Dr. Hablemitoğlu Cinayeti ve Alman Vakıfları

KÖŞE YAZISI

Başbakan Erdoğan'ın, Türkiye’deki bazı partilerin belediyeleriyle Alman Vakıfları'nın ilişkisi konusunda Makedonya dönüşü ve  Güney Afrika'ya giderken üst üste yaptığı açıklamalar dikkatlerin Türkiye’de faaliyet gösteren bu vakıflarla çevrilmesine neden oldu.

Almanya’nın dünya altın piyasasını kontrol etme çabalarını biliyoruz.

Aynı şekilde Bergama’da altın aranması olayına organize bir şekilde karşı çıkan köylülerin sistemli protestolarına da hepimiz şahit olmuştuk.

Dr. Necip Hablemitoglu'nun Bergama'da siyanürle altın aranmasına direnen köylülerin aslında bir Alman komplosunun birer parçası oldukları, Almanya’nın bu köylüleri kendi ekonomik çıkarları için çevrecilik hassasiyeti altında ayaklandırdığı, bunu da siyasi parti uzantısı olan vakıfları kullanarak gerçekleştirdiği ile ilgili iddialarının hemen ertesinde Aralık 2002 ‘de suikasta kurban gittiğine şahit olmuştuk.

Dr. Hablemitoglu, Alman vakıfları ile ilgili yeni ve çok önemli bilgileri, Ankara 1. Nolu Devlet güvenlik Mahkemesinde görülmeye başlanacak Alman vakıfları davasında açıklamasına bir hafta kala öldürülmüştü.

 Halen Türkiye’deki faaliyetlerine düşünce kuruluşu pozisyonunda devam eden bu  Alman vakıflarının, Almanya’daki her bir siyasi partinin çizgisini temsilen birer temsilci gibi bulunduklarını söylemek mümkündür.

Bunların önde gelenlerinden Konrad Adenauer, Angela Markel’in Hristiyan Demokrat partisinin, Heinrich Boll, Yeşiller partisinin, Feridrich Naumann, hür dekokrat ve liberallerin, Friedrich Ebert vakfı ise sosyal demokratların çizgisine paralel faaliyet yürütmektedirler.

Öldürülmeden birkaç gün öncesinde Yasemin Güneri ile roportaj yapan Dr. Hablemitoğlu; “Bergama'daki 'sivil itaatsizlik' eylemlerinin finansmanı, merkezi Almanya'da bulunan ve sadece posta kutusunu adres gösteren FIAN Vakfı'nca karşılanmaktadır. FIAN Vakfı'nın denetimi, Almanya Temsilcisi Petra Sauerland üzerinden yapılmaktadır. FIAN'ın yanı sıra, Almanya İzmir Başkonsolosu Manfred Unger, yerli işbirlikçilere para dağıtımında en üst karar verici konumundadır. Bu, Türk makamları tarafından da biliniyor. Unger, Bergama'nın yanısıra, Eşme, Salihli, Sındırgı ve Sivrihisar'daki 'altın karşıtı' diğer yerli işbirlikçileri de parasal yönden desteklemektedir.” şeklinde konuşmuştu.

Dr. Hablemitoğlu, Merkezi Almanya'da bulunan tüm aşırı sol ve aşırı sağ yapılanmaların Türkiye'deki uzantılarının Almanya'nın çıkarları doğrultusunda kullanıldığını, Türkiye’deki Sivil Toplum Örgütleri olgusunu çok iyi kullanan, zaafları ve mevzuat açıklarını çok iyi değerlendiren Alman istihbaratçılarının, Türkiye’de vakıf temsilcisi statüsünde de olsa görev yapmalarına mevzuatı olanağı olmadığından, gerçekte Alman Dış İstihbarat Servisi olan “Bundesnachrichtendienst” (BND) mensubu olan Türkiye’deki Alman “Derin Devleti”nin temsilcilerinin, diplomatik dokunulmazlık kapsamında, gazeteci, akademisyen (arkeolog, dilbilimci, Türkolog, siyaset bilimci, çevrebilimci, ekonomist, sosyolog, etnolog ve ilahiyatçı ağırlıklı), serbest araştırmacı, sendikacı kimliğinde ve diğerleri de vakıf temsilcisi olarak kesintisiz faaliyet gösterdiklerini anlatmıştı.

Bu rahatsızlık üst düzeye çıkmış olmalı ki, Türkiye Başbakanının ağzından dile getirilmeye başlandı.

Gelecek günler neyi gösterecek bekleyip görelim..

Kaynak: USTAD http://www.ustad.org.tr