Gemileri Yaktım, Oyumu da Yakarım..
Gemileri yakma deyimini çoğunuz duymuşsunuzdur.
Avrupalı’nın ballandıra ballandıra Sezar’a malettiği bir olay bu; gemileri yakma hadisesi..
İslam tarihinde ise, İspanya’nın fethi sırasında, Tarık bin Ziyad’ın cesaretini simgeleyen bir olay olarak nakledile gelmiştir günümüze kadar…
Kısacası geriye dönüşü olmayan ve zafere doğru kararlılık ifade eden olaylar için kullanılan bir deyimdir gemileri yakmak…
Kararlılık…!
Güzel bir sözcük..
Ama bunu anlamak için 5N-1K çözümünü yapmak gerek…
Kim, nerede, ne, ne için, ne zaman ve nasıl ?
Gündem seçinm gündemi olduğuna göre..!
Pek tabiî ki yurdum dört köşesindeki seçmenin, yaklaşan 12 haziran seçimlerinde, kendi kişiliğini net bir şekilde ortaya koymak uğruna sandık başında göstereceği tavırla çözümlemek mümkün bu sihirli cümleyi..
Peşin peşin söyleyeyim ki, bu yazacaklarım, seçime 5 kala herhangi bir kimseyi alt veya üst etmek niyetiyle yazılmış sözler değildir.
Herhangi bir bölgeye, herhangi bir siyasi tüzel veya gerçek kişiliğe veya topluluğa atfen de yazılmamıştır.
Dileyenler, bundan anladıklarını, “ötekileştirme” yapmamak kaydıyla kendi bölgesine, kendi düşüncesine, kendi siyasi topluluğuna, özellikle de kendi kararlılık durumuna uyarlayarak, muhasebe-i nefis yapabilirler.
Bu seçimdeki gemi yakmaktan anlaşılması gereken çok şey var ortada aslında..
Aynı şekilde oy yakmaktan anlaşılması gereken de çok şey….
Gidişatı muhalefet cephesinden çok kötü veya iktidar cephesinden çok iyi görüp seyrine devam edecekler için kararlılık sorgusu yapılamaz elbette..
Böylesi durumlarda hem kararlılık vardır, hem de karar verilmiştir şimdiden..
kalan şu: kime, ne için ve nasıl?
Demokratik hakkını kime, ne için ve nasıl kullanacağı konusunda kafası hala karışık olanları ilgilendiren bir durum bu aslında…
Yani kararsızların durumu..
En çok bunun üzerinde durulur böyle zamanlarda..
Ve sonunda karar vermek zorunda bırakılırlar…
Ya da, karar verdi sanılırlar…
O halde?
En kötü karar karasızlıktan iyimidir?
Düşüncenize saygı duyarım ama bence değildir..
Ve herkesi de düşüncelere saygı duymaya davet edebilirim ancak…
Demokratik toplumlardaki karar sürecinde, kimse kimseye ne göbek bağı ile, ne ekonomik, ne dinsel ve ne de etnik bağ ile bağlıdır.
Türk’ü Türk’e, Kürd’ü Kürd’e, Arab’ı Arab’a vs. bağlayan hiçbir durum da yoktur orada…
Sadece vicdanınızla başbaşasınızdır..
Ya da empati yapayım.. Vicdanımla başbaşayım artık..
“Vicdanım, gidişatı içten içe olumlu görüyor da, kötüdür dayatması mı var üzerimde…
Veya kötü görüyor da iyidir dayatmasıyla mı karşılaşıyorum..
Elime bir kağıt mı tutuşturulmuş, seçim sonrası “oyunu bizden yana kullandığını belgele” diye?
Veya bir kamera kaydı mı istenmiş, bana güvenmediklerini ifade eden?
Vallahi yakarım..
Roma’yı da yakarım, gemileri de yakarım…
Aciz mi kaldım? Üzerimdeki baskı dayanılmaz bir hal mi aldı? Kaçacak yolmu bırakmadılar bana?
Dört duvar arasında oyumu bile yakarım..
Nasıl mı yakarım?
Yarım iyi dediğime yarım, çeyrek iyi dediğime de çeyrek basarım mührü..
Baskı yapana da, yeminim yerine gelsin diye sıkıca basarım olur biter..
Yar etmem oyumu, böyle durumda kimseye ben…
Vallahi de yakarım billahi de yakarım..
Evet…
Gerekirse oyumu da yakarım ama asla ve asla vicdanımı yakmam…
Veyahut restimi çeker gemileri yakarım..
O halde..?
En iyisi bırakın da, buna güzel güzel vicdanım karar versin…
Paranıza pulunuza, sağınıza solunuza, niyet, idol veya düşüncenize…
Ne sözüm var, ne de onlarda gözüm..
Hani ehven-i şerrinizi duydum da…
Biliyorum ki “en kötü karar, kötü karardır” kardeşim..
Vicdanıma “karasızlıktan iyidir” dayatması yaparak kendinize çekemezsiniz...
Hele de, benim perde arkasında verdiğim oyu sonradan hiç sorgulayamazsınız.”
Kendimle empati yapınca fazlaca gerildim galiba..:)
Dedim ya en başlarda…
Sözüm kimseye değil diye…
Duman nerden çıkıyor? bezdeki koku en fazla kimleri rahatsız ediyor, ona bakmak lazım...
İnanıyorum ki her akıl, kendi vicdani ölçü ve tartısına sahiptir.
Öncesini de ölçecek, halihazırı sorgulayacak ve sonrasını da tartacaktır elbette..
Sonuç..!
Her akıl, mührü dört duvar arasında en sağlıklı bir şekilde basacaktır.
Gemileri veya oyları yakmakta neyin nesi idi peki?
Aman bırakın…! O, işin muhabbetiydi.
Ama ne ederseniz edin, kendi vicdanınızı da, Selahattin’lerin ve Fatih’lerin vicdanını da sızlatmayacak bir şeyler edin..
Lenin’i soran mı oldu? Onunda vicdan sızısını, Moskova dindirsin azıcık...
Buyurun muhasebe-i nefse….!
Hayırlı seçimler diliyorum.