Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen! - Erdal Öz Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen! kimin eseri? Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen! kitabının yazarı kimdir? Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen! konusu ve anafikri nedir? Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen! kitabı ne anlatıyor? Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen! kitabının yazarı Erdal Öz kimdir? İşte Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen! kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Erdal Öz
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9789750733635
Sayfa Sayısı: 136
Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen! Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Sanatta “bulmak” tehlikedir. “Aramak” ise sanatın cennete giden tek ve biricik yoludur. “Aramak”ların sonunda “Bulmak”lar vardır. Ama “Aramak” sonu olmayan, bitmeyen bir çabadır. “Bulmak” ise bir donukluktur, donmaktır, heykelleşmektir.
Türkiye’nin iki genç aydını, şair Türkân İldeniz’le yazar Erdal Öz, ülke ’60 İhtilali’ne yol alırken tanışır ve duygusal, coşkulu, aşkla ve edebiyatla dopdolu bir ilişki yaşarlar. Bu kitapta, Erdal Öz’den Türkân İldeniz’e gönderilmiş mektupları okuyacaksınız. Dönemin önemli dergi ve gazetelerinde eleştiriler kaleme alan Erdal Öz, yalnızca coşku dolu sevgi satırları koymamış bu mektuplara, edebî değerlendirmeler de göndermiş şair sevgilisine. Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen! edebiyat okurları için tam bir hazine...
Denizleri, suları gör düşlerinde. Biz dağlara gidiyoruz YABAN’la.
YALNIZLIĞIMIZIN dağlarında at koşturacağız.
Uyu sen.
Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen! Alıntıları - Sözleri
- Sen benim için çiçekler denizisin. Her yanını ayrı bir güzel çiçekle donatıyorum. Bir çiçekler ordusu gibi büyüyorsun içimde. Tutulmaz bir şey oluyorsun. Bir din oluyorsun benim için; bir Tanrı. Tanrısız olanlara soruyorum. Ama ne diye soruyorum.
- Nedir sanatçı? Bir büyük sancıyı içinde duyan insandır.
- Yazma. Nasıl olsa alıştım yazmamana.
- Seni ne kadar çok seviyorum. Ben hiç kimseyi bu kadar sevmemiştim şimdiye kadar. "Sevgi" denilen şeyi hiç bu kadar büyük, bu kadar güçle duymamıştım içimde. Yeni bir şey bu benim için. Seni niçin bu kadar çok sevdiğimi bilmiyorum. Bildiğim şu ki: Her geçen günle seni daha bir büyütüyorum içimde, daha bir süslüyorum, her yanını çiçeklerle süslüyorum. Sen benim için bir çiçekler denizisin. Her yanını ayrı bir güzel çiçekle donatıyorum. Bir çiçekler ordusu gibi büyüyorsun içimde..
- Anladım, yoksun, uzaktasın ve susuyorsun. Öyle olsun.
- Şu anda en iyisi İstanbul'da olmak. Seninle. Ama; kıramadığım zincirlerle bağlıyım. Kıramıyorum..
- Ölümü sevmek, aptallıkların en büyüğüdür. İşin en kolayıdır. Tam tersine, hayata dört elle sarılmamız gerek. Çünkü hayat gerçekten yaşanmaya değer. He ne var ki, hayat, salt yaşamak demek değildir. Ölüm bir karanlık ülke, önümüzde. Ona, elimizden geldiğince geç ulaşmaya bakalım. Çünkü insanız ve kendimizi aşmamız gerekiyor. Aşmak ise, aşkla olur. Bu bir anlama erişmektir. İşte bu çaba, acı çekmenin bir başka görünüşüdür. Çünkü acı çekmenin bir anlamı olabilir ancak. Haz, bir esrikliktir. Bilincimizi uyuşturur ve insanca görmemizi, düşünmemizi, yaşamamızı önler. Acıysa, bizim en uyanık, en tedirgin ânımızdır.
- Son bardağımı içiyorum. Şarabım bitiyor, gecem bitiyor ama sen bitmiyorsun.
- Mezarlar, bana yeniden, değişmez bir sonucu hatırlattı: Her şeyin var gücüyle toprağa koşuşu. Bir kat taş, bir kat toprak, bir kat İNSAN, bir kat taş, bir kat toprak: İşte mezarlık. Ama, bütün canlılar gibi, otlar, böcekler, ağaçlar gibi, taşlar gibi, insan da toprak'ın içinde yitecekti. Bir kesin, bir mutlak geçitti Toprak. Sonra yeniden can. Başka bir can. Yeniden bir başka böcek, bir başka çiçek, bir başka ağaç. Ne tükenmez bir hız bu çocuk; düşündün mü hiç.
- Ben çok yalnızlık çektim ama bu benim için yeni bir yalnızlık oldu. Oldukça da büyük. Alışıyorum buna da..
- "Yaşamak için öldürüyorlar Sen öldürdüğün zaman yaşatmalısın." Türkan İldeniz
- Gerçekten bir delilik bu aşk. Evet, zilzurna aşığım sana. Kim ne der? Sen bile? Aşk işte bu. Aşkı duyuyorum içimde. Kendimi duyuyorum içimde. Tanrılığımı duyuyorum çocuk! Ama anlatamıyorum. Anlatamam da. Anlatılmaz ki bu. Aşkı anlamayan bir adama nasıl anlatabilirim. Bir köre, anadan doğma bir köre, yeşili ya da maviyi nasıl anlatabilirim?
- Hani uzun kış ayları vardır; bir karanlıktır dolar insanın içine. Hani tam alışmışızdır o boğunuklağa da, bir sabah, ama birdenbire bir sabah, deli dolu bir bahar gününü karşımızda görmek şaşırtır bizi. Hem sevindirir hem tedirgin eder. Bugün, birdenbire böyle oldum.
- Çünkü sen bir büyük yaşamalar dünyasısın benim için.
- Sen, hiç dört duvar arasında, bir kendi sesinle kaldın mı? Ağladın mı hiç? Hiç kimseler görmeden, bilmeden, sesini bile duymadan ama; ağladın mı hiç?
Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen! İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Kitabı aslında ikinci okuyuşum. Çok olmadı okuyalı fakat benim üzerimde tesiri çok kuvvetliydi ve bu yüzden tekrar okumak istedim. Ve anladım ki tesiri asla eksilmemiş hatta kat ve kat artmış. Kitap 1960’lı yıllarda Erdal Öz’ün, sevgilisi Türkan İldeniz’e yazdığı mektuplardan oluşuyor. Özellikle bu zamanlarda bir sevgiliye yazılan mektupların bu kadar aşk dolu, naif ve edebiyatla iç içe olması oldukça manidar. Kitapta görüyoruz ki Erdal Öz için Türkan İldeniz bir sevgiliden çok daha öte. Erdal Öz “çocuk” diye hitap ediyor her mektubunda sevgilisine… Edebiyat konuşuyorlar, sevdiği şiirlerden, yazarlardan… Böylesine naif bir aşk o dönemlerde ulaşılamaz bir şey. Kişisel olarak Erdal Öz benim için çok önemli bir öykücü, bu kitabı da keza öyle. Bu yüzden biraz da duygusal davranıp bu kitaba 10’dan başka bir puan veremem diye düşünüyorum. (Aslı)
İlk kez "Erdal Öz" den kitap okudum. Sevdiği kadına yazdığı mektuplardan oluşan bir kitaptı. Mektuplarını salt aşk mektubu değil de hem eleştiri, hem sanat hakkında bilgi verilen bir deneme türü olabilir. Yer yer sıkılsam da okurken keyifle okudum. Sevdiğinize armağan edeceğiniz en güzel hediyelerden biri bana göre. Keyifle okudum. Tavsiye ederim. (Murat)
Erdal Öz ismini duyunca aklıma ilk gelen şey Can Yayınları. Yazdıkları, kitapları karşısında bu bir saygısızlık olabilir yazara karşı ama, yazdıklarından daha fazlasını kazandırdığını düşünüyorum, bu yayınevini kurmakla. Kitap mektup türünün bir örneği. Hem edebi hem de özel yanı var mektupların. Gıybet de var içinde hasret de. Sanat ve edebiyat da var aşk da... Mektupları denemelere benzetirim. Her ikisinde de bir duyguyu ya da düşünceyi aktarma isteği vardır. Mektup biraz daha samimidir tabii. Muhatabı belli olduğu için. Yazar, fikir, yazı eleştirilerine yer vermiş mektuplarında. Bazı konulardaki düşüncelerine de yer vermiş. Türkan İldeniz'e yazmış kitaptaki tüm mektupları, zaten kitabın kapağında da var. İlk birkaç mektup sanki bir öğrenciye sanat, edebiyat ya da yazı dersi veriyormuş havasında. Sonraki mektuplarda aşk giriyor devreye. Mektuplar geçmişin magazinidir. Merakı aydınlattığı gibi döneme de ışık tutar. Kesinlikle okunmasına gerek yok, ama okuyanın elde edeceği şeyler mevcut. (Öğretmenden Notlar)
Kitabın Yazarı Erdal Öz Kimdir?
Erdal Öz, 26 Mart 1935'te Sivas, Yıldızeli'nde doğdu. Devlet memuru olan babasıyla birlikte Türkiye'nin değişik yerlerini dolaştı. Tokat Lisesi'ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi'nde başladığı Hukuk eğitimini, Ankara Hukuk Fakültesi'nde tamamladı. Türk Dil Kurumu Yayın Kolu'nda, Türk Sinematek Derneği Ankara Şubesi'nde çalıştı. Sergi Kitabevi'ni kurdu. 12 Mart 1971 müdahalesiyle başlayan ara rejim döneminde siyasal görüşlerinden dolayı üç kez tutuklandı ama yargılanma sonucunda aklandı. İstanbul'da üniversite çevresindeki arkadaşlarıyla a dergisini çıkardı. İlk öykü kitabı Yorgunlar'a (1960) dergisi yayınları arasında çıktı. İlk romanı Odalarda, aynı yıl Varlık Yayınları'nca yayımlandı. 1975-1981 yılları arasında Cem Yayınevi'nin Arkadaş Kitaplar adlı çocuk edebiyatı dizisini yönetti. 1981'de Can Yayınları'nı kurdu. Çok sayıda yazarı Türk edebiyatına kazandırmanın yanı sıra dünya edebiyatını saygın yazarlarının kitaplarını yayımladı.
Edebiyat yaşamına şiirle başlayan Erdal Öz'ün Rasgele başlıklı şiiri, Kaynak dergisinde çıktı (1952). Yağmurlu Hikâye adlı öyküsü, Seçilmiş Hikâyeler dergisinde yayımlandı (1954). Varlık, Yenilik, Yeditepe, Pazar Postası, a, Değişim, Emek, Cumhuriyet gibi dergi ve gazetelerde çeşitli öykü ve eleştirileri çıktı.
Erdal Öz, yapıtlarında toplum yaşamının bireyin iç dünyasındaki etkilerini duygusal bir üslupla dile getirdi. 1970 sonrasında toplumsal gerçekçi çizgiye yöneldi. 1970'lerde ve 80'lerde yayımladığı yapıtlarında 12 Mart döneminin hukuk dışı uygulamaları ve baskılarıyla karşılaşan tutukluların yaşantılarından kesitler verdi. Bireyin baskı, korku ve acı karşısındaki yalnızlığını, ezikliğini, direncini, umudunu etkin bir duyarlılık çerçevesinde işledi. Bunun başarılı bir örneği olan Yaralısın (1974) adlı romanıyla Orhan Kemal Roman Armağanı'nı kazandı. Kanayan (1973) adlı öykü kitabında; Deniz Gezmiş Anlatıyor (1976) ve Gülünün Solduğu Akşam (1986) adlı anı-romanlarında Deniz Gezmiş ile arkadaşlarının idam kararı öncesi ve sonrasını, kendi izlenimlerini de katarak anlattı. Gülünün Solduğu Akşam'a girmeyen notlar ve izlenimlerini 2003'te Defterimde Kuş Sesleri kitabında topladı. SSCB gezisini içeren Allı Turnam (1977), 1998'de Bir Gün Yine Allı Turnam adıyla yeniden yayımlandı. Dedem Korkut Öyküleri (1979), Beyaz Yele (1981), Alçacıktan Kar Yağar (1982) ve Babam Resim Yaptı (2003) adlı çocuk kitaplarını çıkardı. Havada Kar Sesi Var adlı öykü kitabı, 1987'de basıldı. Sular Ne Güzelse adlı kitabıyla 1998 Sait Faik Hikâye Armağanı'nı, Cam Kırıkları adlı yapıtıyla 2001 Sedat Simavi Öykü Ödülü'nü aldı.
Erdal Öz'ü 6 Mayıs 2006'da yitirdik.
Erdal Öz Kitapları - Eserleri
- Gülünün Solduğu Akşam
- Yaralısın
- Deniz Gezmiş Anlatıyor
- Kanayan
- Defterimde Kuş Sesleri
- Cam Kırıkları
- Odalarda
- Havada Kar Sesi Var
- Sular Ne Güzelse
- Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen!
- Yarın, Nasıl Bir Gün Olacaksın?
- Yorgunlar
- Kırmızı Balon
- Bir Gün Yine Allı Turnam
- Allı Turnam
- Babam Resim Yaptı
- Dedem Korkut Öyküleri
- Düşünüyorum da, Müthiş Bir Şey!
- Alçacıktan Kar Yağar
- İki Deniz Öyküsü
- Gülünün Solduğu Akşam
- Sığırcıklar
Erdal Öz Alıntıları - Sözleri
- Bu dört duvar arasında en büyük düşmanının duygu olduğunu çok iyi biliyordu artık; ama onsuz, duygusuz kalmayı başaramamıştı hâlâ. (Kanayan)
- Aydınlıkçılar birer birer getiriliyorlar. Oral Çalışlar geldi, Gün Zileli geldi. Daha sonra da Doğu Perinçek. (Defterimde Kuş Sesleri)
- Küçük insanların umutlanışı büyük oluyor. (Yarın, Nasıl Bir Gün Olacaksın?)
- "Bir insan olarak, karşındaki insanın insanlıktan bunca uzaklaşmasını şaşkınlıkla izliyorsun. Duygu muygu hiç yok." (Gülünün Solduğu Akşam)
- Denizleri hep sevdim ben, suları hep sevdim; seni denizler, sular gibi sevdim; sular ne güzelse seni öyle sevdim. (Sular Ne Güzelse)
- imam falan gelirse dua mua etmek için, siktir edeceğim. (Deniz Gezmiş Anlatıyor)
- İşte açıkça söylüyorum: Ülkemin bugün içinde bulunduğu durumdan utanç duyuyorum. (Düşünüyorum da, Müthiş Bir Şey!)
- Ancak şunu belirtmekte yarar var: Sovyetler Birliği’nde bütün kitaplar kapışılıyor. Kitap yetişmiyor. Yayımlanacak kitaplar bir, birbuçuk yıl öncesinden duyuruluyor. Okurlar, kitabevlerine gidip adlarını yazdırıyorlar, kitabı almak için sıraya giriyorlar. Böyle önceden sıraya girmedikçe, yeni çıkan bir kitabı edinmek oldukça güç oluyor. Kitaplar öylesine ucuz ki. Herkes, okumaya öylesine düşkün ki. (Allı Turnam)
- Burada ölen yalnızca benim bedenimdir, ki zaten ölümlüydü, ölecekti.. (Gülünün Solduğu Akşam)
- Hiç sevmemiştim hukuku. Bu ülkede hukukun yürümediğini, yaşadığım sıkıntılı dönemlerde, hukukun üstünlüğünün değil, hukukun nasıl alçakça kullanıldığının yakın tanığı olmuştum. (Cam Kırıkları)
- Bu kere gülüyordun. Ama niçin bu kadar güzel gülüyordun? Sen kocaman bir yasaksın.. (Yorgunlar)
- Nedir sanatçı? Bir büyük sancıyı içinde duyan insandır. (Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen!)
- Benim o yaralı, ulu ozanımı barındıran bu ülkede, şimdi de bu salonda, bir başka büyük Türk yazarı için düzenlenmiş bir yaşgünü törenine tanık oluyorum. Çok heyecanlıyım. Bağışlayın. Çünkü ilk kez Nâzım Hikmet’in bu kadar yakınında oldum. İlk kez Aziz Nesin için konuşuyorum. Ve bunları, devrim yapmış bir büyük ülkenin başkentinde yapıyorum. Nâzım Hikmet, Aziz Nesin ve devrim. Bu üç adın, bu üç büyük kavramın bir araya gelmiş olması, bir raslantı değildir.» (Allı Turnam)
- "Suratında, kitapları kavrayan elinde, elini cebine sokuşunda, duruşunda, kendine güvenen ama hiç de rahat olmayan kıvançsız bir diklik, öyle bakıyor gözlük camlarındaki koyu yeşil akşama." (Düşünüyorum da, Müthiş Bir Şey!)
- Yazmak korkutuyor beni. Çünkü herkesin olabiliyor sözcükler. (Yıl 1959. "Sözcük" diyor Adnan. Demek "kelime" karşılığı olarak gelip oturmuş yazı diline "sözcük") Yalnız benim olabilmeleri için ne yapmalıyım, bilemiyorum. Elbette herkes gibi ben de onları yığının içinden avuçlayacağım. Bu avuçlamaya kadar her şey yolunda gider her zaman. Bütün iş, avucunun içindekileri ortaya döküp sıraya koymaya, eğitmeye başladığında olup bitiyor. Bu öyle bir sıraya koyuş, öylesine bir eğitim olmalı ki, o bir avuç, bir daha eski, ortadaki yığına dönememeli. (Düşünüyorum da, Müthiş Bir Şey!)
- Yorgunsun...Yaralısın da... (Yaralısın)
- Bütün bu insanların içlerinde, eksilen, yok olan, yiten bir şey vardı. Balonlarla birlikte uçup giden bir şey. (Kırmızı Balon)
- Altı aşçı dükkânı Üstü horhor çeşmesi (Alçacıktan Kar Yağar)
- Parasını aldı mı doğruca sinemanın üstündeki kitapçıya gider, borcunu öderdi. Tek düşkün olduğu şey kitaptı. Eve gelir gelmez odasına kapanır, okurdu. (Kanayan)
- Demokrasiyi yakalamış ve gelişmiş ülkelerin karşısında, ezik, boynu bükük, ilkel bir topluluğun üyeleri olmaktan sıkıldık. Dünyanın karşısına, başı dik, ülkesiyle, devletiyle övünen insanlar olarak çıkmak istiyoruz artık. Bu ülkeyi, çocuklarımıza, bir bütün olarak, güzelliklerle, insan haklarıyla, özgürlüklerle donatılmış, demokrat, uygar, örnek bir ülke olarak bırakmak istiyoruz. (Düşünüyorum da, Müthiş Bir Şey!)