Solaris - Stanislaw Lem Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Solaris kimin eseri? Solaris kitabının yazarı kimdir? Solaris konusu ve anafikri nedir? Solaris kitabı ne anlatıyor? Solaris PDF indirme linki var mı? Solaris kitabının yazarı Stanislaw Lem kimdir? İşte Solaris kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Stanislaw Lem

Çevirmen: Mehmet Aközer

Yayın Evi: İletişim Yayınevi

İSBN: 9789754706253

Sayfa Sayısı: 236

Solaris Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

20. yüzyıl bilimkurgu edebiyatının başyapıtlarından sayılan Solaris, insanlığın bilimle ve başka gezegenlerle ilişkisini ele alıyor. Kris Kelvin, Solaris'in yüzeyindeki okyanus üzerinde araştırma yapmak ve evreni anlamak üzere bu gezegene gelir. Çalışmalarına başlayınca, bastırılmış anılarla yüklendiği acılı bir deneyim yaşamaya başlar. Bir süre sonra, yalnız olmadığını, diğer araştırmacıların da benzer şeyler yaşadığını görür. Okyanusun, kimsenin kaynağını ve sebebini bilmediği bu anıları yaratan canlı bir organizma olduğu fark edilince, bilim insanları araştırmalarının odağını değiştirerek kendi içlerine yönelirler... Solaris, Freud'dan Jung'a uzanan süreçte farklı psikanalitik kuramları üstü örtülü bir biçimde tartışırken, insanoğlunun başka dünyalara dair duyduğu merakı ve bilimsel-teknolojik hırsını sorguluyor.

Solaris Alıntıları - Sözleri

  • Kendimi toparlama umuduyla kitaplığın yanına bir sandalye çektim, tanıdık gözüken bir kitabı seçtim.
  • Korkmuyordum. Bu uzun yolculuğu hedefe kadar ulaşmışken ıskalamak için yapmamıştım!
  • Şimdi ansızın pek mutlu gözüken geçmiş bir varoluşun anısı artık sonsuza dek veda etmişti bana.
  • "Bütün yıldızlara bütün gezegenlere birer ad verdik, oysa belki hepsinin kendi adı vardı."
  • Gerçekten yaşanmış bazı olaylar korkunçtur tabii ama daha da korkuncu hiç yaşanmamış, asla yaşanmamış olanlardır.
  • "Korkmuyordum. Bu uzun yolculuğu hedefe kadar ulaşmışken ıskalamak için yapmamıştım!"
  • Tasnif tablosunda üç tanım vardı. Cins: Hayvanüstüler. Sınıf: Eşhücreseller. Kategori: Başkalaşangiller.
  • "Kim, yaşa­mının herhangi bir anında kim çılgınca bir düş kurmamış­tır, kim bir takınağa kaptırmamıştır kendini?"
  • "Ama hiçbir şey şaşırtmıyordu beni artık, kendi aldırmaz­lığım bile. Korku ve umutsuzluk sınırını aşmıştım. Uzun bir yol almıştım - şimdiye dek kimsenin almadığı kadar."
  • "Kozmo­sa çıkıyoruz, her şeye hazırız: Yalnızlığa, zorluğa, tükenişe, ölüme hazırız."
  • Ne denli sakınsa da insan denen varlık kuram geliştirmeden duramazdı.
  • "Artık geri adım atacak değildim. Bütün kartların bana karşı dizildiği bu fıttırık oyunu sürdüremezdim."
  • Geometrik bir senfoni gibi tasarlanmıştı her şey ama onu işitecek kulak yoktu bizde.
  • "Tıpatıp benzer olmadığımız doğru. Ama kötü bir yan yok bunda."
  • "Geometrik bir senfoni gibi tasarlan­mıştı her şey, ama onu işitecek kulak yoktu bizde."

Solaris İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Ben su, kalsiyum ve organik moleküllerin toplamı olan bir varlığım. Siz de öylesiniz, yalnız adınız başka. (Carl Sagan) Hepimiz gökyüzünün ve yeryüzünün çocuklarıyız. Uzay tozlarından oluşmuş atomlardan meydana geldik ve omuzlarımızda evrimsel bir yük taşıyoruz. Bugün yaptıklarımızla geleceği şekillendirmekten sorumluyuz. Evrenin yaratılış zamanını gözönünde bulundurursak bizler kısacık yaşam süremiz boyunca kendi dünyamız içinde bile çok kısıtlı bir alanda yaşamlarımızı tamamlıyoruz. Bugüne kadar kozmik okyanus dediğimiz ve uzay zamanın başladığı sınırlar içinde seyahat edebilen insanoğlu sadece uydumuz Ay’a ayak basabilmiştir. Ayın dünyamızdan uzaklığı yaklaşık olarak 384 bin Km dir. Bir sonraki hedefimiz olan Mars ise bize milyonlarca km uzaklıktadır. Halen uzay zaman boşluğundaki yaşam arayışımız devam etmektedir. Peki insanlar günün birinde tüm bunları aşabilselerdi ve başka galaksilere seyahat ederek bu sonsuz diye adlandırdığımız uzay boşluğunda Solaris isimli bir gezegene, okyanusa ya da bilinmeze ulaşabilselerdi. Ve bir şekilde bu gezegende yer alan okyanusun organik bir yaşama sahip olduğunu keşfetselerdi, insanoğlunun sonraki adımı acaba ne olurdu? Hiç kendinizi dinlediğiniz ve anlamadığınız zamanlar oldu mu? Ya da en yakınınızdakileri dinleyip de anlamadığınız zamanlar? Bazen bunu bile başaramıyorken organik bir yaşamın olduğuna inandığımız Solaris gezegeninde acaba Solaris’i nasıl anlamayı düşünebilirdik. İşte Stanislaw Lem’in şaheser kitabı Solaris de bizi bu sorularla başbaşa bırakma amacını taşıyor ve bizi bilinmezin sınırlarına taşıyor. Solaris kesinlikle hayatımda okuduğum en güzel kitaplardan birisi ve tartışmasız okuduğum en iyi bilim kurgu kitabı. Çok derin ve ağır motiflerle süslü bir kitap. Bizi bilinmezlerle ve bunlara vereceğimiz tepkilerle başbaşa bırakıyor. Hem yaşamı yeniden düşünmeyi hem de bilinmeze karşı sorular sorma ve öğrenmeye yönelik açlığımızı körüklüyor. “”Yalnızca İnsan'ı arıyoruz biz, başka dünyalara gereksinimimiz yok. Ayna gerek bize.”” Kitap bir gezegende mi geçiyor yoksa bir okyanusta mı ya da bilince sahip bir organizmanın içinde mi belli değil. Tüm bilinmezlerle kitap boyunca ilerleyen, insanlığın geçmişten günümüze yarattığı Solaris bilimi denen bir kavram var. Dünyadan Solaris gezegenine bu bilimi araştırmak için giden insanlar ömürlerini bu bilime vererek orayı anlamlandırmaya çalışıyorlar. Solaris ile iletişim kurmak için her yol deneniyor. Her defasında farklı teoriler geliştiriliyor, deneyler yapılıyor ama en sonunda yeniden başa dönülerek daha önceki tüm deneyimler boşa çıkıyor. Bu biraz da bizim gündelik insan yaşamımızda bir yabancıya ya da farklı canlılara yaklaşımıza benziyor. Bilim kurgu filmlerinde bile gördüğümüz tüm dünya dışı varlıklar bozulmuş bir insan bedenine ya da yüzüne hapsolmuş canlılardı. Peki ya ilerde keşfedeceğimiz canlı formu Stanislaw Lem’in anlatmaya çalıştığı gibi örneğin tek başına ama canlı olan bir gezegense ya da okyanus ise ve biz onunla iletişim kurmanın yolunu bulamazsak, bu evrendeki canlı arayışımız için büyük bir hayal kırıklığı olmaz mıydı? Karşımıza dünyadaki yasaların işe yaramadığı bir durum ortaya çıkabilir, bugüne kadar geliştirdiğimiz tüm bilimler ve felsefe bu iletişim için yeterli olmayabilir. Einstein a kadar evren anlayışımızda kendimize çok güven duyuyorduk ancak Einstein ile insanoğlu şoka uğradı. Görecelik Kuramı ile klasik Newton fiziğinin bazı durumlarda işe yaramadığını gördük ve yepyeni bir evren anlayışına sahip olduk. Bugün de atom altı dünyasındaki yeni gelişmeler ve kurallar bizleri her gün şoka uratıyor. İnsanoğlu bilinmeze olan bu merakını gerçekten varoluşunun bir gizemi ya da gerçeğe ulaşmak için mi istiyor. Yani Mars gezegenine ayak basmak isteme nedenimiz gerçekten oradaki yaşamımı araştırmak mı yoksa bu gezegenin bize ne yararlar sağlayacağını mı keşfetmek? Yani sömürmek? Kitap boyunca da amaç bir hükmetme, sömürme isteğine dönüşünce insanoğlunun bilimimi yetersiz kalıyor. İnsanın bu açgözlülüğü ve ele geçirme hırsı nedeni ile Solaris gezegenini hiçbir şekilde anlayamıyor. İnsanoğlunun en başta kendisini tanımaya, daha sonra da bilime, felsefeye ve sanata ihtiyacı vardır. Kendisini tanımayan bir insanoğlunun başka varlıkları tanıma şansı ne yazıkki yoktur. ZİYARETÇİLER : Solaris gezegenine ulaşan biliminsanları bir süre sonra cisimleşmiş olarak yaşamındaki ölmüş insanları görmeye, onlarla iletişim kurmaya başlıyorlar. Bir anlamda okyanusun insanlarla iletişim kurması olarak algılayabileceğimiz bu olgu, sadece Solaris gezegeninin çekim alanı içerisinde var olabiliyor. Peki aynı şey acaba insanlar için de geçerli olabilir mi, yani biz insanlar da belki Dünyanın sadece belirli bir çekim alanı içerisinde varoluyor olabilir miyiz? Rhea gibi Okyanus’un gönderdiği ziyaretçiler biraz da gerçeklik algısını sorgulamamıza neden oluyor. Okyanus ayna gibi kişinin içindeki sorunları onlara gösteriyor. Bir nevi Sokrates’in “Daimon” dediği kişinin vicdanı ya da vicdanının sesini yansıtıyor. Bir süre sonra kimin gerçek olduğunu anlamakta zorlanıyoruz. Biraz Platon’un “Mağara Alegorisi” gibi insanoğlunun da bir aydınlanma ışığına ihtiyacı oluyor. Ancak biz insanlar ne yazıkki aydınlanma ışığını genellikle red etmeye meyilliyiz, kendi mağaralarımızda mutlu olduğumuzu düşünerek mağara duvarına yansıyan gölgelerin gerçekliğinde yaşamaya kendimizi mahkum ediyoruz. Oysa asıl ışık tam da mağaranın dışında bizi beklerken… Son olarak, sinema tarihinin en önemli bilimkurgu filmlerinden birisi kabul edilen Andrei Tarkovsky yönetmenliğindeki 1972 yapımı “Solaris” filmini izlemenizi kesinlikle tavsiye ederim. Yine eserin bir uyarlaması olan Steven Soderbergh yönetmenliğinde 2002 yapımı diğer “Solaris” filmini de izleyebilirsiniz. İkinci filmin biraz daha insanın iç dünyasına odaklandığı ve aşk filmine dönüştürüldüğünü düşünüyorum. Stanislaw Lem, her iki film uyarlamasını da beğenmemiş ve eserinde anlatmak istediği şeyin bu olmadığını belirtmiştir. İyi okumalar ve iyi seyirler (Baris Bekar)

İNSANI DARMADAĞIN EDEN BİR ROMAN: Sizce dünyadaki kum taneleri mi daha fazla yoksa uzaydaki yıldızlar mı? Cevap uzaydaki yıldızlar. Bakın gezegenler değil yıldızlar. Peki uzayda herhangi başka bir canlının olmama olasılığı mı daha korkunç yoksa olma olasılığı mı? Bence ikisi de eşit derecede korkutucu. Uzaylılar varsa bile insan şekilli olduklarını kim söylemiş belki de okyanus şeklindeler. Bilim kurgu ikiye ayrılır birincisi atlı karınca gibi ona binersiniz ve gerçeklikten keyif alırsınız. Diğer seçenek de uçan balon gibi sizi alır bambaşka bir gerçekliğe götürür işte Solaris bu türden. Sayın Stanislaw Lem öyle bir kitap yazmış ki kitabı bitirmeme rağmen günlerdir etkisinden çıkamıyorum ki inceleme yazayım. Sanki bir tane fazla cümle yok bu kitapta o denli doygun o denli tatmin edici ve acayip büyüleyici. Lem tıp fakültesi mezunu bir doktor ve fizik eğitimi de almış. Tıp ile ilgili latince göndermelerin bir kısmını anladım tabi ki kendi bölümümden kaynaklı olarak mesela m.sartorius kası vücudumuzdaki en uzun kas ama baya ince bir kas. Kitapta da Sartorius isminde bir karakter var ve aynı Latincede olduğu gibi uzun ve ince birisi. Ama yazar bazı yerlerde öyle bir coşmuş ki ulan acaba ben salak mıyım niye bir okumada anlamıyorum diyip üç dört kere okuduğum yerler oldu. Kitabın bu özelliği herkese göre olmadığını ama belli insanları acayip tatmin edeceğini gösteriyor. 1950 ve 1960’lı yıllarda Amerika ve Sovyetler Birliği arasında adeta uzaya çıkmak için bir yarış vardı. Ve bu yarış kendini başka alanlarda da gösteriyordu. Kitaplarda Bilim-Kurgu türünü Amerika adeta domine ediyor ve rakibine nefes aldırmıyordu. İşte o Amerikan bloğuna karşı Sovyetlerin en güçlü silahı da Stanislaw Lem’in başyapıtı Solaris oldu hatta o zamanların en ünlü yönetmenlerinden Andrei Tarkovsky de bu kitabın çok başarılı bir filmini de çekince Solaris’in popülerliği aldı başını gitti. İnsanların karmaşık uzaylı yapıları karşısındaki acizliği ve her gördüğü yabancı yapıyı anlayamadığı yapıyı yok etme isteği hep karşımıza çıkıyor. Bu kitabı okurken bazen dedim ki bu çok farklı bir bilim kurgu çünkü çok fazla felsefe barındırıyor ki bu da en sevdiğim anlatım şeklidir. Felsefi sorular sordurtan beni düşünmeye iten. Bazı sayfalar oldu ki acaba ben olsam ne yapardım diye kitabı bırakıp pencereden dışarılara bakar halde buldum kendimi. Ölümünden kendinizi sorumlu bulduğunuz ve yıllar önce ölmüş bir sevdiğiniz eşiniz olur kardeşiniz olur bir anda karşınıza çıksa ne yapardınız? İnsan her şeyden kaçabiliyor ama uzayın öbür ucuna da gitse vicdanından ve kendi şeytanlarından kurtulamıyor. İşte o şeytanlardan kurtulmanın yolu onlarla yüzleşmekten geçiyor. Benim de bununla ilgili bir yazım vardı buradan ulaşabilirsiniz: https://www.kemalistmanifesto.com/2019/12/seytanlarmzla-savasmak.html Sonuç olarak bu kitap çok yoğun sorgulamalar içeren ve beklentimin fazlaca ötesinde bir kitap oldu. Ama kişiden kişiye değişebilir bazı insanlar yavaş bulabilir bazı insanlar saçma bulabilir. Benim kişisel fikrim bu kitabın bir şaheser olduğu ve benden tam puanı hak ettiği. Bence okuyun, okutturun, ayrıca Tarkovsky abimizin çektiği müthiş filmi de izleyin zaten 1972 yapımı 3 saat bir filmi izliyorsanız sinemaseversinizdir ve sıkılmazsınız diye düşünüyorum. 10/10 (Kemal Berkay Buran)

Konusu itibariyle büyük bir beklentiyle okumaya başladığım bir kitaptı Solaris ama maalesef tam bir hayal kırıklığı oldu benim için. Kitap başlarda oldukça merak uyandırarak ilerliyor fakat ilerleyen sayfalarda asıl konudan gittikçe uzaklaşmaya başlıyorsunuz. Özellikle Solaris ile ilgili yapılan araştırmaların uzun uzadıya anlatılması, sayfalar süren bilimsel ve alışılmadık kavramların sıklıkla kullanılması gibi detaylar bir süre sonra kitabın temposunu düşürmeye başlıyor. Kısaca kitap, insanın bilinçaltında bastırdığı anılarının acısını duyumsayışını ele alıyor. Kitaplara olan saygımdan yarım bırakmamak için bitirdiğim bir kitap oldu. (Melis™)

Solaris PDF indirme linki var mı?

Stanislaw Lem - Solaris kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Solaris PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Stanislaw Lem Kimdir?

12 Eylül 1921’de Polonya, Lwow’da varlıklı bir ailenin çocuğu olarak doğdu. On iki yaşındayken babasının hediye ettiği daktiloyla yazmaya başladı. 1940’ta Lwow Üniversitesi’nde tıp okumaya başladı ancak ertesi yıl Sovyet orduları Polonya’yı işgal edince eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Bu dönemde otomobil tamirciliği ve kaynakçılık yaptı. Yahudi kökenleri nedeniyle, İkinci Dünya Savaşı yıllarını sahte bir kimlikle geçirdi. 1945 yılında ailesiyle birlikte Sovyetler’e bağlı Ukrayna sınırları dahilindeki Krakow’a yerleşti ve babasının ısrarı üzerine burada tıp eğitimine devam etti. Askeri doktorluk sınavında kendi kararıyla soruları eksik cevaplayarak başarısız oldu. Ardından bir yandan üniversitede dersler vermeye, diğer yandan kendisini üne kavuşturacak eserlerini kaleme almaya başladı. 1946’dan itibaren çeşitli dergilerde şiirler, kısa öyküler yayımlamaya başladı. İlk bilimkurgu romanı olan Astronauci 1951’de yayımlandı. Bunu izleyen yaklaşık yirmi yıl boyunca aralarında Aden, Gelecek Bilim Kongresi, Solaris, Soruşturma, Dünya’da Barış ve Fiyasko’nun da bulunduğu çok sayıda roman yazdı. Sovyet rejiminin baskıcı politikaları nedeniyle bunların bazılarını yurtdışında yayımlamak zorunda kaldı. Edebiyatın yanı sıra bilim felsefesi, sibernetik, bilimsel spekülasyon ve edebiyat eleştirisi alanlarında da çalışmalar yaptı. Birçok üniversiteden fahri doktora ünvanı aldı ve eserleri ulusal ve uluslararası ödüllere layık görüldü. 27 Mart 2006’da Krakow’da kalp rahatsızlığı sonucu hayatını kaybetti.

Stanislaw Lem Kitapları - Eserleri

  • Küvette Bulunan Günce
  • Solaris
  • Hayali Büyüklük
  • Fiyasko
  • Yıldız Güncesi
  • Ölümlü Makineler
  • Dünya'da Barış
  • İnsanın Bir Dakikası
  • Aden
  • Dönüşüm Hastanesi
  • Kör Talih
  • Yıldızlardan Dönüş
  • Yenilmez
  • Soruşturma
  • Gelecekbilim Kongresi
  • Siberya
  • Asker Kaçağı
  • Mükemmel Boşluk
  • Sahibinin Sesi
  • Yıldızların Dönüşü
  • The Mask
  • Seçilmiş Eserleri
  • The Cyberiad
  • Seçilmiş əsərləri

Stanislaw Lem Alıntıları - Sözleri

  • "Katiller haklı olsun ya da olmasın, birileri kurbanlara akıl vermeli." (Aden)
  • -What do we do now? -"Wait and watch," replied the prudent Kalpacius. "We may learn something." (The Cyberiad)
  • Önemli olacağını asla tahmin edemeyeceğim bir ayrıntı sayesinde inanılmaz bir şey keşfettim. (Kör Talih)
  • İnsan var olduğu sürece, olgular boşlukta yer almaz. (Soruşturma)
  • Ne denli sakınsa da insan denen varlık kuram geliştirmeden duramazdı. (Solaris)
  • Uzay yolculuğu insanoğlunun merakının en özlü ifadesidir. (Aden)
  • Sana ne kadar acıyorum, Evren’in kurbanı! Yaşamak ne kadar büyük bir ıstırap, ne kadar umutsuz bir kapan...” (Ölümlü Makineler)
  • "En önemli karşı çıkış nedeni, insanın Dünya üzerindeki sorunlarını çözmeden evreni fethetmek istemiş olmasıydı, zira kahramanca uçuşların insanların acı çekmesini, adaletsizliği, korkuyu ve yeryüzündeki açlığı ortadan kaldırmak konusunda bir işe yaramayacağı açıkça ortadaydı." (Yıldızlardan Dönüş)
  • Zamanla bilgisayar sistemleri imdada yetişti. Ama insanlar bir süre sonra bilgisayarların ağzına bakar hale geldiklerini fark etmekte çok gecikti. Bilgisayar hafızasına bağlı verilere dayansalar da akıl yürütme,yargıya varma işini kendilerinin yaptıklarını sanıyorlardı. Oysa aslında bilgisayar merkezleri tarafından işleme sokulmuş malzemeleri değerlendiriyorlardı ve bu malzeme insanlığın kaderini tayin eden kararları saptıyordu. (İnsanın Bir Dakikası)
  • Silah kendi kendisini yenemez. (Dünya'da Barış)
  • Senin bildiğini bildiğimi senin bildiğini biliyorum. (Dünya'da Barış)
  • "Her birimiz, zorunluluktan meydana gelmiş, bir olasılı­ğız, çokluğun içinden tekillik..." (Dönüşüm Hastanesi)
  • Ne var ki, her köşesi silahla donanmış bir dünyada her çocuğun askeri sorumluluk taşıdığı bir gezegende nereye kaçabilirdi ki? (Asker Kaçağı)
  • Kendi ellerimizle şu hale getirdiğimiz dünyada yaşamak zorundaydık, kendi düşen ağlamazdı. (Gelecekbilim Kongresi)
  • Burada her varsayım iflas ediyor. (Yenilmez)
  • "Mutlak bilgiye sahip olmasının yalnızca benim hayalimden ibaret olduğu anlamına geliyordu. Bir açıdan bunalıma sürükleyen bir keşifti bu; öte yandan da önümde yeni ve beklenmedik ufuklar açmıştı." (Küvette Bulunan Günce)
  • Kesin olarak bildiğimiz bir şey var ki, o da bilgilerinin felâketi önlemek için yeterli olmamış olduğu. (Yenilmez)
  • "Bu delilikten bir sonuç çıkaramamak, çıkarmaktan çok daha iyidir," (Aden)
  • Korkunun sadece gözleri büyük değildir, -beyni de küçüktür. (Dünya'da Barış)
  • Saray mensuplarının yaşamı bir sahtekarlıktı. (Mükemmel Boşluk)