Şiirimizde Ana - Yavuz Bülent Bakiler Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Şiirimizde Ana kimin eseri? Şiirimizde Ana kitabının yazarı kimdir? Şiirimizde Ana konusu ve anafikri nedir? Şiirimizde Ana kitabı ne anlatıyor? Şiirimizde Ana kitabının yazarı Yavuz Bülent Bakiler kimdir? İşte Şiirimizde Ana kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Yavuz Bülent Bakiler
Yayın Evi: Eroğlu Matbaacılık
İSBN: 9789754648836
Sayfa Sayısı: 82
Şiirimizde Ana Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Evet, sadece ana. Ama ‘Şiirimizde Ana’. Öyle sanıyorum ki antolojiler konusunda her zaman
yaşanan kavgaya artık son veren bir ilk kitap Şiirimizde Ana. İlk baskısı 1967 yılında yapılan,
toplam sekiz baskı gerçekleştiren eser, bir antolojinin ulaşabileceği en yüksek baskı sayısıyla da
rekor kırmış durumda.
Yavuz Bülent Bâkiler üstadımızın uzun yılların ardından yeniden yayımladığı antolojinin hikâyesi,
buruk bir anıya dayanıyor aslında. Birazdan döneceğiz bu anıya… Fakat belirtmek gerekir ki üstadın
bu çalışmasından önce veya sonra elbette anneye münhasır yapılan çalışmalar mevcut. Örneğin Arif
Ay, Hasan Ali Kasır, Sadık Karagöz, Abdülkadir Sarıkamış, Sevinçhan Oyman bu alanda
aklıma ilk gelen isimler. Oldukça titiz bir inceleme neticesinde kitaba dahil olan şiirler, şairinin
siyasî kimliğine, düşünsel arka planına bakılmaksızın salt ‘anne’ ekseninde, sanatı baz alınarak
değerlendirilmiş. Tabi bu doğrultuda hareket edilerek ideolojinin yavanlaştırdığı veya ötekileştirdiği
türden bir handikap yaşanmamış.
Bu elbette takdir edilmesi gereken bir tutum aynı zamanda. Yıllar yılı sıradan sayılabilecek
meselelerde at gözlüklerinden kurtulamayan bir edebiyat anlayışının, sol veya Marksist literatürde
yer tutan kalemşorların, Türkçenin en güzel ‘anne’ şiirlerini yazan Müslüman şairlere karşı bu
refleksini anlamak gerçekten güç. Aslında güç değil ama entelektüel namus yeniden sorgu kapsamına
alındığı vakit durum daha sarih bir biçimde anlaşılabilecek.
Şiirimizde Ana Alıntıları - Sözleri
- Ağlamak istiyorum doyana kadar Bir uzak köşede hıçkırıklarla.
- Benim içimde de fırtınalar var Müşfik kollarında gel boynumu sar
- Bu nasıl dünyadır, insanoğlunun Hayali göktedir, kendi yerdedir. Sağken omuzlarda, hayatın yükü Ölünce, cesedi çiyinlerdedir.
- Senden umuyorum teselli yine Bugün şefkatine, muhabbetine Zanneder misin ki yok ihtiyacım? Ben eskisinden daha muhtacım. Dünyanın tükenmez kederlerinden Kalbim kırılsa da böyle derinden. Yalnız o kucakmış yalnız o dizmiş.. İnsanlar ne kadar merhametsizmiş..
- En sevimli hatırası en sevimli çağımın Yüzünde gölgesi var gül yüzlü bayrağımın Anavatan diyorlar adına toprağımın Sen vatanlaştırırsın bastığın yeri ana
- Ağlamak istiyorum doyana kadar Bir uzak köşede hıçkırıklarla.
- ''Oğlum, gözün karnı yok ki doysun...''
- Sevginin en kutsalı ''Anam'' diyen sestedir ''Çocuğum'' dünyadaki en sevimli bestedirç
- Aşk, o bir masalmış, yalanmış meğer Seven bir kalp için sığınacak yer
- Tükenmez sermaye garipte umut
- Bir parça insanız ancak biz Sevgi yüklü bir anıtsın sen.
- Korkuyorum değerken karanlığın hayatına. Bu binalardan ki yaşanmaz Yüzüme mesafelerle temas eder İnce bir serinlik, uykudan daha az
- Anne zannetme ki günler geçti de Değişti evvelki hissim gitgide! Bir hırçın çocuğum değişmez huyum Seneler geçse de ben yine buyum Senden umuyorum teselli yine Bugün şefkatine, merhametine Zanneder misin ki yok ihtiyacım? Belki eskisinden daha muhtacım. Dünyanın tükenmez kederlerinden Kalbim kırılsa da böyle derinden Hayatım büsbütün ye'se kapılmaz Teselli bulurum içimde biraz
- Bir gün baksam ki gelmişsin.. Gülüşünde taze serin bir rüzgar Ellerin yine eskisi kadar güzel Çiçek açmış dokunduğun bütün kapılar..
Şiirimizde Ana İncelemesi - Şahsi Yorumlar
yazar/yavuz-bulent-bakiler'in kitap/siirimizde-ana--214884 kitabını yazma tarihçesi hakikaten manidardır. 1962 yılında Cumhurbaşkanlığı Muhafız-Alayı'nda yedek subaydım. Paraşüt Bölüğü'nde takım komutanıydım. Bir akşam, bölük erlerinden Kemal Sarı odama geldi: - Komutanım dedi, memleketten annem gelmiş. Burada akrabalardan birinin evinde kalıyormuş. Bana haber salmış. Gelsin de bir görüşelim demiş. İzin için Bölük Komutanı'na çıktım "Hayır! olmaz. Pazar günü gider ananı görürsün” dedi. Acaba siz bana yardımcı olabilir misiniz? Annemi görmeme izin verir misiniz? - Bölük Komutanı doğru söylemiş Kemal! dedim. Boynunu büktü: - Ama komutanım annem Pazar gününe kadar burada kalmayacak ki! İki gün sonra çekip memlekete gidecek. Kemal Sarı, bölüğün en terbiyeli erlerindendi. Kıramadım. - Peki bekle biraz vakit geçsin. Alayın servis arabaları aşağı insin seni Alayın arka tarafından çıkarırım. Saat 24.00 sularında mutlaka geri dönmelisin. Beni sakın müşgül durumda bırakma, dedim. Yüzü sevinçten pembeleşti. Bölük çavuşunu çağırdım. - Kemal Sarı'ya izin verdim. Gidip annesini görecek. Saat 24.00 sularında geldiğinde soyunup yatacak. Sakın gürültü, patırtı çıkarmayın! dedim. Kemal Sarı, sivil elbisesini giyinerek, akşamın alaca karanlığında Alaydan çıkıp gitti. O günlerde, Dostoyevski'nin "Suç ve Ceza” kitabını büyük bir merakla okuyurdum. Saat 22.00 bile olmadan kapım vuruldu. Kemali karşımda görünce çok şaşırdım: - Kemal Sarı! dedim. Ben sana saat 24.00'e kadar izin vermemiş miydim? Neden erken geldin? Verdiği cevap o geceyarısı beni ağlattı: - Komutanım dedi, sizin fedakârlığınızı anama dedim. Ana dedim, Yavuz Bülent teğmenim olmasaydı seni görmeye gelemeyecektim. Bölük Komutanım izin vermedi. Beni sana Yavuz teğmenim gönderdi. Anam çok duygulandı. Size çok dua etti. Sonra: - Oğlum dedi: Gözün karnı yok ki doysun. Ben anayım sana saatlerce değil, yıllarca baksam doyamam. Bu kadar görüşmemiz kâfi. Var git takım komutanını zor durumda bırakma! Benim erken gelişimin sebebi işte budur komutanım!” Kemal Sarı'nın cevabı, o Çankaya gecesinde beni çok duygulandırdı. İçimde, kocaman bir divan sazının veya bir yaylı tamburun inlediğini hissettim. "Gözün karnı yok ki doysun. Ben anayım sana saatlerce değil/ yıllarca baksam doyamam!" cümlesindeki müthiş güzellik beni birdenbire gözyaşlarına boğdu. Ana üzerine yazılmış şiirim yoktu. İşte o gece ana şiirleri yazmaya ve ana üzerine yazılan bütün şiirleri bir araya getirmeye karar verdim. (İntiqam Gülahmed)
Ök Eski Türkçede anne demektir, öksüz ise annesiz demektir.Seneler boyu bir telefonun ucunda annesinin sesini duyanlar,aradan aylar geçse de hiç ayrılmamış gibi annelerini kucaklayanlar,sevdiği yemekleri her akşam masa da hazır bulanlar siz bu sözcüğün acısını ve derinliğini bilemezsiniz. Bunu ancak biz biliriz hep bir yanı eksik kalanlar.Bu yüzden sizin beğenip geçtiğiniz anne şiirleri bizi hep ağlatır. Bu kitap beni yıllar önce çok ağlatmıştı. Oğlumdan sonra bir nebze duruldum. Çok güzel bir antoloji çalışmasıydı.Bir gün annenize bir kitap hediye etmek isterseniz bunu seçin. Kitap sizin yerinize sevginizi anlatsın...(Anneler gününe özel bir inceleme olsun istedim) (Asya)
Bu kitap pek çok anıyı içinde barındırır benim için. 2 yıl önce ben Üniversite son sınıftayken bir programa gelmişti Yavuz Bülent Bakiler. Bu kitabı değerli yapan pek çok şairin annesine yazdığı şiiri bulundurmasından öte bir şey. O sıralar Karaman Ermenek Kömür Ocağında çok kişi hayatını kaybetmişti. Yavuz Bülent hocamız ben memurum onlara pek yardım edemem ama kitabımı alarak siz yardımda bulanabilirsiniz demişti. Kitabın ilk sayfasında aynen şunlar yazılı; BU KİTABIN BÜTÜN GELİRİ KARAMAN ERMENEK KÖMÜR OCAĞINDA VEFAT EDEN İŞÇİLERİN EŞLERİNE VE ÇOCUKLARINA VERİLECEKTİR. Kısacası Yavuz Bülent Bakiler başkadır benim için. Hayata, mesleğime ve ülkemizdeki insanlara bakışımı büyük ölçüde etkiledi. (Zeynep Şentürk)
Kitabın Yazarı Yavuz Bülent Bakiler Kimdir?
Aslen Azerbaycan göçmeni bir ailenin çocuğu olan Yavuz Bülent Bakiler, 23 Nisan 1936 günü Sivas’ta dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Sivas, Malatya ve Gaziantep’te tamamladı.
İlk şiirlerini 1953 yılında Türk Sanatı dergisinde yayınladı. Hisar Dergisi Şairleri arasında yeraldı. 1960 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi.Kısa bir süre Yeni İstanbul Gazetesinde çalıştı.TRT Ankara Radyosu Merkez Program Dairesinde Raportör olarak çalışırken çeşitli kültür programları sundu.
1969-75 yıllarında Sivas’ta avukatlık yaptı. 1975-76 yıllarında Başbakanlık Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığında Hukuk Müşavirliği yaptı. 1976-79 yıllarında Ankara Televizyonunda çalıştı. 1979-1980 yıllarında Kültür ve Turizm Bakanlığında Müsteşar yardımcılığı yaptı.
12 Eylül sonrası müşavir kadrosuna atandı. 1992 yılına dek bakanlıktaki bu hizmetini sürdürdü. İki yılda Başbakanlık Müşaviri görevini yaptıktan sonra 1994 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.
Şiir kitapları
Yalnızlık, (1962)
Duvak, (1971)
Seninle, (1986)
Harman, (2000)
Bir Gün Baksam Ki Gelmişsin
Sen Sen Sen
Gezi notları
Üsküp'ten Kosova'ya
Türkistan Türkistan
İncelemeleri:
Şiirimizde Ana
Sivas'a Şiir
Âşık Veysel
Elçibey
Mehmet Akif'te Çağdaş Türkiye İdeali
Sözün Doğrusu 1-2
Sevgi Mektupları
Gidenlerin Ardından
Arif Nihat Asya İhtişamı
Yavuz Bülent Bakiler Kitapları - Eserleri
- Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır
- Sözün Doğrusu 1
- Sözün Doğrusu 2
- Şiirimizde Ana
- Yalnızlık
- Üsküp'ten Kosova'ya
- Gönlümdekiler ve Ötekiler
- Unutamadıklarım
- Harman
- Türkistan Türkistan
- Tabuları Yıkmak
- Gidenlerin Ardından
- Arif Nihat Asya İhtişamı
- Muhsin Başkan
- Aşık Veysel
- Leyleğin Kanadında
- Kılıçlar ve Kalemler
- Elçibey
- Sorgular Savunmalar
- Seninle
- Avrupa’da Türk İzleri
- Duvak
- Serdengeçti Geldi Geçti
- Sivas'a Şiir
- Mehmet Akif'in Çağdaş Türkiye İdeali
- Harman
- Harman
- HARMAN
- Vay Başıma Gelenler
- Dilimizdeki Dikenler
Yavuz Bülent Bakiler Alıntıları - Sözleri
- Ama bu yalnızlığım beni hep kahredecek (Yalnızlık)
- Aziz devletimiz, sadece Atatürk'ün Nutuk isimli eserini basıp yayıyor. Nutuk, bugüne kadar, belki 40 defa basıldı. 140 defa daha basılsın. Ama bizim devletimiz, Millî Mücadele devrimizin başka kahramanlarına da, onların eserlerine de sahip çıkmalı. Bırakın paşalarımızı, Millî Mücadele yıllarında, askerliğini er olarak yapan bir Mehmetçiğimizin yazılı hatıratı varsa, devletimiz o kitaba da kol-kanat germelidir. Ama hayır! Resmî makamlara göre, varsa-yoksa Atatürk! Bu görüş çok geri, çok zararlı bir zihniyetin zakkumudur. Karabekir Paşa'nın tamamen vesikalara dayanarak yazdığı 1165 sayfalık çok, ama çok önemli bir eseri var: İstiklâl Harbimiz. Paşa bu hatıratını 1933 yılında yazmaya başladı. Kitap İstanbul'da Sinan Matbaasında basılırken, Atatürk'ün çok yakın arkadaşlarından Kılıç Ali'nin hışmına uğradı. Kılıç Ali, İstanbul Polis müdürünü de yanına alarak, bir gece yarısı Sinan Matbaasını bastı. İstiklâl Harbimiz'in 3000 adedini kamyonlara doldurarak surların dışında yaktırdı. Kılıç Ali, bu kadarla da kalmadı. O gecenin sabahında, Karabekir Paşa'nın evini bastırdı. Tam 4 çuval tarihî belgeleri de aldırıp yok ettirdi. Olur mu? Olur mu? Olur mu? Bu vahşet, Cumhuriyet devrine yakışır mı? İstiklal Harbimiz isimli eserin yakılması, yok edilmesi dola- yisıyla en namuslu yazılardan birini Akis dergisinde Metin Toker yazdı. Dedi ki: "Karabekir Paşa'nın yazdıkları yanlış ise, siz, belgelere dayanarak doğrularını ortaya koyun. Yazdıkları doğru ise, o kitabı yakarak, yasaklayarak doğruları gizleyemezsiniz! Nitekim doğruları gizleyemediler. Uzun ve çileli bir mücadeler den sonra İstiklâl Harbimiz beraat etti ve yeniden basıldıl. Oku madınızsa gerçekten kayıptasınızdır. #YavuzBülentBâkiler, Tabuları Yıkmak Yakın Plan Yayınları, 5.Baskı: 2011, syf: 106 (Tabuları Yıkmak)
- Savcı beğenmese de, bütün dünya hoşlanmasa da ben böyleyim işte.... (Sorgular Savunmalar)
- O, çağımızın alpereniydi. O, büyük bir mücadele adamıydı. O, bu örnek hayata yakışır bir şekilde yumuşak döşeklerde değil, karlı dağ başlarında, yalçın kayalıklara dolanan şanlı bir bayrak gibi dalgalanarak hayata gözlerini yuman bir dava adamıydı. (Muhsin Başkan)
- “Devlet arşivlerimiz, batmanı üç kuruş on paradan vagonlar dolusu Bulgaristan’a satıldı.” (Serdengeçti Geldi Geçti)
- Ve alıp verdiğim soğuk nefes gibi, İçimde yer etti yalnızlık... (Harman)
- Biliyorum seni türküler yaktı, Türkülü gözlerin ıslak ıslaktı. Şimdi beni sokak sokak her akşam vakti. Dolaştıran sen misin? (Yalnızlık)
- “Nereye koştumsa yalnızlık” (Harman)
- Duymasa da hiç kimse şair gönlümün Sende karar kıldığını Ve içimin şerha şerha yarıldığını Sen bilsen yeter. (Seninle)
- Sevginin en kutsalı ''Anam'' diyen sestedir ''Çocuğum'' dünyadaki en sevimli bestedirç (Şiirimizde Ana)
- "Türkçenin çekilmediği yerler vatandır." (Yahya Kemal) (Sözün Doğrusu 2)
- Türkiye dışında yaşayan soydaşlarımızı , millet olarak bilmedikten ve onları en soylu duygularla sevmedikten , kültür kaynaklarını araştırıp incelemedikten sonra, hep aslını yitiren haramzadeler gibi biraz köksüz , biraz yarım kalacağız. (Türkistan Türkistan)
- Bir millet , kültür ordusuna malik olmadıkça,muharebe meydanlarında,ne kadar parlak zaferler elde ederlerse etsin,o zaferlerin sürekli neticeler vermesi,ancak kültür ordusunun varlığına bağlıdır. Bu ikinci ordu olmadan,birinci ordunun verimli çalışmaları kaybolur." (Gönlümdekiler ve Ötekiler)
- Gittim, yiğitçe döğüştüm gazâ meydanlarında Ne tak-ı zaferler istedim, ne taç… Savaşta çiğnetmedim hilâli düşmanlara Barışta düştü üstüme gölge gölge haç… (Harman)
- “Türkçe Metinler” adını kalkan edinmiş bir kitaya milletin mekteplerinde milliyete kastetmedim, millete, ihanet yapmadım! Hakk’ı dinledim, yanlışlarımdan dönmesini bildim, ağzımdan çıktı diye mânâsız inat yapmadım! Millete hizmeti şeref bildim... Şahsa kölelik yapmadım. Sadakat namı altında hıyanet de, cinayet de yapmışlığım yoktur! Bol keseden, bol vaitlerde bulunduktan sonra mızıkçılık ve döneklik yapmadım. Belki düzeltilmesine imkân kalmamış hatalarım da oldu... Fakat dünya ve memleket çapında gaflar yapmadım! Elimden geldigi kadar sanat, elimden geldigi kadar muhalefet yaptım! Bir sayılı gün, beni de ortaya atılmış gördüler... Hamdolsun ki sabıkalılarla işbirliği yapmadım! Gündelik sanatla uğraşacak adam değildim... lâkin sanatın da cemiyete ve halka borcu olduğunu düşündüm. Yazdım, konuştum... Belki ileri gittiğim de oldu. Fakat memleketin en yüksek kürsülerinden memleketime hakaret Ve arkadaşlarıma küfretmedim... Ve dil yalancılığı da, kalem yalancılığı da yapmadım! Yumruğa fikirle karşı çıktım. Fikir hürriyetinin ırzına geçmedim; söz hürriyetine sarkıntılık yapmadım!. Belki dalgınlıklarım, ihtiyatsızlıklarım oldu. Çok şükür ki madrabazlık, kurnazlık, düzenbazlık yapmadım! Şerefli bir milletin çocuklarını yetiştirmekte zevk buldum... Lâkin koca bebeklere, büyük şımarıklara güllâbı'cilik yapmadım! “Şunu yapmadın, bunu yapmadın, o hâlde ne yaptın?” diye sorarsanız cezasını, kazasını, ezasını da düŞünerek muhalefet yaptım!” (Arif Nihat Asya İhtişamı)
- Yıldız baskını Darbe çetesi, tahta Beşinci Murad'ı çıkardı. Murad, delinin tekiydi. Çılgınlığı daha çok arttı. Bu defa darbeciler Beşinci Murad'ı tahttan indirip 'Meşrutiyeti ilan etmesi şartıyla' İkinci Abdülhamid'i tahta oturttular. Devletin ve ordunun en üst kademelerine çıkanlar, devletin çivisini yerinden koparmışlardı. Kimse kimseye itimat edemiyordu. Namık Kemal'in ifadesiyle 'Namussuz, şerefsiz, alçak adamın biri olan, İngiliz asıllı bir kadınla evlenen ve İngilizler'le çok içli dışlı yaşayan Ali Süavi, Saray'ı bastı. O da, yanındaki serserilerle birlikte İkinci Abdülhamid'i tahtından indirmeyi, yerine Mason fikriyatlı -ama deli- Beşinci Murad'ı çıkarmayı istiyordu. Ali Süavi baskınında Yıldız Sarayı'nda 23 kişi öldü, 15 kişi yaralandi. İngiltere Haber Alma Teşkilatı'nın adamları İstanbul'da adeta cirit atıyorlardı. Ermeni militanlar Padişah'a korkunç bir suikast düzenlemişlerdi. Dünya Siyonist Teşkilatı, Filistin'den toprak koparmak için çırpınıyordu. Böyle bir durumda kim vehimli olmaz ki? Midhat Paşa israrla Meşrutiyet idaresi istiyordu. İkinci Abdülhamid Han, meşrutiyetin bizim bünyemize katiyyen uymayacağı inancındaydı. Nitekim İngiltere, Rusya, Almanya gibi devletlerde bile yabancı unsurlara seçilme hakkı tanınmamıştı. Midhat Paşa'nın akıl hocası Ermeni asıllı Odyan Efendi'ydi. Meşrutiyet ilan edilip ilk Osmanlı Meclisi açılınca görüldü ki 240 milletvekili içinde ana dilleri Türkçe olanlar yüzde 50 civarinda bile değildir. Rum milletvekilleri bizim meclisimizde Girit Adası'nın ve Teselya'nın Yunanistan'a verilmesini isteyecek kadar ileri gittiler. #YavuzBülentBâkiler, Tabuları Yıkmak Yakın Plan Yayınları, 5.Baskı: 2011, syf: 23-24 (Tabuları Yıkmak)
- "Hadi baay" veya "babaay" diyorlar. Dünyanın en güzel veda kelimeleri Türkçemizdedir: Güle güle, hoşça kal, sağlıcakla kal, saadetle, devletle, şerefle, yolun açık olsun vs. gibi. Bu güzellikleri "babaay" züppeliğiyle çiğneyenlere davul zurna çalmak bile az gelir. (Sözün Doğrusu 2)
- Ağlamak istiyorum doyana kadar Bir uzak köşede hıçkırıklarla. (Şiirimizde Ana)
- Politikacılar, parti programlarıyla ülkenin meselelerini halledeceğine inanırlar, dava adamları ise insanı değiştirmeden hiçbir şeyin çözümlenemeyeceğinin farkındadırlar... Yazıcıoğlu politikacı değil, dava adamı idi. (Muhsin Başkan)
- Sen misin yan yana gezemediğim? İnce sitemini sezemediğim Sırrını bir türlü çözemediğim İçimdeki çetin sual sen misin? (Yalnızlık)