Enerji Güvenliği ve Dünya Siyaseti-4

KÖŞE YAZISI

Sevgili okurlarım, Büyük devletlerin enerji ile olan ilişkisi, hem ekonomik kalkınma hem de jeopolitik güç açısından son derece stratejiktir. Enerji, modern ekonomilerin temel direği olduğu için, devletler enerji kaynaklarına erişimlerini güvence altına almak, fiyat dalgalanmalarına karşı dirençli olmak ve enerji güvenliğini sağlamak amacıyla çeşitli politikalar geliştirirler.

Uluslararası devletler sistemi ve dünya ekonomisi gibi yapılar birbiriyle etkileşim içerisindedir. Diğer bir ifade ile devletler sistemi ile dünya ekonomisi gibi olgular aynı gerçekliğin görünen farklı yüzleri gibidir. Petrol üretimi ve arzı ABD ve Avrupa ülkeleri merkezli petrol şirketleri tarafından yapılıyordu. Çünkü Batılı enerji şirketleri devletlerin ekonomik ve siyasi çıkarlarını gözeterek faaliyet gösterir ve enerji politikalarının belirlenmesinde önemli rol görülmektedir. Bu bağlamda enerji şirketleri, küresel enerji kaynaklarının kontrolü ve ticareti üzerindeki etkileriyle uluslararası güç dengelerini doğrudan etkilerler.

ABD’nin enerji politikaları, Birinci Dünya Savaşı sırasında petrolün stratejik önemi anlaşılınca değişmeye başlamış ve savaş sonrası enerji kaynaklarına dışa açılım politikası geliştirmiştir. Çünkü Birinci Dünya Savaşı’nda petrolün stratejik önemi ve petrol ile çalışan savaş araçlarının etkinliği petrolün ekonomik ve askeri önemini ortaya koymuştur.1. Dünya Savaşı’nın ardından Fransa ve İngiltere arasında yürütülen paylaşım müzakerelerinde Ortadoğu petrolleri büyük rol oynamıştı. ABD yönetimi de yabancı petrol kaynaklarına erişim konusunda dahi yetersizliğin ciddi bir uluslararası problem olduğu ve problemin düzeltilmesi için açık kapı politikası uygulanması gerektiği yönünde değerlendirmeler yapmaya başlamıştı. Bu girişimler ABD’nin Ortadoğu bölgesine nüfuz etmesinin önünü açmıştır. Bu dönemde ABD dışındaki petrol üretiminin %50’den fazlası İngiltere ve Hollanda kökenli Shell ve

Anglo İranian ABD kökenli Exxon şirketi tarafında gerçekleştirilmektedir.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra petrol sektörü dünya genelinde ve büyük ölçüde Yedi Büyükler dediğimiz; 5’i ABD’nin, biri İngiltere ve biri İngiltere-Hollanda kökenli olduğu görülmektedir. Yedi büyükler 1974 yılına dek komünist ülkeler ve Kuzey Amerika dışındaki dünya petrol üretimin yaklaşık %85’inikonrol etmekteydiler. Aslında Yedi Büyükler ’in faaliyetlerinin petrol üreten ülkeler tarafından yakın takibe aldıklarını1950 yıllara dek uzanmaktadır. Buna karşılık 1960 yılında OPEC’in kurulması ile birlikte durum üretici ülkeler lehine değişmeye başladığı ve üretici ülkeler Ortadoğu petrollerinin maliyetinin son derece düşük olmasından kaynaklanan artı değerden daha fazla yararlanmaya başlamışlardır.

Yedi Büyükler dediğimiz enerji şirketleri tekel pozisyonlarını kaybetmemek için petrol dışındaki enerji kaynakları ile petrolün işlenmesi, pazarlanması ve dağıtım üzerindeki kontrollerini artırma çabası gibi bir takın girişimlerde bulunmuşlardır. Sözü edilen bu şirketler amaçlarını gerçekleştirmek için 1950’li ve 1960’lı yıllarda petrokimya alanında önemli yatırımlar yapmışlardır. 1960 yıllarına sonlarına kadar petrol şirketlerine ev sahipliği konusunda ABD ve İngiltere hiç tartışmasız öncü ülkelerdir. SSCB’de enerji üretimi ülkenin ekonomik yapısı gereği devlet kurumları tarafından gerçekleştiriliyordu. Ve ülke dışındaki enerji operasyonlarında SSCB kayda değer bir etki gösterememiştir. Âmâ İtalya, Hollanda ve Fransa gibi ülkeler de 20. Yüzyılın etkili enerji, şirketlerine ev sahipliği yapmışlardır. Devam edecek…

Köşenin Sözü: “Eğer bir hak başkalarına helal, size haram ise; bilin ki o din Allah’ın dini değil, sömürgecilerinizin dinidir.” (Malcolm X)

Abdulbaki Akbal
S. M. Mali Müşavir-B. Denetçi