Türkistan Türkistan - Yavuz Bülent Bakiler Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Türkistan Türkistan kimin eseri? Türkistan Türkistan kitabının yazarı kimdir? Türkistan Türkistan konusu ve anafikri nedir? Türkistan Türkistan kitabı ne anlatıyor? Türkistan Türkistan kitabının yazarı Yavuz Bülent Bakiler kimdir? İşte Türkistan Türkistan kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Yavuz Bülent Bakiler

Yayın Evi: Yakın Plan Yayınları

İSBN: 9786055535322

Sayfa Sayısı: 272

Türkistan Türkistan Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Şair Yavuz Bülent Bâkiler'in, artık çok ciddi bir rakibi var: Yazar Yavuz Bülent Bâkiler. Kalemini eliyle değil, gönlüyle kavramış bir yazar bu. Zevkle ve bir hamlede okunabilecek bir kitap." 

-Ahmet Turan Alkan-

"Türkistan Türkistan: Kökleri yolunmamış, şuurları körelmemiş, inançları yozlaşmamış her Türk'ün birkaç defa okumasında fayda umulan bir kitap. Unuttuğumuz özümüze ayna tutan, yitiklerimize köprüler kuran, hasretin, umudun, vuslatın kapılarını aralayan yöğrük at misali yörük bir kitap. Türkistan Türkistan, ruhlarımızın sılasıdır." 

-Bahattin Karakoç-

"Kitabı bir nefeste okudum. Bâkiler'in şâirane üslûbu, meğer nesrinde de aynı nefasetle devam edebiliyormuş. Bunu sevinerek ve takdir ederek gördüm." 

-S. Ahmet Arvasî-

Üsküp'ten Kosova'ya kitabıyla Rumeli hasretini kaleme alan Yavuz Bülent Bâkiler, atayurda yaptığı seyahati Türkistan Türkistan'da anlatıyor. 

Türkistan Türkistan Alıntıları - Sözleri

  • Semerkand Türk'ün ruh güzelliği! Semerkand, çini sanatının şiirleştiği iklim! Semerkand taşın, toprağın, tuğlanın, ahşabın dile geldiği diyar. Bin türlü güzellik, bin türlü esrar...
  • Türkistan’ı ve Azerbaycan’ı bilmeden ve sevmeden, kültür davamıza tam manasıyla kucaklamamız mümkün değildir. Dilimizin, tarihimizin, destanlarımızın, sanatımızın, inançlarımızın, geleneklerimizin, oyunlarımızın, kaynaklarını, sadece Anadolu’da aramak kanaatime göre yarım kalmaktadır.
  • Türkiye dışında yaşayan soydaşlarımızı , millet olarak bilmedikten ve onları en soylu duygularla sevmedikten , kültür kaynaklarını araştırıp incelemedikten sonra, hep aslını yitiren haramzadeler gibi biraz köksüz , biraz yarım kalacağız.
  • Türkiye dışında yaşayan soydaşlarımızı , millet olarak bilmedikten ve onları en soylu duygularla sevmedikten , kültür kaynaklarını araştırıp incelemedikten sonra, hep aslını yitiren haramzadeler gibi biraz köksüz , biraz yarım kalacağız.
  • Taşkent’in, Semerkant’ın, Buhara‘nın ve Bakü’nün mübarek toprağına, bir kardeş bahçesine, bir baba ocağına yatar gibi uzandım. Sonra usulca dönüp toprağa öptüm. Şükrüm, sevincim, huzurum, Türkistan ve Azerbaycan ufuklarından taşacak kadar büyüktü. Bu vuslatın -kavuşmanın- yüreğime ve gözlerime nakışladığı nur, beni ebediyen aydınlatacaktır.
  • Semerkand Türk'ün ruh güzelliği! Semerkand, çini sanatının şiirleştiği iklim! Semerkand taşın, toprağın, tuğlanın, ahşabın dile geldiği diyar. Bin türlü güzellik, bin türlü esrar...
  • Gerçek sanat anlayışından uzak , fakat iktidar politikasına yatkın oyunların alkışı bol , ama ömürleri daima kısa olmuştur.
  • Türkistan’ı ve Azerbaycan’ı bilmeden ve sevmeden, kültür davamıza tam manasıyla kucaklamamız mümkün değildir. Dilimizin, tarihimizin, destanlarımızın, sanatımızın, inançlarımızın, geleneklerimizin, oyunlarımızın, kaynaklarını, sadece Anadolu’da aramak kanaatime göre yarım kalmaktadır.
  • Türkistan’ı ve Azerbaycan’ı bilmeden ve sevmeden, kültür davamıza tam manasıyla kucaklamamız mümkün değildir. Dilimizin, tarihimizin, destanlarımızın, sanatımızın, inançlarımızın, geleneklerimizin, oyunlarımızın, kaynaklarını, sadece Anadolu’da aramak kanaatime göre yarım kalmaktadır.
  • Bu garip çağrışıma rağmen Taşkent deyince aklıma, nedense hep çocukluk yıllarımın Konya’sı, Sivas’ı, Erzurum’u gelmiştir. Serin söğütlerin gölgelediği toprak yollar boyunca gah alçalan, gah yükselen tek katlı veya iki katlı kerpiç evlerin, Taşkent’te halay tutar gibi birbirine dayanarak bu uzayıp gittiklerini hayal etmişimdir. Sonra o geniş bahçeli o rahat odalı, aydınlık sofalı evlerin yakınlarına, uzaklarına hani o inanılmaz bir ihtişamlı yükselen mağrur medreselerimizden; çifte minareli zarif camilerimizden, kabadayı oturuş hanlarımızdan, kendisine gelenleri taştan veya kurşundan büyük kubbeleriyle kıskançlıkla kucaklayan sıcak hamamlarımızdan, cömert sebilerimizden ve yörük çadırlarına benzeyen kümbetlerimizden, gönlümce serpiştirilmişimdir. Sonra bu şehrin çarşısını- pazarını, bağını-bahçesini, evini-barkını mübarek dilimizin en sıcak türküleriyle nakışlaya nakışlaya güzelleştirip durmuşumdur.
  • Utangaç bir erkek yüzünde, sürmeli gelin gözleri...
  • Taşkent’in, Semerkant’ın, Buhara‘nın ve Bakü’nün mübarek toprağına, bir kardeş bahçesine, bir baba ocağına yatar gibi uzandım. Sonra usulca dönüp toprağa öptüm. Şükrüm, sevincim, huzurum, Türkistan ve Azerbaycan ufuklarından taşacak kadar büyüktü. Bu vuslatın -kavuşmanın- yüreğime ve gözlerime nakışladığı nur, beni ebediyen aydınlatacaktır.
  • Türkistan bizim hem sevabımız, hem günahımızdır. Türkistan bizim boy aynamızdır. Biz binlerce yıllık bir çınarın, Anadolu'daki dallarıyız...
  • Sovyetlerde insan emeğine, böylesine saygı duyulması, böylesine değer verilmesi, doğrusu yüreğim kanatlandırdı.
  • Türkiye dışındaki soydaşlarımızın dilleri, tarihleri, inançları, yaşayışları, mimarileri, müzikleri, el sanatları, efsaneleri, halk oyunları, yani kültür dünyaları, bizim milyonlarımıza aydınlarımıza, siyaset ve devlet adamlarımıza bugün Neptün gezegeni kadar uzak ve yabancı. Bu korkunç ilgisizliği, bu büyük kültür kopukluğunu emziren, palazlatıp büyüten, bizim korku ve bilgisizlik ucubemizdır.

Türkistan Türkistan İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Türkistan Türkistan: Bir Türkistan sevdası var ki yere göğe sığdıramıyor. Bâkiler'in, yazmış olduğu bu eser hem öğretici niteliğinde hem de öğüt. Çok severek okudum her kelimesi dopdolu anlamlar içeriyor. Kendi milletini, soydaş milletini, Türk'ün davasını hep korumuş. Saygılarımı sunuyorum. (Özgül Şık)

Türkistan Türkistan: Türkistan Türkistan kitabını okuyan arkadaşlarımın ısrarlı tavsiyeleri üzerine okudum bu duygu dolu eseri. Yavuz Bülent Bakiler'i "Şaşırdım kaldım işte" şiiriyle birlikte tanımıştım. Kendisi hem şair hem yazar. Kitabın içeriğine baktığımız zaman, Yavuz Bülent Bakiler, Kültür Bakan yardımcılığı zamanında 1980'li yıllarda Taşkent film festivali için Özbekistan'a gidişini ve orda yaşadıklarını ele almış. S.S.C.B dönemi Türkistanının içinde bulunduğu durumu ve komünizm baskısıyla kimlikleri unutturulmaya çalışılan Türk gardaşlarımızı anlatmış. İçinde çok güzel hikayeler var. Daha doğrusu yaşanmış olaylar. Hele kitabın sonunda bir olay var ki kanım dondu resmen. Burda bu olayı kısaca anlatacağım... O zamanlar İstanbul'da Karaköy köprüsunden 1 kuruş ile geçiliyormuş. Kafasında Kalpak olan birisini durduran polisler o kişinin kafasından kalpağını almaya çalışıyorlarmış. O kişi de ısrarla kalpağını vermiyormuş. Emekli Albay ve tarih öğretmenlerimizden İhsan ILGAR polis kalabalığını görünce oraya varıyor ve polisleri durduruyor. Yüz hatlarından Türkistanlı olduğu belli olan o kişiyi polislerden kurtarıyor. Köprü ücretini de ödeyerek karşıya geçiyorlar o kalpaklı kişiyle. Kim olduğunu soruyor ihsan ılgar. Kalpaklı kişi de Buharadan Osman HOCAOĞLU diyor. Hani Milli mücadele yıllarında Buhara halkından topladığı binlerce altını bize gönderen Buhara Cumhurbaşkanı Osman HOCAOĞLU. Rus saldırıları artınca Türkiye'ye sığınmıs. Hiç parası olmadığı için köprüden geçirilmemiş ve kalpağı kafasından alınmaya çalışılmış. Bu olayı duyunca gerçekten kanım dondu. (Bünyamin Erçoban)

Eser, Yavuz Bülent Bakiler Bey'in Özbekistan seyahat notlarından oluşuyor. Nesri şiir gibi ince ince işlemiş üslûbu ve güzel betimlemeleri ile yazar okuyucuyu gezip gördüğü yerlere gidip görmüş gibi hissettiriyor. Kitabı okurken çoğu zaman gözlerim yaşlı ata topraklarımızdaki soydaşlarımızın yaşadıkları sıkıntıları, çektikleri acıları okudukça, düşündükçe öfke doldum. Yıllarca uzaklarda anayurtta Türkiye hasreti yaşayan kardeşlerimizi görmezden gelmenin ayıbı vicdanımı sızlattı. Vatanından koparılan Uygur nine, Canbullu Cuma Efendi ve daha nice gönlü samimi sevgiyle dolu, gözü yaşlı mazlum soydaşlarımızı ve Taşkent'te, Semerkant'ta, Buhâra'da yıktırılan muhteşem mimarili camilerin, türbelerin, tarihî yapıların eski ihtişamlı günlerinden sonra, şimdi Rus elinde yıkılmış viran hallerini düşündükçe kahrolmamak elde değil. Dileğim ve duam odur ki Türk Milleti'nin kendi öz kardeşlerine gereken değeri ve özeni vereceği günler tez zamanda gelsin! Mazlum Türk Cumhuriyetleri tam bağımsızlık ve refaha kavuşup millî bilinçle tüm soydaşlar birbirini kucaklasın! Türkistan'ı böyle güzel araştırıp, anlatıp yanlış bilinen gerçekleri açık bir dille ifade eden, olanları tüm netliği ile ileten saygıdeğer Yavuz Bülent Bakiler Bey'den Allah razı olsun, hayırlı ömürler versin. (Gökçen.)

Kitabın Yazarı Yavuz Bülent Bakiler Kimdir?

Aslen Azerbaycan göçmeni bir ailenin çocuğu olan Yavuz Bülent Bakiler, 23 Nisan 1936 günü Sivas’ta dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Sivas, Malatya ve Gaziantep’te tamamladı.

İlk şiirlerini 1953 yılında Türk Sanatı dergisinde yayınladı. Hisar Dergisi Şairleri arasında yeraldı. 1960 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi.Kısa bir süre Yeni İstanbul Gazetesinde çalıştı.TRT Ankara Radyosu Merkez Program Dairesinde Raportör olarak çalışırken çeşitli kültür programları sundu.

1969-75 yıllarında Sivas’ta avukatlık yaptı. 1975-76 yıllarında Başbakanlık Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığında Hukuk Müşavirliği yaptı. 1976-79 yıllarında Ankara Televizyonunda çalıştı. 1979-1980 yıllarında Kültür ve Turizm Bakanlığında Müsteşar yardımcılığı yaptı.

12 Eylül sonrası müşavir kadrosuna atandı. 1992 yılına dek bakanlıktaki bu hizmetini sürdürdü. İki yılda Başbakanlık Müşaviri görevini yaptıktan sonra 1994 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.

Şiir kitapları

Yalnızlık, (1962)

Duvak, (1971)

Seninle, (1986)

Harman, (2000)

Bir Gün Baksam Ki Gelmişsin

Sen Sen Sen

Gezi notları

Üsküp'ten Kosova'ya

Türkistan Türkistan

İncelemeleri:

Şiirimizde Ana

Sivas'a Şiir

Âşık Veysel

Elçibey

Mehmet Akif'te Çağdaş Türkiye İdeali

Sözün Doğrusu 1-2

Sevgi Mektupları

Gidenlerin Ardından

Arif Nihat Asya İhtişamı

Yavuz Bülent Bakiler Kitapları - Eserleri

  • Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır
  • Sözün Doğrusu 1
  • Sözün Doğrusu 2
  • Şiirimizde Ana
  • Yalnızlık
  • Üsküp'ten Kosova'ya

  • Gönlümdekiler ve Ötekiler
  • Unutamadıklarım
  • Harman
  • Türkistan Türkistan
  • Tabuları Yıkmak
  • Gidenlerin Ardından
  • Arif Nihat Asya İhtişamı

  • Muhsin Başkan
  • Aşık Veysel
  • Leyleğin Kanadında
  • Kılıçlar ve Kalemler
  • Elçibey
  • Sorgular Savunmalar
  • Seninle

  • Avrupa’da Türk İzleri
  • Duvak
  • Serdengeçti Geldi Geçti
  • Sivas'a Şiir
  • Mehmet Akif'in Çağdaş Türkiye İdeali
  • Harman
  • Harman

  • HARMAN
  • Vay Başıma Gelenler
  • Dilimizdeki Dikenler

Yavuz Bülent Bakiler Alıntıları - Sözleri

  • Ama bu yalnızlığım beni hep kahredecek (Yalnızlık)
  • Aziz devletimiz, sadece Atatürk'ün Nutuk isimli eserini basıp yayıyor. Nutuk, bugüne kadar, belki 40 defa basıldı. 140 defa daha basılsın. Ama bizim devletimiz, Millî Mücadele devrimizin başka kahramanlarına da, onların eserlerine de sahip çıkmalı. Bırakın paşalarımızı, Millî Mücadele yıllarında, askerliğini er olarak yapan bir Mehmetçiğimizin yazılı hatıratı varsa, devletimiz o kitaba da kol-kanat germelidir. Ama hayır! Resmî makamlara göre, varsa-yoksa Atatürk! Bu görüş çok geri, çok zararlı bir zihniyetin zakkumudur. Karabekir Paşa'nın tamamen vesikalara dayanarak yazdığı 1165 sayfalık çok, ama çok önemli bir eseri var: İstiklâl Harbimiz. Paşa bu hatıratını 1933 yılında yazmaya başladı. Kitap İstanbul'da Sinan Matbaasında basılırken, Atatürk'ün çok yakın arkadaşlarından Kılıç Ali'nin hışmına uğradı. Kılıç Ali, İstanbul Polis müdürünü de yanına alarak, bir gece yarısı Sinan Matbaasını bastı. İstiklâl Harbimiz'in 3000 adedini kamyonlara doldurarak surların dışında yaktırdı. Kılıç Ali, bu kadarla da kalmadı. O gecenin sabahında, Karabekir Paşa'nın evini bastırdı. Tam 4 çuval tarihî belgeleri de aldırıp yok ettirdi. Olur mu? Olur mu? Olur mu? Bu vahşet, Cumhuriyet devrine yakışır mı? İstiklal Harbimiz isimli eserin yakılması, yok edilmesi dola- yisıyla en namuslu yazılardan birini Akis dergisinde Metin Toker yazdı. Dedi ki: "Karabekir Paşa'nın yazdıkları yanlış ise, siz, belgelere dayanarak doğrularını ortaya koyun. Yazdıkları doğru ise, o kitabı yakarak, yasaklayarak doğruları gizleyemezsiniz! Nitekim doğruları gizleyemediler. Uzun ve çileli bir mücadeler den sonra İstiklâl Harbimiz beraat etti ve yeniden basıldıl. Oku madınızsa gerçekten kayıptasınızdır. #YavuzBülentBâkiler, Tabuları Yıkmak Yakın Plan Yayınları, 5.Baskı: 2011, syf: 106 (Tabuları Yıkmak)
  • Savcı beğenmese de, bütün dünya hoşlanmasa da ben böyleyim işte.... (Sorgular Savunmalar)
  • O, çağımızın alpereniydi. O, büyük bir mücadele adamıydı. O, bu örnek hayata yakışır bir şekilde yumuşak döşeklerde değil, karlı dağ başlarında, yalçın kayalıklara dolanan şanlı bir bayrak gibi dalgalanarak hayata gözlerini yuman bir dava adamıydı. (Muhsin Başkan)
  • “Devlet arşivlerimiz, batmanı üç kuruş on paradan vagonlar dolusu Bulgaristan’a satıldı.” (Serdengeçti Geldi Geçti)
  • Ve alıp verdiğim soğuk nefes gibi, İçimde yer etti yalnızlık... (Harman)

  • Biliyorum seni türküler yaktı, Türkülü gözlerin ıslak ıslaktı. Şimdi beni sokak sokak her akşam vakti. Dolaştıran sen misin? (Yalnızlık)
  • “Nereye koştumsa yalnızlık” (Harman)
  • Duymasa da hiç kimse şair gönlümün Sende karar kıldığını Ve içimin şerha şerha yarıldığını Sen bilsen yeter. (Seninle)
  • Sevginin en kutsalı ''Anam'' diyen sestedir ''Çocuğum'' dünyadaki en sevimli bestedirç (Şiirimizde Ana)
  • "Türkçenin çekilmediği yerler vatandır." (Yahya Kemal) (Sözün Doğrusu 2)
  • Türkiye dışında yaşayan soydaşlarımızı , millet olarak bilmedikten ve onları en soylu duygularla sevmedikten , kültür kaynaklarını araştırıp incelemedikten sonra, hep aslını yitiren haramzadeler gibi biraz köksüz , biraz yarım kalacağız. (Türkistan Türkistan)
  • Bir millet , kültür ordusuna malik olmadıkça,muharebe meydanlarında,ne kadar parlak zaferler elde ederlerse etsin,o zaferlerin sürekli neticeler vermesi,ancak kültür ordusunun varlığına bağlıdır. Bu ikinci ordu olmadan,birinci ordunun verimli çalışmaları kaybolur." (Gönlümdekiler ve Ötekiler)

  • Gittim, yiğitçe döğüştüm gazâ meydanlarında Ne tak-ı zaferler istedim, ne taç… Savaşta çiğnetmedim hilâli düşmanlara Barışta düştü üstüme gölge gölge haç… (Harman)
  • “Türkçe Metinler” adını kalkan edinmiş bir kitaya milletin mekteplerinde milliyete kastetmedim, millete, ihanet yapmadım! Hakk’ı dinledim, yanlışlarımdan dönmesini bildim, ağzımdan çıktı diye mânâsız inat yapmadım! Millete hizmeti şeref bildim... Şahsa kölelik yapmadım. Sadakat namı altında hıyanet de, cinayet de yapmışlığım yoktur! Bol keseden, bol vaitlerde bulunduktan sonra mızıkçılık ve döneklik yapmadım. Belki düzeltilmesine imkân kalmamış hatalarım da oldu... Fakat dünya ve memleket çapında gaflar yapmadım! Elimden geldigi kadar sanat, elimden geldigi kadar muhalefet yaptım! Bir sayılı gün, beni de ortaya atılmış gördüler... Hamdolsun ki sabıkalılarla işbirliği yapmadım! Gündelik sanatla uğraşacak adam değildim... lâkin sanatın da cemiyete ve halka borcu olduğunu düşündüm. Yazdım, konuştum... Belki ileri gittiğim de oldu. Fakat memleketin en yüksek kürsülerinden memleketime hakaret Ve arkadaşlarıma küfretmedim... Ve dil yalancılığı da, kalem yalancılığı da yapmadım! Yumruğa fikirle karşı çıktım. Fikir hürriyetinin ırzına geçmedim; söz hürriyetine sarkıntılık yapmadım!. Belki dalgınlıklarım, ihtiyatsızlıklarım oldu. Çok şükür ki madrabazlık, kurnazlık, düzenbazlık yapmadım! Şerefli bir milletin çocuklarını yetiştirmekte zevk buldum... Lâkin koca bebeklere, büyük şımarıklara güllâbı'cilik yapmadım! “Şunu yapmadın, bunu yapmadın, o hâlde ne yaptın?” diye sorarsanız cezasını, kazasını, ezasını da düŞünerek muhalefet yaptım!” (Arif Nihat Asya İhtişamı)
  • Yıldız baskını Darbe çetesi, tahta Beşinci Murad'ı çıkardı. Murad, delinin tekiydi. Çılgınlığı daha çok arttı. Bu defa darbeciler Beşinci Murad'ı tahttan indirip 'Meşrutiyeti ilan etmesi şartıyla' İkinci Abdülhamid'i tahta oturttular. Devletin ve ordunun en üst kademelerine çıkanlar, devletin çivisini yerinden koparmışlardı. Kimse kimseye itimat edemiyordu. Namık Kemal'in ifadesiyle 'Namussuz, şerefsiz, alçak adamın biri olan, İngiliz asıllı bir kadınla evlenen ve İngilizler'le çok içli dışlı yaşayan Ali Süavi, Saray'ı bastı. O da, yanındaki serserilerle birlikte İkinci Abdülhamid'i tahtından indirmeyi, yerine Mason fikriyatlı -ama deli- Beşinci Murad'ı çıkarmayı istiyordu. Ali Süavi baskınında Yıldız Sarayı'nda 23 kişi öldü, 15 kişi yaralandi. İngiltere Haber Alma Teşkilatı'nın adamları İstanbul'da adeta cirit atıyorlardı. Ermeni militanlar Padişah'a korkunç bir suikast düzenlemişlerdi. Dünya Siyonist Teşkilatı, Filistin'den toprak koparmak için çırpınıyordu. Böyle bir durumda kim vehimli olmaz ki? Midhat Paşa israrla Meşrutiyet idaresi istiyordu. İkinci Abdülhamid Han, meşrutiyetin bizim bünyemize katiyyen uymayacağı inancındaydı. Nitekim İngiltere, Rusya, Almanya gibi devletlerde bile yabancı unsurlara seçilme hakkı tanınmamıştı. Midhat Paşa'nın akıl hocası Ermeni asıllı Odyan Efendi'ydi. Meşrutiyet ilan edilip ilk Osmanlı Meclisi açılınca görüldü ki 240 milletvekili içinde ana dilleri Türkçe olanlar yüzde 50 civarinda bile değildir. Rum milletvekilleri bizim meclisimizde Girit Adası'nın ve Teselya'nın Yunanistan'a verilmesini isteyecek kadar ileri gittiler. #YavuzBülentBâkiler, Tabuları Yıkmak Yakın Plan Yayınları, 5.Baskı: 2011, syf: 23-24 (Tabuları Yıkmak)
  • "Hadi baay" veya "babaay" diyorlar. Dünyanın en güzel veda kelimeleri Türkçemizdedir: Güle güle, hoşça kal, sağlıcakla kal, saadetle, devletle, şerefle, yolun açık olsun vs. gibi. Bu güzellikleri "babaay" züppeliğiyle çiğneyenlere davul zurna çalmak bile az gelir. (Sözün Doğrusu 2)
  • Ağlamak istiyorum doyana kadar Bir uzak köşede hıçkırıklarla. (Şiirimizde Ana)
  • Politikacılar, parti programlarıyla ülkenin meselelerini halledeceğine inanırlar, dava adamları ise insanı değiştirmeden hiçbir şeyin çözümlenemeyeceğinin farkındadırlar... Yazıcıoğlu politikacı değil, dava adamı idi. (Muhsin Başkan)
  • Sen misin yan yana gezemediğim?  İnce sitemini sezemediğim  Sırrını bir türlü çözemediğim  İçimdeki çetin sual sen misin? (Yalnızlık)