Yazının Sıfır Derecesi - Roland Barthes Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Yazının Sıfır Derecesi kimin eseri? Yazının Sıfır Derecesi kitabının yazarı kimdir? Yazının Sıfır Derecesi konusu ve anafikri nedir? Yazının Sıfır Derecesi kitabı ne anlatıyor? Yazının Sıfır Derecesi PDF indirme linki var mı? Yazının Sıfır Derecesi kitabının yazarı Roland Barthes kimdir? İşte Yazının Sıfır Derecesi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Roland Barthes

Çevirmen: Tahsin Yücel

Orijinal Adı: Writing Degree Zero

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750816451

Sayfa Sayısı: 172

Yazının Sıfır Derecesi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Fransız dilbilimci, göstergebilimci ve eleştirmen Roland Barthes'tan roman sanatı, yazarlık ve Flaubert, Proust, Chateaubriand, Jules Verne, Pierre Loti gibi yazarlar üzerine özel denemeler… Roland Barthes'ın 1953 yılında yayımlanan ilk kitabı Yazının Sıfır Derecesi, biçem, roman yazını, yazar-toplum ilişkisi ve yazınsal dil gibi konularda Fransız yazınına yeni bir bakış ve söylem getirmişti.

Yeni Eleştirel Denemeler ise Barthes'ın 1961-1971 yılları arasında çeşitli dergilerde çıkmış, Flaubert, Proust, Chateaubriand, Jules Verne ve Pierre Loti gibi çeşitli yazarlara ilişkin sekiz denemesini ilk kez bir araya getiriyor ve Barthes'ın "yazarlığı"nın "okurluğu"yla nasıl at başı gittiğini gösteriyor.

Yazının Sıfır Derecesi Alıntıları - Sözleri

  • Tahta ceviz, bir cevizin imgesiyle birlikte, kendisini doğuran sanatı gösterme amacından başka hiçbir şey belli etmemelidir bana. Roman yazısıysa tam tersine bunu yapar. Görevi maskeyi takmak, aynı zamanda da bu maskeyi göstermektir.
  • Dil bir eksillik, olabilirin başlangıç sınırı olarak işler, biçemse yazarın mizacını dilyetisine bağlayan bir Zorunluluktur..
  • Roman bir Ölüm'dür; yaşamı bir yazgıya, anıyı yararlı bir edime, süreyi de yönlendirilmiş ve anlamlı bir zamana dönüştürür.
  • Yazın fosfor gibidir: En çok ölmeye çalıştığı anda parlar.
  • En çok ölmeye çalıştığı anda parlar.
  • Hiçbir sözcük kendi başına yoğun değildir, fazla fazla bir nesnenin göstergesidir, ama hepsinden önce bir bağlantının yoludur.
  • Dil bir eksiklik, olabilirin başlangıç sınırı olarak işler, biçemse yazarın mizacını dilyetisine bağlayan Zorunluluk'tur.
  • Bir yazı çıkmazı vardır, bu da toplumun ta kendisinin çıkmazıdır.
  • 'İşçi sınıfi' teriminin önce 'halk'a, sonra da 'iyi insanlar'a verilmesi, 'demokrasi', özgürlük', 'barış' vb. terimlere bile bile getirilen bulanıklıktır.
  • Şiir= Düzyazı +a+b+c Düzyazı= Şiir -a-b-c
  • Yazı­yı sözle karşıtlaştıran şey, birincisinin her zaman simgesel, kendine dönük, açıktan açığa dilin gizli bir yamacına çevril­miş görünmesi, ikincisininse yalnızca devinimi anlam taşıyan bir boş göstergeler süresi olmasıdır. Bütün söz, sözcüklerin bu yıpranmasında, hep daha uzağa götürülen bu köpüktedir, söz ancak dilin açık bir biçimde sözcüklerin yalnızca devingen uçlarını alıp götürecek bir "yutma" olarak işlediği yerde var­dır; yazıysa, tersine, her zaman dilin ötesinde köklenmiştir, bir çizgi gibi değil, bir tohum gibi gelişir, bir öz ortaya koyar ve bir gizle tehdit eder, bir karşı iletişimdir, korkutur.
  • Yazın fosfor gibidir: En çok ölmeye çalıştığı anda parlar.
  • ... her insan dilinin tutsağıdır.
  • La Rochefoucauld: Herkes belleğinden yakınır da hiç kimse mantığından yakınmaz.

Yazının Sıfır Derecesi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Kitabı seçerken ne kadar da heyecan duymuştum oysa. Kitabın ismi, içerisindeki konu başlıkları işte tam aradığım şey! Heyhat! uzun zaman sonra bitirmeden bıraktığım bir kitap. 33 sayfa tahammül edebildim. Tercüme anlaşılmak için yapılır. Uydurma kelimelerle ne derece başarılı olabilir bir tercüme? Sözcüklerin dizimi de garip. Mütercim bu metinden ne anlamış, ne anlatmış bize, bizden neyi saklamış? Karar veremedim inanın. Daha fazla vakit kaybetmemek ve öfkelenmemek için bıraktım. Birkaç cümle paylaşıyoum. Cehaletim ve anlayamamışım mazur görülsün. Yalnız bir sözün yoğunluğu ancak dilin dışında çökelmeye başlar. Dilin klasik bir inak olan birliği baltalanamaz. Tüm yazımsal yaratımı aşağı yukarı gök, yer ve bunların birleşim çizgilerinin insan için bildik bir konut çizdikleri gibi kapsamı içine alır. Yazar için dil belirli bir yakınlığı uzaklara yerleştiren bir insan çevrenidir, ayrıca bu yakınlık tümüyle eksildir. Bunlar da ilginç kelimeler: Dilyetisi, emekdeğer, yoğunlaşım, kapanım, töremsel, gönderge, dirimbilim, söylensel, saydamsızlık, özdek, arıksamak, koyut, anıştırma, oylum, kesinlemek, bağıt, eytişim, inak... Not: kelimeleri özenle yazdım. Klavyeden kaynaklı yazım yanlışı yoktur. (Vakti Garîbe Âlemi Muhal)

Tahsin Yücel'in kuramsal kitap çevirilerinde biraz problem var. Ne yazık ki Barthes da bundan nasibini almış. Bazı yerleşmiş yabancı sözcüklere Türkçe karşılıklar kullanmak adına okumayı çok zorlaştırmış (mesela "doğma" yerine "inak" kullanmanın, bu zorlamanın alemi ne?). Keşke başka birinin çevirisinden çıksaydı fakat piyasada bu kitabın başka çevirisi yok. Sartre'ın "Edebiyat Nedir"inden sonra bu kitabın dilde yenileyici düşünüşü ve düşünüşün kimliğini dilin nasıl yansıtabileceğini öğrenmem açısından yararlı olduğunu söyleyebilirim. Dil ve üslup hakkında düşünenlerin okuması gereken kitaplardan... (Sidar Sadık)

Yazının Sıfır Derecesi PDF indirme linki var mı?

Roland Barthes - Yazının Sıfır Derecesi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Yazının Sıfır Derecesi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Roland Barthes Kimdir?

Sorbonne'da öğrenim gördü. Fransız Bilimsel Araştırma Ulusal Merkezi'de çalıştı. Collége de France'ta göstergebilim dersleri verdi.

Göstergebilimin kurucu isimlerinden birisidir. Aynı zamanda, postmodern düşüncenin de kurucu öncülerinden sayılır.

Barthes'ın düşünce evrimini sınıflandırmak kolay değildir. Çünkü onun yapısalcılık'tan postyapısalcılık'a uzanan düşünsel serüveni kolayca sınıflandırmaya elverişli değildir. Onu hem postmodern felsefe'nin oluşturucuları arasında saymak, hem de bizzat postmodern düşüncenin en özgün kuramsal uygulayıcılarından biri olarak anmak gerekir. Düşünsel serüvenini anlamak için çalışmalarının seyri izlenebilir.

1950'li yıllar Barthes'ın yazın çalışmalarının başlangıç yıllarıdır. Bu yıllardan itibaren, dilbilimle, edebiyatla, müzikle, göstergebilimin bir bilim olarak kuruluşuyla uğraşacak, giderek boyut değiştiren ve derinlik gösteren bir yönde yapıtları ortaya çıkacaktır.

Barthes, dilbilim'in (Saussure'cü Dilbilim) tezlerini göstergebilimine taşımaya çalışır. Çünkü belli bir noktadan sonra onun için her şey gösterge dizgeleri olarak okunabilecek bir görünüm alır. Günlük hayattaki rastgele öğelerden yüksek sanat yapıtlarına her şey bir gösterge olarak analiz edilebilir ve edilmelidir. Onun göstergebilim anlayışı bu noktada bu gösterge dizgelerini anlamak, işleyiş yapılarını çözmek ve dolayısıyla anlam dünyasının yapısını açıklamak çabasından ileri gelir. Roland Barthes geçirdiği trafik kazası sonucu 65 yaşında Paris 'te öldü.

Roland Barthes Kitapları - Eserleri

  • Camera Lucida (Fotoğraf Üzerine Düşünceler)
  • Bir Aşk Söyleminden Parçalar
  • Yas Günlüğü
  • Göstergeler İmparatorluğu
  • Çağdaş Söylenler
  • Yazının Sıfır Derecesi
  • Göstergebilimsel Serüven
  • Eleştiri ve Hakikat
  • Yazı ve Yorum
  • S/Z
  • Bir Deneme Bir Ders: Eiffel Kulesi ve Açılış Dersi
  • Yazı Üzerine Çeşitlemeler
  • Ara Olaylar
  • Roland Barthes
  • Göstergebilim İlkeleri
  • Görüntünün Retoriği, Sanat ve Müzik
  • Eleştirel Denemeler
  • Dilin Çalışma Sesi
  • Romanın Hazırlanışı 1
  • Sesin Rengi: Söyleşiler
  • Mythologies
  • Romanın Hazırlanışı 2
  • Nasıl Birlikte Yaşanır?
  • Anlatıların Yapısal Çözümlemesine Giriş
  • Yazı Nedir?
  • Çin Yolculuğu Defterleri
  • Moda Sistemi
  • Yazarlar ve Yazanlar
  • Yazma Arzusu
  • The Language of Fashion 

Roland Barthes Alıntıları - Sözleri

  • "Demek ki eğer yaşamak istiyorsam bedenimin tarihsel olduğunu unutmalıyım. Artık geçmişte kalmış kendi bedenimin değil de şu anki genç bedenlerin çağdaşı olduğum hayaline kapılmalıyım, kısacası dönem dönem, yeniden doğmalıyım, kendimi olduğumdan daha genç kılmalıyım." (Bir Deneme Bir Ders: Eiffel Kulesi ve Açılış Dersi)
  • Ne yazık ki insan dilinin dışı yoktur: Dil, kapalı bir kutudur. (Yazı Üzerine Çeşitlemeler)
  • Politikaya dar bir alan bırakılır. Bir yanda Fransa var­dır, öbür yanda politika. Kuzey Afrika işleri, Fransa'yla ilgili oldukla­rı zaman, politika alanına girmez. İşler ciddileştiği zaman, Politika'yı bırakıp Millet'e geliyormuş gibi yapalım. Sağdaki kişilere göre, Poli­tika Sol'dur: kendileriyse, Fransa. (Çağdaş Söylenler)
  • Kopya Eskiden öğrencileri cezalandırmak için bazı tümceleri, fiil çekimlerini defalarca yazmaları, kopyalamaları istenirdi; yazı yazmak ağır bir yüktü; ama öte yandan, kimileri yazı yazmaktan çok zevk alır ("alırdı" mı demeliyim?), tüyü kâğıt üzerinde kaydırmak, sözcüklerin desenlerini çizmek hoşlarına gider ve söylenmek istenene hiç önem vermezler (...) (Yazı Üzerine Çeşitlemeler)
  • "Böyledir yaşam Düşersin, yedi kez Kalkarsın sekiz kez" (Bir Aşk Söyleminden Parçalar)
  • Aklımda hep kadın başlı olağanüstü bir canavar olacak; bu canavar gelip benim tüm erkekçe duygularıma pençelerini geçirecek ve diğer tüm kadınlara bir kusurluluk damgası vuracak. Canavar! Sen, hiçbir şeye hayat veremeyen sen benim için dünyadaki tüm kadınlan sildin. (S/Z)
  • Maymunlar arasında maymun gibi davranmak daha iyi değil midir? (Roland Barthes)
  • korumam gereken politik hak, bir özne olma hakkıdır. (Camera Lucida (Fotoğraf Üzerine Düşünceler))
  • Bu asık yüzlü çölde ansızın bir fotoğraf bana doğru uzanır; beni canlandırır; ben de onu canlandırırım. O zaman onun var olmasını sağlayan çekiciliği böyle adlandırmalıyım: bir canlandırma. Fotoğraf'ın kendisi hiçbir biçimde canlandırılmış değildir ("canlı gibi" fotoğraflara inanmam), ama beni canlandırır: her serüveni yaratan da budur zaten. (Camera Lucida (Fotoğraf Üzerine Düşünceler))
  • Biftek de tıpkı şarap gibi kan söylenselinde yer alır. Etin yüreğidir biftek, arı durumda ettir, biftek yiyen boğa gücünü bedenine sindirmiş olur. Hiç kuşkusuz, bifteğin çekiciliği neredeyse çiğ olmasından gelir: biftekte kan görünür; doğal, yoğun, hem sıkı, hem bölünebilir durumdadır; diş altında hem kaynak gücünü, hem insanın kendi kanı¬na boşalmadaki yumuşaklığını iyice duyuracak biçimde azalan bu ağır madde türü eskil "tanrılar yemeği"ni çok güzel anıştırır. Kanlılık bifteğin var olma nedenidir: pişme dereceleri ısı birimleriyle değil, kan görüntüleriyle dile getirilir: biftek kanlı (o zaman boğazlanmış hayvanın atardamar akışını anımsatır) ya da mavi'dir (burada da kırmızının aşırı durumu olan morumsunun aracılığıyla damarların dopdolu kanı esinlenir) (Çağdaş Söylenler)
  • Yazmak zaten dünya­ya belli bir düzen vermek, zaten düşünmek anlamı­na gelir (bir dil öğrenmek, bu dilde nasıl düşünüldüğünü öğrenmektir). (Eleştiri ve Hakikat)
  • Yeniden okumayı savsaklayanlar her yerde aynı öyküyü okumak zorunda kalırlar. Yine yalnızca o, metni kendi çeşitliliği ve çoğulluğu içinde çoğaltır. (S/Z)
  • Fotoğraf, kendimin, bir başkası olarak ortaya çıkması, bilincin özdeşlikten kurnazca ayrılışıdır. (Camera Lucida (Fotoğraf Üzerine Düşünceler))
  • Eğer düzanlamlı bildiri "iyi" ise, reklam zenginleştirir; "kötü" ise reklam zarar verir. Peki ama, bir reklam bildirisi için "iyi" ya da "kötü" olmak ne demektir? Olayı, bir sloganın etkili olmasına bağlamak soruya yanıt vermek değildir, çünkü bu etkililiğin yolları belirsizdir: Bir slogan inandırıcı olmadan "ayartabilir" ve bir tek bu ayartmayla da insanı satın almaya yönlendirebilir. Bildirinin dilsel boyutuyla yetinerek şöyle diyebiliriz: "İyi" reklam bildirisi kendinde en zengin retoriği yoğun olarak taşır, insanlığın büyük düşsel temalarına kesin bir biçimde (çoğu kez de bir tek sözcükle) ulaşır ve böylece şiirin tanımını sağlayacak imgelerin büyük özgürlüğünü (ya da imgelerle ulaşılan büyük öz- gürlüğü) gerçekleştirmiş olur. Bir başka deyişle, reklam dilinin ölçütleri doğrudan doğruya şiir dilinin ölçütleridir: Söz sanatları, eğretilemeler, sözcük oyunları, işte atalardan kalma bütün bu ikili göstergeler, dili gizli gösterilenlere doğru genişletir ve bunları algılayan insana, bu yolla, doğrudan doğruya bir bütünsellik deneyiminin gücünü verir. Kısaca belirtecek olursak, bir reklam tümcesi ne kadar çok ikilik içerirse, ya da (terimlerde bir çelişkiye düşmemek için şöyle de diyebiliriz) ne kadar çok fazla kattan oluşuyorsa, yananlam bildirisi işlevini de o kadar daha iyi yerine getirir: Bir dondurmanın "zevkten erime" ye yol açması gibi tutumlu bir sözce altında, eriyen bir maddenin (mükemmelliği de erime ritminden kaynaklanır) gerçek tasarımı ile büyük insanlık temalarından biri olan zevkten bitip yok olmanın biraraya geldiğini; bir yemek pişirmenin de altın gibi olması deyişinde, değeri biçilemeyecek bir fiyat fikri ile kıtır kıtır bir madde fikrinin bir araya geldiği görülür. Reklam göstereninin mükemmelliği, okurunu en çok sayıda olası "dünya" ya ulaştırabilme gücüne (bu gücü de ona vermeyi bilmek gerekir) bağlıdır. Burada dünya sözcüğünü şu anlamda kullanıyorum: Çok eski imgelerin deneyimi (Göstergebilimsel Serüven)
  • Yazar rahibe benzer, yazman notere: birinin sözü geçişsiz bir edim (yani bir bakıma bir devini), ötekinin sözü bir etkinliktir. Aykırılık toplumun geçişli bir sözü geçişsiz bir sözden çok daha büyük bir çekinceyle tüketmesindedir: yazmanların pek çok olduğu günümüzde bile, yazmanın durumu yazarınkinden çok daha zordur. Bu da önce so­mut bir veriden ileri gelir: yazarın sözü yüz yıllık yollara göre pazara sürülen bir maldır, yalnız kendisi için oluşturulmuş bir kurumun: "yazın"ın tek nesnesidir; yazmanın sözüyse, tersine, başlangıçta dili değerlendirmekten tümüyle başka bir işlevi bulunan kurumların gölgesinde üretilip tüketilmektedir. (Yazı ve Yorum)
  • Zafer söylemlerini hiç sevmez O. Hiç kimsenin küçük düşürülmesine katlanamaz, bir yerde bir zafer ortaya çıktı mı hemen başka yere gitmek gelir içinden (kendisi tanrı olmuş olaydı, zaferleri sürekli tersine çevirirdi - Tanrı da zaten bunu yapar!). En yerinde olan zafer bile, söylem düzlemine geçtiğinde, kötü bir dilsel değer, bir küçümseme haline gelir. (Roland Barthes)
  • (...) belki biraz fazla yedi; ne var ki yemek düşkünlüğünün kadınlarda bir zarafet olduğu söylenir. (S/Z)
  • Dilbilimde nedenlilik yalnız bileştirme ve türetmeyle sınırlıdır. Oysa göstergebilim düzleminde daha genel sorunlar yaratacak bu olgu. Bir yandan, dil dışında büyük ölçüde nedenli dizgeler bulunması ola­sılığı var: Bu durumda, şimdiye değin anlamlama için zorunlu görülen kesintililikle benzerliğin nasıl olup da bağdaştığını, sonra, gösterenler benzer öğelerden oluş­ tuğunda dizisel bütünlerin (az ve sonlu sayıda öğe kap­sayan bütünler demektir bu) nasıl ortaya çıktığını be­lirlemek gerekir. Kuşkusuz «görüntüler» bu türlü bir özellik sunar, ama belirtilen nedenlerden ötürü, bunla­rın göstergebilimsel nitelikleri ortaya konulmuş olmak­tan uzaktır. Öte yandan, göstergebilimsel dökümün katışık dizgelerin varlığını gözler önüne sermesi de çok olasıdır: Ya çok gevşek nedenlilikler içeren ya da -çoğu kez gösterge, nedeliyle nedensizin çatışma ala­nıymış gibi bir görünüm alır- sanki ikincil nedensizliklerle yüklü nedenlilikler kapsayan dizgeler olacaktır bunlar. Dilin en «nedenli» bölgesinde, yansımalar bölü­münde de biraz bu duruma rastlanır. (Göstergebilim İlkeleri)
  • Estetik bir ürün değil, anlam aktarıcı bir kılgıdır; bir yapı değil, bir yapılanmadır; bir nesne değil, bir çalışma ve bir oyundur (Göstergebilimsel Serüven)
  • Yine de annemin bu fotoğraflarında her zaman kenara ayrılmış,saklanmış ve korunmuş bir yer vardı:gözlerinin parlaklığı. (Camera Lucida (Fotoğraf Üzerine Düşünceler))