Toplu Oyunlar - 1 - Adalet Ağaoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Toplu Oyunlar - 1 kimin eseri? Toplu Oyunlar - 1 kitabının yazarı kimdir? Toplu Oyunlar - 1 konusu ve anafikri nedir? Toplu Oyunlar - 1 kitabı ne anlatıyor? Toplu Oyunlar - 1 PDF indirme linki var mı? Toplu Oyunlar - 1 kitabının yazarı Adalet Ağaoğlu kimdir? İşte Toplu Oyunlar - 1 kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Adalet Ağaoğlu
Yayın Evi: İş Bankası Kültür Yayınları
İSBN: 9789944886147
Sayfa Sayısı: 282
Toplu Oyunlar - 1 Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Galiba Finten için söylemişti Abdülhak Hâmid...
Tabii, Edebiyat Fakültesi koridorlarında gezinirken edindiğimiz
bilgiler doğruysa eğer...
Teknik açıdan Finten'in sahnelenmesinin mümkün olmadığını ortaya koyup eleştirenler karşısında önce susmuş, arkasından da, herhalde tiyatro tarihinin en "veciz" laflarından birini etmişti:
"Finten sahnelenmek için değil, okunmak için yazılmıştır!"
Hâmid'in bunu söylediği dönemde de, daha sonra da, "okunmak için yazılmış oyun" diye bir kategori yer almadı elbette zihin haritalarının bir tarafında.
Ancak, zamanla, bazı oyunların sahnede de derin anlamlar ifade etmekle birlikte; hakikaten bir şiir, bir hikâye, bir roman gibi okunabileceğini de öğrendik.
Behçet Necatigil'in radyo oyunlarının kıyılarında gezinirken
fark ettik bunu ilkin.
Oğuz Atay'ın, Oyunlarla Yaşayanlar'ı destekledi bu zihin kaymasını.
Adalet Ağaoğlu'nun oyunları ise bu yargıyı pekiştirmekle kalmadı, metnin de en az sahnelenişteki ustalık kadar etkili olabileceğini gösterdi.
Evcilik Oyunu'nu, sadece bir oyun olarak görebilir miyiz sahiden?
Yahut Tombala, sadece temsil edilsin diye mi yazılmıştır?
Ya Çatıdaki Çatlak?
İnsanî olan ile hayatın insanî olanı yıpratma biçimleri arasındaki görünmez sıradağları bu kadar çarpıcı biçimde dile getiren kaç şiir, kaç hikâye vardır ki cennet vatanımızın cinnete bu kadar mütemayil sahillerinde?
"Bütün pencereleri ardına kadar açıyoruz da yine boğulur gibi oluyoruz (Evcilik Oyunu)" diyenlerin sayısındaki gözle görülür artış, yoksa başka neyin göstergesidir ki?
-Sefa Kaplan-
Toplu Oyunlar - 1 Alıntıları - Sözleri
- Nikah memuru bizi evlendirirken hiç de bu kadar güçlük çıkarmamıştı. Sağlık raporlarımız o zaman işe yaramıştı ama. Tanıklarımız da... Sağlıklıyken evleniyoruz da, sağlıklıyken neden boşanamıyoruz?
- ERKEK : (Sağa doğru bir adım atar. Sonra döner. Kadın'a) Yine buluşacağız. KADIN : Belki. Evet, tabii... ERKEK : O zaman benimle oynar mısın? KADIN : (Şakacı) Annem izin verirse... ERKEK : Şiirler yazarım senin için... Adın üstüne. Durup dinler misin? KADIN : (Şakacı) Babam izin verirse... (Ciddileşir) Kırarsa kendi zincirlerini... Elbette hepimiz biliriz... Sevmenin güzelliğini... ERKEK : (Muzip) Parka da gelir misin? Gelir misin sahi?.. KADIN : (Yan gözle Bekçi'ye bakar. Çocuksu bir gülüşle) Bu!.. Gidince... (Yüzü aydınlanır.) Bak... Senle ben... Her yerde... Her zaman bir bütünüz... ERKEK : (Yüzü aydınlanır. İkisini ayıran Bekçi'ye bakar.) Görüyor musun? Bizi ayıran, kendini de bölmek zorunda işte... (Bekçi ikisinin ortasında kalakalır. Yüzünde, Kadın'ı bir yana, Erkeği öte yana nasıl çekip götüreceğini bilememenin büyük şaşkınlığıyla, şapkasını çıkarır; usul usul başını kaşımaya başlar. Erkek'le Kadın, ona bakıp gülümserler. Ama hüzünlü bir gülümseyiştir bu. Bekçi'yi kendisiyle baş başa bırakarak çekilirler. Müzik.) BEKÇİ : (Bir süre umutsuz, dinler. Sonra, banka oturur. Yapayalnız.) Ah!.. Ah... (Yalnızlık-sevgisizlik söyleyen bir şarkı sürerken) (Işıklar söner.)
Toplu Oyunlar - 1 İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Adalet Ağaoğlu ile tanışmak bu kitaba kısmetmiş. Yazarın kariyer başlangıcında tiyatro oyunları yer alıyordu ben de buradan başlayayım dedim. Adalet Ağaoğlu’nun bu kitabında üç adet oyun bulunmaktadır; Evcilik oyunu, Çatıdaki Çatlak ve Kendini Yazan Şarkı. Evcilik oyununda; Oyunun ilk başlarında hâkimin karşısında evli bir çiftin boşanma duruşmasına şahit oluyoruz. Çiftimiz birbirini sevmektedir fakat nedense mutlu olamıyorlar. Çünkü akşam evlerine girdiklerinde evin havasızlığı onları öldürecekmiş gibi gelir. Bu yüzden ev bile değiştirdikleri oluyor fakat değişen bir şey olmaz. Çiftimiz mutluluğu akşama kadar özgürce gezmekte bulur, z ama ne yazık nereye kadar böyle gider ki ve böylece kendilerini mahkemede bulurlar. Açıkçası diyaloglarda çok ilginç çünkü kendilerini ve birbirlerini unutma raddesine gelmişler. Aslında bu çiftimizin böyle olmasının sebebi de gençliklerin de bilmedikleri aşkın evlilik adı altında yaşamak zorunda bırakılmalarıdır. Büyüdükleri yer, geleneksel bir aile ahlak anlayışı içindedir. Burada bir kızla bir erkek yan yana gezemez, gezerse namus gitti demektir. Parkta bile buluşamazlar. Çünkü parkın bekçisi her an tetiktedir. Hepimizin hayatın da olan bu namus bekçileri… Hatta o kadar ileri gidilir ki parka kadınların girilmesi yasaklanır. Ailesi tarafından akşam vakti çıkarılmayan, evleneceği kocasını görmesine gerek duyulmayan, evlenirken sevinmesinin bile ayıp görüldüğü kızlar… Bu çiftimiz de aşkı tanımadan, sevmenin ne olduğunu bilmeden evlilik yapmış bir çifttir. Belki de evlerine sığamamalarının sebebi özgürce gezemedikleri parklar, yaşayamadıkları aşktır. Kısaca özetlersek, bu oyunun ilk basımına yazdığı önsözde Adalet Ağaoğlu şöyle demiş, "Umarım Evcilik Oyunu yıllar boyu kadın erkek ilişkilerimizde, aile sistemimizde, ahlak düzenimizin gelişiminde bir arpa boyu yol almadığımızı düşünmeye zorlar seyredenleri.” Bu oyunun yazılışı 1953 yılı ve gördüğüm kadarıyla hala bir arpa boyu yol alamıyoruz. Çatıdaki Çatlak oyununda; Arif ve ablası Fatma Hanım beraber yaşıyorlar. Fatma Hanım hiç evlenmemiştir, kardeşinin de eşi terk etmiştir kendisini. Bir düğmeci dükkânları vardır. Kendilerini geçindirirler bir şekilde. Fatma Hanım çok iyi, yardımsever, ilişkilerinde hep başkalarını düşünen, hayır demeye çekinen kişilerdendir. Tabi en çok da sömürülenler bu insanlar oluyor. Nitekim oyunumuzda da böyledir. Yanına aldığı hizmetçi kadına gösterdiği iyi niyetin suiistimal edilmesi, hizmetçi kadının ailevi sorunlarına kendi hayatından öncelik vermesi, kısacası herkese yetmeyen çalışan kişilerden bu Fatma Hanım. Bir tek komşusu var onu düşünen ki, zaten olaylar da bu şekilde başlıyor zaten. Kısacası oyunda, geçim sıkıntısını, bazı erkeklerin kadınların emeğini sömürerek sorumluluklarından kaçmasını, fazla iyi niyetin getirdiği sonuçları görüyoruz. Kendini yazan Şarkı oyununda ise, Halil üniversite de okuyan bir gençtir. Annesi, dedesi, görme engelli bir kız kardeşi ve bir de yeni doğmuş bir oğlu vardır. Annesi evin her şeyine koşturmaya çalışan, oğlunu okutmak için kıt kanaat geçinen ve bunlara rağmen dayanıklı bir kadındır. Halil ve Arkadaşı Erol’un yolu bu ailenin samanlığına düşer. Bu samanlık ki, korku, dram, fedakârlık ne ararsan var. Bu samanlıkta bir annenin dramını ve gençlerin kendi davaları uğruna göze aldıklarını görüyoruz… Son söz olarak, bazen inandığın şeyler iyi niyetli de olsa her zaman güzel bir şekilde sonuçlanmayabiliyor. Bu tarz oyun kitaplarını ilk okuyuşum ama ben diyalog şeklinde ilerleyen olayları seviyorum. Keşke bu oyunları izleme imkânım da olsa ama şartlar tabi ki. Her neyse buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim. İyi okumalar dilerim. (mervediyebiri)
Toplu Oyunlar - 1 PDF indirme linki var mı?
Adalet Ağaoğlu - Toplu Oyunlar - 1 kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Toplu Oyunlar - 1 PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Adalet Ağaoğlu Kimdir?
Adalet Ağaoğlu (d. Nallıhan, Ankara 1929) romanlarıyla ünlü Türk yazar.
20. yüzyıl Türk edebiyatının en önemli romancılarından biridir. Türkiye'nin değişik dönemlerini ve bu dönemlerin insan hayatlarına etkisini inceleyen eserler vermiştir. Romanları dışında hikaye, oyun, deneme, anı türünde eserler verir.
13 Ekim 1929'da Nallıhan'da dünyaya geldi. Babası, kumaş tüccarı Hafız Mustafa Sümer'dir. Dört çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu ve tek kızıdır. Kardeşleri Dr. Cazip Sümer (1925-1975), oyun yazarı, oyuncu Güner Sümer (1936-1977) ve işadamı Ayhan Sümer (1930)'dir.
İlköğrenimini Nallıhan'da tamamladıktan sonra 1938'de ailesi ile birlikte Ankara'ya yerleşti[2] . Ortaöğrenimini Ankara Kız Lisesi'nde tamamladıktan sonra 1950 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu.
Edebiyata ilgisi lise yaşamında şiirlerle başladı, kısa bir süre sonra oyun yazarlığına yöneldi. İlk defa 1946'da Ulus gazetesinde tiyatro eleştirileri yayımlayarak yazarlığa başladı. 1948-50 arasında Kaynak Dergisi'nde şiirleri yayımlandı.
1951-1970 yılları arasında TRTde çeşitli görevlerde bulundu. Ankara Radyosu'nda göreve başladığı yıl ilk radyo oyunu olan "Aşk Şarkısı'nı" yazdı. Raddyo'da görev yaparken tiyatro oyuncusu ve yönetmen dört arkadaşı (Kartal Tibet, Üner İlsever, Çetin Köroğlu, Nur Sabuncu) ile birlikte Ankara'nın ilk özel tiyatrosu olan "Meydan Sahnesi"'ni kurdu[1]. Meydan Sahne Dergisi'ni çıkardı. 1953 yılında tiyatro konusunda görgü ve bilgisin arttırmak üzere Paris'e gitti[1]. 1953'te Sevim Uzungören'le birlikte yazdığı "Bir Piyes Yazalım" tiyatro oyunu aynı yıl Ankara'da sahnelendi. 1954 yılında mühendis Halim Ağaoğlu ile evlenen sanatçı, ilk romanını yazana kadar oyun yazarlığını sürdürdü. Üst üste yazdığı oyunlarla altmışlı ve yetmişli yılların önde gelen oyun yazarlarından oldu. TRT'nin özerkliğine el konulması gerekçesiyle TRT Radyo Dairesi Başkanlığı'ndan 1970 'te istifa eden sanatçı o tarihten bu yana yazarlıktan başka bir işle uğraşmadı. Edebiyat yaşamının bazı dönemlerinde "Remüs Tealada" ve "Parker Quinck" gibi takma adlar kullanmıştır.
İlk romanı Ölmeye Yatmak, 1973'te yayımlandı. Bu ilk romanından itibaren tüm eserleri yoğun tartışmalara konu oldu. Ölmeye Yatmak, daha sonra yazdığı Bir Düğün Gecesi(1979) ve Hayır (1989) adlı romanlarla bir üçleme oluşturdu ve birçok ödül kazandı. Bir Düğün Gecesi ve Hayır romanları yayınlanır yayınlanmaz, ikinci romanı olan Fikrimin İnce Gülü, dördüncü basımında toplatıldı[3]. "Fikrimin İnce Gülü" romanı hakkında, "askeri kuvvetleri tahkir ve tezyif (küçük düşürmek)" suçlamasıyla hakkında 1981 yılında dava açılan Ağaoğlu, iki yıl süren davanın ardından aklandı. "Düğün Gecesi" ise soruşturma aşamasında kaldı[4]. Dönemin üç önemli roman ödülüne layık görülmüş olan Bir Düğün Gecesi adlı roman için ayrıca Aldous Huxley'den aşırma olduğu suçlaması ortaya atıldı ve uzun tartışmalara sebep oldu.
Öykü kitapları, denemeler, anı-roman türünde eserler de yayımlayan Ağaoğlu 1991 yılında Çok Uzak Fazla Yakın'la oyun yazarlığına döndü. 1983 yılından beri İstanbul'da yaşayan Ağaoğlu, halen yazmayı sürdürüyor.
Adalet Ağaoğlu'ile ilgili yazıları bir araya getiren arşiv eşi Halim Ağaoğlu tarafından hazırlanmış ve 2003'te Adalet Ağaoğlu'nun yazarlığının 55. yılı anısına Herkes Kendi Kitabının İçini Tanır adı ile basıldı.
1996'da ciddi bir trafik kazası geçiren ve iki yıl hastande yatan Adalet Ağaoğlu[6] için Can Yücel'insöylediği "Sen Türkiye'nin en güzel kazasısın" sözü [kaynak belirtilmeli], Feridun Andaç'ın Adalet Ağaoğlu ile yaptığı nehir söyleşi tarzında bir kitabın adı oldu. Kitap, 2006'da basıldı.
Ağaoğlu, 1986'da kurulan İnsan Hakları Derneği'nin kurucuları arasında yer almış ancak Temmuz 2005'de İHD'nin tek yanlı ırkçı-milliyetçi bir tutum takındığını belirterek ve "PKK yanlısı politika izliyorlar" diyerek istifa etti. Son olarak Ermenilerden özür dileme kampanyasına katılmıştır.
Eserleri
Tiyatro ve Radyo Oyunları
Yaşamak - 1955
Evcilik Oyunu - 1964
Sınırlarda Aşk - 1965
Çatıdaki Çatlak - 1965
Tombala - 1967
Çatıdaki Çatlak 1967
Sınırlarda Aşk-Kış-Barış 1970
Üç Oyun: Bir Kahramanın Ölümü, Çıkış, Kozalar 1973
Kendini Yazan Şarkı 1976
Çok Uzak - Fazla Yakın 1991
Duvar Öyküsü - Çocuklar ve Büyükler için Müzikli Danslı Oyun 1992
Çağımızın Tellalı 2011
Roman
Ölmeye Yatmak 1973
Fikrimin İnce Gülü 1976
Bir Düğün Gecesi 1979
Yazsonu 1980
Üç Beş Kişi 1984
Hayır... 1987
Ruh Üşümesi 1991
Romantik Bir Viyana Yazı 1993
Öykü
Yüksek Gerilim (1974)
Sessizliğin İlk Sesi 1978
Hadi Gidelim 1982
Hayatı Savunma Biçimleri 1997
Deneme
Geçerken 1986
Karşılaşmalar 1993
Başka Karşılaşmalar 1996
Öyle Kargaşada Böyle Karşılaşmalar 2002
Yeni Karşılaşmalar 2011
Mektup [değiştir]
Mektuplaşmalar (Mehmet Baydur ile birlikte) 2005
Anı
Göç Temizliği 1985
Gece Hayatım 1991
Günlük - Günce [değiştir]
Damla Damla Günler 2004
Damla Damla Günler I-II-III 2007
Ödülleri
1974- TDK Tiyatro Ödülü
1975- Sait Faik Hikaye Armağanı, Yüksek Gerilim ile
1979- Sedat Simavi Edebiyat Ödülü, Bir Düğün Gecesi ile
1980- Orhan Kemal Roman Armağanı Bir Düğün Gecesi ile
1980- Madaralı Roman Ödülü, Bir Düğün Gecesi ile
1991- Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü, Çok Uzak Çok Yakın ile
1997- Aydın Doğan Roman Ödülü, Romantik Bir Viyana Yazı ile
Adalet Ağaoğlu Kitapları - Eserleri
- Ölmeye Yatmak
- Bir Düğün Gecesi
- Fikrimin İnce Gülü
- Hayır...
- Ruh Üşümesi
- Üç Beş Kişi
- Yüksek Gerilim
- Yazsonu
- Romantik
- Sessizliğin İlk Sesi
- Dar Zamanlar
- Düşme Korkusu
- Dert Dinleme Uzmanı
- Hadi Gidelim
- Göç Temizliği
- Hayatı Savunma Biçimleri
- Gece Hayatım
- Damla Damla Günler I
- Damla Damla Günler
- Karşılaşmalar
- Çok Uzak Fazla Yakın
- Geçerken
- Başka Karşılaşmalar
- Toplu Oyunlar-2
- Duvarların Dışında
- Toplu Oyunlar - 1
- Yeni Karşılaşmalar
- Kendini Yazan Şarkı - Evcilik Oyunu
- Duvar Öyküsü
- Damla Damla Günler 2
- Çağımızın Tellalı
- Sessiz Bir Adam
- Öyle Kargaşada Böyle Karşılaşmalar
- Toplu Oyunlar 3
- Damla Damla Günler 3
- 'An'ların Uzun Soluklu Yazarı
- Halim'e İthaflar
- Damla Damla Günler 1 / 2
- Damla Damla Günler 4
- Mektuplaşmalar
- Okurunun Yazarı
- Toplu Oyunlar
- Gece Hayatım
- Sessizliğin İlk Sesi
- Toplu Öyküler 2
- Toplu Öyküler 1
- Şiir ve Sinek
- Damla Damla Günler - 3
- Göç Temizliği
Adalet Ağaoğlu Alıntıları - Sözleri
- Sevinç, yaratıcı değildir. Acı, dürter. (Geçerken)
- Şöyle üç gün üç gece, yerimden kıpırdamadan uyumak istiyorum. Kendimi öyle yorgun hissediyorum ki.. (Çağımızın Tellalı)
- İnsan özlemdir. Kavuşmak için bir aranıştır. Bu yüzden, kendi varlığını tanır tanımaz kişi, bir eş ya da dosttan yoksun kaldığını anlar... (Üç Beş Kişi)
- İnsan kendisinin yabancısıdır. (Damla Damla Günler)
- Tarihe sorulsa çiğ ve çok atılgan elektrik ışığının bir aydınlık körlüğüne yol açtığını da söyleyebilir bize. Öyle olmasa, Batı Uygarlığı 2000'e artık sadece yedi yılın kaldığı günümüzde din ve ırk kavgalarını görmezlenir miydi? (Başka Karşılaşmalar)
- Hem sürekli unutulmak, hem sürekli göz önünde tutulmak. (Üç Beş Kişi)
- "Geçmişin kokusu yoktur. Geçmiş erir; kan ve alınteri buharlaşır, havaya karışır gider. Elle tutulur, gözle görülür biçimde geriye kalacak olan sadece taşlardır. Yoksullara seyirlik bir cennet sunmak için zenginlerin yaptırdığı işte bu taştan, mermerden saraylar, duvarlar, heykeller, kiliseler, manastırlar, surlar ve kalelerdir." (Romantik)
- Genç Kadın: Ölmek mi? Niçin ölmek? İnsanca yaşamak ve yarınların daha güzel olacağına inanırken ölümü düşünmek niye? Ressam: Geçmiş artık çekici değil. Gelecekten de bir şey umulamaz. Her şey gülünç, çirkin, kaba ve budalaca. (Sessiz Bir Adam)
- Hak var, hukuk yok. Hukuk var, hak yok. Yazar var, kitap yok. Kitap var, yazar yok. Satış var, okur yok. Okur var, satış yok. (Geçerken)
- Gece hayatı gerçek bir yalnızlıktır. Kimse elinden tutamaz, sen kimsenin elinden tutamazsın; asıl yalnızlık gece hayatlarının yalnızlığıdır... (Gece Hayatım)
- Yaşam, onun cebinde, hiç bozdurulmamış paralar gibi bütün bütün, yepyeni duruyordu. (Hadi Gidelim)
- Yarın bu düzen değişince, ülkenin yine ekonomistlere, mühendislere, mimarlara, yargıçlara gereksinimi olacak. Ama siz bu alanları size karşı olanların eline bırakmak niyetindesiniz. Gerçekçi bir tutum değil bu. (Bir Düğün Gecesi)
- Özgürlük yolu bitmez ve çok pahalı. (Yeni Karşılaşmalar)
- Ben de roman yazıyordum ve bu arada kurup kaldırdığım sofraları, ocakta unutup yaktığım yemek tencerelerini; günlük hayatla yaratı sancıları arasında açılan uçurumu bile düşünmüyordum. Romanlık bir rüya sahnesine romanlık bir final arıyordum ve hep gökte arıyordum. (Gece Hayatım)
- "Kadını özgür olmayan ülkenin erkeği de özgür değildir" (Ölmeye Yatmak)
- "İnsanları sevindirmek, onları biraz gülümsetmek, onların kaygılı yaşamlarını ta içten, yürekten patlayan gülüşlere dönüştürmek isterdim," diyor. "Ama çiçeklerimiz bir demet hüzünken..." (Sessizliğin İlk Sesi)
- Düşünüyorum da, çok değil, ama bize gerekli üç beş sağlam değer ölçüsünden giderek yoksun kalan toplumumuzda, yani “her şeyin bunca belirsizleştiği, temel değerlerin üstünü yoğun bir sisin kapladığı” şu ortamda bizim de kurcalamamız gereken nice sorun, üstünden örtüsünü kaldırmamız gereken ne kadar çok hayat var... Ve ölüm... (Geçerken)
- "Derin sessizlik. Kuyu gibi. Şimdi beni artık bu sessizlik korkutmakta." (Gece Hayatım)
- Bir fikri olmakla bir fikir olmanın hiç de aynı şey demeye gelmediğini anlatan fırsatlar... (Ölmeye Yatmak)
- Ne oluyorsa benim içimde oluyordu.Dışımdaki hiçbir şeye egemen değildim.. (Yazsonu)