Yaratık - John Fowles Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Yaratık kimin eseri? Yaratık kitabının yazarı kimdir? Yaratık konusu ve anafikri nedir? Yaratık kitabı ne anlatıyor? Yaratık kitabının yazarı John Fowles kimdir? İşte Yaratık kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: John Fowles
Çevirmen: Serdar Rifat Kırkoğlu
Orijinal Adı: A Maggot
Yayın Evi: Ayrıntı Yayınları
İSBN: 9789755392776
Sayfa Sayısı: 560
Yaratık Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Yaratık, günümüz İngiliz edebiyatının en ilginç ve en çarpıcı gerilim romanlarından biri. Tıpkı Dostoyevski'nin romanlarında olduğu gibi, insanı saran paradokslarla dolu etik bir derinliğe ama aynı zamanda da, Fowles'un virtüözlük düzeyindeki hikâye anlatma tekniğinden kaynaklanan soluk kesici bir sürükleyiciliğe sahip.
Yazarın zihninde aralıklarla beliren ve gitgide vücut kazanan, tuhaf bir imgedir anlatılan. Soğuk, karanlık bir ilkbahar gününde, sonsuz kıraç toprakların ufuk çizgisinde yol alan küçük bir atlı kafile imgesi... gizemli bir kadının da dahil olduğu bu kafilenin bilmecelerle dolu yolculuğu... ve yolun sonundaki beklenmedik ölümün ardından gelen sorgulama... Sıradan bir polisiye olayın ötesine uzanıp metafizik boyutlara erişen ve bilimkurgusal tınılar da taşıyan girift bir anlatı.
Çağdaş İngiliz edebiyatının en önde gelen yazarları arasında sayılan John Fowles, Viktorya dönemi İngiltere'sinde geçen Fransız Teğmenin Kadını adlı ünlü romanında olduğu gibi, yine tarihsel bir arkaplanı romanına fon olarak seçiyor. Ama, amacı kesinlikle klasik anlamda tarihsel bir roman yazmak değil. Sade yaşantılarıyla kilise kurumunun otoritesine kökten karşı çıkışlarıyla tanınan, İsa'nın dünyaya yeniden bir "kadın" olarak geleceğini ileri süren, gündelik hayatlarında komünizan öğelere rastlanan, yoksulluğu ve cinsel perhizi savunan Shaker mezhebinin öğreti ve pratikleri üzerine temelleniyor roman. Ancak Fowles karşımıza, geçmişe gelecekten bakan ve o zamanın zihniyetini çağdaş bireyin moderniteyle yüklü, son derece karmaşık görüş açısından değerlendiren bir yazar kimliğiyle ortaya çıkıyor Yaratık'ta. Bir yandan, 18. yüzyıl İngiltere'sinin toplumsal tabakalaşmasına, törelerine, sınıf atlama yapılarına ilişkin çok ilginç ayrıntılar ortaya koyarken, bir yandan da, kurmaca bir yapıt meydana getirdiğinin bilincinde bir yazar olarak, sürükleyici hikâyeler anlatabilme yeteneğini seferber ediyor.
1985 yılında Fransa'da en iyi çeviri roman seçilen Yaratık, insana hummalı bir okuma keyfi tattıran, elinizden bir an olsun bırakmak istemeyeceğiniz, o ender edebiyat başyapıtlarından biri.
Yaratık Alıntıları - Sözleri
- “Daha çok sevgi, kardeşim…”
- Bizler, yetkinlikten uzak sözcüklerden ve fikirlerden ibaret olduğumuzu görmeden ve sandığımızdan çok farklı amaçlara hizmet ettiğimizi anlayamadan, kendimizi çok gerçek bir şey sanıyoruz.
- … duyularımızın ve bize verilen kısacık yaşamın zincirlerine vurulmuşuz bizler, işte bunun için hiçbir şeyi göremiyoruz.
- Elbiselerden yoksun vücudumdan daha da kötü durumda olan, bu dünyaya çırılçıplak atılmış olan ruhumdu.
- Bereket versin ki bu zavallı insanlar o zamanlar ne kadar acınacak durumda olduklarının bilincinde değildirler. Yaşam budur ve onu değiştirmeyi akıldan geçirmek mümkün bir şey gibi gözükmemektedir; yalnızca her gün o günün sıkıntılarına direnmek olan temel ilkeye uymak gerekmektedir.
- Biz ölümlüler, Newgate Hapishanesi'ndeki tutuklular gibiyiz, diye sürdürdü sözlerini; duyularımızın ve bize verilen kısacık yaşamın zincirlerine vurulmuşuz bizler, işte bunun için hiçbir şeyi göremiyoruz.
- Seni niçin hor gördüklerini söyleyeyim mi sana? Çünkü karşılığında sen onları hor görmüyorsun.
- Her şey altüst olduğunda, daha iyi bir dünya mı olacak burası?
- Kaderimizi takip edelim ya da yolumuzu değiştirelim.
- İnanmış olduğum şeye inancım büyüktü.
- ...bu bakışma çok daha uzun sürer, doğal sayılamayacak kadar uzun sürer, adeta konuşmaktadırlar oysa dudakları kımıldamaz. Başka insanların da olduğu 1odada bulunan 1karı kocanın ya da 2kardeşin arasında geçecek türden 1bakışmadır bu, hissettikleri şeyleri birbirlerine söyleyemedikleri durumdaki 1bakışma. Ama bu 2kişi arasındaki bakışma herkesin arasında ifade edilemeyecek o alışıldık duygu iletişiminin çok daha ötesine geçer...
- … gerçekte bizler: on altı yaşında düşünmeye başlıyoruz, on yedimizde seviyoruz, on sekizimizde ağlayıp sızlanıyoruz ve on dokuzumuzda ideal erkeğimizi bulamazsak (aramızda kalsın çok zor bir görevdir bu) elveda babacık diye ağlıyoruz ve sonra da şen şakrak tasasız kalp hırsızımızla kaçıyoruz. Çünkü bir kez hayatlarımızın baharını aştık mı, son derece itici bir fizyonomisi olan, yaşı ilerlemiş, sinameki ve değersiz biriyle başgöz edilme riskini de taşıyoruz.
- Sen de benim kadar iyi biliyorsun ki, Havvadan doğmuş olmak dışında, hiçbir büyük suç işlemedi o.
- “Bir erkeği nasıl hor görürsün?" “Ondan uzak dururum ya da arzusunu hiçe sayarım."
- "Kafam allak bullak oldu, efendim. Benden ne istediğinizi bilemiyorum. Genç adam ayağa kalkar ve ocağa doğru yürür. "Senin olduğundan çok daha fazla 1şeyi, Fanny."
Yaratık İncelemesi - Şahsi Yorumlar
#1001kitap~~~ #JohnFowlesKülliyatı~~~: John Robert Fowles, Oxford Ünivesitesi'nde gördüğü Fransızca eğitiminin ardından Fransa ve Yunanistan'da öğretmenlik yaptı. İlk romanı olan Koleksiyoncu'nun başarı kazanmasının ardından kendini tamamen yazarlığa adayarak, postmodern romancıların öncülerinden 1i kabul edilen Fowles, yayımlanan ilk eseri The Collector (Koleksiyoncu) ile büyük üne kavuşmuş ve ticari başarı kazanmıştır. Aslında Koleksiyoncu, Fowles'un üzerinde çalışmaya başladığı ilk romanı değildir. 1950'li yılların başında yazımına başladığı Büyücü (sıradaki okuyacağım kitabı) adlı eseri, Fowles'un üzerinde çalıştığı ilk romandır ve ancak 1965 yılında basılabilmiştir... Yaratık çok ilginç başlayıp soluksuz okuduğum son sayfalarla beni yine bilgilendiren 1Fowles kitabı oldu, ne zaman John Fowles okusam mutlaka yeni 1sey öğreniyorum ya da bildiklerime mutlaka yeni 1şeyler ekliyorum, ~Fransız Teğmenin Kadını~nda Victoria Dönemi İngiltere'sine dair 1cok şey öğrenmişimdir ki benim için o dönemin temelleri bu kitaba dayanır, o kitabını da çok sevmiştim, yazarın her kitabinda farklı 1teknik kullanması da okumam da heyecan yaratıyor oyüzden Fowles külliyat yazarlarım arasındadır okurken bana tattırdığı eşsiz okuma serüvenleriyle... Soğuk, karanlık 1ilkbahar gününde, yol alan küçük 1atlı kafilesinde gizemli 1kadının da dahil olduğu kafilenin soru işaretleriyle dolu yolculuğu ve yolun sonundaki beklenmedik ölümün ardından gelen sorgulamalar, bu kısımda ara ara okurken bunalmış olabilirim ama sonundaki dinsel bağlantılı olayın sıradan 1polisiyenin ötesinde metafizik boyutlara erişen ölüm, yaratık ve oluşan serüvenler ve 1 de Quaker (Shaker) Mezhebi ve toplumsal sorgulamalar... Sen bu ölümden, yaratığa ordan dini mezhebe nasıl bağladın nasıl 1deha işlemi gerçekleştirdin gerçekten taktir edilesi, özellikle ilk blmdeki altın oran ifadesindeki masum anlatımı hiç unutmayacağım, doğanın heryerinde gerçi gizli1biçimde görebileceğimiz 1oran diye bahsedip kalbimi ekstradan bu konuyla çalmış olabilir Fowles, zira dinlemesini okumasını en sevdiğim orandır, buna da 1matematikçi çılgınlığı diye bakabiliriz :-))))) Shakers adını alan dini 1harekete yaklaşık yirmi yıl katıldıktan sonra, 1774'te Ann Lee ve küçük 1takipçi grubu İngiltere'den New York'a göç etti. 1kaç yıl sonra , New York , Albany County , Rensselaerswyck Malikanesi'nden (artık Colonie olarak adlandırılan bölge ) arazi kiralayarak Niskayuna'da toplandılar . Kendilerinden geçmiş danslarla veya ~sallayarak~ ibadet ettiler, bu da Shakers olarak adlandırılmalarına neden oldu . Ann Lee halka vaaz verdi ve çok az kadının dini lider olduğu 1zamanda Shaker kilisesini yönetti. O yüzden kitap kadın halleri toplumsal durumlar dini düşüncelerle çok kapsamlı 1kitap olup, ilginç tüm doyurucu tespitleriyle zevkle okudum bazı diyalogları özellikle... Bu mezhebin temelinden oluşumlarına kısa kısa anlattıklarıyla kitapta bu konulara değinmiştir tüm gondermeleriyle eğer mezhep hakkında 1araştırma yapip okursanız diyologlardaki tüm imalari daha rahat yerine oturtursunuz. Size tarih anlatmıyorum bunlar kurgudan ibaret diyen ve yazarın da deyimiyle masal tadındaki anlatımla gerçekten öyleydi bence de, kendi inanışindan Shakers a geçiş anlatımındaki son söz de çok etkileyiciydi kendi adıma. ~Yaratik~ ölmeden önce okunması gereken 1001kitap arasındadır. Ey Fowles yine bilgilerinle ve cümlelerinle beni büyüledin, öyleyse Büyücü kitabı ile devam Fowles yolculuğum... (Ayşe...)
İlk defa kitabı elime aldığımda ve Yaratık ismini görünce bambaşka bir kurgu, alışık olduğumuz bilim kurgu, fantastik tarzı bir roman okuyacağımı düşünmüştüm. Ne zamanki sayfalar akmaya başladı, düşündüğümden bambaşka bir dünyanın içerisinde buldum kendimi. . Soğuk bir ilkbahar gününde yazarın ufuk çizgisinde imgelediği bir kafile ile başlıyor roman ve bu kafilenin gizemlerle dolu yolculuğuna tanıklık ediyoruz. Fakat o dönemde gizemli kafile ile hareket etmek yerine günümüzden geçmişe bir bakış oluyor roman boyunca. . Kilise kurumunun otoritesine karşı gelen, sade yaşamayı, yoksulluğu savunan Shaker mezhebinin yaşamlarını, öğretilerini, hayata bakışlarını romanda temel almış yazar. 18. yüzyıl İngiltere'sinin yaşayış , sınıf ayrımı, törelerine ait verilen bilgiler de romanın çok daha akıcı olmasını sağlamış bana kalırsa. . Bir kafilenin ardı sıra başlayan kitap yolculuğu metafizik boyutlara kadar ulaşıyor. Gizem, metafizik, bilmeceler çözmeyi seviyorsanız elinizden bırakamadan okuyacaginiza eminim. Akıcı , elinizden bırakmanıza olanak sağlamayacak sürükleyiciliğinin yanında , bir toplumun törelerine ve yaşantılarına dair de bilgiler bulabileceksiniz. Okumadan geçmeyin dediğim kitaplardan bir tanesi oldu. Sonsuz sevgi ve saygılarımla. (Mine Oral)
John Fowles ile tanışma kitabım... Ne beklemem gerektiğini bilmeden başladım, şaşkınlıkla söyleyebilirim ki, ne bulduğumu hâlâ bilmiyorum. Shakers mezhebini tema seçerek birçok konuda görüş yağmuruna tutuyor bizi Bay Fowles. Ancak oldukça dağınık buldum ben bu görüşlerin paylaşımını. Kitabın ortalarında biraz heyecan varsa da, hızlı bir şekilde rutine dönüyoruz. Türü için gerilim demek biraz abartı olur ama bilimkurgu gölüne birkaç taş atıyoruz diyelim. Başlarda Gülün Adı'ndaki gibi bir dünyaya daldığımızı sanıp heveslenmiştim, haliyle sonrası büyük hayal kırıklığı oldu. Bu sene bir kez daha buluşmayı umuyorum #johnfowles ile, ya #koleksiyoncu ya da #büyücü sevdirecek bana onu. #fransızteğmeninkadını ile de taç takma töreni yaparız artık gönlümde.. =) (G. İlke)
Kitabın Yazarı John Fowles Kimdir?
John Robert Fowles, (d. 31 Mart 1926, Essex - ö. 5 Kasım 2005, Lyme Regis) İngiliz roman ve deneme yazarı.
Londra yakınlarındaki Essex, Leigh-on-Sea'de doğdu. Oxford Ünivesitesi'nde gördüğü Fransızca eğitiminin ardından Fransa ve Yunanistan'da öğretmenlik yaptı. İlk romanı olan Koleksiyoncu'nun başarı kazanmasının ardından kendini tamamen yazarlığa adadı.
1968 yılından başlarak İngiltere'nin güneyinde küçük bir liman kasabası olan Lyme Regis'te yaşamını sürdüren ve 1979'da Lyme Regis Müzesi'ne küratör olarak atanan Fowles, 5 Kasım 2005'te ölmüştür.
Postmodern romancıların öncülerinden biri olarak kabul edilen Fowles, yayımlanan ilk eseri The Collector (Koleksiyoncu) ile büyük üne kavuşmuş ve ticari başarı kazanmıştır. Aslında Koleksiyoncu, Fowles'un üzerinde çalışmaya başladığı ilk romanı değildir. 1950'li yılların başında yazımına başladığı Büyücü adlı eseri, Fowles'un üzerinde çalıştığı ilk romandır ve ancak 1965 yılında basılabilmiştir.
Mitolojik öğelere ve Shakespeare'in ünlü oyunu Fırtına'ya çeşitli göndermelerin bulunduğu metafizik bir eğlence treni olarak nitelendirilen Büyücü, Fransız Teğmenin Kadını ile birlikte yazarın en önemli eseri olarak kabul edilir. Fransız Teğmenin Kadını, Harold Pinter'in yazdığı senaryo ile filme de çekilmiş, Karel Reisz yönetimindeki filmin başrollerinde Jeremy Irons ve Meryl Streep oynamıştır. Bu filmin dışında The Collector (1965), The Magus (1968) ve televizyon için The Ebony Tower (1984) adlı eserleri de sinemaya uyarlanmıştır.
Eserlerin birçoğu Türkçe'ye de çevrilmiştir. Roman ve denemelerinin dışında, şiirleri (Poem, 1973), çevirileri (Cinderella, Charles Perrault, 1974), senaryoları, adaptasyonları (Lorenzaccio, 1983--Alfred de Musset'nin bir oyunu) ve editörlük yaptığı çalışmalar (Thomas Hardy's England, Jo Draper) da vardır. Ayrıca yazar hakkında yazılmış eserler de mevcuttur.
John Fowles Kitapları - Eserleri
- Fransız Teğmenin Kadını
- Büyücü
- Koleksiyoncu
- Mantissa
- Abanoz Kule
- Daniel Martin
- Zaman Tüneli
- Yaratık
- Aristos
- Ağaçlar
- The French Lieutenant’s Woman
John Fowles Alıntıları - Sözleri
- İnsan neyse odur aynı zamanda ne giyerse de odur. (Mantissa)
- payandayla desteklenmiş kırık parçaların ne kadar değerli olduklarını bilmek istiyorsan harabeye sor." (Daniel Martin)
- Fakirleri hiçbir şey havadan gelen para kadar sarsmaz. (Fransız Teğmenin Kadını)
- Geçmişte olan her şey şu anımızın sahibidir. (Büyücü)
- “Neden romana daldım? Çünkü, Wittgenstein’ın dediği gibi, roman şu son elli yıldır yaşamın, her ne ise, dışına çıktı. Bu çıkışı koşullar dayattı. Romancıların suçu değil bu. Roman, on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda yaşamdan zaten bir adım uzaklaşmıştı. Ama filmin, televizyonun ve ses kaydının gelmesinden sonra iki adım daha uzaklaşıyor. Bugün roman genel olarak, başka sanat biçimlerinin çok daha iyi betimlediği şeylerle ve konularla ilgilidir.” (Zaman Tüneli)
- "Benim daima, her gün bir şey yazmam gerek." (Zaman Tüneli)
- Seni niçin hor gördüklerini söyleyeyim mi sana? Çünkü karşılığında sen onları hor görmüyorsun. (Yaratık)
- Biz-ler ödün verme dehamızla övünürüz ki ödün vermek aslında seçimi reddetmektir ve sırası gelince bu büyük ölçüde korkaklık, hissizlik ve bencil bir tembellik içerir. (Daniel Martin)
- Ben kitaplardan fırlama bir şey değilim. Ben fevkalade ölçülerde gerçeğim. (Mantissa)
- Bir erkek için sorgusuz sualsiz itaat edilmesi önemlidir ve bir kadın sorgusuz sualsiz itaati kendi nihai zaferinin bir aracı haline getirebilmelidir.. (Fransız Teğmenin Kadını)
- "Affetmek unutmaktır." (Büyücü)
- Kimse “bir romancı”nın gerçekten söylemek istediği ya da hissettiği şeyi söylediğini düşünemez; onun neyi kastettiği ya da neyi hissettiği bile pek anlaşılmaz... (Zaman Tüneli)
- Görmek istemediklerine gözlerini kapatabilirsin ama hissetmek istediklerine kalbini kapatamazsın. (Zaman Tüneli)
- ... insanlar nedense başkalarını, kendilerine yakın olanlardan daha iyi tanırdı. (Abanoz Kule)
- “Yazarlar için en büyük sorun, elindeki malzemesi için en doğru ‘ses’i bulmaktır; ‘ses’le, yarattığı şeyin ardındaki yaratıcıdan alınacak genel izlenimi kastediyorum.” (Zaman Tüneli)
- “Peki geleceğin bir yardımı olmaz mıydı?” “O ulaşılamaz bir şey. Şimdiki zamana zincirlenip kalıyorsun. Neysen ona. (Abanoz Kule)
- Yazmak, yemek yemek ya da sevişmek gibidir: Yapay değil, doğal bir işlemdir. (Zaman Tüneli)
- Kısa yaşamımız bir kez yanıp kül olunca, ölüm sonu gelmeyen bir uykudur.. (Aristos)
- "Esas trajedi buydu. Bir adamın kötü olmaya cesaret etmesi değil, milyonlarca insanın iyi olmaya cesaret edememesiydi.” (Büyücü)
- İnsanların unutmadığı şeyler çözülmeyen şeylerdir. Hiçbir şey bir gizem kadar güçlü olamaz. (Abanoz Kule)