Yenişehir'de Bir Öğle Vakti - Sevgi Soysal Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Yenişehir'de Bir Öğle Vakti kimin eseri? Yenişehir'de Bir Öğle Vakti kitabının yazarı kimdir? Yenişehir'de Bir Öğle Vakti konusu ve anafikri nedir? Yenişehir'de Bir Öğle Vakti kitabı ne anlatıyor? Yenişehir'de Bir Öğle Vakti PDF indirme linki var mı? Yenişehir'de Bir Öğle Vakti kitabının yazarı Sevgi Soysal kimdir? İşte Yenişehir'de Bir Öğle Vakti kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Sevgi Soysal

Yayın Evi: İletişim Yayınları

İSBN: 9789750501227

Sayfa Sayısı: 272

Yenişehir'de Bir Öğle Vakti Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Sevgi Soysal, 1974 Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanan Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’nde, çok boyutlu bir toplumsal kesiti sanki hiç zorlanmadan edebiyata aktarmış gibidir. Gözlemlediği alabildiğine gerçek insan portrelerini, birbirinden kopukmuş gibi duran hayatlarından alıp, zekice bir kurguyla buluşturur. Bu çerçevenin içine de, Ali, Doğan ve Olcay’dan oluşan bir üçgen kurar; o dönemin sorularını, abi-kardeş, arkadaş ve sevgililik ilişkileri üzerinden yansıtır. Ve ortaya, insanın “sol” tarafını sağlam kılan bir roman çıkar. 

Yenişehir'de Bir Öğle Vakti Alıntıları - Sözleri

  • ''Hala okuyor musun?'' ''Bir süredir okumuyorum.'' ''Niçin?'' ''Duvar'ı okudum. Kötü etkiledi o kitap beni. İşte, ne bileyim, sanki okumanın bana zararı oluyormuş gibi geldi. ''Başka kitaplar oku. Çivi çiviyi söker.''
  • Her şey, her zaman anlatılabilir, yeter ki bulanık bir kafanın ürünü olmasın.
  • Evet çok az güveni vardı kendisine, kendisine ve her şeye.
  • Özünden her şeyi esirgeyen kişinin ele ne hayrı dokanırmış ki?
  • Aslında her şeyin iyisini: sevmeli ya. insan dediğin, yapabileceğinin en iyisine lâyık görmeli kendini.»
  • "Ben yüreğimi satılığa çıkaranlardan değilim. Ondaki acı ve coşkuyla onun bunun gözünü boyamaktan nefret ederim. Acıya dayanmayı öğrensin, çünkü sadece kendi acısını değil, sayısız acıları yüklenmeyi öğretmeliyim ona."
  • Herkes istediğine layıktır.
  • Boşanmak da büyük ahlâksızlıktır, insan kendi seçsin seçmesin, evlilikle bir durum içine girer. Durumlar kökünden değiştirilmez; tam karşıtı, giderek sağlamlaştırılması gerekir durumların. Buydu dünya görüşü. Duvarda asılı olan gümüş çerçevenin içindeki resim değiştirilemez. Ama çerçevenin gümüşü haftada bir ovulmalıdır. Evlilik de öyle. Karı kocayı giderek evlilikten daha önemli bağlar bağlamalı, bir apartman, birkaç çocuk, edinilmiş eşyalar gibi.
  • Politika başka, karanlık bir şeydi. Birbirini tutmayan, değişi değişiveren gazete manşetleriydi.
  • Biz canımızın istediğine, aklımızın kestiğine değil, olabilecek olana harcamalıyız gücümüzü. Olabilecek olana, olması mümkün olana. Mümkün olanı, mümkün yapmak, bizim işimiz bu.
  • Ciddi sözlerin ciddi seyircileri olmalı.
  • "Korkma, aydınlığı bir ucundan da olsa görenlerin işi değil korkmak. Karanlıktaki çocuklar korkar. Biz ne çocuğuz, ne de her yer karanlık."
  • Sokağa çıkılmaz oldu artık. Her yerde haksızlık. Her yerde edepsizlik.
  • işte işe yaramaz boş insanlar böyledir. Sokaktan bir cankurtaran ya da itfaiye arabası geçmeye görsün, hemen durup bakarlar. Bir yerde bir kanalizasyon çukuru mu açıldı, başına üşüşüp seyrederler. Bir kazma makinesi yol mu açıyor, saatlerce bekleşirler çevresinde. Çünkü yoktur önemli bir işleri, bir hedefleri yoktur. Her şey, bütün olaylar dışlarındadır. Seyircisidirler her şeyin, yapılan yolların, yanan evlerin ve para kazanan insanların.
  • Bir kendini taşıyacaksın bu hayatta. Karnı tok, sırtı sağlam. Bir de hünerinle neşeni. Hünerin karnını doyurur, neşen de gönlünü hoş tutar.

Yenişehir'de Bir Öğle Vakti İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Ve ben yine muhteşem bir kitabı sonlandırdım. Bu kitap iki açıdan değerlendirilebilir. Siz hangi açıdan görürseniz o açıdan okuyunuz efenim, ama ben iki açıdan da alabildiğimi/görebildiğimi size aktarmak istiyorum. 1. Bakış açısı : Birbiri ile tamamen alakasız insanların, bir gün bir öğlen vakti, aslında birbirleri ile ne kadar da bağlantılı olduklarına tanık olacaksınız. Birbiri ile tamamen alakasız olan bu insanların, hepsinin kafasının içini, ailesini, yaşadıkları çevreyi tek tek anlatıyor yazar bize. Sonra bir gün bir öğle vakti -aynı kitabın adındaki gibi- bir şekilde tüm karakterler; aynı ortamda, yan yana, karşı karşıya, sokaktan geçerken ya da bir pencereden bakarken, beliriyorlar. Ankara'yı bilmeyen, orada yaşamayan, oralara gidip gelmeyen bir insan bile, keyifle canlandırır gözünde anlatılan mekanları. Ben de Piknik'te yemek yemiş ve sonra o insanlarla yolda çarpışmış gibi hissettim kendimi diyebilirim, belki büyük mağazada kuyruğa girip, insanları ezmek pahasına, koşturmuş bile olabilirim, kendimi kitaba kaptırırken. Nasıl keyif duydum anlatamam. Zengini, fakiri, çingenesi, kapıcısı, tezgahtarı, patronu, antikacısı, hayat kadını, davasının peşinde delikanlısı, hayatta hiç bir amacı olmayan zengin çocukları... Bazı çocukların aileleri ile olan zıtlıkları, bazılarının ise tam tersi yakınlıkları, aklınıza gelebilecek her türden insanın sosyolojik ve psikolojik tahlillerini göreceksiniz kitapta. Sonra bir gün bunların hepsini, -sınıf ayrımı gözetmeksizin - bir öğlen vakti, bir ağaca bakarken, bir sokakta toplayacak yazar...Ve "geriye dönüş tekniğiyle" tek tek hepsinin hayat hikayesini anlatacak, ve biz, -bir film şeridi- gözümüzün önünden geçer gibi, dinleyecek/okuyacağız. Gelelim 2. bakış açısına : Kitap aslında belli bir dönemi anlatıyor. Burada kullanılan kavak ağacı sistemin ta kendisidir. Bir metafordur yani. Kökleri artık çürümüştür, düştü düşecek,yıkılması gerekmektedir... Ve bu sistemden dışarı çıkmayan insanlar ile, sisteme karşı çıkanlar vardır. Belki de çıkan sadece bir kişidir, o da Olcay karakteridir. Sisteme boyun eğmeden değişmektedir, ya da çaba harcamaktadır. O yılları, yani 1970-1980 leri ve tabi ki günümüz Türkiye'sini de bir nebze aktarmıştır yazar. Peki bu sistem yıkılırsa ne olur? Bunu da kitabın sonunda görecek ve .... göreceksiniz efendim. Ben yazarla ilk bu kitapla tanıştım ve hayran kaldım demek bile hafif kalabilir. "Ne kadar iyi ve başarılı kadın yazarlarımız varmış ya" dedim defalarca. Muhteşem bir anlatım tekniğine sahip yazarımız. Yazarla henüz tanışmadıysanız hemen şimdi bu kitapla başlayın derim. Ben elime geçen bütün kitaplarını okumayı düşünüyorum çünkü o kadar güzel anlatımı var ki, ben anlatamıyorum bu güzelliği. Alıntı yapacak bölümler bile çıkaramadım, çünkü her cümlesi ayrı bir hayat dersi, nasıl yerinde bir tespitleri var anlatamam demek istiyorum. Özellikle "Ali" karakterinin kelimeleri o kadar güzeldi ki, hepsi ayrı bir hayat dersi niteliğindeydi. (Eylem U.K.)

Sevgi Soysal ile tanışma kitabım Memleketim,Ankara'da geçen bir öğle vakti. Hayat öyle akıp giderken yıkılmak üzere olan bir kavak ağacının etrafında toplanan ya da oradan geçmekte olan insanların,belki bir omuz çarpmasıyla belki de bir yürek çarpıntısıyla birbirlerine değen hayatları... Bir öğle vakti öylece oturup etrafınızdaki insanları izlediğiniz oldu mu hiç? Onların dünyalarını merak ettiğiniz... Su gibi akıp giden satırlarıyla,insan analizleriyle,toplumsal bakış açısıyla ele alınmış bu kitabı ve yazarı çok sevdim. Doğum günümde hayata veda etmiş olduğunu öğrendiğimde ayrıca üzüldüm Mustafa Arslantunalı'nın kitabın önsözü olarak yazdıkları ise gerçekten harikaydı. Şöyle diyor: "Önsözler atlanmak içindir,romanlar değil.Henüz tanışmadığı kişilerin dedikodusundan ne kadar haz alabilir ki insan?" Romandaki karakterler çok iyiydi. Mehtap'ın karabasanı, Doğan,Ali ve Olcay üçlüsünün ilişkileri,Aysel'in gerçek anlamda bir kimliğinin olmayışı, başından geçenler ve tabii kapıcı Mevlüt'ün işi ve ailesi arasında sıkışıp kalmışlığı... Daha birçok karakter ve hayatları sizi derinden etkileyebilir.Bazılarına sinir olurken, bazılarına acıyorsunuz. Çünkü onlar birer roman kahramanı değil,hepimizden biri, gerçek insanlar... Bana böyle hissettiren yazarın diğer kitaplarını da okumak isterim. kitap/yenisehirde-bir-ogle-vakti--3802 yazar/sevgi-soysal (Gülden Topal)

Yenişehir'de Bir Öğle Vakti PDF indirme linki var mı?

Sevgi Soysal - Yenişehir'de Bir Öğle Vakti kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Yenişehir'de Bir Öğle Vakti PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Sevgi Soysal Kimdir?

Sevgi Soysal (d. 30 Eylül 1936, İstanbul - ö. 22 Kasım 1976, İstanbul) Türk yazar. Aslen Selanik'li mimar-bürokrat bir babayla Alman bir annenin altı çocuğundan üçüncüsü olarak büyüyen Sevgi Yenen, 1952'de Ankara Kız Lisesi'ni bitirdi. Bir süre Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde Arkeoloji okudu.

1956 yılında şair ve çevirmen Özdemir Nutku ile evlendi, birlikte Almanya'ya gittiler. Göttingen Üniversitesi'nde arkeoloji ve tiyatro dersleri izledi. 1958'de Türkiye'ye döndü ve Korkut adını verdikleri bir oğlu oldu. 1960 ile 1961 tarihlerinde Ankara'da Alman Kültür Merkezi ve İrtibat Bürosu'nda ve Ankara Radyosu'nda çalıştı. Bu dönemde, toplum karşısında bireyin tedirginliğini öne çıkaran ''yeni gerçeklik'' akımından izler taşıyan öykü ve yazıları Dost, Yelken,Ataç, Yeditepe ve Değişim dergilerinde yayımlandı. 

1961'de Ankara Meydan Sahnesi'nde Haldun Dormen'in yönettiği Zafer Madalyası adlı oyunda tek kadın rolünü oynadı. İlk öykü kitabı Tutkulu Perçem, 1962 yılında yayımlandı. Zafer Madalyası oyununda tanıştığı Başar Sabuncu ile 1965'te evlendi. Aynı yıl TRT'de program uzmanı olarak çalışmaya başladı. 1965-1969 yılları arasında Papirüs ve Yeni Dergi'de öyküleri yayımlandı. Bu arada tezini vererek arkeoloji diplomasını aldı. Teyzesi Rosel'in kişiliğinden yola çıkarak, birbirine bağlı öykülerden oluşan Tante Rosa'yı yazdı. Kadın-erkek ilişkisi ve evlilik temasını işlediği ilk romanı Yürümek'le TRT Sanat Ödülleri Yarışması Başarı Ödülü'nü kazandı.

12 Mart dönemi, Sevgi Soysal'ın hayatı ve yazarlığı üzerinde derin izler bırakan bir dönem oldu. Yürümek, müstehcenlik gerekçesiyle toplatıldı ve Sevgi Soysal, kısa bir tutukluluk ardından TRT'den ayrılmak zorunda kaldı. Anayasa profesörü Mümtaz Soysal'la, Soysal'ın komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle tutuklu kaldığı Mamak Cezaevi'nde evlendi. Siyasal nedenlerle tekrar tutuklandı ve sekiz ay Yıldırım Bölge'de, iki buçuk ay da sürgüne gönderildiği Adana'da kaldı. Cezaevinde yazdığı Yenişehir'de Bir Öğle Vakti adlı romanıyla 1974 yılında Orhan Kemal Roman Armağanı'nı kazandı. Kızları Defne Aralık 1973'te, Funda ise Mart 1975'te doğdu. Adana'da sürgünde bulunan bir kadının başından geçen olaylar etrafında 12 Mart'ı eleştirdiği romanı Şafak, 1975'te yayımlandı. Bu dönemde Anka Haber Ajansı ve Sosyalist Kültür Derneği'nin kuruluşunda rol aldı. Politika gazetesinde tefrika edilen cezaevi anıları Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu başlığıyla kitaplaştırıldı (1976).

Yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle 1975 sonbaharında bir göğsü alındı. Hastalık izlenimlerini ve 12 Mart sonrası değişimi anlatan öykülerini topladığı Barış Adlı Çocuk, 1976'da yayımlandı. Eylül 1976'da bir ameliyat daha geçirdi ve tedavi için eşiyle birlikte Londra'ya gitti. Üzerinde çalıştığı son romanı Hoşgeldin Ölüm'ü tamamlayamadan 22 Kasım 1976'da İstanbul'da 40 yaşında öldü. Yeni Ortam ve Politika gazetelerine yazdığı yazılar, Bakmak (1977) adlı kitapta toplandı.

Sevgi Soysal Kitapları - Eserleri

  • Tante Rosa
  • Yenişehir'de Bir Öğle Vakti
  • Yürümek
  • Şafak
  • Tutkulu Perçem
  • Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu
  • Barış Adlı Çocuk
  • Hoş Geldin Ölüm - Tutkulu Perçem
  • Bakmak
  • Radyo Konuşmaları - Hoş Geldin Ölüm
  • Venüslü Kadınların Serüvenleri
  • Türkiye'nin Kalbi, Kabul Günleri
  • Tekliğin Türküsü

Sevgi Soysal Alıntıları - Sözleri

  • Kim aynadaki görüntüsünü usanmadan seyredebilir? Kim kendi sesini dinleyebilir saatlerce çıldırmadan? (Yürümek)
  • Boş verin be analar! Erkeklik sizde kalsın. Varsın, devleti ve milleti ve esir Türkler'i ve de dünya Türklüğu'nü korumakla meşgul büyük erkeklerimiz sizleri ellerinin tersiyle geri çevirsinler. Varsın büyükelçilere, resepsiyonlara, dünyanın önemli erkeklerine açıladuran salonlar, sizin dertlerinizi dinlemeye gelince kapanadursun. Varsın basınından parlamentosuna, işçi sendikalarından hükümetine, çok erkek bir toplum çocuklarınızın can güvenligine yan çizerken, sizler tek başınıza, her şeyi göze alarak, çocuklarınız için, yalnız kendi çocuklarınız değil, bu yurdun kıyıma terk edilmiş bütün gençleri için kendinizi siper ededurun. Cesaret sizin, yigitlik sizin. Siz doğumu bilirsiniz, kimi erkekler bir burun kanamasına yataklara düşerken, doğumu bilen siz analar, hayatı da bilirsiniz. Onun için varın; erkekliği ocak ve hayat söndürmeye, zürriyetsizliğe, iyi, güzel ve umut olan ne varsa yok etmeye dönüştürenlerin, canlarınızın canını almaya kalkanların, doğanın en haklı savaşıyla üstlerine üstlerine varın! (Bakmak)
  • Biz terbiye gördük. Nasılsın, denince, iyiyim dememiz bundan. (Barış Adlı Çocuk)
  • Yeni yılı kutluyorlar... Niçin kutlamasınlar yeni yılı, en az eskisi kadar rahat geçirmeyi garantiye aldılarsa? (Türkiye'nin Kalbi, Kabul Günleri)
  • Ama vergi yolsuzluğunu mu kurcaladın, hemen soy sop ve kan, kafa ve de tas denetçilerinin hışmına uğrarsın. "Sizi Türk olmayanlar sizi kanı bozuklar sizi." (Bakmak)
  • Ama olamaz. Eğer ölüm varsa, daha güzel bir hayatın, daha uygar insanların, daha insanca kuracakları bir hayatın gereği için var. Yoksa ölüm, insanlar arasındaki kavgayı, bir insan ömrü içinde aşamadıkları sevgisizliği, çirkinliği daha kötü bir dünyaya aktarmak isteyenler için değildir. (Radyo Konuşmaları - Hoş Geldin Ölüm)
  • “Emir demiri, ticaret ve kâr emiri keser” diyen kimdi? Behice Hanım mıydı? Hatırlamıyorum. (Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu)
  • Ben her şeyin bir bir yok olmasına o kadar çok alıştım ki. Ve her şeyin yeniden bir bir var olmasına o kadar alışığım ki. (Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu)
  • Benim seçtiğim tutukluluk, yine de özgürlük demektir. Ötekini ortadan kaldırmayan, ama benim düşünceme göre ötekini içeren bir özgürlüktür (Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu)
  • Bir soluk almaya gelmiştim buraya. İçimde, bir köşemde gizli bir soluğu almaya. (Tutkulu Perçem)
  • Güzel şeyler dar yerlere sığmaz. İnsanların mutluluğu gibi. (Şafak)
  • Sokağa çıkılmaz oldu artık. Her yerde haksızlık. Her yerde edepsizlik. (Yenişehir'de Bir Öğle Vakti)
  • Bilip unuttuğu en kurtarıcı, en iyi edici sese döndü. Sese sarıldı, sesle örttü çıplaklığını. (Yürümek)
  • "Yıkanık suyum benim. Evreni senden görmek istiyorum. O zaman gördüğüm evren değil sensin çünkü, yalnızca sen, sen sen!" (Yürümek)
  • Tarafsız radyo; yayın yaptığı ülkenin sorunlarına, gerçeklerine, faydasına yönelen, sorunların çözümü ve toplumun faydası tarafında olan; bu görevi bilimsel ve bilinçli bir tarafsızlıkla gerçekleştiren radyodur. (Venüslü Kadınların Serüvenleri)
  • 1. Erkek: O günlerden bu yana avlarımızı sapan yerine okla vurmayı, mağaralarda değil kulübelerde oturmayı, avlanmadığımız eti ısıtıp yemeyi, karanlık gecelerde ateş yakmayı öğrendik. 1. Kadın: Bizleri saymayı öğrenemediniz ama. (Venüslü Kadınların Serüvenleri)
  • Gün batımlarını sevmem. Güneş bütün görkemiyle üstüme abanıyormuşçasına ezilir içim. Güneşin batışıyla birlikte içimin de kararması gerekirmiş gibi kasvetlenirim. Aydınlıkla karanlık arasındaki bu geçiş dönemi boyunca sürer bu kasvet. Açıklık yerde, güneş batarken toprağa kavuşuyormuş gibi görünür, oysa yoktur böyle bir kavuşma, güneş o bize kavuşma noktası gibi görünen yerde de, en az bizim olduğumuz yerdeki kadar uzaktadır, belki budur çoğu kişiye yalnızlık duygusu veren. (Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu)
  • İkinci Dünya Savaşı'ndan sakat olarak dönüp genç yaşta ölen büyük Alman yazarı Wolfgang Borchert boşuna mı sesleniyordu analara: "Hayır deyin analar, bir gün çocuklarınızı savaşa sürmek isteyenlere hayır deyin!" (Radyo Konuşmaları - Hoş Geldin Ölüm)
  • "Ne güzel suçluyuz biz hepimiz." (Tutkulu Perçem)
  • Bir güneş batımı gelirdi sonra. Bir güneş batımı vardı bu kentin, yalnızlığımı kalabalıklardan alır, geri verirdi. (Tutkulu Perçem)