Asil Olmak mı? Vekil Olmak mı?
Asil olmak adam olmak bir zanaattır. Asil olmak asalettir. Sözde kolay gibi gözükebilir lakin asil olmak yada adam gibi adam olmak günümüzün bize sunduğu maddi imkanlardan dolayı çok zordur. Asil olmak yada kişinin kendisini bilmek sonsuzluktur. Bu duygu tarif edilemez. Bu şerefe erişmek bile bir erdemliktir. Asil olmak ve kendini bilmek meşakkatli ve uzun bir yoldur. Çok farklı bir süreçtir.
Topluma karşı dik duruştur. Erdem sahibi olmaktır. Adam olmak, asil olmak; İlkeli, prensipli, disiplinli, omurgalı bir yaşam tarzıdır. Her şeyden önce asil olmak, sorumluluk taşımak, yetimin, kimsesizin ve halkın çıkarlarını korumaktır. Çalıp çırpmamaktır. Asil olmak; Toplumda görev almaktır. Yoksa bir göreve talip olmak veya bir makama gelmek o makamı kendi menfaatleri için işgal etmek değildir. Sorumluluk almaktır, sorumluluğu yerine getirmektir.
Asil olmak kişinin kendisini bilmesidir. Kendini bilen rabbini bilir. Kendini bilen bir kişi Allah'ını ve dinini bilir. Kendini milletvekili, genel müdür, doktor yada holding sahibi bilmek, tanıtmak bu kişinin kendini bilmesi değildir. Şu gelip geçici fani dünyada makamların ve mevkilerin, malın ve mülkün her şeyden öncede ömrümüzün geçici olduğunu çok ama çok iyi biliyoruz.
Dünyadaki makamlar geçicidir. Ne firavunlar, ne karunlar gelip geçti. Allah (C.C) verdiği bütün imkan ve nimetlerin hesabını biz kullarından mutlaka soracaktır. Bizden daha kabiliyetli ve kapasiteli çok insanlar vardı. Gelip şu fani dünyadan geçtiler. Mezarlıklarına gidip baktığımızda kendilerini vazgeçilmez zannedenler insanlarla doludur. Buradaki bütün mesele Allah (C.C) ile olan kulluk münasebetini kesmemektir. Hz. Ömer, Hz. Ebubekir, Hz. Ali, Fatih Sultan, Kanuniler en zirvedeyken bile Allah (C.C) unutmayıp Allah'a şartsız olarak teslim olmuşlardır. Her nefis ve her canlı ölümü mutlaka tadacaktır. Gideceğimiz yer bir metrekarelik kabirdir. Oda çok küçük ve dardır.
İnsanlar dünyadan bir şeyler alıp götüremeyeceklerdir. İmam efendi er kişi niyetine diyecek. İmam efendi falan oğlu falandı, zengin idi. Şu veya bu makam sahibi idi demeyecek. Baki olan Allah'tır. Dar, karanlık ve soğuk kabirde melekler sana soracak: Allah sana akıl verdi. Göz, kulak, el ve güzel bir beden verdi. Seni en güzel şekilde yarattı. Kainatın bütün nimetlerini sana sundu.
Peki Ey Ademoğlu sen Rabbine ne yaptın dünyada ? Melekler sana sormaz ki: Dünyada hangi makamdaydın ? Hangi aşiretteydin ? Kaç çocuğun vardı ? Hangi köşk sahibiydin ? Kaç dönüm tarlan vardı ? Bankada ne kadar servetin vardı ? Bunları sormayacak.
KABİRDE YANLIZSIN
Salih amelinden başka seni kurtaracak bir şeyin olmayacak. Makam ve mevki sahiplerine sesleniyorum: Cumhurbaşkanı, Başbakan, Milletvekili, Belediye Başkanı olsa ne yazar. Sonu sonsuzluktur. Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyuruyor: Ey iman edenler Allah'tan nasıl korkmak gerekiyorsa öyle korkun. Sakın siz Müslümanlar Allah için ölmekten başka bir sıfatla can vermeyin. ( Ali İmran 102) Kibirden, gösterişten ve riyadan uzak durun. Hz. Ali (R.A) şöyle buyuruyor: İki büyük nimet var ki, hangisine daha çok sevindiğimi kestiremiyorum. İlki bir Müslümanın ihtiyacını karşılayacağım ümidiyle bana gelmesi, bütün samimiyetiyle benden yardım istemesidir. İkincisi o kimsenin arzusunu Allah'ın benim aracılığımla yerine getirmesi veya işini kolaylaştırmasıdır.
Bir Müslümanın işini görmeyi, dünya dolusu altın ve gümüşe sahip olmaya tercih ederim diyor. Bundan önceki hafta doğup büyüdüğüm sokaklarında soğuk su, eskimo ve tatlı sattığım, tozunu ve toprağını yuttuğum, gençliğim hayatta çok şey öğrendiğim, hayat mektebini bitirdiğim çok ama çok şey öğrendiğim öz vatanım Mardin ve Kızıltepe'deydim.
Evet. Belki şuanda Ankara'da ikamet ediyorum. Bedenimin Ankara'da olduğu doğru, ama ruhum, aklım, fikrim ve zikrim bilesiniz ki hep Mardin'dedir. Mardin'e ayda bir mutlaka gelir gider ziyaretlerimi yaparım. Çünkü bütün aile fertlerim, dost ve akrabalarım, sevdiklerim her şeyden önce babamın kabristanı oradadır. Mardin ve Kızıltepe'den tamamen kopmak asla ve asla düşünülemez. Çünkü oralar hayatımın bir parçasıdır.
Memleketime geldiğimde taziyelere, hasta ziyaretlerine, sünnet ve düğün davetlerine katılırım. Acı ve tatlı günlerinde yanlarında olmaya bakarım. Ankara'da bana ait olan eczanemde Ankara'ya gelen hemşerilerimin emrindeyim.
Gelen hastalara maddi ve manevi elimden gelen yardımı yapabiliyorsam ne mutlu bana. İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır. Mardin ve Kızıltepe'de gördüğüm Suriyeli kardeşlerimizin durumu beni derinden yaralamıştır. Bugün onlara yapılanlar Allah korusun belki yarında bizlere olacak. Şöyle etrafımıza ve komşularımıza bakalım.
Irak, Libya, Suriye, Mısır'a bakalım. Daha sonra sıra kime gelecek diye şöyle bir düşünelim. Bir nusibet bin nasihattan iyidir. Olup bitenlerden ders almalıyız. Mardin ve Kızıltepe sokaklarında Suriye'den gelen kardeşlerimizin durumu işler acısıdır. Suriyeli kardeşlerimize imkanlarımız dahilinde yardımcı olalım. Yardımcı olan vatandaşlarımızda var. Allah onlardan razı olsun. Şu fani dünyada makam, mevki peşinde koşmayalım.
Dünya malı için REZİL olmayalım. Gelin insanlığa hizmet edelim. Hep birlikte VEZİR olalım.
Dayanışma birlik ve beraberlik içinde hizmette birbirimizle yarışalım. Yaşanılabilir bir dünya için el ele verip gelecek nesiller için güzel bir dünya inşa edelim. İçimizdeki bencilliği, riyakarlığı ve nefsi atalım. Bu duygu ve düşünceler ile tüm okurlarımı en kalbi duygularım ile selamlıyor, saygılarımı sunuyorum. Allah yar ve yardımcımız olsun. Onlar Bizi vetir'de namaz kılarken buldular. Kimimizi rükuda, kimimizi secdede vurdular. Onlar hem güçsüzdü, hem az sayıca Allah'ın kullarını çağırda gelsinler yardıma Köpüklü deniz dalgalarını andıran ordularla Allah'ın kullarını çağırda Gelsin gelsinler yardıma...
SELAM VE DUA İLE......