Bireysel Farklılıklara Saygı: Zenginliğimizin Kaynağı

KÖŞE YAZISI

Dünya, milyarlarca insanın bir arada yaşadığı devasa bir mozaik. Her birimiz farklı bir renk, farklı bir doku, farklı bir hikâye. Kimisi sessiz, kimisi gürültülü; kimisi hızlı düşünür, kimisi yavaş ama derin. Kimisi sabahları uyanır, kimisi geceleri canlanır. Kimisi kelimelerle anlatır, kimisi sessizliğiyle. Ve işte tam bu noktada, insanlığın en büyük sınavı başlar: Bireysel farklılıklara saygı.

 

Farklılık, eksiklik değildir

Toplum olarak en çok yaptığımız hata, "normal"i tek bir kalıba sıkıştırmak. Sanki herkes aynı hızda yürümeli, aynı tonda konuşmalı, aynı şeylere gülmeli. Oysa hayat, tek tip bir fabrika bandı değil. Farklı düşünmek, farklı hissetmek, farklı yaşamak; bir eksiklik değil, bir zenginlik işaretidir.

Bir çocuk matematikte parlayabilir, diğeri müzikte. Biri sahneye çıkar, diğeri kitapların arasında kaybolur. Biri herkesle konuşur, diğeri tek başına dinlenir. Hangisi "doğru"? Hangisi "yanlış"? Hiçbiri. Çünkü her birey, kendi doğrusunu yaşar.

Saygı, hoşgörüden öte bir şeydir

"Hoşgörü" kelimesi, aslında biraz sorunlu. Çünkü hoşgörmek, bir şeyi "kabul etmesem de katlanırım" demek gibi. Oysa saygı, daha derin bir kavram. Saygı, "senin farklılığın benim dünyamı zenginleştirir" demektir. Saygı, ötekileştirmeden, yargılamadan, etiketlemeden; insanı olduğu gibi görmektir.

Bir insanın ten rengi, dili, dini, cinsel yönelimi, fiziksel ya da zihinsel özellikleri; onun değerini belirlemez. Değeri belirleyen, insanlığıdır. Ve insanlık, farklılıklarla var olur.

Eğitim, aileden başlar

Çocuklarımıza "herkes aynı olmalı" değil, "herkes değerlidir" öğretmeliyiz. Sınıfta gözlük takan arkadaşına gülmemeli, yavaş koşan arkadaşını dışlamamalı, farklı aksanla konuşan komşusunu taklit etmemeli. Çünkü bugün bir çocuğun gözlüğüne gülen, yarın bir yetişkinin kimliğine saldırır.

Farklılıklara saygı, evde başlar. Anne-babanın diliyle, kardeşin tavrıyla, ailenin sofrasındaki sohbetle. "Bizden olmayan" yerine "bizden biri" demekle. "Garip" yerine "farklı" demekle. "Anormal" yerine "kendine özgü" demekle.

İş yerinde, okulda, sokakta: Saygı kültürü

Bir iş yerinde, farklı düşünen çalışan "muhalif" değil, "yaratıcı" olarak görülmelidir. Bir okulda, öğrenme hızı farklı olan öğrenci "geri" değil, "kendine özgü tempoda" olarak desteklenmelidir. Bir sokakta, farklı giyinen, farklı konuşan, farklı yaşayan insan; yadırganmamalı, dışlanmamalı, hedef gösterilmemelidir.

Saygı kültürü, yasalarla değil; vicdanlarla inşa edilir. Kanunlar çerçeve çizer, ama asıl değişim, bireylerin içinde başlar.

Farklılık, güçtür

Tarih bize göstermiştir: Tek tip toplumlar, durağan ve kırılgandır. Çeşitlilik ise, dinamizm ve dayanıklılık getirir. Farklı bakış açıları, yeni çözümler üretir. Farklı sesler, daha zengin bir koro oluşturur. Farklı renkler, daha güzel bir tablo yaratır.

Bir ormanda sadece çam ağacı olsaydı, ilk yangında her şey yok olurdu. Ama meşe, ardıç, köknar, söğüt bir arada olduğunda orman direnir, büyür, yaşar. İnsanlık da böyledir.

Ayna değil, pencere olalım

Herkes bize benzemek zorunda değil. Herkes bizim gibi düşünmek, hissetmek, yaşamak zorunda değil. Biz, başkalarını kendimize benzetmeye çalışan birer ayna değil; farklılıkları görebilen, anlayabilen, kucaklayabilen birer pencere olmalıyız.

Bireysel farklılıklara saygı, sadece bir erdem değil; insanlığın geleceğine dair bir yatırımdır. Çünkü saygı, barışın temelidir. Hoşgörü, adaletin ilk adımıdır. Ve farklılıkları kucaklamak, medeniyetin en büyük göstergesidir.

Haydi, birbirimize biraz daha saygılı, biraz daha anlayışlı, biraz daha insan olalım. Çünkü bu dünya, hepimizin. Ve ancak hep birlikte güzel olacak.


"Farklılıklarımız bizi böler mi, yoksa zenginleştirir mi? Cevap, elimizde."