Yamuk Bakmak - Slavoj Zizek Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Yamuk Bakmak kimin eseri? Yamuk Bakmak kitabının yazarı kimdir? Yamuk Bakmak konusu ve anafikri nedir? Yamuk Bakmak kitabı ne anlatıyor? Yamuk Bakmak PDF indirme linki var mı? Yamuk Bakmak kitabının yazarı Slavoj Zizek kimdir? İşte Yamuk Bakmak kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Slavoj Zizek

Çevirmen: Tuncay Birkan

Orijinal Adı: Looking Awry

Yayın Evi: Metis Yayınları

İSBN: 9789753424691

Sayfa Sayısı: 233

Yamuk Bakmak Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Hitchcock filmleri, Stephen King, korku, bilimkurgu ve dedektif öyküleri, popüler romantik romanlar, günümüz kitle kültürü, Stalinist pornografi, Biçimsel Demokrasi, sonra Lacan, Hegel, Kant, Sade ve diğerleri... Hepsi bir arada, yan yana. 

İçinde hep rahat edegeldiğimiz düşünme ve açıklama çerçevelerinin otomatikliğinin sekteye uğradığı anlarda hissettiğimiz, sezdiğimiz, ama en derinlerdeki mantığına bir türlü nüfuz edemediğimiz için söze dökülmeden kalan şeyler vardır... Son dönemde Avrupa'nın "çevresi"nde yükselen yeni sosyal hareketlerin içinden gelen Slavoj Zizek, belki tam da bu mesafesi sayesinde, bu tür şeyleri söze dökmeyi başarabiliyor. Bunu ilk elde bir arada düşünemeyeceğimiz tema ve kişileri birlikte okuyarak yapıyor: Zizek'e özgü bu "yamuk bakış" sayesinde, dik, cepheden bir bakışla asla görülemeyecek yepyeni düşünce katmanları seriliyor gözlerimizin önüne. Zizek bir taştan diğerine seker gibi yazdığı halde, anlatıyı asla dağıtmadan, olağanüstü bir akıcılıkla, yaşadığımız çağın kültürel ifadelerini boydan boya katedebiliyor.

Hangi alana yerleşiyor bu kitap? Felsefe mi, psikanaliz mi? Film ya da edebiyat eleştirisi mi? Yoksa sosyoloji ya da siyaset mi? Bizce hepsine ve hiçbirine. Sadece şu söylenebilir: Böyle bir metin ancak Zizek tarafından yazılabilirdi.

(Arka Kapak)

Yamuk Bakmak Alıntıları - Sözleri

  • Bugün ekolojik krizde hepimiz “gerçeğin cevabı”nın nihai biçimiyle karşı karşıya gelmiyor muyuz? Doğanın bozulması, çığrından çıkması, simgesel düzenin “dolayımladığı” ve organize ettiği insan praksisine, insanın doğayı tecavüzüne “gerçeğin verdiği bir cevap” değil mi?
  • Detektifin hüneri, “önemsiz ayrıntıların” olası anlamını kavrayabilmekten çok namevcudiyetin kendisini (belli bir ayrıntının yokluğunu) anlamlı görebilmekte yatar -bütün Sherlock Holmes diyaloglarının en ünlüsünün “Gümüş Alev”de geçen şu diyalog olması rastlantı değildir belki de: “Dikkatimi çekmek istediğiniz bir husus mu var?” “Köpeğin geceleyin sergilediği tuhaf davranış.” “Köpek geceleyin bir şey yapmamış ki.” “Tuhaf davranış dediğim de bu zaten,” dedi Holmes.
  • Bir yeri duvarla ya da çitle çevirir çevirmez, “içeri”yi dışarıdan bakan bir gözün görebileceğinden daha geniş bir yermiş gibi deneyimleriz.
  • “bana hiçbir zaman benim seni gördüğüm yerden bakmazsın”
  • "Paniğe kapıldığınızda tek çıkış yolu yalanımızı 'ciddiye alıp' ona sıkı sıkı sarılmakmış gibi görünür."
  • Artık son adımı atmaya mecburuz.
  • Burada bir şeyler eksik.
  • “… son tahlilde, kendimizi her zaman kaçmaya çalıştığımız konumda buluruz, bu nedenle de olmayacak şeylerin peşinde koşmak yerine, kısmetimize razı olmayı ve günlük hayatımızın küçük ayrıntılarından haz almayı öğrenmemiz gerekir.”
  • Lacancı “gerçekteki bilgi” kavramı, ilk bakışta günlük deneyimimizden uzak, tamamen spekülatif, sığ bir abartı gibi görünüyor olmalıdır. Doğanın kendi yasalarını bildiği ve ona göre davrandığı, mesela Newton’un ünlü elmasının yerçekimi yasasını bildiği için düştüğü fikri abes görünür.
  • Holmes’un Watson’a verdiği “temel izlenimleri önemseme, ayrıntıları dikkate al” öğüdü, Freud’un psikanalizin yorumlamayı topyekûn değil ayrıntılarda kullandığı iddiasıyla örtüşür “Psikanaliz rüyalara en baştan itibaren karma yapıda şeyler, psişik oluşumlardan meydana gelen yığınlar olarak bakar".
  • ''Rüya görürken hepimizin yaşadığı özne-nesne ilişkisiyle karşı karşıyayız: Nesneden hızlı olan özne ona gittikçe yaklaşır, ama hiçbir zaman yakalayamaz -rüyada kendisine sürekli yaklaşıldığı halde yine de sabit bir mesafeyi koruyan nesnenin paradoksudur bu.- (…) Nesne-neden her zaman elden kaçırılır, tek yapabileceğimiz onu bir daire içine almaktır. ''
  • hedefine bir kere ulaşınca, eylemin asıl amacının yolun kendisi olduğunu, bir inip bir çıkmak olduğunu kavrayacaksın ..
  • Sadece rüyaymış!
  • Travmalar gömülü kalır.

Yamuk Bakmak İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Zizek'in, sinema ve edebiyat ağırlıklı olmak üzere popüler kültür ürünlerini analize tutarak Lacancı teoriye yaptığı bu girişte, arzu, dürtü, müstehcen yasa, bakış(gaze), sinthome, Gerçek gibi kavramlara ağırlık verilir. Özellikle bakış(gaze)'ı Hitchcock filmlerinden hareketle yorumlar Zizek. Lacan'ın 11. Seminerde söylediklerini de göz önüne alınca bakış'ın oluşum mekanizması benim için hala netlik kazanmadı, onun ne olduğundan ziyade nasıl olduğunu/oluştuğunu kavrayamadığımdan üzerine yazmayı ileri okumalardan umuyorum. Şimdilik aşağıda 20. Seminer Encore'deki şemayı ele almakla yetinicem, ek olarak kitaptaki filmleri not olarak bırakıyorum. Lacan'ın 20. semineri Encore'deki şeması >> (https://i.imgyukle.com/2020/07/19/SO0HnS.jpg) Zizek kitabının yedinci bölümünde "Nesne Var Nesne Var" başlığı altında, dürtü ve arzu nesnesi dışında psikanalizdeki bir başka nesneyi tanımlar; küçük Gerçek nesnesi. Dürtü ve arzu nesneleri? Arzuyu, doğduğu yer olan ihtiyaç-talep ikilisinden hatırlayacak olursak o, talepten ihtiyacın çıkarılmasıyla artık kalandır. Talebin karşılayamadığı koşulsuz aşk beklentisinin, geride özneye bıraktığı şey olan arzu, metonimik, diyalektik bir harekettir. Bu nedenle öznenin arzu ettiği nesne her zaman başka bir nesnedir. Arzu, özneyi, nesnesine kavuşmaya, onu ele geçirmeye, onunla birleşmeye ve tatmine sevk eder ki bu mümkün değildir. Ve bu mümkün değillik noktasında dürtüye dönebiliriz çünkü (her) dürtü ancak bir kısmi dürtü olduğu gibi yine kısmi bir tatmin getirir. Dürtü, arzunun içine daldığı diyalektik ağdan uzak bu diyalektik harekete direnen taleptir. Dürtü arzunun aksine inatçıdır, "mekanik bir ısrardır". Bir hedefe/nesneye varmaktan ziyade onun etrafındaki yolu turlar, nesneyi tavaf eder. Dürtü, arzu gibi mitsel bir birleşmeyle nitelenemez, tek amacı/isteği, nesnenin etrafındaki yörüngeyi tekrarlayabilmektir, başladığı yere geri dönebilmektir. Fakat burada Freud'un dürtü (trieb) ve içgüdü (instinkt) kavramları arasındaki ayrımını hatırlamak gerekebilir. İçgüdü, daha ziyade doğuştan gelen kısmen sabit bir ilişkiyi ima eder ancak dürtünün biyolojiyle bir bağı yoktur, o tamamen simgesele aittir, kültürün bir yaratımıdır ve tabi dürtü kendi döngüsel hareketiyle jouissance'ın bir boyutunu temsil eder. Dürtü ve arzuya değindikten sonra Zizek’in bu ilk iki nesne türüne göre daha ilginç olarak bahsettiği gerçek parçasına şema üzerinnden bakalım. Üçüncü nesne olan bu "küçük Gerçek parçası" doğanın, öznenin arzularına, yaşamına, fantazilerine olan kayıtsızlığını, olan bitenin absürdüğünü temsil ettiği kadar bu anlamsızlığa katlanabilmeyi de mümkün kılar. 20. seminerdeki şemaya baktığımızda gördüğümüz şey üçgenin ortasında J ile gösterilen jouissance'a, öznenin haritalandığı borromeo düğümün üç başarısızlık noktasından/nesnesinden karşı koyuşudur. Şemada üçgenin kenarlarını oluşturan vektörler, örneğin S---->G vektörü, "simgeselin Gerçek'leşmesi" olarak okunur ve vektörün yolu üstünde konumlanan "a" (objet petit a) da buradaki başarısızlığı ve onu cisimleştiren nesneyi belirtir. Simgeselin Gerçek'i temsil etmedeki başarısızlığı olan objet petit a, özne için saf bir hiç'tir. a, simgeseldeki boşluğun oradaki cevapsızlığın yani negatifin pozitif bir sunumudur ve imgesel bütünlüğe ihanet eder. Arzunun sebebidir, eylemin hareket noktasıdır ancak kendi içinde kayıtsız bir hiçtir. Gerçek'teki delik, öznenin fantazisini bocaladığı boş bir perdedir. Bu birinci tür nesne olan arzu nesnesi olarak okunabilir. G---->İ vektörüne bakalım, yolumuzun üzerindeki başarısızlık noktamız "büyük fi"(bunu "O/" olarak işaretlicem), çocuğun anneye atfettiği simgesel fallustur, ki bunun gerçeklikte hiçbir dayanağı yoktur O/, na-mavcut gösterilenin gösterenidir. Zizek yazılarında O/ için "bizi bir şeyi yüce saymaya yönelten nesnedir" der. Önemsiz herhangi bir nesne aşkın anlam ve amacıyla simgesele yardım eden imgesel fallik nesnenenin dikkat çekici, büyüleyici ve tatmin edici cazibesini üstüne alır. Ve psikanalizdeki ikinci nesne olan dürtü nesnesi olarak okunabilir, yani mide bulandırıcı jouissance'ı cisimleştiren imgedir. İ---->S vektörüne bakalım, bu kez ki başarısızlık noktamız çizik Öteki'dir ([S(A/) olarak işaretlicem]. Simgesel, içeriksiz bir farklılıklar dokusudur ve onun anlam gösterisini onaylayacak hiçbir şey yoktur. S(A/), gerçeğin küçük bir parçasıdır, hakikattir, "hepsi olmayan" dır. İmgesel simgesel ve Gerçek'in birbiriyle olan bu ilişkilernden gelen başarısızlık nesneleri, ortadaki Jouissance'a karşı koymanın üç yoludur ve bu da bizim gerçeklik alanımızı oluşturur. Jouissance, bizim kastrasyonda ödediğimiz bedeldir ancak bizi hem iten hem çeken bir özü vardır. Peki böylesine bir anlayıştan geriye ne tür bir özne kalır? Bu uzun alıntıyla bitirelim: - Lacan'a göre Freud, "akıldışı dürtülerin kurbanı" şeklinde, Lebensphilosophie*'ye özgü bir insan imgesi önermez hiçbir şekilde; Aydınlanma'nın temel jestini koşulsuz benimser: Geleneğin dışsal otoritesini reddeder ve özneyi boş, biçimsel bir negatif özilişki noktasına indirger. Sorun şudur ki kendi kendinin güneşi olarak "kendisi etrafında dönen" bu özerk özne kendinde "kendinden fazla bir şey"le, merkezinde yabancı bir bedenle karşılaşır. Lacan’ın uydurduğu extimité terimi tam da bunu, mahremiyetin ortasındaki yabancıyı adlandırmayı hedefler. Özne tam da "sadece kendisi etrafında dönerek", "kendinde kendinden fazla" olan bir şeyin, Lacan’ın Almanca das Ding sözcüğüyle atıfta bulunduğu travmatik keyif çekirdeğinin etrafında döner. Özne bu döngüsel harekete, çok yakınına yaklaşılmyacak kadar "sıcak" olan Şey'le arasındaki mesafeye verilen bir addan başka bir şey değildir belki de. Özne, işte bu Şey sayesindedir ki evrenselleştirilmeye direnir, simgesel düzen içindeki bir yere -bu boş bir yer olsa bile- indirgenemez. İşte bu Şey yüzündendir ki komşuna duyduğun sevgi bir noktada zorunlu olarak yıkıcı bir nefrete dönüşür. Ne diyordu Lacan? Seni seviyorum, ama sende senden fazla bir şey, objet petit a var, bu yüzden de seni sakatlıyorum. - (s. 224-5) *Lebensphilosophie, felsefenin en önemli odağı olarak yaşamın anlamını, değerini ve amacını vurgulayan felsefi bir düşünce okuludur. [Wiki] Adı Geçen Hitchcock Filmleri Psycho (1960) - The Birds(1963) - Rear Window (1954) - Vertigo (1958) - North by Northwest (1959) - Notorious (1946) - The 39 Steps (1935) - Strangers on a Train (1951) - The Man Who Knew Too Much (1956) - Frenzy (1972) - The Lady Vanishes (1938) - Turn Curtain (1966) - Saboteur (1942) - Lifeboat (1944) - Foreign Correspondent (1940) - Young and Innocent (1937) - I Confes (1953) - Under Capricorn (1949) - The Trouble with Harry (1955) - Rope (1948) - Shadow of a Doubt (1943) - Mr. & Mrs. Smith (1941) Diğer Filmler The Maltese Falcon (1941) - Woman in The Window (1944) - Creepshow (1982) - Night of The Living Dead (1968) - Empire of The Sun (1987) - The Elephant Man (1980) - Lady in the Lake (1946) - The Sting (1973) - The Edge (1966)- The Great Dictator (1940) - Limelight (1952) - Monsieur Verdoux(1947) - Manhunter(1986) - Out Of Africa (1985) - Murder My Sweet (1944) - Out of The Past(1947) - Body Heat(1981) - Shane(1953) - Le de Samourai(1967) - Following (1998) - Seven Brides for Seven Brothers (1954) - The Shootist (1976) - Bronyenosyets Potyomkin (1925) - Mad Max I ve II (1981) - When a Stranger Calls (1979) - Brazil (1985) - Lili Marlen (1985) - Once Upon a Time in The West (1968) - My Name is Nobody (1973) - Blowup (1966) - Cat People (1982) - The Seventh Victim (1943) - Aliens I, II ve III(1979-92) - Letter from an Unknown Woman (1948) - İçindekiler Önsöz Teşekkür I Gerçeklik Ne Kadar Gerçektir? 1. Gerçeklikten Gerçeğe 2. Gerçek ve Maruz Kaldığı Değişimler 3. Arzunun Gerçeğinden Kaçmanın İki Yolu II Hitchcock Hakkında Asla Çok Şey Bilinemez 4. Külyutmazlar Nasıl Yanılır? 5. Hitchcockçu Leke 6. Pornografi, Nostalji, Montaj: Bir Bakış Üçlüsü III Fantazi, Bürokrasi, Demokrasi 7. İdeolojik Sinthome 8. Postmodernliğin Müstehcen Nesnesi 9. Biçimsel Demokrasi ve Huzursuzlukları Sözlük (Mihriban Karadağoğlu)

Zizek'e göre hiçbir şey tek bir açıdan değerlendirilemez. Onun durumlara bakışı bazen anamorfik, bazen simgeseldir. Ona göre, kitaptaki bir söylemi bağlamında, bakışlar kayar, geçer, aktarılır, elden kaçırılır. İşte onun ortaya atacağı yamuk bakış tam da burada devreye girer. Lacancı psikanalize başlangıcını bile bu bakış sayesinde sondan yapar, Hitchcock filmlerine sosyolojik, psikanalitik, felsefi, yaklaşımını bu bakışla ortaya koyar. Kitap boyunca her açıdan üstün nitelikte gösterdiği bu bakışını aşama aşama bize kullandırtır, bu sayede cümleleri tekrar tekrar okutur ve sonunda Yamuk Bakmaya bir incelemeyi bile yamuk bakışlarla getirmemizi sağlamış olur. Kitabı okurken her bölümde herhangi bir Zizek röportajı izliyormuş gibi hissetmek güç değil. Zira Zizek, klasik konuşma havasıyla sıralıyor kelimeleri. Bir şeyler anlatma amacı yok, düşünme ve düşündürme amacı var. Bize izlediğimiz sıradan bir filmin nereden baktığımıza bağlı olarak bizi nerelere götürebileceğini, bir kitapta karşımıza çıkan bir terimin aslında birçok farklı noktaya işaret edebileceğini göstermeye çalışıyor öncelikle. Bu bağlamda bizi birbirinden uzak yamuk bakışların ilginç bir kompozisyon oluşturduğu zihnine davet ediyor. Kitap veya içinde bulunduğumuz zihin boyunca karşımıza devamlı çıkan kavramlar mevcut. Yabancılaşma, Öteki, bilinçdışılık… Birbiri ardından gelen ve her birinin farklı alanlarda karşılıkları olan bu kelimeler, Zizek'in yamuk zihninde bizi karşılayan ilk şeyler. Kavramlarla tanışmamız bizi sinemadan psikanalize, felsefeden fiziğe atlatan ilk basamaklar oluyor. Burada Zizek'in bu atlayışları bilinçli bir şekilde yaptığı açık. Zira bir kavramın birden fazla alanda karşılıklarını görmek bize yeni bakışlar, yeni perspektifler kazandırıyor. Daha sonra basamakları çıktıkça bulunduğumuz yeri de sorgular hale geliyoruz. Zizek burada ne anlatıyor, neye işaret ediyor, bu ifade şununla bağlantılı olabilir mi?.. Aslında bu bile oyunun bir parçası haline geliyor, yamuk bakışlar çevremizi sardıkça oyundan uzaklaşmak da bizi en son basamağa yaklaştırıyor en nihayetinde. Zizek'in yamuk bakışları onun yalnızca kavramların içinden geçmesine veya devamlı kendi zihninde yer değiştirmesine sebep olmuyor. Analizleri onu sıradan bir film veya edebiyat eleştirmenliğine götürmüyor. Onun yerinin çok daha sağlam olmasının sebebi kitapta da açıkça görülebileceği gibi kendi incelemeleri arasında geçişler yapıp birbirinden bağımsız gibi görünen alanları birbirine bağlaması oluyor. Örneğin Antonioni'nin Blow Up filminin cinayet nesnesizliğinden, Lacan'ın objet petit a'sının işaret ettiği nihai sona ulaşımı Zizek'in bu takdire şayan incelemelerinden yalnızca bir tanesi. Kendisinin de bölümlerde sık sık kullandığı ''kopuş'' terimi, kitabı anlatan en iyi kelime belki de. Zira Zizek kavram analizlerinde, incelemelerinde durumlara attığı tersten, alttan, üstten bakışlarıyla yorumladığı anlamı zaman zaman kopartıyor da. Kitapta yaptığı bir ayrım bağlamında Zizek'e göre bu yapısöküm de ancak birtakım bakışlarla ortaya çıkabilir, bakma eylemiyle değil. Yamuk bakışların bir önemi de burada ortaya çıkmış oluyor. Tüm bunları görmek bizi kitabın götürmek istediği yere ulaştırıyor: Biz insanların tek ihtiyacı bulanık bir görüntüdür aslında. Felsefe, özerk ama bir anlamda tüm topluma hitap edebilen bir dile sahiptir. İdeolojiler felsefenin kendi dilinde anlam kazanır, fikirler bu sayede kitlelere ulaşabilir. Bulunduğumuz durumlara tersten bakabilmek felsefenin en önemli güçlerinden birisidir. O yamuk, çarpık bakış Antik Çağda Zenon'un paradokslarının aslında bir paradoks dahi olmadığını, Rorty'nin liberal ütopyasının kendi içinde nasıl çelişkiler barındırdığını gösterir bize. Lacan'ın tabiriyle ''kurgu gibi yapılanan hakikati'' tersine çevirmek, ona farklı bakışlar atmak bizi analitik bir dünyaya götürür. Zizek'in bir sosyolog, felsefeci olması haricinde, Hegelci veya Marksist kişiliğinin dışında yaratmak istediği şey de tam olarak bu hakikate atılan farklı bakışlardır. Çünkü bizi çözüme ulaştıracak şeyler bu yamuk bakışlardır, zaman zaman yok olup gitseler de. (Başak)

Bazı şeyler sadece bakarak görülmez: "nesneye bakan göz öznenin tarafında, oysa bakış nesnenin tarafındadır." Zizek'in sadece beyazperde değil, hayatın tüm alanında sadece bakmanın yeterli olmadığını aynı zamanda görmek gerektiğini defaatle vurguladığı enfes bir kitap. Kitapta genel olarak Lacan'cı psikanaliz ile olaylara bütüncül yaklaşılır iken aynı zamanda benim için etkisi çok daha yüksek olan ünlü yönetmen alfred hitchcock 'un filmlerinin psikanalizini temel almaktadır. Farklı dönemlerde tekrar okunduğunda ve pek tabi kitapta geçen filmleri bir de yamuk bakarak izlediğinizde alınan keyif artacaktır. (Gökhan Ç.)

Yamuk Bakmak PDF indirme linki var mı?

Slavoj Zizek - Yamuk Bakmak kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Yamuk Bakmak PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Slavoj Zizek Kimdir?

Ljubljana, Slovenya'da (o tarihte Yugoslavya'nın bir parçasıydı) doğdu. Felsefe doktorasını Ljubljana'da aldı ve Paris Üniversitesi'nde Psikanaliz eğitimi gördü. Batı ülkeleri tarafından saygı görmesinden ötürü sosyalist Yugoslavya'da fazla baskıya maruz kalmadığını belirtmektedir. 1990 yılında Slovenya Cumhuriyeti Başkanlığı için Slovenya Liberal Demokrat Partisi'nin adayıydı.

Žižek popüler kültürün yeniden okunmasında Jacques Lacan'ın çalışmalarını kullanmasıyla ünlüdür. Şu konuları da içeren sayısız konuda yazmaktadır; ideoloji, köktendincilik, hoşgörü, politik doğruluk, küreselleşme, öznellik, insan hakları, Lenin, mit, internet, postmodernizm, çok kültürlülük, post-marksizm, David Lynch ve Alfred Hitchcock. Düşünürün sevdiği ve önerdiği filmler Hero'dan Korkunç Ivan'a kadar çeşitlilik göstermektedir. Çağdaş felsefenin görmezden gelinemeyecek önemli bir ismidir.

Žižek Sosyoloji Enstitüsü, Ljubljana Üniversitesi, Slovenya'da uzman araştırmacı olarak görev yapmaktadır. Aynı zamanda, burada sıralanan üniversitelerin yanı sıra başka üniversitelerde de misafir profesör olarak ders vermektedir: The University of Chicago, Columbia, London Consortium, Princeton, The New School, The European Graduate School, The University of Minnesota, The University of California, Irvine and The University of Michigan. Bugünlerde Birkbeck Institute for the Humanities Birkbeck, Londra Universitesi'nde uluslararası yönetici olarak çalışmaktadır.

Žižek 2004 yılında 26 yaşındaki Arjantinli model Analia Hounie ile ikinci evliliğini yaptı, daha önce Renata Salecl ile evliydi.

Žižek mesleğinin başlangıcında 1970'lerin Yugoslavya'sının politik ortamında engellendi. 1975'te master tezinin siyasi açıdan şüpheli görülmesinden sonra Ljubljana Üniversitesi'nde bir yer sahibi olması önlendi. Takip eden yıllarda Yugoslavya Ordusu'nda görev aldı ve sonunda Jacques Lacan'ın psikonalitik teorisine dönük kuramsal odaklanmaları olan bir grup Slovenyalı bilgin ile yakınlaştı.

Žižek'in büyük bir sosyal kuramcı olarak uluslararası tanınması 1989'da İngilizce basılan ilk kitabı The Sublime Object of Ideology'ye kadar sürdü. Žižek'in en dünya çapında en çok tartışılan kitabı The Ticklish Subject (1999), onu açıkça dekonstrüksiyonizmcilerin, Heideggercilerin, Habermascıların, bilişsel işlemlerle uğraşan bilimadamlarının, feministlerin ve Žižek'in New Age "obskürantizmciler" olarak tanımladıklarının karşısına koyar.

Žižek'in çalışma ve düşünceleri belirlemedeki sorunlardan birisi onun kuramsal konumunu çok sık olarak kitapları arasında, hatta bazen aynı kitabın farklı sayfalarında değiştirmesidir (mesela, Lacan'ın yapısalcı mı yoksa post-yapısalcı mı olduğu konusunda). Bu nedenle onu eleştiren bazı kişiler, onu tutarsızlık ve entelektüel düzey eksikliği ile suçlamaktadır. Ne var ki Ian Parker herhangi bir "Žižekyen" felsefe sistemi bulunmadığını öne sürmektedir çünkü Žižek, bütün tutarsızlığıyla beraber, bize, bizim bir tek yazardan neyi almak ve onda neye inanmak istediğimiz konusunda daha derinlemesine düşünmemiz konusunda yardımcı olmaya çalışıyor.(Parker, 2004) Aslında, Žižek'in kendisi, bir felsefecinin tavrının, bizim kendi ideolojik ön kabullerimizi sorgulamak yerine bize dünyayı anlatan Büyük Öteki gibi davranmak olmaması gerektiğini tartışarak, Jacques Lacan'ın kendi kuramlarını sürekli yenilemesini savunmaktadır. Žižek için felsefeci, soruları yanıtlamaya çalışan birisinden daha çok, eleştiren birisidir.

En son olarak Žižek Abercrombie & Fitch için hazırlanan bir katalogda yer alan Bruce Weber'in fotoğraflarına eşlik edecek bir metin yazdı. Büyük bir entelektüelin reklam metni yazmasının uygun olup olmadığı sorulduğunda, Žižek Boston Globe'a şunları söyledi: "Eğer para kazanmak için bu tür işler yapmak veya tam zamanlı çalışan Amerikalı bir akademisyen olarak imtiyazlı bir yer kapmak için kıç öpmek zorunda kalmak arasında bir seçim yapmam istenseydi böyle yerlerde yazı yazmayı seçmekten zevk alırdım!"

Kendisine dönük ters ifadelerden utanmayan ateşli ve renkli bir öğretim üyesi olarak kabul edilmektedir. Üç bölümden oluşan 'The Pervert's Guide to Cinema' belgeseli İngiltere kanalı More4'da Temmuz 2006'da yayınlandı.

Slavoj Zizek Kitapları - Eserleri

  • Yamuk Bakmak
  • Tarkovski
  • Matrix
  • İdeolojinin Yüce Nesnesi
  • Zizek'ten Nükteler
  • Acı Çeken Tanrı
  • Şiddet
  • Cinsel Olan Politik midir ?
  • Ahir Zamanlarda Yaşarken
  • David Lynch
  • Antroposen'e Hoşgeldiniz
  • Günümüz İdeolojisinden Kesitler
  • Kieslowski
  • Sanat
  • 1968
  • İmkansızı İstemek
  • Hiçten Az
  • Tehlikeli Rüyalar Görme Yılı
  • Dünyadaki İsyanların Anlamı
  • Kırılgan Temas
  • Bedensiz Organlar
  • Lacan Hakkında Bilmeyi Hep İstediğiniz Ama Hitchcock'a Sormaya Korktuğunuz Her Şey
  • Kendini Tutamayan Boşluk
  • İslam Arşivleri
  • Kıyametin Versiyonları
  • Antigone'nin Üç Yaşamı
  • Lubitsch
  • Komünist Ufuk
  • Hitchcock
  • Önce Trajedi Sonra Komedi
  • Hegel ve Freud
  • İdeolojiyi Haritalamak
  • Gülünç Yücenin Sanatı: David Lynch’in Kayıp Otoban’ı Üzerine
  • Zaten Yoktular
  • Umutsuz Olma Cesareti
  • Avrupa Ne İstiyor?
  • Olumsallık Hegemonya Evrensellik
  • Stalinizm ya da Stalin İnsanın İnsanlığını Nasıl Kurtardı
  • Mimari Paralaks
  • İdeolojinin Aile Miti
  • Olumsuzla Oyalanma
  • Biri Totalitarizm mi Dedi?
  • Lenin Üzerine
  • Gıdıklanan Özne
  • Paralaks
  • Adını Söylemeye Cesaret Eden Bir Sol
  • Hegel ve Bağlı Beyin
  • Kaybedilmiş Davaların Savunusu Adına
  • Komünizm : Yeni Bir Başlangıç : Komünizm Fikri II New York Konferansı 2011
  • Marx Okumak
  • Ödünç Alınan Irak Çaydanlığı
  • Evrensel İstisna
  • Mutlak Geritepme
  • Lacan: Eine Einführung
  • Pandemic!
  • Güpegündüz Hırsız Gibi
  • Mesih Garabeti
  • Lacan'ı Nasıl Okumalıyız?

Slavoj Zizek Alıntıları - Sözleri

  • “Geleneksel düzenin asla geri getirilmemesi gerektiği” düşüncesinde değilsek niye devrim yapalım ki? Mao’nun yaptığı, ihlali ciddiye alarak onu törensi, oyunsu karakterinden yoksun bırakmaktır: Devrim sadece geçici bir emniyet sübabı, ertesi sabah ayılmayla sonuçlanan karnavelesk bir patlama değildir— kalıcı olması için yapılır. Dahası, bu karnavelesk askıya alma mantığı geleneksel hiyerarşik toplumlarla sınırlıdır. Kapitalizmin, özellikle de günümüzün “geç kapitalizminin tamamen kökleşmesiyle bir anlamda hâkim “normal” hayatın kendisi kendinde sürekli devrim yaparak, ters çevirmelerle, krizlerle ve yeniden icatlarla “karnavallaşmaktadır”; bu nedenle kapitalizmi “sabit” bir etik konumdan eleştirmek gittikçe daha istisnai bir hal almaktadır. Hâl böyleyken, temel ilkesi kendinde sürekli devrim yapmak olan bir düzende nasıl devrim yapacağız? Belki de günümüzün asıl sorusu budur. (Bedensiz Organlar)
  • Superman III' de (filmde) çok güzel bir ayrıntı vardır : Dünyaya kızan Superman bir anlığına kötülüğe kapılır, Piza' ya uçar ve eğik kuleyi düzeltir. Gerçekte Piza'yı ilgi çekici kılan nedir? Kulenin bir şekilde "kayık" olması ve düz duramaması şeklindeki saçma olgu nedeniyle ilginçtir burası. Yapılacak en kötü şey onu düzeltmektir -bu edim Piza'yı farksızlığa geri götürür ve onu ayırt edici özelliğinden mahrum bırakır. Bu hikâyenin verdiği ders evrenseldir ve temel ontolojik sonuçlar barındırır : Bir şeyin var olması için dengeyi bozan, göze çarpan bir şeye dayanması gerekir. Kuantum kozmolojisinin bize öğrettiği gibi evren boşluktan, dengenin bozulmasından ex nihilo (hiçten) doğmuştur. (Bedensiz Organlar)
  • Kısacası Amerikalılar saymaya '1'den başlarken, Avrupalılar '1'in halihazırda '0'ın yerinde durduğunu bilirler. (Evrensel İstisna)
  • “Bir kredi anlaşmasına varılınca borçlu kişinin onu geri ödemesi bile beklenmiyor – borç doğrudan bir kontrol ve hükmetme yöntemi olarak görülüyor.” (Avrupa Ne İstiyor?)
  • Senin bittiğin ve evrenin geri kalanının başladığı yer neresi? Veya evrenin bitip de senin başladığın yer neresi? Kendini ve doğayı kesiksiz bir bütün olarak görebilirsen sorun çözülür; özgür iradeye karşı belirlenimcilik karmaşası da böylece biter. (Zaten Yoktular)
  • Hiç aşık oldunuz mu? Korkunç bir şey, öyle değil mi? İnsanı çok kırılgan yapıyor. Göğsünüzü ve kalbinizi açıyor ve birinin içeri girip sizi mahvetmesine izin veriyor. Hiçbir şeyin sizi yaralayamaması için bütün savunma mekanizmalarını inşa edip, zırhınızı kuşanıyorsunuz, sonra aptal bir insan, diğer aptallardan bir farkı olmayan aptal bir insan hayatınıza giriyor… Onlara kendinizden bir parça veriyorsunuz. Halbuki bunu istememişlerdi. Bir gün sizi öpmek ya da size gülümsemek gibi ahmakça bir şey yaptılar ve sonrasında hayatınız artık sizin olmaktan çıktı. Aşk rehin alır. İçinize girer. Sizi içerden kemirir ve sonuçta karanlıkta ağlamanıza neden olur. “Belki de sadece arkadaş olmalıyız” gibi basit bir ifade kalbinize saplanan bir cam parçasına dönüşür. Acı verir. Sadece hayalinizde değil. Sadece zihninizde değil. Ruhunuzu acıtan, içinize girip sizi parçalayan gerçek bir acıdır bu. Aşktan nefret ediyorum. (Şiddet)
  • Marksist perspektifte insan üretkenliğinin esas amacı insan ihtiyaçlarının giderilmesi değildir; daha ziyade bir tür aklın kurnazlığı mantığı içinde, ihtiyaçların giderilmesi insan üretkenliğinin genişlemesi için kullanılmaktadır. (Kendini Tutamayan Boşluk)
  • Başkasının mahremiyetini ihlal etmemeye özen göstermek, kolayca onun acısı karşısındaki duyarsızlığa dönüşebilir. (Kırılgan Temas)
  • Femme fatale doğrudan, dilsel ve fiziksel olarak açık sözlü cinsel saldırganlıkla, doğrudan kendi kendini mallaştırma ve kendi kendini kullanmayla, "orospunun bedenindeki pezevenk" zihniyetiyle niteIenir. Ya da filmin tanıtım posterinde yazdıkları şekliyle: "Çoğu kimsenin karanlık bir yanı vardır ... Bu kadının başka hiçbir şeyi yoktu." (David Lynch)
  • Mümkün olduğunca tarafsız, net ve kesin olarak ne yaptığımızın, ne yapmadığımızın mutlaka hesabını tutmalıyız. Bunu yaparsak kafamız karışık olmayacaktır. Mide bulantısına, yanılsamalara ve moral bozukluğuna katlanmayacağız. (Önce Trajedi Sonra Komedi)
  • hayati olan şey aynılık beklediğimiz yerde bir farklılık olması degil, farklılık beklediğimiz yerde bir aynılık olmasıdır (Zizek'ten Nükteler)
  • “Giorgio Agamben bir röportajında, ‘düşünce, umutsuz olma cesaretidir,’ demişti... En kötümser teşhisin dahi, şu meşhur tünelin sonundaki ışığı ima edip moral vererek sözünü noktaladığı tarihsel anımız için bilhassa geçerlidir bu içgörü.'' (Umutsuz Olma Cesareti)
  • Huri kelimesini kullanan Kur'an, tatlı niyetine yenen ''beyaz kuru üzüm'' anlamına gelen Aramice hur kelimesini kullanan ilk Hristiyan metinlere yaslanmıştı. Önderinin vaadini sözcüğü sözcüğüne yorumladığından dolayı intihar bombası patlatıp şehit olmaya karar veren genç bir adamın neyi sözcüğü sözcüğüne yorumladığına bakalım: ''Cennet'in kapıları sizler için açılmıştır. Bal ırmaklarının kıyılarında sizleri bekleyen siyah gözlü bakireler vardır.'' ''Kendini kankalarıyla dolup taşan bir cennette bulan'' bu genç adamın ''yetmiş huri yerine bir avuç dolusu beyaz kuru üzüm geldiği'' zaman yüzünde nasıl bir ifadenin uyanacağını hayal edelim. (Zizek'ten Nükteler)
  • Titanik gerçekten de bir felaketi, geminin buzda­ğına çarpmasını anlatan bir film mi? Tam felaket ânına dikkat edersek: Felaket tam olarak, iki genç aşığın (Leonardo di Caprio ve Kate Winslett), aşklarını cinsel ilişkiyle eksiksiz hale getirmelerinin hemen ardından, geminin güvertesine çıktıkları anda gerçekleşir. Ancak hepsi bu kadar değil: Eğer hepsi bu kadar olsaydı, felaket basitçe ikili ihlale (gayrimeşru cinsel ilişki; sınıfsal ayrımları aşmak) karşı verilmiş Kaderin cezası olurdu. Ayrıca, güver­teye çıktıklarında Kate sevgilisine, tutkuyla, ertesi sabah New York’a vardıklarında, gerçek aşkıyla bir­likte yaşayacağı yoksul bir hayatı, zenginlerin ara­sında yaşayacağı yoz bir hayata tercih edip gemiyi onunla birlikte terk edeceğini söyler. Tam da bu anda gemi, şüphesiz ki gerçek bir felaket olacak olan çiftin New York’taki birlikteliğini engellemek için buzdağına çarpar - gündelik hayatın sefaletinin aşklarının sonunu getireceğini tahmin etmek çok da zor değildir. Dolayısıyla felaket, onların aşklarını korumak için, “sonsuza dek mutlu” yaşayacakları illüzyonunu sürdürebilmek için gerçekleşir... (İdeolojinin Aile Miti)
  • Birçok tuhaf ve harika şey var, Ama hiçbir şey insandan daha tuhaf bir biçimde harika değil. İnsan konuşmayı ve rüzgâr hızında düşünmeyi öğretti kendine.. (Antigone'nin Üç Yaşamı)
  • Canavarsı devrim teması, yani devrimin canavar olarak resmedilmesi, muhafazakar bir unsurdur ve romanın formu (ana karakterin ölüm anındaki iti­ rafı) belirgin bir biçimde, Shelley’nin zamanında popüler olan muhafazakar türle ilgilidir. Ve bu za­ manda, tövbekar radikaller, reform önerilerinden vazgeçmelerinin ardından, evrensel özgürlük ve kardeşlik hayallerinin felakete varan sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kaldılar. (İdeolojinin Aile Miti)
  • Yüce ile gülünç arasında sadece bir adımlık mesafe bulunur. (Zizek'ten Nükteler)
  • 68 sonrasının kapitalizmi özgül bir iktisadi, toplumsal ve kültürel bütünlük yarattığı ölçüde, bu bütünlüğün kendisi “postmodemizm” adını haklı çıkarır. (Mimari Paralaks)
  • Umarım ki, her şey yoluna girdiğinde, her şey normale döndüğünde, normallik eskisinden farklı bir anlam taşıyor olsun. (Zaten Yoktular)
  • En büyük korkunuz? —Öldükten sonra dirilmek. Canınızı ne sıkar? —Aptalları mutlu görmek. Aşk nasıl bir şeydir? —Büyük bir talihsizlik. Hayatınızın aşkı? —Felsefe. Geçmişinizi değiştirebiliyor olsaydınız, neyi değiştirirdiniz? —Doğumumu. Sofokles’le aynı fikirdeyim: En büyük şans doğmamış olmaktır. Hayatın size öğrettiği en büyük ders? —Hayat, size öğretecek hiçbir şeyi olmayan aptal ve anlamsız bir şeydir. (Zaten Yoktular)