Millî Demokrasi

KÖŞE YAZISI

Seçime yaklaşırken basın yayında en fazla rağbet edilen kelime demokrasi. Seçime müptela olan halkımız demokrasi ile oturup demokrasiyle kalkar hale geldi. Demokrasiyi sihirli bir değnek gibi her yerde kullanıyor, hatta en basit sorunu bile demokrasi ile çözmeye çalışıyor, çünkü “elinde sadece çekici olan her sorunu çivi olarak görür”.
Demokrasinin her şeye çözüm olabilme inancını biz Menderes’ten miras aldık. Her şehre değil, bizzat her eve, her kafaya demokrasi onun eseri. Bu yüzden biz bu “demokrasi merhemini” her yaramıza sürüp iyileşmesini bekliyoruz. Ama gelin görün ki yaralarımız sürekli açılıyor, ağrılarımız daha da artıyor.  Ama hiç birimiz de acaba bu merhem bozuk mu diye aklından geçirmiyor. 
Bu merhem işin başından beri yaralara iyi gelmedi çünkü bozuktu. Ama halkımız alıştı bir defa bu ilaca ve gözü başka bir şey görmüyor ve demokrasiyi milli bir yönetim biçimi olarak görüyor. Doğal olarak devlet demokrasiyi millileştirmek için önce demokrasinin cevherine el attı, sonra boşaldığını fark edince de kendinden bir şeyler kattı ve oldu bize “milli demokrasi”.
“The Economist” dergisinin her iki yılda bir yayınlanan demokrasi endeksinde ülkemizin yönetimi demokrasi kabul edilmiyor. Onun yerine Türkiye’nin yönetim biçimi melez rejim olarak gözüküyor ve ülkemizin demokrasiye olan yakınlığı on üzerinden 5,73.
 Yıl bazında tabloya baktığımızda demokrasiyle daha tanışamadığımızı görebiliyoruz. Tablodaki son verilere göre 167 ülke arasında 89. ülkeyiz. Bizden sonra Nikaragua, Zambiya ve Tanzanya geliyor. Onların da bizim gibi melez rejimleri var. Tabi ki bizdeki bu rejimin adı “Türk Demokrasisi”dir.
Türk Demokrasisi” esas olarak batı kökenli olsa da batıdaki demokrasiden epey farklılaştı. Bu yüzden uygulamalarına da bir batılı olarak hatta modern biri olarak bakıldığında demokratik olamayabilir, ama işin garip tarafı bu bizim milli demokrasimize uygundur. Sorun da burada çünkü bilhassa görsel medyanın etkisiyle halkın modernleşmesi ülkemizdeki yönetimin modernleşmesinden daha hızlı. Halkımız iletişim aygıtlarını, cep telefonlarını, uydudan dünya televizyonlarını takip ediyor. Artık başka ülkelerdeki demokrasinin nasıl uygulandığını her haliyle görüyor, sonra da penceresini açıp halkına ve ülkesine bakıyor.
Ama gördüğü şey seçeceği adayların müracaatlarının iptal edildiğidir. Sonra da bu demokratik olmayan durumun hukuki bir açıklaması yapılıyor. Bu yüzden bu ülkenin demokratikleşmesi çok zor, çünkü oyla gelecek olan her yönetime sorunlu demokrasimiz yarıyor, dolayısıyla yarayan bu durum niye değiştirilsin ki? İşte %10 barajı da bu yüzden değiştirilmedi. Emma Goldman’ın dediği gibi “eğer oy vermek bir şeyleri değiştirseydi, o da yasaklanırdı”.