Yüzüklerin Efendisi - İki Kule - J. R. R. Tolkien Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Yüzüklerin Efendisi - İki Kule kimin eseri? Yüzüklerin Efendisi - İki Kule kitabının yazarı kimdir? Yüzüklerin Efendisi - İki Kule konusu ve anafikri nedir? Yüzüklerin Efendisi - İki Kule kitabı ne anlatıyor? Yüzüklerin Efendisi - İki Kule kitabının yazarı J. R. R. Tolkien kimdir? İşte Yüzüklerin Efendisi - İki Kule kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: J. R. R. Tolkien
Çevirmen: Bülent Somay
Çevirmen: Çiğdem Erkal İpek
Orijinal Adı: The Two Towers
Yayın Evi: Metis Kitap
İSBN: 9789753421812
Sayfa Sayısı: 416
Yüzüklerin Efendisi - İki Kule Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Dünya ikiye bölünmüştür, denir Tolkien’ın yapıtı söz konusu olduğunda: Yüzüklerin Efendisi’ni okumuş olanlar ve okuyacak olanlar: Artık Türkiyeli okur da okumuş olanlar tarafına geçebilecek!
“Yüzüklerin Efendisi” son yüzyılın en çok okunan yüz kitabı arasında en başta geliyor; bilimkurgu, fantezi, polisiye, best-seller ya da ana akım demeden, tüm edebiyat türleri arasında tartışmasız bir önderliğe sahip. Bir açıdan bakarsanız bir fantezi romanı, başka bir açıdan baktığınızda, insanlık durumu, sorumluluk, iktidar ve savaş üzerine bir roman. Bir yolculuk, bir büyüme öyküsü; fedakarlık ve dostluk üzerine, hırs ve ihanet üzerine bir roman.
Bu ciltte Yüzük kardeşliği dağılıyor. Frodo ve Sam Yüzük’le birlikte Mordor’un kapılarından geçmeye çalışırken yeni bir yol arkadaşı ediniyorlar. Orklara esir düşen Merry ve Pippin, Orta Dünya’nın en eski ırkıyla tanışıyorlar. Aragorn, Gimli ve Legolas ise, Orta Dünya’nın kaderini çizecek büyük savaşların ilkine katılıyorlar…
Yüzüklerin Efendisi - İki Kule Alıntıları - Sözleri
- Bir şey ümit etmeyeli çok oluyor.
- Bütün iyi insanların iyi niyeti üzerinize olsun!
- "Ben tam manasıyla kimsenin tarafında değilim çünkü kimse tam manasıyla benim tarafımda değil. "
- “Sadık bir yüreğin asi bir dili olabilir.”
- Yorgunum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.
- Bir şey ümit etmeyeli çok oluyor.
- Yorgunum, hüzünle doluyum ve korkuyorum. Ama benim de ölmeden önce yapmam gereken bir işim var, hiç olmazsa yapmak için gayret göstermem gereken bir iş.
- Yaşayanların birçoğu ölümü hak ediyor. Ve ölenlerin bir kısmı da yaşamayı hak ediyor. Yaşamı onlara verebilir misin? O halde öyle hak, hukuk adına ölüm buyurmakta çok acele etme. Çünkü en bilge olanlar bile her şeyin sonunu göremez.
- .. en iyi öğretmen yanan eldir. Ondan sonra ateşe karşı verilen öğüt gönüle kadar iner.
- "Bu bütün ümitlerimizin ve uğraşlarımızın hazin sonu! " - "Ümidimizin sonu olabilir ama uğraşlarımızın değil, "
- ... hala öykünün en kötü yerlerine sıkışıp kalmış durumdayız ve bu noktada birinin şöyle demesi de çok büyük bir ihtimal; "Kapat şu kitabı artık, daha fazla okumamıza gerek yok.'"
- "Çok az kişi sonuna gelmeden yolun onları nereye götüreceğini görebilir. "
- Bir şey ümit etmeyeli çok oluyor...
- “Ben kılıcı keskin diye, oku seri diye, savaşçıyı şanı ve şerefi var diye sevmem. Ben sadece onların savundukları şeyi severim.”
- "Öyle işler vardır ki, sonu karanlık bile olsa, bu işlere başlamak, yapmayı reddetmekten daha iyidir."
Yüzüklerin Efendisi - İki Kule İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Yüzüklerin Efendisi - İki Kule: İki kule bu serinin ikinci kitabı ve benim en sevdiğim 2. Kitap. Bu kitabımızda gene mekan ağırlıklı olduğu için insanlar sıkılabilir.Nedense kitabı hiç benmddim diyen insanlar taniyorum bu mekan mevzusu yüzünden.Arkadaşlar bir yazar sadece konuşma şeysi yaptığımda yazar olmuyor asıl zor olan mekan odaklı bir eser ortaya koyabilmektir ve orta dünyanın yazarı bunu çok iyi bir şekilde başarmış Teşekkürler tolkien bize böyle kaliteli eserler okuttuğun için. Bu kitap 1. Kitaba göre bence daha güzeldi çünki yemi karakterler tanıdık , var olan karakterlerin değişimini gördük, bazı karakterleri kaybettik, bazı karakterlerin birbiriyle olan savaşlarını bol bol okuduk.Çok iyiydi ben çok beğendim şahsen. En son kitapta yüzük kardeşliği dağılmıştı. Şu şekilde ayrıldılar; Aragorn, gimli ve logolas Boromir,merry ve pipin Sam ve frodo Şahsen ben bu kitabın bu yönünüde beğendim ,farklı ağızlardan olunca olay dahada zenginleşiyor benim fikrimce. Gri gandalf oldu ak gandalf .Yakışır benim gandalfıma.Zaten gandalf benim favori 2. Karakterim.1. İse kralların kralı Aragorn.Gerçekten lider tam bir lider.O olmasa şu an hepsi ölmüştü.Merry pipin ve samde gandalf ve aragorndan sonraki en çok sevdiklerim. Kitabımıza yeni karakterler dahil oldu.Eowny,eomer,theoden,faramir.Hepsini ayrı ayrı sevdim ama en cok eowny i sevdim diyebilirim.Kitaptki savaş sahneleri çok iyiydi özellikle legolas ve gimlinin kim daha fazla öldürücek yarışması beni benden aldı ve eğlendirdi.Ah gimli ah üzümlü kekim Genel olarak kitabı çok beğendim zaten tolkienin eserlerinin hepsine hayranım.Her zaman dediğim gibi Helal olsun sana orta dünya yazarı.Bütün övgüler sana... (Şevval Lantsov.)
SPOİLER BULUNUR: Merhabalar. Birazdan Yüzüklerin Efendisi serisinin okumuş olduğum 2. kitabını -İki Kule'yi- inceleyeceğim. Ama ondan önce söylemek istediğim birkaç şey var. Hepimiz biliyoruz ki 2001 yılının Aralık ayından bu tarihe kadar dünyanın en çok izlenen ve hasılat yapılan, 17 farklı dalda oscar ödülü olan film serisinin uyarlandığı kitaplar bunlar. Bazı kısımlar filmde daha güzel ele alınırken - savaş sahneleri, karşılıklı diologlar vs.- bazı kısımlar ise kitapta çok iyi anlatılmış. - kitabın temelini oluşturan ırkların özellikleri, birçok ayrıntı gibi - Lakin taktir edersiniz ki bir kitabın verdiği haz ile filmin verdiği tat bir olamaz. Kitabı okurken hayal gücü devreye girerken , filmi sadece, herhangi bir zihin sörfü yapmadan izleyebiliyorsunuz. Bu yüzden filmi izlemek daha güzel gibi zannedilse da asıl güzel olan tüm bu olayların sizin hayal gücünüze göre şekillenmesidir. Velhasıl kelam buradan Yüzük serisinin hayran kitlesine sesleniyorum kesinlikle kitabı okuyun okumamazlık etmeyin zira Yüzüklerin Efendisi serisi bize sadece fantastik bir şeyler anlatmakta kalmıyor bizi Orta Dünya'nın içine alıyor; Birçok dil, ırk, lehçe, kültür ile tanıştırıyor. Ve ne kadar kurgusal birtakım şeyler olsa da genel kültürüm geniştir diyen birinin bunlardan haberdar olmaması ihtimalsiz. ORTA DÜNYA NEDİR? Hobbitinden tut Entine kadar çeşit çeşit ırka yaşam kaynaklığı yapan, J. R. R. Tolkien'in kurguladığı hayali bir kıtadır. Evet konumuza dönebiliriz. Kitabımızın adı İki Kule. "Kimde Mordor ile Isengard'ın ordularına karşı koyacak güç var? Sauron ile Saruman'a, iki kulenin birleşmesinin kudretine kim dayanır?" İşte İki Kule ismi buradan geliyor. Sauron ve Barad-dûr ile Saruman ve Orthanc. İki Kule'de olaylar çok güzel oluşturulmuş, olay örgüsüne hayran kaldım. Yüzük Kardeşliğindeki birlikteliğin aksine ki zaten öyle olmak zorunda zira kardeşlik bozulunca herkes bir tarafa savruldu; Gandalf, yüzyıllar öncesinde yaşayan tamahkar cücelerin uyandırdığı gölge ile aleve yani Balrog'a karşı 'YOU SHALL NOT PASS' gibi efsane sözlerle karşı koyarken kadim dünyanın pis iblisi ile birlikte bir çukura düştü. Boromir, Merry ve Pippin'i kollarken hain bir ork tarafından öldürüldü. Ve Merry ve Pippin kaçırıldı. Aragorn, Gimli, Legolas sonradan bu iki bucukluğu aramak üzere yola koyuldu. Onun öncesinde ise Sam ile Frodo nehir kıyısında gruptan ayrılan diğer isimlerdi. gonderi/38689741 Yani bu kitapta kardeşlik namına pek bir şey kalmadı kimsenin kimseden haberi yoktu hatta birbirini öldü zannediyorlardı. Nereden başlayacağımı bilemedim o yüzden kitabın sıralayışına göre yapacağım bölümlere yorumlarımı. Kitabın girişinde, Gondor'un 26. Vekilharcı Denethor'un oğlu Boromir malesef aramızdan ayrılıyor. Ölümünden dakikalar önce Frodo, Yüzük'ün akibetini düşünmek üzere gruptan ayrıldığı sırada arkasından gidip Yüzük'ü ona vermesi için birtakım şeyler söylüyor ki en başından beri aklı fikri Yüzükte olan biriydi Boromir. gonderi/38687892 Bu sayede, Yüzük'ün kendisi dönek olduğu gibi etkisi altına aldığı insanları da döndüren bir güce sahip olduğunu anlamıştık. Boromir, kaçan Frodo'nun arkasından yaptığına karşı derin bir hüzün duyarken kaldıkları nehir dibini orklar basıyor ve Boromir orada Merry ve Pippin'i korumak üzere kahramanca can veriyor. Öldükten sonra o hengamede Gimli, Legolas, Aragorn üçlüsünün, Boromir'i orada bir başına, orklara yem olarak bırakmayıp bir kayığa bağlayarak akıp giden Rauros şelalesinin bağrına bırakmaları beni derinden etkiledi ve üçlünün bu hareketi ayakta alkışlanacak türdendi. Aragorn: "Ey Boromir! Yüksek surlardan bakıyorum batıya, uzaklara, Ama kimsenin yaşamadığı boş topraklardan çıkıp gelmiyorsun bu yana." Legolas: "Nerede Dürüst Boromir? Geciktikçe keder basıyor insana." "Sorma bana nerede diye Ey Boromir! ağlaşan martılarla çıkıp gelmiyorsun bu yana." Şeklinde ağıt bile yaktılar. :(( Lakin Legolas'ın "keder basıyor insana" dizesini söylemesini garipsemedim değil çünkü o bir elf. :)) Bu olayların sonucunda üçlünün önünde 2 seçenek koyuldu. + Ya Merry ile Pippin'i kaçıran orkları izlemek. + Ya da Sam ile Frodo'nun izini sürmek. Lakin Aragorn'un kararı birinci seçenekten yanaydı çünkü Yüzük ve Yüzük Taşıyıcısının kaderi artık onun ellerinde değildi. O böyle düşünüyordu. Merry ve Pippin'i kaçıran orklar , onlardan birinin değerli bir şey taşıdığını - Tek Yüzükten bahsediyorum ama Yüzük Frodo ile birlikte gitti - düşündüğünden onları canlı olarak Saruman'a doğru götürüyorlardı. Lakin karşılaştıkları Uruk hai'lar ile aralarında çıkan tartışmalar vs. onları yavaşlattı ve dinlenmek için durdukları bir akşam Eomer'in önderliğindeki Rohan Süvarileri tarafından baskına uğradılar o sırada Merry ve Pippin karışıklıktan faydalanarak Fargorn Ormanı'na doğru kaçtı. Ve orada ormandaki ağaçlara bekçilik etmesi için yaratılan Entlerin başı Agaçsakal ile karşılaştılar. Ağaçsakal entlerin en yaşlısı, güneşin altında Orta Dünya' da yaşayan en yaşlı canlıdır. gonderi/39303824 Ağaçsakal onları ilk başta ork sansa da sonradan Shire'ın Hobbitlerinden olduklarına ikna oldu ve onları öldürmedi, onlara karın tokluğu için Ent suyu içirdi ve Merry ile Pippin sonraki hayatlarına Shire'ın en uzun Hobbitleri olarak devam etti. Çünkü Ent suyunda canlıların boyunu uzatan bir sihir vardı. Entler uyanarak gerçeğin farkına vardıklarından Saruman'a düşmanlık besliyorlardı ve bu hareketlerinde haklıydılar çünkü İsengard'ın önünde uzanan Forgorn Ormanına ait ağaçları yakıp biçen biriydi. Entler de artık savaşa gitmeye karar verdi. Isengarda doğru yol aldılar Merry ile Pippin ile birlikte. gonderi/39047734 gonderi/39047974 Entlerin Isengard'a doğru savaşa gitmesi o sırada gerçekleşmiş Miğferdibi kuşatması bakımından çok güzel hamle olmuştu çünkü her şey su altında kalınca, etraftaki her iğrenç yaratık öldü ve Ortanc kulesinde mahsur kalan Saruman'ın asası ve taşıdığı küre dışında pek bir vasfı kalmadı. Miğferdibi kuşatması demişken Aragorn, Gimli ve Legolas ; iki küçük hobbitin izini sürerken süvariyle birlikte orkları yok edip dönen Eomer'e karşılaşıp arkadaşlarının da öldüğü fikrine kapıldılar çünkü Eomer kimseyi sağ komadık leşleri yığıp bir güzel yaktık diyince daha elem dolu bir halde Eomer'in ayrılırken onlara verdiği Külteri ve Tiz atlarıyla dumanı tüten ork leşlerine doğru sürdüler. gonderi/38768667 gonderi/38834652 Fakat orada Hobbitlerle ilgili bir şeye ratlayamadılar fakat bir adamla karşılaştılar ve yaşlı ak adam Yüzük Kardeşliğinde Balrog ile çukura düşen Gandalf'tan başkası değildi. gonderi/38836904 Gandalf onlara Merry ve Pippin Entler ile birlikte olduğunu söyleyip, Rohandaki savaşa, doğru gitmelerini Rohan'ın kralı Theoden'in işleri rast gitmediğini söylüyor ve Edoras'a doğru yola düşüyorlar. Üçlü Gandalf'a düştüğü zamandan birşeyler sorunca ; "Uzun süre düştüm," dedi sonunda yavaş yavaş, sanki geçmişi güçlükle hatırlayabiliyormuş gibi. "Uzun süre düştüm, o da benimle düştü. Ateşi etrafımdaydı. Yarımıştım. Sonra derin bir suya daldık, her yer karanlıktı. Ölümün gelgiti kadar soğuktu. Neredeyse yüreğimi dondurdu. Yine de, bir dibi var, ışığın ve bilginin ötesinde," dedi Gandalf. Sonunda oraya vardım, taşın en uç kaynağına. O hala benimleydi. Ateşi sönmüştü ama artık balçık gibi bir şey, insanı boğarak öldüren yılanlardan daha güçlü bir şey olmuştu. Zamanın hesabının tutulmadığı yerde, yaşayan toprağın çok altında dövüştük. Durmadan kenetlendi bana ve durmadan biçtim onu, sonunda karanlık, tünellere kaçıncaya kadar. O tüneller Durin'in halkı tarafından yaratılmamışlardı. Cücelerin en derin mağaralarının çok çok altında, dünya isimsiz şeyler tarafından kemirilir. Ben orada yürüdüm ama günün ışığını karartmak için onların haberlerini verecek değilim. O çaresizlik anında düşmanım tek çarem idi, onu izledim, peşini bırakmadım. Böylece beni Khazaddûm'un gizli yollarına getirdi: hepsini çok iyi biliyordu. Durmadan yukarıya çıktık, ta ki Sonsuz Merdiven'e varıncaya kadar. Binlerce kesintisiz sarmal basamakla, sonunda Gümüşçatal'ın zirvesi olan canlı Zirakzigil kayasından oyulmuş Durin Kulesi'ne çıkıncaya kadar, en alttaki zindandan en yüksekteki uca kadar gidiyor. Orada, Celebdil'de yalnız bir pencere vardı karlar içinde; tam önünde de dar bir aralık, dünyanın pusları üzerinde baş döndüren bir kartal yuvası vardı. Güneş burada şiddetle parlıyordu ama altındaki her şey buluta sarınmıştı. Buradan dışarı fırladı ve ben tam arkasından giderken yepyeni bir alevle parladı. Görecek kimse yoktu ama belki de sonraki asırlarda Zirve Savaşı'nın şarkıları söylenir. Gandalf aniden güldü. "Ama şarkıda ne diyecekler? Uzaktan bakanlar dağın tepesini bir fırtına aldı zannetmişlerdir. Gökgürültüsünü duymuşlar ve Celebdil'e yıldırım düştü de ateşten bir sürü dile bölünerek geri sıçradı demişlerdir. Bu yetmez mi? Etrafımızda koca bir duman yükseldi, buhar. Buz, yağmur gibi düşüyordu. Düşmanımı aşağıya attım; bu yüksek yerden düşerken dağın bir yanına çarptı ve ölürken düştüğü yeri de parçaladı. Sonra beni karanlık aldı; düşünceden ve zamandan ayrıldım ve anlatmayacağım uzak yollarda dolandım .Çıplak olarak yollandım geriye kısa bir süre için, görevim tamamlanıncaya kadar. Ve dağın tepesinde çıplak olarak yattım. Arkadaki kule un ufak oldu, pencere de yok olmuştu; harap olan merdiven yarımış ve kırılmış taşlarla boğuldu. Tek başımaydım, unutulmuştum dünyanın sert boynuzu üzerinde, kaçacak bir yerim olmaksızın yatıyordum. Orada, yıldızlar üzerimden dönüp geçerken yukarı bakarak yattım; her günüm yeryüzündeki bir ömüre denkti. Kulaklanma yavaş yavaş bütün toprakların bir araya toplanmış cılız söylentileri geldi; Filiz verenlerle ölenler; şarkı ile ağıt ve haddinden fazla yüklenmiş taşın bitmek tükenmek bilmeyen yavaş homurtusu. Sonunda Yelhükümdarı Gevaihir tekrar buldu beni; alıp götürdü." şeklinde başından geçenleri anlattıktan sonra Aragorn; Külteri , Legolas; Tiz ve Gandalf ile Gimli ise Gölgeyele ile yola koyuldular. Gölgeyele, Yılkının başı, atların efendisidir, At Beyi Rohan Kralı Theoden bile daha iyisini görmemiştir. Theoden'in Konağına geldiklerinde Gandalf, Saruman'ın ajanı Grima Soluncanfil'in Kral Theoden'i etkisi altına aldığını görünce pek şaşırmamış Grima'nım icabına bakıp Theoden'i saran o kötü tılsımdan azad ettikten sonra öyle şöyle bir şeyler olunca Miğferdibi'ne doğru gidip kuşatmayı başlatmış bulundular. Theoden, yıllardır onu var duygularını sömüren Grima'yı öldürmek yerine gitmesine izin vermişti. Miğferdibi Kuşatması; diğer olaylara göre daha soluk bir şekilde anlatılmış, betimlemenin kralı olan Tolkien'in mesela entler olsun veya ilk kitapta elf diyarında geçenler olsun verdiği fazla ayrıntıdan dolayı biraz sıkılmıştım şimdi de bu kısım benim okuduğum versiyona göre sadece 52 sayfa sürmesine çok şaşırdım çünkü filmde ise yaklaşık bir saate yakındı. Belki de filminde asıl sahneler olarak gösterilen bu savaş kısımları Tolkien'in pek ilgi gösterdiği, önem verdiği durumlar değildi. Neyse devam edelim. Kitapta, filmdeki gibi gelen giden yok yani o muhteşem fon müziği nizami bir asillik abidesi elf taburu gelmiyor, doğal olarak Haldir'de Miğferdibi'nde ölmüyor. Zaten kaç asırlık kaptan gül gibi Haldir'in bu şekilde ölmesi saçma olurdu. Bu arada hep merak ettiğim bir konu hakkında araştırma yapma vaktim oldu ve sonunda kendime cevap buldum. Elflerin biyolojik olarak ölümsüz olduğunu, onları öldürecek tek şeyin ise savaş var keder olduğunu öğrendim. Ne kadar da zarifler Allah'ım, kederden ölebiliyorlar. :( Savasta 300 Rohanlı 1000 Uruk- hai'ye karşı mücadele ediyor. Uruk hai (ork- goblin kırması) ırka verilen ad. Silmarillion'da Melkor elfleri kaçırıp kaçırıp, işkence ile orklara dönüştürüyormuş. Ama ben bir türlü anlayamıyorum, bu kadar zarif, asil, güzel varlıklar nasıl olur da bu biçim yabani yaratıklara dönüşebiliyorlar? Yine orklar kadar kötü, tehlikeli olan goblinler ise tekrardan orklar ile birlikte tüm iyi ırkların düşmanı bir ırk. Kötücül ruhlar var zararlı yaratıklar olarak geçiyor sözcüklerde. İşte bu meret iki ırkın melezlemesi sonucu olarak oluşmuş bu Uruk- Hai'lar. Bu ırk Saruman tarafından tekrar tekrar tekrarlanarak oluştu, Saruman kendine ait melez ırkı oldu. Orklara göre zırhları daha kalın, kalkanları daha geniş ve güneşe karşı daha dayanıklılar. Yani orclar gibi ışıktan çekinmezler.Ve söylenenlere göre LOTR serisinde Türkleri temsil eden ırkmış. Turkey ( turkay) diye Uruk Hai (urukhay) diye okunup; serisinin en agresif, yabani, ırkının birde üzerine egoları eklenince Türkler temsili demişler. Bu son bilgi ile Uruk abilerimizi rahat bırakalım. 1000'e 300 savaşı kaybetmek üzere olan Rohanlıların imdadına Gandalf ile ErkenBrand ve askerleri 1000 kişilik ordusuyla geliyor ve Uruk- hai 'lar püskürtülüyor. Bu arada filmde Batı Ağıl Muhafızı ErkenBrand yerine Eomer geliyor ve iyi ki o gelmiş yoksa o "Rohirrim" diyişindeki güzelliği nerde görür, duyardık daha. Miğferdibi Kuşatması , bitikten sonra Entlerin hallettiği İsengard'a yollanan Aragorn, Gandalf, Gimli, Legolas, Theoden ve adamları yolda kendi aralarında güzel bir şölen veren Merry ile Pippin ile karşılaştılar. İki tarafta karşılaşmalarına çok sevinmiş şekilde Hobbitleri de önlerine atarak Saruman'ın kulesi Orthanc'a doğru yol aldılar. Orthanc'ın önünde Gandalf, Saruman'a seslenip Grima'nın ortaya çıktığını görünce sinirlenmişti, Theoden ise şaşırmıştı hatta "Ben bu sesi tanıyorum ve tanıdığım güne lanet olsun." gibi birşeyler söylemişti. Daha dün sağ koluyken kralın arkasında Rohan'ı asıl yöneten oyken şimdi lanetlerin üzerine gönderildiği biri olmak Grima'yı üzmüş olmalı :(Bir süre sonra ne kadar kötü de olsa benim en sevdiğim karakter Saruman geldi, rahatsız edilmesinin sebebini sorup Theoden'e dostluk çağrısı yapmıştı. Saruman'ın "Ben diyorum ki Theoden Kral, barış yapıp dost olalım mı, sen ve ben? " sorusuna Theoden'in "We shall have peace" ile başlayan cevabını yılın kapağı seçtiğimi belirtmek isterim. "Barış yapacağız, dedi Theoden sonunda boğuk bir sesle, kendini zorlayarak. "Evet, barış yapacağız," dedi bu kez berrak bir sesle, "barış yapacağız, sen ve senin bütün yaptıkların ve bizi teslim etmeye çalıştığın karanlık efendinin bütün yaptıkları yok olduktan sonra. Sen bir yalancısın Saruman ve insanların yüreklerini çürüten birisin. Bana elini uzatıyorsun ama ben yalnızca Mordor'un pençesinin bir parmağını görüyorum. Kıyıcı ve soğuk! Senin benimle yaptığın cenk hakça olsaydı bile ki değildi, çünkü on kere daha akıllı olsaydın bile beni ve benim olanı kendi çıkarın için dilediğin biçimde yönetmeye hiç hakkın yok öyle olsaydı bile Batıağılı'ndaki meşalelere ve orada ölmüş yatan çocuklara ne demeli?PENCERENE KURULAN BİR DARAĞACINDAN SALLANIP DA KARGALARIN EĞLENCESİ OLDUĞUN ZAMAN, SENİNLE VE ORTANC İLE BARIŞ YAPACAĞIM." https://youtu.be/haRu8ujpsp4 Daha sonra Saruman'ın ona gerçek yüzünü söyleyenlere karşı bir takım hakaretlerini geçtikten sonra Gandalf, "İyi bak, ben senin arkadan vurduğun Boz Gandalf değilim. Ben, ölümden geri dönen Ak Gandalf'ım. Senin artık hiç rengin yok; seni hem nizamımızdan hem de Divan'dan atıyorum." diyerek asasını kırdı ve Saruman tamamen etkisiz hale getirildi şimdilik ilerde ne olur bilmiyorum. VE ŞİMDİ FRODO, SAM VE SEVGİLİ GOLLUM'UN YAŞADIKLARINI SON BÖLÜME KATARAK EN GÜZEL ŞEYİ YAPAN TOLKİEN'E TEŞEKKÜRLERİMİ SUNUYORUM ve Sam'i övmeye başlıyorum. Bahçıvan Sam, Cesur Sam, Canım Sam ya da sadece Sam. Bu kadar sadık, merhametli, Frodo'yu tıpkı babası gibi seven, koruyan; güvenin, sevginin, dostluğun temsili biri asla olamaz. Tolkien'e göre de bu hikayenin asıl kahramanı Samwise Gamgee'dir. Filminde seslendirmesi olsun karaktere uygunluğu en başından beri en sevdiğim karakterlerden ikincisi oldu benim için. Sam Gamgee, 6 Nisan'da dünyaya gelmiş Shire'ın Hobbitlerinden biri. Çocuklarından birine ileride Frodo adını verecek olan Sam, Çıkın Çıkmazı'nda aile yadigarı meslek olan bahçıvanlık yapıyordu. Elfleri de çok severdi. Bilbo ona hep hikaye anlatırmış. Ama ne yazık ki o da Frodo ile birlikte bu yolculuğa başlamak zorunda bırakıldı Gandalf tarafından. Evet yolda Yüzüğün peşinde olan Gollum ile karşılaştıkları andan beri Sam asla güvenmemişti ona. Çünkü iki de bir kıymetliyi çaldıklarını, onu ona geri vermeleri gerektiğini, söylüyordu ama Frodo onu öldürme fikrine hiçbir zaman yanaşmadı çünkü Gandalf'ın Gollum hakkında söylediği bazı şeyler hep aklındaydı. Gollum, Yüzük'ün korkunç çağrısını hissediyordu ve Sam de bunun farkındaydı. Frodo'ya hiçbir şekilde yakınlaşmasına, dokunmasına izin vermiyordu hatta Gollum'a güveni o kadar azdı ki Frodo uyurken başında nöbet tutuyordu. Kara Kapılardan normal yollardan geçemeyeceklerini anlayınca Gollum'un onları götürdüğü gizemli yollardan birinde ilerlerken bir sürpriz oldu ve Ithilien kolcuları tarafından görüldü Frodo ile Sam ama Gollum onlara gözükmeden çoktan kaçmıştı. Ithilien kolcularının başında ise Gondor Reis-i Faramir vardı. Faramir Denethor'un oğlu, Boromir'in erkek kardeşi. Faramir, Frodo'ya çok fazla soru sordu, Frodo ise çok fazla şey öğrenmiş oldu Anduin nehrinden gittikleri vakitten beri. gonderi/39868348 gonderi/39871700 gonderi/39878970 Faramir, birçok yiğitçe laflar söyledi, Frodo ile Sam'a iyi baktı ve onları azad etti daha sonra askerlerinden biri Gollum'u yakalayınca onu sorgulamaya başladı. Ama Frodo'nun istegi üzerine onu da öldürmeyip sağ bıraktı. Faramir ile yollarını ayırdıktan sonra Frodo ile Sam'in bir dialogu benim için en güzel, anlamlı dialogdu. "Burada hiç olmamalıydık, yola çıkmadan önce bu konuda daha fazla şey öğrenmeliydik. Ama sanırım bu hep böyle olur. Eski masallardaki ve şarkılardaki bütün o kahramanlıklar Bay Frodo. Maceralar yani, öyle derdim adlarına. Hep bunların, o masalların mükemmel kişilerinin çıkıp aradığı şeyler olduğunu düşünürdüm, çünkü onlar macera isterlerdi, çünkü maceralar heyecan verici, yaşam ise biraz sıkıcıydı; bunu spor olsun diye yapıyorlardı falan filan. Fakat gerçekten önemli olan öykülerde, ya da akılda kalan öykülerde böyle olmuyor. Kahramanlar sanki bu olayların içine düşüyorlar yani yolları onları o tarafa götürüyor da denebilir. Ama galiba onların da, bizim gibi bir sürü seçenekleri oluyordu ellerinde, geriye dön- mek gibi; sadece onlar geri dönmüyordu. Eğer dönüyorlardıysa bile bizim bundan haberimiz olmuyordu çünkü dönenler un- utuluyordu. Biz sadece yollarına devam edenlerden haberdar oluyorduk ve dikkatini çekerim, hepsi de mutlu bir sona varmıyordu-en azından öyküdeki veya öykü dışındakilerin mutlu son dedikleri bir sona varmıyorlardı. Yani memleketine dönüp de, her şeyi bıraktığı gibi olmasa bile yolunda bulması gibi - yaşlı Bay Bilbo gibi yani. Fakat mutlu sonlu öyküler en iyileri sayılmazlar her zaman, gerçi içinde bulunulacak en iyi öyküler sayılabilirler aslında! Acaba biz ne tür bir öykünün içine düştük?" "Kim bilir," dedi Frodo. "Ben bilmiyorum. Gerçek öykülerin adeti de budur işte. Hoşuna giden bir tane öykü seç. Dinlediğin öykünün nasıl bir öykü olduğunu, yani sonunun mutlu mu, mutsuz mu olduğunu bilebilirsin veya tahmin edebilirsin ama içindeki kişiler bunu bilmezler. Sen onların biliyor olmasını istemezsin zaten." "Öyle beyim, elbette istenmez. Acaba neden bunu daha önce düşünemedim beyim! Vay canına, düşününce, biz de hala aynı öykünün içindeyiz! Öykü devam ediyor. Büyük öyküler hiç bitmez mi acaba?" "Hayır, onlar hiçbir zaman öykü olarak bitmez," dedi Frodo. "Fakat onların içindeki kahramanlar gelir, rolleri bitince giderler. Bizim bölümümüz de bir zaman sonra bitecek ya da kısa bir süre sonra.'' "O zaman biraz dinlenip, biraz da uyuyabiliriz," dedi Sam. Acı acı güldü. "Tam da bunu kastediyorum Bay Frodo. Yani bildiğimiz, basit bir istirahati, bir uykuyu ve sonra bahçedeki sabah işlerini yapmak için de uyanmayı kastediyorum. Korkarım benim bütün ümidim hep bundan ibaret olmuştur. Bütün o büyük önemli planlar benim gibilere göre değil. Yine de merak ediyorum acaba bizi şarkılara veya öykülere katacaklar mı di- ye? Şimdi öykünün birindeyiz elbette ama ben şunu kastediyorum: Yani sözlere dökecekler mi, anlarsınız ya, hani yıllar, yıllar sonra ocak başında anlatılan veya kırmızı siyah harfleri olan kocaman bir kitaptan okunan bir öyküdeki sözlere. Ve insanlar şöyle diyecekler: Hadi bize Frodo ile Yüzük'ü anlatın!' Onlar da şöyle diyecekler: 'Evet, bu benim de en sevdiğim öykülerden biri. Frodo çok cesurmuş, öyle değil mi baba?' 'Evet, oğlum, hobbitlerin en meşhuru, bu da kolay bir şey değil." "Hiç kolay değil," dedi Frodo ve uzun uzun, içinden gelerek güldü. Öyle bir ses, Sauron Orta Dünya'ya geldiğinden beri bu yerlerde hiç duyulmamıştı. Sam'e aniden sanki bütün kayalar dinliyorlarmış, uzun kayalar da üzerlerine eğilmiş gibi geldi. Fakat Frodo onlara kulak asmadı; yine güldü. "Hey gidi Sam," dedi, "seni duymak, sanki öykü yazılmış gibi mutlu etti beni. Ama en önemli karakterlerden birini unuttun. Aslan yürekli Samwise. 'Ben daha çok Sam'i dinlemek istiyorum baba. Neden onun konuşmalarını daha çok katmamışlar baba? Ben en çok onu seviyorum, beni o güldürüyor. Üstelik Sam olmasaymış Frodo pek uzağa gidemezmiş, değil mi baba?'" Yollarına devam ettikleri sırada son olarak Gollum'un hainliğine uğradılar ve Shelob'un ininde Frodo öldü daha doğrusu Sam öyle zannetti ki, çok büyük acılar çektikten sonra yolculuğun asıl amacını, yüzügün yok edilmesi görevini yerine getirme kararı aldı ve yüzügü Frodo'nun boynundan aldı. Daha sonra Frodo'nun ölmediğini ve orklar tarafından mahkum edildiğini gördüğü sırada kitabımız bitmiş bulundu.Sam'in, Frodo'nun öldüğü zaman söylediği bu sözler gonderi/39956132 beni çok etkiledi ve "Sizin için yüzüğü taşıyamam Bay Frodo ama sizi taşıyabilirim." sözleri aklıma geldi ve manik depresif moddan çıkmam zaman aldı. Kısacası kitap böyleydi, güzeldi hatta serinin ilk kitabından daha güzeldi bana daha farklı duygular yaşattı. Sevgi, sadakat, kötülük, acı, şehvet, dostluk, aşk, her türlü duygu ile birlikte böylesi güzel bir bütün oluşturabilen Tolkien'e ,bu kitabı okumamda emeği geçen ve buraya kadar sıkılmadan okuyan herkese teşekkür eder iyi akşamlar dilerim. (Sena Koçak)
Ocak’ta Hobbit ile başlayan serüvenime İki Kule ile devam ettim ve çok, çok, çok güzeldi! Okuduğum tüm seriler Yüzüklerin Efendisi yanında biraz sönük kalıyor ama Tolkien muhteşem bir yapıt ortaya çıkarmış ne yapalım? Yüzük Kardeşliği’nde büyük bir amaç uğruna yolculuğa çıkan grubun dostluğunu, birlik ve beraberliğini ve bazen de hırsın pençesine düşenleri okumuştuk. İki Kule’de ise yine tek bir amaç var ama yollar ayrılıyor. Sauron ve Saruman ile uğraşmak için ayrılan yollar çok mantıklı aslında. Olması gereken olmuş gibi görünüyor. Mekan ağırlıklı ve betimlemelerle dolu bu fantastik kurgu beni sıkmadı aksine kendine bağladı. Bu yüzden beğenmeyen ve sıkılan birçok okur olmuş ama Orta Dünya’yı resmetmeye çalışan Tolkien başarılı olmuş bu konuda. O dünyada yaşıyormuş gibi okudum ben çünkü. Dağılan kardeşlik zorlu ve korkutucu olsa da birçok açıdan iyi. Umudun kollara ayrıldığı bir dağınıklık bu. Son kitapta harika bir şafak doğacak inanıyorum çünkü umudumuz Gandalf. (Sultan)
Yüzüklerin Efendisi - İki Kule PDF indirme linki var mı?
J. R. R. Tolkien - Yüzüklerin Efendisi - İki Kule kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Yüzüklerin Efendisi - İki Kule PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı J. R. R. Tolkien Kimdir?
John Ronald Reuel Tolkien (3 Ocak 1892 - 2 Eylül 1973), İngiliz yazar, şair, filolog ve profesör unvanlı akademisyen. Uzmanlık alanı Anglo-Saxon Dili ve Edebiyatıdır. Hobbit, Yüzüklerin Efendisi ve Silmarillion gibi fantastik kurgu eserleriyle tanınır.
Hayatı
İngiliz sömürgesi olan Güney Afrika'nın Bloemfontein şehrinde doğdu. Ronald'ın babası Arthur Tolkien banka müdürü idi. İngiltere Birminghamlı olan aile kendilerine yeni bir hayat kurmak amacıyla Güney Afrika'ya yerleşmişti. Fakat iklimin getirdiği olmusuzluklar kısa zamanda anne Mabel'i Ronald'i ve küçük kardeş Hilary'i de alıp İngiltere'ye dönmeye itti. Aile bir süre sonra baba Arthur'un da dönmesi ile eski günlerine kavuşmayı umuyordu. Fakat 15 Şubat 1896'da Güney Afrika'dan Arthur'un ölüm haberi geldi. Bunun üzerine Mabel çocukları alıp küçük bir köy olan Sarehole'a yerleşti. Bu köy Ronald'da derin etkiler bırakacak, ömrünün kısa bir süresini burada geçirmesine rağmen hayallerinde yarattığı Hobbit diyarı Shire ile defalarca Sarehole'u ziyaret edecekti. Sarehole'da Tolkien'i etkileyen sadece yemyeşil doğa değildi. Köy yakınındaki Moseley Bataklığı, kardeşi Hillary ile her zaman oynamaya gittikleri Cole Bank Road değirmeni ve devamlı kendilerini kovaladığı için "Beyaz Ogr" adını taktıkları değirmencinin oğlu da Ronald üzerinde derin izler bıraktı.
Ronald, Birmingham'daki King Edward's Okulu'na başlayınca aile bir kez daha taşınmak zorunda kaldı. Ronald yeni taşındıkları Olver Road'a yakın olan St. Philips okuluna verildi. Bir yıl sonra burs kazanınca tekrar King Edward's Okulu'na dönen Ronald birkaç yıl sonra (1904 yılında) da şeker hastalığı yüzünden annesi Mabel'i kaybetti. Bunun üzerine çocuklar teyzeleri Beatrice'in yanına gitti ve Peder Francis Morgan'ın gözetimine verildi. King Edward's Okulu'nda iken Ronald'ın dillere büyük yatkınlığı olduğu ortaya çıktı ve bu dönemde Ronald kendine ait bir dil tasarlamaya başladı. Böylece Elf dillerinin temelleri atıldı.
Çocukluktan delikanlılık yıllarına geçerken oturdukları Birmingham kentinde Ronald'ı etkileyen iki büyük yapı vardı. 29 metrelik Perrott's Folly kulesi o yıllara göre olağanüstü büyüklüğü ile Ronald'ın beynine kazınmıştı. 1758 yılında John Perrott tarafından yapılan bu kule tuhaf mimarisi ile "Perrott'un divaneliği" ismini almıştı. Hemen bu kulenin yanında ise bir başka kule vardı. Ve bu iki kule daha sonra yazacağı Yüzüklerin Efendisi için esin kaynağı oldu. Ronald'ın gençlik yıllarına dair bir diğer önemli not ise Gamgee ismi ile o yıllarda tanışmış olmasıdır. Bu yerel pamuk markası Gamgee, Ronald'ı etkilemiş olmalı ki Frodo'nun sadık dostu Sam'e bu soyadını vermiştir.
16 yaşındayken hayatını değiştirecek bir olay oldu ve hayattaki tek gerçek aşkı olan Edith ile tanıştı. Fakat Peder Morgan iki gencin görüşmelerini yasakladı. 1911 yılında Tolkien klasik diller eğitimi almak için Exeter Koleji'ne gitti ve 21 yaşını doldurduğunda hiçbir zaman unutamadığı Edith'i buldu (Söylenir ki Edith ormanda dolaştıkları bir gün onun için dans etmiş ve bu dans genç Tolkien'i çok etkilemiştir). Gençler 22 Mart 1916'da evlendiler. Üstelik Tolkien onu ikinci kez bulduğunda Edith bir başkası ile nişanlıydı.
Bu arada I. Dünya Savaşı başlamıştır. Kısa bir süre sonra Tolkien de orduya katıldı ve Fransa cephesinde savaştı. İki yakın dostunu bu savaşta kaybeden Tolkien çok yakınında patlayan bir bomba yüzünden İngiltere'ye geri döndü. Fakat savaş bu genç insan üzerinde unutulmaz etkiler bırakmıştır. Savaş bittiğinde Oxford English Dictionary'de iş bulan Tolkien, savaştan döndükten sonra hayatının büyük bir kısmını Oxford'da geçirdi. 1945 yılında Oxford'da profesör olmasına kadar geçen zaman içerisinde 4 çocuk sahibi oldu. Bu süre içerisinde devasa hayal dünyası Orta Dünya'yı oluşturmaya devam edti. Bir çeviri olan ilk kitabı Sir Gawain and The Green Knight yayınlandı. Entelektüel bir topluluk olan "Inklings"i yakın dostu C.S. Lewis ile kurdu ve 1937 yılında Hobbit'i yayınldı. Roman hem olumlu hem de olumsuz tepkiler aldı. Bazıları, Oxford'da profesör olan Tolkien'den nasıl olup da bir masal kitabı çıktığını sorduyordu. Ama olumsuz eleştiriler bir işe yaramadı ve Hobbit kısa zamanda popüler oldu.
Hobbit, aslında, Yüzüklerin Efendisi serisinin başlangıcıdır. Orta Dünya ilk kez bu kitapta okuyucuların karşısına çıkar. Bundan sonra Tolkien Yüzüklerin Efendisi (The Lord Of The Rings) için çalışmaya başlar.
29 Kasım 1971'de karısı Edith vefat eder. Tolkien bunun üzerine sadece iki yıl yaşayabilir ve 2 Eylül 1973'de Kraliçe'den krallığın en önemli nişanlarından biri olan Commander of the Order of the British Empire (CBE) ünvanını almasından kısa bir süre sonra 81 yaşında İngiltere'nin Bournemouth şehrinde ölür.
J. R. R. Tolkien Kitapları - Eserleri
- Hobbit
- Yüzüklerin Efendisi - Yüzük Kardeşliği
- Yüzüklerin Efendisi - İki Kule
- Yüzüklerin Efendisi - Kralın Dönüşü
- Silmarillion
- Yüzüklerin Efendisi
- Hurin'in Çocukları
- Roverandom
- Beren and Lúthien
- Tom Bombadil’in Maceraları
- Güç Yüzüklerine Dair
- Ham'li Çiftçi Giles
- Büyük Wootton Demircisi
- Kullervo'nun Hikayesi
- Gondolin'in Düşüşü
- Tehlikeli Diyardan Öyküler
- Masallar
- Peri Masalları Üzerine
- Kayıp Öyküler Kitabı 1
- Noel Baba'dan Mektuplar
- Sigurd ile Gudrun Efsanesi
- Tolkien Mirası
- Kayıp Öyküler Kitabı 2
- Hobbit
- Beowulf
- The Hobbit The Lord Of The Rings Boxed
- Sir Gawain and the Green Knight, Pearl and Sir Orfeo
- Morgoth's Ring
- Leaf by Niggle
- The Fall of Arthur
- Sauron Defeated
- The Return of the Shadow
- The Lays of Beleriand
- The Treason of Isengard
- The War Of The Ring
- The Nature of Middle-earth
- The Letters of J.R.R Tolkien
- A Secret Vice
- The Lay of Aotrou and Itroun
- The Monsters and Critics
- The Road Goes Ever On: A Song Cycle
- Bilbo's Last Song
- The War Of The Jewels
- The Lost Road
- The Peoples of Middle-earth
- Mr. Bliss
- Tree and Leaf
- Finn and Hengest
- The Shaping of Middle-Earth
- The End of the Third Age
J. R. R. Tolkien Alıntıları - Sözleri
- Sevgi buysa, al bunu benden ne olur, çok can yakıyor... Demek sevgin gerçekmiş.. (The Hobbit The Lord Of The Rings Boxed)
- Keşke biz diye bir şey olsaydı: Yapayalnız olmak korkunç. (Hobbit)
- uzun zamandır yabancılaştırılmış olsa da, İnsan ne tamamen kaybedilmiş ne de tamamen değiştirilmiştir (Peri Masalları Üzerine)
- Philology has been dethroned from the high place it once had in this court of inquiry. Max Muller’s view of mythology as a ‘disease of language’ can be abandoned without regret. Mythology is not a disease at all, though it may like all human things become diseased. You might as well say that thinking is a disease of the mind. It would be more near the truth to say that languages, especially modern European languages, are a disease of mythology. But Language cannot, all the same, be dismissed. The incarnate mind, the tongue, and the tale are in our world coeval. The human mind, endowed with the powers of generalisation and abstraction, sees not only green-grass, discriminating it from other things (and finding it fair to look nupon), but sees that it is green as well as being grass. But how powerful, how stimulating to the very faculty that produced it, was the invention of the adjective: no spell or incantation in Faerie is more potent. And that is not surprising: such incantations might indeed be said to be only another view of adjectives, a part of speech in a mythical grammar. The mind that thought of light, heavy, grey, yellow, still, swift, also conceived of magic that would make heavy things light and able to fly, turn grey lead into yellow gold, and the still rock into swift water. If it could do the one, it could do the other; it inevitably did both. When we can take green from grass, blue from heaven, and red from blood, we have already an enchanter’s power - upon one plane; and the desire to wield that power in the world external to our minds awakes. It does not follow that we shall use that power well upon any plane. We may put a deadly green upon a man’s face and produce a horror; we may make the rare and terrible blue moon to shine; or we may cause woods to spring with silver leaves and rams to wear fleeces of gold, and put hot fire into the belly of the cold worm. But in such ‘fantasy’, as it is called, new form is made; Faerie begins; Man becomes a sub-creator. (The Monsters and Critics)
- "Endure your trouble today. Bear up and be the man I expect you to be" (Beowulf)
- Bazıları yaprağı havada yakalamanın mutlu bir gün, mutlu bir ay, hatta on iki mutlu ay getirdiğini söyler. (Tom Bombadil’in Maceraları)
- “Şelaleler dökülürken bile Nihayetsiz akan sulara boyun eğmez. Nasıl ki usta bir şarkıcı Bütün bildiklerini harcayıncaya kadar söylemez.” (Kullervo'nun Hikayesi)
- Olayarın gidişatı Giles'a büyük bir zevk veriyordu. Köpeğine de. Vaat edilen kamçıları hiç yemedi. Giles kendine göre adil bir adamdı, içten içe Garm'ın da olaylardaki rölünü kabul ediyordu, ama bunu dile getirecek kadar da ileri gitmiyordu. Canı istediğinde köpeğe sert sözler ve sert nesneler fırlatıyordu, ama pek çok küçük geziye de göz yumuyordu. Garm yürüyüşe çıktığında daha uzaklara gitmeye başladı. Çiftçi daha çalımlı yürüyordu ve şans yüzüne güldü. Güz ve kış başı iyi geçti. Her şey yolunda gidiyor gibiydi -ta ki ejderha gelene kadar. (Tehlikeli Diyardan Öyküler)
- . Gölge sadece küçük ve geçici bir şeydi. Erişemeyeceği her zaman ışık ve yüksek güzellik vardı. ... (The Return of the Shadow)
- † I am not Gandalf, being a transcendent Sub-creator in this little world. As far as any character is 'like me' it is Faramir – except that I lack what all my characters possess (let the psychoanalysts note!) Courage. (The Letters of J.R.R Tolkien)
- “Sadık bir yüreğin asi bir dili olabilir.” (Yüzüklerin Efendisi - İki Kule)
- Elinde bitmesi gereken epey resim vardı; çoğu onun yeteneklerine göre fazla büyük ve iddialıydı. Niggle ağaçtan çok yaprak resmedebilen türden bir ressamdı. Tek bir yaprak üzerinde uzun uzun çalışır, şeklini, rengini , kenarlarından parıldayan çiy damlalarını yakalamaya uğraşırdı. Buna rağmen , her bir yaprağın farklı, ancak aynı tarzda resmedilmiş olduğu koca bir ağaç çizmek de isterdi. (Tehlikeli Diyardan Öyküler)
- "Çok az kişi sonuna gelmeden yolun onları nereye götüreceğini görebilir. " (Yüzüklerin Efendisi - İki Kule)
- "Önümüze konulan çorbayla tatmin olmalı ve içinde kaynatılmış olan öküzün kemiklerini görmeyi arzu etmemeliyiz." (Peri Masalları Üzerine)
- "Önümüze konan çorbayla iktifa edip kaynatılıp özü çıkartılmış olan öküzün kemiklerini görmeyi arzu etmemeliyiz." (Kullervo'nun Hikayesi)
- I don't much approve of The Hobbit myself, preferring my own mythology with its consistent nomenclature...to this rabble of Eddaic-named dwarves out of Völuspá, newfangled hobbits and gollums (invented in an idle hour) and Anglo-Saxon runes. (Sigurd ile Gudrun Efsanesi)
- Ama ileri bakan biri şunu görmeli: hiçbir şey eskisi gibi kalmayacak. (Hurin'in Çocukları)
- "Ama Sauron, daima haindi." (Güç Yüzüklerine Dair)
- Bayağı yalanlar iltifat sayılalıberi mutlu bir dünya olmadı asla. (Büyük Wootton Demircisi)
- "Öyle işler vardır ki, sonu karanlık bile olsa, bu işlere başlamak, yapmayı reddetmekten daha iyidir." (Yüzüklerin Efendisi - İki Kule)