Yavaş Tren - Atilla Atalay Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Yavaş Tren kimin eseri? Yavaş Tren kitabının yazarı kimdir? Yavaş Tren konusu ve anafikri nedir? Yavaş Tren kitabı ne anlatıyor? Yavaş Tren PDF indirme linki var mı? Yavaş Tren kitabının yazarı Atilla Atalay kimdir? İşte Yavaş Tren kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Atilla Atalay

Yayın Evi: İletişim Yayıncılık

İSBN: 9789750521034

Sayfa Sayısı: 438

Yavaş Tren Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Sıdıka, Sıkılhan, Lezzet Lalesi, Sarı Dobra, Bilim Güncesi ve Yavaş Tren öyküleri...

"Yavaş trenin penceresinden son kareler bunlar: Demir tozuyla işlenmiş sarı istasyon binaları, camları çiçekli, ufak bahçeli demiryolcu lojmanları, ahşaptan dev banklar... Tren süzülürken adeta ağır ağır içlerinde dolaştığın Kumkapı meyhaneleri, balıkçılar, hat boyu, henüz King Kong kakası-insan konservesine dönüşmemiş rengârenk küçük şehir evleri, içinde ışıklar oynaşan son insan yuvaları..."

Yavaş Tren Alıntıları - Sözleri

  • Allahım duple yollardan sana geliyorum
  • Sıdıka gel buraya kaçma gel..Ya da kaç..Sıdıka, bakanlığın annelere akıllı terlik dağıttığını biliyor muydun yavrum? Güdümlü bu şey..
  • Atmış üç yaşında feleğin atmış üç türlü çemberinden geçmişim, kolay mı ööle Safiye Saka'yı dolandırmak. Al işte mesajda adımla sanımla yazmış. Sayın diyo, Safiye Saka diyo, müjde diyo, devre mülk tatil kazandınız, maviyle yeşil kucak kucağa diyo.
  • Sıdıka sana bişey söölicam yavrum. Allahın adını ver ama.Eğer söylediklerimi kimseye söölersen, cehennemde zebaniler dilini ta ense kökünden kızgın maşalarla yolsunlar mı annem?
  • Laf yetiştirme kız ordan anneye.. Hukuk kuşu musun sen?
  • “Mutluluk orada duruyor, siz neden evdesiniz?”
  • “Uçuruma çok bakarsan, uçurum da sana bakar.”
  • Şaşırma heyecanını kaybetmemelisin gencadam. Gerekirse şaşırtıcı besin takviyeleri al. Lifli ve doğal beslen. Probiyotik takviye, kardiyak egzersizler, ara sıra da Mehmet Öz'le Osman Müftüoğlu'nun fotoğraflarını yalamalısın...
  • Dişçiniz dolgu yaparken, arada bir ağzınıza minik zerdeçal parçaları ve dolma fıstığı atmasını isteyin. Damak şenlendiren inanılmaz bir tat ortaya çıkıyor. (Yüksek Gurme Süheyl Başdamak)
  • Casuslar Mahallesi – Nooluyo kız, evin içinde döt baş açıkta? Erotik şop mu burası çocuğum? Aile evi! Sıdıka, sana söölüyorum, git üstüne bi şey giy. Vallahi, saniyede on dört terlik atarım, noolduğunu şaşırırsın. – Yaa anne, kendin söölüyosun “evin içinde” diye. Evin içinde, hatta kendi odamdayım, yazlık giysilerimi deniyorum. Hayret bi şey ya. Hem giyinirken zonk diye odaya dalıyo, hem de bik bik ediyo... – Yavrum artık “evin içi” diye bi yer yok, herifler her yeri gözetliyo. Goncagül Teyzen evinde iki muska, bir kamera bulmuş... – Ee sonra, Goncagül Teyze’yi mahalle karılığından istifaya mı zorlamışlar. – Ööle deme, o Goncagül’de abaküs gibi kafa var. Ben daha dün ne yediğimi unutuyorum, kadın tee 1975’te günü gününe ne pişirdiğini hatırlıyo. Belli mi olur, ilerde bu kafayla önemli bir mevkiiye gelebilir, o zaman çıkarırlar kasetleri piyasaya. – İster misin bu 30 Ağustos’ta Goncagül’ü Kuzey Deniz Saha Komutanı yapsınlar. – Dalga geçme kız anneyle... Kadın “evde kamera buldum,” diyo işte, yalan mı sööliycek? Bütün gün evde kızıyla muslukları açıp da konuşuyolar. Sabah kahve içmeye gittim, şır şır şır su sesi dinlemekten çişim geldi. “Kız Goncagül kapa şunu,” diyorum,“Olmaz, evi dinliyo olabilirler,su sesi konuşmalarımızı bastırıyo,”diyo. Su saatine yedi yüz elli liralık kontör almış, ev şelale bekçisinin lojmanı gibi bütün gün şarıltı içinde. – Vah vaah. Yazık vallahi millete kafayı yedirdiler. Her zaman olduğu gibi, “filler tepişirken olan çimenlere oluyo” tebi. – Fil deme kız anneye. Sabah tartıldım, dört kilo vermişim! Terbiyesiz karı, elalemin önünde kalkmış anneye fil diyo. Yürü, musluğu açıp çeşme başında konuşalım... – Aman anne yaa, bizi dinliycekler, gözetliycekler de noolucak? Haa diyosan ki abin Samim Saka, mahalle arası dövüş salonundan günün birinde Gençlik ve Spor Bakanlığı makamına talip olur, karanlık çevreler abinin ayağını kaydırmaya kalkar... O başka tabii... – Olucağına bak. Abinin neyi eksik, akılsa akıl, kafaysa kafa. O kafayla vurdu mu on kiremiti aynı anda kırıyo. Oğlum diye söylemiyorum her şeylere layık benim yavrum. Bugün aday olsa gözümü kırpmam oyumu ona veririm. – Aman anne yaa, olucak bi şey sööle... – Sus kız, ananı da al git! Yürü gidelim musluk başına... – Ha sen ciddisin yani. Safiye Sultan, bak bu olup bitenin birinci elden bizimle ilgisi yok. “Ortadoğu’yu dizayn ediyoruz,” diyo adamlar. Eskiden olsa diğer Arap ülkeleri gibi bizde de darbe, ayaklanma felanla hallederlerdi. Ama şimdi Allahıma bin şükür, modern bi tüketim toplumu olduğumuzdan skandal kaset, itibarsızlaştırma gibi şeylerle ve... – Hay çenen kopsun Sıdıka! Yok Ortadoğu’yu dizayn ediyolarmış da bilmem neymiş... Lan sen önce şu mutfağı bi dizayn et. Akşamdan kalma bulaşıkların üstünde sinekler cirit atıyo. Sonra elalemin ortasıyla, doğusuynan felan uğraşırsın. “Ev dinleniyo,” diyorum, kalkmış haala Ortadoğu, Hüsnü Mübarek felan diye ötüyo. Başımızı belaya mı koycan, manyağın kızı. Kapama o musluğu bırak şarıldasın... – İyi de fatura gelince babam “Kim konuştu bu kadar?” diye şarlamasın, ehehe... – Bak haala dalga geçiyo. Durum ciddi olabilir Sıdıka. Tamam biz sıradan insanlar olabiliriz ama bizimle ilgili başkalarının istikbali mevzuubahis... Şadan’a şantaj yapabilirler mesela. Kendisinin bi maakamı var. – Şadan kim ya? – Hımff... Şadan’ı nasıl unutabilirsin Sıdıka? – Ha, tee o Şadan... Gençlik aşkın... Hani Madrit’te konsolos olan... – Büyükelçi oldu şimdi kendisi. Televizyonda gördüm geçen... Ayhhh. Yıllar ne çabuk da geçiyor... Beni zorla, iki dandik tarla için, döve döve babangille evlendirmeselerdi, şimdi Madrit’te lojmanda büyükelçi karısı olaraktan keyif çatıyodum. Senin o vizyonsuz eşşoğleşek deden Şadangillerin ailesini fakir diye beğenmediydi... Yüzük alıp da gelmişlerdiğğ vermedi beni hiiiiğ...Tuttu bu Zekeriya salağıynan zorla... Hımf... Hırk... Her neyse, kapa kız şu musluğu... Şar şar ederken sinirim boşandı, çişim de geldi zaten... Hırf... * * * – Kız Sıdıka, sööledim ben sana di mi. Evde mikrofon, kamera felan bi şey var dedim... Yoksa babangil niye eve gelip durduk yere bize girişsin ki? Kesin Şadan hakkında konuştuklarımı felan dinledi bi yerden... – Yok be her zamanki manyaklığı anne yaa... Dükkânın önüne park eden bi kamyoncuyla kavga etmiş, sinirleri bozulmuş. Sinirleri bozulunca içmiş, içince...

Yavaş Tren İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Sıdıkanın yakın geçmişimizde yaşamış olma ihtimali çok güzeldi. Atilla Atalay'ın kitaba adını veren yavaş tren bölümüne kadar yaratmış olduğu tiplemeler net toplulumuzun resmi... Atilla Atalay deklanşöre basmış sadece... yavaş tren bölümünde hatıralarını yer yer gülüp yer yer duygulanarak okudum. Kaleminize sağlık 2020 yılının son ayında böyle hoşuma giden bir kitabı okumak iyi hissettirdi. (Arzu Onuklu)

Atilla Atalay'ın 2016'da çıkan en son ve şimdiye kadarki en hacimli kitabı. Demirbaşlar; Sıdıka, ilişki koçu Lanbanu Ohnur ve Sıkılhan ziyadesiyle mevcut. Bu kitapta ilk defa karşılaştığım bir karakter de yüksek gurme Süheyl Başdamak. Lezzet Lalesi ana başlığındaki bu yazılara bayıldım. Son zamanlarda yemeklerle, yemek yapma ve yemekli misafirliklerle ilgili TV, internet, diğer mecralarda yaşanan maymunlukları da düşününce çok daha renkli ve çok daha keskin bir mizah vardı bunlarda. Nasıl desem; dil olarak daha çılgıncaydı. Atilla Atalay'ı bir kere daha, yine, yeni, yeniden hayali olarak sıkıca kucakladım. Öte yandan Bilim Güncesi başlıklı uzun hikayeyi de çok sevdim. Akademik dünyaya, sağlık sistemine, Türkiye'de bilim mevzularına azıcık yakın olanlar bu hikayedeki acıklı komediyi çok beğenecektir. Bir yazarın hem halk dilini, esnaf dilini, hem de otoritenin dilini, bürokrasinin kafasını bu kadar özümsemiş hissettirmesi muhteşem. Gerçekten roman, en olmadı novella haline gelebilirdi bu kısım. Sonuna geldiğimde çok acayip bir taş oturdu içime. Hem güldüm, hem de edebi bir mancınıkla kederlere fırlatıldım. Kitabın son kısmı her kitabında olduğu gibi serbest yarı dramatik hikayelerden mürekkep. Genellikle çocukluğa bir demet çiçek gönderimi olarak görebiliriz bunları. Öte yandan yazarın inşaat mühendisi olmasının izleri de en çok son bölümde görülüyor. Aşkımızın Silindirik Betonu ve Melek Admin hikayelerini özellikle zevkle okudum. Yazarın kitap yayımlama sıklığı giderek azalıyor. Umarım iyidir ve yeni kitaplar için gücü vardır. Atilla Atalay'ı seviyorum. Bir yerlerde her zaman okuyabileceğim, hasretle kucaklaşabileceğim kitapları olması paha biçilmez. İnşallah yeni kitabının da eli kulağındadır ve bizler de elimiz karnımızda kahkahalar atarak kavuşuruz gene. (Bahadır Cüneyt Yalçın)

Yavaş Tren PDF indirme linki var mı?

Atilla Atalay - Yavaş Tren kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Yavaş Tren PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Atilla Atalay Kimdir?

Atilla Atalay, (doğum 1963 İstanbul) yazar.

İTÜ İnşaat Fakültesi İnşaat Mühendisliği mezunu olan Atilla Atalay, 1979 Yılından başlayarak profesyönel mizah yazarı olarak çeşitli dergilerde yazılar yazdı. Gırgır, Fırt, Hıbır Mizah dergileriyle birlikte bir süre haftalık olarak yayınlanan Gazete Pazar'da ve Milliyet Gazetesi Kültür Sanat Eki'nde köşe yazıları yazdı. Mizah dergilerindeki köşeleri Eray ve Sıdıka büyük ilgi çekti. Yazıları halen Leman ve Lemanyak Dergileri'nde sürmektedir.

"Sıdıka" adlı tiplemesi Atıf Yılmaz ve Mahinur Ergun'un yönetiminde Show TV için televizyon dizisi olarak çekildi. Haluk Bilginer ve Zuhal Olcay için yazdığı "Gelecekte İnecek Var" adlı mini TV dizisi ise ATV'de yayınlandı.

Atilla Atalay Kitapları - Eserleri

  • Sıdıka
  • Menekşe İstasyonu
  • Civciv Kutusu
  • Ağlama Dolabı
  • Ebekulak
  • Uyuyamadığım
  • Yalnızlık Aletleri
  • Dup Dup Çedene
  • Kalbin Böcüü
  • Hayaller Kâhyası
  • Usulcacık
  • Eray
  • Kişi Başına Bir Yalnız
  • Yavaş Tren
  • Mecnun Kuleleri
  • Düş Kovalayan

Atilla Atalay Alıntıları - Sözleri

  • Çok ıssız buralar şimdi, hayat böyle artık ; kişi başına bir yalnız düşüyor. (Kişi Başına Bir Yalnız)
  • (...)Durduk yere leylek getirdi seni bana. Az hüzün de getirmiş mi peki. Hayır. Güzeldi. Hayat arada bi yalnızlara da güzellik yapar... (Dup Dup Çedene)
  • - Siz bizimkinden diil misiniz? - Nası sizinkinden? - Yani siz “Derin devlet” in müfettişi misiniz, yoksa normal mi? Hayır, bizimkisi derin de... - Ne kadar derin, bi boy ver bakiim Kamuran. Derini, süperi normali kurşunsuzu felan olur mu lan devletin. Benim bildiğim bi tane devlet var ve ben de onun müfettişiyim ve siciline sı-ça-ca-ğım. - Yani biri felan göndermedi... Yani normal, ööle bi müfettişsin haa? - Evet normalim ama anormalleşmeye başladım Kamuran, az soona sana gerilip gerilip bi kafa koyucam, iyice derinlere dalıcan. - Ciddi normalsin yani haa? Sallamazlar Çetesi, Kucak Aşireti filan... Bunları tanımıyon, hiç birinin adamı felan diilsin, özetle Türkiye seninle gurur duymuyo yani. (Dup Dup Çedene)
  • Sıdıka olarak yaşamını sürdüren bir kız arkadaşım, yaklaşık olarak şöyle demişti yanlış hatırlamıyorsam: "Bırakmak, gitmek, değişmek ve yer değiştirmek (geride bıraktığımız kişilere göre) derin ihanetlerdir, ama bu biricik hayatımızın da (bizi ileriye götürecek) geniş yelkenleridir bana kalırsa." Sıdıka da bunu istiyor... (Sıdıka)
  • "Yurdum hastanelerine gidicek kadar canıma susamadım, yanlış tedavi kurbanı olmak, kalabalıktan ezilmek istemiyorum..." (Menekşe İstasyonu)
  • İşin şakası yok, sen bilmezsin bu babanı. Yıllar evvel lunaparkta tüfek atıp oyuncak ayı kazanmıştı da iki gün eve uğramamıştı. Milyarları alınca şimdi kim bilir naapar. Erkek milletinin alayı bööle zaten. Dayın da her sayısal loto çekilişinde “Bu rakamlar bende olucaktı ki” deyip üç gün ev gelmiyomuş.. Kurtulmak için fırsat kolluyo hepsi.. (Yalnızlık Aletleri)
  • Peki mutlu aşk var mıdır? Çocuklar bile biliyor ki yoktur. E, tamam o zaman, sorusu olan yoksa dağılalım. (Hayaller Kâhyası)
  • "Başka hayatlar mümkün" diyenlere ise tüm kalbinizle inanmak istiyordunuz. "Bir pire sirkine katılıp Norveç'e gitmek, Flemenkocu kadınların peşinden Madrit'e süzülmek, dünyayı dolaşan bir gemiye miço yazılıp her limanda ayrı sevgililer edinmek" evet bunlar hoş şeylerdi. Gelgelelim, "Çeviri gençlik hayalleri"ydi hepsi. Yerli versiyonda "Vize" diye bir şey vardı ki, yedi düvelde ünlü lşsiz Türk Genci'nin asla ulaşamayacagı halogramlı bir rüya idi. Böylesi tuhaf ve ezbere önerilerde bulunan arkadaşları CV'lerimizde sabıka kaydı olmasın diye dövmüyorduk. Onun yerine "Friends Dizisi ne kadan komik de mi?" diyorduk "Aşkları, işleri felan. Günlük hayatın poroblemlerini, çelişkilerini insanların küçuk umut ve özlemlerini tatlı tatlı şeediyor, tıpki biz." (Ağlama Dolabı)
  • Aslına bakarsanız burda, bu insan konservelerinde, bu içlerinde zamandan yorgun düşmüş delilerin dolaştığı Mecnun Kuleleri'nde, kimse kimseyle konuşmuyordu. (Mecnun Kuleleri)
  • Zamanın hangi mavisi islenip griye dönmedi ki. Kimin çocuk sesi, zaman geçirmez bir ortamda, acı değmeden, olduğu gibi kalabildi. O türküler de benim çocuk sesimle gitti tabi. Peki, iyi olan herşey gitti mi hakkaten. Öyküler çalındı, şiirler şuursuzlara ganimet, cümle türküler Preztiş Ailesiyle Idobay arasında pay mı edildi? Kim çaldı tiyatro kökenli cücenin aklını? İyi olan herşey hep eskiden miydi? Develer tellal, pireler berber iken yani... Şimdi, develer türkü kasedi, pireler sitendap yapsa, timsahlar milletvekili olsa noolur? İnsanlık, var olalı beri hep aynı alaydan yetişme. Herzaman kötü, bir o kadar da iyi yeryüzü. (Dup Dup Çedene)
  • Yordun sen bu Kenar'ı, kukla ettin kendine. (Ağlama Dolabı)
  • O laf buradaki yavşakların uydurması. (Hayaller Kâhyası)
  • Kendimi yok yere hayatın herzamankiliğine kızarken yakaladım... (Hayaller Kâhyası)
  • - Di mi hocam? Hayat arada bi yalnızlara da güzellik yapar. Yani geçmişte olmuştur bizim de bazi bir takım gönül ağrılarımız. Olayın ille de şubat ayının ondördüncü günü cereyan etmesi gerekmiyo. Belki yaz sonuydu... Di mi ama... Biz buna kısaca “Sevgililer Dünü” adı veriyoruz... (Dup Dup Çedene)
  • ‘’Tam tersi, kalabalık diiliz çocuğum. Evet değiliz, hayır. Ben burda Sayın Tayyip Erdoğan’a hak veriyorum. Daha kalabalık olmamız lazım. Şimdi biz üç gürbüz çocuğu olan bir aile olsaydık, siz bizim araçtan fırlayıp Doblocuyu, arabalı vapur sıramızı gasp eden jipli öküzü, hatta sanatçılı otelin sanatçısının mafyoz sevgilisini sopa ve tornavidalarla dürtmek suretiyle bize yaşam alanı açabilirdiniz.’’ (Mecnun Kuleleri)
  • Sıdıka gel buraya kaçma gel..Ya da kaç..Sıdıka, bakanlığın annelere akıllı terlik dağıttığını biliyor muydun yavrum? Güdümlü bu şey.. (Yavaş Tren)
  • Bir yüzük yaptım sana, güvercin teleğinden, Bir yüzük, bükerek hoşçakal sözcüğünden. Bir yüzük yaptım sana, bir yüzük ki, Yıllardır dinmeyen ormanların gümbürtüsünden... (Kalbin Böcüü)
  • Kendimi Yok yere hayatın herzamankiliğine kızarken yakaladım. (Hayaller Kâhyası)
  • Ayy kitlem! Hasduur. (Esas duruş, hazır ol) Ben ki sultan-üs-selatin ve burhan-ül havakıyn tac bahş-i hüsre-van-ı ruyi zemin, zıllullah-ı fil-arzeyn Akdeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Karaman’ın ve Rum’un ve Vılayet-i Zülkadriye’nin ve Diyarbekir’in ve Azerbeycan’m ve Acem’in ve Halep’in ve Mısır ve Mekke ve Medina’nın ve Kudüs’ün ve külliyen diyar-ı Arab’ın ve Yemen’in ve dahi birçok memleketlerin ki aba-i kiram ve ecdad-ı imamın emerallahü berahinhüm kuvveti kahireleriyle fethettikleri ve cenab-ı cela-let-meabım dahi tig-i ateşbar ve şemşir-i zafer nigarım ile fetheylediğim nice diyarın sultanı ve padişahı Sultan Haşmet Han Oğlu, hanlar hanı ERAY Han’ım!... Buyruğumdur. Tiz nazar-ı dikkatiniz bu cihete cerb ola... Yazımı okuyasınız... Bre Sebastian, koş sultanına tebasından gelen nameleri ge-tür.. (Eray)
  • Ne kadar güzeliz...Ne kadar güzeliz... (Kalbin Böcüü)