Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse - Ümit Yaşar Oğuzcan Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse kimin eseri? Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse kitabının yazarı kimdir? Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse konusu ve anafikri nedir? Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse kitabı ne anlatıyor? Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse PDF indirme linki var mı? Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse kitabının yazarı Ümit Yaşar Oğuzcan kimdir? İşte Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Ümit Yaşar Oğuzcan
Yayın Evi: Özgür Yayıncılık
İSBN: 9754470227
Sayfa Sayısı: 264
Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Bu kitabın yeni baskısı"Rübailer Dörtlükler"adıyla yayınlanmaktadır.
Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse, ozanın geçmiş yıllarda çıkan (Ötesi Yok, Seni Sevmek, Rübailer) adlı kitaplarıyla, ayrı bölümler halinde öteki kitaplarından yayınlanmış ve sonradan yazıp yayınlamadığı Rübai ve Dörtlüklerinden yaptığı seçmeleri içermektedir.
Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse Alıntıları - Sözleri
- Hem canlılığım hem de cânımsın sen Şehrim, köyüm, ülkem ve cihânımsın sen Senden ne saray isterim artık, ne de ev Ben nerde isem, orda mekânımsın sen.
- Mal yoksa eğer tartmaya, kantar ne yapar Yüzsüz yapayalnız kalan astar ne yapar Âlemde tamamlar nice şey birbirini Bir bak! Kilit olmazsa anahtar ne yapar?
- Bir gün bile anmaz bizi andıklarımız Ergeç unutur, sevgili sandıklarımız En sonra kül olduk bu büyük yangında Boşmuş, tutuşup kor gibi yandıklarımız.
- Bitsin diyorum bunca karanlık bitsin Boş midelerin duyduğu açlık bitsin Mâdem ki eşit geldik eşit gitmeliyiz Haksızlık imiş, zulm imiş, artık bitsin.
- Gitmiş ne yazık! Bekleme ,dün gelmiyecek Artık o sevincin, gülüşün gelmiyecek Elbette yaşarsın daha bir çok günler Yıllar geçecek, bir tek o gün gelmiyecek.
- Bir kez kimi sevdiyse unutmaz bu yürek Devran kiri, nisyan pası tutmaz bu yürek Birgün o muhabbetten eser kalmazsa Ancak o zaman bir daha atmaz bu yürek.
- Beyhûde o göz süzmelerin, bakmaların İşveyle güzel göğsüne gül takmaların Şâirce sevip, övmeyi bilmezler ki Hep böyle susarlar, dili yok aynaların.
- Umman arayıp, damlayı bulmak ne acı Günden güne bitmek, heder olmak ne acı Sevdiklerimiz yok, o sevenler nerde Uzlet ne kadar zor, unutulmak ne acı?
- Bak! Onca kalır bildiğimiz kalmış mı Toprak hani? Gök nerde? Deniz kalmış mı Yıllarboyu gafilce gidip geldiğimiz Bizden o sokaklarda bir iz kalmış mı?
- Umman arayıp damla bulmak ne acı Günden güne bitmek, heder olmak ne acı Sevdiklerimiz yok, o sevenler nerede Uzlet ne kadar zor, unutulmak ne acı
- Kalbinde ışık varsa karanlık gelmez Gün bitmeyi bilmez, gece artık gelmez
- Bir tutsam ellerinden en sakin limandayım
- Kalbinde ışık varsa karanlık gelmez Gün bitmeyi bilmez, gece artık gelmez İsterse her insan kötü olsun, senden Hiç kimseye bir katre fenalık gelmez.
- Öylesine bendesin ve öyle sendeyim ki Unutmak istesen de artık unutamazsın.
- Yazdım, yaşadım bak seni mısra mısra
Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Senden Öğrendim: Şimdi sen merak ediyorsundur ya belki , adı konmamış bir şehirde nasılım diye? Sabahlar geceler günler anlamını yitirdi, tarihler de yok artık. Seni sevmenin, seni sevmekten başka bir şey olduğunu bilen de yok. Şubat bitiyor, kar da yağınca kapanır tüm yollar. Olsun mevsim kış olsa da benim içim sana hep ilkbahar. Şimdi sen merak ediyorsundur ya belki , adı konmamış bir şehirde nasılım diye? Ben en çok senden, sensizliğinden öğrendim ki her gece gölgeme sarılıp ağlamayı, yaşlanamayan bir özlem de koydun aramıza, bazıları keder diye unuturken kelimelerini, ben hatıra diye saklıyorum hecelerini. Şimdi sen merak ediyorsundur ya belki, adı konmamış bir şehirde nasılım diye? Yok'luğun yaramı iyileştirmiyor mühür gibi taşıyorum içimde sensizliği. Elime kağıdı kalemi alıp sende yazıyorum kendimi; hüzünlü gözlerimi özleyen kalbimi . Sonra usulca sana okuyorum yazdığım sendeki sesimi, ben sevmedim ki kalbim sevdi seni. Şimdi sen merak ediyorsundur ya belki , adı konmamış bir şehirde nasılım diye? Öyle yalnızım ki; yolunu kaybetmiş o yaşlı martı ve eskilerden kalma https://youtu.be/afBQ5L4xpus şu şarkı da olmasa inan unuturdum kim olduğumu da adımı da. Şimdi sen merak ediyorsundur ya belki, adı konmamış bir şehirde nasılım diye? Benim aşkım senin kalbinin, senin yüreğinin, senin dileğinin insiyatifinde . Seni her düşündüğümde kalbimde temize çekiliyor aşk ve ; Pencereden giren bir hayat gibi kurdum seni nefesime, seni bir alıp hiç vermiyorum ve senden öğrendiklerim ile sevmeye devam ediyorum. Keyifli okumalar. (Ferah)
Rubai Türün Modern Tipik Bir Örneği: Oğuzcan’dan Dörtlüklerin Var Oluşları: Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse Dörtlükler, şiir dilinin anlam ve biçim itibariyle birbirini tamamlayıp bütünlük sağlamasıdır. Dört satırlık şiir birimidir. Varlığında var olan bir duygu, his ve iletişim aracıdır. Türk şiir dünyasında da en çok kullanılan dörtlükler olmuştur. Divan ü Lügat-it-Türk’teki şiir parçaları bu türün ilk örnekleri olmuştur. Kültürümüzün bin yıllık tercih edilip, sahip çıkılan ve baş tacı edilmiştir. Bazen bir annenin yavrusuna duyduğu şefkatin, merhametin tercümesi olup mani biçimindeki dörtlükler olmuştur. Bazen de bir aşığın dilinden sevdiğine duyduğu aşk halinin dörtlüklere dönüşüp akması, yazılması olmuştur. Seven ile sevilen arasındaki hisler, sevgiler, aşklar Anadolu da hep dörtlükler halinde dile getirilir: A benim bahtiyarım Gönülde tahtı yârim Yüzünde göz izi var Sana kim baktı yârim Bazen düşüncelerden gezinen, dünya sahrasına bakan, kendini ve varlığı yorumlayan toplumumuz hep dörtlükleri kullanmıştır: Mal sahibi, mülk sahibi Hani bunun ilk sahibi Mal da yalan, mülkte yalan Var biraz da sen oyalan Fuzuli çağının rubai türündeki “Şairler Sultanı”ydı. Kıt’a ve dü-beyit diye adlanan dörtlükler Divan edebiyatının en rağbet görülen türüydü. Fuzuli’nin meşhur bir dörtlüğü: İlm kesbiyle paye-i rif’at Arzü-yu muhal imiş ancak Işk imiş her ne var âlemde İlm bir kıl u kal imiş ancak Şairler düşünce felsefelerini, hayata bakışlarını, gezip gördüklerini dile getirmek istediklerinde en çok “Rubai” türünü kullanmışlardır. “Rubai” İran Edebiyatından İslam Edebiyatına armağan edilen tek türdür. Yirmi dört tane “Rübai” vezni vardır, bunlardan on iki tanesi iki gruba ayrılır “ahreb” ve “ahrem” diye ayrılır. Fars şiirinde rübaiye “terane” de demişler. İran şairlerinden Hamandalı Tahir, Edu Said, Şeyh-el Ensari gibi rubaicilerden nesiller boyunca rubaileri doya doya okunmuş, ezberlenmiştir. İnsanlık sevgisi adına, hümanisttik heyecanın dili tercümesi yine rubailer olmuş ve tarihin eskimeyen capcanlı kalan en önemli ve en ünlü dörtlükleri Mevlana Celaleddin Rumi’nin “Baz a baz a harencihasti baz a” mısraıyla başlayan rubaisidir: Gel, yine gel, her neysen, kimsen yine gel, Kâfirsen, ateş ve put seversen yine gel: Girmez ki umutsuzluk bizim dergâha. Yüz tövbeni bozsan bile gel, sen yine gel. Rubailer ki Mevlanalara giden yollar olurlar. Tam yedi yüzyıl süren tek nefes var.Bizimle yaşar, bizimle nefes alıp verir. Her yerde karşımıza çıkar ve yerinde hiç durmaz yaramaz bir çocuk gibidir. O çocuğa kızamazsın da çünkü ruhumuza ferahlık veren bir çocuktur. Dünyaya üç ölmez kişi gelmiş, biri o Çağdan çağa şirin uzayan zinciri o Bilmem yedi yüz yıl mı geçen, bir gün mü? Her an o kadar sağ, o kadar dipdiri o. Ömer Hayyam, rubai türün en uzun soluklu olanı ve en büyük temsilcisidir. Etkisi Doğu ve Batın dünyasının edebiyat, kültür ve felsefe alanında geniş ve etkili olmuştur. Ömer Hayyam’a duyulan hayranlık hiç bitmemiş, halende büyük bir rağbet görmüş ve görmektedir. Türk edebiyatında Ömer Hayyam, en çok sevilen, okunan, tanınan İranlı şairlerden biridir. Ömer Hayyam’ı en çok bize tanıtma ve eserlerini çevirme zahmetinde bulunan, çok emek harcayan Yahya Kemal olmuştur. Yahya Kemal “Hayyam” adlı rübaisinde Ömer Hayyam’ıçok güzel özetlemiştir: Hayyam ki her bahsi açar sagarden Bahsetmedi cennette akan Kevser’den Gül sevdi şarap içti gülüp eğlendi. Zevk aldı tıraşide rubailerden Rubai sanatı, Cumhuriyet devrinde Türk şiirinde doruğuna çıkartan Yahya Kemal olmuştur. Rubailerinde gerçekleri, hayatı çok duru bir gerçekle ve etkileyici bir dille rahat bir solukla karşımıza çıkartır. “Ömür” başlıklı rubaisinde mükemmellik zirvesindeki sanatkârlığın ünlü örneklerinden biridir: Bir merhaleden güneşle derya görünür Bir merhaleden her iki dünya görünür Son merhale bir fasl-ı hazandır ki sürer Geçmiş gelecek cümlesi rüya görünür. Yahya Kemal’in diri tuttuğu rubai geleneğini Cemal Yeşil ve Arif Nihat Asya günümüze kadar sürdürdüler. Orhan Veli de bir kaç tane çok güzel rubai yazdı ve çevirdi. Nazım Hikmet, aruz veznini bir kenara iterek “Modern Rubailer” yazdı. Ümit Yaşar Oğuzcan, çağımızın en dikkat çekici ve etkileyici dörtlükleriyle rubaileriyle gönüllerdeki derin düşünceleri ve sürükleyici bir duygu prizmasından geçerek var olma halini alarak karşımıza bu türün çağdaş üstatlarından biri olarak çıkar. Oğuzcan, rubaileriyle gönüllere sığmayan bir sevgi, düşüncelerden var olan bir felsefe, gerektiği yerde konuşan toplumun bir sesi olarak toplumsal eleştirisiyle rubai ve dörtlükler tarzında karşımıza çıkar. Ölümle hayatın anlatışını kuru bir yaprak ile bir ağaçtan rubai yaratarak bakın bize nasıl anlatır: Her gün yeni bir can yaratır hak bende Ergeç yeşerir kupkuru yaprak bende Son meyvesiyim ben bir ölümsüz ağacın Binbir tohumun sürdüğü toprak bende Seven ile sevilenin karanlıklar ülkesinde ki doğan güneşi olur sevenin sevilenin karşısındaki hali... Birlik olup sırt sırta verilen yüreklerin iyi gününün kötü gününde, kötü gününün iyi gününde, yağan yağmurda beraber ıslanmanın adıdır, aşk Rüzgârın esişindeki ferahlatıcı serinliktir Mecnun’un Leyla’nın gözlerinde gördüğü, hissettiği; güven dolu, sevgi dolu, bakışlar... Hal dili ile ruh dili ile sevmenin; sevenin sevilen kişiye duyduğu Mecnunluk halidir, sevgi ile muhabbetin gölgesinde... Bir bakıp gözlerime her şeyi anlarsın ya Benimle kederlenir, benimle ağlarsın ya Şu sonsuz karanlıklar hiç umurumda değil Batmayan güneş gibi içimde sen varsın ya Bir basamağın narin zarif esişinde sevgilinin hacmi bir ömre sığmaz taşar, kelimelerdeki ünlü ile ünsüz harfler dualara dönüşür soluksuzca koşan bir atın sırtında Allah’a gider. Ölüm ki dış manada yaşamıştır, ölümsüzlük ki iç manada şekillenip sevgi olmuştur. Bir dağın en ucunda gören bir göz, görülen ile görülmeyeni gören bir göz, sevdiğini seçer bütünlükten arındırır en yüksek makamda ki yücelik makamına taşır. Bir ömre değer sevdiğimin bir gecesi Ağzımda duadır adının her hecesi Fani yaşayıp böyle ölümsüz sevmek Âlemde bütün sevgilerin en yücesi “Böylece zulmeden kavmin kökü kesildi. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a ham dolsun.” (6/45) Ayetin haberiyle mazlum ve mazlumun yanında olanlara bir müjde olarak indi. Kökü kesilen zalim ile zulmü görmemezlikten gelenlere ise hak ettikleri ve gidilmesi gereken yerlerin neresi olduğunu çok acık ve kesin olarak söylenen bir hakikatin varlık haberi oldu bu ayet. Oğuzcan tarihin sayfalarından bize yaşanan hakikatleri zulüm eden ile zulme uğrayanların rubai türünden dörtlüklere sığdırarak anlatıyor. Oğuzcan’ın sesini duyarız, duyduğumuz ses bize şunu söyler: Hep zulmederek halkı soyup gitmişler Eller keserek, gözler oyup gitmişler Yıllar yılı çaldıkları dünya malını Bir gün yine dünyada koyup gitmişler. Oğuzcan’ın dörtlükleriyle “Bekleyişler” ölümden öteye gidilen bekleyişler olur mutluluklarla, sevinçlerle... Ne keder duyulur, ne de çile tadılır bir annedeki bekleyiş, bir sevenin sevdiğine duyduğu özlemler bir mevsimin sonunda bir turnanın sabırla, azimle, gittiği yer gibidir Oğuzcan’ın bu rubaisinde ki “Bekleyişler.” Ne kederdir, ne çile seni beklemek Yaşamaktır seninle seni beklemek En tükenmez mutluluk, en yüce hazdır Ölümden sonra bile seni beklemek. Sevgiliye yazılmış, bir “Teslimiyet Manifestosunun” ahenkli bir sesin nağmeleri gibidir. Tam bir teslimiyet şuurundaki duyulan seslerin içindeki ahenklerin nağmelerini işitiriz Oğuzcan’ın “Ne haz var senden ayrı, ne bir tat senden öte” diye başlayan dörtlüğünde... Senden ayrı olmayacak hiç bir şeyim, senden öte de olmayacak bir fazlalığım. Ne haz var senden ayrı, ne bir tat senden öte Bir an yüzünü görmek değer binbir zahmete Vereceğin her acı gönülden kabulümdür Sendeki cehennemi değişmem bir cennete. Oğuzcan’ın geçmişte ki, gelecekte ki; anılardan ve beklentilerden arzular, istekler dökülür sayfalara... Oğuzcan’ın mürekkebinden sayfalara dökülen bu rubailer his katmanlarındaki iniş çıkışlarıyla dörtlük türüyle bütünleşip kendi içinden bir ahenk, düşünceleriyle bir felsefi boyut kazandırmıştır. Rubai türüne böyle lezzetli bir tat bırakan Oğuzcan, okundukça kaleminden dökülen rubailerin hiç bitmemesini isterdik. Rubai, mani, tuyuğ, kıt’a, dü-beyt, terane; daha geniş bir ifade ile: dörtlük... Şiirin bu temel birimine kalemiyle nefes veren, verdiği nefesle hayat iksirinden kana kana rubai türüne bu iksiri içiren ve doruğa yükselenlerin arasına başı dik bir şekilde girmiş bir şair portresi görüyoruz Ümit Yaşar Oğuzcan’la... Ümit Yaşar OĞUZCAN Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse (RUBAİLER) Dördüncü baskı: İstanbul, Kasım 1992 263 sayfa. Özgür Yayın Dağıtım Yunus Özdemir. (Yunus Özdemir)
Hayyam’dan Oğuzcan’a~: Başlıkta da belirttiğim üzere, rubai denince akla şüphesiz ki Hayyam geliyor. Fakat işin içinde Hayyam’dan ziyade çeviriciler var, biri var ki adı Yahya Kemal. Ardından tabii Ahmet Nihat Asya yazdı, Orhan Veli’nin yazdığı, bazen çevirdiği, Nazım Hikmet Ran’ın modern rubaileri mevcut. Ustaları bu vesile ile saygıyla anmış olayım. Konumuza dönelim; Rubai dedik, elbette sarhoşluk, aşk ve Allah/Tanrı(Oğuzcan her ikisini kullanmış) geçmeli. Kitapta zaman zaman sevgiliye yakarış, Tanrı/Allah övgüsü ve sarhoşluk unsurları var fakat kimi zaman bir hüzünle sesleniş, kimi zaman çaresizliği, manevi yükselişi, sancısını ve kuşkusunu, karamsarlığını, güvensizliğini, acısını her bölüme öyle bir işlemiş ki, dörtlüklerden sızan duygular okuyunca içinize kadar işleyebiliyor. 1998 basım kitabını bulduğum için memnunum. Dilerim kitap/sozum-meclisten-disari-yergiler--78465 kitabını da bulurum ve okurum. Yarın yazar/nazim-hikmet-ran ile gecenizi ziyaretteyiz, bunu saymaz, yine geliriz! (Sermest)
Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse PDF indirme linki var mı?
Ümit Yaşar Oğuzcan - Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Ümit Yaşar Oğuzcan Kimdir?
Ümit Yaşar Oğuzcan, (22 Ağustos 1926, Tarsus - 4 Kasım 1984), Türk şair.
22 Ağustos 1926 tarihinde Tarsus’ta doğdu. Eskişehir Ticaret Lisesi’ni bitirdi (1946). Türkiye İş Bankası’na girerek Adana, Ankara ve İstanbul’da çalıştı. Halkla İlişkiler Müdür Yardımcısı görevinde iken, hizmette otuz yılını doldurunca kendi isteğiyle emekliye ayrıldı (Haziran 1977). İstanbul’da kendi adını taşıyan bir sanat galerisi kurdu.
Şiire 1940’da Yedigün şairleri arasında başlayan; 1975’te 33 şiir, 4 düzyazı kitabı, 13 antoloji ve biyografik eser, toplam 50 kitap çıkarmış bulunan, şiir plakları, şarkı sözleri ve yergileriyle tanınan Oğuzcan, günümüzün en popüler şairlerinden biridir. Genellikle Faruk Nafiz Çamlıbel duyarlılığında ve aşk, ayrılık, özlem temaları ekseninde çoğalttığı şiirini, 1973’te büyük oğlu Vedat’ın ölmesi üzerine, hayatın boşluğu, ölüm ve acı gibi derinliklere, öz ve biçim yoğunlaştırmalarına yöneltti. Şairlik başarısını, daha etkili, aruzla yazdığı rubailerinde gösterdi.
Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Ümit_Yaşar_Oğuzcan
Ümit Yaşar Oğuzcan Kitapları - Eserleri
- Şiir Denizi 1
- Şiir Denizi 2
- Aşka Dair Nesirler
- Anılar Düşünceler
- Taşlamalar Hicivler 1
- Taşlamalar Hicivler 2
- Rubailer Dörtlükler
- Beni Unutma
- Acılar Denizi
- Garip Şiirler Antolojisi
- Bir Gün Anlarsın
- Sevenler Ölmez
- Çigan Gözler
- İki Kişiye Bir Dunya Sahibini Arıyan Mektuplar
- Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse
- Göbek Davası
- Karanlığın Gözleri
- Sözüm Meclisten Dışarı Yergiler
- Şiirimizde İstanbul
- Şairlerin Seçtikleri
- Yeni Dünya Rekoru
- Akıllı Maymunlar
- Deniz Musikisi
- Aşkmıydı O
- Seninle Ölmek İstiyorum
- Üstüme Varma İstanbul
- Halktan Yana
- Toprak Olana Kadar
- Sahibini Arayan Mektuplar
- Avrupa Görmüş Adam
- En Eski Yalnızlığımdır Aşk Benim
- Şiirimizde Ayrılık
- Biraz Kül Biraz Duman
- Aşık Veysel
- Mihriban'a Şiirler, Mektuplar
- Yalan Bitti
- Taşlar ve Başlar Yeni Aşk Şiirleri İle
- Hüzün Şarkıları
- Sen Aşk Nedir Bilmezdin
- Aşkımızın Son Çarşambası
- Sadrazamın Sol Kulağı
- Önce Sen Sonra Sen
- Ben Seni Sevdim Mi
- Şiirle 40 Yıl
- Şiirimizde Aşk ve Kadın
- Ötesi Yok - Rubailer
Ümit Yaşar Oğuzcan Alıntıları - Sözleri
- Umman arayıp, damlayı bulmak ne acı (Rubailer Dörtlükler)
- SU GAZELİ Köylüsü, taşralısı, eski İstanbullusu İnim inim inliyor bütün İstanbullu su Muslukların ağzını bıçak açmıyor şimdi Bir damla suya hasret çeşmelerin borusu Aylar var ki evlerde hayal oldu yıkanmak Herkesin yüreğinde murdar ölmek korkusu Su pompası bozulmuş, yedeği de yokmuş, ya Duyan diyor: - Allahım bu ne gaflet uykusu Sular İdaresi mi? Yoksa Belediye mi? Söyleyin de bilelim kim bunun sorumlusu Pislikten geçilmiyor bu güzel kentte gayrı Hastalığın her biri kurmuş bir yere pusu Çanları tehlikenin çalıyor ya, duyan yok Her evde saldırmaya hazır mikrop ordusu Yağmurlar yeterince yağmazsa; bu gidişle Olacağız cümlemiz bir ahret yolcusu Köylüsü, taşralısı, eski İstanbullusu İnim inim inliyor bütün İstanbullu su BURASI İSTANBUL ŞEHRİ Burası İstanbul şehri Koca Fatih'in yüzyıllar önce fetheyleyip Türklüğe armağan ettiği şehir O yüzden bir çağı değiştiren Avrupa'yla Asya'yı birleştiren İlk görenin başını döndüren Kanını tutuşturan Ve bağrından nice şairler yetiştiren Bi mislü baha İstanbul'u Nedim'in Fikret'in bin kocadan arta kalan bakiresi Yahya Kemal'in hayal şehri, Aziz İstanbul'u Sait Faik' in ömür boyu yazdığı O güzelim insanlar beldesi Orhan Veli'nin gözleri kapalı dinlediği şehir Şimdi bir yığın çaresiz ve fakir İnsanın doldurduğu Dinmeyen gürültülerin Başlara sürekli bir çekiç gibi vurduğu Tüm insanları sinir hastası Yaşanmaz şehir, unutulmuş şehir Her semtinde gecekonduların mantar gibi bittiği İnsanlarının birbirine savaş ilan ettiği Hor görülmüş şehir, yorulmuş şehir Hoyrat ellerce Ta canevinden vurulmuş şehir BU ŞEHRİ STAMBUL Kİ... Yüzyıllar önce "Bu şehr-i Stambul ki bi mislü bahadır Demiş Şair Nedim Efendi Üstelik "Bir sengine yekpare Acem mülkünü feda eylemiş Şimdi gel gör bakalım Neresi bi mislü bahadır Artık bu şehirde yaşamak Dayanılmaz bir ezadır Delik deşik caddeleriyle Çamur deryası sokaklarıyla Bu şehirde yürümek bile İnsanoğluna bir cezadır Kuyruklar ki uzayıp gider Dükkanların önünde Seyri dahi akıllara sezadır Arama o eski İstanbul efendisini Bulamazsın O, yüzyıllar öncesi görülmüş bir rüyadır Şimdi, şöyle bir çıkıp dolaşırsan En çok duyacağın sözcük Ya "çüştür, ya "ohadır Yanmaz elektrikler günde on saat Musluk akmaz Sorarsın: "Bu ne biçim su Bu nasıl ziyadır? Sis' i Tevfik Fikret' e göre "Bir zulmeti beyzadır Ama, sen bir de İstanbullulara sor O nasıl bir beladır (Şiirimizde İstanbul)
- dinmeyen gürültülerin başlara sürekli bir çekiç gibi vurduğu tüm insanları sinir hastası yaşanmaz şehir (Sözüm Meclisten Dışarı Yergiler)
- Birkaç ünüversite bitiren aç geziyor. (Taşlamalar Hicivler 1)
- Hani o iki kişilik dünyalar bizimdi Hani sen iyiydin Halden anlardın Hani sen git demeyecektin bana Ve ben her şeye rağmen gelecektim.. (Aşka Dair Nesirler)
- Şair, her yerde her zaman şiiri yaşayan kişidir. Bir bakıma yaşamıyla şiiri birbirine karıştırmıştır, ayrılamaz. Öyle ki yürürken, çalışırken, dinlenirken, düşünürken, soluk alırken öncelikle şiirdir yaşadığı şairin. (Anılar Düşünceler)
- Durup durup sebepsiz yere ağladığın oluyor mu Gözyaşların bir sel misali boşanıyor mu gözlerinden (Toprak Olana Kadar)
- Bir kez kimi sevdiyse unutmaz bu yürek Devran kiri, nisyan pası tutmaz bu yürek Birgün o muhabbetten eser kalmazsa Ancak o zaman bir daha atmaz bu yürek. (Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse)
- Deli eden insanı zaman değil, Zamanı unutmamak kahrıdır! (Beni Unutma)
- her türlü rezalet yoktur işsizlik, sefalet yoktur bu yurtta cehalet yoktur diyenler yalan söylüyor (Sözüm Meclisten Dışarı Yergiler)
- İŞSİZ GEMİ - Yahya Kemal'in Sessiz Gemisine benzetme - Artık demir almak günü gelmişse iktidardan Onlar ki ne serden geçerler ne de yardan Sallanır bu kalkışta tekmeler ve tokatlar Hiçbiri bilmez her seçim millete neye patlar Yoklamada kaybeden bu sonuçtan elemli Günlerce genel Merkeze gider gözleri nemli Biçare adaylar üzülmeyin ne son seçimdir bu Nice üyelikler var, ne de son geçimdir bu Zavallı seçmenler yolunuzu nafile bekler Bilmez ki dört seneden önce gelmeyecekler Seçilenler memnun ki maaşıyla işinden Birçok seneler geçse ayrılamaz peşinden (Taşlar ve Başlar Yeni Aşk Şiirleri İle)
- Gözlerimiz kapalı doğduğumuzdan başka Ömür boyu işimiz körebelik değil mi? Şimdi fazla üzmüyor beni kekemeliğim Yaşamak da bir çeşit kekemelik değil mi? (Taşlar ve Başlar Yeni Aşk Şiirleri İle)
- Gözlerine baktığım zaman susmanın bir sebebi olmalı. Bana kendini anlat. (İki Kişiye Bir Dunya Sahibini Arıyan Mektuplar)
- Gözlerine baktığım zaman susmanın bir sebebi olmalı. Bana kendini anlat. Korkularını, dileklerini söyle bana. Aşktan ne bekliyorsun? Dostluk mu? Al, istediğin kadar..Yüreğimi apaçık önüne seriyorum işte! Orada sevdiğin, istediğin ne varsa al, senin olsun. Sana arzularımın ötesinden sesleniyorum. (Sahibini Arayan Mektuplar)
- Korkma! Yalnız geldin, yalnız gideceksin... Hüzün şarkıları yalnızlığında başladı, yalnızlığında bitecek. (Hüzün Şarkıları)
- ".. Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var ! Kıyısındaymış gibi en sakin denizlerin....!"(^^).. (Şiir Denizi 2)
- Pederin bir gafleti Ebenin marifeti Verdiler emaneti Çıka geldik dünyaya. Nerde şekermiş, balmış Acılar bize kalmış Var'ları eller almış Yoka geldik dünyaya. Bugün yarın kaygısı Yarın ölmek korkusu Galiba en doğrusu Şaka geldik dünyaya. (Taşlar ve Başlar Yeni Aşk Şiirleri İle)
- "Bütün ışıkları kaldırıp attım bir yana Anlamıyor musun Gökyüzü güneş olsa Sensiz karanlıktayım.." (Aşka Dair Nesirler)
- Görünüşe aldanma, meziyetler sahtedir Bugün iyi sandığın vaziyetler sahtedir Gösterişten ibaret bizde hayırseverlik Gördüğün şaşaalı hamiyetler sahtedir Güvenme bu dünyada kendinden başkasına Tedbirler kafi değil, emniyetler sahtedir Kapladı memleketi her türlü sahtekarlık Sadece fertler değil, cemiyetler sahtedir Her kalpte gizli niyet, her yüzde bir maske var Samimiyetler yalan, resmiyetler sahtedir Arama, hiç kalmadı sahte olmayan bir şey Kemiyetler sahtedir, keyfiyetler sahtedir Sen paradan haber ver, her belgeyi alırsın Diplomalar, pasolar, ehliyetler sahtedir (Taşlamalar Hicivler 1)
- "Anlamıyor musun?!.. Gökyüzü güneş olsa, sensiz karanlıktayım." (Karanlığın Gözleri)