Tehlikeli Masallar - Ahmet Altan Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Tehlikeli Masallar kimin eseri? Tehlikeli Masallar kitabının yazarı kimdir? Tehlikeli Masallar konusu ve anafikri nedir? Tehlikeli Masallar kitabı ne anlatıyor? Tehlikeli Masallar kitabının yazarı Ahmet Altan kimdir? İşte Tehlikeli Masallar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Ahmet Altan
Yayın Evi: Everest Yayınları
İSBN: 9786051416168
Sayfa Sayısı: 248
Tehlikeli Masallar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Kimi özlediğimi tam anlayamıyordum. Özlem içimi yırtıyordu ama özlediğim insanın yüzünü tam seçemiyordum; bir Berrin'i görüyordum, bir Sevda'yı; ikisini bir arada özlüyordum. Bunu, bu tür bir ikilik yaşamamış birine anlatmak çok zordu ama sanki birbirlerine yapışıp bir bütün olmuşlardı aklımda, onları birbirinden ayıramıyordum.
"Hangisinin şu anda yanımda olmasını isterdim diye soruyordum kendime ve bulduğum yanıta kendim de şaşırıyordum; hiçbirini istemiyordum, hiçbirinin varlığı şu anda duyduğum özlemi dindirmeye yetmeyecekti; aksine aralarından biri biranda salonda beliriverse, öbürlerine duyduğum özlem daha da artacaktı.
"Bir fırtınanın içinden geçer gibiydim; o fırtınanın içinde, Berrin'in sevişirken inler gibi sorduğu soru geliyordu aklıma. 'Kimdi o yazdığın kadın? Nerede o?' Yalnızlık ve sessizlik beni boğuyordu; başkalarının yanındayken özlediğim yalnızlık, ona kavuştuğum anda öldürmeye başlıyordu beni.
"Şimdi çıkıp birilerini bulsam, daha onlarla konuşmaya başladığım an yeniden yalnızlığımı özleyecektim. Bunu geçiren tek şey vardı: Sevişmek."
Tehlikeli Masallar Alıntıları - Sözleri
- İnsan'ın içindeki küçük bir sevgiyi ya da özlemi alıp bunu kendi isteğiyle büyütebileceğini keşfediyordum.
- 'Yanımda kimse olmadığından değil yalnızlığım, yalnız olduğumu söyleyebileceğim kimse olmadığı için yalnızım ben,' diyordu.
- Sessizlik mutluluktu ya da mutluluk içimde hiç konuşmadığından onun da ayrıca bir sesi olduğunu bilmiyordum.
- En korkunç gerçekler, söylenmeye değmeyecek kadar basit olan bildik gerçeklerdi.
- Daha sonraları bana, "Gülmeyi senden öğrendim," diyecekti.
- ülkede herkes herkesi öldürüyordu, dolar yükseliyordu falan filan,
- Yanımda kimse olmadığından değil yalnızlığım, yalnız olduğumu söyleyebileceğim kimse olmadığı için yalnızım ben,' diyordu. Edebiyat Tehlikeli Masallar, Ahmet Altan
- Sesler değişse bile duyguların seslere kattığı tonlamalar değişmez, ne kadar saklamak isteseler de bunu beceremezler,(…)
- "Seni çok sevdiğim için seninle olamazdım, sana duyduğum sevgi çok korkuttu beni."
- Ona “Seni çok sevdiğim için seninle olamazdım, sana duyduğum sevgi çok korkuttu beni.” diyemezdim. O bir kadındı, sevgiden korkmaz, aksine sevdikçe daha cesur ve atak olurdu.”
- "her kadında vardır biraz orusupuluk"
- Ama bazen gerçek olmayan bir şey söylüyorsun ve gerçek senin söylediğine uyuyor.
- Masallardaki o dehşet verici tekerleme gibidir her şey: 'Az gittim uz gittim, dere tepe düz gittim, dönüp baktım ki bir arpa boyu yol gitmişim.'
- Ben kendime hep sorular sorarım, kendimi didiklerim hep.
- Yıllarca ıssız adada kalmış birinin, kendi yüzünün ne hale geldiğini görmek için ayna araması gibi bir telaşı vardı,
Tehlikeli Masallar İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Yanımda kimse olmadığından değil yalnızlığım, yalnız olduğumu söyleyebileceğim kimse olmadığı için yalnızım ben.' `Deneyimlerimle, içine aşk karışmamış her ilişkinin iyi gittiğini, aşkın ise bütün ilişkiyi karmaşık hale getirdiğini anlamıştım; buna rağmen kendimi tutamayıp gene aşkın o çetrefil, hırpalayıcı, karışık, acılarla dolu, vahşi, bencil ve düşmanca yollarında gezinmeye dalıyordum; iyinin ve kötünün bu kadar açık biçimde önümde durduğu bir seçimde neden kötü olanı, yani aşkı seçtiğimi kavrayamıyorum. Tek bildiğim, aşk, bütün bu tehlikeleri göze aldıracak kadar çekiciydi ve o çekiciliğin kenarında dolaşıp biraz eğlenip sonra yoluma devam ederim dersen, farkına bile varmadan sınırı aşıp aşkın ormanlarına dalıveriyordun.' (Hakan Arıkan)
Yazar kadınları çok iyi tanıyor ve kitapta altı çizilecek çok fazla cümle var. Cinsellik, ihanet, tutku, bağımlılık ve aşk. Belkide aşk olduğunu zannetmek. Yazar aslında bir kadına değil, kadınlara aşık. Çocukluğunda hiç yatak odası olmayan, sığıntı gibi oradan oraya sürüklenen bir adamın, kadınlar arasındaki sürüklenişi anlatan sürükleyici bir kitap. Yılan-prens masalını unutmamaya çalışacağım (Esra Şahin)
Kurdun büyükanneyi yediği yok büyükanneler kurtlardan tehlikeli: Nereden başlayacağımı bulmadığım için klasik bir giriş yapayım: "Nereden başlayacağımı bilemiyorum" Ahmet Altan'la ilk kez tanışıyorum.Ve devamı olacak orasını garantiledi.Bunca yorgunluğun arasına güzel bir mola oldu.Sıkmadı,boğmadı hikaye anlatır gibi anlattı bende dinledim.Bazı satırlarda böyle gözlerim kapanacak gibi oluyordu esnemeye başlıyordum ki hoop bir kahve ikram ediyordu ,eee sonra diye meraklanıp okuyordum bende.Betimlemeleri çok keyifli aslında bir nebze bilinen şeyler ama bazı acabalara ışık tutar nitelikte.Erkek ve kadın doğası gereği çok farklı canlılar bunu hep göz önünde bulunduruyorum ve hatta feministler yüzüme kezzap atmayacaksa,erkekleri genellikle haklı buluyorum.Yani bende olsam.Neyse şimdi.Biraz daha süslense ufacık dokunuşlarla çok daha nefis satırlar ortaya çıkarmış ama tabi bunu böyle enikonu eleştirecek donanıma sahip olmadığım ve zaten bunun bir tık üstü Zweiq olduğu için tebrik ediyorum. Kadın erkek ilişkilerindeki o tatlış bunalımları,gelgitleri,adını koyamamaları,meydan muharebelerini,aşk adı altında kanın gövdeyi götürdüğü o ego savaşlarını ve son cümleleri genellikle;bak Allah adı verdim bi huzur ver,bitirelim artık diyen çiftlerin hissiyatlarını,nasıl bu hale geldiklerini anlatmış.Anlatmış dediysem elbet bunları anlamak zor hatta imkansız.İçinde bulunulan şartlar,gerek(siz)mecburiyetler ve hava muhalefetleri sebebiyle belirli bir rota yok.Savrulan yaprak misali.Veya bir sarmal bulamamaca.Artık siz eldeki malzemelerle ne söylerseniz.Ben Allah belasını versin diyorum.Çocuklar çok seviyor.Ayıl bayıl yiyorlar.Zannedersiniz Burger King'e götürmüşüm. Neyse toparlayacak olursam bitsin istemedim diyebilirim.Hatta keşke başka karakterlerde olsa onları analiz etseydi.Berrin'i sevmedim ama Sevda varken ona başrol vermesi,erkeklerin basit hatun anlayışını pekiştirdi bende.Kezzapları uzatır mısınız feminist ablalarım ben hak eden çok daha iyi bir yer buldum.Buraya serelim daha ferah. Spoiler istemeyiz diyen ablalar abiler buradan sonrasına bakmayabilir.Kitapta beni etkileyen ve aşkı çok güzel ifade eden bir hikayeyle kapanış yapıyorum.Zaten Öznur'da hadi be kızım öh diye söylenir birazdan.Ama sana ayrıca teşekkür ederim güzel dostum bu güzel kitap için.Var oloznurrrpinkkk Padişahla karısının bir türlü çocuğu olmuyormuş, ne yapmışlarsa bir türlü bir çocuk sahibi olamamışlar. Bir gün yaşlı, uzun sakalları olan beyaz bir adam saraya konuk gelmiş, padişah adamı çok sevip akşam yemeğine alıkoymuş. Yemekten sonra sakallı ihtiyar "Galiba sizin meyveniz yok," demiş. Padişah hemen atılmış, "Her meyveden var, ne istersiniz?" demiş. "Yok," demiş ihtiyar, "onu söylemiyorum, galiba sizin çocuğunuz yok, onu söylemek istiyorum." Padişahla karısının gözleri dolmuş, "Çok istedik, ama olmadı," demişler. "Peki," demiş ihtiyar, "ben size bir yol göstereceğim, dediklerimi yaparsanız çocuğunuz olur. Ülkenin en ucundaki dağın tepesinde bir pınar var, baharın yaza başlandığı gece, tam sabah olurken, mehtap batmadan, güneş de çıkarken çırılçıplak o pınara girip yıkandıktan sonra, 'hayırlısı neyse olsun' deyip birbirinize kavuşacaksınız." Yaşlı adam bunları söyledikten sonra odasına çekilmiş, ertesi sabah da kimseye görünmeden saraydan ayrılıp gitmiş. Padişahla karısı, büyük bir kalabalıkla yola çıkmışlar, dağın başındaki pınara girip yıkanmışlar, sonra da çadırlarına çekilip yataklarına girmişler. Padişahın karısı, "Allahım bize bir evlat ver de nasıl verirsen ver," demiş. O gece padişahın karısı hamile kalmış. Aradan dokuz ay geçmiş. Doğum vakti gelmiş. Saraya ülkenin en ünlü ebelerini çağırmışlar. Ama sultan bir türlü doğuramıyormuş, ne yaparlarsa yapsınlar sultan bir türlü doğuramıyormuş. Kentte babasıyla ve üveyannesiyle yaşayan çok güzel ve çok fakir bir genç kız varmış. Padişah, öfkesinden karısını doğurtamayan bütün ebelerin başını vurdurtmuş. bunu duyan kötü kalpli üveyanne, saraya gidip, "Benim bir üvey kızım var, sultanı doğurtsa doğurtsa o doğurtur," demiş. Bunun üzerine saraydan adam gönderip kızı çağırtmışlar. Kız başına ne geleceğini anlamış, doğru annesinin mezarına gitmiş, annesinden akıl sormuş: "Anneciğim ben ne yapacağım, hiçbir ebenin doğurtamadığı sultanı doğurtmak için beni çağırdılar, benim de kellemi kesecekler." Tam o sırada ak sakallı bir ihtiyar peydah olmuş mezarın yanında, "Ağlama kızım," demiş, "ben sana ne yapacağını anlatacağım, dediklerimi yaparsan, kelleni kurtarırsın." Sonra kıza ne yapacağını anlatmaya başlamış. "Sultan benim dediklerimi tutmadı, hayırlısını isteyeceğine, ne olursa olsun dedi, bu yüzden de evlat yerine karnında bir yılan taşıyor şimdi, sen saraya gidince, hemen bir kazan süt isteyeceksin, sütü sultanın bacakları arasına yerleştireceksin, sütün kokusunu alan yılan da dışarı çıkacak." Kız saraya gitmiş, ihtiyarın dediklerini yapmış. Gerçekten de sultan, kocaman, kara bir yılan doğurmuş. Hemen padişaha haber vermişler. Sultan hanım ağlamış, "Ne yapacağız," diye bir zaman çırpınmışlar, sonunda "Yılan mılan, evlat evlattır," deyip yılanı kimseye göstermeden sarayın arka odalarından birine yerleştirmişler, ülkede padişahın bir evladı oldu diye şenlikler yaptırmışlar. Aradan yıllar geçmiş, arka odada bırakılan kara yılan büyümüş, bir gün padişah babasına haber göndermiş, "Ben artık evlenmek istiyorum," demiş. Padişah, ne yapsın, bir tanecik evladı. Vezirlerden birinin kızını oğluna istemiş. Düğün yapılmış, gelini gerdeğe sokmuşlar, ertesi sabah kapıyı açmışlar ki, kızın cesedi bir köşede yatıyor. Yılan kızı sokup öldürmüş. Başka bir vezirin kızıyla evlendirmişler. Yılan onu da sokup öldürmüş. Saraydaki kızlar birer birer öldükten sonra, halktan kızlarla evlendirmeye başlamışlar yılan prensi, o kızlar da ölmüş. Genç kızlar saraya gelin gidip birer birer ölüyormuş. Halk, prensin yılan olduğunu bilmiyormuş, ama prensle evlenen kızların öldüğü memlekette yayılmış, herkes kızını memleketten kaçırmaya çalışıyormuş. Bir gün yılanı doğurtan ebe kızın üveyannesi, saraya gitmiş, "Benim çok güzel bir kızım var, sultanı da zaten o doğurtmuştu, prensin dilinden o anlar, onunla evlendirin prensi," demiş. Hemen kadının evine adamlar gönderilmiş, kız babasından istenmiş, adamcağız ne yapsın, padişaha hayır diyecek hali yok ya, kızını vermiş. Bunu duyan kız öleceğini anlamış, hemen annesinin mezarına koşmuş yeniden. "Anneciğimi beni prensle evlendirecekler ama prens bir yılan. Beni de öteki kızlar gibi sokup öldürecek, genç yaşımda öleceğim," demiş. Kız annesinin mezarı başında ağlarken, beyaz sakallı ihtiyar görünmüş yeniden. "Ağlama," demiş, "yılan kılığındaki prens aslında çok yakışıklı bir delikanlıdır, dediğimi yaparsan insan haline döner, çok mutlu bir hayat sürersiniz." "Ne yapacağım?" diye sormuş kız. İhtiyar da anlatmış. "Seni gerdeğe sokacakları zaman, üstüne kırk gömlek giyeceksin. Sen odaya girince yılan sana 'soyun' diyecek, sen bir gömleğini çıkart, sonra sen de ona 'sen de soyun bakalım yılan bey,' de, o da derilerinden birini çıkartacak, sonra sana yeniden, 'soyun' diyecek, sen gene ikinci gömleğini çıkarttıktan sonra ona 'sen de soyun yılan bey,' diyeceksin, böyle böyle kırk derisini de çıkarttıracaksın, kırkıncı derisini çıkarttıktan sonra yakışıklı bir delikanlıya dönecek. Ama sakın ola ki, o bütün derilerini çıkartmadan sen soyunup kalma. O derilerini çıkartmadan soyunursan, seni çıplak görürse sokup öldürür." Kız hazırlanmış, alıp saraya götürmüşler, düğün olmuş, sonra kıza gerdeğe gireceksin demişler, kız da ihtiyar adamın dediği gibi kırk gömlek giymiş üstüne, her şey ihtiyarın dediği gibi olmuş, bir kız çıkartmış gömleğini, bir yılan çıkarmış derisini, birlikte soyunmuşlar, sonunda kırkıncı deriden de sonra yılan çok yakışıklı bir delikanlı olmuş, ikisi yıllarca mutlu yaşamışlar. Son söz;Bende tek tek gömleklerimi çıkarmalıydım,çırılçıplak kalmalıydım ama bunu karşındaki kadından önce yaparsam o beni sokacaktı, kadın benden önce soyunursa ben yılan olup onu sokacaktım, bunu aynı zamanda yapmalıydık,ama bir kadınla erkeğin aynı zamanda kendi ruhlarının kırk gömleğinden sıyrılıp soyunmaları imkansız denecek kadar zordu birinden biri öbürünün karşısında giyinip kalıp yılanlaşıyor ve karşısındakini sokuyordu. •Sf:114 (ʙüşʀᴀ)
Kitabın Yazarı Ahmet Altan Kimdir?
Ahmet Hüsrev Altan (d. 1950; Ankara), yazar ve gazeteci.
Gazetecilik kariyeri
Hürriyet, Güneş, Milliyet ve Yeni Yüzyıl gazetelerinde uzun yıllar köşe yazarlığı yaptı. Milliyet'te çalıştığı dönemde, gazetede Kürtlerin çoğunluğu oluşturduğu kurgusal bir "Kürdiye" ülkesinden bahseden yazısı nedeniyle işinden çıkarıldı.
Taraf gazetesinin kurucusudur. 2007 yılında yayın hayatına başlayan Taraf gazetesinin Alev Er ile birlikte genel yayın yönetmenliğini üstlenmiş, daha sonra Alev Er'in ayrılmasıyla genel yayın yönetmenliği görevini tek başına yürütmeye devam etmiştir. Ayrıca aynı gazetenin Kum Saati adlı köşesinde, köşe yazarı olarak yazılar yazmıştır. Eylül 2008'de Ermeni Kırımı’nın kurbanlarına adadığı bir köşe yazısı nedeniyle Türklüğe hakaretle suçlandı. Genel Yayın Yönetmenliğini üstlendiği Taraf gazetesi 2009 yılında Leipzig Bankası Medya Vakfı tarafından verilen dünyanın prestijli basın ödüllerinden biri olan “Özgürlük ve Medyanın Geleceği" Ödülü'ne layık görülmüştür Ahmet Altan ayrıca 2011 yılında üçüncüsü düzenlenen ve Ulusulararası Hrant Dink vakfı tarafından özgür ve adil bir dünya için çalışan, ilham ve umut ışığı kişilere layık görülen "Hrant Dink Barış Ödülü"nün de sahibidir. Aralık 2012'de, Yasemin Çongar ile birlikte Taraf gazetesindeki görevinden istifa etmiştir.
TV programcılığı
Bunun yanında, doksanlı yılların ortalarında Neşe Düzel ile birlikte Star TV'de Kırmızı Koltuk isimli tartışma programını hazırlamış ve sunmuştur.
Özel hayatı
Yazar ve eski milletvekili Çetin Altan'ın oğlu, İstanbul Üniversitesi İktisat profesörü ve yazar Mehmet Altan'ın ağabeyidir. İki çocuk babasıdır.
Ahmet Altan Kitapları - Eserleri
- Aldatmak
- En Uzun Gece
- İçimizde Bir Yer
- İsyan Günlerinde Aşk
- Kılıç Yarası Gibi
- Kristal Denizaltı
- Tehlikeli Masallar
- Son Oyun
- Ölmek Kolaydır Sevmekten
- Sudaki İz
- Karanlıkta Sabah Kuşları
- Gece Yarısı Şarkıları
- Ve Kırar Göğsüne Bastırırken
- Bir Hayat Bir Hayata Değer
- Hayat Hanım
- Dört Mevsim Sonbahar
- Yalnızlığın Özel Tarihi
- Yabani Manolyalar
- Berfin
- I Will Never See the World Again
- Dört Mevsim Sonbahar-Tehlikeli Masallar
Ahmet Altan Alıntıları - Sözleri
- "O gitmez" dediğin kaç kişi gitti? Asla kopamayacağını sandığın kaç kişiden koptun? Hafızanda birer soluk hayalet şimdi onlar ve sen onların hafızasında soluk bir hayaletsin! Gelecek, hayatından kimleri soluk hayaletlere çevirecek?" (İçimizde Bir Yer)
- Ama bazıları çok şaşırtıcıydı. Onların hastalıklarını yüzlerinden okuyamıyordunuz. (İçimizde Bir Yer)
- "- Düşmanlarımızı öldürdük, dedi. Niye düşman olduğumuzu Tanrı bilir. - Düşmanlarımız değildi, dedi Ömer, ama bize ateş ediyorlardı. Biz de onları öldürdük. - Biz de onlara ateş ediyorduk. - Eh, gelecek sefer de onlar bizi öldürürler, ödeşiriz." (Sudaki İz)
- "Yazarken bildiklerini yaşarken bilmediğine" karar vermişti. (İçimizde Bir Yer)
- Ulusal onuru’ bu kadar değerli, ‘ulusal parası’ bu kadar değersiz başka bir ülke bulmak çok zordur. (Ve Kırar Göğsüne Bastırırken)
- Erkeklerin dünyasında başarılı olmak için erkeklerden daha vahşi olmak zorundaydılar.. (Aldatmak)
- Yıllarca ıssız adada kalmış birinin, kendi yüzünün ne hale geldiğini görmek için ayna araması gibi bir telaşı vardı, (Tehlikeli Masallar)
- Bu şehrin her tarafından ihanet, cinayet, kan sızıyor. (Kılıç Yarası Gibi)
- Aslında biz hiç yaşamamalıydık… (Yalnızlığın Özel Tarihi)
- “Bazen bir insanın yokluğu bütün dünyayı bomboş yapıyordu..” (En Uzun Gece)
- 'gelecek, insanların içinden bir ışık fışkıracağını bekledikleri bir karanlıktı faniler için.' (Kılıç Yarası Gibi)
- Heyecanı macerada değil başarıda buluyordu.. (Aldatmak)
- Yalanımız, gerçeğimizden daha yakındır bize. (Gece Yarısı Şarkıları)
- Yeryüzünde iki tür insan vardır Anibal, dedi. Biri bildiğimiz normal insanlar birisi de kadınlar. Kendinle kıyaslayarak anlayamazsın onları. (Sudaki İz)
- Like Borges, you can answer the mugger who demands, 'Your money or your life,' with, 'My life.' The power you will gain is limitless. (I Will Never See the World Again)
- Hayatı yaşamak üzüntü verici bir şey. Ben de hayatımı, hayat üzerine düşünerek geçirmeye karar verdim. (Bir Hayat Bir Hayata Değer)
- "İyi" sözcüğü neredeyse anlam değiştirmişti hayatımda. (Son Oyun)
- __Eğer birgün hayatıma ihtiyacın olursa gel ve al onu... (İçimizde Bir Yer)
- — Sen iyi bir çocuksun Nizam güldü : — Benim iyi bir çocuk olduğumu sizden başka kimse bilmiyor, siz nereden biliyorsunuz? — Acı çekiyorsun oğlum... Acı çektiğini görüyorum... Oradan biliyorum (Ölmek Kolaydır Sevmekten)
- "Ve acaba kaçımız gelecek korkusu yüzünden geleceğimizi kaybettik?" (Kristal Denizaltı)