Söyle Margos Nerelisen? - Mıgırdiç Margosyan Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Söyle Margos Nerelisen? kimin eseri? Söyle Margos Nerelisen? kitabının yazarı kimdir? Söyle Margos Nerelisen? konusu ve anafikri nedir? Söyle Margos Nerelisen? kitabı ne anlatıyor? Söyle Margos Nerelisen? PDF indirme linki var mı? Söyle Margos Nerelisen? kitabının yazarı Mıgırdiç Margosyan kimdir? İşte Söyle Margos Nerelisen? kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Mıgırdiç Margosyan
Yayın Evi: Aras Yayıncılık
İSBN: 9789757265039
Sayfa Sayısı: 144
Söyle Margos Nerelisen? Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Cehü", Yahudilere Kürtçede verilen addı. Biz Hıristiyanlar ise Yahudilere "Moşe" diyorduk. Hıristiyanların hepsi toptan gavur veya "Fılle" oldikları halde kendi içlerinde Ermeni, Süryani, Keldani, Pırot'tular. Ermeniler ise Süryanilere "Asori" derlerdi. Müslümanların tüm Hıristiyanlara toptan gavur demelerine karşılık, Hıristiyanlar da tüm Müslümanlara toptan "Dacik" diyorlardı. Ama tüm bunların dışında gerçek olan şuydu ki, deliler bir safta, geriye kalan diğerleri, yani Dacikler, Gavurlar, Haçolar, Kızılbaşlar, Yezidiler, Ermeniler, Türkler, Kürtler, keldaniler, Süryaniler, Asoriler, Pırotlar, Fılleler, Moşeler, Cehüler, Dürziler hep beraber diğer saftaydık! Her iki safta yerini almayan bir de Rumlar vardı ama, onlardan Diyarbakır'da ilaç için arasanız bir tane dahi bulamazdınız. Köşede bucakta belki kalmıştır. "kıtti" gibi turşu kurmaya yarar diye aradığınız zaman boşuna heveslenirdiniz!
Söyle Margos Nerelisen? Alıntıları - Sözleri
- "Ti-li-li, ti-li-lii" bizim yörelerde Ermeni'nin, Kürt'ün, Türk'ün, Süryani'nin, Keldani'nin, hasılı tüm toplumun sevinç çığlığıdır.
- Bir şeyi elde edip kavuştuktan sonra hep böyle mi davranıyorlardı? Yoksa elde ettikleri her şey, değerini, cazibesini mi yitiriyordu? Öyleyse sahip olmak için neden yırtınıp duruyorlardı? Bu ne biçim iş, ne menem bir gidişti!
- "Dışarda kar dizboyu iken, lapa lapa kar yağarken, 'kımbo' ve idare lambasının ışığı altında pestilin içine ceviz içi koyarak hiç yediniz mi? Tadını bilir misiniz?"
- "Benim 'ben' oluşum, varlığım veya var olmayışım, benim hiçte özgür olmayan irademin dışında belirleniyordu."
- Bizim o yörelerde Kürtlerin kendi dillerinde şöyle bir deyişleri vardır: "Gotiye ğhaç, nabe paç." Bu deyim kişinin herhangi bir konudaki kesin kararlılığının ve inatçılığının özlü ifadesidir. Yani bir kere 'haç' demişse, artık sözünden dönüp "paç" demez. Yahut, bir kez 'haç' yani 'put' demiş, artık 'çaput' demez!
- "Karacadağ'ın yüksek tepelerindeki karlar eriyip küçük birer ak lekeye dönüştüğünde, leylekler Diyarbakır surları üzerinde, Paşa Hamamı, Deve Hamamı, Çardaklı Hamamı kubbelerinde, Yıkık Minare üzerinde yuvalarını kurarken, çatal kuyruklu kırlangıçlar akşam saatlerinde damlarda kurulan 'tahf'lara pike yaptıklarında, Dicle Nehri azgın sularından arınıp cılız bir çay gibi aktığı günlerde, Diyarbakır' a yaz gelmiş demektir. Demek ki cehennemi başka bir yerde aramaya gerek yoktur."
- "Orta yerde düpedüz, göz göre göre bir haksızlık vardı. Neden daha doğar doğmaz ben bazi şeylerden yoksun bırakılıyordum? Bunu kimler ve ne hakla engelliyorlardı ? Eşitlik 'egalite' denen bir kavram bizim buralara hiç uğramamış mıydı?"
- ''TI-li-li, ti-li-liü" bizim yörelerde Ermeni'nin, Kürt'ün, Türk'ün, Süryani'nin, Keldani'nin, hasılı tüm toplumun sevinç çığlığıdır.
- ''Ti-li-li, ti-li-liü" bizim yörelerde Ermeni'nin, Kürt'ün, Türk'ün, Süryani'nin, Keldani'nin, hasılı tüm toplumun sevinç çığlığıdır. Düğünlerde, "toy"larda, nişanlarda, sünnetlerde çağrılıp söylenir. "Ti-li li"siz sevinç olmaz!"
- "Ey göklerdeki babamız, ismin mübarek olsın! Melekûtun gelsin! Gökte oldıği kimi, yerde de senin iraden olsın! Günlığ ekmeğimizi begün bizlere ihsan eyle. Bizi günehlerımızden azad eyle. Bizleri kötilığlardan kori; çünkim ilelebed güçli ve herşeye kadir olan Sensen..."
- Başkaları da vardı. Bunlara göre de Tanrı'nın esas evi, insanin vicdanı ve onun sesiydi.
- "Orta yerde düpedüz, göz göre göre bir haksızlık vardı. Neden daha doğar doğmaz ben bazı şeylerden yoksun bırakılıyordum? Bunu kimler ve ne hakla engelliyorlardı? Eşitlik 'egalite' denen bir kavram bizim buralara hiç uğramamış mıydı?"
Söyle Margos Nerelisen? İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Söyle Margos Nerelisen?..: "Migirdiç Margosyan, Ermenilerin kavaragan kraganutyun dedikleri ve Türkçe'ye 'köy edebiyatı" veya 'taşra edebiyatı' olarak çevrilebilecek bir ekolün yaşayan son temsilcisi olarak adlandırılagelmiştir." Ermeni taşra edebiyatı olarak adlandırılan bu türü çok severim ama sadece yazarların ulusal kimlik farkından dolayı böyle bir tabiri de çok yerinde bulduğumu söyleyemem. Çok kıymetli bir hocamın dediği gibi, bu türe "Türkiyeli azınlık edebiyatı" ismini vermek, ötekileştirmemek ya da içimize işlemiş ötekileştirmeyi en aza indirmek babında çok daha yerinde bir karar aslında. Mesela okuduğum bu minik eser, yazarı tarafından yarısı Türkçe, yarısı Ermenice olarak kaleme alınmış. Çünkü Margosyan,bu topraklarda doğmuş, büyümüş, yetişmiş, okumuş ve yaşamış bir isim: Bir haberde yazanları aynen aktarayım: "23 Aralık 1938’de Diyarbakır’da, Hançepek yani bilinen adıyla Gavur Mahallesinde doğdu. Eğitimini Süleyman Nazif İlkokulu, Ziya Gökalp Ortaokulu, daha sonra İstanbul’daki Bezciyan Ortaokulu ve Getronagan Lisesi’nde sürdürdü. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi.Babası Diyarbakır'daki Süleyman Nazif İlkokulunu bitirince Ermenice öğrenmesi için Margosyan'ı İstanbul'a yolluyor. Çünkü, babası dişçi Ali, “Asıl adının Sarkis olduğunu, Ali isminin kendisine sonradan Siverek'te bir köy ağası tarafından verildiğini, Birinci Harbi Umuminin sürgün artığı olduğu için dört yaşlarında sünnet edilip Müslümanlaştırıldıktan sonra isminin değiştirildiğini, aslında bir filla, yani Ermeni çocuğu olduğunu, çocuk yaşta çobanlık yaptığı için okuyup yazma öğrenemediğini, bu nedenle de ona ana dilini hiç olmazsa öğreterek, böylece tarihle bir tür hesaplaşmaya soyunduğunu” Diyarbakır'da herkese anlatmış, öyle ki olayı bilip duymayan kalmamış. Hakikaten Mığırdıç Margosyan da, babasının bu tavrını bir nevi vasiyet olarak kabul etmiş olacak ki, ileri de yazarlığa soyunarak Ermeni kültürünü tanıtmaya çalışmaktadır." Şayet Margosyan okuduysanız, anlatmama gerek yok,nefis tasvir ve öyküleme yeteneğine sahip olduğunu zaten bilirsiniz. O'nu okurken, hiç görmemiş olsanız bile, kendinizi Diyarbakır sokaklarında hissetmeniz kaçınılmaz olur. O da olmazsa kıyısından köşesinden muhakkak çocukluk zamanlarınızın hatıralarına bir el uzatırsınız, hele bir de ben gibi Doğu çocuğuysanız mest olur kalırsınız... Kendi çocukluk anılarından kesitler sunmuş bize Margosyan. Yaşadığı dönemde, Hançepek'te yani bilinen adı ile Gavur Mahallesi'nde tanıklık ettiği, azınlık olmanın hikayelerini,olumlu ve olumsuz yönleri ile biraraya getirmiş. Bir taraftan, mevcut yokluk ve yoksulluk zamanlarında Müslümanıyla, Ermenisiyle, Yahudisiyle, Keldanisiyle, Yezidisiyle, Süryanisiyle birlikte, tek yürek tek bilek olmanın güzelliklerinden bahsederken, diğer taraftan, çok kültürlü bir ortamda yaşamanın getirmiş olduğu zorluklardan dem vurmuş. "Ermenilerin çoğu esnaf ve zanaatkarlardı. Demirciler, taş ustaları, yemeniciler hep Ermeniydi. Büyükler çarşıda haşır neşir olurlardı birbirleriyle. Aileler arasında fazla komşuluk ilişkisi yoktu ama kapı komşumuzun Müslüman olması da sorun değildi. Bir kapı komşumuz da şimdilerin meşhur zengini Halis Toprak'tı mesela." Direkt olarak yansıtılmasa da, kimi öykülerin arka planında, azınlık olarak maruz kaldıkları sıkıntılardan, özellikle Tehcir dönemi yaşanılan ve yaşatılanlardan ötürü devlete karşı takınılan haklı eleştirel tavrı çok net görüyoruz. "Öğrencilerin çoğunun adı Ahmet, Mehmetken benimkinin Mıgirdiç olması herkesi şaşırtmış, biraz da güldürmüştü. Başta sıkıldım. Sonra baktım ki tarih kitaplarındaki kaşifler, bilim adamları vs hepsi benim gibi yabancı. Eh! O zaman ben de ileride büyük adam olacağımdan hiç kuşku duymadım. " Okuru asla zorlamayan, sıkmayan, su gibi akıp giden, hepsi bizden sekiz adet sıcak öykü barındırıyor eser: Pışt Bemurad, Pışt! Çocığın Adi Ne Olacağ? Ti-li-li Alo...Santro! Kaltak Malez Bozan'lara Gittik Söyle Margos Nerelisin? Dedim ya, Margosyan içimizden biri... Bir Anadolu Ermenisi olarak diğer zümrelerle, bilhassa Türklerle aramızda pek fark yoktu diyor ve bunu bir öyküsünde şöyle örneklendiriyor; "En büyük fark, anamın, onlar gibi müthiş zeytinyağlı dolma yapmayı bilmemesiydi." 1940'lı, 50'li yılların Diyarbakırına, Diyarbakır ekseninde Türkiyesine şahitlik etmek için "Söyle Margos Nerelisen" çok iyi bir seçim olacaktır. Dili oldukça yalın olan öykülerde, sıklıkla kullanılan yerel söyleyişler de son derece başarılı. Öykülerde kullanılan ve çoğunluğu Margosyan'ın annesinin ağzından aktarılan birtakım beddualar da var ki akıllara zarar... *Uyy, başan başından böyük daşlar yağa! *Uyy, geberesen, gidesen! Görmisen? Pasli nal mighina basmişsan. Ula, ayağın delinacağ! *Uyy, kor ocağ olasan köpegin oğli! Eşek arusini niye yedın? Dilın şimdi davul kimi şişecağ! *Uyy, cehnem ataşında kömür kimi yanasan! Ula, ataş elle tutulur? *Uyy, uyy, ezim ezim ezilesen, geberesen! Uyy, uyy, uyy, işşallah kurtlanasan, koğhasan, eşegin oğli! Bence güzelden öte, çok çok özel bir kitap "Söyle Margos Nerelisen." Önyargılarınızı bir çöp poşetine doldurup bağlayarak, bir tarafa atın ve Türkiyeli azınlık yazarlara bir şans verin lütfen. Bu şans ile birlikte, edebiyat adına, sanat adına, yaşanmışlıklar adına, dostluk, kardeşlik adına neleri elinizin tersiyle ittiğinizin farkına varacaksınız... Bu bağlamda Martin Luther King'in şu söylemini şiar edinelim lütfen: "Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik. Ancak bu arada çok basit bir sanatı unuttuk; kardeş olarak yaşamayı..." (Seda Bera)
Margosyan, Ermeni taşra edebiyatının yaşayan temsilcisi olarak bilinir. Kendisini bilmeme rağmen hiçbir öykü kitabını okumamıştım. Değerli arkadaşım Sofia son gelişinde bu kitabı da beraberinde getirerek bana hediye etti ve Margosyan ile tanışmamı sağladı. Ona buradan teşekkür ediyorum. Kitaba gelecek olursak toplamda sekiz öyküden oluşuyor. Öykülerin hepsi Margosyan'ın doğduğu Diyarbakır da bulunan Hançepek yani Gavur Mahallesinde geciyor. Öykülerin Diyarbakır ağzıyla yazılması bambaşka bir zevk veriyor okuyucuya. Ermeni,Türk, Kürt, Süryani, Keldani, Yahudi, Yezidi gibi farklı din ve kültürleri barındıran Diyarbakır'ı şöyle bir turlamak istiyorsunuz kitabı bitirdikten sonra. Ermeni taşra edebiyatına giriş yapmak isteyenlere tavsiye edebileceğim bir öykü kitabı. Keyifli okumalar. :) (Cansu)
Söyle Margos Nerelisen? PDF indirme linki var mı?
Mıgırdiç Margosyan - Söyle Margos Nerelisen? kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Söyle Margos Nerelisen? PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Mıgırdiç Margosyan Kimdir?
23 Aralık 1938’de Diyarbakır'ın Hançepek Mahallesi'nde (Gavur Mahallesi) doğan Margosyan, eğitimini Süleyman Nazif İlkokulu, Ziya Gökalp Ortaokulu, daha sonra İstanbul'daki Bezciyan Ortaokulu ve Getronagan Lisesi'nde sürdürdü, sonra öğrenimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünde tamamladı.
1966-72 yılları arasında Üsküdar Selamsız'daki Surp Haç Tıbrevank Ermeni Lisesi'nde felsefe, psikoloji, Ermeni dili ve edebiyat öğretmenliği ve okul müdürlüğü yaptı. Daha sonra öğretmenliği bırakarak ticarete atıldı. Edebi çalışmalarını aralıksız sürdürdü. Marmara Gazetesi'nde yayımlanan Ermenice öykülerinin bir bölümü Mer Ayt Goğmeri (Bizim Oralar) adıyla kitap haline getirildi (1984). Bu kitabıyla 1988 yılında Ermenice yazan yazarlara verilen Eliz Kavukçuyan Vakfı Edebiyat Ödülünü (Paris-Fransa) aldı. Gavur Mahallesi (1992), Söyle Margos Nerelisen? (1995) ve Biletimiz İstanbul'a Kesildi (1998) adlı Türkçe kitaplarını, 1999'da ikinci Ermenice kitabı Dikrisi Aperen [Dicle Kıyılarından] izledi. Gavur Mahallesi, Avesta yayınları tarafından Li Ba Me, Li Wan Deran adıyla Kürtçe olarak yayımlandı (1999). 2010 yılında Türkçe kaleme aldığı Kürdan adlı kitabı Aras Yayıncılık tarafından yayınlandı. Evrensel Gazetesi'nde "Kirveme Mektuplar" adlı köşesinde yazmayı sürdüren Margosyan'ın bu makalelerinin bir bölümü Lis Basın-Yayın tarafından Kirveme Mektuplar adıyla 2006'da Diyarbakır'da yayımlandı. Aynı gazetede yazdığı makalelerin bir bölümü Belge Yayınları tarafından Çengelli iğne adıyla yayımlandı (1999). Ermeni yazınında taşra edebiyatının son temsilcisi olarak bilinmektedir. Agos, Gündem, Marmara ve Yeniyüzyıl gazetelerinde yazmıştır. Halen günlük olarak yayınlanan Evrensel gazetesinde "Kirveme Mektuplar" başlıklı köşe yazıları yayınlanmaktadır.
Mıgırdiç Margosyan Kitapları - Eserleri
- Gavur Mahallesi
- Söyle Margos Nerelisen?
- Tespih Taneleri
- Biletimiz İstanbul'a Kesildi
- Tanrı'nın Seyir Defteri
- Çengelliiğne
- Kürdan
- Kirveme Mektuplar
- Memleket Meselesi
- Zurna
- Fıllaname
Mıgırdiç Margosyan Alıntıları - Sözleri
- "İyi davranmak, efendi bir tutum sergilemek daha makbul değil midir? Bil ki iyi davranmazsan günah kapıda pusuya yatmıştır ve unutma ki onun istediği sensin. Fakat o sana değil, sen ona üstün ol!' (Tanrı'nın Seyir Defteri)
- Veee, elimizi, kolumuzu kelepçeleyip yarin koynuna sokmayan tüm Çarşambaları da gerçekten sel alsın! (Kürdan)
- Adi bir hırsızlık olayında, hırsızlığı yapan kişinin, sanki çok önemliymiş gibi(!) önce ve evvelemirde "Ermeni asıllı" olduğu vurgulandıktan sonra olayı anlatılırken, yine aynı ülkenin yine "Ermeni asıllı" bir vatandaşı uluslararası bir başarı kazandığı zaman, nedense "Ermeni asıllı" olduğu göz ardı edilip esamesi bile okunmazken, dahası; "Gavura kızıp oruç bozma" misali ve giderek "Ermeni!" sözcüğünün en tumturaklı "küfür" yerine geçtiği bir diyar-ı vatan toprağında; ben, hal-u perişanımı on altı kuruşluk damga pulunu da yapıştırdıktan sonra kimlerin önüne koyup arz etmeliydim? Arz ettiğimde de; "kırk yıllık Yani, olur mu Kani" felsefesiyle(!) sorgusuz sualsiz infaz mı edilecektim? (Çengelliiğne)
- Kadın dediğin yılda bir, hadi bilemedin iki yılda bir göbeğini şişirip burnuna dikmemişse, sekiz on kez bu işi yapmamışsa "kadınım" diye ortaya çıkmasın! (Gavur Mahallesi)
- Başkaları da vardı. Bunlara göre de Tanrı'nın esas evi, insanin vicdanı ve onun sesiydi. (Söyle Margos Nerelisen?)
- ''Ti-li-li, ti-li-liü" bizim yörelerde Ermeni'nin, Kürt'ün, Türk'ün, Süryani'nin, Keldani'nin, hasılı tüm toplumun sevinç çığlığıdır. Düğünlerde, "toy"larda, nişanlarda, sünnetlerde çağrılıp söylenir. "Ti-li li"siz sevinç olmaz!" (Söyle Margos Nerelisen?)
- Çünkü olmayan aklım zaten başımda değil ki! (Zurna)
- "Diyarbakır diyarımdır, ilımdır Beni köle yapan dilımdır Alem bili, o yar benım yarımdır Ölsem gene vazgeçmenem senden yar." (Biletimiz İstanbul'a Kesildi)
- "Söliyem, söliyem ama boşına. Çığhardığın çoraplari yatmadan evel yastığın altına koy ki, sebehleyin kolay bulasan diyiyem ama, ben bahan söliyem, ben bahan dinliyem. Gene hanki cehneme keyboldi getti çorabının teki?!" (Biletimiz İstanbul'a Kesildi)
- Yöre halkı ısınmak için hala"bok"tan medet umuyordu... (Kürdan)
- Çaya indim susuzun Susuzum uykusuzum Girsem yarın koynuna Elim durmaz huysuzum. (Biletimiz İstanbul'a Kesildi)
- Tamam; "umut fakirin ekmeği" de, bu halk bu boş vaatlere kanıp daha ne zamana kadar umutlarını ekmeğine katık edip yiyecek'! Peki de; fakirlik, fukaralık ve tüm sefaletlerin yükünü neden hep bu ülkenin büyük çoğunluğu çekerken "vatanını en çok seven bir grup azınlık" hep soğanın cücüğünü, yoğurdun kaymağını ziftlenecek! "Külfet"i paylaşmakta garibanın sırtında sosyal adalet hep vardır da "nimet"i paylaşmakta sosyal adalet hangi var olmayan cehenneme tüyer' (Çengelliiğne)
- Oysa okuyup “böyüg adam” olmak için beni buralara postalayan adamın hayatında hiçbir zaman okul zili çalmamıştı… (Tespih Taneleri)
- Biraz fazlaca konuşup, onun bunun işine burnumuzu sokmaya can atar, bayılırız. (Gavur Mahallesi)
- "Orta yerde düpedüz, göz göre göre bir haksızlık vardı. Neden daha doğar doğmaz ben bazi şeylerden yoksun bırakılıyordum? Bunu kimler ve ne hakla engelliyorlardı ? Eşitlik 'egalite' denen bir kavram bizim buralara hiç uğramamış mıydı?" (Söyle Margos Nerelisen?)
- Cami minarelerinden günde beş vakit ezan okuyan müezzinin sesine,çan sesleriyle cevap veremeyen yıkık kiliseler!... Parçalanmış diri diri mezara gömülmüş bir mozaik... (Zurna)
- Ne tuhaftır ki ve ne gariptir ki bu değişik vatan sevgisinin bedeli Kimilerine hep koltuk ama diğerlerine de hep sefalet olarak yansıyor. (Çengelliiğne)
- Hele hele durduk yere önce namus, şeref derken ardından da dinden, imandan yola çıkıp, netekim sakalını sıvazlayarak, netekim göbeğini kaşıyarak, elindeki doksan dokuzluk tespihinin her bir taşını şak! şak! çekerken her defasında da aranağme, nakarat misali ikide bir Allah, peygamber deyu deyu yemin billahla bir şeylere, bir yerlere kapı aralamak isteyen yemin tellallarından, bu işin piri "uyanık" cambazlardan Tanrı hepimizi korusun Kirvem!... (Kirveme Mektuplar)
- Netekim: "... Batılı tarihçiler ise Kürtleri, yalnız Batı Asya'da değil, dünyada kendi etnik yüzünü koruyabilmiş nadir halklardan biri olarak belirliyorlar. Batılı kaynaklar; iç içe yaşadıkları, komşuluk ettikleri birçok etnik varlık, soykırımlar, sürgünler ve asimilasyonlar sonucu eriyip yok oldukları halde, 'devletsiz halk' Kürtlerin, çevrilmiş, kuşatılmış hallerine, yok edici darbelere rağmen, etnik yapılarını koruyabilmelerini mucizevi başarı olarak niteliyorlar..." (Kirveme Mektuplar)
- Bu kısa boylu büyük insanın hayatına kısaca bir göz atın: Hapislere hayali ihracat pisliğine bulaştığı için mi girdi, yoksa ihale yolsuzluklarına adı karıştığı için mi? Mafya babalarıyla işbirliği içinde olduğundan mı? Belki de yüz kızartıcı birçok suçun faili olduğu için! Devleti ve milleti soyan eşkıyaların pis bataklığında çöreklendiği için! Fakirin, fukaranın, gariban insanın, "kul hakkı"nı yediği için! Peki, "bugün bu gündür, var sen de küpünü doldur" bencilliğiyle ortalarda cirit atan, bulaşık yalayarak salya sümük yağcılıklarla kişiliksizliklerini, şahsiyetsizliklerini, hiç utanmadan, hiç arlanmadan, haysiyetsizce sergileyen, üstelik bunu üç-beş "mangır", üç-beş "metelik", üç beş "kuruş" için yapan, bunun için olmadık taklalar atan kimi insanlara benzemediği için mi onun arkasından küfrediliyor. Üstelik ve de en önemlisi kimsenin inançlarına karışmadığı, ama kendi doğrularını da dobra dobra, mertçe, yüreklilikle yazıp söylediği, iki yüzlülük etmediği, her türlü istismarcılıktan uzak durduğu için mi suçlanıyor? Yeryüzünde "utanç" denen bir kavramın yanı sıra, "düşünce özgürlüğü"nden bihaber olanlara sormak gerek: Bugüne dek kaç kitap yazdınız? Kaç kitabınız kaç dile çevrildi? Her insana onur verebilecek kaç uluslararası ödüle layık görüldünüz? Bir şiire, bir oyuna hiç imza atabildiniz mi? İnsanları güldürürken onları düşündürmenin ne denli zor olduğunu hiç bilebildiniz mi? Kitabı, kalemi, ödülü, şiiri bir yana bırakın; kaçınızın "özü ve sözü" seksen yıllık bir yaşam "oyununda" hep aynı potada kaldı, kalabildi veya kalabilecek? Kaçınız bindiğiniz "meçhule giden bu gemide" rotanızdan hiç şaşmadan yolunuza devam edebileceksiniz? Evet, doğrudur; bu kısa boylu büyük insana, yaşadığı günlerde zaten fazlasıyla gaflet ve hatta hıyanet içinde bulundunuz, bari ölümünden sonra baykuşluğu bırakın! Ölümünden sonra, ardından kimsenin övgü yapmamasını istemiş bu sevgili insan. Vasiyetine uyarak Can Yücel de bir güzel yergi(!) yazdı bu gazetenin sütunlarında. Eline, kalemine sağlık Can Yücel! Bundan daha güzel bir yergi dostlar başına! Anlayabilen devekuşlarına... Her gidenin ardından genellikle: "Onu unutmayacağız", "Anısı hep içimizde yaşayacak!" gibi şeyler söylenir. "Zaman", o acımasız "zaman", nedense hep galip gelir; "anılar'', "acılar" sevenlerin yüreklerinde tamamen yitip tükenmezse de küllenir. Sevgili Aziz Usta! Kitaplarının başı sağolsun! Sevgili Nesin Usta! Ölümsüz kaleminin başı sağolsun! Ustam! Bir mezara hapsolmak istemedin; çok iyi ettin. Bundan böyle bil ki; artık "gözlerimizin daldığı" en güzel yeşilliklerde, en engin maviliklerde hep seni bulacağız. Çünkü sen, hep orada "gözlerimizin daldığı" güzelliklerde olacaksın, çünkü sen oralarda gözlerimizin içine bakarak hep güleceksin ... ! (Çengelliiğne)