Yüreğimin Sesini Dinle - Susanna Tamaro Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Yüreğimin Sesini Dinle kimin eseri? Yüreğimin Sesini Dinle kitabının yazarı kimdir? Yüreğimin Sesini Dinle konusu ve anafikri nedir? Yüreğimin Sesini Dinle kitabı ne anlatıyor? Yüreğimin Sesini Dinle kitabının yazarı Susanna Tamaro kimdir? İşte Yüreğimin Sesini Dinle kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Susanna Tamaro

Çevirmen: Eren Yücesan Cendey

Orijinal Adı: Ascolta La Mia Voce

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750725517

Sayfa Sayısı: 176

Yüreğimin Sesini Dinle Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

1993'te yayınlanan Yüreğinin Götürdüğü Yere Git adlı romanıyla tüm dünyada büyük yankı uyandıran Susanna Tamaro, bu yeni romanında o büyüleyici öykünün devamını sunuyor okurlarına. Yüreğinin Götürdüğü Yere Git, 80 yaşındaki bir kadının, uzaklara giden genç torununa yazdığı mektuplardan oluşuyordu. "Yapmaya değecek tek yolculuk, içimize yapacağımız yolculuktur," diyordu yaşlı kadın, "o özgün çağrıya kulak vermeli ve yüreğimizin götürdüğü yere gitmeliyiz." Yüreğimin Sesini Dinle'de, artık genç bir kadın olan torun, zorlu bir kimlik arayışı içinde yaşamın anlamının peşine düşer. Bu arayış, hem kendi yüreğine, hem de kutsal topraklara doğru bir yolculuğa çıkarır onu. Kendi öyküsünü keşfetmek için çıktığı bu yolculuğun sonunda, aile evinin tozlu tavanarasında hiç ummadığı bir öyküye kavuşacaktır: Yüreğinin Götürdüğü Yere Git. Tamaro, bu kez, Yüreğimin Sesini Dinle diyor okurlarına: Yaşama bir anlam katmak, öfkeyi sevgiye, kırgınlıkları güce dönüştürmek için... 

(Tanıtım Yazısından)

İtalyan yazar Susanna Tamaro'nun dünya çapında büyük başarıya ulaşan ve Türkçe de dahil olmak üzere birçok dile çevrilen romanı Yüreğinin Götürdüğü Yere Git, 12 yıl sonra yeni bir kitapla devam ediyor: Yüreğimin Sesini Dinle.

Yüreğinin Götürdüğü Yere Git, 80 yaşındaki bir kadının, uzaklara giden torununa yazdığı mektuplardan oluşuyordu. "Yapmaya değecek tek yolculuk, içimize yapacağımız yolculuktur," diyordu yaşlı kadın, "o özgün çağrıya kulak vermeli ve yüreğimizin götürdüğü yere gitmeliyiz."

Yüreğimin Sesini Dinle'de ise, artık genç bir kadın olan torun, zorlu bir kimlik arayışı içinde yaşamın anlamının peşine düşüyor. Kitap, genç kadının anneannesine duyduğu öfke ve anneannenin dramatik ölümüyle başlıyor. Kitapta adından hiç söz edilmeyen kadın kahraman, belli ki Tamaro'nun kendisi... 

Annesinin intihar ettiğinden, en azından ölmeyi arzuladığından kesinlikle emin olan genç kadın, babasının kim olduğunu hiç bilmez. Anneannesi de ölünce, pek de uyum sağlayamadığı dış dünyayla tüm bağları kopar ve müthiş bir yabancılaşmanın içine düşer. Bir çıkış yolu bulma umuduyla, pek de gönüllü olmadan ama elinde de olmayarak evin tavanarasında yaptığı araştırma onu aile sırlarına ve babasına götürür. Öfkeli, sert, inatçı ve nihilist bir felsefe profesörü olan baba, kızına bile yüreğini açamayınca, aralarında kırık dökük, yaralayıcı bir ilişki başlar.

Kendisiyle iç hesaplaşmaya girişen genç kadın kaderini, kim olduğunu, yaşamın anlamını, iyiliği ve kötülüğü sorgulamaya başlar. Kendi varoluşuna ilişkin sıkıntılarının yanı sıra, dünyanın dönüştüğü forma uyum sağlayamamakta ve Tanrı'yla bir türlü barışamamaktadır. Hep aynı soruyu sorar: Yoksa gökler boş mudur? 

Bir seçeneği her şeyi olduğu gibi bırakıp aile evini satarak farklı bir yöne ilerlemek olan genç kadın, zoru seçerek kim olduğunu ve ne istediğini bulmaya karar verir. Bu karar onu kutsal topraklara doğru çetin ve araştırmacı bir yolculuğa yöneltir. Uzak bir akrabanın yardımıyla geçmişinin kimi yönlerini aydınlatmaya, kim olduğunu bulmaya çalışırken kafası iyice karışır. Kendi hikâyesini keşfetmek için çıktığı bu yolculuğun sonunda hiç ummadığı bir hikâyeye kavuşur: "Yüreğinin Götürdüğü Yere Git."

Kendini tüm şanslarını yitirmiş, gerekli hiçbir soruyu sormamış ve yapayalnız hissettiği bir sürecin sonunda karşısına aidiyet kavramı dikilir. Kaybettiği sevdiklerinin deneyimlerinin onu müthiş bir zenginliğe kavuşturabileceğini keşfeder. Bu, yüreğinde bir hüzün taşımayacak, onların ardından kalan boşluğu hissetmeyecek demek değildir elbette. Ama yine de tünelin ucunda ışık görünmüş, genç kadın hayatta kim olmak ve ne yapmak istediğine ilişkin bir fikre sahip olmuştur. 

Yüreğimin Sesini Dinle, başkalarının hikâyelerinde kendi gerçekliğini keşfetmek için yola koyulan genç bir kadının dokunaklı, duyarlı öyküsü...

Yüreğimin Sesini Dinle Alıntıları - Sözleri

  • "Ön yargı düşüncenin en büyük hastalığıdır..."
  • Senin yabani ot dediklerin, kendilerinin öyle olduklarını bilmiyorlar; sen onları yargılayıp mahkûm ediyorsun ama onlar kendilerini çiçek ve ot olarak bütün ötekiler gibi güzel ve önemli sanıyorlar...
  • Sözler, bir seher vakti kumsalda bulduğun izler gibidir.
  • İyi ama dünya sevimli kadınlar ve yeşil arabalarla doludur;
  • Ben ve sen, el ele, Pencerede bir leylak. Ne güzel olurdu Seninle günbatımını beklemek Ve geceden korkmamak. Ne güzel olurdu
  • Nerede olduğumu sana söylüyorum çünkü sana ihtiyacım var, çünkü aranıp bulunmayı bekliyorum, çünkü artık senin sesini duymadan, senin bakışını görmeden yaşayamıyorum...
  • Arada sırada toprağın çukurlaştığı yerlerin serin derinliğine gömülüyordum:
  • Gecenin ağırlığı, yanıtı olmayan soruların ağırlığıdır.
  • “Kitaplarla hayat daha iyi anlaşılabilir, derdin sık sık; okuma sayesinde duyguları derinlemesine kavrayabilirsin.”
  • Hayal kırıklığına uğramaktan korkuyordum,..
  • Kitaplarla hayat daha iyi anlaşılabilir, derdin sık sık; okuma sayesinde duyguları derinlemesine kavrayabilirsin.
  • Uykuya dalarken, “Bu neyin müziği?” diye soruyordum kendime: “Yola çıkış senfonisi mi, yoksa dönüş mü?”
  • KORKU Beni korkutan canavarlar değildir Ne de caniler. Geceden hiç korkmam Ne selden ne tufandan Ne cezadan ne ölümden Ya da var olmayan bir aşktan. Ben yalnızca senin Benimkini arayan Küçük elinden korkarım. Bana neden diye soran Bakışlarından ürkerim.
  • Bir an için leylak ile ıhlamurun kokusu birbirlerine karışmışsa işte yuva orasıdır, dönülecek doğru yerdir.

Yüreğimin Sesini Dinle İncelemesi - Şahsi Yorumlar

“Benim ağacım; birlikte büyüdüğüm, yıllar içerisinde benimle dostluğunu sürdüreceğini, altında çocuklarımı büyüteceğime inandığım ağacım yerle bir olmuştu. Onun yere yığılışı pek çok şeyi beraberinde sürükleyip götürmüştü: uykumu, neşemi, görünürdeki kaygısızlığımı.” Romanımız genç bir kızın çok değer verdiği bir ağacın yıkılmasıyla başlıyor. Annesini küçük yaşta kaybeden bu genç kıza çocukluğundan beri anneannesi bakmış. Romanda, bu genç kız hayatındaki tüm kargaşayı anneannesinde anlatıyor. Başlarda anneannesiyle anlaşamaması, anneannesinin her şeyi unutması ve hayaller görmesiyle başlayan hastalığı ve ölümüyle düştüğü büyük boşluk anlatılıyor. “Şimdi dünyada tek başıma kaldığımdan beri, günlerimin ne gibi bir anlamı vardı? Sen varken ne anlamı vardı ki? Genel olarak bütün insanoğullarının günlerinin ne anlamı vardır? İnsanlar hangi nedenle hep aynı davranışları tekrarlarlar? Alışkanlıktan mı, sıkıntıdan mı, değişik bir şey hayal etmekten ya da kendi kendilerine soru sormaktan aciz olduklarından mı? Belki de korkularından böyle davranıyorlardı çünkü daha önce çiğnenmiş olan patikayı izlemek daha kolaydı.” Kitabın başından sonuna kadar cevabını bulamadığı yüzlerce soru soruyor hayatın anlamına dair, insanlara dair… Anneannesinin ölmesiyle sorgulamaya başladığı geçmişini annesinin günlüğünde buluyor. Annesinin özgürlük arayışı içinde nasıl bir hayat sürdüğüne tanık oluyor. Ama en önemlisi hiç tanımadığı babasını buluyor o günlükte. Onu asla sahiplenmeyen, istemeyen babası. Özgürlüğü kısıtlanır diye her sorumluluktan kaçan babası. Annesinin felsefe profesörü… Onu arayıp konuşmaya karar veriyor. Günlerce haftalarca onu görmeye gidiyor, onun hayat hikayesini düşüncelerini dinliyor. Babası onu sahiplenmeyerek onun düşünce olarak özgür yetişmesini sağladığını söylüyor. Özgürlük için hiçbir şeye bağlı olunmaması gerektiğini defalarca vurguluyor. Başlarda çok merak ettiği için sürekli gittiği babasına bir süre sonra gitmekten vazgeçiyor. Eski eşyaların arasında başka bir akrabasının daha olduğunu öğreniyor. Dayısının yanına gidiyor ve yanında hayatının boşluğunu dolduracak, onu gerçekten etkileyen şeyi buluyor. Belki de tüm sorularının cevabını kitabın başında buluyor. Susanna Tamaro’nun “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” kitabının devamı olan “Yüreğimin Sesini Dinle” kitabı, olay örgüsünden çok baştan sona sorularla dolu olmasıyla dikkati çekiyor. Bu sorular aslında herkesin aklında olan ama asla toparlayamadığı bazı soruların cevabını bulmasına yardım ediyor diyebilirim. Babasına ne mi oldu? Birkaç kere kızıyla konuşmaya çalışmasına rağmen kızı onunla görüşmüyor. Daha sonra ise intihar haberi geliyor. Mektubundaysa özgürlük bahanesiyle, sevme ve sevilme korkusundan dolayı her şeyden kaçmasının pişmanlığı yazılı. (H.SARUHAN)

Yüreğinin Götürdüğü Yere Git diyen yazar bu devam kitabında Yüreğimin Sesini Dinle diyor bizlere. İlk kitabında 80 yasındaki ninenin torununa yazdıgı kendi hayatını ve kızının hayatını anlattığı anılara şahitlik etmiştik. Bu kitapta ise ninesini kaybeden torunun kendi köklerini ararken yasadıklarını okuyoruz. Ölmüş annesinin yaşadıklarına, babasıyla tanısmasına ve onun ölümüne, yaptığı yolculuklarda ögrendiklerine tanıklık edeceğiz... Akıcı ve kolay anlasılır bir kitap. İlk kitap okunmadan okunursa pek bir anlam ifade etmez. Okuyanlara şimdiden keyifli okumalar... (Ayşe)

Kitap boyunca kendinizi hiç bitmeyeceğini düşündüğünüz duygu fırtınaları ve itirafların ortasında buluyorsunuz. İşin belki de en tuhaf yanı, herkesin kendi açısından haklı olup, kitabın (serinin) sonuna geldiğinizde ,hissettiğiniz samimiyet karşısında zamanında almak zorunda kalınan zor kararların , aslında göründüğü kadar duygusuz ve acımasız olmadığını , önyargılardan uzak, her durumu kendi zamanında ve koşulunda değerlendirmek gerektiğini fark ediyorsunuz. (Funda YR)

Kitabın Yazarı Susanna Tamaro Kimdir?

Susanna Tamaro, İtalyan kent soylu bir ailenin kızı. Trieste'de 1957 yılında doğdu, Orvieto yakınlarında kedileri ve köpeğiyle birlikte yaşamaktadır. Zor bir çocukluk dönemi geçiren Tamaro, 18 yaşındayken, bir depreme tanık olur, 25 yaşındayken ölümcül bir hastalık geçirir ve 27 yaşında yazmaya başlar.

Her başarıya ulaşmış yazarın yaşamış olduklarını o da yaşar. İlk denemelerinde başarısız olur ama bunlara aldırmadan yoluna devam eden Tamaro “Tek Bir Ses İçin” adlı kitabıyla büyük ses getirir. ”Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” adlı bu eser de ona daha büyük bir ün kazandırır. (Bu kitap aylarca İtalya'da liste başı olmuştur.) Genelde günlük ya da mektuplar şeklinde yazar. Olayları birinci ağızdan anlatır. Eserlerinde hep bir hüzün vardır. Kahramanları genellikle ölümün eşiğine gelmiş ama bu durumu kabullenmiş; hayatta aradığını bulamamış insanlardır.

Susanna Tamaro Kitapları - Eserleri

  • Yüreğinin Götürdüğü Yere Git
  • Kitaplardan Korkan Çocuk
  • Yüreğimin Sesini Dinle
  • Kökler, Yollar ve Yitik Benler
  • Anima Mundi
  • Luisito: Bir Sevgi Öyküsü

  • Sonsuza Kadar
  • Sevgili Mathilda, İnsanın Yürümesini Dört Gözle Bekliyorum
  • Tek Ses İçin
  • Kaplan ve Cambaz
  • Her Melek Korkunçtur
  • Aklı Bir Karış Havada
  • Düşünen Bir Yürek

  • Büyülü Çember
  • Daha Çok Ateş Daha Çok Rüzgar
  • Yanıtla Beni
  • Rüzgar Ne Diyor
  • Tombul Yürek
  • Ulu Ağaç
  • Her Sözcük Bir Tohumdur

  • Bakışınla Aydınlanır Dünya
  • Büyük Bir Aşk Hikâyesi
  • Sessizlik Bir Erdemdir
  • Var Olan Ada
  • Tobia ve Melek
  • Atla, Bart!
  • Eve Doğru

  • Rüzgar Ne Diyor

Susanna Tamaro Alıntıları - Sözleri

  • Benim için gerçekten her kitap son kitaptı. Sonuncuydu çünkü ufka baktığımda hiçbir şey göremiyordum, belki de yazmanın bıraktığı yorgunluk ve halsizlik içindeydim; öte yandan- belirişi ve işlenişiyle- her kitabın çevresinde bir mucize halesi oluyordu. Bilindiği üzere mucizenin, buyrukla yaratılması mümkün değildir. (Her Melek Korkunçtur)
  • O ekim ayında, bir parçam- umut etmiş, hayal kurmuş olan parçam- bütünüyle ölmüştü. O günden sonra artık onunla birlikte yaşamayı öğrenmem gerektiğini biliyordum. Belki bir süreliğine gizli tutabilirdim ama sonra güçlü çürüme kokusu gerçek durumumu başkalarına da açık edecekti. (Her Melek Korkunçtur)
  • "Uyku sırları ortaya çıkartıyor." (Rüzgar Ne Diyor)
  • (...) "Eh, en azından senin bir sürü kardeşin var." "O kadar çok olunca yok sayılır. Zaten artık yoklar." "Nereye gittiler?" "Derin donduruculara herhalde." O anda yeniden utanç yüklü bir sessizlik oldu. Bart, Zoe'nin akrabasını yemiş olma olasılığını düşündü. (...) (Atla, Bart!)
  • Sakin, korunaklı ve ufuksuz. Kesinlikle benden, senden daha iyi yaşayacaklardır ama hayat gerçekten o mudur? Bu, arzu duyulacak bir yaşam mıdır? Ölüm döşeğinde "Bu olağanüstü bir serüven miydi?" diye sordurabilecek bir yaşam mıdır? Yoksa bir yaşam putu mudur? Gizemi olmayan —ve bununla karşılaşma hevesi taşımayan— hayat bitmek bilmeyen esnemelerden başka nedir ki? (Luisito: Bir Sevgi Öyküsü)
  • Gerçekte insan hayatı nedir? İki karanlık arasındaki ışıklı bir yarılmadır... Nereden geliyoruz? Nereye gidiyoruz? (Var Olan Ada)

  • Düzen ve saygı bizi hayvanlardan ayıran biricik değerlerdi. (Rüzgar Ne Diyor)
  • Sözcüklerin arkasında sözcükler gizlidir, ama sessizliğin içinde "herhangi bir şey" yuvalanmış olabilir. (Rüzgar Ne Diyor)
  • Büyüklerin dünyasında yasalar, sevgiden daha ağır basar.. (Luisito: Bir Sevgi Öyküsü)
  • Ansızın kollarını göğe doğru kaldırdı, ellerini bir orkestra şefi gibi sallayarak şöyle dedi: " Ve sonra hayata şükrediyorum! Ağaçlara, çuha çiçeklerine, boraya, üveyiklere ve serçelere, çocuklara, otlara şükrediyorum ve tümünü kutsuyorum! Çünkü her şey kutsaldır ve bir lütuftur." (Her Melek Korkunçtur)
  • ‘Eğer’ler dünyası bir girdap, bir hortum, bir kara deliktir. İnsan bir an dengesini yitirirse, içine yuvarlanmaması olanaksızdır. (Daha Çok Ateş Daha Çok Rüzgar)
  • Demekle yapmak arasında uçurumlar var. (Büyük Bir Aşk Hikâyesi)
  • Sonra, belki de ölmeden bir an önce, hayatımızı bir an için seyredeceğiz ve gerçekten bizim olan, gerçekten dolu geçen anların farkına varacağız;bunlar belki de bir çiçeğe bakarak,bir ağacın biçimini seyrederek,yanımızdan geçen bir çocuğun başını okşayarak zaman yitirdiğimiz anlar olacaklar. (Her Sözcük Bir Tohumdur)

  • “ Bilgelik dolu yazılara bakarsanız işin hoş yanı da sürprizlerdir ama hele bunu gerçekte yaşayın da görün. “ (Tombul Yürek)
  • Bir hayvan neydi gerçekten? Günlük konuşmanın küçümseyici tavrında bu sözcüğün kökeninde yatan öz kolayca unutuluyordu. Can. Evet, hayvan can sahibi olan biriydi. İnsanların büyük bölümü için aynı şeyin söylenebileceğinden ise emin değildi. (Luisito: Bir Sevgi Öyküsü)
  • "Gitmek ya da gitmemek, beslediğin ateşe bağlıdır." "Ateş beslenir mi?" "Yakıp yok eden buz gibi bir ateş vardır, bir de sıcak, yeniden yapan bir ateş. Her ikisi de bizim yüreğimizdedir. Hangisinin alevleneceğine biz karar veririz." (Kaplan ve Cambaz)
  • "Gerçek yüzlerini en baştan gösterseler, büyük bir olasılıkla hiçbir zaman evlenemezler." (Anima Mundi)
  • "Boşuna yaşadım, ölümümde boşuna olacak " (Tek Ses İçin)
  • "Her şeye içine girmeden yukarıdan bakabilmenin ne güzel olacağını düşündü." (Rüzgar Ne Diyor)
  • “Kovalayandan kaçarım, kaçanı kovalarım.” (Büyük Bir Aşk Hikâyesi)