Türk Ahlakı - Ziya Gökalp Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Türk Ahlakı kimin eseri? Türk Ahlakı kitabının yazarı kimdir? Türk Ahlakı konusu ve anafikri nedir? Türk Ahlakı kitabı ne anlatıyor? Türk Ahlakı kitabının yazarı Ziya Gökalp kimdir? İşte Türk Ahlakı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Ziya Gökalp

Editör: Mehmet Celal Atgın

Yayın Evi: Bilgeoğuz Yayınları

İSBN: 9786054369478

Sayfa Sayısı: 194

Türk Ahlakı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Merhum Ziya Gökalp, Türklerin ahlakta birinci olduğunu söylerken, milli bir övünme duygusuna kapılmış değildi. Çok tarih okumuş, milli maziyi öğrenmiş ve düşmanlarımızın bizim hakkımızda söylediklerini belledikten sonra bu hükmü vermişti.

Burada ahlakın hangi sebepler ve tesir edici şeyler altında meydana geldiğini inceleyecek değiliz. Yalnız şu kadar söyleyeceğiz ki, ahlakın meydana gelmesinde coğrafyanın tesiri yoktur. Bu sözümüzün en büyük delilili de, aynı coğrafya alanında yaşamış olan eski Romalılarla yeni İtalyanların ahlakça birbirinin hemen her alanda zıddı olmalarıdır. Ahlakın meydana gelmesinde en önemli sebep soydur. Bir toplumun ahlaki, soyunun karışması ile değişebilir. Türk ahlaki en eski çağlardan beri toplumcudur. Yani Türklerde toplumun menfaati insanlarınkinden üstün tutulur.

Türk Ahlakı Alıntıları - Sözleri

  • Türk töresine göre bir emir ilan edileceği zaman ," Hakan emrediyor ki " diye ilan edilirse,bu buyruğun hiçbir hükmü olmazdı.Çıkan emirlerin geçerli olması için " Hakan ve Hatun emrediyor ki " diye ilan edilmesi şarttı.
  • Rus ihtilâlcisi Kerenski,bir sosyalist iken vatanını ve milletini tehlikede görünce , " Ben önce vatanseverim daha sonra sosyalistim." diyerek,vatan düşüncesini unutan meslektaşlarını kan ve ateşle tehdit ediyor.Kerenski'nin bu hareketi milletimiz için yararlı değildir.Bundan dolayı başarılı olmamasını isteriz.Fakat bu hareketten ders almak yararlı ise ne için almayalım? İnsan bir dersi öğrensin de isterse düşmanından öğrensin.
  • ‘Bir anlayışın halka geçerek milli kültür halini alması,kadınlara verilen değerle başlar.Bir milletin kadınları nasıl düşünürse halkı da öyle düşünür.Nitelikleri,bütünüyle teorik olan düşünceleri,fikirleri,onları duygulaştırmakla yükümlü olan kadınlar tarafından temsil edilmedikçe halkın fikirlerden çok duygusal düşüncelere yatkın olan büyük kesimi arasında yayılamaz.’
  • Toplum hayatı bir ordudur ki, bir gün bile disiplinsiz kalamaz. Toplumun en canlı disiplini ise ahlâktır. Din ile hukuk kendilerine özgü bir disiplin kurabilirler. Fakat ikisi de güçlerini ahlâktan alır. Bir memlekette ahlâkî bir disiplin yoksa benlikler üzerinde ne dinin, ne de kanunların etkisi olabilir.
  • İnsan bir dersi öğrensin de isterse düşmanından öğrensin.
  • Bir anlayışın halka geçerek milli kültür halini alması, kadınlara verilen değerle başlar.
  • Bir milletin kadınları nasıl düşünürse halkı da öyle düşünür.
  • İnsanlar alçaklık ve düşüklükte değil;ancak asalette eşit olabilirler.
  • Bir toplumun çöküş ya da yükseliş devrinde olduğunu anlamak için başvuracağımız ölçü, fertlerin ruhundaki kendini düşünme duygusuyla, dayanışma duygusunun karşılaştırılmasıdır.
  • Bir toplum ortak çıkarlar üzerine değil, ancak ortak inançlar ve ülkülere dayanarak ayakta durabilir.
  • Kanun gelenekte yaşayan kurallara dayandığı zaman etkili olabilir.
  • ‘Önceden bütün iman edenler aynı zamanda koyu dindar oldukları için hepsi din uzmanıydılar. ‘

Türk Ahlakı İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Ziya Gökalp /Türk Ahlakı. Mustafa Kemal Atatürk'ün, " etimin ve kemiğin babası Ali Rıza Efendi ise heyecanlarımın babası Namık Kemal, fikrimin babası Ziya Gökalp'tir" diyerek saygıyla andığı Ziya Gökalp (1876- 1924), ülkemizin yetiştirdiği en iyi sosyologların başında gelmektedir. Rönesansla başlayan Avrupa'da ki aydınlanma çağını anlamış ve milletimize özgü kültür ve medeniyet tasavvurunu ortaya koymuştur. Kitapta, Türk ahlakını toplum, fert, şahsiyetçilik dindarlık, Avrupa düzlemi üzerinden değerlendirmektedir. 48 yıl gibi kısa ömründe, okumuş, okutmuş, mebus seçilmiş, sürgünler yaşamıştır. Yeni devletimizin kurucusunun takdirinde belirttiği gibi, bugün de Türk gençliğine ışık kaynağı olmaya devam ediyor. Türk ahlakının bugününü değerlendirirken Ziya Gökalp, eski Türklerden başlayarak, Türk ahlakının temellerini, iş bölümü ve bilinç ortaklığı içerisinde ahlakın Türkler için değerini ortaya koymuş, başka milletlerle kıyaslayarak da bir anlamda, Türk ahlakının önemini ve geliştirilebilirliğini detaylı bir şekilde anlatmıştır. Yayın yönetmenliğini Oğuzhan Cengiz'in, editörlüğünü Mehmet Celal Atgı'nın yaptığı kitap, Bilgeoğuz yayınlarınca okunacak kitaplar serisi içerisinde yayınlanmıştır. #Kitapşuuruinsanlıkşuurudur. (Mustafa Parlatan)

Merhum Ziya Gökalp, Türklerin ahlakta birinci olduğunu söylerken, milli bir övünme duygusuna kapılmış değildi. Çok tarih okumuş, milli maziyi öğrenmiş ve düşmanlarımızın bizim hakkımızda söylediklerini belledikten sonra bu hükmü vermişti. (Bilgi Yüklü Seyyah)

İlk bölümden itibaren insanı içine hapseden bir kitaptır Türk Ahlakı. Çağımızda dahi aranılan en büyük şey budur: ‘Ahlak’ ve buna dair çok şey bulacağız kitabımızda. Kitap içi bazı bölümler ve etimolojik kaynakları üzerinden gitmek istiyorum, kitabımız inceleme yönünden biraz fakir bırakılmış. İlk bölüm ‘İhtilat ve İctima’ bizlere adeta tanıtım bölümü olarak sunulmuş. Kelime manası olarak İhtilat, karşılaşıp görüşme manasında kullanılırken; İctima ise özellikle askerliğini yapmış olanların nefret ettiği ve toplanma, toplantı anlamlarına gelen kelimedir. Fertçiler, şahsiyetçiler üzerine biraz konuşma ve biraz da fırçalama arasında geçen hoş bir bölüm diyebiliriz. Taife ve Zümre bölümlerinde ise cemiyet üzerine bir inceleme konusudur aslında. Sonuçta Zümre bir topluluk, insan grubunu anlatırken; Taife birinin etrafındakileri anlatır. Genelden özele giden bir durum diyebiliriz kısaca. Bunlar hep birbirleriyle bağlantılı konular. Misalen bu konu içerisinde zümreler arasında ihtilat ve içtima işlenirken, şahsiyetin muhtelif şekillerinden ve ahlak buhranındanda bahsediyoruz. Yani konuyu biraz başından alarak, tane tane inceleyerek ilerliyoruz ki bu genelde bizim insanımızı, bizim okurlarımızı sıkan bir durumdur. Hemen konuya girilmesini isterler ama böyle önemli konularda derinden başlamak, genelden özele doğru ilerlemek çok önemlidir. Yine aynı konu içerisindeki (yani Taife ve Zümre) Şahsi Ahlak konusu oldukça önemlidir zannımca. Bu konunun da içerisinde diyebileceğimiz Moral Sexeuelle yani ‘Cinsi Ahlak’ dediğimiz ve genellikle yanlış anlaşılmaya müsait bir konu vardır ki, bu konuya ayrılan uzun bir bölüm olsa da bana çok kısa geldi. Tabi burada işlenen Aile Ahlakı konusuna da parantez açmak gerekiyor. Çok az insan kendi kendini yetiştirebilir, önemli olan her daim Aile’dir. Şahsi olarak ben ‘Aile’ kavramına çok önem verdiğim için bu konuyu ayrı bir dikkatle okudum. Herkes, özellikle her çocuk ‘Aile’ konusunda şanslı değildir ve sizde şanslı olmayanlardansanız, kendi aileniz, gelecekte kuracağınız aileniz, sizler için yüksek ihtimalle çok önemli, çok irdelediğiniz bir konu olarak mutlaka aklınızdadır. Bu yüzden bu bölümü okurken aynı zamanda burayı ayırıp bir makale gibi paylaşsam mı diye de düşündüm. İsteyen olursa da paylaşmak beni memnun eder. Ziya Gökalp’e bile yetmemiş ki sayfa 70’de işlediği Aile Ahlakı konusunu tamamlayıp yeniden 84, 96, 104, 116, 129, 140, 150, 159, 166, 176, 184, 191 yani kitabın neredeyse geri kalan tamamında bu konunun işlendiğini görüyoruz. Aile bu yüzden çok önemli bir kurum ve hepimizin bir ailesi, olmasa da, ilerde yüksek ihtimalle yöneteceği bir ailesi olacak. Buna önem vermeliyiz. Son olarak sayfa 201’e geldiğimizde Türk Ailesinin bünyesine giriş yapıyor ve kitabımızı tamamlıyoruz. Faydalı bir eser olduğuna inanıyor, keyifli okumalar diliyorum efendim.. (Sadık Kocak)

Kitabın Yazarı Ziya Gökalp Kimdir?

Mehmet Ziya Gökalp, yapıtları ve görüşleriyle Türkçülüğü ve Türk milliyetçiliğini önemli ölçüde etkileyen Türk toplumbilimci, yazar, şair ve siyasetçidir. Meclis-i Mebusanda ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekilliği yapmıştır. "Türk millîyetçiliğinin babası" olarak da anılır.rnrnZiya Gökalp 23 Mart 1876da, yerel bir gazetede çalışan memur Çermikli Tevfik Beyin oğlu olarak Diyarbakır Çermikte dünyaya geldi. Annesi Zeliha Hanım’dır. 16. yüzyıla kadar Araplar ve Farslar egemenliğinde olan Diyabakır sonradan Türk, Kürt ve Ermeni toplulukların millî çekişmeleri ile şekillenmiştir. Bu kültürel ortamın onun millî benliğine etki ettiği öne sürülmüştür. Sonraları, siyasi düşmanları onun Kürt kökenli olduğunu öne sürdüğünde, Gökalp, babası tarafından Türk ırkına sahip olduğundan emin olduğunu ama aslında bunun önemsiz olduğunu belirtmiştir. "Sosyolojik çalışmalarımdan öğrendim ki milliyet, eğitime dayalıdır". Bazı tarihçiler buna rağmen onu Kürt asıllı olarak tanımlamışlardır.rnrnEğitimine doğduğu yer olan Diyarbarkır’da başladı. 1886’da Mektebi Rüştiye-i Askeriyye’ye (Askeri Lise) girdi; özgürlük düşüncesini ilk defa bu okuldaki hocası Kolağası (Önyüzbaşı) İsmail Hakkı Bey aşıladı. Askeri rüştiyenin son sınıfında iken babasını kaybetti.1890’da amcası Müderris Hacı Hasip Bey’den geleneksel İslam ilimleri ile ilgili ders almaya başladı. Öğrenimine İstanbul’da devam etmek istediyse de bu imkânı bulamayınca 1891’de Diyarbakır’da İdadi Mülkiye’nin(Sivil Lise) ikinci sınıfına kaydoldu. Son sınıfta öğrenci iken “Padişahım Çok Yaşa” yerine “Milletim Çok Yaşa” diye bağırması, hakkında soruşturma açılmasına yol açtı. O sırada okul süresinin beş yıldan yedi yıla çıkması üzerine 1894’te okuldan ayrıldı.rnrnLiseden ayrıldıktan sonra amcasından Arapça ve Farsça dersleri aldı. Tasavvufla ilgilendi. Fransızca öğrenmeye başladı. Diyarbakır’daki kolera salgını nedeniyle bu şehirde görevlendirilen Doktor Abdullah Cevdet Bey ile tanıştı, fikirlerinden etkilendi. Ekonomik sıkıntılar yüzünden öğrenimine devam etmek için İstanbul’a gidememesi, ailesinin evlenmesi için baskı yapması gibi nedenler 18 yaşındaki Mehmet Ziya’yı intihara sürükledi. İntihar girişiminin sebebi olarak idadideki hocası Dr. Yorgi Efendi’den aldığı felsefe eğitimi ve ailesinin verdiği dini eğitim arasında yaşadığı çatışma da gösterilmektedir. Kafasına sıktığı kurşun, güç koşullar altında yapılan morfinsiz bir ameliyatla çıkarıldı. Ameliyatı gerçekleştiren Dr. Abdullah Cevdet Bey ve Diyarbakır’da bulunan genç bir Rus operatördü. İntihar girişiminden sonra kendisini tekrar okumaya verdi. Özgürlüğe düşman olanlara çatan pek çok şiir yazdı.rnrn1896da , Erzincan Askeri Lisesi’nde öğrenci olan kardeşi Nihat sayesinde Harp Okulu öğrencileri ile birlikte İstanbula giden Gökalp, ücretsiz olduğu için Baytar Mektebine kaydını yaptırdı. Buradaki öğrenimi sırasında ülkedeki özgürlük hareketine katılmış insanlarla tanışmak için gayret gösterdi; İbrahim Temo ve İshak Sükûti ile görüştü. Jön Türkler’den etkilendi. İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldı. “Yasak yayınları okumak ve muhalif derneklere üye olmak” nedeniyle 1898’de tutuklandı. Bir yıl cezaevinde kaldı.rnrnSerbest bırakıldıktan sonra 1900de Diyarbakır’a sürgüne gönderildi. Yüksek öğrenimini tamamlayamayan Mehmet Ziya’nın Diyarbakır’daki amcası ölmüş ve kızı Vecihe ile evlenmesini vasiyet etmişti. Amcasının vasiyetini yerine getirmiş ve Vecihe Hanım ile evliliğinden bir oğlu (Sedat), 3 kızı (Seniha, Hürriyet, Türkan) olmuştur.rnrn1908e kadar Diyarbakırda küçük memuriyetler yaptı. Eşinin mal varlığıyla rahat bir yaşam sürdürürken el altından hürriyet çalışmalarını yürüttü. O dönemde bölgenin güvenliği için kurulan ve başında Kürt asıllı İbrahim Paşanın bulunduğu Hamidiye Alayları hırsızlık ve soygun olaylarına karışınca halkı örgütleyerek eyleme yöneltti. 3 gün boyunca Diyarbakır Telgrafhanesini işgal ederek buradan saraya İbrahim Paşa ve adamlarını cezalandırmaları için telgraflar çekmeye başladı.rnrnDoğu ile Batı arasında ki kilit bağlantı noktalarından olan Diyarbakır Telgrafhanesinin işgali işin içine Batılı devletlerinde karışmasına neden oldu. Onlarında saraya yaptığı baskı neticesinde bölgeye bir araştırma heyeti gönderildi. Fakat bir süre için sinen İbrahim Paşa ve adamları daha sonra aynı kanunsuzluklara yeniden başlayınca Ziya Gökalp ve arkadaşlarının önderliğindeki halk bu sefer 11 gün süre ile telgrafhaneyi yeniden işgal ettiler. Bu direnişin sonunda İbrahim Paşa ve adamları bölgeden uzaklaştırılmıştır.rnrn1904- 1908 arasında Diyarbakır Gazetesi’nde şiir ve yazılarını yayımladı. İbrahim Paşa’nın halka yaptığı zulümleri "Şaki İbrahim Destanı" adlı yapıtında anlattı.rnrnII. Meşrutiyetten sonrarnrnII. Meşrutiyet’ten sonra İttihat ve Terakkinin Diyarbakır şubesini kurdu ve temsilcisi oldu. "Peyman" gazetesini çıkardı.rnrnMehmet Ziya, 1909da Selanikte toplanan İttihat ve Terakki Kongresine Diyarbakır delegesi olarak katıldı ve örgütün Selanik’teki merkez yönetim kuruluna üye seçildi. Selanik’te kalmayı sürdürerek çevresinde bir kültür hareketi yaratmaya çalıştı. Lise programlarına sosyal bilimler dersi koydurtarak bu disiplinin okullarımıza girmesini sağladı. İttihat ve Terakki Selanik Şubesi’ni gençlik işleri ile uğraşan kolunun başına geçen Ziya Bey, çevresindeki gençlere toplumbilim ve felsefe dersleri verdi. Tevfik Sedat, Demirtaş, Gökalp gibi takma adlarla Selanik’te yayımlanan felsefe dergisinde yazılar yazdı. Dünyadaki Türkleri birleştiren, güçlü bir Türk devleti kurulmasını tasarlayan Ziya Bey, bu ülküyü dile getirdiği Altun Destanı’nı 1911’de Genç Kalemler Dergisi’nde yayımladı.rnrn1912de Derneğin merkezi İstanbul’a taşınınca, Ziya Gökalp de İstanbul’a geldi, Cerrahpaşa semtine yerleşti. Mart ayında Ergani/Maden (Diyar-ı Bekir) mebusu olarak Meclis-i Mebusana seçildi. Meclis dört ay sonra kapatılınca Edebiyat Fakültesi’nde öğretim görevlisi oldu. Kurumda onun eğitimle ilgili görüşleri kabul gördü; Darülfünun ve Eğitim Fakültesi’nde ders programları, okutulacak kitaplar onun önerileri doğrultusunda kararlaştırıldı. 1913 ve 1914 yıllarında kendisine önerilen Maarif Nazırlığı (Milli Eğitim Bakanlığı) görevini kabul etmedi, üniversitedeki görevini sürdürdü. 1915’te İstanbul Üniversitesi’nin Felsefe bölümünde İctiamiyyat müderrisi (Sosyoloji Hocası) olarak atandı. İstanbul Üniversitesi’ndeki ilk sosyoloji profesörü idi, üniversitelerimize toplumbilim onun sayesinde girdi.rnrnDüşüncelerini Türkçülük etrafında şekillendiren Mehmet Ziya Bey, İstanbul’a gelir gelmez Türk Ocağının kurucuları arasında yer almıştı. Derneğin yayın organı "Türk Yurdu" başta olmak üzere Halka Doğru, İslam Mecmuası, Milli Tetebbular Mecmuası, İktisadiyat Mecmuası, İçtimaiyat Mecmuası, Yeni Mecmuada yazılar yazdı. Balkan Savaşı öncesinden I. Dünya Savaşı başlarına kadar Türk Yurdu dergisinin yönetim kurulunda kaldı, derginin her sayısın bir şiir bir de yazı verdi. Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak başlıklı yazı dizisinde önemli konular yer verdi. Sonraki yıllarda Yeni Mecmua’yı çıkardı.rnrnZiya Gökalp, bir yandan da eser vermeyi sürdürüyordu. 1914’te "Kızıl Elma"; 1918’de ise Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" adlı eseri ile "Yeni Hayat" isimli şiir kitabını yayımladı.rnSon yıllarırnrnI. Dünya Savaşında Osmanlı Devletinin yenilmesinden sonra tüm görevlerinden alındı. 1919da üniversite içinde İngilizler tarafından tutuklandı; dört ay Bekirağa Bölüğü’nde tutuklu kaldıktan sonra Ermeni soykırımı iddiaları ile ilgili işgal mahkemesi tarafından yargılandı. Mahkeme sürecinde soykırım iddialarını kesinlikle reddetmiş ve Mukatele(karşılıklı öldürme) tezini savunmuştur. Yargılama sonucu diğer İttihatçılarla birlikte Malta’ya sürgüne gönderilen Ziya Gökalp, orada arkadaşlarına toplumbilim ve felsefe dersleri verdi. Malta sürgünlüğü dönemde ailesiyle yaptığı mektuplaşmalar daha sonra Limni ve Malta Mektupları adıyla kitaplaştırılmıştır; sözkonusu kitap Malta sürgünlerinin orada geçirdikleri hayat şartlarıyla ilgili elimizdeki tek eserdir.rnrnZiya Gökalp, 2 yıllık sürgün döneminden sonra İstanbul’a döndüğünde üniversitede ders vermeye devam etmek istediyse de bu isteği kabul edilmedi. Bir ay kadar Ankara’da yaşadıktan sonra ailesiyle Diyarbakıra gitti, Ahmet Ağaoğlu’nun desteğiyle Küçük Mecmuayı çıkardı, yazılarıyla Kurtuluş Savaşı’nı destekledi.rnrn1923te Maarif Vekaleti Telif ve Tercüme Heyeti Başkanlığına atandı, Ankaraya gitti. Aynı yıl Türkçülüğün Esasları isimli ünlü esrini yayımladı. Ağustos’ta İkinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisine Atatürk tarafından Diyarbakır mebusu olarak seçildi. Ankara’ya yerleşen Ziya Gökalp, kültürel ve düşünsel çalışmalarına hiç ara vermdi;e dünya klasiklerinin dilimize çevrilip yayımlanması ile uğraştı. 1924te kısa süren bir hastalığın ardından dinlenmek için gittiği İstanbulda 25 Eylül 1924 günü hayatını kaybetti. Sultanahmet’teki II. Mahmut Türbesi haziresine defnedildi.rnGörüşlerirnrnOsmanlı Devletinin parçalanma sürecinde yeni bir ulusal kimlik arayışına girdi. Düşüncesinin temelinde, Türk toplumunun kendine özgü ahlaki ve kültürel değerleriyle, Batıdan aldığı bazı değerleri kaynaştırarak bir senteze ulaşma çabası yatıyordu. "Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" diye özetlediği bu yaklaşımın kültürel öğesi Türkçülük, ahlaki öğesi de İslamdı. Uluslararası kültürün yapıcı öğesinin ulusal kültürler olduğunu savundu. Saray edebiyatının karşısına halk edebiyatını koydu. Batının teknolojik ve bilimsel gelişmesini sağlayan pozitif bilim anlayışını benimsedi. Dini, toplumsal birliğin sağlanmasında yardımcı bir öğe olarak değerlendirdi.rnrnToplumsal modeli, Emile Durkheimin teorik temellerini kurduğu "dayanışmacılık" temel

Ziya Gökalp Kitapları - Eserleri

  • Türkçülüğün Esasları
  • Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak
  • Kızılelma
  • Altın Işık
  • Türk Töresi
  • Türk Medeniyeti Tarihi

  • Yeni Hayat
  • Türk Ahlakı
  • Hars ve Medeniyet
  • Çınaraltı Yazıları
  • Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler
  • Türk Terbiyesi
  • Milli Tetebbular

  • Ala Geyik
  • Yeni Hayat Doğru Yol
  • Makaleler 9
  • Eserlerinden Seçmeler
  • Türk Devletinin Tekamülü
  • Yeni Mecmua Yazıları
  • Yeni Türkiye'nin Hedefleri

  • Bütün Eserleri - Kitaplar 1
  • Tüm Masallar
  • Son Şiirler
  • Makaleler -4
  • İslam Mecmuası ve Muallim Mecmuası Yazıları
  • Hürriyet'e Mektuplar
  • Genç Kalemler ve Türk Yurdu Yazıları

  • Malta Konferansları
  • Makaleler -1
  • Fırka Nedir?
  • Felsefe Dersleri
  • Küçük Mecmua Yazıları
  • Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri
  • Şaki İbrahim Destanı

  • Kuğular
  • Makaleler -3
  • Makaleler -2

Ziya Gökalp Alıntıları - Sözleri

  • Çinliler, çiftçi bir millet oldukları halde; Türkler, çoban bir kavim idiler. Çinlilerde cinsi bir taksîm-i a'mal vukua geldiği halde, Türklerde bilakis her iş, ancak erkekle kadının iştirakiyle tamam olabilirdi. Türklerde kadın, tabu değildi. Dahilden izdivaç, bunun delilidir. (Türk Töresi)
  • Mutlu olmak , duygulu ve neşeli bir hayat yaşamak demektir. (Hürriyet'e Mektuplar)
  • Her yanımda bir uçurum, Sırat'ındır benim yolum, Tut elimden düşüyorum Sırat sensin yüce Tanrı! (Yeni Hayat Doğru Yol)
  • Bir memleketin iyi idare edilebilmesini sağlayacak yasalar, ancak orada yaşayan toplulukların sosyolojik biçimlenmelerinden kaynaklanarak düzenlenebilir. (Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler)
  • "Ya o halde, bu umumi Türk Milleti'nin vatanı neresidir? Buna cevaben deriz ki: Vatan ne Türkiye'dir Türk için ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan!..." (Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak)
  • "Mâli, iktisadi, idari istiklalimizi behemehal temin etmek şartıyla sulhun iadesine çalışmaktır. Bu şeraiti temin etmeyen sulh muahedesi kabul olunamaz." (Yeni Türkiye'nin Hedefleri)

  • İnsanlar özde tembeldir. Nefsinin zevklerine kapılıştır. İnsanların hayatlarını ilmi incelemelere ayırmaya ve çalışmaya vermeleri için hırslı bir inanç ve mefkûre lazımdır. (Hars ve Medeniyet)
  • Doğu Türklerince 9 sayısı kutsal olduğundan, ödüller ve cezalar bu sayıdan yahut bunun katlarından yapılırdı. (Türk Medeniyeti Tarihi)
  • Fırsat, kanatlı bir kuş gibidir, hemen elden kaçabilir ! (Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri)
  • Biz Türkler sulh çağlarında, Uslu arı kovanıyız. Harbin kanlı dağlarında, Yırtıcı av doğanıyız. (Yeni Hayat Doğru Yol)
  • Gam çekmeyen olur mu hiç sevince şayan. (Altın Işık)
  • Mustafa Kemal Atatürk şöyle der: " Etimin ve kemiğimin babası Ali Rıza Efendi ise, heyecanlarımın babası Namık Kemal, fikrimin babası Ziya Gökalp' tır. " (Türk Terbiyesi)
  • Bir çocuk, hangi kitapları anlar ve zevk alırsa onu okuyabilir. Anlamadığı, hoşlanmadığı kitapları zorla okutursanız, kitaplardan nefret eder. (Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri)

  • . ''Karacık" dağından, ''Kıpçak" çölünden Gelen atalarım gibi Türk'üm ben. Bana yol gösteren benden olmalı; Olamaz Türk'e baş, Türk'üm demeyen. Osmanlı kalamaz Türk'ü sevmeyen! . (Yeni Hayat Doğru Yol)
  • Diyorlar ,herkesin nasibi varmış, ona rast gelmedim ben bu toprakta. (Altın Işık)
  • Orhun Kitabesi'ne göre Türk Tengrisi ile Yer - Su'dan ibarettir. Türk Tengrisi Sulh Tanrısı demektir. Altay Türkleri buna, Bay Ülgen derler. Oğuz Türkleri, Bayat namını verirler. Oğuzlar, Oğuz Han ismini Oğuz dininin müessisine ıtlak ettikleri gibi il Tanrısı mevkiinde de kullanırlar. Gün, At, Yıldız, Gök, Dağ, Deniz Han'ların Oğuz Han'ın oğulları olması, bu itibarladır. Altay'larda Bay Ülgen'in babası Kara Han olduğu gibi, Oğuzlarda da Oğuz Han'ın babası Kara Han'dır. (Türk Töresi)
  • Filhakika, milletlerin hakları olduğu gibi vazifeleri de vardır. (Fırka Nedir?)
  • Gerek ırklara ve milletlere, gerek kadınlara ve erkeklere ayrı kabiliyetler veren uzvi sebepler değil içtimai sebeplerdir. (Yeni Türkiye'nin Hedefleri)
  • Ben bir Türk'üm, dinim, cinsim uludur. (Türkçülüğün Esasları)
  • Eski Türklerde ise çocuk; vatandaş olmadığı gibi ailesinin müşterek servetinden hissesini yani mirasını almak için de babasının, anasının ölümünü beklemek mecburiyetinde değildi. Onlar henüz hayatta iken mirasını alarak ayrı eve çıkabilirdi. (Türk Devletinin Tekamülü)