Türkiye Tarihi 1 - Halil Berktay Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Türkiye Tarihi 1 kimin eseri? Türkiye Tarihi 1 kitabının yazarı kimdir? Türkiye Tarihi 1 konusu ve anafikri nedir? Türkiye Tarihi 1 kitabı ne anlatıyor? Türkiye Tarihi 1 PDF indirme linki var mı? Türkiye Tarihi 1 kitabının yazarı Halil Berktay kimdir? İşte Türkiye Tarihi 1 kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Halil Berktay

Yazar: Ümit Hassan

Yazar: Ayla Ödekan

Yayın Evi: Cem Yayınevi

İSBN: 9789754065633

Sayfa Sayısı: 520

Türkiye Tarihi 1 Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Türkiye Tarihi, Oğuz Akkan ile Sina Akşin'in 1980 yılında oluşturdukları bir tasarının ve uzunca bir çalışma ve hazırlık döneminin ürünüdür. Türkiye Tarihi 5 ciltten oluşmaktadır. Her ciltte, dönemin siyaset, iktisat, düşünce, mimarlık ve sanat tarihleri ayrı bölümlerde incelenmektedir. 1. Cilt Osmanlı Devleti öncesindeki Türkleri ele almaktadır. 2. Cilt Osmanlı Tarihini 1600 yılına değin gözden geçirmektedir. 3. Cilt 1600-1908 yıllarını kapsıyor. 4. Cilt 1908-1980 dönemini inceliyor. 5. Cilt 1980-1995 dönemini, yani şimdiki Türkiye'yi ele alıyor.

Sina Akşin yazarlar kadrosunu oluşturmuş ve yayın yönetmenliğini üstlenmiştir. Siyaset Tarihi bölümlerinin yazarları Ümit Hassan, Metin Kunt, Sina Akşin, Mete Tunçay, Cemil Koçak, Hikmet Özdemir, Bülent Tanör'dür. İktisat Tarihi bölümlerini Halil Berktay, Suraiya Faroqhi, Korkut Boratav, Zafer Toprak yazmışlardır. Düşünce Tarihi bölümleri Ümit Hassan, Hüseyin Yurdaydın, Sina Akşin, Selahattin Hilav, Murat Katoğlu tarafından kaleme alınmıştır. Mimarlık ve Sanat tarihi bölümlerinin tek yazarı Ayla Ödekan'dır.

Sina Akşin Türkiye Tarihi'nin amacını şöyle açıklamaktadır: "... Türkiye'de okullarda ve üniversitelerde okutulan tarih genellikle yüzeysel bir tarihtir. Okullarda öğrenciler için tarih en çekilmez, ezbere dayalı, anlamsız ders durumundadır. Üniversite tarih bölümlerinin puanları, yani tarihçiliğe rağbet, çok düşüktür. Tarih, birçoklarımızın gözünde gerçeğin araştırılacağı, heyecan verici bir bilim dalı değil, kabul edilmiş belirli ideolojik ya da siyasal tutumları destekleyecek kanıtların derleneceği bir alandan ibarettir. İşte biz, bu kitabın, ülkemiz tarihçiliğini hal-i pur melalinden kurtarmaya belki mütevazi bir katkısı olur diye düşündük."

Elinizdeki bu cilt, Osmanlı Devletine kadar Türklerin iktisadi ve toplumsal tarihi, kültürü, mimarlık ve sanat tarihi için vazgeçilmez bir kaynaktır.

(Arka Kapak)

Türkiye Tarihi 1 Alıntıları - Sözleri

  • ....köylülerle birlikte toprağı, pronoia(Bizans), beneficium, feodum(Batı Avrupa), kat'ia(Klaik İslam), ikta( İran ve Anadolu Selçukluları), tımar, zeamat ve has gibi isimler altında .......askeri aristokrasinin mensupları, köylülerin teorik olarak devlete ödemeleri gereken vergileri"devlet adına" mahalinde toplamayı ve kendilerinin teorik olarak hazineden almaları gereken "maaş"larını mahsup etmeyi yüklenirler.... Hakim aristokrasi fiyef/dirlik dağıtımı yoluyla kendi kendisini rantı yerinde toplamak, köylülüğü yerinde denetlemek, kanun ve nizamı yerinde uygulamak, dışsal saldırıya... derhal karşı koymak üzere, üreticilerin tepesindeki paralel üst katman olarak ülke sathına yayılır. .... Bütün Ortaçağ toplumlarında, ülkeyi başka türlü yönetmenin nesnel imkansızlığı nedeniyle başvurulan fiyef/dirlik dağıtımı, daima fiyef dağıtan(lar) ve fiyef alan(lar) arasında, kral ile büyük baron(süzeren), süzeren ile kendi vassalı arasında, sultan ile ikta'ları arasında, padişah ile has ve zeamet sahipleri ve tımar'lılar arasında, imparator ile pronoia'cılar arasında, kısacası merkez ile taşra arasında sürekli bir gerilim ve çatışmayı beraberinde getirir....Herhangi bir fiyef/dirlik dağıtımı sistemi, çeşitli fiyef/dirlik sahiplerinin bulundukları mahalde özerklik eğilimleri peydahlanmaları potansiyelini de mutlaka yaratır.
  • ...hiçbir toplum kendi iç gelişmesinin elvermediği bir aşamaya sırf dışsal etkenlerle ulaşamaz.
  • Batı Oryantalizmi(Şarkiyatçılığı), bir bütün olarak İslam tarihine bir -binbir gece masalı- havası içinde bakıyor; onu belli belirsiz bir nostaljinin konusu, egzotik ,olağanüstü ve çağdışı bir olay olarak görüyordu. 20. yüzyıl başı Oryantalizmin bir dalı durumundaki Türkolojiye göre, 11.yüzyılda İslam uygarlığı alanına girmelerinden önce Türkler, her türlü uygarlık başlangıcından yoksun, sadece savaşçı ve yıkıcı bir güç idiler. Bu fatihler, Bağdat'ı almalarından sonra ortaya çıkan Türk-İslam devletlerine kendilerinden hiçbir şey katmamışlardı; Söz konusu siyasi kuruluşlar, uygarlık namına gerçekleştirdikleri her şeyi, İran-İslam geleneğine borçluydular. Bu kadar geri, tipik hayati faaliyeti bu denli yağma savaşçılığından ibaret bir kavim(!!!), Osmanlı İmparatorluğunu da, zaptettiği yerlerin Müslüman olmayan nüfusundan yararlanarak ve bütünüyle Bizans kurumlarını taklit yoluyla kurmuş olmalıydı. Türklerin Bizans ile temas öncesinde mutlak bir gerilik içinde bulundukları fikri, böylece, Osmanlı devleti ve uygarlığının Bizans'ın halefi olduğu fikriyle örtüşüyordu. ...Oryantalizm, dört yüzyıl boyunca Batı'nın Osmanlı yayılmacılığının tehdidi altında yaşamış olmasının intikamını, şimdi Batı hegemonyası döneminde, Türklerin Avrupa'dan sürülmeye, hatta Anadolu'da dahi başkalarınca yönetilmeye müstahak oldukları anlamına gelen, zıt bir teoriyle alıyordu.
  • Saz ya da çamur kulubelerde barınıp tarla süren, çömlek yapanların dünyası ile, mermer saraylarda oturan, ayinleri yöneten, savaşa tahtırevanla gidenlerin dünyası arasında korkunç bir uçurum vardır...... Olanca Özgür İrade yönetenlerde yoğunlaşmıştır. Kaderse yönetilenlerde....
  • Antla ilişkili bir ana motif demir'dir. Kaşgarlı Mahmut «temür» (demir) kelimesini açıklarken, «gök girsin kızıl çıksın» sözünü nakleder. Türk kabileleri ya da kabileler birliklerinin and içmeleri veya ahidleşmeleri sırasında söylenen bu söz, «sözümde durmazsam demir benden öcünü alsın>> anlamındadır ve and içerken önlerine konulan kılıç üzerine söylenir. And içme, görülüyor ki, zamanla şu veya bu ölçüde kargışla bütünleşmiş, giderek, geç dönemlerde «yemin»i karşılar bir hüviyete bürünmüştür. Ebu Hayyan, XIV. yüzyılda, Türklerin yemin ederken söylediği sözleri haber vermektedir. XVIII. yüzyıldaki bir barış antlaşmasında kara başlı koç kurban edilip ellerin kana batırıldığını biliyoruz. Demircinin körüğü üzerine and içme âdeti de tespit edilmiştir. En çok silahlar, genellikle demirden mamul silahlar üzerine and içilir.
  • Bir insan öldüğü zaman götürülüp gömülür: ama bir devrim meydana geldiğinde böyle olmaz. Eski toplum öldüğü zaman,onun cesedini tabuta koyup mezara gömemezsiniz. O, bizim aramızda ayrışıp dagılır; ceset çürür ve bizi zehirler. "Lenin"
  • Göktürk ve Hazar hakanları dört uruğ(aileler birliği) beyi tarafından ak akçe üzerinde "Khanlığa" (Han,Kan,Hakan,Kağan) atanırken bir yandan da boğazları ipek bir bağla şiddetle sıkılarak nasıl ve ne kadar yöneteceklerine dair söz alınırdı.
  • Batı oryantalizmin Doğu toplumlarına bakışının esası: Bu toplumlar geridirler, çünkü özleri itibariyle farklıdırlar; kendi kendilerine değişip gelişemezler, dışarıdan harekete geçirilmeleri gerekir, dolayısıyla uygarlık taşıyıcı başkaları tarafından yönetilmeye müstahaktırlar... 19. yüzyıl Batı düşünürlerin en büyükleri bile bu hatadan her zaman kaçınamamışlardır.

Türkiye Tarihi 1 İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Türkiye Tarihi 1 PDF indirme linki var mı?

Halil Berktay - Türkiye Tarihi 1 kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Türkiye Tarihi 1 PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Halil Berktay Kimdir?

Halil Berktay Kitapları - Eserleri

  • Türkiye Tarihi 1
  • Cumhuriyet İdeolojisi ve Fuat Köprülü
  • Kabileden Feodalizme
  • Özgürlük Dersleri
  • Weimar Türkiyesi Taraf Yazıları
  • Tarihçi Gözüyle Siyaset
  • Yaşadığımız Şu Korkunç Otuz Yıl

Halil Berktay Alıntıları - Sözleri

  • Bir insan öldüğü zaman götürülüp gömülür: ama bir devrim meydana geldiğinde böyle olmaz. Eski toplum öldüğü zaman,onun cesedini tabuta koyup mezara gömemezsiniz. O, bizim aramızda ayrışıp dagılır; ceset çürür ve bizi zehirler. "Lenin" (Türkiye Tarihi 1)
  • Antla ilişkili bir ana motif demir'dir. Kaşgarlı Mahmut «temür» (demir) kelimesini açıklarken, «gök girsin kızıl çıksın» sözünü nakleder. Türk kabileleri ya da kabileler birliklerinin and içmeleri veya ahidleşmeleri sırasında söylenen bu söz, «sözümde durmazsam demir benden öcünü alsın>> anlamındadır ve and içerken önlerine konulan kılıç üzerine söylenir. And içme, görülüyor ki, zamanla şu veya bu ölçüde kargışla bütünleşmiş, giderek, geç dönemlerde «yemin»i karşılar bir hüviyete bürünmüştür. Ebu Hayyan, XIV. yüzyılda, Türklerin yemin ederken söylediği sözleri haber vermektedir. XVIII. yüzyıldaki bir barış antlaşmasında kara başlı koç kurban edilip ellerin kana batırıldığını biliyoruz. Demircinin körüğü üzerine and içme âdeti de tespit edilmiştir. En çok silahlar, genellikle demirden mamul silahlar üzerine and içilir. (Türkiye Tarihi 1)
  • Göktürk ve Hazar hakanları dört uruğ(aileler birliği) beyi tarafından ak akçe üzerinde "Khanlığa" (Han,Kan,Hakan,Kağan) atanırken bir yandan da boğazları ipek bir bağla şiddetle sıkılarak nasıl ve ne kadar yöneteceklerine dair söz alınırdı. (Türkiye Tarihi 1)
  • ...hiçbir toplum kendi iç gelişmesinin elvermediği bir aşamaya sırf dışsal etkenlerle ulaşamaz. (Türkiye Tarihi 1)
  • Batı Oryantalizmi(Şarkiyatçılığı), bir bütün olarak İslam tarihine bir -binbir gece masalı- havası içinde bakıyor; onu belli belirsiz bir nostaljinin konusu, egzotik ,olağanüstü ve çağdışı bir olay olarak görüyordu. 20. yüzyıl başı Oryantalizmin bir dalı durumundaki Türkolojiye göre, 11.yüzyılda İslam uygarlığı alanına girmelerinden önce Türkler, her türlü uygarlık başlangıcından yoksun, sadece savaşçı ve yıkıcı bir güç idiler. Bu fatihler, Bağdat'ı almalarından sonra ortaya çıkan Türk-İslam devletlerine kendilerinden hiçbir şey katmamışlardı; Söz konusu siyasi kuruluşlar, uygarlık namına gerçekleştirdikleri her şeyi, İran-İslam geleneğine borçluydular. Bu kadar geri, tipik hayati faaliyeti bu denli yağma savaşçılığından ibaret bir kavim(!!!), Osmanlı İmparatorluğunu da, zaptettiği yerlerin Müslüman olmayan nüfusundan yararlanarak ve bütünüyle Bizans kurumlarını taklit yoluyla kurmuş olmalıydı. Türklerin Bizans ile temas öncesinde mutlak bir gerilik içinde bulundukları fikri, böylece, Osmanlı devleti ve uygarlığının Bizans'ın halefi olduğu fikriyle örtüşüyordu. ...Oryantalizm, dört yüzyıl boyunca Batı'nın Osmanlı yayılmacılığının tehdidi altında yaşamış olmasının intikamını, şimdi Batı hegemonyası döneminde, Türklerin Avrupa'dan sürülmeye, hatta Anadolu'da dahi başkalarınca yönetilmeye müstahak oldukları anlamına gelen, zıt bir teoriyle alıyordu. (Türkiye Tarihi 1)
  • Batı oryantalizmin Doğu toplumlarına bakışının esası: Bu toplumlar geridirler, çünkü özleri itibariyle farklıdırlar; kendi kendilerine değişip gelişemezler, dışarıdan harekete geçirilmeleri gerekir, dolayısıyla uygarlık taşıyıcı başkaları tarafından yönetilmeye müstahaktırlar... 19. yüzyıl Batı düşünürlerin en büyükleri bile bu hatadan her zaman kaçınamamışlardır. (Türkiye Tarihi 1)
  • ....köylülerle birlikte toprağı, pronoia(Bizans), beneficium, feodum(Batı Avrupa), kat'ia(Klaik İslam), ikta( İran ve Anadolu Selçukluları), tımar, zeamat ve has gibi isimler altında .......askeri aristokrasinin mensupları, köylülerin teorik olarak devlete ödemeleri gereken vergileri"devlet adına" mahalinde toplamayı ve kendilerinin teorik olarak hazineden almaları gereken "maaş"larını mahsup etmeyi yüklenirler.... Hakim aristokrasi fiyef/dirlik dağıtımı yoluyla kendi kendisini rantı yerinde toplamak, köylülüğü yerinde denetlemek, kanun ve nizamı yerinde uygulamak, dışsal saldırıya... derhal karşı koymak üzere, üreticilerin tepesindeki paralel üst katman olarak ülke sathına yayılır. .... Bütün Ortaçağ toplumlarında, ülkeyi başka türlü yönetmenin nesnel imkansızlığı nedeniyle başvurulan fiyef/dirlik dağıtımı, daima fiyef dağıtan(lar) ve fiyef alan(lar) arasında, kral ile büyük baron(süzeren), süzeren ile kendi vassalı arasında, sultan ile ikta'ları arasında, padişah ile has ve zeamet sahipleri ve tımar'lılar arasında, imparator ile pronoia'cılar arasında, kısacası merkez ile taşra arasında sürekli bir gerilim ve çatışmayı beraberinde getirir....Herhangi bir fiyef/dirlik dağıtımı sistemi, çeşitli fiyef/dirlik sahiplerinin bulundukları mahalde özerklik eğilimleri peydahlanmaları potansiyelini de mutlaka yaratır. (Türkiye Tarihi 1)
  • Saz ya da çamur kulubelerde barınıp tarla süren, çömlek yapanların dünyası ile, mermer saraylarda oturan, ayinleri yöneten, savaşa tahtırevanla gidenlerin dünyası arasında korkunç bir uçurum vardır...... Olanca Özgür İrade yönetenlerde yoğunlaşmıştır. Kaderse yönetilenlerde.... (Türkiye Tarihi 1)