Artık Gavura Gavur Demek Serbest..!

KÖŞE YAZISI

BM’nin Mavi Marmara raporunu, basına sızdırıldığı gece inceleme fırsatım oldu.

Kim, ne şekilde bekliyor veya nasıl  medet umuyordu bilemem ama, BM hayal kırıklığına uğratmayacak, kendine yakışır bir rapor düzenlemiş oldu..

BM raporu incilerle dolu..

“ İsrail'in Gazze Şeridi'ne uyguladığı ablukanın ise uluslararası hukuk açısından yasal”

“ İsrail kendilerini korumak için güç kullanma ihtiyacı içine girdi”

"İsrail Gazze'deki militan örgütlerden güvenliğine yönelik gerçek bir tehditle yüz yüze"

"Mavi Marmara, donanma ablukasını aşma girişimiyle sorumsuzca hareket etti.” Vesaire…

BM raporundan incilerde tek eksik: Mavi Marmara ve Türkiye’nin, İsrail hucum botlarının yakıt masraflarını tazmin etme zorunluluğu getirmemiş olması..

BM’in sahip olduğu mantalite ve üstlendiği misyona bakınca, Türkiye’yi böyle bir tazminata mahkum etmeyen bir rapor hazırlaması, İsrail’i üzecek bir davranış olmuştur.

Rapor gecesi arkadaşlarımızla yaptığımız değerlendirmede, Türkiye’nin eskisi gibi boyun eğip, raporu kabullenmeyeceği konusunda mutabıktık.

Hatta birtakım sarsıcı adımların atılacağını da öngörmüştük.

Bu rapora düşündüğümüzden de üst seviyelerde ve net bir şekilde geldi.

Dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “İsrail’in bedel ödeme vakti geldiği yönündeki yaptırım açıklamalarının ardından Cumhurbaşkanı Abdulah Gül: “Rapor, açıkçası bizim için yok hükmündedir” şeklinde açık ve net tepkiyi en üst seviyede ortaya koydu.

Osmanlı’nın son dönemlerinden beri, batı dünyasına karşı oluşturulan aşağılık kompleksi, bu açıklamalarla yerini kendinde emin, onurlu dik bir duruşa bırakmıştır.

Gavur, gavurluk yapıyorsa, “Gavura, Gavur Demek Serbest.!” Olmuştur.

Osmanlının yıkılışından günümüze kadar, bir siyasinin veya devlet adamının İsrail aleyhine sarf edeceği her bir sözcük, yapacağı her bir yorum veya alacağı her bir karar  her an elinde patlayabilir, siyasi veya ticari hayatı birden sona erebilirdi.

İsrail’in etrafı mayınlarla örülüp, bir nevi koruma altına alınmış gibiydi.

Küçük bir eleştirir bile (altına çize çize söylüyorum) Türk basınının bir kısmı tarafından linçle karşı karşıya bırakılabilirdi.

Devletin en üst seviyesinde gösterilen bu tepki ile bahse konu tabu sona mı erdi?

Aslında değil…

Ama en azından “Gavura Gavur Demek Serbest”…

Biraz tarihe gidelim…

3 Kasım 1839'da Tanzimat Fermanı ilan edildi.

Nam-ı meşhur Gülhane Hatt-ı Hümayunu..

Son donem Osmanlı tarihinde batılılaşma ve Avrupa’nın baskıları arasında apar topar çıkartılan bu Hatt-ı Hümayunu, en ilginç olaylardan birisi olarak yakın tarihteki yerini aldı.

Avrupa baskısı altında, azınlıklıklara iltimaslar sağlayan Osmanlının, batının gelişmesini yakalayabilmek düşüncesi ve aşağılık kompleksiyle aldığı bir karardı aslında…

Ve ferman halka duyurulur..

Osmanlı ahalisi, neye yarayacağını pek bilmediği fermanın uzun metnini yaşananlara bakarak tek bir cümlede özetlemeyi tercih eder:

"Artık gavura gavur demek yasak!".

1839’dan günümüze neredeyse iki asır geçti..

İki asır boyunca Necip Fazıl’ın ifadesi: “yüzüstü çok süründün, Ayağa kalk Sakarya..” dedirtecek bir dış politika izlenmiştir.

Türkiye’nin, BM raporundan sonra boynunu bükerek kabullenmesine alışık olduğumuz manzaralar, yerini onurlu, dik bir duruşa bırakmışsa, kazanan Türkiye ve Türkiye halkı olacaktır.

Aşağılık kompleksi sona erince (azınlıklara, İslam anlayışındaki şefkat, merhamet ve hoşgörünün laik anlayıştan daha büyük avantajlar sağladığını hatırlatıp) Sezar’ın hakkını Sezar’a vermekten hareketle sözlerimi şu cümle ile bitiriyorum:

"Ey Ahali..! Artık Gavura Gavur Demek Serbest..!"

Sağlıcakla Kalın

http://twitter.com/#!/ustad_2011

kaynak: www.ustad.org.tr