Yüzyıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Yüzyıllık Yalnızlık kimin eseri? Yüzyıllık Yalnızlık kitabının yazarı kimdir? Yüzyıllık Yalnızlık konusu ve anafikri nedir? Yüzyıllık Yalnızlık kitabı ne anlatıyor? Yüzyıllık Yalnızlık kitabının yazarı Gabriel Garcia Marquez kimdir? İşte Yüzyıllık Yalnızlık kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Gabriel Garcia Marquez

Çevirmen: Seçkin Selvi

Tasarımcı: Ayşe Çelem

Orijinal Adı: Cien Anos De Soledad

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750719363

Sayfa Sayısı: 464

Yüzyıllık Yalnızlık Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Yüzyıllık Yalnızlık'ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları bir örnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım, ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı. Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü olağan şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. Bu romanı dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım, kitabımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız."

Yüzyıllık Yalnızlık Alıntıları - Sözleri

  • Birisi kabuk tutmuş yaralarımızı okşamaya başladığında,cırt diye açılıveriyor ve kanamaya başlıyor yeniden oluk oluk.Birine teslim olduğumuzda içimizi döktüğümüzde,bedenimiz ve ruhumuz kan içinde kalıyor.O yüzden değil mi içimizi tutmalarımız,birine teslim olmaktan korkmalarımız, ortalıkta gergin ve tedirgin dolanmalarımız? 'Anlatsam mı anlatmasam mı?' kararsızlığımız.'Bu sevgi beni acıtır mı?' kuşkularımız.
  • Ne kimsenin önünde eğil, ne kimseye dil dök.
  • En çok yandığım da, bunca zamanı yitirmiş olmamız.
  • ... insanların demirden yapıldığını mı sanıyorsun..
  • ... bütün iş, ruhlarını uyandırabilmekte..
  • " Yüreğini kolla..." dedi, " ölmeden çürüyorsun. "
  • " Postadan haber gelecek diye bekleye bekleye yaşlanıp ölecekler, " dedi.
  • Ama sakalları çıkar çıkmaz ahlakları bozuluyor...
  • ... kendini, kayalara çarpmaktan son anda kurtulmuş bir tekneye benzetiyor..
  • Sonra ezilmiş çiçek kokan bir sessizlik başladı.
  • ... seli gitmiş kumu kalmıştı.
  • İnsanin en iyi dostu ölmüş olan dostudur.

Yüzyıllık Yalnızlık İncelemesi - Şahsi Yorumlar

İncelemeye başlamadan önce kitabın da belli kısımlarında yer verdiği "Muz Cumhuriyeti" ve "Muz işçileri katliamı" hakkında konuşmak istiyorum. 11 Kasım 1928'de, Kolombiya'da 30.000 Muz işçisi, haksız ve ağır çalışma koşullarına, ücretlerini alamamalarına karşı Chiquita firmasına (eski adıyla United Fruit Complay) baş kaldırırlar. Buna karşı Kolombiya ordusu harekete geçer. Sokağa dökülen halkı durdurmak için General, "dağılın" bildirisini okur. Halk verilen emre uymayınca ateş emri verilir. Greve katılan işçiler, işçilerin eşleri ve çocukları öldürülür. Ordunun başındaki Generale göre bu sayı 47, başka kaynaklara göre 3000, halka göreyse öldürülen insan sayısı " tren vagonlarına üst üste doldurulacak kadar"dır. 20 yıl sonra ise 2. katliam gerçekleşir. 20 yıl önceki Muz katliamını araştıran ve mecliste bunu dile getiren tek kişi olan Jorge Gaitán 9 Nisan 1948'de bir suikastla öldürülür, aynı gün yoksullardan ve emekçilerden de 10 bin kişi katledilir. Bu yüzden genellikle hukuksal olarak gelişmemiş, bağımsızlığını tam olarak kazanamamış ülkeler için "Muz Cumhuriyeti" tabiri kullanılmaktadır. Bizim gülerek "Çikita Muz" diye söylediğimiz bu kelimelerin böylesine derin bi anlamı olması beni çok etkiledi ve sizinle de paylaşmak istedim. Kitabı okurken aklıma ilk gelen şey Franz Kafka'nın "Benim yalnızlığım insanlarla dolu" sözü oldu. Bir aile düşünün o kadar kalabalık ki yemeği bile iki grup halinde yiyorlar ama hepsi yalnız. Buendia ailesi benim için tam olarak öyleydi. Akraba evliliğinden sonra çocuklarının domuz kuyruğuyla doğacağı söylenen bir lanetle yaşıyorlar. Hayatlarında her şey normal gözükse de ensest ilişkileri, aldatmaları bu lanetin soydan soya aktarılmasına neden oluyor. Kısa bir mutluluktan sonra yalnızlıkla ölümlerini bekliyorlar. Kitapta hoşuma giden birçok şey vardı. Olayı anlatırken bi anda gelecekten spoiler vermesi, bu kadar ölümü ajitasyon yapmadan hissettirebilmesi, gerçeküstü olayları sanki doğanın bir parçasıymış gibi yadırgatmadan anlatması, kitabın başrolünün olmaması... Eleştirdiğim 1-2 nokta tek vardı. İsimlerin çok karışık olması ki benim gibi üşengeç bir insan için başa dönüp tekrar tekrar soy ağacına bakmak çok yorucuydu. Bende küçük bir not kağıdına yazdım, yeni karakter girdiği zaman not alıyordum bende çok işe yaradı. İkincisiyse aile arasındaki cinsel ilişkiydi. Onun dışında her şey çok güzeldi. Bazı yorumlarda yazılan şeyler beni çok rahatsız etti. Onlar için de birkaç şey söylemek istiyorum. Kitaba o kadar büyük bir önyargı ile başladım ki. Birçok kişi kötü bir şekilde eleştirmişti. Biraz ilerledikten sonra yorumların tam aksine kitabı çok fazla akıcı bulduğumu, bu kadar büyük olayların bu kadar az sayfaya sığdırılmış olmasına çok şaşırdım. Bu kitap yarım bırakılan kitaplar arasında 7. sırada. Bunun sebebinin daha çok kötü yorumların insanları yönlendirmesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Tabi ki kişi herhangi bir şeyi beğenmeyebilir ya da yarım bırakabilir, bunlar çok olası şeyler ama kendisi bile tam olarak kitaba hakim değilken bir başkasına "kötü bir kitap, okumayın, sizi zaman kaybından kurtarıyorum" gibi başkalarını da yönlendirecek yorumlar yapması, buna karşılık kitap hakkında bilgisi olmayan insanların da kişiye "bizi boşa zaman kaybından kurtardığın için teşekkürler" tarzı yorumlarla cevap vermesi gerçekten içler acısı bir durum. Yazarın kullandığı dilin kalitesinden tutun romanın kurgasallığı ve vermek istediği mesajlar, o kadar güzel ve derinken nobel ödülü almasını, siyaset yapmasına bağlayanlar bile var. Umarım kötü yorumlara aldırmadan bu kitabı okumayı başarabilirsiniz. (Seher)

Eğer bu kitabı okuduysanız kendinizi tebrik edebilirsiniz. Durağan bir dili, merak uyandırmayan ve sonu nereye gittiği belli olmayan konuyu, isimlerin benzerliğinden dolayı kim kimdi ya diye karışan karakterleri başarıyla atlattınız. Şimdi size ne kattığını düşünmeye geçebilirsiniz. Hristiyanlıkta geçen 7 günahı ve sonuçlarını kesinlikle karakterlerle birlikte tek tek öğrenmiş oldunuz. Ayrıca gerçekte yaşanan muz işçileri katliamına* değinmesi ile birlikte günümüz olaylarından bir facianın nasıl olduğunu artık biliyorsunuz. Ne zorlamalarla, okumak için kendinizi ittirmelerle dolu, acaba bıraksam mı düşünceleriyle başa çıkarak Nobel ödüllü bir kitabı daha bitirmiş olmanın şevkiyle çerez kitaplara yönelip kafanızı dinleyebilirsiniz. * Bu sayede nobel'i almıştır. (Nazlı Demir)

Kitabın Yazarı Gabriel Garcia Marquez Kimdir?

Gabriel García Márquez veya tam adıyla Gabriel José de la Conciliación García Márquez (6 Mart 1927 – 17 Nisan 2014), tüm Latin Amerika'da Gabo lakabıyla bilinen Nobel Edebiyat Ödüllü Kolombiyalı yazar, romancı, hikâyeci ve oyun yazarıdır.

20. yüzyılın en önemli yazarlarından birisi olarak nitelendirilen Márquez, 1972 yılında Neustadt Uluslararası Edebiyat Ödülü'nü ve 1982 yılında da Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanmıştır.

Hayatı

Montessori eğitim modelini benimsemiş bir anaokulunda eğitim gördü. Sucre'ye geldikten sonra, Gabriel'in resmi eğitimine başlamasına karar verildi ve Río Magdalena'nın ağzındaki bir liman kenti olan Barranquilla'da bir staja gönderildi. Orada, mizahi şiirler yazan ve mizahi çizgi romanlar çeken ürkek bir çocuk olma konusunda bir üne kavuştu. Atletik faaliyetlerde ciddi ve az ilgi duyduğu için sınıf arkadaşları tarafından "El Viejo" olarak anılmıştır.

García Márquez, 1940'tan itibaren Colegio jesuita San José'de (bugün Instituto San José'de) lise yıllarını tamamladı ve ilk şiirlerini Juventud'daki okul dergisinde yayınladı. Daha sonra, Hükûmet tarafından verilen bir burs sayesinde Gabriel, Bogotá'ya okumaya gönderildi. Başkentten bir saat uzaklıktaki Liceo Nacional de Zipaquirá'ya taşınarak, orta öğrenimini burada tamamladı. Kendi imkanlarıyla okumaya çalıştığı Hukuk Fakültesindeki eğitimini yazar kariyeri için yarıda bıraktı.

Genç yaşından itibaren, hiç çekinmeden dış politika ve Kolombiya'yı eleştirdi. 1958 senesinde Mercedes Barcha ile evlendi ve Rodrigo García ve Gonzalo isimli iki çocuğu oldu.

García Márquez, yazar olarak başladı ve beğeni toplamış kurgusal olmayan çalışmalar ve kısa hikâyeler yazdı. En iyi bilinen romanları Yüzyıllık Yalnızlık (1967), Başkan Babamızın Sonbaharı (1975), Kırmızı Pazartesi (1981) ve Kolera Günlerinde Aşk (1985) olmuştur. En önemlisi sıradan ve gerçekçi durumların aksine sihirli öğeleri ve olayları kullanan Büyülü Gerçekçilik olarak adlandırılmış bir edebiyat tarzı yaygınlaşırken, eserleri önemli eleştirel beğenileri ve geniş bir ticari başarı elde etti. Bazı eserlerinde Macondo (doğduğu şehir olan Aracataca'dan esinlenerek) ismi verilen kurgusal bir köyü anlatır ve çoğunda yalnızlık teması işlendiği gözlemlenir.

17 Nisan 2014 tarihinde Meksika'daki evinde 87 yaşında hayatını kaybetti. Ölümünden sonra, Kolombiya Cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos, onu "bugüne kadar yaşamış en büyük Kolombiyalı" olarak lanse etmiştir.

Yazarın kişisel arşivi ölümünün ardından ailesi tarafından Amerika'nın Austin kentinde bulunan Teksas Üniversitesi'ne satıldı. Arşivde, Marquez'in kitaplarından onun el yazısı ile orijinal kopyaları ve Graham Greene, Gunter Grass ve Carlos Fuentes gibi yazarlarla yaptığı yazışmalara ait mektuplar da bulunmaktadır. Teksas Üniversitesinden yapılan açıklamada arşiv için 2,2 milyon dolar ödendiği belirtilmiştir. Marquez’in külleri, 2015 yılının Aralık ayında Meksika'dan Karayipler’deki Cartagena kentine getirileceği bildirilmiştir. Nitekim açıklandığı gibi yazarın küllerinin bir kısmı Cartagena'ya taşınmış; kalan kısmı ise Meksiko şehrinde bırakılmıştır.

2015 yılında The Washington Post'un bulduğu arşivlere göre; FBI'ın 24 yıl boyunca (1961'den 1985'e kadar) Marquez'i takip ettiği ortaya çıktı. Takibin sebebinin Marquez'in Kübalı haber ajansı Prensa Latina'nın kuruluşuna yardımcı olması, olduğu söyleniyor. Marquez'in 1982'de Nobel Edebiyat Ödülü almasına rağmen, 3 yıl daha takip edildiği bildirildi.

Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Gabriel_García_Márquez

Gabriel Garcia Marquez Kitapları - Eserleri

  • Yüzyıllık Yalnızlık
  • Aşk ve Öbür Cinler
  • Benim Hüzünlü Orospularım
  • Şili'de Gizlice
  • Anlatmak İçin Yaşamak
  • Başkan Babamızın Sonbaharı

  • Kolera Günlerinde Aşk
  • Şer Saati
  • Kırmızı Pazartesi
  • On İki Gezici Öykü
  • Mavi Köpeğin Gözleri
  • Yaprak Fırtınası
  • Bir Kaçırılma Öyküsü

  • Bir Kayıp Denizci
  • Albaya Mektup Yok
  • İyi Kalpli Erendira
  • Hanım Ana'nın Cenaze Töreni
  • Labirentindeki General
  • Sevgiden Öte Sürekli Ölüm
  • Doğu Avrupa'da Yolculuk

  • Saat Altıda Gələn Qadın
  • A Very Old Man with Enormous Wings
  • Kötü Saatte - Yaprak Fırtınası - Bir Kayıp Denizci
  • Balthazar'ın Olağandışı Öyküsü
  • Bildiğimi Düşündüğüm Fidel - Çocukluktan Devrime
  • Sənin Qar Üzərindəki İzinlə
  • Öyküler

  • Seçilmiş Əsərləri
  • Yüzyılın Skandalı
  • Küba' yı Savunmak

Gabriel Garcia Marquez Alıntıları - Sözleri

  • ...böylece kendim olduğum zaman bile kendim olamamak konusunda sessiz bir dramı daha geçiştirmiş oldum." (Şili'de Gizlice)
  • “Generaller: Aşk asla ölmez. Bir dakikalık karanlık bizi kör etmez.” (Şili'de Gizlice)
  • Ama o sabah, bir gece önceki anıları baş ağrısının batağında dalgalanıp dururken, yaşamaya nereden başlayacağını bilemiyordu. (Hanım Ana'nın Cenaze Töreni)
  • Benden nefret edenlerden nefret edecek vaktim yok. Çünkü ben, bana değer verenleri sevmekle meşgulüm... (Anlatmak İçin Yaşamak)
  • “Öyle sanıyorum ki bir daha asla eskisi gibi olamayacağım.” (On İki Gezici Öykü)
  • "Sen hayatta ne yaparsın diye sordu, ben de hayatta olmaktan başka bir şey yapamam, çünkü başka hiçbir şey emeğe, eziyete değmez karşılığını verdim." (Sevgiden Öte Sürekli Ölüm)

  • Bu dünyada hiçbir şey bir insan enkazı kadar korkunç olamaz. (Yaprak Fırtınası)
  • ... işleyen bir yarası var diyorlar... (Başkan Babamızın Sonbaharı)
  • Her şey mümkündür hayallerde. (Anlatmak İçin Yaşamak)
  • Vatandaşları tarafından ön adıyla çağırılan başka bir devlet başkanı bulmak pek kolay olmasa gerek... (Bildiğimi Düşündüğüm Fidel - Çocukluktan Devrime)
  • Oralarda insanların yaşadığını gösteren tek şey, yolun sağında alabildiğine uzayıp giden dikenli teldi, telin gerisindeyse hiçbir şey yoktu, ne insanlar, ne çiçekler, ne hayvanlar... ne de başka bir şey. Pablo Neruda'yı düşündüm: "Her yerde ekmek, pirinç, elma; Şili'deyse tel, tel, tel." (Şili'de Gizlice)
  • Castro'ya defalarca suikast girişiminde bulunuldu ama hiçbir zaman başarılamadı. (Bildiğimi Düşündüğüm Fidel - Çocukluktan Devrime)
  • Bize her zaman, iki çocuk bir arada oldu mu, birinin tek başına yaptığı şeyden her ikisinin de kabahatli olduğunu söylerdi. (Öyküler)

  • "Sizi uyarıyorum, henüz işin başındayım. Eğer kalbinizde bir damla memleket sevgisi, insanlık sevgisi, adalet sevgisi varsa iyi dinleyin. Rejimin gerçeği örtbas etmek için her şeyi yapacağının farkındayım. Bana kara çalmak için ne tezgâhlar kurulduğunun farkındayım. Ancak sesim kısılmayacak. Suçlayın beni, önemli değil. Tarih beni haklı çıkartacaktır." (Bildiğimi Düşündüğüm Fidel - Çocukluktan Devrime)
  • Tanrı bilir ya, vicdanım rahat. (Hanım Ana'nın Cenaze Töreni)
  • ...günümüzün en iyi yazarları Latin Amerika'da, örneğin Jorge Luis Borges. 1kaç yıl önce, laf lafı açarken, Graham Greene'e kendisi gibi geniş yelpazede özgün eserler karmış 1yazara Nobel Ödülü verilmemesi karşısında duyduğum hüsran ve öfkeyi dile getirdim... (Yüzyılın Skandalı)
  • "Aşk da öğrenilir." (Kırmızı Pazartesi)
  • Hiçbir zaman gülümsemekten vazgeçme, üzgün olduğunda bile. Gülümsemene kimin, ne zaman aşık olacağını bilemezsin. (Anlatmak İçin Yaşamak)
  • "Umut karın doyurmaz," dedi kadın. "Karın doyurmaz ama insanı ayakta tutar," diye yanıtladı albay. (Albaya Mektup Yok)
  • Bakılıp durmaktan başka işe yaramayan ağaçları sevmiyorum. Başka bir işe yaramaları gerekli. (Mavi Köpeğin Gözleri)