ŞİŞE "BÜYÜK"!! AÇ ARKAYA KAMURAN AKKOR 'DAN ELVEDA MEYHANECİ' Yİ.. https://www.youtube.com/watch?v=KO2IbbAxjK8 * Sayfa 108 ' den itibaren geçen muhabbetin kiraz ağaçları altında yapılmasında bir KASIT vardır .. Japonlar için Kiraz Ağacı kutsaldır .. Sakura ismiyle geçer.. Ama meyve vermeyen , sadece çiçek açan bir türüdür onların memleketindekiler .. Yeniden Doğuş ve ölümü simgelerler japon kültüründe... Dolayısıyla ölümü seçen General Kishikawa' nın söz konusu muhabbeti bu ağaçların altında yapmasının sebebi hayatında yaşayacak olduğu günlerine dikkat etmesini istemek ,yanındaki genç Nikolai ' ya son bir ders vermektir..Hayatın çok kısa olduğunu , insanın zaman denen olgunun karşısındaki acziyetini ona anlatmak istemesidir.. Haddini bilmektir kısacası .. Zira Sakuralar koskoca bir yılda epi topu sadece 9 - 10 gün çiçek açarlar .. Son olarak "YA OKU YA ÖL" klasmanında kitaplardan biri bu ! Bir de John Wick' ten bir sahne paylaşayım da tam olsun =)) http://2.bp.blogspot.com/-OAJJ0yhJBx8/VfaJQ9VPhzI/AAAAAAAAGJ8/rdBkdPlvWWA/s1600/Shibumi.jpg Eeee ne demiş Star Wars' tan Mace Windu abimiz : Beautiful as a rose ...DEADLY AS A VIPER!!! Ve ola ki birinci ve "sansürsüz" basımını bulursanız SAKIN KAÇIRMAYIN !! Şu da şurda dursun ŞEKLİMİZ OSSUN!!! =P https://i.hizliresim.com/Az5ylr.jpg https://i.hizliresim.com/5yMGbA.jpg (Tuco Herrera)

‘İfade dolu bir sessizliği’ anlatmak isteyen çok sesli bir kitap...: ‘1K kutsal kitaplar serisi’nden Şibumi’nin incelemesi vesilesiyle herkese selamlar... Çok net hatırlıyorum, siteye ilk üye olduğumda ‘bu kitaba sahip olmayanları burada barındırmıyorlar herhalde’ diye bir kaygıya kapılmış, Ocak 2018’de hemen sipariş etmiştim kitabı. Ancak kitabı almak da yetmiyor tabii. Nordavind ‘nın başını çektiği deri kıyafetler giymiş motorlu devriyeler periyodik olarak kitabın okunması konusunda önce uyarıp sonra yasal işleme tabii tutuyorlar! İki yıl boyunca kaçak bir şekilde kendimi gizlemeyi başardım. Ancak geçen hafta Tuco, Kabataş civarında bir kavşakta kıstırıp son uyarısını yaptı ve elime siyah bir zarf tutuşturdu. İşte o noktada başka bir seçeneğim kalmadığını anladım... :) Yanlış anlaşılmasın bu arada, aslında aldığım günden bu yana kitabı okumak için oldukça hevesliyim. Ancak ‘yoğun dönemlerinde bu kitabı harcama’ adını verdiğim klasik hastalığım burada da bir türlü yakamı bırakmadı. Öyle bir illet ki, bir kitabı 2 yıl boyunca sizden kopartabiliyor. Tedavisi ise, Tuco gibi sizi arkadan itekleyecek dostlarınızın olması... Neticede, büyük bir hayranlıkla okumaya başladığım, süreç içinde gel-gitler yaşadığım ve sonlara doğru ilk heyecanımı büyük ölçüde kaybettiğim bir kitap yolculuğu oldu benim için. Ancak kitaptan pek çok anlamda oldukça faydalandığımı net olarak söyleyebilirim. Bunun detaylarını anlatacağım tabii ki... Faydalanma eğrisi, kitaplarla kurduğum ilişkide benim için en değerli gösterge. Bundan yıllar sonra kurgu, karakterler, olaylar unutulur ama kitaptan öğrendikleriniz bir ömür boyu belleğinizde yer eder... Bu anlamda değerli dostum Tuco’ya ve tüm Şibumi dostlarına en içten teşekkürlerimi sunarım... ---------------------------- Bu uzun girizgahın ardından biraz kitabımızın içine girelim isterseniz... Kitap 6 bölümden oluşuyor ama ben kurgusu itibariyle kitabı iki bölümde inceleyeceğim. Hayranlıkla ve satırları bir solukta okuyarak başladığım ve baş karakter Nicholai Hel’in hücreden ayrılmasına kadar süren bölümü ilk bölüm gibi değerlendirdim... Bu bölümde, merkezinde Japonya olmak üzere Uzak Doğu kültürü ve tarihi hakkında mevcut bilgilerimin dışında kalan yepyeni ve önemli bilgiler edindim. Yazarımız, özellikle 2. Dünya Savaşı öncesi Japonya’ya dair normalde kendi ayağımızla gidip alıp okumayacağımız pek çok tarihi bilgiyi kurgunun içerisine çok başarılı bir şekilde aktarmış... Yine bu bölümde, Go oyunu gibi Japonya ve Uzak Doğu kültürüne dair pek çok enstantaneyi derinlemesine tanıma şansı buldum. Kitaba adını da veren Şibumi gibi harika bir felsefi öğretiyle/kavramla tanıştım. (Bu kavrama ilerleyen bölümlerde döneceğiz tekrar). Son zamanlarda hiç karşılaşmadığım türden, oldukça orjinal bir hikayesi olan, sıra dışı bir kitap karakteriyle tanıştım. Bu listeyi bu şekilde daha da uzatabilirim aslında... Farklı yönlerden gelip her biri ayrı bir keyifle sarıp sarmalayan ve adeta gözlerinizi kitaba yapıştıran bu özelliklere bir de kitaba ayrı bir zenginlik katan tam dozunda bir mistisizm ekleyin... Benim gibi standart bir okur için hava ve saha şartları bundan daha güzel olamazdı:) Gerçekten de kendimi günümüzün karmaşasından uzakta, soyut bir atmosferin içinde buldum. Bakın ilk bölümden iki kısa alıntı paylaşacağım sizinle; “Hiç kimse onun şu anda General’in kendisine verdiği çok değerli iki armağanı düşünmekte olduğunu bilemezdi. Bu armağanlardan biri Go-ke takımı, diğeri de hayatı boyunca kendine amaç edineceği şibumi KAVRAMIYDI.” (S.85) “.... Nicholai’ye bir armağan getirmişti. Bu armağan, işgal edilen yerlerdeki kütüphanelerden seçilmiş iki kasa dolusu kitap ve yanısıra ilettiği bir ÖĞÜTTÜ.” (S.101) Ne kadar naif öyle değil mi? İnsanlar birbirine kavramlar, öğütler falan armağan ediyor. Onur, gurur, yardımlaşma, yurtseverlik, kan bağı olmadan aile olmak v.s... İşte tam olmak istediğim yer dedim içimden, bu satırları okudukça... --------------------------- Bu güçlü atmosferin yılanın deri değiştirmesi gibi kendi içinde sıyrılarak Star Tv’de gece 11’den sonra yayınlanan 4. Sınıf aksiyon filmlerine dönüşmesi ise kitabın 2. bölümüne denk geliyor sevgili 1k dostlarım. Ancak bu noktada hatırlatmak gerekir ki, ben bu eleştiriyi ‘2020 okuru’ kimliğimle yapıyorum doğal olarak. Kitabın yazıldığı dönem dikkate alındığında, o dönemin şartlarında gayet cesur, herkesin rahatlıkla yazıp çizemeyeceği pek çok ifadeye rastlamak mümkün. Yazarımız, gerçek yaşamda karşılığı olan pek çok kurumla beraber, son yıllarda çeşitli nedenlerle sık sık andığımız Rockefeller, Rothschild gibi isimlerin o günki denklerine yönelik ciddi bir mücadele vermiş kitabında... O yüzden bu şerhi buraya ilave ederek sorumluluğumu yerine getirmek istedim. Ancak dediğim gibi hem ben hem de bu yazının tüm muhatapları ‘2020 okuru’ olduğu için kitabı değerlendirirken kendi penceremi de açmak zorundayım. Evet maalesef kitabın 2. bölümünde, ilk bölümdeki özgün kurgu yerini Hollywood tipi bir aksiyona, gerçeklik bağı olan sıra dışı karakter yerini bir süper kahramana, tarihi fon yerini şatafatlı bir şatoya, felsefi altyapı yerini derin siyasete ve ölçülü mistisizm ise yerini fantastik öğelere bıraktı... Bu bölümün bana en büyük (belki de tek) faydası ise çok yabancı olduğum Bask tarihi ve kültürü hakkında başlangıç seviyesinde bir birikim hediye etmesiydi. Özellikle karakterin ilk bölümde gerçeklik bağı kurabileceğimiz bazı yeteneklerine ikinci bölümde o kadar çok yeni yetenek eklendi ki; karşımıza bir anda 7 dil bilen, ileri seviyede Go oyunu bilgisine sahip, yakınlık algısı yeteneği sayesinde küçük bir tanrı gibi her şeyi önceden görüp hisseden, çok küçük ve önemsiz alet edevat yardımıyla çıplak elle herkesi öldürebilen, yüz metrelerce derinlere inen ve henüz keşfedilmemiş mağaraları tek başına keşfedebilen ve (bakın burası çok önemli) beraber olduğu kadınları, eğitimini aldığı muhteşem teknikler kullanarak sayısız defa orgazma ulaştırabilen ve o kadınların bir daha hayat boyunca başka bir erkek tarafından mutlu edilmesinin önünü tıkayan ultrasüpersonik bir karakter çıktı... (Kitap boyunca kadınların birer seks objesi gibi gösterilmesi detayını yakalayan ve incelemesinde de (gonderi/70733333) bu konuyu özellikle vurgulayan heytugba hanıma da dikkati için ayrıca teşekkür ederim.) ----------------------------- İlk bölümde damağıma çalınan bir parmak balın tadı hala ağızımda gezinip dururken ‘bütün bu şatafata, bütün bu debdebeye gerçekten ihtiyacı var mıydı bu kitabın’ diye ister istemez sorguladım. Sonra bu aşırılığı biraz dönemin şartlarına biraz da her ne kadar yerden yere vursa da yazarın ABD menşeili olmasına bağladım. Çünkü yazar/trevanian ’ı tarz olarak bir başka ABD’li yazar ve aynı zamanda çağdaşı olan yazar/Paul-Auster ‘in tarzına benzettim. Neticede her yazar, ne kadar muhalif olursa olsun, kendi kültüründen, kendi toplumundan, kendi ülkesinin gerçeklerinden farkında olarak veya olmayarak besleniyor. Bu açıdan baktığımızda Trevanian’ın da Auster’in de ve diğer ABD’li yazarların da eserlerini üretirken bir yerde Hollywood’laşmalarını olağan karşılamak ve saygı duymak gerekiyor belki de... -------------------------- Son bölümde biraz da Şibumi kavramı üzerinde durup daha fazla vaktinizi almadan vedalaşacağım değerli dostlarım:) Bazı kavramlar iyi ki varlar diye girmek istiyorum söze... Uzun uzun anlatmak istediklerimizi, beynimizde çevirip durduğumuz birbirinden bağımsız ama ortak bir anlamın parçalarını oluşturan soyut düşünceleri nasıl da bir çırpıda dile getiriveriyor kavramlar... İşte bu yüzden yukarıdaki alıntıda paylaştığım ‘kavram armağan etmek’ ifadesini ayrı bir sevip önemsedim kendi adıma... Peki, bir kavram ya da bir öğüt hediye edilebilir mi? Eğer sizin kafanızda bir şimşek çakıyorsa, dağınık düşüncelerinizi mıknatıs tutmuş gibi bir araya getirebiliyorsa, hayata bakışınızda, algılarınızda, fikirlerinizde yerden bir taşı kaldırıp yolunuzu açabiliyorsa... Evet, bir kavram hediye edilebilir... Belki siz buna başlangıçta hediye kabilinden bakmazsınız ama o kavram zihninizde faaliyete geçip de ilk meyvelerini sunduğunda hayatınıza belki de çok somut bir hediyeden daha fazla etki yaptığını hissedebilirsiniz... İşte şibumi de böyle bir kavram aslında... Günübirlik değil ömürlük bir kavram... Evladiyelik dediklerinden... Nicholai Hel de bunun farkına varabildiği için değerli bir ‘armağan’ olarak kabul etti bu kavramı. Çünkü hayatının kalan kısmını bu kavramı temele oturtarak inşa edeceğini hissetmişti. Ancak bizi şibumi kavramıyla tanıştıran kitap maalesef daha fazlasını veremedi. Pek çok okurun beklediği gibi kavramın derinliğine inemedi. Şibumi kavramı eser boyunca denizin üzerinde kendi başlarına salınıp duran dubalar gibi hep yüzdeyde kaldı. Peki kitap ilk bölümde nasıl tanımlamıştı Şibumi’yi? Ve sonra neden kendisiyle çelişkiye düştü? Gelin o tanımlayıcı ifadelere bir göz atalım; “Bildiğin gibi şibumi, sıradan, olağan görünümlerin altında yatan gizli üstünlükleri anlatır. Şöyle düşün: O kadar doğru bir söz ki, cesaretle söylenmesine gerek yok. O kadar dokunaklı bir olay ki, güzel olmasına gerek yok. O kadar gerçek ki, sahici olmasına gerek yok. Şibumi demek, bilgiden çok anlayış demek. İfade dolu bir sessizlik demek. Kendini kanıtlama gereği duymayan bir alçakgönüllülük demek. Sanatta şibumi zarif bir basitliği ifade eder. Buna sabi denir. Felsefedeyse kendini wabi olarak gösterir. Büyük bir ruhsal rahatlıktır ama pasiflik değildir. Bir insanın kişiliğindeyse...nasıl söylemeli... Hakimiyet peşinde olmayan otorite mi? Onun gibi bir şey.” (S.84) ------------------------ Uzakdoğu kültürünü işte bu yüzden çok seviyorum. Benim şu an yaptığım gibi lafı uzatmak yerine düşüncelerini/felsefelerini tek bir kavramın ya da küçük bir davranış biçiminin içine sığdırabiliyorlar:) Kavram zaten kendisini çok iyi ifade ettiği için tekrar detayına inmeyeceğim. Ancak kitabın kurgusunda bu kavramla çelişkiye düştüğünü düşündüğüm bir yaşam tarzının yansıtıldığını vurgulamak zorundayım... Terörist avcılığı(!) adı altında tamamen illegal bir şekilde kazandığı milyonlarca dolarla kendine 17. yüzyıldan kalma bir şato satın alan, bu şatoyu ‘şibumi öğretisi’ne uygun bir yaşam tarzını icra etme maksadıyla dilediği gibi dayayıp döşeyen, evin içine bahçeler ve havuzlar kuran, üzerine bir de aylarca seks dersleri alıp öğrendiklerini uygulamak için kendine bir cariye tutan birinin bu yaşam biçimi sizce yukarıda paylaştığım şibumi tanımını ne derece karşılıyor? Ben bu durumu biraz şuna benzettim... Bizde Yılmaz Erdoğan, Özgü Namal, Aslı Tandoğan gibi bazı ünlü simalar, güya metropol hayatından sıkılıp ‘doğal yaşam’ı tercih ettikleri için ya İstanbul yakınlarında İzmit, Sakarya civarlarında, ya da Muğla, Alaçatı, Köyceğiz gibi yerleşim yerlerinin yakınlarında gidip çiftlik evleri falan satın alırlar... Bu yeni doğal yaşamlarında(!) ya at üstünde gezerken, ya yöresel kıyafetler içinde hamur açarken bol bol Instagram’da fotoğraf paylaşırlar... Satın aldıkları çiftliklerdeki asıl ‘doğal’ işleri de yine maaşlı işçiler, köylüler yapar geri planda... Ancak biz şöyle okuruz gazete manşetlerini: “Yılmaz Erdoğan da şehirden kaçtı ve köy hayatını seçti”,”Hiçbir teknolojik alet kullanmadan yaşıyorlar”, “Kendi yetiştirdikleri sebzelerle besleniyorlar...” (Hiçbir teknolojik alet kullanmazlar ama nedense yılda 3-4 defa ‘yeni projeleri’ için İstanbul’a gelmekten de geri kalmazlar genelde...) İşte Nicholai Hel’in ‘şibumi’si, bu ünlülerimizin tamamen yapay bir zeminde süregelen doğal yaşamları gibidir biraz... Nihayetinde, “ifade dolu sessizlikleri” biraz fazla gürültülüdür... Bu uzun incelemeyi üşenmeyip buraya kadar okuyabilen birileri varsa haklarını helal etsinler lütfen:) Bir insandan alınabilecek en değerli varlığınızı yani zamanınızı aldım. Harcadığınız zamanın karşılığını umarım az da olsa verebilmişimdir... Herkese keyifli okumalar dilerim... (Necip G.)

Merhaba; Oldukça meşhur ve sevilen bir kitap olması nedeni ile hiç tereddüt etmeden okumaya karar vererek hata ettiğim bir eser. Eğer aksiyon filmi izlemekten keyif alan biri iseniz gerçekten seçebilirsiniz. Fakat ben bu kitabı sevemedim, hoc benim okuma tarzıma uygun bir seçim olmadı. İlk iki bölüm zaten çok şaşırdım bırakırım olmazsa dedim ama kitap Üçüncü bölümden itibaren bambaşka bir havaya büründü . Tamam dedim işte asıl olay şimdi başladı. Altmışlı sayfalardan başladım severek okumaya, yaklaşık 220 ye gelince yeniden aksiyon filmine dönüşmeye başladı. Hakikaten artık bitsin diyerek, hiç lezzet alamadan kitabın sonuna geldim. Arada olur böyle .. Herkese keyifli okumalar dilerim İsterseniz YouTube kanalıma da bakabilirsiniz. https://youtube.com/c/EL%C4%B0FBEGENM%C4%B0%C5%9EMrsenelkitap (Elif Beğenmiş)

Kitabın Yazarı Trevanian Kimdir?

Rodney William Whitaker, (doğum 12 Haziran 1931, New York - ölüm 14 Aralık 2005 İngiltere) ABD'li yazar. Romanlarında genellikle Trevanian takma adını kullandığı için bu isimle tanınır.

14 Aralık 2005'te 74 yaşında hayata veda etti. İngiltere'nin batısında adı açıklanmayan bir kronik akciğer hastalığı tedavisi gören Whitaker, 15 Aralık'ta toprağa verildi. Vasiyetine uygun olarak mezarının yeri açıklanmadı.

"Trevanian" adıyla yazdığı casusluk ve macera romanlarıyla ünlenen Rod Whitaker, kendi adının dışında, "Nicholas Seare" ve "Benat LeCagot" gibi birçok takma isimle değişik konularda eserler yayımladı.

Katya'nın Yazı, Şibumi, Hesaplaşma, Yirminci Mil Türkçe'ye çevrilen ve en bilinen kitapları. Kitapları dünyada milyonlarca basılan Whitaker, yaşamı süresince hiç ortaya çıkmayarak kendisini gizledi. 

Şibumi (Shibumi) adlı macera romanı dünyada satış rekorları kırmıştır(Şibumi). Yazarın Yayımlanmış 10 kadar romanı 5 milyonun üzerinde satış yapmıştır. Türkçe'ye İnfazcı adıyla çevrilen ilk romanı The Eiger Sanction, ünlü oyuncu / yönetmen Clint Eastwood tarafından sinemaya kazandırılmış ve çok başarılı performans sergilemiştir.

Trevanian Kitapları - Eserleri

  • Şibumi
  • Katya'nın Yazı
  • İnfazcı
  • Hesaplaşma
  • Kasaba
  • Yirminci Mil

  • İnci Sokağı
  • Kentte Sıcak Gece
  • Ölüm Dansı
  • 1339...Ya da Öyle Bir Yıl - Bir Sokak Satıcısı Adına Apoloji
  • Kaba Saba Masallar
  • Şibumi

Trevanian Alıntıları - Sözleri

  • İki kuralım var. Her zaman beklemedikleri şeyi yap. Ve her zaman çok aniden yap. (Yirminci Mil)
  • Hayat o kadar korkunç ve o kadar tehlike dolu ki, can sıkıntısı bir kurtuluş oluyor. (Ölüm Dansı)
  • Faşizm. Yasanın yönetimi yerine bir insanın yönetimi faşizmdir. (Kasaba)
  • Birdenbire hiçbir şeyin önemi kalmadı. (İnfazcı)
  • Bütün savaşlar sonunda kaybedilir. İki taraf da kaybeder. (Şibumi)
  • Tanrı'nın bizimle zalim oyunlar oynamadığının en büyük kanıtı bize üzülme ve unutma yeteneğini vermiş olmasıdır. (Kasaba)

  • “ Kalabalığın çıkardığı gürültü mantıksızdır ama kulakları sağır edecek kadar güçlüdür. Beyinleri yoksa da, binlerce kolları vardır. Bunları seni yakalamak, çekmek, aşığıya indirmek ve batırmak için kullanırlar. “ (Şibumi)
  • Bir şeyi nazikçe ifade etmek ne yazık ki çoğu zaman anlam belirsizliği yaratıyor. (Hesaplaşma)
  • "Olumlu düşünmek gerçekten etkili oluyor" ... (İnfazcı)
  • "Zaman da çelişkili bir tutum içindeydi. Bir yandan donmuş gibi yerinde duruyor, bir yandan parmaklarımızın arasında akıp kaçıyordu." (Katya'nın Yazı)
  • Tartıştıkları zaman annem onun hiç eğlenceli olmadığından yakınır , babam da ona şık giysiler almak için gece gündüz çalıştığını bağırırdı. (Yirminci Mil)
  • Hepimiz karşımızdakinin bizi anlamasını isteriz ama, ayna gibi içimiz dışımız görünsün istemeyiz. (Katya'nın Yazı)
  • İnci Sokağında oturan hiç kimsenin, suyu merdaneden geçirerek sıkan çamaşır makinesi yoktu. Zaten kadınların öyle bir şeyi istediği de yoktu. Kent söylentilerini hepsi duymuştu. Parmaklarını merdaneye kaptıran insanlar! Biri çığlıklarını duyup yardıma gelene kadar kolları omuzlarına kadar ezilebiliyordu. ( Zenginlerin de o tür sorunları vardı işte!) Gazetelerin bu tür faciaları hiç yazmaması çamaşır makinesi yapan büyük şirketlerin onları susturmak için el altından para vermesindendi- ya da bize öyle söyleniyordu. (İnci Sokağı)

  • Yalnızdım ve yaşlanıyordum. (Ölüm Dansı)
  • "Hayatım alelacele çizilmiş ama vakit yetmediği için ayrıntıları doldurulamamış bir resme benziyor." (Şibumi)
  • "Bütün savaşlar sonunda kaybedilir. İki taraf da kaybeder...” (Şibumi)
  • Ben sadece İncilden alıntı yapmanın bir günahkarı bir azize dönüştürmeyeceğini söylüyorum. (Yirminci Mil)
  • Dans duyguları özgür kılar, ruhu rahatlatır, insana enerji verir ve insanları bir araya getirir. (Ölüm Dansı)
  • "Bazı meslekler insanlar üzerinde iz bırakır, tıpkı bir marangozun kollarındaki küçük çizikler ya da bir madencinin kapkara tükürüğü gibi .Okul öğretmenliğide bir insana onmaz bir cenebazlık bırakır." (Yirminci Mil)
  • İnsanı en mutlu eden şey, ihtiyaçlarıyla varlıkları arasında bir denge bulunmasıdır. (Şibumi)