Yusuf ile Züleyha - Nazan Bekiroğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Yusuf ile Züleyha kimin eseri? Yusuf ile Züleyha kitabının yazarı kimdir? Yusuf ile Züleyha konusu ve anafikri nedir? Yusuf ile Züleyha kitabı ne anlatıyor? Yusuf ile Züleyha kitabının yazarı Nazan Bekiroğlu kimdir? İşte Yusuf ile Züleyha kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Nazan Bekiroğlu
Yayın Evi: Timaş Yayınları
İSBN: 9789753625579
Sayfa Sayısı: 224
Yusuf ile Züleyha Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Nasıl herkese duyurur da sesimi derim: “Bu anlattığınız ben değilim. Ben bu anlattığınız değilim. Yusuf'u ben nasıl yerim? Ben Yusuf'u nasıl yerim?” Sözünün bu kısmına gelince kurt, nemli gözlerinden boncuk gibi yaşlar dökülmeye başladı. Gri tüylerle kaplı göğsü, ön ayakları ıslandı. Bir ah çekti derinden derine. Islak burnu daha ıslandı. Ve devam etti: “Ben şimdi adımı nasıl temize çıkarayım. Alnıma sürülen bu kapkara lekeyi neyle, nasıl yıkayayım? Öyle bir leke ki değil bana, yeter kıyametin kopacağı güne değin gelip geçecek tüm torunlarıma. Tek muradım, bütün yaratılmışların sahibi olan Tanrım. Bu ayıpla yaşatamazsın beni. Ya alsın yeni doğmuş bütün kurt yavrularıyla birlikte canımı, kurt neslinin dalı yaprağı burada kesilsin, ya da adım temize çıksın.”
Yusuf ile Züleyha Alıntıları - Sözleri
- " Sarsılıyor kalbim yedi yerinden, bunca sarsıntıyı ben kâzasız belâsız nasıl geçeyim? "
- " Ne mutlu kalbine sen düşene, ve mutlu senin kalbine düşene . "
- Ama gel gör ki sana verebilecek hiçbir şeyim yok, kalbimin dışında.. .
- Sadece, Rabbim sen en iyisini bilirsin, dedi. Sen en iyisini bilirsin ve böyle olduysa, böyle olması gerekiyor demektir. Sana teslimim.
- Bir bilseniz neler neler var içimde, ne görüntüler biriktirdim derinliğimde.
- . Ama gel gör ki sana verebilecek hiçbir şeyim yok, kalbimin dışında. .
- "Ateşe düşmeyen yanmayı nereden bilsin? Elini bıçak çizmeyen kanın rengini nasıl öğrensin?"
- "Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler." Araf, 176
- Suçlu değilsen de bana, beni bana suçlu kılacak kadar güzelsin...
- “Ateşe düşmeyen yanmayı nereden bilsin? Elini bıçak çizmeyen kanın rengini nasıl öğrensin?”
- "Sadece, Rabbim sen en iyisini bilirsin, dedi. Sen en iyisini bilirsin ve böyle olduysa, böyle olması gerekiyor demektir. Sana teslimim."
- “Züleyhâ Yusuf’a bir mektup yazmaya başlayınca Yusuf diye başladı, Yusuf diye bitirdi. Gördü ki hitaptan öteye geçemiyor. Anladı ki âşkın namesinde ser-nâmeden öte kelam yok. Ve Züleyha’nın lügatında Yusuf’tan öte sözcük yok.”
Yusuf ile Züleyha İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Yusufu Züleyha: Bismillahirrahmanirrahim Kıssaların en güzeli, Züleyha'nın gözbebeği, Ben diyim 50 siz diyin 100 kadının, Uğrunda ellerini kestiği. Bir kanlı gömleğe sığdırılan, Karanlığın ortasına atılan, Kurdun duasıydı akıllara kazınan, "Ya akla ya kurut beni Yüce Yaradan!" Mutluluk evini hüzün evine çeviren, Kardeşlerince aklı çelinen, Küçücük kuyuda hayat veren, Yine aynıydı peygamberlik veren. Kenan'dan Mısır'a, Kızgın çöllerde ayakları yana yana, Bir karınca misali dura kalka, Yalvararak Allah'a ağlaya ağlaya. Kitli kapılar arkasında, Züleyha'nın albenisi altında, Sabrıyla sınandığı o anda, Koşarak attığı o adımlarda. Biri sultan biri köleydi, Üstelik evliydi Aziz'in eşiydi, Kölesine köle oldu tabuları devirdi, Ama Yusuf iffetliydi, bilemedi. Yine bir gömleğe sığdırılan kaderi, Yine karanlığa itmişti güzeller güzelini, Bir adım daha yaklaşmıştı sevgilisine, Öğrenmişti rüya ilmini. 7 sene 7 kat karanlıkta, Artık sultandı Mısır'a, Gönderince gömleğini babasına, Karanlıkları aydınlığa çevirdi o anda. Göz nuru gönül ferahlığı oldu babasına, Yılların hasreti vuslata erdi sonunda, Kalpler secdede buluştu, Şükürler olsun Allah'a. Ve Züleyha, Züleyha, Züleyha... Bu sefer oydu mahkûm olan karanlığa, Kalkınca bir çift el duaya, Hakikate açılmıştı Züleyha. Her ne kadar basit veya çocukça da olsa bu dizeler döküldü yüreğimden kağıda. Hz. Yusuf'a olan sevgim kıssaların en güzeli olmasından mı, pek çok dizisi veya filmi çekilmesinden mi, babamın adı Yakup, kardeşimin Yusuf olmasından mı ileri geliyor bilmiyorum ama bir başka seviyorum onu. Bu kitap sayesinde onu bir kez de Züleyha'nın gözünden gördüm, onun yüreğiyle sevdim. Aynanın karşısında oturup simsiyah saçlarına kırmızı güller takmasına yardım ettim. Aynadan bir saray yaptırırken ben de oradaydım. Hepsi Yusuf içindi bu hazırlıkların, ona daha güzel daha çok görünmek içindi. Kapılar kapanıp da o odada yanlız kaldıklarında, üçüncü kişinin de şeytan olduğu o anda, Yusuf (a.s.)'ın başını bir an kaldırmadığı o anda... Hepsinde ben de vardım. Tekrar tekrar okudum sayfaları, her birinde tekrar tekrar hazırlandı Züleyha ve her birinde tekrar tekrar başını çevirdi Yusuf. O da insandı ve onun da nefsi vardı, Züleyha iki dirhem bir çekirdek gencecik bir kadındı. Onu beğenebilir ve davetine icabet edebilirdi ama etmedi. Neden? Neden Züleyha'yı kabul etmedi? Bu sorunun cevabını verebilirsek daha pek çok sorunun cevabını verebiliriz. Çünkü Rabbi ona öyle emretmişti ve O ne dediyse oydu, aması yoktu. Onunla o odadan çıkacak gücü bulmuştu. Bu kıssada Hz. Yusuf iffetin ve tesettürün salt kadınlar için değil erkekler için de var olduğunun güzel bir örneği. Hepimiz biliriz bu kıssayı ama pek dikkat etmeyiz bu detaya. Bazı gerçekleri halının altına süpürür hiçbir şey yokmuş gibi üstüne basar geçeriz. Ta ki halının altındaki gerçekler birikip de yürürken dengemizi bozana kadar. O zaman bazı şeyler dank eder kafamıza, belki oturup düşünürüz nerede hata yaptığımızı. Ama insanoğlu bu ya, yine kendisinde kusur bulmaz. Hz. Yusuf bütün bunların üstünde tam bir iffet abidesiydi. Tüm gözler üzerindeyken gözlerini yere indirebilmişti. Bakmamıştı. Hayranlığım daha da artmıştı çünkü yapabilecekken yapmamıştı, isteseydi yapardı ama istememişti. Güzeller güzeliydi gözler önündeydi ama mühürlemişti gözlerini. Kim olsa severdi, Züleyha da sevmişti. Onun Yusuf'da gördüğü, Yusuf sanıp bütün sevgisini verdiği çok daha büyük, bambaşka biriydi. O bilmeden sevmişti. İkisi de çok seviyordu, ikisi de aynı kişiyi seviyordu, ikisinin de haberi yoktu. Bunları tekrardan farklı bir kalemden okumak minik kalbimi heyecanlandırdı ve titretti. Bu titreme beni kendime getirdi ve tekrardan düşünmemi sağladı, bu düşüncelerim sonucunda ortaya tek bir cümle çıktı: Yaradılanı severim Yaradan'dan ötürü. (Sudem)
•”Ne mutlu kalbine sen düşene, ve ne mutlu senin kalbine düşene.”: Züleyha Yûsuf’a bir mektup yazmaya başlayınca "Yûsuf “diye başladı, "Yûsuf” diye bitirdi. Gördü ki hitaptan öteye geçemiyor. Anladı ki âşkın nâmesinde ser-nâmeden öte kelâm yok. Ve Züleyha’nın lügatinde “Yûsuf”tan öte sözcük yok. • Kur'an da en güzel kıssalardan birisidir Hz.Yûsuf'un kıssası. Benimde merak ettiğim, ayrıntılı ve daha derin bilgi sahibi olmak istediğim bir konu. Nazan Hocanın kitabıyla bir başlangıç yapmak istedim, iyi ki okumuşum. Nazan Hocanın dilini ve kitabını çok beğendim. Her ne kadar ayrıntılı almak yerine yüzeysel almış olsa da. En azından kafamda başlangıç için bir hikâye oluştu. Daha çok mesnevi tarzında ve şiirsel yazmış. Ve bu da hikâyeyi daha etkileyici bir ruh ekliyor, yazan ve okuyucunun şahit olduğu bir ruh... Herkesin az çok bildiği bu hikâyeyi hiç Züleyha tarafından baktınız mı, onun neler hissettiğini merak ettiniz mi. Bana anlattıklarında, ben Züleyha'da fazla suç bulamıyordum çünkü kalbi çoktan ruhunu ele geçirmişti. -Hatta ona fazla hayrandım- Yaptıkları hep bunun doğrultusunda, ona hep çok üzülmüştüm. Nazan Hoca sayesinde onun tarafından baktım, yaşadıklarını ve daha çok hissettiklerini çok iyi tasvir etmiş. Bu kitapta en sevdiğim kısımlar Züleyhan'nın anlatığı kısımlar. O acıyı çok iyi ilettiler okuyucuya. Bu kitap bitmiş olabilir, ama ben bu hikâyeyi daha başka yazarlardan da okumak istiyorum. Size de tavsiye ediyorum, hiç sıkılmadan sizi kilitliyen bir anlatımı var. Ben kolay kolay bırakamadım, sürekli bir an önce tüm işim gücüm bitse de bir bölüm daha okusam, diyordum. Bu hissi her kitapta yaşamam, Nazan Hocanın başka kitaplarıyla görüşmek dileğiyle. • (Mervé)
"Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler." Araf, 176 Kıssa bildiğimiz kıssa Yusuf ile Züleyha...Ama kalemi kelama aşkla çeviren bir kalp, kelamı kağıda aşkla döken bir kalem Nazan Bekiroğlu... Okurken gönlünüzün hayran , gözünüzün seyran olacağı , dilinizin bayram edeceği bir eser. Bilindik bir hikâye ancak bu kadar özel bir kalemden defalarca okunabilir. Her sayfada her satırda gönlümün kıyılarına tatlı bir meltem vurdu, dilimden damağıma tatlı şerbetler aktı, kulağımdan esen rüzgâr sûfi ezgiler çaldı, gözümün önünden billûr diyarlar geçti, burnuma gül kokusu misk-i amberler geldi....Tarifsiz diyarlarda, tarifsiz duygularla dolandım, Ken'an' dan Mısr'a yalın ayak ulaştım, zindan karanlığından aydınlığa ay parçası Yusuf'la yol buldum, kurumuş dudaklarım ve yanmış bağrım Yusuf'u görmüş Nil'in sularıyla ferahlığa kavuştu... Bu kalemi tarif etmeye biçareyim, okudukça bir çöl bedevisi misali avareyim... Yazdıklarım hissettiklerimin yanında bir katre sadece, umman içinde kalmış ufacık bir zerreyim...Yazarın edebi yönüne yazacak kelamım yok, okudukça gönlünüze nakşeden o satırları uzun zaman unutamayacaksınız... Söze yukarda alıntıladığım ayetten devam edeyim. Üzerinde ne kadar düşünürüz bilmem ama kıssadan alınacak çok hisselerimiz var... İffeti sadece kadınlara mal ettiğimiz bu çağda , Yûsuf'un iffetine gözlerini kapayan sayın erkekler, okudukça iffetin değil kadına erkeğe de nasıl yakıştığını iliklerinizde hissedecek, ar damarımızın değil çatlamak var olduğundan bile şüphe duyduğum şu günlerde belki gönlünüze biraz şifa olacaktır.... Payıma düşen diğer bir hisse ise maddenin ötesindeki manayı görerek, sûretimiz ardındaki siretimiz için dua kapılarına yönelmek. Çok istediğimiz nasıl ki imtihanımız oluyorsa, Yusuf da Züleyha'nın hem imtihanı, hem de mana yoluna açılan gönül kapısıydı. Züleyha salt maddi güzelliğin ötesinde bir istekle Yusuf'un Rabbine yöneldiği zaman, kendine de Rabb olan yaradan sınamışlığın sabrıyla Züleyha'nın duasına katında karşılık verdi...Ve mana düşünce yola istikamet Hakk oldu... Velhasılı kelâm aşkla başlayan yolculuk, aşkla bitti. Sabrın sonu selamete erdi... Kuyunun dibinden nur, zindanın karasından nebi çıktı... Yakub feraha, Züleyha iffete, Nil suya, Mısır azizine kavuştu....Kurt aklandı, kuyu yıkandı, zindan aydınlandı.....Ve sonunda bütün yollar Rabb'e,o bir olan yola tek olan yola çıktı.... Çok keyifle başladığım bu yolculukta eşlik eden ve başlamama vesile olan kitap arkadaşıma teşekkür eder, okuyacak tüm kitapdaşlara keyifli okumalar diliyorum... "Yusuf bir güzel çocuk, Züleyha bir güzel genç kız. Biri Ken'an'ın Yusuf'u, Mısr'a yazgılı, Biri Mısr'ınZuleyha'sı, Ken'an'da yazgısı...." (güler k.)
Kitabın Yazarı Nazan Bekiroğlu Kimdir?
3 Mayıs 1957 tarihinde Trabzon'da doğdu. İlk ve orta tahsilini aynı kentte yaptıktan sonra Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi (1979). Dört yıl lise öğretmenliği yaptı. KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü'ne öğretim görevlisi olarak girdi. (1985). Orhan Okay yönetiminde sürdürdüğü Halide Edib Adıvar'ın Romanlarının Teknik Açıdan Tahlili konulu doktorasını tamamladı (1987). Aynı bölümde öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Şair Nigar Hanım konulu çalışmasıyla doçent oldu (1995). 1998'den itibaren aynı fakültede açılan Türkçe eğitimi bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmakta olan Nazan BEKİROĞLU 4 Mayıs 2001'de profesör olmuştur
Şehirli bir ailenin üç çocuğundan en küçüğü olan Nazan Bekiroğlu; kendi ifadesiyle 'ehl-i kalem ve kelam' bir baba ile titiz ve oldukça eğitimli bir annenin, iki de ağabeyin ikliminde epey nazlanarak, korunarak, esirgenerek büyümüştür. Çocukluğunda Türkçesi bozulur diye sokak yasaklanmış ve arkadaşları seçilmiştir, bunun için konuşurken Karadenizliliği hiç hissedilmez. Bekiroğlu, Türk Edebiyatı dergisi röportaj yazarı Belkıs İbrahimhakkıoğlu'na verdiği bilgilerle, kendini ve (birbirini andıran) hikayeleriyle şiirlerini şöyle anlatmıştır.
Doğduğu ay (3 Mayıs), ruh dünyası ve ardından şiir ve hikayelerinde hep yer almıştır. Altı yaşına kadar oturdukları, konak yavrusu denilebilecek büyük evde yaşadıkları, hikayelerinin şuur altı malzemesini hazırlamıştır; 'Çini dolap tutamakları, billur kapı kolları, vitraylardan süzülen efsunlu hava, kapı yanında açan filbahri çiçekleri, taş duvarlardan fışkıran yabani incir dalı, kocaman halının göbeğine düşen sarı ikindi güneşi, geceleri yatağa uzanan dalga sesleri ve bu seslerle karışan martı çığlıkları.' Bütün bunların izdüşümleri daha çocukluk yıllarında sanatkar ruhunu yoğuran dünyanın temelini teşkil etmişlerdir.
On dört yaşında babasının vefatıyla beraber ailenin ekonomik ve sosyal rengi değişir. Konaktan apartman dairesine geçiş yazarın içe dönük ruh yapısının teşekkülünde ve duyarlılığının şekillenmesinde etkili olmuştur. Daha sonra yüksek tahsil için aileden uzaklaşması bakışlarını dış dünyaya çevirmesini Anadolu'yu ve insanını tanıtmasını sağladı. Öğrencilik yıllarında halk edebiyatı ve Orta Asya estetiğinin peşinde idi. Bunu bir ölçüde ilk hikayelerine de yansıttı. (Hava Hanım Öldü) . Gerek sanatkar, gerekse akademik kişiliğinin gelişmesinde hocası Orhan Okay'dan teşvik ve destek gördü.
Kendi ifadesiyle, kendini asıl buluşu mezuniyet sonrası yıllara rastlar. 1979 yılında apartmandan tekrar eski, müstakil ve bahçeli bir eve taşınırlar. Böylece sanatkarımız, ruhunu harekete geçiren atmosfere yeniden kavuşur. Daha sonra bir İstanbul seyahatinde hayatına Osmanlı ve Topkapı girer ve bu saray giderek, adeta bir tutkuya dönüşür. Ama onu çeken Osmanlı'nın zaferleri ya da yenilikleri değildir. 'Saray'ı özellikle insani yanı ile yakalamaya çalışır.
Bekiroğlu, edebiyata ve özellikle şiire meraklı bir aileden geliyor. Baba ve anne şiiri duyan ve duyuran insanlar. Babası 'Hedef' adlı bir mahalli bir gazetenin sahibiydi. Basılmamış roman denemeleri ve pek çok şiirleri bulunan, tarihe ve bilhassa Osmanlı tarihine meraklı bir zattı. Bekiroğlu 'güzele ilgi duymayı' babasından öğrenmiştir. Okumayı, kendisine sevdiren babasıdır. 'İçinde Bir Sızı Var' hikayesinde kahraman da babasıdır.
Bir zamanlar Tanpınar'ın etkisinde kaldığını şu anda bu etki üzerinden attığını söyler. Hayran olduğu Dostoyevski'den insan ruhunun labirentlerini vermesi bakımından etkilenir. Oscar Wilde'ın insan ruhunun evrensel prensipler doğrultusunda ve çok sade çizgilerle hikayeler yazmasından etkilenir. Nun Masalları döneminde Oscar Wilde gibi hikayeler yazmak ister. Nun Masalları'nın sade görünümünde onun etkisinin olduğunu söyler. Mustafa Kutlu'dan teknik anlamda geleneğe yaslanması yönünden etkilenir. Sezai Karakoç'tan geleneğin dönüştürülerek bugün nasıl kullanılabileceğini öğrendiğini söyler.
Nazan Bekiroğlu Kitapları - Eserleri
- Yusuf ile Züleyha
- Lâ: Sonsuzluk Hecesi
- Nar Ağacı
- Cam Irmağı Taş Gemi
- Cümle Kapısı
- Mavi Lale
- Mor Mürekkep
- İsimle Ateş Arasında
- Nun Masalları
- Şair Nigâr Hanım
- Yol Hali
- Mimoza Sürgünü
- Kelime Defteri
- Karınca İzleri - Hikmet Aksoy Kitabı
- Mücellâ
- Halide Edib Adıvar
- Yerli Yersiz Cümleler
- Kehribar Geçidi (Ciltli)
Nazan Bekiroğlu Alıntıları - Sözleri
- hayatı seyretmeye alışkındı Mücellâ (Mücellâ)
- Ufukta bir gövdenin göründüğünü, ışığın tan üzerinde belirdiğini ümit ederek ama bir türlü görmeyerek. (Kelime Defteri)
- Belki bir gün gelirsin. (Kehribar Geçidi (Ciltli))
- Ne yani kıymet bilmeyenlerin elinde heba olup gitse miydi canım kitaplar ? (Kehribar Geçidi (Ciltli))
- Eğer aşk bir kere gerçekleşmişse yapılacak en uygun şey kaderi onun ellerine teslim etmektir... (Kelime Defteri)
- " Sarsılıyor kalbim yedi yerinden, bunca sarsıntıyı ben kâzasız belâsız nasıl geçeyim? " (Yusuf ile Züleyha)
- "Akıl ve Kalp: Aklıma yaslansam kalbim, kalbime yaslansam aklım yarı yolda bırakıyor." (Kelime Defteri)
- "İnşirah süresine ve seccademe kapanmış ağlıyorum." Secde yerini görecek kadar aydınlık. Necip Fazıl'ın sırrı (Cümle Kapısı)
- "Ateşe düşmeyen yanmayı nereden bilsin? Elini bıçak çizmeyen kanın rengini nasıl öğrensin?" (Yusuf ile Züleyha)
- "Kahraman sen olsan da, hikâye benim..." (Nar Ağacı)
- İnsanlık arenalarda olmasa da gladyatör dövüştüren zihniyeti bugün hâlâ taşıyor. (Yerli Yersiz Cümleler)
- Ya bu kadar sabırlı olmasaydım ya da bu kadar derinden kırılmasaydım. (Yerli Yersiz Cümleler)
- Beşiği sallayan el dünyaya hükmeder. (Halide Edib Adıvar)
- Fakat ömrünün çiçeğinden söz etmemiz gerekirse, bu mutlaka hanımelidir. En sevdiği çiçektir hanımeli, bunun birinci nedeni de kokusudur. Bu koku Nigâr Hanım'ın ruhunda yeni açılımlar yaratmaktadır. (Şair Nigâr Hanım)
- İçine bak, imkansız bir şey olmadığını göreceksin. Kapat gözlerini gitsin. (Mor Mürekkep)
- Şimdiye kadar bütün öğrendiklerim ... Hayata dair, hiçbir şeyi anlamama yetmediler. Öyleyse onları unutmalıyım. Unutmalı ve yeniden başlamalıyım. (Mor Mürekkep)
- Bahar, bir yığın hatıranın ayrıntısında ruha dair bir hikâyedir... (Mavi Lale)
- “Ateşe düşmeyen yanmayı nereden bilsin? Elini bıçak çizmeyen kanın rengini nasıl öğrensin?” (Yusuf ile Züleyha)
- " Allah'ım " dedi, " Hiçbir şeyim olmasa bile sana şu nefes için hamdolsun." (Nar Ağacı)
- Fakat bütün istediği yorgun başını dinlendirebileceği müşfik bir dost omzudur. (Şair Nigâr Hanım)