Susanlar - Bilge Karasu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Susanlar kimin eseri? Susanlar kitabının yazarı kimdir? Susanlar konusu ve anafikri nedir? Susanlar kitabı ne anlatıyor? Susanlar kitabının yazarı Bilge Karasu kimdir? İşte Susanlar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Bilge Karasu

Yayın Evi: Metis Yayınları

İSBN: 9789753427098

Sayfa Sayısı: 256

Susanlar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bilge Karasu 50'lerin başından itibaren süreli yayınlarda öyküler, yazılar, kitap ve resim eleştirileri, hatta şiirler yayımlamıştır. Araştırmacı Serdar Soydan titiz bir arşiv taramasıyla dergi ve gazete sayfaları arasında kalmış bu işlerden derledi Susanlar'ı.

Kitap, 1952-53 yıllarında Seçilmiş Hikâyeler dergisinde yayımlanmış ve daha sonraki eserlerinde ele alacağı pek çok izleğin, pek çok biçimsel denemenin ortaya çıkışını, gelişimini sergileyen sekiz öyküyü, Kedili Meryem öyküsünü, şiir denemelerini, Karasu'nun edebiyata bakış tarzını dile getirdiği "Yazar-Okurun Defteri" metinlerini, kendisiyle yapılmış söyleşileri ve Enis Batur'un bu kitap için kaleme aldığı sonsözü içeriyor. Bilge Karasu külliyatına eklediğimiz bu derleme, yazarın kurmaca dünyasına girmek, düşüncelerini ve bakış açısını kavramak açısından pek çok ipucu taşıyor bugünün okurları için.

(Tanıtım Bülteninden)

Susanlar Alıntıları - Sözleri

  • Kaza da, intihar da, cinayet de, dışarıdan içimize dalıvermesine engel olamayacağımız sert, hoyrat ellerdir; bizi darmadağın eden... Her zaman ölüm getirmese bile ölümün kaygısını getirir, bozulmayı değişmeyi getirir kazalar...
  • Yalnızız bu kalabalıkta, her birimiz yalnızız.
  • Okur, dünyalar kurar, düşlemlerini, düşünceleriyle yaşantılarını çoğaltıp durur, yaşamını genişletir. Ama kendini yalıtır aynı zamanda, başkalarından ayırır. En azından, en yakınlarına vakit ayırabilmesi, önemini belki ancak sonraları anlayacağı bir sorundur. Çok eskiden söylenmişti zaten: Okumakla yaşamak birbirine karıştırılmamalı!
  • Dışarısı aydınlık ve gürültülü. Burası kalabalık, karanlık ve meyvesini durmadan döken bir ağacın yalnızlık sesi ile dolu. Yalnızız bu kalabalıkta, her birimiz yalnızız.
  • Kedi, ara ara da olsa, birlikteliğin mutluluğunu öylesine duyurabilen bir yaratık ki!
  • Gece veya gündüz, sayısız... ve ben... Tek ve durgun. Durgun, dışımdan akan o. Ağlar, aynalar, dilimler, renkler gene karşıda.
  • Ben düşüncemi anlatamadıktan sonra, düşüncemi anlatacak cümleyi yazamadıktan sonra istediğim gibi bir yazar değilim demektir.
  • Ölüler geri gelmez. Birer parçamızı yanlarına alarak gitmişlerdir. Yaşamımızı sürdürdüğümüz için, kendimize yeni alanlar açmağı da sürdürürüz: Geçmişin tortusu şimdimizin öğelerindendir; ama her şimdi, geçmişi kendine göre biçimlediği için.
  • Anı dediklerimiz, durmadan ürettiklerimizdir. Bu fotoğraflarsa, anı olabilmek için yeniden kurulmak, çizilmek ister...
  • ... Okurluk yaşamımızın, galiba, hiçvur noktasıbda "eh, artık öğrendim" diyemeyeceğimiz bir iştir. Okurluk, yazarın emeğine kendi emeğimizi katmaktır.
  • Arada korktuğumu söylüyorum ya, anlık korkularımın seni görmezliğindeki halinin hakkını vermek için yoksa seni gören gözümde korku mu kalır benim ?
  • Onlar olanın farkında olamıyorlar, bense olmayanın farkındayım.
  • Okurun öğrendiği, öğreneceği şeylerden biri de, her kitabın, her yazının ille kendisi için yazılmış olmayacağıdır.

Susanlar İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Bilge Karasu'nun dergilerde ve gazetelerde yayınlamış, edebiyatın değişik kollarında verdiği ürünlerin titizlikle araştırılmasıyla ortaya çıkarılmış bir kitap "Suskunlar". Hangi türde yazarsa yazsın hissedilen o mükemmelliyetçilik arayışı her sayfada hissediliyor. Kurulan dünyanın küçük gibi görülmesinin yanılgısı bir cümledeki tek bir sözcükle yok oluyor. Belki de yazdıklarının sihri ve efsunu bunda gizlidir. İsminin güzelliğiyle baştan okurunu tavlayan, külliyatı tamamlamak açısından okunması gereken bir kitap. (Erkan Demirci)

Kitabın Yazarı Bilge Karasu Kimdir?

Bilge Karasu (1930, İstanbul - 13 Temmuz, 1995), Türk öykü, roman, deneme yazarıdır. Aynı zamanda felsefeci yanı olan Karasu, metinlerinde felsefi sorunları işlemiş ya da onun metinleri felsefi incelemenin konusu olarak görülmüştür. Postmodern romanın Türkiye'deki önemli isimleri arasında değerlendirilmektedir.

Yaşamı

Bilge Karasu 1930'da İstanbul'da dünyaya geldi. Genellikle sanıldığının aksine, Musevi asıllı Osmanlı siyasetçi Emanuel Karasu ve onun yeğeni dünyaca ünlü yoğurt şirketi Danone Grubu'nun kurucusu İzak Karasu ile herhangi bir akrabalık ilişkisi bulunmamakla birlikte, Bilge Karasu'nun daha sonra Müslümanlığı seçmiş bulunan anne ve babası da Musevi asıllıdır. Şişli Terakki Lisesi'nde ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde öğrenim gördü. 1963 yılında, Rockfeller bursuyla gittiği Avrupa'dan 1964'de dönerek çevirmenliğe başladı. Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü'nde ve Ankara Radyosu dış yayınlar servisinde çalıştı. Ankara Radyosu için radyo oyunları yazdı. 1974 yılından ölümüne kadar Hacettepe Üniversitesi' Felsefe bölümünde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Ankara'da Nilgün Sokak'ta yıllarca küçük bir bodrum katında yaşadı. 14 Temmuz 1995'de pankreas kanseri tedavisi sürerken Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'nde öldü. Cebeci Asri Mezarlığı'na gömüldü.

Çalışmaları

Yazmaya 17 yaşında başladı. İlk yazısı 1950'de, ilk öyküsü de 1952'de Seçilmiş Hikayeler Dergisi'nde yayımlanan Bilge Karasu, bireyin sorunlarına ağırlık veren, onun günlük hayatındaki açmazlarını işleyen bir yazardır. Her insanın hayatında en az birkaç kere kafasından geçirdiği ya da yaşadığı "sevgi", "dostluk", "yalnızlık", "tutku", "inanç/inançsızlık", "korku" ve "ölüm" gibi kavramları imgesel bir dille anlatır. Okuyucu günlük hayatına tanıklık ettiği hikayedeki kahramanda ya da kişilerde kendinden parçalar bulur. Böylece kullanılan imgeleri de rahatlıkla bilinçaltında kendi yaşamına göre şekillendirip yorumlar, hikayeyle okur arasında bir bağ oluşur. Çünkü Karasu, insanla/insanüstüyü, olağanla/olağanüstüyü yapaylığa düşmeden, metnin doğal akışı/hayatın da kurgusal akışı içinde verir. Okurun hayal gücünü bir noktaya kadar özgür bırakır. Karasu kelimelerini özenle seçer. Dili işlenmiş, üzerinde çok çalışılmış, oynanmış bir dildir. Kullandığı arı Türkçe başka yazarlarda yapay ve zorlama dururken, onun metinlerinde hoş bir tat bırakır. Çünkü ritim düşünülerek, ses düşünülerek, görsellik düşünülerek kurulmuş, kurgulanmış, kusursuz olması istenmiş bir dille yazılmıştır.

Türkçe edebiyatın en özgün kalemlerinden biri olan Karasu "Gece" adlı kitabıyla Amerika'da verilen "Pegasus Ödülü"nü kazanan tek Türk yazardır; bu ödülle birlikte kitapları İngilizceye çevrilmiş ve ABD'nin çeşitli üniversitelerinde romanı Türk edebiyatı üzerine konferanslar vermiştir.

Ölümünden önce yayınlanan kitabı Narla İncire Gazel (1995), ölümünden sonra 1996'da yayınlanan son kitabı ise Altı Ay Bir Güzdür.

Anısına

Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Merkezi 13-14 Aralık 2010 tarihlerinde Bilge Karasu'nun doğumunun 80, ölümünün 15.yılı dolayısıyla "Altı Ay Bir Güz" başlığı altında Uluslararası Bilge Karasu Sempozyumu düzenledi. Başkanlığını Talat Halman'ın yaptığı sempozyuma Bilge Karasu'dan ingilizceye yaptığı çevirilerle 2004'te ABD'nin en önemli çeviri ödülünü (National Translation Award) kazanan Aron Aji ve kimi kitaplarını Fransızcaya çeviren Alain Mascarou ile edebiyat dünyasından isimler katıldılar.

Bilge Karasu Kitapları - Eserleri

  • Gece
  • Ne Kitapsız Ne Kedisiz
  • Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı
  • Göçmüş Kediler Bahçesi
  • Kılavuz
  • Troya'da Ölüm Vardı

  • Altı Ay Bir Güz
  • Narla İncire Gazel
  • Şiir Çevirileri
  • Kısmet Büfesi
  • Nasıl Yazıyorsam Öyleyimdir
  • Susanlar
  • Öteki Metinler

  • Haluk'a Mektuplar
  • Lağımlaranası ya da Beyoğlu
  • İmbilim Ders Notları
  • Jean ve Gino'ya Mektuplar - Lettres A Jean Et Gino

Bilge Karasu Alıntıları - Sözleri

  • Sanat, o zaman, her şeyden önce bir tutum işiydi. Bir yenilik işiydi. Çerden çöpten de olsa çıkardı. (Öteki Metinler)
  • -Yalnızlık zorunlu bir durum olmadığı zaman daha çok hoşlanıyor. (Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı)
  • "Ama arada bir, inanılmaz şeyler de oluyor; olmasa, umut diye bir şey kalır mıydı zaten?" (Gece)
  • Erkeklerle kadınlar yalnız kaldılar; Cançekişen kuşların açık gagalarıyla, düşlere dalarak.. (Şiir Çevirileri)
  • Dile getirmek isteyip söylemekten çekindiklerimiz vardı. (Göçmüş Kediler Bahçesi)
  • Her şeyi unutmak istiyorum. "Ne diyorduk en son?" (Narla İncire Gazel)

  • "bekleyeceğim. sesini, sözünü, imgeni." (Haluk'a Mektuplar)
  • ANILARIM SENİN GELECE­ĞİN OLUYOR, GERÇEKLİK DUYUSUNU YİTİRİP, UZAK­TAN UZAĞA HEP SENİN SİV­RİLDİĞİN BİR PUS İÇİNDE YAŞAMAĞA BAŞLADIĞIM ŞUANDA. SEN AĞAÇTAN SEN AĞACA KOŞUYORUM, ARADAKİ PU­SARIK BATAKLIKTA AYRI­ŞIP YIVIŞAN GÜNLERİN HİÇLİĞİNDE. (Kısmet Büfesi)
  • "Aynada tanıyamadığım ben. Binlerce parça. Artık ben de olmayan yüzbinlerce parça." (Gece)
  • "Şimdi o atlasçiçeği saksılara sığmıyor." (Lağımlaranası ya da Beyoğlu)
  • Acıyı düşünmek yetmez. Acıyı duymanın yetmediği gibi. Hem düşünmek, hem duymak gerekir. Her şey gibi, bir bakıma. Mutluluğunun olanaksızlığı biraz da bundan. Yalnız duyulsa, ya da, yalnız düşünülse, mutluluğa erişmek o kadar kolay oluyor ki. (Haluk'a Mektuplar)
  • Alışmamız gerekenler: 1) Her bildiğimizi, her okuduğumuzu, karşımızda konuşanın da bilmesi, okumuş olması gerekmez. Oysa beğendiğimiz, değer verdiğimiz kimselerden bunu bekleriz, genellikle. Şu beklenti, acaba, 'ne'den kaynaklanıyor.? * Bilmediğimiz, bilmediğimizin farkına vardığımız bir konuyu, bir bilenin, bize 'derli toplu' anlatmasını, anlatabilmesini isteriz. Oysa, kabul etmekte isteksiz davrandığımız bir şey vardır: ''Toparlayıcılık'', ''derli toplu'' anlatmak işi, bir bakıma, ''konservecilik''tir. a) ''Toparlayıcılık'' konserveciliktir. b) Yaşayan düşünce; dilin içinde, bir adamın belli bir noktada (tarih, toplum, kültür v.b.) bir sezgiyi iletilebilir bir biçim içinde ''verebilmek'' için geçtiği yolların hepsini kapsayan bir ''yaşayan'' düşünce ile, değiş-tokuşa yarayan birtakım ''paralara'' dönüşmüş düşünce arasında doldurulamaz bir boşluk vardır. ba) Düşünceleri ''kaynağından'' okumak. bb) ''Daha kolay kavranabilir'' biçimdeki toparlayıcılık ya da özetleme göreceliği. 2) Her şeyi anlamak zorunda, değiliz. (Her şeyi bilmek, okumak..) 2a) Anlamak, bilmek, okumak, birtakım koşullara bağlıdır. Bu koşullar her zaman denetimimizde değildir. (Örneğin neler.?) 2aa) Denetimimizde olan koşullar ise, ancak kişisel, sürekli bir çaba ile ürün verebilir. Okumayı da, düşünmeyi de sürekli olarak öğrenmek, yetkinleştirmek zorundayız. Elimizden geleni öğrenmek, ona göre eylemek zorundayız. 3) Hiçbir düşünce her şeyi açıklayıp her şeye çare bulduracak değildir. Gitgide genişleyen kavrama çerçeveleri. Öğrendiklerimizin birbirine basamak oluşu. (Bir bakıma, bildiklerimizin sözünü etmek için, bildiklerimizi ''toparlamak'' için, çizdiğimiz yeni bir çerçeve; bildiklerimizi sığdıracak, temel düzeneği öne alacak, buna karşılık gitgide soyutlaşacak, bir alan. ''Konservecilik'' dediğim, bu süreç. Bunu kendi için kullanan adama yararlıdır bu. Ama başkasına aktarılacak şey bu olunca, doğrusu çok ''az'' şey aktarılmış oluyor. Yaşanmamış bir sürecin sonuçları pek ''zenginleştirici'' değildir..) (..) * Beklentilerimizi karşılamak için yapacağımız şey, gidip aramaktır. *** İm/bilim Bilim.. Bir bakıma, ''belli'' bir alana yönelmiş olan araştırmalar bütünüdür. (Bu tanımın eksiği çok ama, önemli noktaları..) Alanın belirlenmesi, ereknesnelerin seçimi, yöntemlerin seçimi pek çok etmene bağlıdır. O araştırmaların bize ''öğrettiği'' var, yarattığı olanaklar var; bunun yanı sıra neleri bilmediğimizin farkına vardırmak gibi bir yararı da var. Bilmediğimizi bilmediğimiz olanın bir parçacığı bilmediğimizi 'bildiklerimiz' arasına giriveriyor. (..) İmbilimle uğraşan herkesin anlaştığı önemli bir nokta var: İmbilim, kurulmakta, oluşturulmakta olan bir bilim niteliği taşıyor. (..) İmbilimin amaçladığı, kabaca söylendikte, anlam üretimi biçimlerinin, anlam üretim biçimlerinin düzenlenişinin incelenmesi, bu alanda biçimselleştirilmiş, niceleştirilmiş birtakım sonuçlara varılabilmesi. (Bu da imbilimi bir bilim haline getirmenin önemli bir adımıdır. Buraya giderken kendisine terimler arar.) (İmbilim Ders Notları)
  • Birçok şey onun yüzünden olmuş gibi, oluyor gibi. Oysa kendini aldatmak boş bundan böyle. Olanlar onun yüzünden değil, onun yoluna bağlanmış görünen, bağlandığına inanan insanların kendi aralarında çekişmeleri yüzünden oluyor. (Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı)

  • Kaza da, intihar da, cinayet de, dışarıdan içimize dalıvermesine engel olamayacağımız sert, hoyrat ellerdir; bizi darmadağın eden... Her zaman ölüm getirmese bile ölümün kaygısını getirir, bozulmayı değişmeyi getirir kazalar... (Susanlar)
  • Durmaksızın öğrenmek gerekiyor; kendini tanımak, her günün değişikliğine kendini uyarlamak. (Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
  • Anılar, belli bir düzenin sağladığı anlamları taşıyabilir ancak. Notalar gibi; Anahtarı yazılmadıkça birtakım benekler olarak kalan... (Lağımlaranası ya da Beyoğlu)
  • Yoksa yaşamak istediğini düşünmekten yaşadıklarının farkına varamayan alıklar mıyız? Bak, bu da hesaba katılacak, göz önünde tutulabilecek bir şey. (Haluk'a Mektuplar)
  • Aldatmayı, ihanet etmeyi pek güzel bir biçimde ussallaştıranlar? Kopmayı başkasından bekleyenler? Ama hep öyle mi oluyor? (Altı Ay Bir Güz)
  • İnsanlar dilediğince sevişiyor ya, gönülleri ne ölçüde doyuyor, kestiremiyorum. Hoş, gönül doyurmak bir yana biz etimizi bile doyuramıyoruz. Öyle görünüyor. Ya da... İkisini bir arada yürütmeye çalışıyor, başaramıyoruz. (Haluk'a Mektuplar)
  • "Belledikleri kalıplarla konuşulmadıkça, ırzlarına geçildiğini sanan zavallılar da vardır." (Gece)