Silistre’li Süleyman Hilmi Tunahan - Ahmet Akgündüz Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Silistre’li Süleyman Hilmi Tunahan kimin eseri? Silistre’li Süleyman Hilmi Tunahan kitabının yazarı kimdir? Silistre’li Süleyman Hilmi Tunahan konusu ve anafikri nedir? Silistre’li Süleyman Hilmi Tunahan kitabı ne anlatıyor? Silistre’li Süleyman Hilmi Tunahan PDF indirme linki var mı? Silistre’li Süleyman Hilmi Tunahan kitabının yazarı Ahmet Akgündüz kimdir? İşte Silistre’li Süleyman Hilmi Tunahan kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Ahmet Akgündüz

Yayın Evi: Osmanlı Araştırmaları Vakfı

İSBN: 9789757268208

Sayfa Sayısı: 112

Silistre’li Süleyman Hilmi Tunahan Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Tarih bize gösteriyor ki, başta peygamberler ve onların gerçek mirasçıları olan din âlimleri olmak üzere, insanlık âlemi, büyük insanların kıymetlerini zamanlarında tam takdir edememişlerdir. Sonradan ise, bu takdir edememenin cezasını, hem muâsırı olan insanlar ve hem de onların nesilleri çekmişlerdir. Hemen hemen bütün peygamberler, bu hükmümüze müşahhas birer misal olarak verilebileceği gibi, İmam-ı A'zam ve Ahmed bin Hanbel gbi İslam âlimleri de, bu acı hükmü teyid eden canlı misallerdendir.

Bu misallerden biride Süleyman Efendi Hazretleri'dir. "Kişi bilmediğinin düşmanıdır" kaidesince bu zamana kadar Süleyman Efendi ve talebeleri hakkında söylenen ve yazılanların çoğunun yalan yanlış şeyler olduğu kendisinin bir mürşidi kamil olduğu bu araştırma ortaya koymuş bulunmaktadır.

Silistre’li Süleyman Hilmi Tunahan Alıntıları - Sözleri

  • Korkunun dağları beklediği bu vasatta, diğer dersiâmların bir çoğu teslim bayrağını çekerken, Süleyman Efendi'ye öğütte bulunmayı da ihmal etmediler: "Artık hocalıkta bize ekmek kalmadı. Bize tevdî edilecek yeni meleklere gidelim." O ise bütün azim ve kararlığıyla: "Efendiler, hocalık bir meslek, bir ekmek teknesi değildir. Hocalık, Allah'ın, Resûlullah'ın, Kitabullah'ın ve dîn-i mübîn-i İslâm'ın tebliğ memurluğudur" diye cevap verdi.
  • Süleyman Hilmi Efendi Hazretleri, dersiâm vasfıyla başbaşa kalmıştı. Artık onun da önünde iki yol vardı: Ya o da diğer birçok arkadaşları gibi, 800 kuruş civarındaki vaizlik maaşını alıp köşesine çekilecek, hiçbir şeye karışmayacaktı. Ya da, dedelerinin uğrunda oluk oluk kan döktüğü Kur'an'ı ve ondan neş'et eden ilimleri, o şehitlerin torunlarına da öğretme dâvâsını omuzlamak suretiyle ruhundan ve özünden koparmaya çalışılan yeni müslüman Türk milletinin evlatlarına, feyz-i ilâhi'yi nuru ilâhi'yi aşılama davasını üstlenecekti. Birinci yol ne kadar rahat ve kolaysa, ikincisi de o kadar meşakkatli ve zordu. Ancak Süleyman Efendi, hiç düşünmeden ikincisini tercih etti. O günden sonra, talebe okutmayı hayatının davası olarak gördü. Bu bilgilerin dışında verilen bilgiler, eksik veya yanlıştır. Sicil özetinin bize gösterdiği de budur.
  • "Biz değil yorgunluk, rahatsızlık, mezara gidiyor dahî olsak, okumak, okutmak ve hizmet denince koşarız" buyuran Süleyman Efendi Hazretleri, müderrislik vazifesi elinden alınmasına rağmen hizmetini devam ettiriyordu. Ancak maddi tazyikler ve tecridlerle bu büyük dava adamını yıldıramayanlar, bu sefer takip ve tevkiflerle ona baskı yapmaya başladılar.
  • Bizim hiç duracak zamanımız yok. Ümmet-i Muhammedin evlatları cehenneme bir sel gibi akıp giderken, biz onlara seyirci kalamayız. Bu selden ne kütük kurtarırsak kârdır." "Biz, değil yorgunluk, rahatsızlık, mezara gidiyor dahî olsak, okumak, okutmak ve hizmet denince koşarız." Süleyman Efendi Hazretleri (k.s)
  • Allah yolunda ol, dosdoğru ol, verdiğin sözün eri ol.
  • Tarih bize gösteriyor ki, başta peygamberler ve onların gerçek mirasçıları olan din adamları olmak üzere, insanıık âlemi, büyük insanların kıymetlerini zamanında tam takdir edememişlerdir. Sonradan ise, bu takdir edememenin cezasını, hem muâsırı olan insanlar ve hem de onların nesilleri çekmişlerdir. Hemen hemen bütün peygamberler, bu hükmümüze müşahhas birer misal olarak verilebileceği gibi, İmam-ı A'zam ve Ahmed bin Hanbel gibi islam âlimleri de, bu acı hükmü teyid eden canlı misallerdendir. Tesbitlerimize göre, asrında tam anlaşılamayan şahsiyetlerin bu asrımızdaki misallerinden biri de Süleyman Efendi Hazretleri’dir. Maalesef, tıpkı Bediüzzaman’da olduğu gibi, devletimizin istihbârât kaynakları, resmî kurumların hazırladıkları raporlar ve tabii ki, bunlardan etkilenen medya ve ansiklopediler, bu büyük İslâm âlimi hakkında yalan yanlış şeylerle doludurlar.
  • - Efendi Hazretlerinin vermiş olduğu mücadelenin günümüz Müslümanlarının gelmiş olduğu noktaya etkisi ne olmuştur? - Eğer Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri Kur'an ve Arapça'yı ve dolayısıyla İslâmiyeti öğretmeyi hedef seçmemiş olsaydı, Türkiye'de resmi okulların bu gayrete tâlip olacaklarından ben şüpheliydim. Elbette ki, İmam Hatipler’in de, İslâm enstitülerinin de, ilâhiyatların da büyük payı vardır. Ki, ben de bir İmam-Hatipli’yim ve ilâhiyatçıyım. Ancak 1950 öncesi İslâmî manadaki eğitim hizmetlerinin yerine getirilmesinde Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri'nin önemli payı olduğunu belirtmek istiyorum. Özellikle 1950 öncesi tamamen bütün Kur'an medreseleri kapanmış, tekkeler ve zaviyelere kilit vurulmuştu. Kur'an ocakları teker teker kurutuldu ve Kur'an kendi kendini müdafaa etmeye başladı. Kur'an'ın hakikatlarının mantıkî delillerle izah vazifesini asrın büyük allamesi olan Bediüzzaman üstlendi; Kur'an’ı öğretmeyi ve Kur'an'ın lisanını unutturmamayı da Cenab-ı Hak, Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri’ne tevdi eylemiş oldu. Böylece vazifelerini tamamlamış oldular. Eğer bu iki zat olmasa, bugün ilahiyatlar da İmam-hatipler de belki olmazdı diyebilirim. Ayrılmaz bir bütün olduğu için Bediüzzaman Hazretlerini de zikr etmek zorundayım.
  • - Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri'nin yaşadığı dönemdeki işlevini anlatır mısınız? - Süleyman Efendi Hazretleri asrımızın yetiştirdiği en büyük alimlerden birisi, bir allamedir. Zâhirî ve bâtınî ilimlerde Allah’ın lutfuna mazhar olan bir şahsiyettir. Türkiye'de Kur’an ve Kur’an’ın dili olan Arapça'yı öğretmeyi kendisine hayatının ideali edinen bir tasavvuf ehlidir. Tarik-i Nakşî'nin şeyh ve imamlarındandır. Bilirsiniz ki, müştebih (birbirine benzeyen) ağaçları birbirinden ayıran, bunların meyveleridir. Kendini bilmeyen insanların, aleyhinde propagandalarına rağmen Türkiye'de meyveleri binlerce Kur'an talebesi olan bu ağacın, Peygamberimizin dualarına mazhar olmuş bir ağaç olduğunda hiç şüphem yoktur.
  • Süleyman Efendi Hazretlerine niçin kitap yazmadığı sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: "Selefin mum ışığında yazdığı bahâ biçilmez hazine misâli eserlerin toprağa gömülerek çürüdüğünü, bakkallara satılarak çöplüklerde çiğnendiğini, bir kısmının da kütüphâne raflarında tozlanmış ve çürümeye terk edilmiş olduğunu gördüm. Medreseleri kapanmış, yazısı değiştirilmiş, din ilimleri yok olmaya yüz tutmuş olan bir zamanda, kitap yazmaktansa, yazılan ilmî eserleri anlayarak anlatacak ve ilmi satırdan sadra intikal edilip yaşatacak talebe yani canlı kitap yetiştirmeyi daha lüzumlu buldum."
  • Cezayirli müslümanların Fransa sömürgesinde karşı verdikleri mücadelede, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin akıl almaz tavrı ve Fransa'yı desteklemesi Milli Mücadele yıllarında hanımlarının ziynrtlerine varıncaya kadar müslüman Türk ordusuna yardım için gönderen Cezayir müslümanlarını derinden sarsmış ve üzmüştü. Bu durum karşısında Süleyman Efendi Hazretleri sessiz kalmamış ve vaazlarında defalarca bu durumu dile getirmişti. "En azından dua ederek Cezayirli müslüman kardeşlerimize yardımcı olalım" deyip cemaati dua etmeye teşvik etmiş ve mesele hakkındaki net tavrını ortaya koymuştu. Tabii ki, bu sözleri "resmi görüş"ün gözünden kaçmamış ve defalarca sorguya çekilmiş, nezarethanelerde tutulmuştur.

Silistre’li Süleyman Hilmi Tunahan İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Silistre’li Süleyman Hilmi Tunahan PDF indirme linki var mı?

Ahmet Akgündüz - Silistre’li Süleyman Hilmi Tunahan kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Silistre’li Süleyman Hilmi Tunahan PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Ahmet Akgündüz Kimdir?

 

Rotterdam İslam Üniversitesi rektörü, Osmanlı Araştırmaları Vakfı mütevelli heyeti başkanı.

İlkokulu köyde tamamladıktan sonra, Gaziantep İmam-Hatip Lisesi’ni ve Gaziantep Lisesi fen bölümünü bitirdi. 1980 yılında Erzurum Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi’nden, 1982 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne Hukuk Tarihi Araştırma Görevlisi olarak giren Akgündüz, 1983 senesinde Mastırını ve 1986 senesinde de “İslam Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi” adlı teziyle doktorasını tamamladı.

1987 senesinin Kasım ayında hukuk doçenti olan Akgündüz, aynı yıl Konya Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne “Hukuk Tarihi ve İslam Hukuku Doçenti” olarak tayin edildi. 1986-1991 yılları arasında Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde Uzman Müşavir ve Devlet Arşivleri Danışma Kurulu üyeliği sıfatlarıyla araştırmalarda bulunan Akgündüz, 1993 Eylül’ünde Dumlupınar Üniversitesi’ne Hukuk Profesörü olarak atandı. Ekim 1993’de aynı üniversiteye bağlı Bilecik İktisadi ve İdari bilimler Fakültesi’ne Dekan olarak tayin olunan Akgündüz, aynı zamanda Osmanlı Araştırmaları Vakfı Mütevelli Heyet Başkanıdır.

1997-1998 ders yılında Princeton Üniversitesi’nde misafir profesör olarak araştırmalarda bulundu. Arapça, Hollandaca (Flemenkçe), İngilizce ve Farsça bilen Akgündüz, evli ve iki çocuk babasıdır.

Ahmet Akgündüz Kitapları - Eserleri

  • Bilinmeyen Osmanlı
  • Tüm Yönleriyle Osmanlı'da Harem
  • Osmanlı'da Harem/İslam Hukukunda Kölelik-Cariyelik Müessesesi
  • Silistre’li Süleyman Hilmi Tunahan
  • Sarayda Harem
  • Çandan Minareye Büyük İtiraf
  • Bilinmeyen Bir Dahi Bediüzzaman Said Nursi
  • İslam'da İnsan Hakları Beyannamesi
  • Tabular Yıkılıyor
  • Belgeler Gerçekleri Konuşuyor 5
  • Sorularla Ermeni Meselesi
  • Risâle-i Nur’a İtirazlar ve Cevapları
  • Osmanlı Devletinde Gayrimüslimlerin Yönetimi
  • Arşiv Belgeleri Işığında Tarsus Tarihi ve Eshâb-ı Kehf
  • Güneydoğu Meselesi ve Çözüm Yolları
  • Risale-i Nur Külliyatından Misallerle: Mantık, Münazara ve Cedel İlimleri
  • Tarih-Lenklere Cevaplar
  • Kiliseden Müzeye Ayasofya Camii
  • Eski Anayasa Hukukumuz Ve İslam Anayasası
  • Arşiv Belgeleri Işığında Somuncu Baba ve Neseb-i Alisi
  • Kamu Hukuku (Birinci Cild)
  • Özel Hukuk - I (İkinci Cild)
  • Özel Hukuk - II (Üçüncü Cild)
  • Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzaman Said Nursi
  • Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzaman Said Nursi
  • Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzaman Said Nursi
  • Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzaman Said Nursi
  • Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzaman Said Nursi
  • Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzaman Said Nursi
  • Bediüzzaman Said Nursi'nin İlmi Şahsiyeti
  • Ta'likat
  • Kızıl İcaz
  • Hakkın Hatırı Alîdir
  • Mukayeseli İslam Ve Osmanlı Hukuku Külliyatı
  • Üç Devirde Bir Mabed Ayasofya

Ahmet Akgündüz Alıntıları - Sözleri

  • Bizim hiç duracak zamanımız yok. Ümmet-i Muhammedin evlatları cehenneme bir sel gibi akıp giderken, biz onlara seyirci kalamayız. Bu selden ne kütük kurtarırsak kârdır." "Biz, değil yorgunluk, rahatsızlık, mezara gidiyor dahî olsak, okumak, okutmak ve hizmet denince koşarız." Süleyman Efendi Hazretleri (k.s) (Silistre’li Süleyman Hilmi Tunahan)
  • Sultan Süleyman bir gün mahremleriyle görüşürken onlara "Velinimet-i âlem kimdir?" diye sormuş. Onlar "Padişah efendimizdir" demeleri üzerine: "Hayır, velinimet-i âlem reâyadır yani köylüdür ki, ziraat ve hirâset (çiftçilik) emrinde huzur ve rahatı terk ile iktisab ettikleri nimetle bizleri it’âm ederler" demiştir. (Bilinmeyen Osmanlı)
  • Allah yolunda ol, dosdoğru ol, verdiğin sözün eri ol. (Silistre’li Süleyman Hilmi Tunahan)
  • bir hatt-ı humâyûnda osmanlı sultanı şer'-i şerife bağlılığını şöyle açıklıyor: "cümlemizin başı şeriat-ı mutahhara'ya bağlı olduğundan kâffe-i ef'al ve harekâtımızı ama tatbik etmeğe sa'y eder isek, ol vakit ruhaniyat-ı peygamberî dahi hoşnud ve razı olarak cenab-ı hayru'n-nâsırîn devlet-i aliyyemiz'de fevz ü nusret ü tevfîkât-ı samedaniyesine mazhar edeceğine kat'a şüphe yoktur." (Tarih-Lenklere Cevaplar)
  • * Oğlan ve kız çeken (kaçıran, tecavüz eden) kimselerin, hıyanet ile eve girenlerin ve avrat yahut kız çekmeye kalkanların içmeğini (âletlerini) keseler. (İslam'da İnsan Hakları Beyannamesi)
  • Der tarik-i nakşibendi lazım amed çar ter terk-i dünya terk-i ukba terk-i hesti terk-i terk (Tabular Yıkılıyor)
  • Şehzade Bâyezid ile babasının karşılıklı olarak birbirine yazdıkları şu şiir, meselenin künhünü anlatması açısından çok manidardır. Sadece birer dörtlüklerini alıyoruz: Şehzâde Bâyezid (Şâhi) "Ey serâser âleme Sultân Süleyman'ım baba, Tende canım, canımın içinde canım baba. Bâyezid'ine kıyar mısın benim canım baba, Bî günahım Hak bilir devletlü Sultânım baba." Kanuni (Muhibbî): "Ey demâdem mazhar-ı tuğyân-ı isyanım oğul, Takmayayım boynuna herkiz tavk-ı fermanım oğul. Ben kıyar mıydım sana ey Bâyezid Hânım oğul, Bî günahım deme bârî tevbe kıl canım oğul." (Bilinmeyen Osmanlı)
  • hazmedilmeyen ilim ilim değildir. bir ilim, hazmedilmeden aktarılmaya kalkışılırsa, o zaman, ilmin aktarılması değil, hazmedilmeyen artık maddelerin kusulması mevzubahistir. bu hastalığın bizde yaygın olduğu acı bir vakıadır. (Tarih-Lenklere Cevaplar)
  • "Ümitvar olunuz. Şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür seda İslam'ın sadası olacaktır." (Çandan Minareye Büyük İtiraf)
  • ..insan, düşünce istidadını, muhakeme esnasında, fikrinin salim bir şekilde ve hatalardan uzak olarak ortaya çıkması ve maksadının hasıl olması için diğer bir kanuna ihtiyaç vardır. Bu ise mantık ilmidir. (Risale-i Nur Külliyatından Misallerle: Mantık, Münazara ve Cedel İlimleri)
  • Fâtih'in yazdığı gazellerde kullandığı, şarap ve benzeri kelimelere, ince remizler ve mecâzî mana ve mazmûnlar yüklerken, bir gün gelip de bir takım araştırma ve ilim özürlü insanların bu kelimelere gayr-i meşru manaları yükleyeceklerini tahmin dahi edemezdi. Onun şarabı Mevlânâ'nın, Hacı Bektaş Veli'nin ve Hacı Bayram Veli'nin kâsesinde demlenmektedir ve ilahî aşkın mest eden şarâbıdır. (Bilinmeyen Osmanlı)
  • Korkunun dağları beklediği bu vasatta, diğer dersiâmların bir çoğu teslim bayrağını çekerken, Süleyman Efendi'ye öğütte bulunmayı da ihmal etmediler: "Artık hocalıkta bize ekmek kalmadı. Bize tevdî edilecek yeni meleklere gidelim." O ise bütün azim ve kararlığıyla: "Efendiler, hocalık bir meslek, bir ekmek teknesi değildir. Hocalık, Allah'ın, Resûlullah'ın, Kitabullah'ın ve dîn-i mübîn-i İslâm'ın tebliğ memurluğudur" diye cevap verdi. (Silistre’li Süleyman Hilmi Tunahan)
  • Tasavvur sadece bir mefhumu idrak etmeye ve tasdik dahi bir mefhumu bir başka mefhuma nefy yahut sübut ile nisbet edildiğini bilmeye denir. (Risale-i Nur Külliyatından Misallerle: Mantık, Münazara ve Cedel İlimleri)
  • İlim kelimesi müştakklarıyla birlikte Kuran’da 750 yerde geçmekte olup, Allah ve O’nun yarattıklarından şuur sahibi olan insan, cin ve melekler için kullanılmıştır. Bununla birlikte, okumak,düşünmek, ibret almak, akıl, nazar, hikmet, fikir, ayet gibi ilim ile ilgili kelimeler de dikkate alındığında, Kuran’daki her dört ayetten birinin ilimle ilgili olduğu görülür. Mantıkta ise, akılda bir şey hakkında hasıl olan surettir. Diğer bir tabirle aklın tasavvur ve tasdik arasındaki hareketedir. (Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzaman Said Nursi)
  • " Osmanlı Devleti'nin iyilikleri de vardır , hataları da vardır. Ancak altı yüz sene boyunca hasenâtının seyyiatına ağır bastığı içindir ki, kader-i İlâhi bu uzun süre içinde İslam'ın bayraktarlığı unvanını onlara ihsan etmiştir . Seyyiâtı hasenatına ağır basınca da , bu şerefli unvan yine kaderin hükmüyle ellerinden alınmıştır . En kötü zamanında bile , değil içki gibi gibi İslam'ın açık bir hükmüne muhalefet, içtihadi meselelerde dahi şer'î hükümlere ri'ayet etmek için elden gelen gayreti gösterdiklerini , sayıları milyonları bulan arşiv belgeleri isbat etmektedir . " (Tüm Yönleriyle Osmanlı'da Harem)
  • Yıllardır Elmalılı Hamdi Yazır'ın Hak Dini Kur'an Dili adlı muhteşem tefsirini sadeleştirerek soyulmuş portakal gibi çürümeye terk eden meslektaşlarıma içimden itiraz ederdim, aynı duyguları elbette Bediüzzaman'ın eserlerine yapılan muamele de bende aynı itiraz duygularını depreştirdi. (Risâle-i Nur’a İtirazlar ve Cevapları)
  • islam hukuku bilinmeden gerçek tarihimiz ve özellikle de osmanlı tarihi ve müesseseleri tam olarak araştırılamaz. (Tarih-Lenklere Cevaplar)
  • Tarih bize gösteriyor ki, başta peygamberler ve onların gerçek mirasçıları olan din adamları olmak üzere, insanıık âlemi, büyük insanların kıymetlerini zamanında tam takdir edememişlerdir. Sonradan ise, bu takdir edememenin cezasını, hem muâsırı olan insanlar ve hem de onların nesilleri çekmişlerdir. Hemen hemen bütün peygamberler, bu hükmümüze müşahhas birer misal olarak verilebileceği gibi, İmam-ı A'zam ve Ahmed bin Hanbel gibi islam âlimleri de, bu acı hükmü teyid eden canlı misallerdendir. Tesbitlerimize göre, asrında tam anlaşılamayan şahsiyetlerin bu asrımızdaki misallerinden biri de Süleyman Efendi Hazretleri’dir. Maalesef, tıpkı Bediüzzaman’da olduğu gibi, devletimizin istihbârât kaynakları, resmî kurumların hazırladıkları raporlar ve tabii ki, bunlardan etkilenen medya ve ansiklopediler, bu büyük İslâm âlimi hakkında yalan yanlış şeylerle doludurlar. (Silistre’li Süleyman Hilmi Tunahan)
  • Görülüyor ki, Fatih Sultân Mehmed'in Sırbistan'da tatbik edeceğini va'd ettiği "Her Caminin yanında bir kilise inşasına müsaade" durumu, İstanbul'da da tatbik olunmuştur. Fener'de Abdi Subaşı Mahallesi'ndeki Caminin bitişiğinde Rum Patrikhanesi ile kilisesine mevcudiyeti Osmanlı Devleti'nin gerçek mânâda din ve vicdan hürriyetni göstermiyor mu?Edirnekapı Caddesi'nin son kısmında yer alan Mihrimah Sultân Camii'nin hemen karşında bir Rum Kilisesi'nin inşasına müsaade etmek, bu hürriyetin maddî delillerinden değil midir? (Bilinmeyen Osmanlı)
  • .. Yapılan izahlar karşısında, İslam hukukunun belli bir devlet şeklini öngörmediğini, ancak koyduğu prensipler ve hakimiyet anlayışının dindar bir cumhuriyet olduğunu söyleyebiliriz. Gerçekten Raşit Halifeler(Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ra) hem bir halife hem de dindar bir cumhur reisi idi. (İslam'da İnsan Hakları Beyannamesi)