Vatan Kurtaran Şaban - Haldun Taner Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Vatan Kurtaran Şaban kimin eseri? Vatan Kurtaran Şaban kitabının yazarı kimdir? Vatan Kurtaran Şaban konusu ve anafikri nedir? Vatan Kurtaran Şaban kitabı ne anlatıyor? Vatan Kurtaran Şaban kitabının yazarı Haldun Taner kimdir? İşte Vatan Kurtaran Şaban kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Haldun Taner
Yayın Evi: Bilgi Yayinevi
İSBN: 9789754940664
Sayfa Sayısı: 128
Vatan Kurtaran Şaban Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Haldun Taner´in bu oyunu bir kabaredir. Taner, genel bozukluklara, ölçüsüzlüklere karşı, sosyal adaletsizliklere ölçüyü getiren bir alay mesafesi kor. Yani bir hadiseye gülerek bakmak, o hadiseye mesafeli bakmak demektir. ´O hadisenin içinde haşır neşir olmuş, o hadisenin içinden çıkamayan insanlara başka açıları hatırlatmak demektir´ der kabare için...
Vatan Kurtaran Şaban Alıntıları - Sözleri
- Kaos dehanın alfabesidir.
- Bekleyin durun bakalım Bekliyorum Bekliyorsun Bekliyor Bekliyoruz hep beraber Her birimiz bir şeyler Ne gelen var ne giden Ömür hep böyle geçer Godot gelmez arkadaş Sen ona gitmezsen
- Az gittik uz gittik bir de baktık olduğumuz yerdeyik.
- Çürümüş Çürümüş Bir şey var Neye baksan etrafta Avcı kuşu kuşa vurduruyor Atmacayı kendine ajan tutmuş Kuzuyu kurttan koruyan köpek Kurtla ortaklık kurmuş Kol geziyor kentte hırsız Dağ başında eşkıya Sararmış otlar Çatlamış toprak susuzluktan Çürüyen balık da başından kokar Çürümüş Hamlet yürekler, başlar Neye varacak Neye varacak Neye varacak Bu işin sonu Heratio sormakta haklı Haklı Marcellus'un da cevabı Çürümüş Çürümüş Çürümüş Bir şey var Neye baksan etrafta
- Sen çık sokağa çağır geçen birini. Türkiye 'de nasıl olsa iki kişiden biri Milli Emniyet' tendir.
- ŞABAN: O zaman sükutu ihtiyar et. Devlet adamının her sözü tarihe geçer. MISTA: Zamanımızda tarih nasıl olsa kurşunkalemle yazılıyor. Bir falso yaparsak siler düzeltirler.
- Bizim sanata ihtiyacımız yok ki, biz kendimiz sanatız. Bizim müzeye de ihtiyacımız yok ki, biz kendimiz müzeyiz. Bizim hayvanat bahçesine ihtiyacımız yok. Biz...
- Ben gülmeyen insandan korkarım.
- MISTA: Yuvarlak konuşalım. Bir şey diyelim ki, ne dediğimizi kendimiz bile anlamayalım. ŞABAN: Asla ve kat'a. Yuvarlak da konuşmayalım. Türkiye zaten asırlardır yuvarlak konuşma yüzünden yuvarlanıp duruyor ya!
- -Yanılmıyorsam kabare tiyatro türünü Türkiye'ye ilk defa siz getirdiniz. Nedir bu kabare tiyatro türünün özelliği? TANER: Aktüaliteyi kovalayan, aktüel hadiseleri alan ve onu sahneye taşlama şeklinde getirip yansıtan bir şaka tiyatrosudur. Bugünkü anladığımız anlamdaki kabare, Fransa'da 1800'lerde sanatkârlar arasında böyle doğmaca, tuluatvari bir yarışmadan doğmuştur.
- DEVEKUŞU AMBLEM ŞARKISI Devekuşu devekuşu Kanadın var yerdesin Hörgücün yok devesin Kumdan çıkmaz hiç başın Sen ne biçim nesnesin . Uyan oldu sabahlar Yeryüzünde neler var Bak, gör, düşün, işit, anla Ne yalanlar dolanlar Yutturanlar yutanlar . Devekuşu devekuşu Kanadın var yerdesin Hörgücün yok devesin Saklanmakla iş bitmez Çık dışarı nerdesin
- Göte cenapları malumu aliniz bizim Evliya Çelebi'nin dostu idi. Bir gün Frankfurt'taki malikanesinde nargile içerlerken Evliya Çelelebi'ye demiş ki : Dini islam en mütekamil dindir. Ben protestan olmasam İslam olurdum.Ne mutlu size ki dişlerinizi misvak ile ovarsınız. Zinhar beş vakit namazı ihmal etmeyin. Ve hele gömünizmi nerde bulursanız orda ezin. Gömünizmle mücadele derneklerine paraca yardım edin.
- Kabare tiyatrosu, içinde bulunduğu ülkenin tolerans ve olgunluk, bir bakıma da uygarlık derecesini gösterir. Kendi kendisiyle alaya ne derece tahammül edebiliyor, bunu gösterir. Çünkü kendi kendisiyle alaya tahammül edebilmek bir olgunluk alametidir.
- Nedir ulan benimle alıp veremediğin.
- Rotatifler kültürün Ağır topuysa eğer Kitaplar da onun Cephanesi mermisi
Vatan Kurtaran Şaban İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Haldun Taner Ustadan kabare tiyatrosunun ülkemizdeki öncü oyunlarından biri. Kabare tiyatrosu günceli takip ettiği, güncel olaylar üzerinden seyirciye seslendiği için 1965’te yazılan bir oyunun bugün eskimesi beklenebilir. Bazı göndermeleri anlayabilmek için döneme hakim olmak gerekse de oyunun genelinin hala güncel kaldığını söyleyebilirim. Bunda Taner’in ustalıklı, ince mizahlı üslubu kadar ülkemizin bir türlü aşılamayan siyasi kısır döngülerinin de fazlasıyla payı var maalesef… Böyle olunca 56 yıl önce de aynı sorunların tartışıldığını, aynı aksaklıklarla alay edildiğini gören okuyucular umutsuzluğa düşebilir ülkemizin gelişimi açısından. Ama bu absürt durumlarla alay edilmesi, mizah yoluyla zayıflatılmasının, hayatı daha katlanılır kıldığı da bir gerçek… (Yusuf Atay)
godot gelmez arkadaş: Vatan Kurtaran Şaban 1965'te yazılmasına rağmen, güncelliğini hala da koruyup, o zamanların sistemsel bozuklukların günümüzde de devam ettiğini ve bu yıkıntıların da insan ruhunu nasıl da zedelediğini yansıttır. İlk olarak 1967 de Deve Kuşu Kabare Tiyatrosu'nun kuruluşuna ve aynı zamanda kabare türünün de Türkiye de sevilmesine olanak sağlandı. Haldun Taner Kabera Tiyatrosunun kurucusudur ve büyük üstad der ki ; Kabare bir hucum tiyatrosudur. Bir taşlama tiyatrosudur. Dalkavuk bır adam kabareci olmaz. Kabareci yürekli olacak, karşı olacak, ama karşı olmak için karşı olmayacak. Genel bozukluklara, ölçüsüzlüklere karşı , sosyal adaletsizliklere.. Ve nitekim ki bunu çok iyi başarabilmiştir kendisi, sosyal statü , sosyal adaletsizlik, sistematık ve hiyerarşik bozuklukları kinayeli bir anlatımla okura sunmuştur. Ve ek olarak şunu da belirtmek isterim ; Haldun Taner'in bu eseri benım hayattımda çok önemli bir yeri vardır; tiyatro ile uğraşmamı sevdıren, ilk oyunumu bu eserde oynamama vesile olan ve beni tekrardan bu oyunun içine dahil ettiği için sonsuz teşekkürler.. Bekliyorum Bekliyorsun Bekliyor Bekliyoruz hep beraber Her birimiz bir şeyler Ne gelen var ne giden Ömür hep böyle geçer Godot gelmez arkadaş Sen ona gitmezsen Godot'u beklemeyin, gidin, görün ve neşelenin... (Omehr)
1967 yılında Haldun Taner tarafından kaleme alınan Vatan Kurtaran Şaban oyunu, Türkiye'deki ilk Kabare örneği. Devekuşu Kabare'nin de ilk oyunu. Ustaca ele alınmış oyun, yıllar geçmesine rağmen güncelliğini korumuş. Aslında bu ülkemiz için utanılacak bir şey. Oyunda eleştirilen ilişkilerden, "çürümüşlükten" bu yana hiç bir şey değişmemiş. Aksine çürümüşlük daha da yayılmış toplumun her katmanına bulaşmış. Bunun yanında Vatan Kurtaran Şaban'da yazıldığı döneme ilişkin ince göndermeleri de görüyorsunuz. Bu göndermeleri de adeta dönemi az çok bilenler okuyabilir. Bugün "efsane" olarak kabul edilen kimi oyuncu ve yönetmenlere ince ince dokundurmuş Haldun Taner. 1960'lar Türkiye'sinin eleştirel bir yorumunu da görebiliyorsunuz. Adeta bir belgesel gibi... Kitabın sonunda Haldun Taner'in 1972 yılında Abdi İpekçi'ye verdiği röportajın konması da ayrı bir güzellik olmuş. (Ben Yapı Kredi Yayınlarından çıkan halini okudum. Belki Bilgi Yayınevinden yapılmış eski baskıda bu yoktur. Bilemeyeceğim.) Bir de şunu da söyleyeyim: Kitabın 60. sayfasında (Çürümüş Bir şey var Şansonu) yazılıp bırakılmış. Bu şanson kitabın sonunda 82. sayfada (Neye Varacak Bu işin Sonu) başlığı ile var. Ancak orada olduğu dipnotta yazmıyor. Ancak dikkatli bir okursanız fark edebiliyorsunuz. (Davut Sakallı)
Kitabın Yazarı Haldun Taner Kimdir?
Haldun Taner (d. 16 Mart 1915, İstanbul - ö. 7 Mayıs 1986 İstanbul), öykü, tiyatro ve kabare yazarı, öğretim üyesi ve gazeteci.
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından birisidir. Türkiye'de epik tiyatro türü ve kabare tiyatrosunun öncüsüdür.
1915 yılında İstanbulda dünyaya geldi. Babası Ahmet Selahaddin, Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı üyesi ve mütareke yıllarında yazıları, dersleri ve nutuklarıyla ülkenin bağımsızlığını savunmuş bir aydındır. Beş yaşında iken babasını kaybetti. Annesiyle birlikte büyükbabasının konağında yaşadı[1].
Vatana hizmeti geçenlerin ve şehit olanların çocuklarına tanınan haktan yararlanarak parasız yatılı olarak girdiği[1] Galatasaray Sultanisi'ndeki orta öğrenimini 1935 yılında tamamladı. Mezuniyetinden sonra devlet tarafından Heidelberg Üniversitesi'nde öğrenim görmek üzere Almanyaya gönderildi. Siyasal Bilgiler alanındaki öğrenimini geçirdiği ağır tüberküloz nedeniyle 1938de yarıda bıraktı ve yurda döndü. 1938-1942 yılları arasında Erenköy Sanatoryumunda tedavi gördü.
Yüksek öğrenimini 1950de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Filolojisi Bölümünde tamamladı. 1950-54 yıllarında üniversitenin sanat tarihi kürsüsünde asistanlık yaptı.
Edebiyat yaşamına gençlik yıllarında yazdığı skeçlerle başladı. "Töhmet" adlı ilk öyküsü Yedigün dergisinde "Haldun Yağcıoğlu" takma ismiyle 1946'da yayınlandı. New York Herald Tribune Gazetesi'nin 1953'te İstanbul'da düzenlediği öykü yarışmasında "Şişhaneye Yağmur Yağıyordu" öyküsüyle birinci oldu. 1956'da Varlık Dergisinin araştırmasında yılın en beğenilen öykücüsü seçildi.
Asistanlığı sırasında yazdığı Günün Adamı oyunu, İstanbul Şehir Tiyatrosunda sahnelenmeden yasaklandı[2]. Asistanlığı bırakıp Viyanaya tiyatro bilimi eğitimi için gitti. 1955-1957de Max Reinhardt Tiyatro Akademisinde öğrenim gördü. Viyanadaki bazı tiyatrolarda reji asistanı olarak çalıştı. 1957'de tekrar Türkiyeye döndü. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü'nde edebiyat ve sanat tarihi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ile İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde tiyatro tarihi okuttu Bir yandan da Tercüman Gazetesinde (1952-1960) köşe yazıları yazmayı ve oyun yazarlığını sürdürdü.
1950ler de oyun yazmaya başlayan ve tiyatrodaki ilk eserlerinde dramatik türün başarılı örneklerini veren Haldun Taner, ardından epik tiyatro denemelerine girişmişti. Türk Tiyatrosunda ki ilk epik tiyatro örneği olan "Keşanlı Ali Destanı" adlı oyunu ile dünya çapında tanındı. Bu oyun yurt dışında Almanya, İngiltere, Çekoslovakya, eski Yugoslavya'nın çeşitli kentlerinde oynandı. Atıf Yılmaz tarafından sinemaya aktarıldı (1964). Daha sonraki dönemlerde konularını güncel olaylardan alan siyasal-sosyal taşlamaların ağır bastığı oyunlar yazdı. Epik tiyatro ve kabarenin alanında verdiği yapıtlar çağdaş Türk tiyatrosunun klasikleri oldu. Eşsiz bir arı Türkçe kullanan Haldun Taner, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının ve tiyatrosunun önde gelen yazarları arasına girdi.
Devekuşu Kabare'yi (1967), Bizim Tiyatro'yu, Tef Kabare Tiyatrosu'nu kurdu. Küçük Dergi'yi çıkardı. Fıkra yazarlığını 1973ten itibaren Milliyette sürdürdü. Öyküleri ve yazıları Yedigün, Ülkü, Yücel, Varlık, Küçük Dergi, Yeni İnsan dergilerinde de yayınlandı.
Filme de alınan "Kaçak" (1955) ile "Dağlar Delisi Ferhat" (Lütfi Akad ve Orhan Kemal'le birlikte, 1957) adlı senaryoları sırasıyla Türk Film Dostları Derneği'nin senaryo ödülünü ve Basın-Yayın Senaryo Armağanı'nı kazandı. Sancho'nun Sabah Yürüyüşü (1969) ile Bordighera Uluslararası Mizah Festivali Öykü Ödülü'nü, tiyatro dalında da Sersem Kocanın Kurnaz Karısı (1971) oyunuyla 1972 Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü'nü kazandı. Sedat Simavi Vakfı 1983 Edebiyat Ödülü'nü Pertev Naili Boratav'la paylaştı.
Milliyet Gazetesinde "Deve Kuşuna Mektuplar" başlığı altında haftalık köşe yazıları yazan Taner, güncel olayları değerlendirdiği bu yazılarda yaşadığı dönemin bir çeşit edebi belgeselini sundu.
Yazarlığının yanı sıra İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsünde ve Edebiyat Fakültesinde, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde edebiyat, sanat tarihi ve tiyatro dersleri veren Haldun Taner, Milliyet Gazetesi yazarlığı yaparken 7 Mayıs 1986da İstanbulda hayatını yitirdi.
Adı, İstanbul Şehir Tiyatrolarının Kadıköydeki sahnesine verilmiştir. Bilgi Yayınevi, bütün eserlerini dizi halinde basmıştır. Milliyet gazetesi Haldun Taner anısına 1987den beri her yıl Haldun Taner Öykü ödüllerini düzenlemektedir.
Haldun Taner Kitapları - Eserleri
- Keşanlı Ali Destanı
- Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu
- On İkiye Bir Var
- Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım
- Ayışığında Çalışkur
- Yalıda Sabah
- Küçük Harfli Mutluluklar
- Sersem Kocanın Kurnaz Karısı
- Ayışığında Şamata
- Fazilet Eczanesi
- Vatan Kurtaran Şaban
- Sancho'nun Sabah Yürüyüşü
- Onikiye Bir Var - Sancho'nun Sabah Yürüyüşü - Gülerek Ölmek
- Yaşasın Demokrasi
- Çok Güzelsin Gitme Dur
- Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil
- Eşeğin Gölgesi
- Tuş
- Günün Adamı - Dışardakiler
- Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur"
- Kızıl Saçlı Amazon - Tuş
- Ve Değirmen Dönerdi Lütfen Dokunmayın
- Hak Dostum Diye Başlayalım Söze
- Konçinalar 50 Yaşında
- Çocuklar İçin Mitoloji
- Önce İnsan
- Koyma Akıl Oyma Akıl
- Berlin Mektupları
- Huzur Çıkmazı
- Yaz Boz Tahtası
- Düşsem Yollara Yollara
- Kızıl Saçlı Amazon - Yaşasın Demokrasi - Tuş
- Bütün Hikayeleri 3
- Yaz Boz Tahtası
- Keşanlı Ali Destanı - Sersem Kocanın Kurnaz Karısı
- Devekuşu'na Mektuplar
- Hikayeler - Yaşasın Demokrasi - Tuş - Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu
- Hikayeler 2
- Günün Adamı
Haldun Taner Alıntıları - Sözleri
- Sanatçı milleti, yazar milleti, bu onur unutkanlıklarına ve yutturmacılarına karşı insanlığın en büyük panzehiridir. Geçmişte ya da bugün, yapılan, yapılagelmekte olan kaypaklıkları hatırlatarak, yansıtarak, vurgulayarak toplumsal işlevini yerine getirir. Sanatçılar toplumun acımasız, ödün vermeyen belleği olmalıdırlar. (Yaz Boz Tahtası)
- Eşeğin gölgesi diyorsun ya. Aslında eşek nedir o da bir zan, bir tasavvur, bir gölge değil mi? Esasen şu dünyadaki bütün varlıklar birer gölge değil mi? Bütün eserler de birer yankı değil mi? (Eşeğin Gölgesi)
- BALTACI — Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, birine bir iyilik etsen, aceb bunda ne fayda me'mul eyledi ki diye teemmül eder. Bunu da şimdi herkes tıynetince tefsir edecek, kimi gaflet delalet diyecek, belki satıldı, rüşvet aldı diyenler çıkacak. Belki senin burada sabaha kadar kalışına başka niyetler yoranlar bile bulunacak. Aldırma Katerina. İcabı insaniyet elbette ki yaptığı her filin alkışını beklemek değildir. Sen demedin mi önce, asıl insanlık ne kaleler alıp bayrak donatmak, ne de aman isteyen düşmana bir tekme daha atmaktır. Asıl mertlik en olmayacak şartlar içinde bile, hiç anlaşılmayacağını, yanlış anlaşılacağını bile bile insanlık icabını yapmak, sonra da bunun encamına katlanmaktır. (Ve Değirmen Dönerdi Lütfen Dokunmayın)
- Hayat pahalılaştı mı dostluklar ucuzlar. (Koyma Akıl Oyma Akıl)
- Ha denmez, efendim denir. (Keşanlı Ali Destanı)
- Türkiye, batının endüstri uygarlığına benzemeyen acayip bir ülkedir. Türkiye'de ekmeğini kazanmak, başındaki sekiz nüfusu insan altı bir seviyede de olsa besleyebilmek için, gece gündüz, yaz kış demeden, çalışan bir yoksul kitle vardır. Bunların çoğu fiziksel bitkinlik ve maddi olanaksızlık bakımından hafta sonu tatilinden yararlanacak durumda zaten değildir. Sömürü düzeninin kolpları ile büyük firmalar kurmuş , büyük vurgunlar vurmuş açıkgözler ise, filmlerde gördüğümüze benzeyen -kendi deyimleri ile- «Week-End» leri, kararnamenin lütfu olmadan da, haftanın her istedikleri günü istedikleri uzunlukta zaten alabilen mutlu bir azınlıktır. (Hak Dostum Diye Başlayalım Söze)
- "İş yapan eller kirli olmaz evladım. En temiz eller onlardır." (Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil)
- Gerçek kim, biz kim? Ben gerçeği neye benzetirim bilir misin? Güneşe... İkisi de bakanın gözünü yaşartır da onun için... (Huzur Çıkmazı)
- İnsan değil miyiz, kudretliyi çekemez, düşmüş olanı bize benzediği için severiz. (Konçinalar 50 Yaşında)
- Hâsılı ne söyledikse kâr etmedi. Şuna inandım ki, dünyanın en güç işi, laf anlamayana laf anlatmaya çalışmakmış. (Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur")
- "Peki" dedim, "ya Andon?" Arsız arsız güldü: "Andon'un yüzüğünü dün sabah yolladım" dedi. "Onu zaten sevmezdim. Sadece acırdım." "Asıl şimdi acınacak halde. Kendine bir fenalık yapabilir." "Ne yapalım bey'im" dedi. "L'amour est plus fort que la mort*." —Haspanın Fransızcası da vardır.— *: Aşk, ölümden daha güçlüdür. (Yaşasın Demokrasi)
- Hayatınız hakkında büyük bir karar almak, geri dönülmeyecek önemli bir adım atmak üzere misiniz? Yolculuğa çıkınız. (Düşsem Yollara Yollara)
- kadın kısmı teselli etmesini daha iyi bilirdi. (Tuş)
- Kimi emir olmuş sarayda Kimi şeyh geçinir tekkede Kiminin eli işde gözü oynaşta (Eşeğin Gölgesi)
- Kahramanları hep o üst tabaka insanlardı. Ve de aylaktılar. Bir ödevin peşinde koşmayan, dünyada bir işi üstlenmemiş olan insanlardı. Almanların “Musse” dediği başıboşluk, kopukluk, aylaklık elbet bazı düşünce ve duyguları enine boyuna geliştirmeye elverişli bir zaman lüksüdür. Ama bunu bulmak kaç fâniye nasip olur! (Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil)
- Pek muhterem Kadı Efendi Hazretleri, karşınızdaki adam bir gölge karaborsacısıdır. Bir muhtekirdir. Muhakemeniz kendisine bu görüşünde hak verecek olursa yarın bir gölge stokçusu bile olabilir. Bedavaya ucuza kapattığı gölgeleri talep yükselince dışarıya sürebilir. (Eşeğin Gölgesi)
- Seyirci ne kadar ağlarsa filmcinin yüzü o kadar güler. (Ayışığında Çalışkur)
- ... Evet böyle yazmışım. Çünkü her yaşadığımız dakika önce yaşadıklarımızın birikimini, sonra yaşayacaklarımızında tohumlarını içerir. Her geçen dakika biriciktir. Geri gelmez. İyi ve yoğun yaşanan bir dakikada sonsuzluktan bir renk vardır. Yaşamı, kuru taşlar serpili çamurlu bir yol olarak görenler, ancak taştan taşa sıçrayabilmek kaygısı ile, seke seke, yarım ve ham bir hayat yaşarlar. İnsanların çoğunluğu, anları, haftaları, ayları, yılları bir yerlere varmak için köprü olarak kullanıyor. Oysa her an başlı başına bir amaçtır. (Yaz Boz Tahtası)
- Bizde ne asil sınıfı, ne de burjuvazi vardır. Tarihimiz hep halktan yetişmiş vezirler, sadrazamlar, kumandanlar, ulema ve şuara ile doludur. (Alçak sesle) Hatta padişahlarımızın asaleti bile çok su götürür. Ana tarafından köklerini kazısan ya Kafkasyalı bir esircinin ya da Makedonyalı bir at hırsızının kızı çıkar. (Sersem Kocanın Kurnaz Karısı)
- "Çiçek kokulu bir rüzgâr alay eder gibi kravatımı uçuruyor. Benim nasibim böyle zaten... Ben ne vakit bir şeye el atsam, ne zaman hoşuma giden bir şarkı dinlemeye kalksam, çat... Hemen düğmeyi kapayan bir el çıkmıştır muhakkak." (Kızıl Saçlı Amazon - Yaşasın Demokrasi - Tuş)