Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz - Yılmaz Güney Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz kimin eseri? Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz kitabının yazarı kimdir? Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz konusu ve anafikri nedir? Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz kitabı ne anlatıyor? Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz PDF indirme linki var mı? Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz kitabının yazarı Yılmaz Güney kimdir? İşte Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Yılmaz Güney
Yayın Evi: Yılmaz Güney Vakfı
İSBN: 9789757956075
Sayfa Sayısı: 280
Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Bu roman, bir buçuk yıllık yoğun bir uğraşın ürünüdür. Günümüz koşullarında, özellikle benim konumumda bir insanın, daha önemli sorunlar gündemde iken, daha acil konular üzerinde araştırma ve inceleme yapması gerekirken, bir buçuk yıllık zamanı bir roman için ayırması tartışılması gereken bir gerçektir; kabul ediyorum. Bu uzun çalışmanın beni siyasal gerileyiş içine soktuğunu da ayrıca belirtmek isterim.
Romana bitmiş gözüyle bakmıyorum. Çünkü, acılarını ve umutlarını hikayeleştirdiğim arkadaşlar, yaşamlarını romandan bağımsız olarak sürdürüyorlar. Kimi hala cezaevlerindedir; kimisi de, anlatmaya çalıştığım karmaşık ilişkiler zincirinin birer parçası olarak dışarıda; acılarına yeni acılar katarak.
Okul sıralarında, ders yılının sona ereceği günlerde, koca bir eğitim yılını iyi-kötü beraber geçirdiğim arkadaşlardan ayrılmanın derin hüznünü duyardım. Şimdi, şu satırları yazarken, ona benzer bir ayrılık hüznü var içimde. Bir buçuk yıl, gecemi, gündüzümü... yemek yerken, volta atarken, uyurken, çalışırken ranzamı, hücremi ve koğuşlarımı paylaştığım arkadaşlarımdan ayrılıyorum. Bir gerçektir ki, hikayesini ettiğim arkadaşlarımı unutmayacağım. Fakat yeni uğraşlara gireceğim için, onları daha az düşünebileceğim. Avuntum şudur: Bu romanı okuyanlar, onları benim yerime de düşünecekler; bu arada beni de düşünecekler.
Bu romanın yazılış sürecinde, çeşitli arkadaşlarla konuştum; anlatılanların notunu aldım. Bir kısım arkadaşlara, yaşam kesitlerinin bazı bölümlerini bizzat yazdırdım. Topladığım bütün bilgilerle, kendi birikimlerimi kaynaştırmaya çalıştım. Bilinmelidir ki, bu romanda geçen bütün olaylar çok az değişikliklerle, kendi gerçekleriyle yansıtılmıştır. Hayatın gerçekliğini bozmamaya özel bir dikkat gösterdim. Bir kısım isimleri değiştirerek kullandım. Bazı isimleri de, çeşitli sakıncaları göz önünde tutarak, ad ve soyadlarının başharfleriyle kullandım. Bazı arkadaşların isimlerini de olduğu gibi kullandım...
(Önsöz'den)
Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz Alıntıları - Sözleri
- "Bırakın öte dünyayı," derdi. "Biz bu dünyada iyi yaşamak istiyoruz."
- Böyle günlerde, sarıklı, cüppeli, sahte hocalar türer; ellerinde Kur'an "nur yüzleriyle" kandıracak adam ararlar.
- Karamsarlık, ayağa dar gelen bir ayakkabı gibi yüreklerini sıkıştırıyordu.
- "Bu âlem, kişisel çıkarların birinci plana alındığı, "tezgah" üzerine kurulu, komplocu, kahpe bir âlemdi."
- Çaldıklarına göre isim alır çocuklar.Bakıra "kırbık" bakır çalana "kırbikçi", çinkoya "çinkiş" , çalana "çinkişçi"denir. Çalmayı iş edinmişlere toptan "tufacı" denir.
- Ağrılarının eskisi gibi acı vermediğini görüyordu şimdi ve düşünüyordu; ne denli zor ve dayanılmaz olursa olsun, zor ve dayanılmaz yoktu demek.
- Ölüm her zaman iç sızlatan bir türküdür; ağıttır, sonu yenilgiyle biten umutsuz bir isyandır.
- Her şeyi dışardan bekliyorsunuz,bir adam çıksın sizi kurtarsın istiyorsunuz, gökten mi inecek bu adamlar ,sizin içinizden çıkacak.
- Ölüm her zaman iç sızlatan bir türküdür; ağıttır, sonu yenilgiyle biten umutsuz bir isyandır.
- Onlar, kurna başında milletin alınterini har vurup harman savuranlar, bir kalem oynatmakla milyonları cebe indirenler, varillerini saçı bitmemiş yetimlerin haklarını çiğneyerek dolduranlar, tabandan, bizim gibi iki çul çalmasına hırsızlık diyerek senelerce acılara boğanlar, neden tutuklanmışlardı.
- Ayrıca her kitaba kuşkuyla bakma alışkanlığı edinirler. Çünkü kitap esrardan, bıçaktan da tehlikeli sayılıyor.
- Bugün milyonlarca insan, bu çocuklarla aynı durumda; onlar da soba, pencere camı ve ekmek istiyorlar, bu isteği iyi kavramalıyız.
- Kanun ve kanunsuzluk toplum ananın ikiz çocuğudur.
- Öylesine sevecen, sevgi akan, sevgi yayan mutlu bir bakışı, öylesine içten...
Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Konumuz hayat. Konumuz gerçeklik. Uyuşturucuyla, hırsızlıkla, fakirlikle ve bunun gibi hayatın yüzlerce acısıyla daha çocuk yaşta tanışanların romanıdır. Yoklukta yaşayan ruhsuz canların romanı bu. Yüksek binaların aralarında kendilerini kaybedenlerin, dört duvar arasındaki mahpusların hikayesidir. Okuyun, okutturun. Gerçeklerle yüzleşmenin en iyi yoludur bu kitap. (Leo)
" Sen benim kardeşimsin. Eğer bir ülkede bir adam kardeşiyle konuşmaktan, kardeşini aramaktan korkuyorsa, bunun suçu sadece korku salanlarda değil, korkuya boyun eğenlerdedir aynı zamanda. Biz birbirimizin hakkını, hukukunu arayıp soramazsak, bu adamlar, tahtakurusu gibi, iki parmaklar arasında ezerler bizi. " Ankara'nın süsülü, şaşalı, modern ve sözde medeni cadde ve sokaklarından bizi alıp Çinçin'e yani o gösterişli cadde ve sokakların tam tersi bir yere götürüyor. Açlık, yoksulluk, hırsızlık, uyuşturucu, fuhuş ve aklınıza gelebilecek her türlü suçu işleyen bir mahalle... Daha çocuk yaşta hayatın her türlü zorluğuyla karşılaşan ve bu zorlukların yanı sıra suça teşvik edilen, işlenen suçlar sonucunda karakola düşen ve karakolda işlenen başka suçlar, suçların suçluları yakalanmadığı için işkence ile o suçları da yakaladıkları çocuklara kabul ettirmek... Cezaevinde başta çocuk koğuşu olmak üzere yapılan baskı, zulüm, haksızlık ve gardiyanların çocuklara yapmış oldukları ahlak dışı davranışlar... Akıcı ve güzel bir kitap keyifli okumalar. (1kitapyolcusu_)
Çocuklar ve kadınlar her dönem heryerde acı çeken taciz edilen işkence edilen , Yılmaz Güney bu kitabında cezaevindeki çocukların nasıl işkenceye tacize kısacası zulmün her türüne nasıl maruz kaldıklarını okuyucunun beynine kazıyarak resmediyor. (DENİZ)
Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz PDF indirme linki var mı?
Yılmaz Güney - Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Yılmaz Güney Kimdir?
Babası Siverekli Zaza, annesi ise Vartolu bir Kürt olan Yılmaz Güney, özellikle Çirkin Kral dönemi sonrasında çektiği ve önemli bir sinemacı olarak kabul edilmesini sağlayan Cannes ödüllü Yol, Sürü, Umutsuzlar gibi filmleriyle tanınır.
Yılmaz Güney'in gerçek adı Yılmaz Pütün'dür. Kendi ifadesine göre Pütün kırılması zor sert meyve çekirdeği demektir. 1937 yılında, köylü bir ailenin iki çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Babası Siverek Desman Köyü'nden olup Annesi Muş'un Varto ilçesindendir. Kendisi Adana'da büyümüş ve Adana birçok filmine konu olmuştur. Adana'da bir süre Kemal ve And Film şirketlerinin bölge temsilcisi olarak çalıştı. Üniversite okumak üzere İstanbul'a gitti ve Atıf Yılmaz ile tanıştı. Bu süreçte bir yandan da hikâyeler yazıyordu. Daha sonra Atıf Yılmaz'ın da desteğiyle sinemada çalışmalarına başladı.
Yılmaz Güney, 1959 yılında Atıf Yılmaz'ın yönetmenliğini yaptığı "Bu Vatanın Çocukları" ve "Alageyik" isimli filmlerin hem senaryosunu yazar hem de filmlerde rol alır ve oynar. "Karacaoğlan'ın Karasevdası"nda da yönetmen yardımcılığı yapar. Yeni Ufuklar ve On Üç gibi dergilere de öyküler yazan Yılmaz Güney, bir öyküsünde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılanır ve 1961 yılında bir buçuk yıl hapis cezasına mahkûm olur.
İki yıl sonra tekrar kaldığı yerden devam eden Yılmaz Güney, o dönemde daha çok macera filmleri çeker. Filmlerinde ezilen, hor görülen bir "Anadolu çocuğunun" otoriteye başkaldırısı vardır. Bu dönemde Çirkin Kral lakabını alır. Bu dönemdeki en önemli filmi Lütfü Akad'ın yönettiği ve kendisinin yazdığı "Hudutların Kanunu"dur. Bu dönem boyunca oyunculuğunu geliştiren Yılmaz Güney, abartısız ve yalın oyunculuk anlayışı bu dönemde artık oturtmuştur.
Yılmaz Güney, 1971 yılında Efraim Elrom'un öldürülmesinden sorumlu olan başta Mahir Çayan olmak üzere diğer Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi üyelerini sakladığı gerekçesiyle 2 yıl hapse ve sürgüne mahkûm edildi. Yılmaz Güney içeride kaldığı süre boyunca sinema ve sanat ile ilgili fikirlerini; şiir ve öykülerini o dönemde çıkarmaya başladığı Güney dergisinde yayınlamıştır.
1974'te cezaevinden çıktı. İki yıldan fazla cezaevinde kalan Yılmaz Güney aynı yıl "Arkadaş" filmini çekti. Yine aynı yıl "Endişe" adlı filmi çekerken Yumurtalık ilçesindeki bir gazinoda ilçe yargıcı Sefa Mutlu'yu öldürmekten tutuklandı ve 25 Ekim'de Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlayan yargılamaların sonucu 13 Temmuz 1976'da 19 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Beş yıl hapis yattıktan sonra 9 ekim 1981 tarihinde izinli olarak çıktığı Isparta Yarı Açık Cezaevinden yurtdışına firar etti. Yılmaz Güney'in hapisten kaçışı da filmlerini anımsatmıştır. Hapse girmeden önce çekmiş olduğu "Şeytanın Oğlu" filminde: bir günlük bayram izininde dışarı çıkan ve kayıplara karışan bir adamın hikâyesini anlatmıştır. Filmine benzer bir yaşantı tecrübe etmiştir. Bir günlük izin ile hapisten çıkan Güney, Antalya'nın Kaş ilçesinden Yunanistan'a bağlı Meis adasına, oradan da İsviçre'ye kaçmıştır. Daha sonra Fransa'ya geçer ve yaşamının geri kalanını orada geçirir.
Cezaevinde sinema ile olan ilgisi devam etti. Bu dönemde senaryolarını yazdığı ve Zeki Ökten tarafından çekilen "Sürü" ile yurt dışında ve yurt içinde büyük ilgi gören ve Şerif Gören tarafından çekilen "Yol" filmleri büyük ses getirdi. Cezaevindeyken GÜNEY adlı bir sanat-kültür dergisi çıkardı. Yol'un kurgusunu tekrar yaptı ve Cannes Film Festivali'nde ödül aldı. Yurt dışına kaçtıktan sonra Fransa'da "Duvar" filmini çekti. Güney'in, 1976 yılında Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde tanıklık ettiği, çocuklar koğuşunda çıkan ve tüm cezaevine yayılan bir isyanın sinemaya aktarıldığı "Duvar" onun son filmi olmuştur.
Son yıllarını Paris'te geçiren Güney, mide kanseri nedeniyle 9 Eylül 1984'te yaşamını yitirdi ve Paris'te toprağa verildi.
Yılmaz Güney Kitapları - Eserleri
- Boynu Bükük Öldüler
- Salpa
- Sanık
- Hücrem
- Arkadaş
- Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz
- Ölüm Beni Çağırıyor
- Selimiye Mektupları
- Gençlik Öyküleri
- Umut
- Yol
- Sürü
- Oğluma Hikayeler
- Ağıt
- Acı
- Baba
- Zavallılar
- Umutsuzlar
- Hudutların Kanunu
- Bir Gün Mutlaka
- Seyyit Han
- Aç Kurtlar
- Endişe
- İnsan, Militan ve Sanatçı Yılmaz Güney
- Siyasal Yazılar
- Duvar
- Yunan Bıçağı
- Sonsuz Bekleyiş
- Selimiye Üçlüsü
Yılmaz Güney Alıntıları - Sözleri
- Hayat denilen kavgaya girdik. Çelik adimlarla yürüyoruz.! (Bir Gün Mutlaka)
- Sevgili... Sen de o mahzun yüzünle aklımın mühürüsün... (Selimiye Mektupları)
- 03-09.12.1973 günlü ve 1169 sayılı L'Express'te "Umut" başlığı altında G.J. imzasıyla yayınlanan yazıda şöyle deniliyor: Sinemalarımızda bir Türk filminin oynaması, hemen dikkatimizi çekecek kadar ender rastlanan bir olaydır. Hele yapımcısı, ülkesinde 20 aydır, cezaevlerinde çürüyen bir tutukluysa. Ya UMUT? İyi bir ad. L'Express (Umut)
- İnsanları düşünmeye iten, doğasal ve toplumsal ihtiyaçlardır. İnsanlar canları istedikleri için şöyle ya da böyle düşünemezler. Onları, birbirlerinden farklı düşünmeye iten maddi zorunluluklar vardır. Bu nedenler, insan iradesinden bağımsız, varolan nesnel koşulların ürünüdürler. Bu koşullardan kaynaklanan zorunluluklar da düşünmenin, düşüncenin, tutum ve davranışlarımızın maddi temelidir. (Siyasal Yazılar)
- Kendimize soralım: Biz kimiz, neyiz, sınıflar arası mücadelede siyasal, ideolojik, kültürel anlamda neyi, hangi değerleri temsil ediyoruz? (Siyasal Yazılar)
- Biz önceden küçük şeylerle mutlu olan insanlardık. Sonra aklımıza sevda diye bir şey soktular, toparlanamadık... (Sonsuz Bekleyiş)
- "Sermayenin, gelişen, egemenliğe oynayan en gerici kesimin bugünkü gücü, gelişen halk hareketleri karşısında, uzun vadeli hesaplar yaparak çıkarlarını korumaya yetmiyor, kısa vadede büyük kârlar peşinde koşmak zorundadır o. Bu yüzden kitle hareketleri, grevler, boykotlar, işgaller, halkın uyanışı işine gelmeyecektir. Çünkü kitle hareketleri, artan işsizlik, hayat pahalılığı, kaçınılmaz olarak kapitalist sömürü ile uzlaşamaz sınıf ve tabakaları, devrimin gerekliliğine inandıracaktır. Peki ne yapacaktır sermaye? Baskıya ve zulme başvuracaktır. Kendine en uygun siyasi sisteme başvuracaktır. Bunun adı faşizmdir. "Kahrolsun faşizm!" (Sanık)
- "Yağmur altında bilmediğim sokaklarda, bir ıslıkla delicesine dolaşmak yahut şapkasını rüzgara kaptırmış bir adamın haline gülmek ihtiyacına duyduğum şu anda, sıcak salebimi yudumluyorum." (Gençlik Öyküleri)
- Sen dik dur..! Biz unutursak da, Sosyalistler unutmaz seni... (Hücrem)
- Bazen sevinivermek için öylesine küçük şeyler yetiyor ki insana. Belki sevinmeyi özlemiş olmamızdandır bu. (Selimiye Mektupları)
- Yazgıdan başkası olmaz oğul. Yüreğine taş basacaksın çaresiz. (Seyyit Han)
- Emperyalizmin, çeşitli eğilimlere sahip, uluslararası tekelci burjuvazinin farklı mihraklarına bağlı işbirlikçi yerli tekellerin, toprak kapitalistlerinin, toprak ağalarının, bankacıların, aracıların, büyük tefecilerin - bezirgânların, hacıların, hocaların, şıhların ve her türlü soyguncu sermayenin ve gericiliğin yoğun sömürüsü ve baskısı altında ezilen, yoksul, geri bir ülkenin devrim acemisi çocuklarıyız (Selimiye Üçlüsü)
- Kimin saflarında olacağız? Bağımsızlık, demokrasi ve özgürlük isteyen; insanın insana kulluğuna son verilmesini isteyen halkların devrimci saflarında mı, yoksa bağımsızlığa ve demokrasiye karşı çıkan, sömürüyü bir tasma gibi halkların boğazına geçirip onları köleleştiren ve düzeni korumak için her türlü baskı ve zülmü "meşru" gören halk düşmanı saflarda mı? (Siyasal Yazılar)
- Çocukları çok seviyorum, ama onları bu dünyaya getirip acı çektirme hakkına sahip değiliz. Biz insanlar hayvanlardan beteriz. Kendi zevkimiz için onlara acı çektirmeye hakkımız yok. (Arkadaş)
- Canım, Sevdiğim, Yüreğim Bu duvarlar yetmiyor bizi ayırmaya bilesin... Bu parmaklıklar, bu demir kapılar, bu hava, inan... Bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü, Bazen bir serçe kadar güçsüzsem, bir nedeni vardır... Hangi zorluğu yenmemiş insanoğlu. Hele taşıyorsa içinde bu insanca sevgiyi. Güzel günler zorlu duraklardan geçer sevdiğim. Damla damla birikiyor insan. Damla damla sevgili... Bir gün akıp gideceğiz hayata... Duvarlar yıkılacak, açılacak bütün kapılar bilesin. Benim yüreğim sensin şimdi, seni vurur durur... Ve yine damla damla çoğalıyorsun içimde. ataç ikon (Sonsuz Bekleyiş)
- Karanlığa saplanmış tüm düşüncelerimi aydınlatacak bir ışığa ihtiyaçım vardı... (Gençlik Öyküleri)
- ...grev yapsak düzelir mi? (Bir Gün Mutlaka)
- Kimsesizin ardından gidenide olmazmış (Boynu Bükük Öldüler)
- "Kavgayı göze almadan barış da olmaz." (Oğluma Hikayeler)
- Onu ilk gördüğü günü hatırlıyordu. Onunla geçen sıcak ve unutulmaz günleri, ürpertiler duyarak... Birbirinden kopuk anılar, düşünüldükçe daha canlılık kazanıyor, birbirini tamamlayan yeni anıları doğuruyordu. (Umutsuzlar)