Sürgün - Refik Halid Karay Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Sürgün kimin eseri? Sürgün kitabının yazarı kimdir? Sürgün konusu ve anafikri nedir? Sürgün kitabı ne anlatıyor? Sürgün PDF indirme linki var mı? Sürgün kitabının yazarı Refik Halid Karay kimdir? İşte Sürgün kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Refik Halid Karay
Yayın Evi: İnkılap Kitabevi
İSBN: 9789751030320
Sayfa Sayısı: 230
Sürgün Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Güzel tasvir etmek Refik Halid'in müktesep hakkıdır. Onu lisandaki kuvvet bakımından ancak Flaubert ile mukayese edebilirim. Hatta Flaubert'in ölçerek biçerek yazdığı cümleler onun âleminden daha merasimsiz çıkabiliyor. Sürgün Türk dilinin Madam Bovary'sidir."
-Refi Cevat Ulunay-
"Bilhassa Hilmi Efendi tipi Duhamel'in ölmez Salavin'i gibi edebiyat tarihinde unutulmaz bir hatıra olarak kalacaktır. İşte büyük sanat ve yaratıcılığın mucizesi... Türk dilinin bu eşsiz sanatkârına muhakkak ki en güzel üslubu borçluyuz."
-Halid Fahri Ozansoy-
"Sürgün üslup itibarıyla bir harikadır. Tahkiye, ruh ve karakter tahlilleri kudretli, insan ve memleket tasvirleri çok yüksektir. Eser baştan aşağı o devrin yıkılışını, dejenere tiplerini bütün açıklığıyla, yalnız karakter tahlilleri yapmak suretiyle bize göstermektedir."
-Suat Derviş-
(Tanıtım Bülteninden)
Sürgün Alıntıları - Sözleri
- "Para insanı adam etmez, vesselam!"
- Zaten, sevdiğimiz kadını düşündüğümüz zaman, şayet o bize güzel bulduğumuz, arzu çektiğimiz yerleri ile fizik tarafından kendisini arz ediyor, yalnız cismini arattırıyor, bir manken gibi vuzuhlu¹ bir şekil alıyorsa bu, bir aşk sayılamaz. Aşk derecesinde sevdiğimizi buğulara karışmış yarı vücut, yarı ruh, “cezbe" halinde görürüz; onu katı bir madde, ele avuca sığar bir cevher şekline bir türlü sokamayız. Üzerinde durup, "Burası güzel, şurası kusurlu; şu huyu fena, bu tarafı iyi!" gibi tavsiflerle² akademik ve moral herhangi bir tetkikten geçirmek asıl âşığın işi değildir; asıl âşık ne ötesini ne berisini ne umumi heyetini³ ne manevî hayatını sever, sevgilisini sevmeyi, bu haleti sever.
- Söz,meselesi tevil ederdi,aldatırdı bile...Lâkin sese hükmetmek fikrimize hâkim olmaktan güçtür;ses de göz gibidir,istiklâline düşkündür,riyaya zor katlanır ve yalancı şehitliğe az yarar.
- Birden hatrına bu denizin İstanbul'dan geçerek buralara ulaşmış olması ihtimali geldi; Boğaziçi'ni yalayıp Sarayburnu'nu tırnakladıktan, Yenikapı, Samatya meyhanelerinin yosunlu, iğribüğrü, çürük direklerine sürünüp düründükten sonra Marmara'yı aşmış, Akdeniz'e yayılmış, sonunda Beyrut sahillerine düşmüştü.
- ...gurbette sevilmiş olmak başka aşklara benzemez; bu, hayatiyeti, mukavemeti artıran bir tılsımdır; uzak kalanların, hasreti çekilenlerin yerini o aşk tutar, o aşk ile dinç kalınır.
- Biliyor musunuz, bazı ufak tefek, hiçten şeylerin hasretini nasıl çekiyorum?
- Duyduğu saadetin ne kadar kısa süreceğini o sabah kavrayamamıştı. Gönlünde, iki kar tipisi arasında bir yalancı güneş açmıştı.
- Talih kimisine yâr olurmuş, kimisinden büsbütün yüz çevirirmiş.
- Gönlünde, iki kar tipisi arasında bir yalancı güneş açmıştı.
- İyilik etmenin güçlüğü bunu devam ettirmekte ve memnuniyet verici şekilde bitirmektedir. Aşklar gibi..
- Biliyor musunuz, bazı ufak tefek, hiçten şeylerin hasretini nasıl çekiyorum
- Orada iken sevmek için hiçbir sebep göremediğiniz halde uzak düşünce yemyeşil, sulak ve serin bulduğunuz kavruk, kuru, yakıcı ve dondurucu yer...üstünden bakınca yavan ve yaban sanılan, fakat iç yüzünü gösterdiği zaman kıyamet gününü andıran kalabalık ve bereketli kıt'a... Yok görünen bir varlık, boş sanılan bir çokluk!
- Bu halk cisim âşığıydı; göz, ağız, kalça, gerdan âşığı... Fikir kısmına hiç yer vermemiş kaba bir putperest!
- Biliyor musunuz, bazı ufak tefek, hiçten şeylerin hasretini nasıl çekiyorum?
Sürgün İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Refik Halit Karay ve Sürgün: "Sabaha karşı Beyrut göründü." diye başladı sürgünümüz Yüzbaşı emeklisi Hilmi Bey'in romanı. Öyküyü baştan az çok bildiğim için şöyle düşündüm: "Keşke Beyrut gibi deniz kenarı ve hareketli bir kent yerine sakin bir iç şehre sürülseymişsin Hilmi Bey. Şimdi aklına hep İstanbul gelecek." Nitekim çok geçmeden Hilmi Bey beni yanıltmadı gonderi/138151483 Ve olaylar hep İstanbul hasretiyle cereyan etti durdu. SÜRGÜN, kendisi de yıllarca sürgün hayatı yaşayan bir adamın romanı. Bu yüzden okunmadan evvel mutlaka yazarın hayatına ve sürgünlük öyküsüne bakılması gerektiğini düşünüyorum. Bu şekilde eser, daha anlamlı ve tesirli olacaktır. Ben de roman hakkındaki izlenimlerimi aktarmadan önce yazardan bahsetmek isterim. Karay'ın yaklaşık seksen sene süren bol olaylı ve eserli hayatı için burada söylenebilecekler kısıtlı. Ama bir yazar düşünün ki hem Osmanlı devletinde hem de cumhuriyet devrinde sürgün görmüş. Bir yandan milli mücadeleye karşı bir yandan milli edebiyatın bir temsilcisi. İttihat ve Terakki'yi mizahi yazılarıyla sıkıntıya sokmuş, Birinci Dünya Savaşı yenilgisi ardından ülkeyi terk eden komutanlara hitaben "Ziyafet bitti, ağzınızı silmeden, elinizi yıkamadan, bir de acı kahvemizi içmeden, efendiler nereye?" diye başlayan ünlü yazıyı yazmış. Hürriyet ve İtilaf Fırkası'na katılmış, Sabah ve Peyam gibi milli mücadele karşıtı gazetelerde yazmış. Sarayla, özellikle Damat Ferit Paşa ile yakın münasebetler kurmuş. Posta Telgraf Umum Müdürü iken Anadolu'dan gelen telgraflara izin vermeyip Kurtuluş Savaşı'nın aleyhine işler yapmış. ( Yıllar evvel okuduğum kitap/su-cilgin-turkler--892 kitabında Turgut Özakman Refik Halit'in milli mücadele hakkında alaycı bir yazısını paylaşmıştı ama kitap yanımda olmadığı için teyit edemedim.) Daha sonra Yüzellilikler Listesi'ne dahil edilip sürgüne gönderilmiş. Beyrut ve Halep'te milli duygularla şiirler ve düzyazılar yazmış, cumhuriyeti ve inkılapları övmüş. Hatay'ın Türkiye'ye katılma sürecinde gençleri örgütleyerek çeşitli katkıları olmuş. Atatürk, kendisinin faaliyetlerini ve eserlerini taktir ederek kendisini affetmiştir. Yazarı daha iyi tanımak için okuduğum biyografide ( kitap/refik-halit-karay--224193 ) Yakup Kadri'nin şöyle bir anısına denk geldim: "Bir akşam, Atatürk, sofraya oturduğumuz sırada "çocuklar, demişti, size bu akşam tadına doyum olmaz bir ziyafet-i edebiye çekeceğim'' ve elinde tuttuğu cep dergisi kıtasında bir kitabı göstererek 'bu'', diye ilave etmişti, ''Refik Halid 'in yirmi yıllık bir akıl hastasının şuuru yerine gelip kendini baştan başa değişmiş bir Türkiye içinde bulunca, tekrar dirilişini gösteren bir tiyatro piyesidir". (kitap/deli--37254 adlı eserden bahsediliyor.) Refik Halit Karay'ın kendisi anılarında Atatürk'ü ilk başta anlamadığını ve onu tanıma fırsatını kaçırdığını belirterek Mustafa Kemal'i övmüştür. Yine, kitap/refik-halit-karay--224193 adlı biyografisinde Şerif Aktaş, yazar sürgündeyken Türkiye'de onun eserlerinin milli duyguları uyandırmak için okullarda okutulduğunu vurguluyor. Karay, İstanbullu bir yazar. Saray çevresine yakın, elit bir ailede büyümüş. Batı eğitimi ve annesinden Osmanlı terbiyesi almış. Sürgün yıllarında ise Anadolu'yu ve Osmanlı'dan kopan Ortadoğu şehirlerini tanımış. Eserleri için gerçek kişiler ve öyküler toplamış. Bu birikimi sayesinde samimi ve gerçekçi yapıtlar ortaya koymuş. Birçok yazar ve araştırmacı tarafından Türkçeyi en iyi kullanan yazarlardan biri olarak görülüyor Karay. Ziya Gökalp kendi çağında "Türkçeyi en iyi kullanan muharrir olduğu için" yazarı İttihat ve Terakki zulmünden koruduğunu söylemiş. Edebiyatın hemen her alanında bolca eser vermiş yazar.Özellikle öykücülük alanında edebiyatımıza yeni soluklar getirmiş, sade bir Türkçeyle sunduğu Anadolu hikayeleri milli edebiyatımıza yol açan eserlerden olmuştur. Gerçekten yazarın ilk sürgünlük yıllarının ürünü olan Memleket Hikayeleri ve ikinci sürgünlük yıllarının ürünü olan Gurbet Hikayeleri'nde çok müstesna öyküler vardır. Özellikle Şeftali Bahçeleri öyküsü benim için çok özeldir. Gelelim Sürgüne: Kendisinin ilk sürgünündeki benzer bir sebeple Beyrut'a sürülen Hilmi Bey, Refik Halit'ten parçalar taşıyor. Onun gibi çeşitli şehirleri dolaşarak sürgünlüğün çeşitli zorluklarını yaşıyor. Karay, kendisi ve çevresindeki insanlardan ilham aldığı için sanırım, oldukça canlı ve inandırıcı bir roman yazmış. Hilmi Bey ile beraber Osmanlı'dan kopan şehirlerin durumunu ve taze cumhuriyeti seyrediyoruz. Karay, bize farklı farklı karakterlerle Osmanlı'nın dağılışı sırasındaki farklı portreleri tanıtmış: Siyasi sürgünler, ahlak sürgünleri, casuslar, cumhuriyet aleyhine particilik yapanlar, Osmanlı hanedanından prensler, prensesler... Osmanlı soyundan geliyorum diye halkın dini ve manevi duygularını sömürerek dilencilik yapan sahtekarlar da var. Kimin ne olduğu belli olmayan karışık bir toplum düzeni görüyoruz. Bir yandan da büyük bir ahlaki çöküntüye uğramış yerli halk eserde kendine yer buluyor. Basit bir kurguyla ve alışıldık trejilerle olayların anlatıldığı eserde, görülüyor ki asıl dert "roman sanatı" değil sancılı bir dönemin panaromasını çıkarmak. Yer yer gerçek tarihi olaylar kurguya yedirilmiş. Özellikle Hatay meselesi dikkat çekiciydi. Ama bu demek değil ki romanda bireyler ihmal edilmiş. Bu konuda beklentimi aştığını ifade etmeliyim. (Daha çok dönemine göre düşünüyorum) Karay, romanı yazdığı yıllarda Freud okumaları yapıyormuş. Bu etkileri özellikle kötü karakterlerin tahlilinde kullanmış. Daha önce de dikkatimi çekmişti: Romancı; sadist ruhlu, kötü insanları anlatmada daha başarılı. Yazarın kendine has mizah anlayışıyla yaptığı kimi tahliller dikkatimi çekti: Hilmi Bey'in şehzade yanında sığıntı oluşunda: gonderi/138200761 Osmanlı şehzadesinin hastalıklı karakteri için: gonderi/138206308 Bir garsonun küçük intikamında: gonderi/138216113 Özellike Seherin acıdan, dayaktan, hakaretten, aşağılanmaktan nasıl haz aldığını, kendi gibi olmayanları kendine benzetmek isteyişinin anlatımı çok başarılıydı. Şehirlerin ve özel olarak mekanların tasviri çok canlıydı ve insanları birbirine benzetme yetisi çok gerçekçiydi. Eserde dikkat çeken bir diğer husus da yazarın cinselliği sık sık ve açık olarak ele alışıydı. Yer yer kaba bir şehvet bazen de erotizm şeklinde açığa çıkıyordu bu anlar. Bu bakımdan kadınların ele alınış şeklini sevmedim. Romanda hiç iyi kadın karakter yoktu, diyebilirim. Seher en son pişman olacak ve akıllanacak sandım bir an. Çok sıradan olacaktı ama olmadı neyse ki . Romanın ruhuna aykırı olurdu. Son sahnede Seher'in dansı sürdü. Tıpkı Kiralık Konak'ın Seniha'sı gibi. Ne diyordu son cümlede Karay'ın yakın arkadaşı Yakup Kadri, " Seniha sadece güzel ve süslüydü." Tıpkı Seniha gibi Seher de hep düşündürecek beni. Hilmi Bey de yerli edebiyatımız içinde farklı konumunu hep koruyacak. Sonuç olarak, tarihi ve sosyal arka plana sahip, gerçekçi, inandırıcı, temiz ve kıvrak bir Türkçesi olan akıcı romanları seviyorsanız ve Refik Halit Karay'ın romancılığını merak ediyorsanız bu eseri mutlaka okuyun, derim. (Gönül.)
Sürgün uslup itibarıyla muazzam bir eser, Sürgün dönemin o devrin yıkılışını Butun açıklığı ile Yanlız karakter tahlili yapmasıyla bız okucuya aktarmıstır,.. Keyifle okunası bir eser.. (Hande gunkut)
Refik Halid Karayı ikinci kez okuyorum. Nedense ismi Halid Refik Karay olarak aklımda kalmış. Sürgün romanını yeni yılın ilk kitabı olarak seçtiğim için mutluyum. Bu kitap hak ettiği yere gelememiş bir kitap. Halbuki instagramlarda kahve yanı olarak fotoğrafı paylaşılmamış bir kitap olmayı hiç ama hiç haketmiyor. Kürk Mantolu Madonna kadar güzel onun kadar etkili ve duygu dolu. Hilmi efendide tıpkı Raif efendi gibi hüzünlü duygu yüklü bir adam belki daha da fazla. Ama işte popüler kültür böyle bir şey. Sanırım ne demek istediğimi anladınız. (DUA)
Sürgün PDF indirme linki var mı?
Refik Halid Karay - Sürgün kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Sürgün PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Refik Halid Karay Kimdir?
Bolu Mudurnu'dan İstanbul'a göçen Karakayış ailesinden Maliye Başveznedarı Mehmed Halid Bey'in oğlu olarak 15 Mart 1888’de İstanbul’da doğdu. Galatasaray Sultanisi'nde ve Hukuk Mektebi'nde okudu. Maliye Nezareti'nde (Hazine ve Maliye Bakanlığı) memur olarak çalıştı.
II. Meşrutiyet'in ilanından sonra gazetecilik ile uğraşmaya başladı. 1909 yılında girdiği Tercüman-ı Hakikat gazetesinde mütercimlik ve muhabirlik yaptı.
Fecriâtî topluluğuna katıldı ve "Kirpi" imzasıyla mizah dergisi Kalem'e yazılar yazmaya başladı.
Yazıları yüzünden 1913'te önce Sinop'a sürüldü. Daha sonra Çorum, Ankara, ve Bilecik'e gönderildi. İstanbul'a dönünce bir süre Robert Kolej'de Türkçe öğretmenliği yaptı. Posta-Telgraf Umum Müdürlüğü'ne atandı. Bu sırada Hürriyet ve İtilaf Fırkası'na üye oldu, Aydede adlı siyasi mizah dergisini çıkarmaya başladı.
İstiklal Savaşı aleyhine yazdığı yazılardan ötürü vatan hainliğiyle suçlandı, Yüzellilikler listesine alındı. Uzun süre yurt dışında, Beyrut ve Halep'te sürgün yaşadı. Mustafa Kemal Atatürk'e yazdığı şiir ve mektuplarla, Yüzellilikler listesindekilerin affedilmesinde önemli rol oynadı. 16 senelik sürgün hayatının ardından 1938 yılının Temmuz ayında yurda döndü. 1948 yılında, Aydede dergisini tekrar yayımlamaya başladı.
18 Temmuz 1965’te İstanbul’da vefat eden Karay, Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi.
Türk Edebiyatındaki Yeri
Refik Halid, Türk edebiyatında ilk defa Anadolu'yu tanıtan eserleri ile ismini duyurmuş, yergi ve mizah türündeki yazıları ile de üne kavuşmuştur. Gözleme dayanan eserlerinde, tasvirler, portreler ve benzetmeler kullanarak sade, akıcı dili ve güçlü tekniği ile 20. yüzyıl romancıları arasında seçkin bir yere sahip olmuştur. İstanbul'u bütün renk ve çizgileriyle yansıtarak Türkçeyi ustalıkla kullanan Refik Halid, Türk edebiyatına birçok eser kazandırmıştır.
Seyit Kemal Karaalioğlu onu şöyle tarif eder: Refik Halit Karay; «Yeni Lisan» akımının tutunmasında önemli payı bulunan, konuşma dilini yazılarında büyük bir ustalıkla uygulayan bir yazardır. Hikâyeleriyle romanlarında renkli bir görgü ve gözlem zenginliği göze çarpar. Romanlarında, çoğunlukla aile üstünde durur. Hiçbir belli teze bağlanmaksızın, sağlam bir teknikle, başarılı çevre tasvirleri içerisinde nefis bir üslupla olayları anlatır. Ağır fikre, derin çözümlemelere, tezli saplantılara girmeden, «ak realizm» diyebileceğimiz bir görüşle yazardır.
Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Refik_Halit_Karay
Refik Halid Karay Kitapları - Eserleri
- Memleket Hikayeleri
- Gurbet Hikayeleri - Yeraltında Dünya Var
- Gurbet Hikayeleri
- Bugünün Saraylısı
- Sürgün
- Yezidin Kızı
- İstanbul'un Bir Yüzü
- Üç Nesil Üç Hayat
- Anahtar
- Guguklu Saat
- Nilgün
- Kadınlar Tekkesi
- Deli
- Dört Yapraklı Yonca
- 2000 Yılın Sevgilisi
- Karlı Dağdaki Ateş
- Bu Bizim Hayatımız
- Çete
- Sakın Aldanma, İnanma, Kanma
- Ago Paşa`nın Hatıratı
- Kirpinin Dedikleri
- Dişi Örümcek
- Bir Avuç Saçma
- Bir İçim Su
- Tanıdıklarım
- Ay Peşinde
- Yüzen Bahçe
- Ayın On Dördü
- Bir Ömür Boyunca
- Ekmek Elden Su Gölden
- Ağaç ve Ahlak
- Minelbab İlelmihrab
- İki Cisimli Kadın
- Sonuncu Kadeh
- İlk Adım
- Kırk Yıl Evvel Kırk Yıl Sonra Anadolu'da
- Hep İstanbul
- Makyajlı Kadın
- Gurbet Hikayeleri
- Tanrı`ya Şikayet
- Yerini Seven Fidan
- Mutfak Zevkinin Son Günleri
- Türkçenin Tadı ve Ahengi
- Karga Bana Dedi ki: Mizah Yazıları
- Edebiyatı Öldüren Rejim
- Yeraltında Dünya Var
- Taklitten Adete Gündelik Hayat
- Pek İyi Hatırlarım
- Yer Altında Dünya Var
- Gurbet Hikayeleri
- İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri
- Bir Denizden Bir Denize
- Ankara
- Elli Yıl Önceki
- Aydede 1922 - 1
- Atatürk’e Eğilen Bir Sürgün
- Sonuncu Kadeh
- Aydede 1948 - 2
- Doğuştan Kadıncıl
- Sulhte Cimri Harpte Müsrif
- Bu Bizim Hayatımız
- Bu Gazeteciler
- Güzel Sanat Suçları
- Cihangir Dalkavuğu Tarih
- Sarıbal
- Aydede 1949 - 3
Refik Halid Karay Alıntıları - Sözleri
- Memur sayısını elbette azaltmalıyız; lakin mevcut memurları lüzumlu işlerde çalıştırmaya daha ziyade ehemmiyet vermeliyiz. (Aydede 1948 - 2)
- O akşam vezicebaşını kulüpte yemeğe davet etmişler di:masa başındaydılar, dört kişi... İki hanım n:Fergün ve anası Ferda, erkek olarak da onun genç kocası İnayetve bir de Süha.. (Kadınlar Tekkesi)
- Ne tuhaf şu dünya! (Bugünün Saraylısı)
- Güzellik ,tabiatın bağışladığı bir ayrıcalıktır. (Çete)
- Üşümeyi, aşağı yukarı hepiniz bilirsiniz: Titremek, içi katılmak, buz kesmek... Hayır, asıl üşümek onlar değildir. Üşümek bir nevi yanmaktır. Hiç bir uzvumu duymuyordum, ne ellerimi, ne ayaklarımı... Bedenim kalmamıştı, yoktu, Yalnız içimi hissediyordum ve içimde yanarak tükenen bir yerimi! Bu, galiba, yüreğimdi. Benliğim yanan bir kalpten ibaret kalmıştı; kar içinde tutuşmuş bir kalbin tek başına depreştiğini biliyordum, o kadar.. (Yer Altında Dünya Var)
- Aldanmaktan daha büyük teselli vardır: Unutmak! (Pek İyi Hatırlarım)
- Bütçe komisyonu sadece eski arkadaşlarının bugün ne vazifede bulunduklarını araştırsa başka hiçbir tahkika lüzum kalmadan ilgası lâzım fuzulî memuriyetler kendiliğinden anlaşılır. Himaye edilemez hale gelenleri kendi akıbetlerine veya şahsî teşebbüslerine bırakmak daha iyidir. Zaten böyle küçük himayelerle onların ne minnettarlığı kazanılır, ne alâkaları devam ettirilir. Daima eski parlak günlerin hasretini çekerler ve sinsi birer muhalif kesilirler. (Aydede 1949 - 3)
- "Bir kızım var, gelen öper, giden öper," bu hoş olanlardan bir tanesidir; bilmiyorsanız ve merak ediyorsanız söyleyeyim: Bardak. (İlk Adım)
- ...bıçkıdan geçen bir çam tahtasının ıtırı, o sıcak, mahrem ve kuvvet arttırıcı esans niçin nadide pafönler arasında satılamaz diye şaşarım! (Makyajlı Kadın)
- Siz ıstırap kuşlarının başınız üzerinde uçmalarına mani olamazsınız ama, saçlarınızın arasına yuva yapmasını önleyebilirsiniz. (Karlı Dağdaki Ateş)
- Aşk hatırlamalarla yaşar, unutmalarla ölür. (Nilgün)
- " Ben romantik eserleri daima sevdim. Hayali esirleştiren, saf heyecanlar verip melankolik düşüncelere sevk eden romanları.." (Çete)
- Bedenim kalmamıştı, yoktu. Yalnız içimi duyuyordum ve içimde yanarak tükenen bir yerimi! Bu, sanırım yüreğimdi. (Gurbet Hikayeleri)
- " İçmişim içtiğimin farkında değilim... Yemişim, ama ne ? Gezmişim, acaba nerede? Konuşmuşum, neye dair? Bu dört günden aklıma bir güzel söz, bir çift latif göz, bir dakika huzur, bir lahza zevk kalmamış! Buna mı yaşamak diyoruz? Yarın da mı bu böyle? Bu mu hayat? Yazık bize ! " (Aydede 1922 - 1)
- Yeni nesil mesela süpürge tohumundan ekmek yemedi; biz yedik. Yine onlar İspanyol nezlesinden bazı evlerin büsbütün kapandığını ve sıra sıra yangınlarla İstanbul semtinin dörtte ikiye, eski Ankara'nın dörtte bire indiğini bilmezler. (Bir Ömür Boyunca)
- Aman Yarabbi! Tebessüm ne büyük kuvvetmiş. (Nilgün)
- Rabbim her lisanı böyle uydurmalıklardan muhafaza buyursun. (Türkçenin Tadı ve Ahengi)
- Hasis, paraya kıymet veren adamdır; cimri paraya tapan; pinti para için her zillete katlanan; nekes, başkasına parayı yakıştıramıyan; tamahkâr bire beş yüz kâr elde etmek maksadını güdüp neticede zarara uğrıyan... Hasis, mesela kunduralarını kendi aldığı Amerikan mamulâtiyle evinde boyar veya boyatır; cimri son haddine varıncaya kadar bir bezle eski boyasını tazelemiye çabalar; pinti bu işe hiç yanaşmaz; nekes, ara sıra boyatır, çokça boyatanlara öfkelenir; tamahkâr, pazarlık ederek bir köşebaşı lostracısına kontrolü altında boyatır, fakat boyanın âdi cinsten olduğunu hesaba katmadığı cihetle derinin çatlaması yüzünden zarara girer! (İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri)
- Hayhuy-ı ehl-i dünya bitmeden dünya biter Dünya bitecek bu işler bitmeyecek, galiba! (Aydede 1948 - 2)
- Tek taraflı aşk, tek kürekli kayık gibidir; bulunduğun yerde dönüp durursun, engine açılamazsın. (Bugünün Saraylısı)