Siz Kimi Kandırıyorsunuz! - Soner Yalçın Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Siz Kimi Kandırıyorsunuz! kimin eseri? Siz Kimi Kandırıyorsunuz! kitabının yazarı kimdir? Siz Kimi Kandırıyorsunuz! konusu ve anafikri nedir? Siz Kimi Kandırıyorsunuz! kitabı ne anlatıyor? Siz Kimi Kandırıyorsunuz! kitabının yazarı Soner Yalçın kimdir? İşte Siz Kimi Kandırıyorsunuz! kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Soner Yalçın

Yayın Evi: Doğan Kitap

İSBN: 9789759917098

Sayfa Sayısı: 380

Siz Kimi Kandırıyorsunuz! Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Yakın Tarihin Gayriresmi Notlarında Gerçeklerle Yüzleşmeye Hazır Mısınız?

Ülkelerin geçmişi ile bugünü arasındaki benzerlikler şaşırtıcıdır. 30 Mayıs 1876 askeri darbesiyle tahttan indirilen Abdülaziz'in başına gelenler ile Cumhuriyet döneminde ağır ekonomik

kararlar alan hükümetlerin başına gelenler benzerdi.

MHP'nin bugün başörtüsünden yana tavır almasında şaşırtıcı bir yan yoktu, çünkü dönemin Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nde bundan 39 yıl önce Nihal Atsız ve Alparslan Türkeş ayrılığıyla birlikte büyük bir tarihsel dönüşüm yaşanmış, oy alabilmek için İslam motifinden yararlanma kararı verilmişti.

Geçmişte tarikatlar, ülkenin sosyoekonomik ve siyasi hayatında önemli bir rol oynadı, bugün de hala tarikatları konuşuyoruz.

Dünün eli silahlı Akıncı Gençler'i bugün ne yapıyor?

AKP'lilerin eşleri neden ve nasıl örtündü?

Osmanlı istihbarat örgütünü İngilizler neden ve nasıl kurdu?

Dincilerin Mehmed Akif Ersoy'la ilgili yalanı artık son buluyor.

Doğruyu bulmak zeka ve bilgi meselesinden çok, kişilik ve ahlak sorunudur.

(Arka Kapak)

Siz Kimi Kandırıyorsunuz! Alıntıları - Sözleri

  • "Antik Yunan' da kadın "erkeğin başının belası " olarak görülmeye başlandı. Pis kadınların domuzdan,zeki kadınların tilkiden,meraklı kadınların köpekten meydana geldiğine inananlar bile vardı. "
  • Geçmişini bilemeyen geleceğini kuramaz...
  • ❝Gelin şu üzerimizdeki örtüyü kaldıralım, gerçeklerle yüzleşelim. Üçüncü dünya ülkelerine mahsus; karşındakini düşman görme huyumuzdan da vazgeçelim.❞
  • "Dünya Che Guevara'yı tanıyor, anıyor. Peki,biz Ömer Naci'yi biliyor muyuz? Geçmişini bilemeyen geleceğini kuramaz..."
  • "... Tıbhane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adlı tıp okulları 14 mart 1827 yılında açıldı. Tıbbiyeliler ,bu kuruluş tarihini, direnişin simgesi haline getirmek için, 14 mart 1919 günü "tıp bayramı" adı altında direnişe başladı. Neye direnmişlerdi? İşgal kuvvetleri askeri karargah için Mekteb-i Tıbbiye' yi seçmişti. Doğal olarak okulu da kapatmak istiyordu. Bugün ne yazık ki sadece tıp bildirileriyle geçiştirilen " Tıbbıyeliler Bayramı " işte, ilk kez böyle bir direnişle kutlandı. "
  • "Iyi hayat sunamadığımız çocuklarımızın sayısı her geçen gün artmaktadır. Mesele iktisadidir, kültüreldir.Siyaset bunlardan çok sonra gelir..."
  • Klasik insan davranışıdır; insan anlamadığına düşman olur!
  • "Ne yapsa ne etse yaranamadı Osmanlı. Aslında bilmediği görmediği bir gerçek vardı; mesele başkaydı. Mesele, Türklerin Avrupa'dan çıkarılmasıydı. Öyle olmasa, Balkanlar ' da 4,5 milyon Türk öldürülürken insan hakları savunucusu Avrupalıların sesi çıkmaz mıydı? Oysa uygar Batı kılını bile kıpırdatmadı."
  • ❝Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız Tufanları gösteren, tarihlerin yâdıyız Kanla irfanla kurduk, biz bu Cumhuriyeti Cehennemler kudursa, ölmez nigâhbanıyız...❞
  • Hukuk Fakültesi adına Muhiddin Adil Bey kürsüye çıktı:" Felaket zamanları ,insanları dayanışmaya, birliğe sevk eder. Bu zamanda bütün insanımızdan istifade etmek lazımdır. Bunu Darülfünun(üniversite) yapacaktır. Memleketin bilinci, mütefekkiri Darülfünun'dur. Darülfünun'u olan bir memleket ki bağımsızdır ve bağımsız olmayan bir memlekette Darülfünun yoktur. "
  • ❝Sonuç: Dün çok acı olaylar yaşadık. Bugün de din ve milliyetçiliği kullanıp, insanların duygularına hitap ederek çok acı olayların yaşanmasına neden olabilirsiniz.❞
  • Kadın niye örtünüyor? Kadının örtünmesi ne zaman, nasıl oldu? Gelin, kadının örtünme tarihine kısa bir göz atalım... İlkel çağlarda sihir ve büyü düşüncesi hâkimdi. İnsanoğlu kadının çocuk doğurmasına akıl erdiremiyordu. Bunu gizli bir güç olarak yorumluyordu. Bu nedenle kadından hem korkuluyor, hem de kadına saygı duyuluyordu. Öte yandan İlkçağ’da birçok alanda üretimi kadınlar başlatmıştı: ip, sepet dokuma, ağla balık avlama, toprak kap, ateş yakıp yemeği pişirme, tarak, kaşık, madeni eşyalar, boncuk, besinleri birbirine katarak mutfak kültürünü geliştiren ilk hekimlik ve şifalı otlar gibi buluşlar kadının eseriydi. Kadının el üstünde tutulduğu “anaerkil” dönem binlerce yıl sürdü. Ne zaman insanoğlu doğal olayları kavramaya başladı “büyü” bozuldu. Artık kadının nasıl çocuk sahibi olduğu anlaşılmıştı! Yetmezmiş gibi erkekler, üretim biçimini ve savaş aletlerini geliştirdi; din devleti, tapınak-saray-ordu biçimindeki erkek egemen örgütlenmesine yöneldi; kadının “saltanatına” son verdi! Peki ama niye saça düşmandı? Ne vardı bu saçta? Kadının saçı ve kadının gövdesi; kadının doğaüstü güçlere sahip olduğunun simgesiydi. Kadının binlerce yıl olağanüstü güçlere sahip olduğuna inanılması ve binlerce yıl büyülerde kullanılması sonucu, kadın saçı bir karabasan gibi erkeklerin üzerinde baskı oluşturdu. Ve erkekler de bu baskıdan kurtulmak için kadınların saçlarına yöneldi. Erkek zihni, erkek erkini oluştururken, bütün engelleri yıkmak, kendini üstün cins olduğuna inandırmak istedi. Eski anaerkil dünya görüşünün yeniden hortlamaması için kadını her alanda yadsıma yoluna gitti. Örtülü kadın başıyla, “bakın bir zamanlar sizi büyülü bağlarıyla, saçlarıyla korkutan tanrıça ya da saçlarının kötü etkisi olan kadın artık yok, kadınları ve saçlarını denetlediğimize göre sizin denetiminiz de bizim elimizde” görüşüne inandırmak istedi. Müzelerdeki MÖ eserlerine baktığınızda görürsünüz; tanrıçaların tarih boyunca hep başlarında simgeler vardır; gökcisimleri, bitkiler, yılan, kuş gibi hayvan simgeleri... Ama türbana benzeyen ilk örtü Sümer kalıntılarında ortaya çıktı. Soğan biçimli sarık/ külah gibi başa takılan nesnelerdi bunlar. Tanrıça kültünde –ilahilerden anlaşıldığına göre– bir tören nesnesiydi türban. Bir Sümer ilahisinde Şugurra, önemli bir buluşma için bozkıra giderken başına taktığı türbana benzeyen bir örtüydü! Sümer’de tanrıçalar, tamamiyle çıplak oldukları erken dönemde de, saçları serbestçe salınmış ve başlarının tepesinde bir türban taşırken betimlenmişlerdi. Örneğin Lilith olduğu sanılan MÖ 2000 tarihine ait rölyefte tanrıçanın başında türbana benzeyen örtü vardı. Ve o dönem için bu tür örtünme, tanrıçanın güçlü büyüsünü ve egemenliğinin kanıtıydı. Ama bu diğer kadınlar için geçerli değildi artık! Babil İmparatoru Hammurabi’nin kanunlarında kadının sosyal statüsü ilk kez yazılı yasa haline getirildi: “Kadınlar sokağa çıkarlarken başlarını açmamış olacaklardır.” Bu kanun yeniydi ama uygulama eskiydi. Sümer, Asur, Hitit, Urartu, Akad gibi site devletlerinde de benzer uygulamalar vardı. Kadını örtüye sokmanın temel nedeni, hür kadınla köle kadınların birbirinden ayrılmasını sağlamaktı. Yani, hangi kadının bir erkeğin koruması altında, hangisinin ise “kolay av” olduğunu göstermekti! Eski Anadolu kültüründe olan bu örtünme anlayışı dünyanın çeşitli topluluklarında da vardı. Onlar genellikle meseleyi mitolojik öykülere dayandırıyorlardı. Örneğin: Japon mitolojisinin kutsal kahraman Okikurumi, Aynular’a kültür ve uygarlığı öğretmek üzere, tanrıların cennetinden yeryüzüne inmişti. Cennete dönmeden önce Aynular’dan bir kadınla evlendi. Karısına, yiyecekleri kabile halkına dağıtma görevi verdi. Ancak bunun için de bir koşulu vardı; hiç kimse karısının yüzüne bakmayacaktı. Yani örtünecekti! Örtü önce Hititler’de ortaya çıktı. Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde pişmiş toprak bir kabın üzerindeki resim bize önemli bilgi veriyor. Kutsal evlilik töreninde, tanrıçayla, tanrı adına kralın evlenmesi için yapılan ayini anlatan resimde tören sırasında gelin tanrıça, günümüzdeki çarşafın birebir aynısı giyiyordu. Ve ne yazık ki, kendine güvenli, rahat, buyurgan tavırlı kralın karşısında, edilgen, teslimiyetçi duran bu kara çarşaflı tanrıça gelin, Sümer’deki kendine güvenli tanrıça karakterinden hayli uzaktı. Kadınlar artık örtüye sokulmuştu. Önceleri görünen saçlar zamanla görünmez olmuştu.”
  • "Osmanlı üretmeden tüketmenin cezasını çekiyordu..."
  • "Demokrasi, özgürlük, insan hakları Batı için aslında sadece lafügüzaftır."
  • "Türkiye ne kadar tarihten, kardeşlikten, istatistiklerden bahsetse de İngilizlerin kafasında sadece tek bir düşünce vardı; petrol! .Bu nedenle, konuyla hiç ilgisi olmamasına rağmen, bir gün birden bire Türklerin Ermenilere çok eziyetler yaptıklarını gündeme getiriverdiler!"

Siz Kimi Kandırıyorsunuz! İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Tarihi bilgisine,donanımına gıpta ettiğim,yazarlıgını gazeteci tarafından daha çok sevdiğim Soner Yalçın bu kitabında da marifetini sergilemiş. Bence yakın geçmişimiz ile günümüzü,anekdotlar ile bağdaştırması , olayları daha anlaşılır hale getirmiş. Muhalif kişiliği ile bildiğimiz yazar eleştirirken gayet objektif olmuş ki kitabın Abdullah Gül' ün cumhurbaşkanlığı döneminde yazılmasını göz önüne aldığımızda, bugün yaşadıklarımızın ,tarihin tekerrürlük kuralının şaşmayan istikrarı olduğunu söylemek pek de yanlış olmaz sanırım. Okudukça şimdiye kadar ertelemiş olmaktan hayıflandım.Soner Yalçın' in siyasi görüşüne değil de olaylara odaklanırsanız fayda göreceğinize inandığım bir kitaptı . Düşünenlere keyifli okumalar. (tjn bt)

Siyasi yazarları sevemiyorum çünkü hep kendi düşüncelerini insanlara kabul ettirmek için kitapları kullanıyorlar. Bu kitabı beş yıl önce aldım. Aldığım zaman başlayıp saya saya yarım bıraktım. Yakın bir tarihte kitabı tekrar okudum, çünkü kitapları yarım bırakmayı sevmem. Soner Yalçın, şu anki iktidara muhalefet bir yazar. Bu kitabı bu yüzden almıştım, ama muhalifliğini keşke adil bir şekilde insanların; aile, eğitim, yaşayış tarzı ve inançlarına saygı duyarak gösterebilseydi. Kitabın başlarında lider eşlerini küçük düşürmek için aşağılaması onu ne muhalif ne de iyi bir yazar yapar. Herkes üniversite mezunu olmak zorunda değil ve bunun için kimse kimseyi küçümseyemez. Soner Yalçın laiklik ilkesinin arkasına gizlenip bol keseden dine, başörtüsüne, muhafazakarlara sallamış. Lider eşlerinin başörtüsü ve eğitimsizliğinden başlayıp, çarşafa,Türkiye nin İranlaştırılmasına, Osmanlı padişah ve halifelerinin içki içmesine, Ermenilere, Nakşibendilerin Alevilere çarşaf baskısı yaptığına, Atatürk ün mirasına, İstiklal Marşı na...kadar her konuya kendince yorumlar yapmış. Tabii hiçbiri kaale alınacak, bir ispatı olan yorumlar değil. Bu kitaba harcadığım parama ve zamanıma yazık... (Elif Kimya S.)

Soner Yalçın okumaya Efendi veya Bay Pipo ile başlayanar için daha rahat ve anlaşılır bir kitap. Son dönem Türkiye'sinin belli konularda özeti diyebilirim. Her Soner yalçın kitabında olduğu gibi kişiler arası ilişkiler ve bi nevi Mit elemanı hatıraları okuyor hissine kapılacaksınız..Yani okuyun işde ne diyim.. (...gece...)

Kitabın Yazarı Soner Yalçın Kimdir?

İlk yılları

Soner Yalçın, Cemile Yalçın ve Mehmet Ali Yalçın'ın oğulları olarak 1 Ocak 1966'da Çorum'da doğdu. Anne tarafı Tercanlı, baba tarafı ise Horasanlıdır. Annesi ev hanımı, babası ise gıda ticareti ile uğraşan bir tüccardır. Üniversite eğitimini Hacettepe Sağlık İdaresi Yüksek okulunda tamamladı. Daha sonra idarî bilimler konusunda yüksek tahsile karar verdi.

Kariyeri

1987'de 2000'e Doğru adlı dergide çalışmaya başladı. Uzun süre Ankara bürosunda muhabirlik yaptı. Burada Adnan Akfırat, Hikmet Çiçek ve Serhan Bolluk’le birlikte çalıştı. 6 Mayıs 1990'da Ankara İstihbarat Şefliğine getirildi.

1993-94 yılları arasında günlük gazete olarak çıkan Aydınlık'ta çalışmaya başladı. 1995'te haber araştırma müdürü iken ayrıldı. Bir ara Doğan Yurdakul'un Siyah – Beyaz gazetesinde çalıştı.

1996 yılında televizyonculuğa giriş yapıp Show TV Ankara bürosunda çalışmaya başladı. Aynı yıl içerisinde Star TV'ye geçti ve haber müdürlüğüne getirildi. Daha sonra Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı, Efendi 2: Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı adlı kitaplarını yayımladı. CNN Türk'te Cüneyt Özdemir'le birlikte 5N1K adlı programı hazırladı. Kurtlar Vadisi adlı dizinin ilk iki yılında konsept danışmanlığını üstlendi. CNN Türk'te yayınlanan Oradaydım adlı politik belgeselin hazırladı. 4 Şubat 2007 tarihinden itibaren Hürriyet gazetesinde, pazar günleri “Not Defteri” adlı köşesinde yazmaya başlamış, Mart 2012'de işine son verilmiştir.

Odatv davası kapsamında 14 Şubat 2011 tarihinde tutuklanan Yalçın, yaklaşık 22 ay sonra 27 Aralık 2012'de tahliye oldu. Hâlen Sözcü gazetesi ve Odatv İnternet sitesinde yazılarına devam etmektedir.

Özel hayatı

Soner Yalçın'ın, avukat Feza Kutanoğlu ile evliliği 10 yıl sürdü ve bu evlilikten Aren Soner (d. 2000) adında oğlu dünyaya geldi.

Kitapları

Binbaşı Ersever'in İtirafları (1994)

Millî Nizam'dan Fazilet'e: Hangi Erbakan? (1994)

Behçet Cantürk'ün Anıları (1996)

Reis: Gladio'nun Türk Tetikçisi (1997, Doğan Yurdakul ile birlikte, Doğan Kitap)

Bay Pipo (1999)

The Özal: Bir Davanın Öyküsü (2001)

Teşkilat'ın İki Silahşoru (2001)

Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı (2004)

Efendi 2: Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı (2006)

Siz Kimi Kandırıyorsunuz! (2008)

Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor (2009)

Samizdat (2012)

Erbakan: Eziyet Edilerek Yalnızlığa Yükseltilen İnatçı Bir Siyasal Liderin Portresi (2012)

Silivri Cezaevinde hazırladığı kitapta Necmettin Erbakan'ın hayatını ve mücadelesini anlatan kitap, Erbakan'ın bilinmeyenlerine ışık tutmaktadır.[2]

Kayıp Sicil: Erdoğan'ın Çalınan Dosyası (2014)

Galat-ı Meşhur: Doğru Bildiğiniz Yanlışlar (2016)

Saklı Seçilmişler (2017)

Kara Kutu: Yüzleşme Vakti (2019)

Soner Yalçın Kitapları - Eserleri

  • Bay Pipo
  • Saklı Seçilmişler
  • Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı
  • Reis: Gladio'nun Türk Tetikçisi
  • Binbaşı Ersever'in İtirafları
  • Teşkilatın İki Silahşoru

  • Kara Kutu
  • Kayıp Sicil
  • Siz Kimi Kandırıyorsunuz!
  • Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor
  • Efendi 2: Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı
  • Galat-ı Meşhur
  • Samizdat

  • Behçet Cantürk'ün Anıları
  • Erbakan
  • Hangi Erbakan?

Soner Yalçın Alıntıları - Sözleri

  • Dergâhın devletle her zaman iyi ilişki kurması da mutlaka not edilmesi gereken önemli bir ayrıntı. Gümüşhanevi Dergâhı hiçbir zaman Selefilik gibi bir başkaldırı geleneğine dayanmadı. Belki de bu sayede Turgut Özal'dan Tayyip Erdoğan'a, Necmettin Erbakan'dan Abdullah Gül'e son yılların "yönetenler" i hep bu Nakşibendi dergâhının mensubuydular. Bu nedenle de Osmanlı'da da devlet nezdinde itibar gören bir tarikat oldular... (Erbakan)
  • Hayata bir pencereden bakabilirdiniz, ama bu, karşı pencereden bakanlara düşman olacağınız anlamına gelmezdi. (Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor)
  • Bakın nedir bu meşhur " orta gelir tuzağı " , yazayım. (Galat-ı Meşhur)
  • Volta vururken hiç yalnız değilim... Bazen Reşit Fuat Baraner, bazen Dr. Hikmet Kivılcımlı eşlik ediyor bana. Biraz güneş açınca Nâzim Hikmet gelip oturuyor avlunun bir köşesine; bahtiyar. Ya da, tahta iskemlesini çekmiş altına, Behice Boran'ı görüyorum avlunun bir diğer köşesinde; bacaklarını karnına çekmiş, kitap okuyor. Ruhi Su'nun ise türkü söyleyen sesini duyuyorum. Aziz Nesin, koğuşta beslediği tavuğunu çalıp yemesinler diye, avluya hep tavuğuyla çıkıyor. Hasan İzzettin Dinamo ise kedisi Sarman'ın yarasındaki kurt çukları temizliyor güneşin altında. Sabahattin Ali'nin yüzü hep gökyüzünde; belli denizi düşlüyor. Şiir yazıyor. Rifat Ilgaz bir mahkûma alfabe öğretiyor. Yılmaz Güney cezaevinden yöneteceği filminin senaryosunda son değişiklikleri yapıyor. Can Yücel Adana Cezaevi'nde yazdığı şiirleri okuyor. Kemal Tahir, Orhan Kemal kıdemlilerimiz; ayaklarında tahta takunya var; Bursa Cezaevi hatırası. Atillâ İlhan, Enver Gökçe biraz mahçuplar, işkenceye dayanamadıkları için. Dr. Şefik Hüsnü gelince Cibali'nin komünist tütün işçileri saygıyla ayağa kalkıyor. En saygılı olanlar ise bu büyük maratonun en hızlı yüz metresini koşanlar; Deniz, Hüseyin, Yusuf. En gencimiz Erdal Eren.... Ve unutulabilir mi; ilk voltayı Magosa zindanında atan Namık Kemal... Ne çokuz... 150 yıldır volta atıyoruz bu toprakların cezaevlerin de; adı bazen Magosa zindanı, Bekirağa Bölüğü oluyor, ba zen Sultanahmet, Selimiye ya da Metris, Mamak, Diyarbakır Cezaevi... (Samizdat)
  • Hepsi bizim toprağımızın insanıydı. (Galat-ı Meşhur)
  • O günler kıldan ince, kılıçtan keskin bir dönemdi. Rüzgara karşı yürüyen bir avuç gazeteciydik. İç savaşın ağır baskıcı koşulları yaşanıyordu. Hukuku savunmak bile vatan hainliğiyle damgalanmanıza neden oluyordu. Yılmadık. Dediğim gibi neler olduğunu seziyor ama tam anlamıyorduk. (Behçet Cantürk'ün Anıları)

  • İşkence, bazen kişilerin yaşamında çok trajik olaylara neden oluyordu... (Behçet Cantürk'ün Anıları)
  • Yeni okulların açılması, kızların okutulması, kadınların rahatça kendilerini ifade imkânı bulmaları, Osmanlı'nın değişme sürecine girdiğinin göstergesiydi. (Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı)
  • "Peki ama hangisine inanılacaktı? İkisinden birine mi, ikisine birden mi, yoksa hiçbirine mi?" (Bay Pipo)
  • Uzun yıllar Erbakan Hareketi'nde yer alan Süleyman Karagülle o günleri şöyle anlatıyor : "Nurcuları meşrulaştırdılar . İmam Hatip okulları açtılar, Kuran kurslarını serbest bıraktılar, İlahiyat Fakültelerini kurdular. Kadrolarına namaz kılan ve içki içmeyen kişileri aldılar. Burada ortaya koydukları politika şu idi: Müslüman yetişsin, ama şeriatçı Müslüman yetişmesin. Namaz kılsın, ama düzen değişmesin. Bu politikalarını CIA da destekledi. Yani MİT de bunlarla beraber oldu. " (Erbakan)
  • "28 Şubat süreciyle Erbakan haksız yere başbakanlıktan uzaklaştırıldı; partisi kapatıldı ve bir daha eski siyasal gücüne kavuşamadı. Hiç ummadığı yerden darbe yedi; yetiştirdiği öğrencileri Erbakan'ı yıktılar." (Erbakan)
  • İstanbul Teknik Üniversitesi'nin 1947-1948 mezunlarını ta­nıtan "Arı" adlı albümde arkadaşları takma ismiyle "Derya Necmettin"i şöyle tanımladı: "Sofudur, dindardır, çalışkandır. Hayatının yarısını namaz, yarısını da projeleri işgal eder. Sınıfının yarısını kendisi, yarı­sını da arkadaşları işgal eder. Proje ve raporları, Saatli Maarif Takvimi nükteleri gibi geniş izahlıdır. Herkesin bir sayfada bi­tirdiği mevzuyu, o kırk sayfada hülasa eder. Kendisine cıvata nedir, diye sorarsanız izaha, demir filizlerinin naklinden başlar ve o kadar uzun anlatır ki nihayet namaz vakti gelir, gider na­mazını kılar gelir ve kaldığı yerden anlatmaya devam eder." (Erbakan)
  • Erdoğan anlamıyor, o dönemler bitti, görmüyor… (Kayıp Sicil)

  • En büyük hata; hiçbir hatanın farkına varmamaktır! (Galat-ı Meşhur)
  • Türkiye'de partiler değişse de bazı aileler hep iktidardaydı!.. (Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı)
  • Türkiye'de gerçek anlamda gazetecilik yapmanın büyük tehlikeli sonuçları vardır. Soru soran, arayan, kovalayan gazeteciyi bekleyen maalesef sadece acıdır. (Samizdat)
  • Küçük şahsiyetler, kişilerle uğraşır; vasat şahsiyetler, olaylarla/şekillerle uğraşır; büyük şahsiyetler, fikirlerle uğraşır. (Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor)
  • Toplum hızla dönüşüyor, en temel kolektif değerlerden bile uzaklaşılıyordu. Artık bireyin var olmasının nedeni, ekonomik başarıydı! Saygın bir konum edinmenin tek yolu, servet ve şöhret sahibi olmaktan geçiyordu... (Behçet Cantürk'ün Anıları)
  • Artık gazete okuyacak gücüm kalmadı; bu pespaye, küstah yalancılara katlanamayacağım. (Samizdat)
  • Bay Mayer bize önce, 'Siz polis misiniz, istihbaratçı mısınız?' diye sordu. Biz kendisine, 'Hem polisiz hem de istihbaratçıyız' yanıtını verdik. O , 'Olmaz' dedi. Nedenini sorunca, 'Siz öyleyse düpedüz Gestaposunuz' dedi. Doğrusu Bay Mayer'in sözü canımızı sıkmıştı. Sonunda izah etti. Kendi polislerinin geniş yetkiye sahip olduğunu söyledi. Ama istihbarat biriminin operasyon yapma yetkisi ve gücü olmadığını belirtti. Sonra da, “Çünkü , aynı örgüt hem istihbarat yapar hem operasyona giderse orada sanık karşısında tarafsız olamaz” dedi. Sonra düşündük ki Bay Mayer'in dediği doğruydu. (Bay Pipo)