Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi - İrfan Yalçın Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi kimin eseri? Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi kitabının yazarı kimdir? Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi konusu ve anafikri nedir? Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi kitabı ne anlatıyor? Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi PDF indirme linki var mı? Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi kitabının yazarı İrfan Yalçın kimdir? İşte Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: İrfan Yalçın

Yayın Evi: H2O Kitap

İSBN: 9786054906468

Sayfa Sayısı: 144

Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

II. Dünya Savaşı sırasında bir Anadolu şehri. Bir sürgün. Kimse çaldığı kapıyı açmaz, kimse iş vermez. İnsanın zihnine işleyen bir insan soğukluğuyla kuşatılır. Bir kahvehane yalnızlığı bile çok görülür. Toplumsal cenderenin diş diş sıkılması bu korkunç dışlanmayı açlığa dönüştürür. Tükeniş ve ölüm dayatılmaktadır.

Takım tutar gibi çocuksu ama cahillikle yüklü bir eğilimle Nazi destekçisi olan toplumun içinde insanlık ülküsü ve şiirle direnmektedir sürgün. Ama açlık ve yalnızlık umudu bile kemirmektedir.

***

Devlet eliyle yaratılan bir yalnızlığın romanı. Bu ele toplum da destek veriyor, yalnızlık büyüyor; eş dost arka çıkıyor, uçurum yükseliyor.

Çoğalmanın yolunu arıyor insan o koca ıssızlığın içinde ve her şey "her şeyi düzleştiren zamanın oyunu"na esir düşüyor. Tek gerçekliğin yalnızlık ve açlık olduğu bir düş bu..

Yalnızlığın en büyüğünü hatta bizzat kendisini devlet örer olanca varlığı, gücü ve acımasızlığıyla...

***

"Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi'nde beni yazmışsın, beni anlatmışsın, yani bütün sürgünleri... Sürgünde yaşayanların hepsi bu kitapta kendini tanıyacak.

"Salt beni anlattığın için mi sevdim kitabını? Hayır... Acıla­rı çok şiirsel sunmuşsun, acılı sürgün anlatımını en iyi ve güzel verecek olan biçemi seçmişsin. Ne güzel, ne güzel...

"Hepsinden önemli olan, sürgünle geçen bir yalın yaşamın çok ustaca kurgulanması…"

-Aziz Nesin-

Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi Alıntıları - Sözleri

  • Ölme ama sakın. Ölmeyelim. En güzel savaşma biçimi ölmemek.
  • Okuduğum kitabın arasında soluk mavi bir çiçek ölüsü. Kim bilir kim, ne zaman koymuş? Uzak kokusu beni yoruyor.
  • Yaşamın öldürücü güçlerini, yıkımlarını yok etmenin bir aracıysa sevgi; bir insanı sevmek, yaşamı bütünüyle sevmenin bir parçasıysa Meral'le yaşam arasındaki bir kırgınlığın varlığı nasıl yadsınır?
  • Ceketimin ceplerini karıştırıyorum. Kurşunkalemle bir not defteri. Defterin içinde iki fotoğraf. Birinde karım, kızım ve ben bahar dolu bir dalın altında gülümsüyoruz. Öbüründe annem. Düşünüyorum neden ürkek ve yoksul bakmışız öyle? Yüzündeki o güz ne?
  • Ne işim var burada diye düşünüyorum. "Niçin?". İçimde hep bir şeyler kayıyor; donmuş sesler, donmuş yüzler, donmuş anılarlayım.
  • Özlemlerin ayrılıktan önce başladığını o da, ben de anlıyoruz. Başını yavaşça çekip gözlerini, saçlarını seviyorum. "Meral" diyorum, "ağlama". Ağlıyor. Ağlaması aylarca içimde.
  • Yağmur altında durmadan koşan ölü yüzlü bir çocuğa bakıyorum hep; "Çocukluğun ağır yaralarını taşımayan var mı?"
  • Mor bir öğleüstü ayrılıyoruz kasabadan; kökünden sökülen yaşlı bir ağaç oluyor annem; sessiz telaşı, sessiz ağıtı, sessiz çığlığıyla kaçıyor geçmiş günlerden.
  • Göğsümden çırpınarak kaçan bir kuş gibi duyumsuyorum yüreğimi her uyanışımda; iki elimle tutuyorum, bırakamıyorum. Nerdeyim?
  • O duruşu içimde hep: bir kuşun ölümü kadar yavaş, sessiz; yüzü yine öyle, hiç değişmemiş: ürkek, yorgun, gülümseyen.
  • Sizin yüzünüz can çekişiyor. Giysileriniz kireç içinde. Boyacısınız herhalde.
  • Yüreğimde tepinen tek tutku, dışarıda olmak.
  • Korkularım ölmüş, sesim yok.
  • Menekşe günler yakın!.
  • Söylediği sözler tükürüğe iyice bulanmış da yumuşamış gibi çıkıyor ağzından.

Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

ACININ DA KOKUSU OLSA BÖYLE KOKAR..: "Acının da kokusu olsa böyle kokar.." diyorsun. "Nasıl?.." diyorum. Düşsel bir anlamsızlık içindeyim. Daha doğrusu anlamak için çıldırsam da bana anlayamayacağımı söyleyen gözlerin, yağmur gibi iniyor üzerime.. Ama inatçıyım, direndikçe çoğalıyorum. "Nasıl?" diyorum tekrar. Dik tabutta, o daracık hücrede, bacakların, ciğerin, inancın, sesin iflas etmek üzereyken.. düşle gerçeğin birbirine karıştığı yerde, içinden bir şeyler kayıp giderken.. önünden bir kuşun gölgesi geçerken.. Kanatlarındaki sen değil misin? Hücreden sürgüne giden yolda, üzerinde kireç lekesi kıyafetin; içinde sessizlik, hırçınlık, öfke, çığlık, umut gibi şeyler... Insanca şeyler.. "Çember daralıyor.." , tam ortadayım. Çaresizliğimi haykırmayı onursuzluk sayıyorum, şaşkınım, korkuyorum. "Boğacaklar!" diyor içim.. "Acının da kokusu olsa böyle kokar.." diyorsun. Haklısın. Irfan Yalçın. Tıpkı Aziz Nesin'in söylediği gibi, seyrek tadilabilen bir mutluluk, onun yazdıklarını okumak.. Bazı kitapların ilk cümleleri insanı kalbinden vurur, bazı kitapların son cümleleri. Oysa bazı kitapların arada kalmış sayfalarına sıkışmış, özenle gizlenmiş, sessiz bir çığlık gibi beni bul diye haykıran satırları vardır, arayan bulur sadece. "Ve bir şiir daha bitiyor içimde.." der örneğin. "Neden uzar boynu, ölmüş kuşların.." der. Köpük köpük bir acı, dalga dalga, çığlık çığlık bir acı, onurlu, insanca bir acı taşar satırlardan. Sonuna, en sonuna geldiğinde, kendince kucaklar seni kitabın son cümlesi. Omzuna vurur, doğrul, dik dur, pes etme.. "Neyi çağırabilirim umuttan başka?" der. Haklısın dersin. Irfan Yalçın okuyun. Ne yazdıysa okuyun.. (Liliyar)

Butik dediğimiz bazı yayınevleri var. Yavaş ve temkinli adımlarla ilerleyen. Seyrek; ama etkili eserler yayımlayan. Jaguar gibi, Alakarga gibi, Aylak Adam gibi ya da ‘h2o’ gibi. • İrfan Yalçın’da kıyıda köşede kalmış kalemlerinden yayınevinin. • Söyleşisinde edebi bakış açısını anlatırken ‘köşeye sıkıştırılmışları anlattım’ diyor. Burada da böyle bir yaşama tanıklık edeceğiz. • Bir şair. II. Dünya Savaşı. Sürgüne gönderilecektir N.’ye. İsmi önemli mi sürgünün ya da kentin? Değil diyor Yalçın. • 19 Aralık 1942’de başladığımız ve 4 Ocak 1947 tarihinde sonlandırdığımız günlüğünü okumaya başlıyoruz. ‘Özlemlerin ayrılıktan önce başladığını’ anlatan satırlar bunlar. • Ve arka kapakta okuduğunuz gibi ‘açlık ve yalnızlık’ umudu kemirecektir. Nereye kadar peki? İnsan bu ya. Dayanabilecek mi? Buyurun. (Adem Kara)

Bir sürgünün yapayalnız kalışının romanı. Üzülerek zaman zaman kızarak okudum. Çaresizliği çok güzel aktarmış. Yazarın dili şiirseldi. Sanki roman değil de şiir kitabı okudum. İrfan Yalçın ilk kez okuduğum bir yazardı. Sizlere de tavsiye ederim. (Fatoş Kesici)

Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi PDF indirme linki var mı?

İrfan Yalçın - Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı İrfan Yalçın Kimdir?

23 Nisan 1934, Zonguldak doğumlu. Zonguldak Çelikel Lisesi (1953), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü (1960) mezunu. Kozan (Adana), Çarşamba (Samsun), Zonguldak liselerinde Fransızca öğretmenliği yaptı. 1972 yılında öğretmenlikten ayrılarak İstanbul’da bir kitabevi açtı ve Z Yayınevini kurup yönetti. Varlık ve Türk Dili dergilerinde yayımladığı şiir, öykü ve çeviri yazılarından sonra, bir süre yazın yaşamına ara verdi.

1959 yılından itibaren hikâye, eleştiri ve çevirileri Varlık, Türk Dili, Soyut, Gelecek, Yeditepe, Yansıma dergilerinde yayımlandı. Yeni Dergi’nin 1968 yılında açtığı bir yarışmada “İnce Memet” eleştirisiyle ikincilik, Milliyet Yayınları 1974 Roman Yarışmasında Pansiyon Huzur (1975) romanıyla ikincilik, Ölümün Ağzı (1979) romanıyla da 1980 Türk Dil Kurumu Roman Ödülünü kazandı. Tiyatro oyunları da yazdı. Pansiyon Huzur ve Fareyi Öldürmek adlı romanları sahneye uyarlandı. Ölümün Ağzı adlı eseri Rusçaya çevrilerek yayımlandı. Genelevde Yas adlı romanı filme alındı.

ESERLERİ:

ROMAN: Pansiyon Huzur (1975), Fareyi Öldürmek (1977), Genelevde Yas (1978), Ölümün Ağzı (1979), Büyük Soytarı (1982), Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi (1991), Annem Babam ve Ben (1995).

OYUN: Plastik Hayatlar (oyn. 1981-82), Zor Günler (oyn. 1987), Aşağıdakiler (oyn. 1991).

ÇEVİRİ: Şafak Kızı (1974) – Gemide İsyan (1979) (J. London’dan), Darağacında Röportaj (J. Fuçik’ten, 1974), Cezayirli Devrimci – Tepedekiler (E. Roblés’ten, 1981), Olağanüstü Bir Olay (N. Pritulina’dan, 1981), Piaf: Bir Sevda Türküsü (D. Grimault – P. Mahé’den, 1984), Son Osmanlı Hahambaşısının Mektupları (E. Benbassa’dan, 1998).

İrfan Yalçın Kitapları - Eserleri

  • Fareyi Öldürmek
  • Genelevde Yas
  • Ölümün Ağzı
  • Cellat Ağlıyor
  • Pansiyon Huzur
  • Yorgun Sevda
  • Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi
  • Büyük Soytarı
  • Annem, Babam ve Ben
  • Aşkın Yedi Rengi
  • Aşağıdakiler
  • Engerek : Korkunç Bir Peri Masalı
  • İçimdeki Zonguldak
  • İlkyaz Ölümleri
  • Son Bahçeler
  • Sisler İçinden

İrfan Yalçın Alıntıları - Sözleri

  • Gerçeklerin yolunu değiştiren, daha büyük gerçekler. (Cellat Ağlıyor)
  • Tavandan bir ip sarkıyordu. Durmuş, ona bakıyordu Necmi. - Ne bu böyle? - Kendini asmak istersen, asabilirsin! - Ne işe yarıyor sahi? - Bilmem, ip işte ... - Sormadın mı ev sahibine? - Sordum. Kendini asmak istersen, asabilirsin, dedi. (Genelevde Yas)
  • - Öbür dünyada cayır cayır yaktıracan mı beni? Akılsız Kuş! - Nasıl olsa yanmıyacan mı zati? - Cennete gidecem oğlum ben! Baş köşeye hem! Huri kızlarına kim mamalık edecek orda? (Genelevde Yas)
  • Evin küçük balkonunda, bir kuşun sevinçli türküsünü dinlerken, dudaklarıma sürünen yumuşak geceyi alıp ağzıma, emiyorum; damağıma yayıyorum dilimle gezdirip; yavaşça eriyip gizemli bir tada dönüşüyor. Bu mu içi boş, sıradan mutluluk? (Yorgun Sevda)
  • Ne çok özlemişim evi meğer küçüklü büyüklü odaların kokusunu; gece oldu mu, insan gibi usul usul soluyuşunu; üstüme kapanışını; beni öpüşünü; saçlarımı sevişini; annemleşmesini; yeni gelmiş gibiyim dünyaya! (Büyük Soytarı)
  • Sizin yüzünüz can çekişiyor. Giysileriniz kireç içinde. Boyacısınız herhalde. (Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi)
  • " Devlet baba bir yapıştı mı yakana, canına okurdu da, fitil fitil getirir anandan emdiğini! Üç kuruş alacağı için, inim inim inletir seni. Devletten senin alacağın varsa, o zaman değişir bak iş. Kimse tınmaz bile. Almaya ömrün ya, yeter ya yetmez! Vatandaş kuzu, devlet canavardır çünkü. " (Fareyi Öldürmek)
  • "Paşam, Paşam!" Sesi herkes duydu ama "Paşa" duymadı. En büyük özelliği duymamaktı "Paşa" nın. Hiçbir yakınmayı, hiçbir inlemeyi, hiçbir ağıtı duymamıştı şimdiye kadar. İlkesi değildi böyle şeyleri duymak. Dünya kadar yaşlı, toprak kadar namuslu köylü ne diyecekti acaba susturulmasaydı? (Ölümün Ağzı)
  • Oynasın diye bazı çocuklar kesilir mi kanadı kuşların.. (Yorgun Sevda)
  • Mor bir öğleüstü ayrılıyoruz kasabadan; kökünden sökülen yaşlı bir ağaç oluyor annem; sessiz telaşı, sessiz ağıtı, sessiz çığlığıyla kaçıyor geçmiş günlerden. (Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi)
  • Güzel susuyor çok, susarak konuşuyor, uzun susmalardan bakıyor. (Aşkın Yedi Rengi)
  • "Şöyle ya da böyle, kim ne derse desin, yalnızca fotoğraflarda kalacak olsak bile bir gün -bir düş belki bu da- güzel şeydi yaşamak be ölüm güzelleştiriyordu onu en çok. Annem gibi ağır yıkılmaları görerek yaşamak, yani küçük hesapların beslediği yanlış sevgilerden geçmek; bize en anlamlı ve en güzel gelen şeylerin, yıllarca elleri ellerimize, saçları saçlarımıza değmiş en yakınlarımızın bile çok uzağında olduğumuzu ya da onların birden buzlaştığını duyumsamak, kısacası, kesmek umudu ölümden başka her şeyden; evet, bu bile, işte bu bile güzeldi yine çok." (Cellat Ağlıyor)
  • Evler gibi yaşam da ; camları bir bir açıp havalandırmak, içine güneş ve bahar koymak, kirlileri ve tozluları yıkayıp silmek gerekiyor ara sıra. (Annem, Babam ve Ben)
  • Her şey gibi fotoğraflar da rezil oluyor insanlar ölünce. En iyisi çektirmemek. (Yorgun Sevda)
  • Başka şeye benzemez ki, vergi işi bu. Devlet baba bir yapış­tı mı yakandan, canına okur da, fitil fitil getirir anan­dan emdiğini! Üç kuruş alacağı için, inim inim inle­tir seni. Devletten senin alacağın varsa, o zaman değişir bak iş. Kimse tınmaz bile. Almaya ömrün ya yeter, ya yetmez! Vatandaş kuzu, devlet canavardır çünkü. (Fareyi Öldürmek)
  • Şöyle düşünüyorum; para için aşağılanmamalı insanlar, onurları öldürülmemeli. Üşüyorum böyle bir şeye tanık oldum mu. (Büyük Soytarı)
  • "Bir şeyi umutsuzca beklemenin izleri vardı yüzlerinde; çekilen acılar söylenmiyor, yalnızlıklar sessizlikle boğuluyor, her türlü açlık örtbas ediliyordu" (Annem, Babam ve Ben)
  • Ondaki bu gülümseme bütün acıların, bütün dertlerin üstüne çekilmiş bir cila gibiydi. (Pansiyon Huzur)
  • En yakınına bile çok uzaklara bakar gibi bakıyor, konuşurken yer yer boşluklar, sessizlikler doluyordu sesine. Yorgun, utangaç gülümseyişi bitmiyor, tam biter gibi olurken, daha da hüzünlenip ağlamayı andırıyordu. (Yorgun Sevda)
  • - Neden böyle başını ellerine alıp, saatlerce duruyorsun? - Başım ağrıyor be! Çok ağrıyor hem ... Zargana'nın dediği gibi, bi şey var başımın içinde benim! Küçükken babam dövmüştü bir gün ... Verdiği parayı mı ne kaybetmiştim .. Topu topu bir lira kadar bir şey­di... Döve döve canımı çıkardı, puşşt.. Kafamı güm güm taşlara çarptı. O gün bugün başım ağrır böyle.. Ölecek gibi olurum ... (Genelevde Yas)